Başta İngiltere’nin sömürge imparatorluğu altında kurulan Rodezya’nın ismi de, bağımsızlığı da, sonu da ayrı ayrı dikkat çekici. Adını beyaz ırkın üstünlüğüne inanan bir elmas zengini Cecil Rhodes’ten (1853-1902) alan Rodezya’daki yerleşimcilerin ayrımcı/sömürgeci düzeni, ülkenin çoğunluğunu oluşturan siyahların gerilla mücadelesiyle sonlanır.
Bazı yer isimleri zaman içerisinde mecazi anlamlara dönüşür. Türkçede uzaklığı ve ıssızlığı belirtmek için kullandığımız Fizan’ın, Güneybatı Libya’da bir bölge oluşu gibi.
Aynı şekilde gündelik sohbetlerde çoğu Afrika ülkesinin adını işitiyoruz. İsminden başka hakkında pek bir bilgi sahibi olunmayan bu ülkeler, genelde ‘alakasızlığı’ vurgulamak için kullanılıyor. Örneğin Afrika’nın güneyinde bulunan Zimbabve’nin ismini mecazen sık duymamıza karşın, hakkında neredeyse hiçbir fikir sahibi değiliz. Fakat asıl bilmediğimiz yer, Zimbabve isminden önce burada tek taraflı bağımsızlık ilan eden beyaz yerleşimci sömürgecilerin ülkesi, Rodezya.
Başta İngiltere’nin sömürge imparatorluğu altında kurulan Rodezya’nın ismi de, bağımsızlığı da, sonu da ayrı ayrı dikkat çekici. Adını beyaz ırkın üstünlüğüne inanan bir elmas zengini Cecil Rhodes’ten (1853-1902) alan Rodezya’daki yerleşimcilerin ayrımcı/sömürgeci düzeni, ülkenin çoğunluğunu oluşturan siyahların gerilla mücadelesiyle sonlanır.
Bugün Zimbabve olarak bildiğimiz ülkenin öncülü Rodezya’yı incelemek bize sadece bilmediğimiz bir ülkeyi göstermekle kalmayacak, aynı zamanda yerleşimci sömürgeciliğin karakteristik bazı özelliklerini de gözler önüne serecek. Kimbilir, belki o kadar eski bir hikaye de değildir dinleyeceğimiz?
O halde dilerseniz bu hafta kuruluşa, haftaya yıkılışa odaklanarak Rodezya’yı konuşalım.
ELMAS MADENİNDEN HÜKÜMETE ÇIKAN YOL
Yolculuğumuz 20. yüzyılın ikinci yarısında başlıyor. İngiltere doğumlu Rhodes, yer altı zenginliklerinin keşfi hızlanan Güney Afrika’ya oldukça genç yaşta büyük bir hırsla gider. (Bugünkü Güney Afrika Cumhuriyeti olarak bildiğimiz ülke, eskiden Hollandalı ve İngiliz yerleşimcilerin yer yer çıkar çatışması yaşadığı ve bu ayrım sebebiyle birden fazla yerleşimci ülkenin bulunduğu bir yerdir. Ancak siyah Afrikalıların sömürüsü konusunda tarafların kayda değer bir farkları yoktur). Siyah emek sömürüsünün ve zengin kaynakların verdiği coşkuyla Rhodes’in elmas avı başarıyla sonuçlanır. Kapitalist jargonla ifade etmek gerekirse eğer ‘köşeyi dönen’ Rhodes, daha sonra Oxford’da okur. Ve dolan cüzdanla birlikte artan etki alanına paralel bir gelişme olarak Cape Koloni Parlamentosu’na seçilir.
Rhodes’in 1888 yılında kurduğu De Beers isimli elmas madencilik şirketi kısa sürede dünya elmas pazarına hakim olur. De Beers’ın dünya ticaretinden aldığı pay yüzde doksanlara ulaşınca Rhodes piyasadaki belirleyici isim haline gelir. Tüm gücü ile bugün hâlâ varlığını sürdüren şirket, pazarda belirleyici konumunu koruyor. (Leonardo Di Caprio’nun oynadığı Blood Diamond (2006) filmi ile birlikte dünya çapında ses getiren Afrika’daki elmas madenciliği ve ticareti nitelemek için kullanılan ‘kanlı elmas’ terimini de De Beers’e borçluyuz.)
Rhodes’in şirketinde yaşanan kapitalist yükseliş, etki alanını arttırmayı sürdürür ve siyasi bazı bröveleri de beraberinde getirir. Nihayet Rhodes 1890'a geldiğimizde artık Cape Kolonisi Başbakanı’dır.
Cecil Rhodes’ten (1853-1902)‘DÜNYA ANGLO-SAKSON OLSUN’
Şimdi Rhodes’in 1890-1896 yılları arasında sürdürdüğü başbakanlık döneminde yaşananları ve hikayenin Zimbabve’ye uzanan kısmını anlatmadan önce bir an için durup meseleye ideolojik bir derinlik kazandıralım. Evet, Rhodes için yerli Afrikalılar, her ne kadar kendisi varlığını borçlu olduğu kârı yaratanlar olsa da hayatın bir figüranından ibarettir. Ancak Rhodes tam olarak nasıl düşünüyor? Bu soruyu sormakta fayda var, zira bugün özellikle İngiltere’de kimileri Rhodes’in ‘aslında o kadar da kötü niyetli bir ırkçı olmadığını’ söyleyecek kadar ileri gidebiliyor.
Kabaca bir çerçeve çizmek gerekirse eğer Rhodes, erken yaşlarından itibaren tutarlı bir şekilde Anglo-sakson ırkın üstünlüğüne inanır. Rhodes için İngiltere İmparatorluğu sınırları yeterli değildir. “Neden tek bir hedefe kitlenmiş gizli bir topluluk kurmayalım?” diyen bu kafatasçı, söz konusu idealini ‘Anglo-Sakson ırkın tek bir imparatorluk olması gerektiği’ şeklinde açıkça dile getirir (Maxim adı verilen makineli tüfeğin ilk olarak en yaygın bir şekilde kullanıldığı savaş I. Matabele Savaşı’dır.)
Rhodes’in şu sözleri fazla yoruma gerek kalmadan ırkçılığının ulaştığı seviyeyi gözler önüne seriyor:
"Dünyadaki ilk ırk olduğumuzu ve dünyaya ne kadar çok yerleşirsek insan ırkı için o kadar iyi olacağını iddia ediyorum. Şu anda en aşağılık insan türünün yaşadığı yerleri bir düşünün, eğer Anglo-Sakson egemenliği altına girerlerse ne büyük bir değişiklik geçirirlerdi... Eğer bir Tanrı varsa, sanırım benden Afrika haritasının mümkün olan en büyük kısmını İngiliz Kızılına boyamamı isterdi…”
İHANETTEN DOĞAN YERLEŞİM
Başbakanlığı döneminde hem yayılmacı hem de ırkçı bir siyaset izler. Afrikalı yerlilere ait arazilere, beyazların madencilik şirketlerine açılması kaydıyla el konulmasını onaylar. Oy verme hakkı ise yine benzeri bir uygulamaya sahne olur: Oy hakkının sınıfsal olarak sınırlandırıldığı bir düzlemde, bu gerekliliğini yerine getiren bir avuç siyah Afrikalı vardır. Ancak Rhodes onların da oy hakkını kısıtlar.
Daha sonra “Hayatımı adamaya niyetlendiğim amaç, Britanya İmparatorluğu’nu savunmak ve genişletmektir” diyen Rhodes, hem Kraliçesi hem de kendi cebi için böylesi bir genişleme hamlesine gider.
Rhodes’in emperyal hayallerinin cisimleşmiş hali Cape Kolonisini, o zamanlar İngiltere kontrolünde bulunan Mısır ile birleştirmektir. Cape Town-Kahire demiryolu projesi, Rhodes’in Afrikalıların sırtından kazandığı zenginliklerin Avrupa’ya daha hızlı akmasını sağlayacak bir hayaldir. Her ne kadar gerçeğe dönüşmemiş olsa da Rhodes bu yönde ciddiyetini gösteren adımlar atar. Örneğin İngiltere İmparatorluğu’nun sınırlarını kuzeye doğru genişletmesi böyle değerlendirilebilir.
İşte tam da burada ‘Rodezya’nın temellerine geliyoruz. Siyah Afrikalıların topraklarını son derece hain planlarla işgal edip, Kraliçe adına kan dökerek İngiliz bayrağını diktiği yer kendi adıyla anılır. Bugün Botswana olarak bildiğimiz Güney Afrika’nın kuzeyindeki Bechuanaland de İngiltere’nin sömürgelerinden biridir. Bechuanaland’in kuzeyindeki Matabeleland ve ötesi ise Rhodes önderliğinde yerleşime ve sömürüye açılır. Fakat başta Rhodes, Matabele halkının Kralı Lobengula ile yaptığı anlaşmada ‘sadece madencilik çalışmaları yürüteceklerini’ söyler ve ‘yerleşimcilerin getirilmesiyle birlikte koloniler kurmayacaklarını’ taahhüt eder. Fakat Rhodes’in silahlı adamları çoktan yerleşim yerlerinin önünü açacak iki kale kurmuştur.
Böylece 1893 yılında tarihe Birinci Matabele Savaşı olarak geçen, ancak verilen kayıplar hesaba katıldığında savaştan çok kıyım olarak görebileceğimiz hadise yaşanır. Teknolojik üstünlüğünü kullanan Rhodes yaklaşık 100 silahlı adamını kaybederken karşı tarafın verdiği kayıplar 10 bini aşkındır. Böylece resmi olarak 1895 yılında, fethedilip yerleşime ve sömürüye açılan bu toprakların adı Rodezya olarak kayıtlara geçer.
DOKUNULMAZ HEYKELLER
Kan, ihanet, sömürü, yerleşimciler, koloniler, kafatasçılık, madenler… Sermayenin düzenine yaraşır bir şekilde işte böyle başlıyor Rodezya’nın hikayesi.
Verdiğimiz tarihler 1800 bilmem kaçlar olunca, eskimiş bir hikaye anlatıyoruz sananlar olabilir. Oysa haftaya, 1960’larda bağımsızlık ilan eden Rodezya’nın sonunu anlatacağımız zaman, aynı anahtar kelimelerle, hatta fazlasıyla ilerleyeceğiz.
YIKILAMAYAN HEYKELLER
Rhodes gibi bir ismin bugününe dair birkaç söz ederek bitirmek gerekebilir. Öyle ki Güney Afrika’daki ırk ayrımcılığının önemli isimlerinden biri sayılan Rhodes’in heykellerine Cape Town’dan İngiltere’ye pek çok yerde rastlıyoruz. Bunlardan bir tanesi de dünyaca ünlü Oxford Üniversitesi. Emperyalist sömürgecilik adına üzerine düşenleri fazlasıyla yerine getiren bu ‘hayırsever’ kafatasçı, öldükten sonra mirasının bir bölümünü Oxford’a burs payı olarak ayırır. Bunun üzerine şaşırılmayacak şekilde okula heykeli dikilir.
Güney Afrika'da protestolara sahne olan Rhodes HeykeliGeçtiğimiz yıllarda, özellikle ABD’deki Black Lives Matter protestoları ile birlikte üniversite öğrencileri heykelin sökülmesi yönünde protestolar düzenler. Kimileri ‘aslında kafatasçı ırkçı değildi, kültürel ırkçıydı’ diyerek bir aklama çalışmasına girişse de baskı konuyu ülke gündemine taşır. Nihayet üniversite komisyonları heykel için yıkım kararı almak durumunda kalır. Ancak karar ‘masraflar’ gerekçe gösterilerek hiçbir zaman uygulanmaz. Eh, Rhodes’in mirasından hâlâ devam eden bir finansal akışın kiralayacağı bir vincin, aynı Rhodes’i yerinden edeceği düşünülemez ya?
Dünyanın her yerinde sermayenin saldırısı burjuva-liberal kalemlerin kendi sokaklarına bakıp yaptıkları çıkarımların aksine daha da agresifleşerek devam ediyor. Özellikle Asya, Afrika, Latin Amerika, Ortadoğu… yani kısaca dünyanın büyük bir bölümü bu kıskacı daha sert şekillerde hissetmeyi sürdürüyor. Mahşeri bir çoğunluk giderek daha da küçülen ayrıcalıklı bir sınıfın kasasını doldurmak için çabalarken elinde avucunda kalan tüm sosyal haklarını yitiriyor. İşte böylesi bir devrin insanı olan bizler için sermayenin sömürüsüne ‘eskide kaldı’ demek çok kolay değil gibi görünüyor. Aynı çark, aynı şekilde, hatta daha hızlı dönüyor. Sadece çarktaki dişlilerin renkleri değişiyor.
Kavel Alpaslan/duvaR
Kaynaklar ve daha detaylı bilgilerin yer aldığı adresler
- Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi (İletişim Yayınları)
- Cecil Rhodes and His Time, Apollon Davidson
- https://www.sahistory.org.za/people/cecil-john-rhodes
- https://www.bbc.com/news/magazine-32131829
- https://pages.uoregon.edu/kimball/Rhodes-Confession.htm
- https://www.bbc.com/news/uk-england-oxfordshire-57175057
- https://www.bbc.com/news/uk-england-oxfordshire-55549876
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder