Son yıllarda Trakya’da tarım, hayvancılık ve üretim büyük dönüşümler geçirdi. Küçük çiftçiler topraklarını kaybetti, tarım sermaye gruplarının eline geçti. Toprak dönüşümü hızlandı, bölgenin yapısı köklü değişti.
Trakya, Türkiye’nin en verimli ve stratejik tarım bölgelerinden. Özellikle ayçiçeği, buğday ve pirinç üretiminde ülkenin en önemli merkezi. Türkiye’nin toplam ayçiçeği üretiminin yaklaşık %70’ini karşılayan Trakya, ayçiçeği yağı üretiminde lider. Bunun yanı sıra, bölge, Türkiye’nin toplam buğday üretiminin %15’ini sağlayarak buğdayda da önemli bir paya sahip. Pirinç üretiminde de Edirne başta olmak üzere Trakya, Türkiye’nin toplam üretiminin yaklaşık %50’sini gerçekleştiriyor.
Bu durum bölgenin verimli toprakları, uygun iklim koşulları ve gelişmiş tarımsal altyapısı ile doğrudan ilişkili. Trakya, sadece tarımsal üretimde değil, aynı zamanda tarıma dayalı sanayinin gelişiminde de büyük öneme sahip. Bölge, tarım ve sanayi entegrasyonu sayesinde hem Türkiye’nin gıda güvenliğine katkıda bulunmakta hem de ekonomik kalkınmanın lokomotifi olmakta. Trakya’nın bu stratejik rolü, onu Türkiye’nin tarımsal sürdürülebilirliği ve geleceği açısından vazgeçilmez kılıyor.
TEHLİKELİ DÖNÜŞÜM
Son yıllarda Trakya’da tarım ve hayvancılık büyük dönüşümler geçirdi. Bu dönüşümün en belirgin sonucu, küçük çiftçilerin topraklarını kaybedip tarımın büyük sermaye gruplarının eline geçmesi. Bu süreçte tarım ve hayvancılık sektörü dışa bağımlı hale geldi. Yerel üretimin azalmasıyla ithalat arttı, köyler boşaldı ve tarıma dayalı ekonomi çöküşe sürüklendi. Yabancı şirketlerin tohum, gübre ve ilaç gibi girdilerdeki hâkimiyeti, çiftçileri bu ürünleri ithal etmeye zorlamış, tarımın bağımsız yapısı ortadan kalktı. Hayvancılık da benzer bir durumda, yerli üretim düşerken, ithal et ve süt ürünleri yaygınlaştı.
Küçük tarım işletmeleri, maliyet artışları ve yetersiz desteklerle başa çıkmakta zorlanırken, pirinç gibi yüksek maliyetli ve teknoloji ağırlıklı tarım yapan orta ölçekli işletmeler giderek güç kazandı. Bu işletmeler, modern teknoloji ve devlet desteği ile küçük çiftçilerin rekabet gücünü yok etti. Orta ölçekli işletmelerin toprakları satın almasıyla Trakya’daki toprak dönüşümü hızlandı, bölgenin tarım yapısı köklü bir şekilde değişti. Bu süreç tarımın dışa bağımlılığını artırıyor, yerli üretimi zayıflatıyor ve sürdürülebilirliği tehdit ediyor.
Trakya’nın verimli toprakları büyük şirketler için cazip hale geldi, tarım arazileri yapılaşmaya açıldı. Bu durum, bölgenin tarımsal üretim potansiyelini tehdit etmekte, Trakya'nın geleceğini belirsizliğe itiyor.
TOPRAĞIN TAHRİP EDİLMESİ
Trakya, tarihsel olarak verimli toprakları ve tarımsal üretimiyle Türkiye’nin gıda güvenliği açısından kritik bir bölge. Ancak son yıllarda aynı zamanda hızla artan taş ocakları, rüzgar enerji santralleri (RES) ve çeşitli sanayi projeleri, bu verimli toprakların giderek tahrip edilmesine neden oluyor. Halkın ve uzmanların uyarılarına rağmen, tarım arazileri giderek azalmakta ve bu durum, yalnızca bölgenin ekosistemini değil, Türkiye’nin tarımsal üretim kapasitesini de ciddi şekilde tehdit ediyor.
Son 15 yılda Trakya bölgesinde taş ocakları, hidroelektrik santralleri (HES) ve rüzgar enerji santralleri (RES) projelerinde çarpıcı artış yaşandı. Özellikle Kırklareli ve Tekirdağ gibi iller, taş ocakları faaliyetlerinden büyük ölçüde etkilendi. Istranca Dağları’nda açılan çok sayıda taş ocağı, bölgenin doğal ekosistemini ciddi şekilde tahrip etti. Kırklareli'nde çevresel dengeyi bozacak şekilde, sadece son yıllarda 20’den fazla taş ocağı ruhsatlandırıldı. Bu durum, ormanların kesilmesi ve biyolojik çeşitliliğin kaybına yol açtı. Aynı zamanda, bazı bölgelerde açılan HES projeleri de su kaynaklarını olumsuz etkilemekte ve bu projeler su kıtlığı riski yaratan unsurlar arasında sayılmaktadır.
Rüzgar enerji santralleri projeleri ise Trakya'nın özellikle Tekirdağ ve Kırklareli illerinde yaygın hale geldi. Bölgede 50'den fazla RES türbininin kurulmuş olması, tarım alanlarını ve ormanlık arazileri tehdit eder duruma geldi. Edirne'de de taş ocakları, RES, HES ve jeotermal projeleri önemli bir artış gösterdi. Keşan ve çevresindeki taş ocakları sayısı 20'yi aştı. Özellikle Saros Körfezi'ne yakın bölgelerde tarım alanlarına ve su kaynaklarına zarar verme potansiyeli taşıyorlar. Bu projeler, yaşam kalitesini ve doğal dengenin korunmasını olumsuz etkiliyor.
Edirne’de ayrıca 100 MW kapasiteye sahip RES projesi, 30 rüzgar türbini yatırım ile dikkat çekiyor. Bu proje, 400 milyon kWh elektrik üretimi planıyla büyük bir enerji yatırımı olarak öne çıktı ve bölgedeki yaklaşık 5 bin hektarlık tarım arazisi üzerinde kurulması planlanıyor.
Buna ek olarak, Tunca Nehri üzerinde planlanan 12 MW kapasiteli HES projesi, bölgedeki su kaynakları üzerinde büyük baskı oluşturacak şekilde tasarlanmış. Jeotermal alanda da Boztepe köyü çevresinde 8 adet sondaj kuyusu açılması planlanmış, ancak bu proje çevresel ve toplumsal baskılar nedeniyle durduruldu.
SİYASİ TERCİHLER VE İHMAL
Trakya halkı, sahip olduğu tarımsal potansiyele ve bölgenin stratejik konumuna rağmen, uzun yıllardır merkezi yönetim tarafından ihmal ediliyor. Bunun nedeni siyasal tercihleri. Trakya’daki tarım alanları, yalnızca endüstriyel projeler nedeniyle değil, aynı zamanda İstanbul’un beklenen büyük depreminin ardından olası göç dalgası için konut ve yaşam alanı oluşturma amaçları doğrultusunda da tehdit altında. İstanbul’daki deprem riski sonrası olası nüfus hareketliliği, Trakya’yı bir ‘göç merkezi’ haline getirme planlarını doğurdu. Ancak bu tür projeler, bölgenin tarımsal açıdan son derece verimli topraklarını hızla tarım dışı kullanımlara açmakta ve uzun vadede Türkiye’nin tarımsal geleceğini tehlikeye atmaktadır.
İstanbul’dan Trakya’ya deprem riski ve güvenlik kaygıları nedeniyle göç eden kişi sayısında ciddi bir artış var. Özellikle Maraş depremleri sonrasında, İstanbul'dan ayrılanların sayısı hızlandı ve Trakya illerinde yoğun bir yerleşim talebi ortaya çıktı. TÜİK verilerine göre son birkaç yıl içinde İstanbul’dan ayrılan 418 bin kişi farklı illere göç etti ve bu göç edenlerin önemli bir kısmı deprem riski düşük olan Trakya’yı tercih etti.
Kısa vadede Trakya’da konut ve sanayi alanları yaratılması, bölgeye yerleşecek nüfusa çözüm olabilir gibi görünse de, uzun vadede bu durum, Trakya’nın tarımsal üretim kapasitesini geri döndürülemeyecek şekilde olumsuz etkileyecek. Tarıma uygun toprakların sanayi ve konut projelerine açılması, yalnızca bölgenin ekonomik dengelerini bozmakla kalmayacak, aynı zamanda ülkenin genel gıda güvenliği açısından da ciddi bir tehdit oluşturacaktır.
OSB’LERİN BÖLGEYE ETKİLERİ
Çorlu ve Çerkezköy Organize Sanayi Bölgeleri’nin 35 yıllık faaliyetleri, Trakya'nın en önemli su kaynaklarından biri olan Ergene Nehri üzerinde yıkıcı etkiler yarattı.
Ergene Nehri’ndeki kirlilik, yalnızca ekolojik dengeleri değil, bölgenin ekonomik ve sosyal yapısını da tehdit ediyor. Tarımsal üretimin temel unsuru olan suyun bu derece kirlenmesi, gelecekte bölgenin gıda üretimi açısından sürdürülebilirliğini riske atıyor.
Ergene Nehri’ni temizlemek amacıyla başlatılan Marmara Ereğlisi Derin Deşarj Projesi’nin hayata geçirilmesiyle birlikte yeni ve ciddi çevresel sorunlar ortaya çıktı. Proje kapsamında, Ergene Nehri’nden gelen atık suların Marmara Denizi'ne yönlendirilmesi, nehir kirliliğini denize taşıyarak Marmara ekosistemini tehlikeye attı.
ÇAKMAK BARAJI VE MERİÇ
Trakya’da tarımsal sulama amacıyla inşa edilen Çakmak Barajı, yıllardır %20 kapasitede çalışıyor ve bir türlü tam kapasiteye ulaşamadı. Yüzde yüz faaliyete geçtiğinde yaklaşık 570 bin dekar sulu tarım kapasitesine sahip bu baraj projesi geliştirilmek yerine, Meriç Nehri sularının Çorlu ve Çerkezköy sanayi bölgelerine taşınması gibi sanayi odaklı projelere öncelik verilmesi, Trakya’nın tarımsal geleceğinin göz ardı edilerek, sanayi ve konut odaklı bir dönüşümün planlandığını net bir şekilde gösteriyor.
Trakya’da artan su talebi, sanayinin yoğun su tüketimiyle birleşerek bölgenin yer altı sularının hızla kirlenmesine yol açıyor. Sanayi atıkları ve aşırı su kullanımı, tarımsal sulama ve içme suyu kaynaklarında geri dönüşü olmayan bir su kıtlığı yaratıyor.
Özellikle yer altı sularının kirlenmesi, hem tarım arazilerini besleyen sulama sistemlerini hem de içme suyu kaynaklarını olumsuz etkiliyor.
∗∗∗
STRATEJİK ÖNLEMLER GELİŞTİRİLMELİ
Trakya’nın sadece doğal yapısı değil, tarımsal altyapısı da büyük bir potansiyele sahip. Modern tarım tekniklerinin, ileri teknolojik yöntemlerin ve sürdürülebilir tarım uygulamalarının bu bölgede uygulanması halinde, Trakya’nın tarımsal üretim kapasitesi önemli ölçüde artırılabilir. Bunun yanı sıra, bu tür teknolojilerin kullanımı, su kaynaklarının korunmasına ve toprak sağlığının uzun vadede sürdürülebilir olmasına katkı sunar. Ancak bu potansiyelin gerçekleştirilmesi için, tarım alanlarını tehdit eden sanayi projelerinden vazgeçilmesi şart.
Trakya, sahip olduğu verimli toprakları ve stratejik konumu ile Türkiye’nin sürdürülebilir tarım politikalarında kilit bir rolde. Dünyada artan gıda güvenliği endişeleri ve sürdürülebilir tarım uygulamalarının gerekliliği, bölgenin tarımsal potansiyelini daha da önemli hale getiriyor. Trakya’nın bu potansiyelinin verimli bir şekilde değerlendirilmesi, hem Türkiye’nin gıda güvenliğini garanti altına alacak hem de bölgenin ekonomik kalkınmasına katkı sağlayacak. Trakya’nın tarımsal potansiyelini sürdürülebilir bir şekilde değerlendirmek, sadece bugünün değil, geleceğin tarımsal ihtiyaçlarını da karşılayacak stratejik bir adım.
Tarım, hayvancılık ve sanayinin dengeli bir şekilde gelişmesi, bir ülkenin kalkınmasında hayati rol oynar. Ancak, tarım ve hayvancılık arazilerinin hızla sanayi ve konut projelerine dönüştürülmesi bu dengeyi tehlikeye atıyor. Tarım ve hayvancılık alanlarının korunması, sadece gıda güvenliği için değil, ülkenin kalkınma stratejilerinin sürdürülebilirliği açısından da kritik bir öneme sahip. Bu dengeyi koruyacak politikalar geliştirilmezse, uzun vadede ülke ciddi ekonomik ve ekolojik sorunlarla karşı karşıya kalacak.
*Keşan Kent Konseyi Başkanı
FOTOĞRAF: Depo Photos
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder