3 Kasım 2024 Pazar

T24 "KÖŞEBAŞI" -3 Kasım 2024-

 

Linus Torvalds: Yapay zekânın yüzde 90’ı pazarlama, yüzde 10’u gerçek -Füsun Sarp Nebil-

Torvalds, teknoloji çalışanlarına, moda akımı gibi görünen sektör trendlerinden etkilenmekten kaçınmaları ve bunun yerine gerçekten sonuç verebilecek anlamlı yeniliklere odaklanmaları tavsiyesinde bulunuyor.

2022’de ChatGPT’nin ortaya çıkmasıyla başlayan “yapay zekâ çılgınlığı” tüm hızı ile sürerken, bu konudaki tartışmalar çok çeşitli. Bir hafta kadar önce teknolojinin Hype'ları ve yapay zekâ kışları'nı yazmıştık. Yapay zekâ etrafında örülen hayal dünyası ve abartılar uçuşurken, neler yapabildiği ya da yapabileceği konusunda muhtelif görüşler var. 

Bilişimin önde gelen birkaç dahi çocuğundan birisi olarak bilinen, Linux çekirdeğinin yaratıcısı ve baş geliştiricisi Linus Torvalds da Açık Kaynak Zirvesi’nde yapay zekâ (YZ) konusundaki görüşlerini anlattı. Finlandiya asıllı Amerikalı bir bilgisayar mühendisi olan Torvalds, 1991 yılında, henüz 21 yaşındayken, Linux çekirdeğinin kodlarını yazmaya başlamış ve açık kaynak camiasının yaratılmasına neden olmuştu.  Asperger sendromuna sahip olan Linus zaman zaman herkese ters düşen çıkışları ile bilinir.

Teknolojiyle ilgili her şey hakkında son derece bilgili ancak sivri görüşleriyle ünlü Torvalds, yapay zekânın bugün geldiği durumu, "yüzde 90 pazarlama ve yüzde 10 gerçeklik" olarak özetliyor. Torvalds, bu ayın başlarında Viyana'da düzenlenen Açık Kaynak Zirvesi'nde konuştu. Arkasından yapılan röportajda ise, Torvalds, yapay zekâdaki potansiyeli gördüğünü ancak endüstrinin abartısının çok fazla olduğunu belirtti.

Torvalds, şöyle özetledi:

"Yapay zekânın gerçekten ilginç olduğunu ve dünyayı değiştireceğini düşünüyorum. Ve aynı zamanda, abartı döngüsünden o kadar nefret ediyorum ki oraya gitmek istemiyorum. Bu yüzden şu anda yapay zekâya yaklaşımım, onu temelde görmezden gelmek, çünkü bence yapay zekâ etrafındaki tüm teknoloji endüstrisi çok kötü bir konumda. Finansın tolere edemeyeceği kadar çok yapay zekâ saçmalığı var gibi görünüyor ve şu anda yapay zekanın "yüzde 90'ı pazarlama ve yüzde 10'u gerçek."

Ama Torvalds, değişimin de yolda olduğunu düşünüyor.

"Beş yıl içinde, her şey değişecek ve o noktada gerçek iş yükleri için her gün hangi yapay zekânın kullanıldığını göreceğiz."

Şimdilik Torvalds, ChatGPT gibi bazı araçların belirli kullanım durumlarında yararlı olduğunu kabul ettiğini söyledi, ancak yapay zekânın daha geniş uygulamalarının hâlâ sınırlı kaldığını yineledi. Torvalds'ın açıklamaları, Baidu CEO'sunun yakın zamanda yaptığı, yapay zekâ balonunun yakında patlayabileceğini ve kalan bölümden yalnızca küçük bir şirket yüzdesinin yararlanabileceğini öngören açıklamalarının ardından geldi.

Torvalds, teknoloji çalışanlarına, moda akımı gibi görünen sektör trendlerinden etkilenmekten kaçınmaları ve bunun yerine gerçekten sonuç verebilecek anlamlı yeniliklere odaklanmaları tavsiyesinde bulunuyor.

                                                             /././

“Güçlülerin” hukuk taktikleri ve kayyım gerçeği -Gökçer Tahincioğlu-

Memleketin ana muhalefet partisinin 10 yıldır üyesi olan bir kişi terör örgütü üyesi olduğu nasılsa yeni fark edilebilmiş! Silahlı terör örgütü üyeliği suçunun unsurları oluşması için yeterliymiş bunlar… Kendinize yüksek sesle söyleyin: Silahlı terör örgütü üyeliği…

Cezaevinde tam 7. yılını dolduran Gezi davası hükümlüsü Osman Kavala’nın, AİHM kararına ve Gezi davasının ilk yargılamasında beraat etmesine rağmen cezaevinde tutulmasını sağlayan suçlama neydi anımsıyor musunuz?

Ajanlık…

Suçlandığı iddianamede şu yazıyordu:

“O kadar başarılı bir ajandır ki ajanlık faaliyeti ile ilgili delil elde edilememiştir…”

Türkiye’de, hukukun nasıl siyaseten kullanıldığının açık kanıtı…

* * *

Yeni değil elbette, ustalaşmak için belli bir evre geçildi.

Şimdi “saf saf” soruyor bazı hesaplar, hatta solcuları, bir an için bile sıkılmadan sadece kendileri için adalet istemekle suçluyorlar…

Ne olmuş da hangi evreler geçilmiş de buraya gelinmiş, kendilerinin ne suçu varmış!

Dinleme merkezleri kuran, dava dosyasına girmeyen özel hayata ilişkin dinleme tapelerini elden ele gezdiren, kendilerine yakın basına hazır-paket haberler servis eden, kimin tutuklanacağına dair liste yapmak için toplantılar tertip eden bir organizasyon yapılmamış, insanların hayatları kaydırılmamış gibi saf görüntüsü vermeler, adilmiş gibi davranmalar.

Bir küçük özeleştiri yapmayan, “cemaat hukuku” nedir, bilmezden gelen bir sürü insan.

Bir de en ufak bir söze de tahammül göstermiyorlar.

Haksız hukuksuz yere cezaevine atılan insanların daha uzun yatmaları için kalem dahi oynatmamış insanların tek merkezden gelen emirleri yerine getirmemiş gibi adalet arıyor halleri…

* * *

Ergenekon döneminden küçük bir örnek.

Cumhuriyet’in başyazarı İlhan Selçuk’a operasyon yapmak için yasal olarak kullanılması mümkün olmayan “istihbari dinlemeler”, mahkeme kararıyla yasallaştırılmaya çalışıldı.

Ve sıkılmadan o mahkeme kararına mealen şu yazıldı:

“Ergenekon o kadar gizli bir örgüttür ki yapıyı açığa çıkarmak için bu istihbari dinlemelerin de kanıt olarak kullanılması gereklidir…”

Ne güzel hukuk!

Ve Kavala dosyasına bakınca anlıyorsunuz, ne güzel benzerlikler…

* * *

Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanmasına ve belediyeye kayyım atanmasına giden süreç de tanıdık…

Hiç lüzumu olmamasına rağmen yapılan ev baskını, gözaltı sırasında ağır muamele…

Basına önceden sızdırılan bilgi notları…

Meşruiyet zemini yaratılma çabası…

En hassas nokta ne, terör…

O zaman buradan yürüyelim…

* * *

Soruşturma Abdullah Öcalan’ın İmralı görüşmelerinde Özer’in ismini söylemesiyle başlamış…

Savcılığın sevk yazısı ve tutuklama kararı bunu gösteriyor.

Bu demektir ki Türkiye’de herkes potansiyel terör suçlusu olabilir.

Herhangi bir örgüt üyesine isminiz söyletildiğinde bir anda terör suçlusu haline gelebilirsiniz.

Ağzından çıkması yeterli, ağızdan çıkartılması da güç değil.

Aynı Öcalan’ı, memleketin en radikal partisinin liderinin Meclis kürsüsüne daha bir hafta önce davet etmesi çelişkisine değinmeye bile gerek yok.

* * *

Özer, roman yazıyormuş, içinde sakıncalı ifadeler varmış… Birilerine başsağlığı dilemiş, başsağlığı dilediği kişinin çocukları teröristmiş…

Memleketin ana muhalefet partisinin 10 yıldır üyesi olan bir kişi terör örgütü üyesi olduğu nasılsa yeni fark edilebilmiş!

Silahlı terör örgütü üyeliği suçunun unsurları oluşması için yeterliymiş bunlar…

Kendinize yüksek sesle söyleyin: Silahlı terör örgütü üyeliği…

Ancak elbette bu suçun seçilmesinin de bir nedeni var.

Propaganda ya da örgüte yardım gibi bir suçlama seçseler, kanıt diye sundukları bazı bilgileri davada kullanmaları mümkün olmayacaktı.

Örgüt üyeliği suçunun zamanaşımı süresi 15 yıl…

Diğer suçlarda bu süre düşüyor.

Örneğin 2013’te yapılan bir telefon görüşmesini o zaman kanıt olarak kullanmanız da mümkün değil.

Ama bu kadar teknik hukuka gerek var mı?

Örgüt liderini Meclis’te konuşmak için davet etmek, doğal olarak, suç sayılmazken, düzenlenen bir konserde kim olduğu belirsiz üç beş kişinin slogan atmasından belediye başkanı nasıl sorumlu tutulabilir?

* * *

Güçlülerin mağduriyeti bu ülkeye has özelliklerden.

22 yıldır ülkeyi sen yönetiyorsun ama mağdursun.

Bürokrasiye atamaları sen yapıyorsun ama mağdursun.

Yargı-polis tamamen senin yönetiminde ama mağdursun.

Öyle bir ülke ki spordan siyasete, kazananlar mağdur, kaybedenler kumpasçı ilan edilebiliyor. Ve büyük bir kalabalık bu basit hakikati bile umursamıyor…

* * *

İçişleri Bakanlığı’nın DEM’in öncülü HDP’li belediyelere kayyım atamaya başladıktan sonra hazırladığı bir rapor var.

Diline bakın:

“Bu rapor, kamuoyunda kayyım süreci olarak bilinen, bölücü terör örgütü PKK ile iltisaklı, irtibatlı 94 belediye başkanının görevden alınarak yerlerine belediye başkan vekilleri görevlendirilmesinin Bakanlığımızca bir tercih olmayıp devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü korumak, bölgede yaşayan vatandaşlarımızın can ve mal emniyetini sağlamak ve vatandaşlarımızın mahalli müşterek ihtiyaçlarını karşılamak için Anayasal bir zorunluluk ve kanuni bir görev olduğunu; görevden alınan belediye başkanlarının vatandaşlarımızın mahalli müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak yerine bu belediyeleri nasıl bölücü terör örgütünün mali ve lojistik destek merkezi haline getirdiğini ve vatandaşlarımızın temel hizmetlerden nasıl mahrum bırakıldığını, buna karşın görevlendirilen belediye başkan vekillerinin devraldıkları belediyeleri asli görevlerine kanalize ederek, hak ve hukuka uygun başarılı faaliyetleri ile vatandaşlarımızın hizmetine nasıl sunduklarını örnekleri ile somut bir şekilde ortaya koymak için kaleme alınmıştır.”

* * *

Rapor, rapor değil elbette bir propaganda faaliyeti…

Memleketin İçişleri Bakanlığı, açıkça siyaset yapabiliyor böyle bir raporda bile…

Kayyımlarla ilgili suçlamalara yanıt verirken sadece slogan atıyor.

Birkaç örnek:

- Bir belediye başkan vekili tarafından “‘kitap okuma’ adı altında Kürt çocuklarına Hanefi mezhebine ilişkin bilgi içeren kitaplar hediye ederek, kitapları okul bahçesinde okuttuğu” iddiasında bulunulmuştur. Kaymakamlık veya belediye tarafından böyle bir dağıtımın yapılmadığı, dağıtımı yapılsa bile Hanefiliğin ortak bir değer olduğu ve bunu farklı bir yöne çekmenin tek kelimeyle cehalet olduğu açıktır.

- “Görevlendirilen belediye başkan vekillerinin ihalelerde mevzuata aykırı davrandıkları” iddiası, karalama kampanyasının temel argümanıdır. Başkan vekilleri görevlendirilen belediyelerde “pazarlık usulü” ihale yönteminin kural, açık ihale usulünün ise istisna olduğu iddiaları mevcuttur. Belediye başkan vekilleri tarafından yapılan ihaleler incelendiğinde pazarlık yöntemiyle yapılmış olan ihalelerin tamamında yüksek kırımlar yapılmıştır. İhalelerdeki kırımlar yüzde 36’lara hatta yüzde 45’lere ulaşmıştır. Bu oranlara ise HDP’li belediyelerin ihalelerinde hiç rastlanmamaktadır.

* * *

Komedi…

Kayyımın ana gerekçesi belediyelerin PKK’ya para aktardıkları iddiasıydı. Raporda mesela bu konuda tek bir mahkeme kararı bulunmamasına değinilmiyor.

Ve en geniş yer de kayyım atananların usulsüz işlemleriyle ilgili iddialara yanıt vermeye ayrılmış…

Yerel seçimde kayyımlardan geri kazanılan belediyelerin başkanları, bilançoyu görünce neye uğradıklarını şaşırdı.

İl ve ilçe belediyelerinin tamamı milyonlarca hatta milyarlarca liralık borç altına sokulmuştu.

Bunların hesabını kimse vermiyor ve vermeyecek elbette.

Merak edenler bilançoyu T24’ten Ceren Bala Teke’nin haberinde ayrıntılı olarak görebilir.

CHP lideri Özgür Özel’in, Esenyurt’un rant için geri alındığı sözlerinin doğruluğu buradan da anlaşılabilir.

* * *

Osman Kavala’nın tarihi tespiti ile bitirelim:

“…şunu anladım ki yargı mensupları sakıncalı buldukları insanlara ceza verme yetkisine sahip olduklarına inanıyor. Bu insanların suç işlemediklerini biliyor olmalarına rağmen…”

İnsanlar ikiye ayrılıyor…

Düşünceleri için, iktidarları için, rahatları için, öyle istedikleri için başka yaşamlar üzerinde elinde ne varsa onu kullananlar ve onlar tarafından mağdur edilen, mağdur edilmese bile mağdur edilenleri dert edinenler…

Sadece insanları değil, doğayı, yeşili, hayvanları, havayı, suyu dert edinenler…

Onların yüzü suyu hürmetine dönüyor hala dünya… Ve eninde sonunda haklı çıkıyorlar inatlarıyla…                       /././

Kıbrıs’ta erken doğum sancıları mı?-Hasan Göğüş-

Birileri bir sabah kalktığımızda, “Christodoulides gelsin TBMM’de Kıbrıs Türklerinin egemen eşitliğini kabul ettiğini söylesin, biz de GKRY’ni tanıyalım, Kıbrıs sorununu çözelim” derse şaşırır mıyız?

20 Temmuz Barış Harekatı’nın 50. yıldönümünden bu yana Kıbrıs sorununun çözüm arayışlarında belirli bir hareketlilik yaşanıyor. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri (BMGS) Guterres’in, 5 Ocak 2024 tarihinde Kıbrıs Kişisel Temsilcisi olarak atadığı Maria Angela Holguin, raporunu geçtiğimiz temmuz ayında BMGS’ne sundu. Rapor kamuoyuna açıklanmadı. BMGS Guterres, New York’taki 79. BM Genel Kurulu toplantıları sırasında GKRY Lideri Christodoulides ve KKTC Cumhurbaşkanı Başkanı Tatar ile ayrı ayrı görüştü. 15 Ekim’de de her iki toplum lideriyle yine New York’ta gayri resmi bir çalışma yemeğinde bir araya geldi. Bu konuda BM tarafından yapılan açıklamada, Kişisel Temsilci Holguin’in Kıbrıs sorununun ilgili tüm taraflarıyla yaptığı temaslarda çözüm için ortak bir zemin bulunmadığı sonucuna vardığını, Genel Sekreterin her iki lideri aralarındaki görüş ayrılıklarını gidermeye teşvik ettiğini, bu çerçevede her iki liderin yakın bir gelecekte neler yapılabileceğini görüşmek üzere, BMGS’nin himayesinde geniş bir formatta gayri resmi bir toplantıya katılmayı, ayrıca Ada’da iki kesim arasında yeni bir geçiş kapısı açılması için müzakereler yürütmeyi kabul ettikleri belirtildi. BMGS’nin iki liderle gayri resmi akşam yemeğinden hemen sonra Bakan Fidan’ın BMGS Guterresi telefonla arayarak Kıbrıs konusunu görüşmesi dikkatlerden kaçmamalı. Muhtemelen kurgulanmakta olan sürece bir ayar vermek ihtiyacı hissedilmiş olmalı.

Yılbaşı tatilinden önce yapılması beklenilen gayri resmi toplantının İngiltere’nin de dahil olacağı 5’li mi, yoksa sadece anavatanların iştirak edeceği 4’lü formatta mı yapılacağı henüz netlik kazanmamış. Türk tarafı ilk aşamada güvenlik garantileri ve toprak meseleleri ele alınmayacağı cihetle İngiltere’nin katılmasına gerek olmadığı gerekçesiyle 4’lü formatı tercih ediyor.

Kaptan köşkünde dışişleri bakanları oturuyor

Gerek Ege, gerek Kıbrıs sorunlarının çözümü için kurgulanan yeni süreçlerde kaptan köşkünde bu kere Türk ve Yunan Dışişleri Bakanları Hakan Fidan ile Giorgos Gerapetritis’in oturduğunu söylemek mümkün. İki bakanın son bir senedir yürüttükleri pozitif gündem odaklı diyalog çerçevesinde Kıbrıs’ı da konuştukları anlaşılıyor. Bu açıdan 8 Kasım’daki Fidan’ın Atina ziyareti büyük önem taşıyor. Kıbrıs sorununun kalıcı bir çözüme ulaştırılmasının iki ülke arasındaki pozitif gündeme olumlu yansımaları olacağı, ama sanki Kıbrıs sorununun Türk-Yunan ilişkilerinin geliştirilmesi yönünde bir engel teşkil etmeyeceği hususunda iki bakan arasında zımni bir mutabakat var.

ABD sürecin neresinde?

Ortalıkta fazla görünmese de ABD süreci yakından takip ediyor. Hatta yönlendiriyor. Aslında yeni sürecin ilk aşaması Washington’da temmuz ayı başındaki NATO Zirvesi sırasında uygulamaya konuldu. NATO Zirvesinde hiçbir işi olmamasına rağmen BMGS’nin Kıbrıs Kişisel Temsilcisi Holguin apar topar Washington’a çağrılarak, ABD Dışişleri Bakanı Blinken’in telkiniyle Fidan ve Gerapetritis ile görüşmesi sağlandı.

Kıbrıs Rum tarafının bir şansı da 5 Kasım’da yapılacak ABD başkanlık seçimleri. Biden yönetimi giderayak Trump’ı destekleyen Yahudi lobisine karşı “Rum lobisini yanıma çekebilir miyim?” hesabıyla GKRY’ye hoş görünmek için arka arkaya adımlar atıyor. İlk olarak GKRY’ye uygulanan silah ambargosu kaldırıldı. Kısa bir süre önce de ABD ile Kıbrıs arasında Savunma İşbirliği ve stratejik diyalog anlaşmaları imzalandı. Göreve geldiği ilk günlerde “Benim adım Bidenopoulos” diyen Biden’in, Beyaz Saray’da ağırladığı son konuk da GKRY Cumhurbaşkanı Christodoulides oldu. Beyaz Saray 30 Ekim’deki görüşmeden önce öyle bir açıklama yaptı ki evlere şenlik. Açıklamada, Biden’in görüşmede ABD’nin Kıbrıs’ta BM parametrelerine uygun iki toplumlu, iki bölgeli bir federasyondan yana olduğunu teyit edeceği belirtiliyor. Görüşme yapılmadan içeriği hakkında bilgi verilmesi pek usulden değildir. Böylelikle bir anlamda araba atın önüne konuluyor. Umarız 5 Kasım’da kim seçilirse seçilsin ABD’nin körü körüne GKRY’i destekleyen bu tek yanlı Kıbrıs politikası devam etmez.

Bir yanda “egemen eşitlik ve uluslararası eşit statü olmadan müzakerelere geri dönmem” diyen Tatar, diğer tarafta “iki devletli çözüm asla” diyen Christodoulides, ortada da Kişisel Temsilci Holguin’in,” taraflar arasında ortak zemin yok” tespitini yapan raporu var. BMGS hangi cesaretle yeni bir inisiyatif alıyor? Guterres, uzun yıllar ülkesi Portekiz’de başbakanlık yapmış, BM’nin en belalı kurumlarından Mülteciler Yüksek Komiserliğini başarıyla yönetmiş deneyimli bir politikacı ve diplomat. Herhalde vardır bir bildiği.

KKTC Cumhurbaşkanı Tatar bir Denktaş gibi, bir “akıncı” gibi Türkiye’nin her dediğine evet demeyebilecek güçlü bir lider değil. Bu nedenle yeni süreç bütünüyle Ankara’dan yönetileceğe benziyor. Ankara nereye kadar gider? Günümüz Türkiye’sinde her şey mümkün. Bir de bakmışsınız, birileri bir sabah kalktığımızda, “Christodoulides gelsin TBMM’de Kıbrıs Türklerinin egemen eşitliğini kabul ettiğini söylesin, biz de GKRY’ni tanıyalım, Kıbrıs sorununu çözelim” derse şaşırır mıyız?

                                                            /././   

(T24) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder