Suriye'deki Rus birlikleri, Lazkiye'ye çekiliyor: Hımeymim Hava Üssü'nün önemi ne?
Suriye'de Rus birlikler, konuşlu oldukları başkent Şam ve Humus ilinden ayrılıyor. Birlikler, Lazkiye ilinde bulunan Hımeymim Hava Üssü'ne çekiliyor. Söz konusu Hımeymim Hava Üssü, Rusya'nın Akdeniz'deki tek askeri üssü olarak dikkat çekiyor.(https://www.birgun.net/haber/suriye-deki-rus-birlikleri-lazkiye-ye-cekiliyor-himeymim-hava-ussu-nun-onemi-ne-583612)
***
Medyada ‘‘algı’’ seferberliği
Yandaş medya Şam’ın düşmesini Erdoğan için “zafer” havasıyla duyurdu. Kimi gazeteciler Taliban ile kıyasladıkları HTŞ’yi aklama yarışına girerken Suriyelilerin yoğun olarak döndüğü haberleri de servis edildi.
TALİBAN GİBİ DEĞİLMİŞ!
Medya, Suriye’deki işgali iktidar için bir zafer olarak sunmakla kalmadı. Bölgeye giden bazı gazetecilerin verdiği demeçler de gündem oldu. HTŞ gibi cihatçı, terör örgütü listelerinde yer alan örgütü meşru göstermek için bazı isimler kolları sıvadı. Gazeteci Nevşin Mengü Halep’te kaydettiği videoda “Bakın, mesela Beşar Esad’ın Hafız Esad’ın heykellerinin yıkıldığını gördük. Ama mesela arkamda bu heykel var. Bunun BAAS rejimiyle bir alakası yok diye kimse dokunmamış bu heykele. Kimsenin aklına da böyle bir şey gelmiyor. Bu heykeli kim niye yıksın? Yani şunu demek istiyorum. Taliban ve bu muhalifler arasında ciddi bir anlayış farkı var” diye konuştu. AKP'ye yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesi Mengü'nün "Taliban ve bu muhalifler arasında ciddi bir anlayış farkı var" sözlerini "Nevşin Mengü önyargısını kırdı" ifadeleriyle haberleştirdi.
Suriye’ye giderek başörtüsü hakkında paylaşım yapan Gazeteci Kübra Par ise "3 gündür Suriye’deyim, kimse bana başını ört falan demedi. Burada pek çok açık kadın var. Dün bir dondurmacıda HTŞ’liler ile yarım saat konuştum, biz kimsenin inancına karışmayacağız diyorlar. Diğer kadın meslektaşlarım ne yaşadı bilemiyorum, X’e 3 gündür giremedim zaten." ifadelerini kullandı.
Şam’ın düşmesinin ardından Suriyelilerin dönüş yaptığına ilişkin de spekülasyonlar dolaştı. Sosyal medya üzerinde dolaşan sahte fotoğrafların yanı sıra bizzat Anadolu Ajansı, Suriyelilerin dönüşünde yoğunluk olduğunu iddia eden pek çok haber yayınladı. Yalnızca yandaşlar değil, muhalif televizyon ve gazetelerde de sınır kapısı önünde Suriyelilerin yoğun biçimde dönüş yaptığı izlenimi veren haber ve yorumlar dikkat çekti.
***
Suriye -İlhan Cihaner-
9 Aralık tarihli BirGün’de Selçuk Candansayar yazısına, “Suriye hakkında yazmamak mümkün mü? Suriye hakkında yazmak ne kadar zorunluysa yazmaya kalkmak da o kadar riskli” diye başlamıştı. Gerçekten sadece komşu bir ülkenin yıllardır yaşadığı yıkım ve katliamlar değil, ülkemize olan ve olası etkileri de Suriye üzerine düşünmeyi, yazmayı hatta bir şeyler yapmayı zorunlu kılıyor.
Risk ise; meclis muhalefetinin “sınır dışında Türkiye partisiyiz” diyerek dış politikada iktidara alan açtığı, arkaik bir “devlet geleneğini” referans verdiği, yaşananları ağırlıklı olarak sığınmacıların dönüşü ve muhayyel bir güvenlik kaygısı üzerinden okuduğu, Godot’u bekler gibi Öcalan ziyaretini beklediği; iktidarın ise ustalıkla algıyı “Filistin hamiliğinden, Şam fatihliğine!” döndürdüğü, vileda saplarının kanaat önderi olduğu bir ortamda söz söylemenin riski. Üstüne bu konuda kurucu -en azından açıklayıcı- bir siyaseti kurarken kullanmamız gerek bazı kavramların sağın/iktidarın pragmatik ağzında meze olup, kavramların “yorulmuş” ve operasyonel olmaktan çıkmış olması.
ARGÜMANLAR BOŞ
Bu riski göze alarak bir şeyler yazmaya çalışacağım. Öncelikle özetin özeti: Suriye’de olup bitenler kabaca dört unsurla ilgili, önem sırasına göre: İsrail’in güvenliği, enerji kaynakları, ABD/sermaye çıkarları ve tedarik yolları. Diğerlerinin hepsi meze! Açmaya çalışayım:
Müdahalenin gerekçesi olarak gösterilen en önemli gerekçe “Suriye demokratik değil(di)” argümanıydı. Doğrudur. Peki Katar, Suudi Arabistan, BAE vs. çok mu demokratik? Demokratik gösterilere şiddetle karşılık verilmiş? Güzel, müdahil ülkelerin hangisinin sicili temiz bu konuda? Gezi’yi hatırlatırım size. Hele, Suriye’yi özgürleştiren(!) HTŞ sizce bırakın demokratik bir iktidar mücadelesini, barışçıl bir çevre veya kadın mücadelesine izin verecek midir?
Düşen yalnızca Şam değil, Filistin, İran ve muhtemel bir Ortadoğu barışıdır. Nitekim Şam’ın düşüşü alkışlanırken İsrail’in ilerleyişine “Şam’ı fethedenler”, direnmek bir yana henüz eleştirel bir söz bile etmediler. Oysa özellikle muhafazakâr geniş kesimlerin onayını “İsrail karşıtlığı” üzerinden almışlardı. Ancak Suriye İsrail işgaline karşı gerçek direnişin tek temsilcisiydi. Adına henüz karar veremediğimiz HTŞ lideri ise şöyle açıklama yapıyor: “Suriye için çözüm İranlı milisler ve Hizbullah’ın ortadan kaldırılması… Korkularımızın kaynağı İranlı milisler, Hizbullah ve bugün gördüğümüz katliamları gerçekleştiren rejimdi”. Ne yok bu tespitlerde? Gazze yok, işgal yok, Filistin yok, ABD yok, eğit donat yok, Rusya yok, İran yok, Çin yok, dış güçler yok, jeopolitik yok… Özellikle iktidarın (maalesef ana akım muhalefetin de) açıklamalarında zaten ağızlarında eğreti duran “emperyalizm analizi(!)” buharlaşmış görünüyor. Sanki Olağan Şüpheliler filmindeki “şeytanın yaptığı en müthiş hile; dünyayı asla var olmadığına inandırmasıdır" tespiti doğrulanmış gibi.
MALİYETİ AĞIR OLACAK
Suriye’de kazanan, maaşları geciktirilince ayaklanan, toplama Tekfirci/Cihadcı SMO, bayrak çiğneyip mezar yakan, yılbaşı ağacı yıkıp, içki şişesi parçalayan “devrimci HTŞ (!)” gibi görünüyor. Tam burada her iki dinamikte yani mezhepçi/ırkçı hareketlerden ve El Kaide’den HTŞ’ye devam eden çizgilerden, ideolojik ve kadro olarak bir kopuş olmadığını, “Hristiyanlar Lübnan’a, Aleviler mezara” çizgisinin terkedildiğine dair en küçük bir işaretin olmadığını görmemiz gerek. Asıl kazananın kim olduğu çok geçmeden görülecek ancak, halklara maliyeti fazla olacak.
Bir köşe yazısı sınırlarında söylenecekleri tüketmek mümkün değil. Ülkemizi, giderek dünyayı etkileyecek bu alt üst oluşlar yaşanırken muhalif hareketleri de uyarmak gerek. Şöyle ki; Parti demek, örgüt demek, her şeyden önce “pusula” demek. Yaşananlara dair bir analiz ve çözüm seti oluşturmak öncelikle bu yapıların görevi olmalı. Sonraki yazım bunun üzerine olacak.
Not: Yazımı yazarken fonda TBMM Tv’de bütçe görüşmeleri vardı. Kulağıma “Nehirden denize özgür Filistin” sözü çalındı. Bir AKP milletvekili (Yahya Çelik) kullandı bu sloganı! Anlatmaya çalıştığım durumu daha çarpıcı şekilde özetledi bu slogan.
/././
MHP’li Başkan’a Soylu zırh olmuş -İsmail Arı-
Önceki İçişleri Bakanı AKP’li Süleyman Soylu’nun, bakanlığı devretmeden kısa süre önce hakkında şikâyetlerde bulunulan dönemin Taşköprü Belediye Başkanı MHP’li Çatal’ın soruşturulmasına izin vermediği öğrenildi.(https://www.birgun.net/haber/mhpli-baskana-soylu-zirh-olmus-583461)
İktidarın sağlık politikaları, acil servis başvurularında patlamaya yol açtı. Türkiye, 150,5 milyonla nüfusundan fazla acil başvurusu olan tek ülke olurken şehir hastanelerinin günlük maliyeti 286 milyon TL’ye ulaştı.(https://www.birgun.net/haber/saglikta-acil-alarm-583484)
Sakarya’nın Hendek ilçesindeki Büyük Coşkunlar Havai Fişek Fabrikasında 3 Temmuz 2020’de meydana gelen patlama nedeniyle 7 işçinin hayatını kaybettiği, 127 kişinin ise yaralandığı faciaya ilişkin devam eden yargı sürecinde yeni bir gelişme yaşandı. 7 sanığa 6 yıl 8 ay ile 16 yıl 3 ay arasında hapis cezası verilen davada Yargıtay, kararı bozarak dosyayı Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderdi.(https://www.birgun.net/haber/hendek-patlamasi-davasinda-yeni-gelisme-yargitay-karari-bozdu-583615)
***
43 işçi can vermişti: Amasra maden faciasında istenen cezalar belli oldu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder