‘İnsan hakları olanlar, olmayanlar’ sergisi ve Magnum -Özcan Yaman-
“İnsan hakları olanlar, olmayanlar” fotoğraf sergisi 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde Magnum Photos ve İstanbul Büyükşehir Belediyesinin (İBB) kalıcı iş birliğinin ikinci sergisi olarak Bulgur Palas’ta açıldı. Magnum Ajans herkesin çokça bildiği ikon fotoğrafların yanı sıra son yıllarda yaşananlara dair fotoğraflarla insan haklarının tarihsel ve güncel durumunu sergiliyor. 45 fotoğrafçının yaklaşık 90 fotoğrafından oluşan sergi, mekana özgü yerleşimiyle dikkat çekici.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 10 Aralık 1948’te kabul edilişinden bu yana ve günümüze kadar geçen tarihselliğe dikkat çekiyor. Günümüzde hâlâ devam eden soykırım, savaşlar, işkence ve baskıların, insan haklarının korunmasında uluslararası çabaların ne kadar başarılı ya da başarısız olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor. Fotoğraflarla İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 30. maddesine atıfta bulunuyor.
Magnum Ajansın Türkiyeli üyesi olan Fotoğrafçı Emin Özmen’in küratörlüğünü üstlendiği serginin açılışı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, İBB Kültür Varlıkları Dairesi Başkanı Oktay Özel, Magnum Photos Küresel Sergiler Direktörü Andrea Holzherr’in katılımıyla gerçekleşti.
Serginin sorduğu soruya cevap vermek gerekiyor elbet. Ama öncelikle anlamlı bir günde böyle bir serginin gerçekleştirilmesi, zamanlaması ve yaşananlar bakımından önemliydi. Onun için İBB ve Magnum iş birliğine teşekkürler.
HANGİ İNSAN HAKLARI?
Bilindiği gibi insan haklarının en çok ihlal edildiği bir ülkede yaşıyoruz. Kendi yasalarını dahi uygulamayan, adaletsizliğin hukuksuzluğun ve sansürün olduğu, “devletin” “parti devleti”ne dönüştürüldüğü bir ülkede bu sergi “İnsan hakları olanlar/olmayanlar?” diye soruyor. Verelim o vakit cevabı. Bu ülkede hakları olanlar olarak; “parası olanlar” ve “olmayanlar” diye ikiye ayrılıyoruz. Nüfusun yüzde 20’si için sorun yok. Onlar sabah kahvaltılarını Maldivler’de, öğle yemeklerini Fransa’da, akşam yemeklerini belki ülkelerinde yaparak paralarına para katıyorlar. Savaşlar çıksın, inşaat sezonu devam etsin, ormanlar ve sit alanları gibi kamusal alanlar talan edilsin, rant üzerinden hayatlarına devam etsin. Tabii ki de insan hakları, onlar için elzem, vazgeçilmez. Çünkü onlar için insan hakları eşittir paranın sağladığı satın alma özgürlüğüdür. Nüfusun yüzde 80’i yoksulluk sınırı ve altında yaşayarak adaletsizliği ve hukuksuzluğu bir kenara koyun en temel insan hakları olan sağlık, eğitim ve barınma gibi ihtiyaçların bile uzağında yaşıyorlar. Yani insan hakları olanlar; rantçı sömürücü bir avuç azınlık iken insan hakları olmayanlar; emekleriyle değerler yaratan yurttaşlar. Şimdi bazı arkadaşlar amma lafı dolandırıyorsun burjuvalar ve proleterler de gitsin diyecekler. Kıssadan hisse diyelim. İki sınıflı bir toplumda çıkarlar iktidar olan sınıftan yana olur. İnsan hakları, adalet, özgürlük iktidar olan sınıfın hizmetindedir. Bizler de hangi sınıftan olduğumuzun farkına varıp ona göre mücadele etmediğimiz sürece de kavramlar muğlaklaşır. “Hangi insan hakları?” diye sormamız gerekir.
“İnsan hakları olanlar/olmayanlar” diye sergiye başlık koyarak bana cevap hakkı sağlayan özellikle Emin Özmen’e ve İBB’ye teşekkürlerimi sunarım. Zannederim serginin başlığına yanıt verebildim.
“Magnum İstanbul’da: İnsan Hakları-Olanlar, Olmayanlar” Bulgur Palas’ta 10 Haziran 2025 tarihine kadar pazartesi hariç her gün 10.00-19.00 saatleri arasında ücretsiz olarak ziyaret edilebilir.
/././
Romanya seçimleri, TikTok ve AB'nin demokrasi anlayışı -Yücel Özdemir-
Avrupa’da hafta başından bu yana Rusya, Çin ve bu iki ülkeden yayın yapan sosyal medya platformları TikTok ve Telegram üzerinden “seçimlere yabancı aktörlerin” müdahalesi ekseninde bir tartışmadır sürüp gidiyor. Özellikle de Almanya’da... 23 Şubat’ta yapılacak erken seçimler öncesinde Rusya ve Çin’in siyasi dengeleri sarsmak için elinden geleni yapacağı iddia edilerek, bütün güvenlik birimlerinin harekete geçerek önlem alması isteniyor.
Tartışmanın somut dayanağı ise Romanya’daki cumhurbaşkanlığı seçimleri.
24 Kasım’da Romanya’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turundan aşırı sağcı ve Rusya dostu olarak tanımlanan Bağımsız Aday Calin Georgescu sandıktan birinci çıkmıştı. Georgescu beklenmedik şekilde oyların yüzde 22.9’unu alırken, USR partisinin desteklediği Batı yanlısı liberal Elena Lasconi yüzde 19.2 oyla ikinci, Sosyal Demokrat Partinin adayı Marcel Ciolacu da yüzde 19.1 ile üçüncü olmuştu.
Bu sonuca göre 8 Aralık’taki ikinci turun Georgescu ile Lasconi arasında yapılması gerekiyordu. Ama olmadı.
1990’dan bu yana devletin pek çok kademesinde üst düzey bürokrat olarak görev yapan Georgescu’nun sandıktan birinci çıkmasının şokunu yaşayan diğer adaylar ve partiler, ortada normal bir durumun olmadığını ileri sürerek sonuca itiraz etti. İki gün sonra yapılan yeniden sayımda yüksek mahkeme sonuçların doğru olduğuna karar verdi. Ancak aynı yüksek mahkeme, seçimlere iki gün kala, 6 Aralık’ta Georgescu’nun seçim kampanyasını asıl olarak Çin ve Rusya’dan yayın yapan TikTok ve Telegram üzerinde yaptığı, dışarıdan maddi destek aldığı, yabancıların seçimlere müdahale ettiği yönünde yapılan başvuruları dayanak göstererek, ilk turdaki sonuçları iptal etti ve seçimlerin sıfırdan tekrarlanmasını istedi.
İkinci tura iki gün kala alınan bu karar doğal olarak Avrupa’da yankı yarattı. NATO ve AB’nin Karadeniz’in kıyısında Rusya’ya karşı önemli bir mevzi haline getirdiği Romanya’da esen Batı karşıtı, Rusya yanlısı milliyetçi hava bütün hesapları altüst ettiği için, ikinci turda seçimleri kazanıp cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturması beklenen Georgescu’nun önü şimdilik yüksek mahkeme tarafından kesilmiş görünüyor.
Yüksek mahkemenin verdiği kararda birinci tur hiç yapılmamış gibi her şeye sıfırdan başlanacak. Yeni adaylar ortaya çıkabilir. Bağımsız Georgescu’un seçimlere katılmak için yeniden imza toplaması gerekiyor. Seçimlerin en erken mart ya da nisan aylarında yapılması bekleniyor. Birinci turun sonucuna bakarak Batı yanlılarının ortak adayla seçimlere katılarak Georgescu’nun önünü kesmesi seçenekler arasında. Şimdiden Bükreş Belediye Başkanı Nicușor Dan’ın liberallerle muhafazakarların ortak adayı olabileceği ifade ediliyor.
Ülkede aşırı sağcı, milliyetçi, Batı karşıtı hava sadece cumhurbaşkanlığı seçimlerinde değil, birinci turdan bir hafta sonra yapılan parlamento seçimlerinde de görüldü. Üç aşırı sağcı parti ise toplamda yüzde 32'lik bir oy aldı. Sosyal demokratlarla muhafazakarların yıllardır kurduğu ortaklık sayesinde rüşvet, rant ve yoksulluğun diz boyu olduğu ülkede asıl kazanan aşırı sağcı, milliyetçi Birleşik Romanya İttifakı (AUR) oldu. Ukrayna’nın bir bölümünü ve Moldova’yı Romanya topraklarına katarak büyütmeyi vadeden bu parti, 2020’de yüzde 9.1 olan oyunu bu seçimlerde yüzde 18’e çıkararak büyük bir sıçrama yaptı. Koalisyon ortakları Sosyal Demokrat Parti (PSD) ve muhafazakar PNL yüzde 12’şer, toplamda yüzde 24 oy kaybetti.
Bu tablo, Georgescu’nun kazanmasının sadece TikTok’ta yaptığı yayınlardan kaynaklanmadığını gösteriyor. TikTok’ta 600 binden fazla takipçisi olan Georgescu’nun yaptığı videoları yüz binlerce kişi izliyor. Seçimlerin iptal edilmesinden sonra çektiği videoyu 2 milyon kişi izlemiş. Hakkının çalındığını söyleyerek adaletin yerini bulmasını istiyor. Bu da mağdur durumuna düşürülen Georgescu’nun daha güçlü geleceğini gösteriyor. Batı ve Romanya’daki yanlılarının bütün söylemleri Georgescu’nun dışarıdan milyonlarca avro yardım alarak TikTok üzerinden seçim propagandası yaptığı üzerine kurulu. Ayrıca 25 bin sahte hesabın (Bot) Rusya’dan yönlendirildiği, 85 bin siber saldırının düzenlendiği iddia ediliyor. AB Komisyonu hemen harekete geçerek, TikTok hakkında soruşturma başlattı. TikTok yönetimi iddiaları reddediyor.
Batı’yla savaş halindeki Rusya her şeyi yapabilir. Aynı şeyi Batı da yapıyor. En son Gürcistan’da birçok partiye ve sivil toplum örgütüne mali kaynak aktarıldı. Daha önce Ukrayna’da da bu yola başvurulmuştu.
Ancak Romanya’da söz konusu olan mali destekten çok halkın sandıkta kullandığı somut oylar. Sandık başına giden seçmenlerin bir bölümü Batı’nın istemediği adaya oy vermiş, bu oylar iki kez sayılarak kabul edilmiş. Romanya vatandaşları sandık başına giderken TikTok’a, Rusya’ya sorarak oy kullanmıyor, kendisinin maddi yaşam koşullarına bakıyor. Sonuç eleştirilebilir, ancak yok sayılamaz. Ama AB, sandıklara atılan oyları yok saydı.
Olup bitenler Romanya’da siyasi gerilim ve kutuplaşmanın sertleşerek devam edeceğini gösteriyor. Ülke emperyalist devletler arasındaki çıkar çatışmasının yeni bir sahası olmaya aday görünüyor.
Nereden bakılırsa bakılsın, Romanya’da asıl belirleyici olan sistem partilerinden kopuştur. 18 milyon seçmenin yarısı sandık başına gitmedi. Sandık başına gidenlerin yaklaşık üçte biri doğru bir alternatif olmadığı için şimdilik aşırı sağcılara, milliyetçilerden yana oy kullandı. Halkın sistemin çürümüş partileriyle ırkçı-milliyetçiler arasında tercih yapmak zorunda kalmadığı, ilerici-antiemperyalist yeni bir güç ortaya çıkmadığı sürece Romanya da pek çok ülke gibi emperyalistlerin tepiştiği saha olmaya devam edecek.
/././
Seyredecek misiniz?-Ahmet Yaşaroğlu-
Birleşik Metal-İş Sendikasının 7 fabrikada başlattığı grev Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “milli güvenlik”i gerekçe gösteren kararnamesi ile yasaklandı. Sendika yönetimi ve işçiler, sınıf tutumuna yakışan bir tavırla bu kararı tanımadıklarını ilan ederek greve ve mücadeleye devam kararı aldılar. Yasaklama iş birlikçi büyük sermayenin çıkarlarını güvence altına almayı hedefleyen politik bir karardı ve bu andan itibaren metal işçilerinin ekonomik ve sosyal haklar için başlattığı grev, onların iradeleri dışında tüm ülke işçi ve emekçileri ilgilendiren politik bir karakter kazandı. Artık bu grev başta metal sektöründekiler olmak üzere tüm işçi sınıfının ve emekçilerin grevi, zaten çok kısıtlı olan sendikal haklara saldırısı ile de tüm halkın demokratik hak ve özgürlükler mücadelesinin bir parçası haline geldi. Bu nedenle hiçbir kesim bu greve karşı seyirci kalamaz, kalmamalıdır.
Metal fırtınanın yaratıcıları Renault, TOFAŞ vb. fabrikaların işçileri bu grevi, sıranın size geleceği belliyken seyredecek misiniz? 130 bin metal işçisi; size de dayatılacak olan 70 bin TL’yi aşmış bulunan yoksulluk sınırının çok altındaki sefalet ücretine razı olmak istemiyorsanız, bu grevi seyretme hakkınız var mı? Özelleştirme tehdidi ile kölece çalışma koşullarına mahkum edilen, iş cinayetlerinde ölümleri “kaderin planı” olarak ilan edilen madenciler bu grevi ve direnişi seyredecek misiniz? Ortalama ücretleri asgari ücretin birkaç bin TL üzerinde olan milyonlarca işçi ve emekçi bu grevi seyredecek misiniz? Sendikalı olma hakkı elinden alınan, sendikaları patron sendikasına dönüşen sendikalarda “örgütlü” yüz binlerce işçi bu grevi seyredecek, onlardan birinin yöneticisi gibi “başarı” mı dileyeceksiniz?
Açlığa ve sefalete terkedilmiş olan milyonlarca emekli, insanca bir yaşam için direniyor ve mücadele ediyorsunuz, şimdi bu mücadeleyi ve direnişi büyütmek gerekmiyor mu? Benzer karar ve kararnamelerle iş birlikçi ve yerli tekellerin ağacınızı, suyunuzu, toprağınızı yağmalamasını engellemek için direnen köylüler; bu grev ve mücadele sizin için de yeni bir güçle mücadeleye atılma, tüm halkı bu mücadeleye çağrısı değil mi? Ülkeden adeta kovulan, tüm hakları her geçen gün biraz daha budanan doktorlar; bu mücadele sizin de mücadeleniz değil mi? Birleşmek ve mücadeleyi büyütmek için harekete geçmek gerekmiyor mu?
Özerk üniversite, demokratik, bilimsel ve parasız eğitim için, beslenme ve barınma hakkı için mücadelesini ilerletmek isteyen gençler; bu mücadele sizin de mücadeleniz değil mi? Çocukları aç okula gönderen, beslenme çantalarını dolduramayan anneler bu mücadele sizin de mücadeleniz değil mi? Taleplerinizi yeniden ve daha ileriden öne sürmek ve hareketlenmek için neden beklemede kalasınız? Bu iktidar ve onun hizmet ettiği büyük sermaye ve patronlar ülkenin insanlarını açlığa ve sefalete sürükleyip, çürümeyi ve kokuşmayı teşvik ederlerken insanlarımız susmalı ve beklemeli mi? Susmak, beklemek ve seyirci kalmak daha kötü günlere davetiye çıkarmak anlamına gelmez mi?
Eğer bu doğruysa metal işçilerinin mücadelesini büyütmek demek, işçi ve emekçi halkın acil ve temel talepleri ile harekete geçmesi, kendisini savunması anlamına gelecektir. İşçi ve emekçilerin her mücadelesi ve direnişi mücadele ateşini yaygınlaştıracak bir kıvılcımdır. Bu kıvılcımları vahşi sömürüyü, talanı ve zorbalığı, açlığı ve sefaleti, gericiliği ve faşizmi yakıp, kül edecek bir büyük yangına dönüştürmek olanaklıdır. Onların cephesi yaktıkları ormanların üzerine bu cephenin lordları için yeni soygun binaları dikiyorlar, bizim emekçi cephemiz ise çıkaracağı yangınla insanca ve onurlu bir yaşamın, eşit ve kardeşçe yaşamanın, bağımsız ve saygın bir ülke inşa etmenin temellerini atacaktır. Öyleyse gün seyretme günü değil, mücadeleyi büyütme günüdür.
/././
Yeter ulan -Arif Nacaroğlu-
İktidar en çok neden korkuyor? Tabii ki iktidarını kaybetmekten. İktidar dediğimiz şey sadece Mecliste, Saray’da gördüklerimiz değil. Onlar da var ama esas onların arkasındakiler. İktidarda kimler var?
Devletin tepelerinde bildiklerimiz. Biraz aşağıda normal şartlarda pazarda limon satabilecekleri bile şüpheli adamlar, kadınlar ama en çok adamlar var. Lakapları “danışman”. Artık kim, ne danışıyorsa. Anadolu’da bir laf var, “Bildikleri yanıldıklarına yetmez.” Şemsiyenin altında beraber ıslananlar, “Bu iktidar olmasaydı biz kendi bilgi ve becerimizle bulunduğumuz mevkiye (?) asla gelemezdik” diyen bürokrat, teknokrat, otokrat ve bilumum “rat”lar var.
Zeminde, holdingleşmiş, alacak, verecek hadislerini Arapça okuyup müritlerini sallaya sallaya göğe uçuran ama iş parayı bölüşmeye gelince birbirlerini boğazlayan tarikatlar, tarikat şeyhleri var. İktidardan komisyon karşılığında acayip bedellerle ihale alıp kirli siyaseti fonlayan, bu arada da ceplerine indirdikleri ufak(?) servetle dünyanın ünlü şehirlerinde, Londra’da, Paris’te, Dubai’de, New York’ta ev, arsa, tarla(?), rezidans alıp geleceklerini yurt dışında gören küfürbaz soyguncular var.
İyi ama bunların sayıları normal demokrasilerde iktidar olabilmelerine yeterli oyu sağlamaz ki. Diğer tarafta 10 milyondan fazla emekli, 10 milyondan fazla emekçi, 10 milyon işsiz, işçi, günde tek övün yemek yiyebilen üniversite öğrencisi ve bunların aileleri var.
“Yeter ulan soyulduğumuz. Yeter vatan, millet, din diye bizi oyalayıp biz sallana sallana göğe yükselirken alın terimizi cebe indirip boğazdaki yalılarında içkilerini yudumlayanlara meze olmamız. Yeter ulan bizi imam hatibe gönderirken kendi çocuklarını Avrupa’da, Amerika’da okutanlara hayran olmamız. Yeter ulan emeğimizin karşılığını almak, doğamızı, ağaçlarımızı, derelerimizi korumak için sesimizi yükselttiğimizde kolluktan sopa yememiz. Yeter ulan şalteri indirdiğimizde birdenbire akıllarına ‘milli güvenlik’ palavrası gelenlere paspas olmamız. Yeter ulan ‘Ben yemiyorum, sen ye’ dememiz” diye düşündüğümüz, söylediğimiz zaman bizden vazgeçtik, çocuklarımızın, torunlarımızın kurtulduğunun resmidir.
/././
Avrupa Birliği HTŞ ile siyasi görüşmeler için kanallar kurdu
AB Komisyonu Başkanı von der Leyen, Heyet Tahrir el Şam ile siyasi görüşmeler için kanallar kurduklarını açıkladı. AB Konseyi Başkanı Costa da "AB Şam'daki diplomatik varlığını artıracak" dedi.(https://www.evrensel.net/haber/537498)
ABD'li diplomatlar Barbara Leaf, Daniel Rubinstein ve Roger Carstens, Heyet Tahrir el Şam ile görüşmek gittikleri Suriye'nin başkenti Şam'a ulaştı.
Batılı emperyalistlerin resmi olarak “terörist” kabul ettikleri Heyet Tahrir el Şam (HTŞ) ile görüşmeleri sürüyor. ABD Dışişleri Bakanlığından yapılan açıklamada, Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf, eski Suriye Özel Temsilcisi Daniel Rubinstein ve ABD Rehine İşleri Özel Temsilcisi Roger Carstens'in Şam'a ulaştığı bildirildi. Açıklamada, ABD'li diplomatların, Suriye'de HTŞ yönetimi yetkilileriyle görüşeceği aktarıldı. Diplomatların, 'farklı topluluk üyeleri' ile de görüşeceği ve "Suriye'nin geleceğine yönelik vizyonları ve ABD'nin desteği konusunda doğrudan temaslarda bulunacakları" belirtildi. HTŞ yönetimiyle görüşmede, Suriye'de kaybolan Amerikalı gazeteci Austin Tice hakkında bilgi alınacağı da ifade edildi. Esad yönetiminin 8 Aralık'ta devrilmesiyle birlikte HTŞ öncülüğündeki cihatçılar tarafından Muhammed El Beşir başbakanlığında geçici hükümet kurulmuştu.
Evrensel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder