Komünizmle mücadele adı altında emperyalizmin çıkarlarının koruyuculuğu üstlendirilmiş, ucun Pentagon’un karanlık odalarına uzanan, örgütlenmelerin saldırıları karşısında DEV-GENÇ, ülkemizin bağımsız yarınlarının ve özgür geleceğinin bir onur simgesi olarak tarih sahnesinde silinmez izler bıraktı.
DEV-GENÇ, Türkiye siyasi tarihinde isminden en çok söz edilen hareketlerin başında gelir. 1960’lı yıllarda yükselen toplumsal mücadele dalgasının parçası ve onun öncüsü olarak şekillenen DEV-GENÇ bu döneme damgasını vurmuştur.
DEV-GENÇ denince akla önce özerk ve demokratik üniversite için mücadelede üniversite boykot ve işgalleri gelir ama aynı zamanda Karadeniz’de fındık ve çay üreticilerinden Ege’de tütün üreticilerine ülkenin her yerinde yoksul köylünün mücadelesinin de en ön saflarındadır… 6.Filo’ya karşı Amerikan askerlerine ve işbirlikçilerine direnen de 15-16 Haziran’da işçilerle omuz omuza yürüyenler de DEV-GENÇ’lilerdir… Bu anlamda DEV-GENÇ bir gençlik örgütü olmanın ötesinde, köylü ve işçi mücadelelerine kadar uzanacak geniş bir cephede mücadele etmiştir.
DEV-GENÇ tam da bu anlamda emperyalizme bağımlılık içinde oluşturulan sağ örgütlenmelerin hedefi olmuş, bir anlamda Türkiye’nin bugünlere kadar uzanacak olan siyasal mevzilenmeleri de bu karşıtlık içinde şekillenmiştir.
***
Gençlik mücadelesinin ilk işaret fişeklerini, Demokrat Parti iktidarına karşı görmeye başlarız. Toplumun pek çok kesimi ile birlikte gençlik de bu dönemde Menderes-Bayar ikilisinin bir baskı ortamı içinde emperyalizme bağımlılık içinde geliştirdiği karşı-devrim hamlesine karşı gençlik içinde üniversite merkezli olarak önemli bir muhalefet dalgası gelişmeye başlar. Sert müdahalelerle bastırılmaya çalışan muhalefet giderek keskinleşirken, 28 Nisan 1960’da İstanbul ve Ankara’daki gösterilere polisin acımasız müdahalesi sonrasında Turan Emeksiz adlı bir öğrencinin hayatını kaybetmesi kırılma noktalarından birisi olmuştur. Bu zorbalığa karşı gençler, tarihe 555-K olarak geçecek, Ankara Kızılay meydanındaki büyük eylemiyle yanıt vermişti. Gençlerin bu mücadelesi, 60’ların ortalarından itibaren yükselecek yeni devrimci gençlik mücadelesinin ilk işaretlerinden birisi olarak görülebilir.
27 Mayıs sonrasında, özellikle 61 anayasanın getirdiği özgürlük ortamı içinde, gençlik mücadelesi, özellikle de Marksist klasiklerin çevrilmesi sonrasında sosyalist devrimci bir bilinçle gelişmeye devam etti.
***
Gençliğin, özellikle 65 sonrasındaki mücadelesini şekillendiren en önemli gelişmelerden birisi, Johson Mektubu olarak bilinen, Amerikan başkanının Kıbrıs olayları nedeniyle yayınlandığı mektuptu. Amerika’nın verdiği silahları Türkiye’nin izin almadan kullanamayacağını ifade eden ve son derece buyurgan ve aşağılayıcı bir dille yazılmış bu mektup, ülkenin nasıl bir Amerikan tahakkümüne sürüklendiğinin açık bir göstergesine dönüşürken toplumda büyük bir infial yarattı. Gençliğin güçlü eylemlerle yanıt verdiği bu yurtsever ve bağımsızlıkçı karşı çıkış, gençlik mücadelesinin sonraki dönemine de karakterini verecek en önemli kırılma noktalarından birisi oldu.
Bu dönem köylülerden işçilere, gençlerden toplumun her kesimine uzanan hak arama mücadelelerinin gelişmeye başladığı bir toplumsal aydınlanma dönemi olarak yaşanmaya başladı. TİP’in kuruluşu ve 65 seçimlerinde 15 milletvekili ile Meclis’te temsil hakkı kazanması, gençlerin Fikir Kulüpleri Federasyonu adı altında örgütlenmeleriyle bunu çok aşan anti-emperyalist bir hareketin açığa çıkmasına karşısında, sağda da buna karşı bir yığınak yapılmaya başlandı.
***
Bu dönemde sağın örgütlendirilmesi, Amerika’nın soğuk savaş politikası doğrultusundaki bir kontrgerilla kurgusunun parçası olarak şekillendirildi. Demokrat Parti sonrasında sağın merkezinin Adalet Partisi üzerinden Demirel eliyle sürdürülmesi, Komünizmle Mücadele Dernekleri adı altında siyasal İslamcıların toparlanması, yine sonrasında MHP’ye dönüşecek olan CMKP’ye (55-58 arasında Pentagon’da askeri eğitim alarak yetiştirilmiş)Türkeş tarafından el koyulmasından Ülkü Ocakları ve komando kamplarına uzanan yığınak, emperyalizmin yükselen sol muhalefet dalgasının kırılmasına yönelik bir hazırlığın parçası olarak geliştirildi.
Gençlerin anti-emperyalist bağımsızlıkçı düşünceler etrafındaki yükselen muhalefeti bastırmak üzere, Milli Türk Talebe Birliği başta olmak üzere pek çok farklı örgütlenme hayata geçirilmeye başlandı. Bu örgütlenmelerin gençliğin eylemlerine saldırmaktan TİP Kongre baskınlarına uzanacak bir şiddet ortamını yaratmak doğrultusunda görevlendirildiği kısa zamanda görüldü.
Kont-gerilla kamplarında CIA eliyle eğitilip, Amerikan silahlarıyla donatılmış bir ülkücü ve İslamcı gençler, Özel Harp Dairesi’nin bir parçası olarak önce 12 Mart ve 12 Eylül darbelerine uzanacak bu dönemler boyunca katliamlar yaparak, suikast ve cinayetler tertipleyerek emperyalizme karşı yükselen muhalefetin kırılması için çalıştılar. 65 sonrasında şiddet ortamının yaratılması, Komünizmle Mücadele Dernekleri ve sonrasında özellikle de Ülkü Ocakları eliyle gerçekleştirildi.
***
DEV-GENÇ, emperyalist güçlerin ve onların güdümündeki sömürücülerin ve işbirlikçi faşist sağ örgütlenmelerin karşısında ülkenin aydınlık geleceğinin, bağımsız yarınlarının mücadelesini üstlendi.
Komünizmle mücadele adı altında emperyalizmin çıkarlarının koruyuculuğu üstlendirilmiş, ucu Pentagon’un karanlık odalarına uzanan, örgütlenmelerin saldırıları karşısında DEV-GENÇ ülkemizin bağımsız yarınlarının ve özgür geleceğinin bir onur simgesi olarak tarih sahnesinde silinmez izler bıraktı.
Türkiye, 12 Mart ve 12 Eylül’lerden geçerek DEV-GENÇ’lileri katledip ezerek, bugünkü Amerikancı gerici karanlığa sürüklenebildi. Dün Amerikan çıkarları için örgütlendirilen Komünizmle Mücadele Dernekleri’nden, Milli Türk Talebe Birlikleri ve Ülkü Ocakları’ndan geçenler, bugün de aynı görevle iktidarı paylaşıyor.
DEV-GENÇ’i hatırlamak, aslında bugün de emperyalist güçlerin ve bir avuç haramiden başka kimsenin çıkarına olmayan bu Amerikancı saltanata karşı bir mücadele ve direniş çağrısıdır!
***
FKF-DEV-GENÇ: 1960 SONRASI İLK GENÇLİK EYLEMLERİ VE 555K
FKF 1965 yılında üniversitelerde tek tek örgütlenmiş fikir kulüplerinin birleşmesiyle kuruldu. FKF’yi önceleyen ilk oluşum Demokrat Parti’nin son zamanlarında bir aydınlar hareketi olarak ortaya çıkan Siyasal Bilgiler Fakültesi Fikir Kulübü’nün kuruluşu oldu. Demokrat partinin baskıcı politikalarına karşı üniversiteden yükselen muhalefetin sesi olmaya çalıştı. SBF Fikir Kulübü’nün öncülük ettiği ve tarihe not düşen gençlik eylemlerinin başında 29 Nisan ve 555 K önemli bir yer tutar. 1960 yılında Bayar-Menderes diktatörlüğüne karşı gençliğin direnişi büyük boyutlara taşınmıştı. 28 Nisan’da Ankara ve İstanbul’da öğrenciler özgürlük ve demokrasi talepleri çerçevesinde büyük gösteriler gerçekleştirdi. Polis bu eylemlere acımasızca saldırarak Turan Emeksiz’i katletti. DP hükümeti bunun üzerine üniversiteleri kapatarak sıkıyönetim ilan etti. 29 Nisan’da Ankara’da SBF ve Hukuk öğrencileri Cebeci kampüsünde arkadaşlarının ölümünü protesto etmek için toplandı. “Hürriyet, “Menderes İstifa” sloganları Cebeci’de yankılanıyordu. Polis öğrencilere saldırarak SBF’ye ateş açtı. Onlarca öğrenci yaralanırken 58 Siyasal öğrencisi cezaevine gönderildi. SBF Fikir Kulübü eylemlerde önemli bir rol oynadı. 29 Nisan’a cevap vermek için büyük bir eylem planlandı. “5. ayın 5’inde saat 5’te Kızılay” (555K) parolası kulaktan kulağa yayılan büyülü bir slogan haline geldi. 5 Mayıs’ta Kızılay’da binlerce insanın katılımıyla eylem gerçekleşti. DP eyleme karşı gericilerden oluşan bir kalabalıkla kontra bir hamle yapmaya kalkışsa da bu hamlesi boşa çıktı. Hep bir ağızdan söylenen; “Olur mu böyle olur mu? / Kardeş Kardeşi vurur mu? Kahrolası Diktatörler/ Bu Vatan Size Kalır mı?” dizeleri gençliğin diktatörlüğe karşı yürüttüğü mücadelenin simgesi haline dönüştü.
***
GENÇLİK TOPARLANIYOR
FKF’ye giden ikinci önemli dönüm noktası da 1965 yılında Dönüşüm dergisinin çıkması oldu. Fikir Kulübünün çıkardığı dergisi sadece 2 sayı yayımlanabildi. Ancak derginin yayın hayatı kısa olsa da gençliğin dergiyi sokaklarda propaganda eşliğinde satması, faşistler ve polisin satış yapan gençlere saldırıları ve buna karşı verilen kavgalar gençlik içinde toparlanmayı sağlayan bir etki yarattı. Diğer bir etken de Kozlu Maden Ocaklarındaki işçilerin ekonomik demokratik hakları için greve gitmeleri ve jandarma saldırısı sonucu iki işçinin ölümü toplumla birlikte gençlik kesimlerini de sarstı. Ankara’da gençlik işçileri destekleyen bir yürüyüş gerçekleştirdi. Bu eylem gençliğin 1960 sonrası gelişen halk muhalefetinin yanında sömürü ve baskıya karşı çıkışının ilk örneğini teşkil etti. Bu yürüyüş fikir kulübünün hayatiyet kazanmasına yardımcı oldu. 1965 yılında aslında SBF Fikir Kulübü’nün önderliğinde gelişen bu hareketler ülkenin dört bir yanında yeni yeni fikir kulüplerinin kurulmasına vesile oldu. Bu kurulan sosyalist fikir kulüplerinin birleşmesi ile 1965’in son baharında, daha sonra ismi “Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu” kısa adıyla DEV-GENÇ olacak olan FKF’nin doğuşu gerçekleşti.
***
FİKİR KULÜPLERİ FEDERASYON OLUYOR
FKF ilk kuruluşunda 12 fikir kulübü yer aldı. 12 Kasım 1965 Yılında Ankara SBF Kantininde 126 kişinin katılımıyla Federasyon olma kararı alındı. Bu bağlamda 17 Aralık 1965 günü Ankara Valiliğine yapılan başvuru ile FKF resmen kurulmuş oldu. İlk kurucu yönetim; SBF, DTCF, Fen Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Yüksek Öğretmen Okulu Fikir Kulüplerinin katılımıyla oluştu. Kısa bir süre içinde İstanbul, İzmir başta olmak üzere Erzurum’a uzanan bir genişlikte Fikir kulüplerinin katılımıyla Federasyon genişlemeye devam etti. 1968’e gelindiğinde Federasyon içindeki Fikir Kulübü sayısı 26’ya ulaşmıştı. Başlangıçta FKF fikir tartışmaları örgütlemekle sınırlı bir muhtevaya sahipti. Marksist klasiklerinin çevrilmeye başlamasıyla gelişen sosyalist bilinç, krizle birlikte gelişen sınıf mücadeleleri ve gençliğin 6 Filo’ya karşı kendiliğinden gelişen anti-emperyalist eylemleri FKF’nin muhtevasını da değiştirdi. FKF kitle mücadelelerinin içinde ona önderlik etmeye çalışan bir toplumsal aktöre dönüştü.
***
GENÇLİĞİN YÜKSELEN EYLEMİNE SALDIRILAR
Bunların yanı sıra FKF’ye rengini veren en önemli olgulardan birisi de faşistlerin ve gericilerin anti-emperyalist eylemlere karşı giriştiği şiddet eylemlerine karşı gösterilen direniştir. Bu dönemde gençlik örgütlenmeleri açısından başlıca iki eğilim gelişti. Bir eğilim bağımsızlıkçı, ilerici sosyalist gençlerin toplandığı FKF iken, diğer eliğim AP yanlısı İslamcı ve Ülkücü kesimlerin toplandığı; CIA eliyle yetiştirilmiş Özel Harp Dairesine bağlı Komünizmle Mücadele Dernekleri ve onun gençlik örgütü olan MTTB idi. 1966-1967 yıllarında gelişmeye başlayan gençliğin 6. Filo karşıtı anti-emperyalist eylemlerinin karşısında şiddet eylemlerine giriştiler. Her anti-emperyalist gösteri sonrası saldırılarda bulunan İslamcı ve ülkücü unsurlar buna paralel Komünizmi Tel’in mitingleri adı altında ABD’yi savunan etkinlikler gerçekleştirerek işbirlikçi yüzlerini bütün yönleriyle ortaya koymaktaydı.
1968’e gelindiğinde Komünizmle Mücadele Dernekleri İçinde bir ayrışma yaşanacaktı. CMKP’yi ele geçiren Türkeş ekibi- partinin ismini ileride MHP olarak değiştirecek- gençliğin içinde vurucu güç yaratmak için Ülkü Ocaklarını kurdu. Daha sonra Özel Harp Dairesine bağlı sivil faşist unsurlar emekli askerlerin denetiminde komando kamplarında askeri eğitime tabi tutuldular. 1968 sonlarında Türkiye’de komando kampları giderek yaygınlaşmıştı. Türkeş komandolara yurtsever gençliğin anti-emperyalist eylemlerini hedef olarak gösteriyordu. Buna bağlı olarak gençliğin anti-emperyalist eylemelerine yönelik saldırılarda mahiyet değiştirmiş silahlı, bombalı bir muhtevaya bürünmüştü. 1970’lerde doruğuna ulaşan çatışmaların başlatıcısı oldular.
Aralarındaki ayrılığa rağmen gençliğin, işçilerin, köylülerin geniş emekçi kesimlerin gelişen mücadelesini boğma çabalarında İslamcı ve ülkücü unsurlar doğal olarak aynı merkezden beslendiklerinden (CIA’ya bağlı Özel Harp Dairesi) kaynaklı ortak hareket ediyorlardı.1965-1970 yılları arasında gençlik kesimlerin anti-emperyalist mücadelesinde sivil, resmi faşist unsurların saldırısında; Vedat Demircioğlu, Taylan Özgür, Atalay Savaş, Battal Mehmetoğlu, Mehmet Cantekin başta olmak üzere 8 devrimci genç öldü. Bu sayı 12 Mart’a geldiğinde 20‘yi bulacaktı. Bütün bu çabalara rağmen gelişen toplumsal muhalefetin engellenmesi başarılamadı.
***
Anti-emperyalist mücadele hızlanıyor
1968 yılında FKF’nin mücadelesi dünyada gelişen isyana paralel ivme kazandı. Üniversite işgalleriyle başlayan hareket anti-emperyalist bir karakterde yoluna devam etti. Üniversite gençliğinin bozuk eğitim düzenine karşı Ocak 1968’de DTCF işgaliyle başlattıkları boykot ve işgal eylemleri haziran ayında Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentler başta olmak üzere tüm fakülte ve yüksek okullara yayıldı. Talepler fakülteden başlayarak genel olarak üniversite sisteminde reform istemleri şeklinde genişledi. Eğitimin ezberci yapısından, egemen sınıflar için bilgi üretilmesine kadar birçok mesele sorunsallaştırıldı. Bunların karşısında halk için bilim ve öğrencilerin, üniversite bileşenlerinin söz ve karar sahibi olduğu bir yönetim modeli öneriliyordu.
Gençliğin eylemleri akademik, demokratik taleplerle sınırlı kalmadı. Eğitim sistemindeki çarpıklığın nedeninin ülkenin emperyalizme göbekten bağımlı karakterinden kaynaklandığı düşüncesi gençlik kesimlerinde yaygın bir düşünceydi. Bu bağlamda gençliğin özgür ve demokratik üniversite mücadelesi anti-emperyalist bağımsızlık mücadelesiyle birleşti. 6. Filo 15 Temmuz 1968’de Dolmabahçe Rıhtımına yeniden demirledi. ABD’nin emperyalist politikalarının bir simgesi haline gelen 6. Filo’ya karşı eylemler bir anda yaygınlaşmaya başladı. Dolmabahçe Rıhtımına gelen İTÜ öğrencileri rıhtımda bulunan gönderlerde bayrakları yarıya kadar indirdiler. Bu protestonun Türkiye’nin tam bağımsız bir ülke olmadığını göstermek için yapıldığını açıkladılar. Polis eğlenen Amerikan erlerini korumanın yanı sıra bu eylemlere çok sert müdahale etti. İTÜ yurdu polis tarafından basılarak Vedat Demircioğlu pencereden atıldı. Komaya giren Demircioğlu 24 Temmuz 1968’de hayatını kaybetti. Vedat Demircioğlu devrimci gençliğin anti emperyalist mücadelesinde ilk düşen genç oldu. İTÜ olayının duyulmasıyla gençler Taksim ve çevresine yayılarak Dolmabahçe Rıhtımında Amerikalı erleri denize attı.
***
COMMER VAKASI
1969 yılı Commer olayı ile başladı. 1968’in sonunda Vietnam’da uyguladığı işkenceler ve katliamlar nedeniyle “Vietnam Kasabı” olarak anılan CIA ajanı Robert Commer” Türkiye’ye büyükelçi olarak atandı. 6 Ocak 1969 günü Commer Amerikan bayrağı dalgalanan arabasıyla ODTÜ’ye geldi. Commer’in arabası devrimci gençler tarafından ateşe verildi. Bu eylemden dolayı aralarında Ulaş Bardakçı’nın da olduğu 9 genç aranır duruma düştü. Ancak bütün ODTÜ öğrencileri aralarında topladığı dilekçelerle arabayı 9 kişinin değil, hep birlikte yaktıklarını ifade ederek, Commer’in ülkeyi terk etmesini istediler.
***
KANLI PAZAR
Şubat’ta tarihe Kanlı-Pazar olarak geçen hadise yaşandı. Yeniden İstanbul’a gelen 6.Filo’ya karşı 16 Şubat 1969 tarihine gençlik örgütlerinin yanı sıra sendika ve meslek örgütlerinin içinde olduğu geniş bir toplamla “Bağımsızlık Yürüyüşü” çağrısı yapıldı. TKMD ve MTTB bu çağrıya karşı 14 Şubat’ta komünizmi telin ve bayrağa saygı mitingi düzenledi ve ardından 6. Filoyu kıble kabul edip toplu namazlar kıldılar. Mitingde İlhan Darendelioğlu: “pazar günü komünistler miting yapacak, biz bu mitingde savaşacağız. Silahı olan silahıyla, baltası olan baltasıyla gelsin” çağrısı yaptı. Bugün gazetesi baş yazarı Mehmet Şevket Eygi cihada çağrı yapıyordu. Bu çağrıya uyan gerici kitle Dolmabahçe camiinde toplu namaz sonrası 30 bin civarındaki anti-emperyalist kitleye Taksim meydanında taş ve sopalarla saldırdı. Toplum polisi saldırıları seyretmekle yetindi. Saldırı sonucunda Duran Erdoğan ve Turgut Aytaç öldü, 104 kişi yaralandı.
***
FKF, DEV-GENÇ OLUYOR
Gençliğin mücadelesi ekonomik demokratik talepleri aşarak işçilerin, köylülerin mücadelesiyle kaynaşmış, düzene karşı verilen sınıf mücadelesinin bir parçasına dönüşmüştü. Niteliksel olarak gerçekleşen bu dönüşüme paralel FKF 4. Kongresinde adını Türkiye Devrimci Gençlik Federasyonu kısa adı DEV-GENÇ olarak değiştirdi. DEV-GENÇ adı geniş emekçi halk kesimlerinin umut ve güven beslediği Emperyalizm ve yerli işbirlikçilerini korkutan bir isim haline gelmişti. 12 Mart Faşizmi ile birlikte kapatılmasına rağmen devrimci gençliğin sarıldığı bir gelenek oldu.
***
ÜNİVERSİTE İŞGALLERİ
Tüm dünyada 68 kuşağını simgeleyen eylem çeşitlerinden biri olan üniversite işgalleri, Türkiye’de de yine aynı dönemde hızla tüm kampüslere yayıldı.
Üniversite gençliğinin bozuk eğitim düzenine karşı Ocak 1968’de DTCF işgaliyle başlattıkları boykot ve işgal eylemleri haziran ayında Ankara, İstanbul ve İzmir gibi büyük kentler başta olmak üzere tüm fakülte ve yüksekokullara yayıldı. İstanbul Üniversitesinde Deniz Gezmiş’in önderlik ettiği öğrenciler Hukuk Fakültesini işgal etti. Üniversitede boykot ve işgaller 1968 yılından 1969 yılına kadar sürdü. 68 yazında üniversite yönetimlerinin reform konusundaki geri adımları kimi okullarda kazanıma dönüşse de 69 yılında da işgaller devam etti. 69 yılında eğitim reformu tasarısı kanunlaşmadan meclisin tatile girmesi sonucu İstanbul Üniversitesinde yeniden boykot başladı. Bu boykotu Ankara, İzmir, Eskişehir ve Erzurum’da üniversite eylemleri izledi. Başlangıçta talepler fakülteden başlayarak genel olarak üniversite sisteminde reform istemleri şeklinde genişlemiş olsa da sonrasında eğitimin ezberci yapısından, egemen sınıflar için bilgi üretilmesine kadar birçok mesele sorunsallaştırıldı. Bunların karşısında halk için bilim ve öğrencilerin, üniversite bileşenlerinin söz ve karar sahibi olduğu bir yönetim modeli öneriliyordu.
***
15-16 HAZİRAN’DA DEV-GENÇ
68-69 yıllarında ülkenin gündemine oturan üniversite işgalleri, toplumun farklı kesimlerini de etkisi altına aldı. Öğrenci eylemlerinden de etkisiyle fabrikalarda, fırınlarda, hatta devlet dairelerinde bile işgaller bir protesto biçimi almaya başladı. Bakırköy’de kadınlar suların Nişantaşı’nda değil yoksul mahallelerde kesik olması sebebiyle Sular İdaresini işgal etti.
Ancak DİSK’in kurulması ile birlikte işçi sınıfının da kendi devrimci örgütü ile mücadeleye girişmesi, Türkiye’de sınıf kavgasına yeni bir boyut kazandırdı. 68’ baharı öğrenci eylemleriyle açılırken, 70’ yazında işçi sınıfı sokaklardaydı.
Adalet Partisi ve CHP ortaklığında, Türk-İş’ten DİSK’e işçi akışının önüne geçmek amacıyla, 275 sayılı sendika yasasında değişiklik tasarısı sunuldu. Tasarı meclis ve senatodan geçerek Cumhurbaşkanı onayıyla yürürlüğe girdi.
DİSK, doğrudan kendi varlığını hedef alan bu yasa değişikliğine karşı İstanbul eyleme geçti. DİSK’in eylem kararı, Dev-Genç tarafından da desteklendi:
“Devrimci gençlik olarak yurtsever ve devrimci bütün kuruluşları, bütün grupları ve bütün kişileri ortaklaşa eyleme ve devrimci güç birliğini sağlam bir şekilde kurmaya çağırıyoruz.”
15 Haziran sabahı İstanbul’da başlayan yürüyüşe, DİSK’in örgütlü olduğu tüm fabrikaların yanında Türk-İş’te örgütlü işçilerden de kitlesel bir katılım oldu. On binlerce işçi, 2 gün boyunca İstanbul ve Kocaeli’nde polisle çatışarak sokakları işgal etti. Üç işçinin çatışmalarda hayatını kaybettiği direnişe Dev-Genç üyeleri de destek verdi. İlk gün eylemin büyüklüğüne hazırlıksız yakalanan gençlik, ikinci gün çok daha hazırlıklı bir biçimde direnişin parçası haline geldi. “İşçi Gençlik El Ele” sloganları ile İstanbul ve İzmit’te polis-jandarmaya karşı sendikalarına sahip çıkan işçilerle birlikte direndiler. Öyle ki 12 Mart’ın Dev-Genç davasında gençlik, bu eylemlerde işçileri yönlendirmekle suçlandı. Dev-Genç broşüründe, 15-16 Haziran’ın tarihi önemi şu sözlerle açıklanıyordu: “Son yıllarda dünyada meydana gelen en büyük işçi direnişlerinden biri sayılabilecek ve sınıf mücadeleleri tarihimize "Büyük İşçi Direnişi" adıyla geçecek olan aşağı yukarı 100 bin işçinin katıldığı hareket, 15-16 Haziran tarihlerinde İstanbul ve İzmit bölgelerinde oldu.”
***
GENÇLİK TOPRAK İŞGALLERİNİN YANINDA
Türkiye’de 27 Mayıs sonrası yaşanan toplumsal uyanış üniversiteler ve fabrikalarla sınırlı değildi. Çok daha erken bir tarihte köylerde topraksız köylülük, ortak su kullanımı gibi sorunlar üzerinden önemli eylemler başladı.
İlki 1967 yılında Antalya’nın Elmalı köyünde gerçekleşen toprak işgalleri, topraksız köylülerin eyleme geçerek çözümü kendi mücadelelerinde aradıkları yeni bir dönem yarattı. Elmalı’da Osmanlı’dan kalma tapuları dayanak göstererek topraklara el koyan ağaya karşı, zorla işgalle toprağı bölüşen köylülerin mücadelesine en büyük destek üniversite gençliğinden geldi. Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi ve ODTÜ öğrencileri Elmalı’ya gelerek işgalci köylülerle dayanışma gösterdi, toprak ağalığına karşı mücadeleyi gündemde tuttu. Köylülerin hak arama mücadelesine destek oldu.
Elmalı’nın ardından toprak işgalleri tüm ülkeye yayıldı. 1967’den 1970’ye kadar 200’e yakın toprak işgali eylemi yaşandı. İzmir’den Maraş’a kadar köylüler jandarma ve ağalıkla çatışmayı göze alarak çalıştıkları topraklarda haklarını almaya çalıştı. İzmir’de toprak işgallerini konu edinen Demokrat İzmir gazetesinin haberi, dönemin ruh halini de açıkça ortaya koyuyor:
"Öğrendiğimize göre, 27 Mayıs Devriminden bu yana, İzmir İli sınırları içerisinde sessiz sedasız bir toprak reformu yapılmaktadır. Selçuk yakınlarındaki Belevi Gölü bir süre önce kurutulmuş ve kurutulma sonunda ortaya çıkan topraklar, çevre köylüleri tarafından paylaşılmıştır. Ayni durum, yine Selçuk’taki Çakal Gölü’nün kurutulması sırasından meydana gelmiş, köylüler bu topraklara da el koyarak sahiplenmişlerdir."
BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder