2 Kasım 2024 Cumartesi

Sağlık sisteminde “koruma”: Heybeliada Sanatoryumu -T. Gül Köksal / EVRENSEL -

 Yakınlarda gündeme düşen ve “yeni-doğan bebek çetesi” ismi verilen sağlık sorunu bir kere daha gösterdi ki, doğumdan başlayan bir koruyucu sağlık sistemi yerine, hasta üretmeyi hedefleyen piyasacı bir sağlık sistemi içinde yaşıyoruz. Üstelik bu sistem sadece Türkiye ölçeğinde değil, uluslararası piyasa bağları nedeniyle küresel düzeyde hâkim.  

Bizler de sadece insan değil, diğer canlı türlerini, doğayı, kısacası tüm canlı sistemi metalaştıran, denetim altına alan küresel bu sistem içinde, bu sistemin süregitmesine yönelik müdahalelere karşı, yaşam savunuculuğu yapıyoruz.

Yaşam savunuculuğunu biraz daha açalım. Halihazırda canlı sistemin varoluşuna karşı gelen sorunları bertaraf etmeye, ağırlıklı olarak da, sorun ortaya çıkınca reaktif tepkiye dayalı bir savunuculuk söz konusu. Ancak sorunlara önceden gören bir yerden proaktif bir koruma anlayışı da mevcut.

Peki, şimdi salt yaşamı savunmanın ötesine geçelim! Eşit, adil, özgür bir yaşamı kurucu bir irade arzusunu ortaya koyalım. Bundan öte, başka bir yaşam mümkün diyelim. Başka bir yaşamda, başka bir sağlık sistemini tahayyül edelim. Örneğin, İngiliz Yoksul Yasalarıyla sağlık hizmetlerinin, varlıklı kişilerin bağışları ile desteklenen ve yoksul halkın kontrol edilmesi amacını da taşıyan bir toplumsal denetim aracı olarak ortaya çıkan, bu yolla mekânsallaşan ve hastalık icat eden bir sağlık sistemini kökten reddedelim. Sağlıkla ilgili her türlü tezahürün nerede, nasıl, kimler tarafından üretildiğini ve bundan kimlerin, nasıl faydalandığını mesele edelim. Elimizdeki mekânları bu şekilde sorgulayalım. Ve toplumsal denetim ve gözetim aracı olmayan bir sağlık ortamı nasıl olabilir diye soralım.

Başka bir sağlık sistemi mümkün” diyenler olduğu gibi böyle çalışmalar da süregidiyor. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası’nın (SES) üretimleri gibi (1). Ya da bu söylemi hangi yöntemlerle başka bir üretim sahasına dönüştürebiliriz diyen, benim de parçası olduğum Başka Bir Atölye’nin “Başka Bir Sağlık Sistemi Yolunda Sağlık Sistemi Üzerine Transdisipliner Çalışma”sı gibi (2).

Bu yaklaşımla yazının başlığına dönelim. Canlı sistemin sürmesinden, insan eliyle üretilmiş olan sağlık sistemine uzanan süreçte “koruma” derken neden söz ediyoruz? Bu sistem bağlamında üretilmiş yapılı çevrenin “korunması” neye tekabül ediyor.

Bu sayfalarda sık sık işaret ettiğim gibi, mekân politik bir inşa. Dolayısıyla mekân, inşa edildiği koşulların sözünü taşıyor. Mekânı, Pierre Nora’nın söylemiyle “hafıza mekânı” olarak nitelemek, mekânın üretildiği ve günümüze dek geçirdiği zamanın toplumsal sözleriyle bugün nasıl ilişki kuracağımıza dair bir alan açıyor mu? Nora’ya göre hafıza bu mekânlar içerisinde ortaya çıkıyor ve hafızaya ilişkin semboller de bu mekânlarda oluşuyor. Peki, bunun bize taşıdığı nostalji ve hüzün duyguları bize iyi mi geliyor? Ya da sınıflı ve türlü ayrımcılıklar inşa eden toplumlarda “hafıza mekânlarının üretimi”, sistemin yeniden üretimine neden olmuyor mu?

Şimdi yeniden başlığa dönelim ve örneğimiz Heybeliada Sanatoryumu’nu konuşalım.

1924’te kullanıma açılan, 1950’lere dek fiziki yapısı büyümeye devam eden, 1980’lerde gözden çıkarılan, 1999 Marmara Depremi’nde hasar alan, 2001’de onarım geçiren, 2009’da ise, bir yangına maruz kalan yerleşke 2005 yılından bu yana işlevsiz.

Yerleşke, sit alanı içinde ve ulusal envanter listesine dahil olan tescilli yapılarıyla Heybeliada’da, yazının görselindeki kür balkonundan görüldüğü üzere, müthiş bir arazide konumlanıyor. Tesisin kullanım değeri kalmadığı gibi, toprağının dönüşüm değeri gündemde ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na tahsisi gibi müdahaleler yaşadı.

Dr. Tevfik İsmail Gökçe tarafından kaleme alınan ve Sanatoryum’un 1924-55 yılları arasını aktaran, notlar ve eklerle 2021 yılında yeniden yayımlananHeybeliada Sanatoryumu Kuruluş ve Gelişimiisimli kitap yerleşkenin geçmişini gayet detaylı bir biçimde sunuyor. Kitap, yerleşkede yer seçiminden, alandaki tüm yapıların mekânsal özelliklerine, hastalarla yapılan çalışmalardan ortamdaki bilimsel, sosyal faaliyetlere uzanan türlü ayrıntılar içeriyor.

Fiziki güncel duruma bakarsak; yapıların kullanılmadığı yıllardan kaynaklı bakım/onarım eksikliklerinin ötesinde, kasıtlı tahribat ve yangın gibi müdahaleler, çatı/pencere vb. eksik olduğu yerlerde doğanın etkilerine açık olmaları nedeniyle yıpranmaları daha da hızlanmakta. Yerleşkedeki bazı yapıların neredeyse yıkılacak duruma gelmiş olmaları da, yerinde sağlamlaştırma imkanını zorlayacak gibi duruyor.

Öte yandan reaktif ve proaktif yöntemlerle Heybeliada Sanatoryumu’nu yaşatmak üzere mücadeleler sürüyor. Geçen hafta Sanatoryum Gönüllüleri ve Doğa İçin Sanat Derneği tarafından Sanatoryum’un korunması ve kamu yararına kullanımı bağlamında etkinlikler düzenlendi (3). Bugün de Heybeliada Mahalle Meclisi, 100. Yılında Heybeliada Sanatoryumu’nun Dünü, Bugünü, Yarını” başlıklı bir panel düzenliyor. (4). Benim de konuşmacılarından biri olduğum panelde konuyu buradaki çerçeveden tartışmaya açacağım.

Panelin başlığına ithafen, Sanatoryum’un bugününde şu kurucu iradeyi hayal ediyorum;

Foucault, modern tıbbın doğum alanı klinik için, insan bedeni mühendisliğinin muazzam bir deney, öğrenim ve bilgi biriktirme mekânıdır der. Sağlık sisteminin mekânsallaşma politikası, mevcut sağlık yapılarına bu mekânsallığı taşıma görevi yükler. Hafıza/belleği tutan mekânların sürekliliği, sistem içinde neyin ne şekilde bugüne aktarıldığını da gösterir. Diğer bir deyişle buralar toplumsal aktarım ile de yüzleşmek için bir imkândır.

Bu bağlamda bedene/mekâna hastalık üretme yoluyla kazınan politikadan kopan, aynı sistemin işleyişi gibi, onu yaratıcı-yıkıma uğratan özgürleştirici bir düşünce sistemini, hüzünlü, nostaljik bir ağıt yerine neşeli yaratıcı söylem ve eylemlerle buradan neden kurmayalım? Fiziki yapıların “muhafazası” talebini, Spinozacı 2. seviye karşılaşma alanında, yani müşterek bir mefhum etrafında neden örmeyelim? Kültürel değer sistemi, güç ilişkilerini ezilen aleyhine kurmakta bir araç ise, eleştirel miras yaklaşımıyla bu dengeleri neden alt üst etmeyelim? (5).

Evet, başka bir yaklaşım ve yapma biçimi her zaman mümkün! Neden bunu, bugün denemeyelim?

T. Gül Köksal / EVRENSEL

1. https://ses.org.tr/2020/05/saglikta-donusum-programi-cokmustur-yeni-bir-saglik-sistemi-mumkun/

2. https://www.baskabiratolye.com/bbss

3. https://sanatoryumgonulluleri.com

4. https://www.instagram.com/heybeliadamahallesi/

5. https://www.evrensel.net/yazi/95791/mimarligin-simgesel-gucunu-sorunsallastirmak

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder