Erdoğan'ın yargı reformu paketinden daha fazla hapis, daha fazla pazarlık çıktı
Erdoğan, 4. Yargı Reformu Stratejisi tanıtım toplantısında konuştu. Pakette daha fazla hapis cezası, kazanılmış hakların arabuluculuk adı altında pazarlığa açılması yer aldı.
(https://youtu.be/EIYGoVSj5dU)
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Saray'da düzenlenen Yargı Reformu Stratejisi Tanıtım Toplantısı'nda konuştu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek'e yönelik eleştirilerde bulunan CHP'yi hedef alan Erdoğan, "Kanunun verdiği yetkiyle hukuksuzlukların peşine düşen yargı mensuplarını kimse tehdit edemez, mahkemelere baskı kuramaz, yargı camiamıza parmak sallayamaz. Yargı mensuplarının ve ailelerin hedef gösterilmesini asla tasvip etmiyoruz" ifadelerini kullandı.
Erdoğan 4. Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin "etkin ve hızlı işleyen bir adalet sistemi" getireceğini iddia etse de, paketle kazanılmış haklar, arabuluculuk ve uzlaştırma sistemi adı altında pazarlığa açılmak isteniyor.
Erdoğan, pakette kadınların şiddet dolu evliliklerden kopmasını zorlaştıracağı belirtilerek eleştirilen "aile arabulucuğu" sisteminin de yer aldığını açıkladı, "aile arabulucuğunu sisteme entegre ederek anlaşmazlığın mahkeme sürecinden önce çözülmesini arzu ediyoruz." dedi.
Erdoğan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
CHP'Yİ HEDEF ALDI
"İmtiyazlı çevreleri bunlar hazmetmekte zorlansa da siyasi ve idelojik kimlikleri ile hukuk önünde ayrıcalıklara sahip olduğu günler geride kalmıştır. Vesayetçi yapıdan hukukun üstünlüğünü referans alan adil yargı sistemine geçiş sağlanmıştır."
"Hukuk karşısında kendisini dokunulmaz görenler şu gerçeği görecektir hiç kimse hukukun üstünde değildir. Suç işleyenler, suçta kibirlenenler kim olursa olsun yaptıklarının hesabını bağımsız Türk yargısına vermek zorundadır. Kanunun verdiği yetkiyle hukuksuzlukların peşine düşen yargı mensuplarını kimse tehdit edemez, mahkemelere baskı kuramaz, yargı camiamıza parmak sallayamaz. Yargı mensuplarının ve ailelerin hedef gösterilmesini asla tasvip etmiyoruz. Daha önce de ifade ettim; yargı kararlarını doğru bulur veya bulmazsınız. Hatta mahkeme kararlarını gerekli nezaketi göstererek eleştirebilirsiniz. Ama bu ülkenin ana muhalefet partisi de olsanız çıkıp kameralar önünde hukuk insanlarına hem de çok yakışıksız, çok pervasız bir biçimde tehditler savuramazsınız. Buna biz de izin vermeyiz, hedef haline getirilen yargımız da izin vermez. Devam eden yargı süreçleriyle ilgili herkesten sorumlu, sakin ve siyaseten dürüst bir tutum beklediğimizi tekrar vurgulamak istiyorum."
PAKETTE NE VAR?
"Temyiz kanun yolunun etkinliğine yönelik yeni düzenlemelerle temyiz incelemelerinin 6 ay içerisinde sonuçlandırılmasını hedefliyoruz. Bunun için Yargıtay ve Danıştay Kanunlarında yer alan daire ve üye sayılarını iş yüküyle orantılı olacak şekilde yeniden belirleyeceğiz."
"Temyiz incelemeleri gibi, istinaf incelemelerinin de 6 ay içinde neticelendirilmesine yönelik düzenlemeler yapacağız. Yeni ihtisas mahkemeleri de kuracağız. Ceza mahkemelerinin görev alanlarını yeniden düzenleyecek, ihtiyaç duyulan yerlerde yeni adliyeler kuracak, mahkeme sayılarını artıracak ve tek hakimle çalışan bazı mahkemelerin heyet halinde çalışmalarını temin edeceğiz. Uzlaştırıcı, birleştirici, özgürlükçü, toplumun tüm kesimlerini kuşatan yeni ve sivil bir anayasa çalışmalarımıza hız vereceğiz."
"Trafikte işlenen suçların yanı sıra trafik güvenliğini tehlikeye atan kişilere yönelik de caydırıcı önlemler alacağız"
"Trafiği tehlikeye atanlara yönelik caydırıcı önlemler alacağız. Saldırı amacı ile aracından inenlerin ehliyetine el konulması gibi yaptırımlar uygulayacağız."
"Nişan düğün asker uğurlaması gibi toplu etkinliklerde silahla ateş edilmesine dönük cezaları önemli ölçüde artırıyoruz. Lekelenmeme hakkı kapsamında adli sicil sistemini yeniden yapılandıracak, silinme sürelerini kısaltacağız. Çocuklar lehine farklı düzenlemelere gideceğiz. Çocuklar için onarıcı adalet sistemini devreye alacağız. İş yurtları üretim miktarını yükselteceğiz.
"İfade, basın özgürlüğü, kişi hürriyeti ve güvenliğine ilişkin standartları yükseltecek, yeni hak arama yollarını çeşitli tedbirlerle tahkim edeceğiz"
"Noterlik Kanunu'nu yenileyecek, hukuk fakültesi mezunlarının görev alacağı yeni bir müessese olarak noter yardımcılığını sisteme kazandıracağız."
"Hak ve özgürlüklerin korunması ilkesine uygun şekilde suç, yaptırım ve infaz dengesini toplumsal ihtiyaçlar çerçevesinde düzenleyeceğiz."
"Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu ile vücut dokunulmazlığına, hürriyete ve çevreye karşı işlenen suçların cezalarını artırıyoruz."
"Yeni düzenlemelerle duruşmaların 2 aydan fazla ertelenmemesini ve bazı uyuşmazlıkların da duruşma yapılmaksızın çözülmesini sağlayacağız"
"Çevre, sağlık, sigorta, trafik ve iş kazalarından kaynaklanan dava türleri için yeni ihtisas mahkemeleri kurulacak"
"Yeni dönemde performansı artırmak için teftiş uygulamaları da geliştireceğiz. Elektronik tebligat alma zorunluğu getireceğiz, noterlik kanunu yenileyeceğiz, noter yardımcılığını sisteme kazandıracağız. Hukuk fakültelerinde girişte aranan başarı sıralamasını kademeli olarak artıracağız. Hakim ve savcı yardımcılığı sürecini yeniden yapılandıracağız. Atama ve nakil mevzuatında yer alan bölge sistemini yeniden ele alacağız. Eğitim alan personel sayısını artıracağız."
"Adli sicil kayıtlarının silinme sürelerini kısaltacağız."
"Bu yılı aile yılı ilan etmiştik. Yeni strateji belgesi doğrusunda aile hukukundan uygulamadan kaynaklı sorunların giderilmesine yönelik bir çok tedbiri hayata geçireceğiz. Aile arabulucuğunu sisteme entegre ederek anlaşmazlığın mahkeme sürecinden önce çözülmesini arzu ediyoruz. Aile mahkemelerinin kuruluş ve yargılama usulünden, çocukların menfaatlerini gözeten boşanma ve nafaka usullerine kadar geniş bir yelpazede yeni reformlar yapmayı planlıyoruz."
Yargı reformu strateji belgesinin ilki 2009, ikincisi 2015, üçüncüsü ise 2019 yılında açıklanmıştı. Dördüncü belgenin ise 2025-2029 yıllarını kapsaması bekleniyor.
***
Trump'ın tanrısı buyurdu: İlhak, işgal ve gasp -Nuray Sancar-
Amerika’yı yeniden büyük yapmak için Tanrı tarafından seçildiğini iddia eden Trump, ikinci başkanlık dönemine dolar tanrılarıyla poz vererek başladı. Hava muhalefetini bahane ederek kapalı salonda düzenlettiği yemin törenine katılmak isteyenler karaborsaya düşen biletleri kapıştılar. Elon Musk, Jeff Bezos, Mark Zuckerberg, Sundar Pichai gibi tekel sermayesinin fenomenleri idollerinin yanı başında yer aldılar.
Seçildiği gün yaptığı konuşmada ‘Savaş açmak için değil, savaşları bitirmek için’ geldiğini, önceki başkanlık döneminde IŞİD’i yenmekten başka bir şey yapmadığını söyleyen Trump, ayağının tozuyla öncelikli hedeflerini sıralamaya başladı. Danimarka mülkiyetindeki özerk Grönland Adası’na, Kanada’ya, Meksika Körfezi’ne ve Panama Kanalı’na göz koyduğunu açıkladı. Küba’yı terörü destekleyenler listesine yeniden ekledi.
2017’de Suudi Arabistan’a yaptığı gezide Kılıç Dansı gösterisini izledikten sonra bir dünya küresinin önünde Suudi yetkililerle verdiği poz, Arap NATO’su hayalinden söz etmesi, aynı yıl Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesi şovmenin unutulmazlarındandır. Bir de yeniden seçilemeyince lümpen milislerine kongreyi bastırması.
Ortadoğu’daki yangını tutuşturan tahriki yapan Trump’tır. Genişleyen Çin sermayesi ve pazarını, kıymetli metal ve elementler üzerindeki hakimiyetini etkisizleştirmek için Grönland’ın dijital teknolojide ve batarya üretiminde kullanılan lityum, titanyum vb. kaynaklarına; kömür, uranyum ve elmasına göz diken Trump, Panama’yı da muhtemel Çin savaşı için işlevsel gördüğü için istiyor. Ve elbette bu komşu coğrafyaları ABD güvenlik konsepti içinde kontrol altına almayı umuyor.
Trump ABD mali sermayesinin yayılmacı emellerini ve hedefindeki dünya düzenini en fütursuz, en gerici, en şoven, en saldırgan söylemlerle ifade ederken başta ABD emekçileri olmak üzere dünya emekçilerini de iyi şeyler beklemiyor. Sözcülüğüne atandığı siyasetin bu cıvık yüzü, Paris İklim Anlaşması’ndan çekilmekle, kitleleri oyalamak için söylemlerine büyülü kavramlar dahil eden, demokratik görünümlü dünya sermayesine akıl hocalığı hizmeti veren otoritelerin yeşil ekonomi zırvasına da bir son vermiş oldu. Böylece gezegenin korunması, karbon sınırlaması, doğanın gözetilmesi gibi, aslında ABD’nin, içine hiç girmediği işlevsiz kabuğu pervasızca kaldırıp attı.
Bir önceki döneminde kürtaj yasağının ucunu göstererek kadınların sokağa dökülmesine yol açan Trump’ın yeni bombası LGBTİ oldu. ABD’de sadece iki cinsiyetin; kadın ve erkeğin olacağını söyleyerek cinsiyetçi siyasetini bir adım öteye taşıdı.
Sadece bu değil. ABD halkını sağlık hizmetlerine ulaşamaz hale getiren acımasız düzeni eyvallahsız sürdürebilmek için Dünya Sağlık Örgütünden çıkacaklarını buyurdu Trump. Kovid döneminde aşı karşıtlığını besleyen sayısız komplo teorilerine yatırım yapan sermaye lobilerinin de gönlünü aldı.
Dünyada tek adamların hükmettiği, kanun düzeninin yerini keyfi tek adam yönetimlerinin almaya başladığı faşizan gelişimin bu pervasız figürü, gelir gelmez imzaladığı çok sayıda kararname ile, ABD’deki kararnameler sistemini de perçinlemiş oldu. Tek adam, yani yeni kral kendisinin de dahil olduğu ABD mali sermayesinin taleplerini doğrudan ve kısa yoldan hayata geçirmek için hiç vakit kaybetmedi.
Trump döneminin Türkiye’ye ve bölgeye yansıması çok da hayırlı olmayacak. Erdoğan iktidarını hem öven hem de aba altından sopa sallayan ‘Ben ona yap dedim yaptı’ diyerek bağımlılık ilişkilerini hatırlatan Trump’tan ‘dostluk ve anlayış’ bekleyen kimse varsa önceki başkanlık döneminden yeterince ders almamış demektir. Trump saygılarını sunarak dövmeye ve dövüşmeye devam edecek gibi görünüyor.
ABD’nin Trump’lı dönemi İsrail soykırımının, İran’a yönelik tehditlerin ve Türkiye’nin ağırlaşan krizinin ortasında başladı. Türkiye yönetenlerinin Rusya ve ABD’nin başka meselelere yoğunlaştığı bir ortamda, Suriye’de toprak genişletmenin de dahil olduğu yeniden inşa hayallerinin Trump’ın trafik ışıklarına takılacağının işaretleri de açık. Suriye’nin cihatçıdan bozma kravatlı liderleri, Türk ticaret mallarına yüzde 300-500 oranında gümrük vergisi dayatarak Emevi Camisi’nde bedava namaz kılınamayacağını ima ederken bu hayallere de şimdiden ilk sınır çizilmiş sayılır.
Trump siyahların, beyazların ve Hispaniklerin; halkın büyük çoğunluğunun kendisine oy verdiğini ve bu yüzden her şeye hakkı olduğunu iddia ediyor. Oysa onu, suikast korkusundan bir salona sığdırdığı yemin seremonisinde hazır bulunan ve İsrail katliamına da ‘manen ve maddeten’ destek olan aç gözlü dünya burjuvazisi destekledi esas olarak.
Trump’tan dünya halklarına dost çıkmaz. ABD mali sermayesi onu düzen için değil düzensizlik, çatışma için seçti. Trump’ın tanrısı yeşildir, doların selametidir
/././
Avrupa Trump’a karşı durabilecek mi?-Yücel Özdemir-
Donald Trump’ın pazartesi günü ABD’de başkanlık koltuğuna oturmasından bu yana Avrupa başkentlerindeki en önemli tartışma önümüzdeki dört yıl boyunca transatlantik ilişkilerin nasıl şekilleneceği yönünde. Gerçi bu soruya yanıtı her ülke aynı düzeyde aramıyor. Örneğin aşırı sağcıların iktidarda olduğu Macaristan ve İtalya’da endişe ve çekinceden çok alkış ve övgü var. ABD’de esen aşırı sağ rüzgarı arkalarına alarak hem güçlerine güç katmak hem de Brüksel’deki politikaları etkilemek istiyorlar.
Macaristan Başbakanı Viktor Orban, X üzerinden yayımladığı Trump’ı tebrik mesajında AB’de “yurtsever” bir devrim başlatacağını ve “Brüksel’i işgal edeceğini” duyurmuştu. İtalya Başbakanı Meloni devir-teslim törenine Avrupa’dan katılan tek başbakandı.
Trump ve Danışmanı Elon Musk’ın verdiği destek sayesinde önümüzdeki süreçte Avrupa genelinde aşırı sağ, faşist, ırkçı partiler bugünkünden daha fazla bir güce erişebilirler. Bu da doğrudan AB’nin öncekine göre daha zayıf bir birliğe dönüşmesine yol açabilir. Bunu sırf ideolojik nedenlerden değil, ABD’nin çıkarlarına bağlı olarak yapıyorlar. Zira, iktidarda kimin iktidarda olduğundan bağımsız parçalı, zayıf bir AB, ABD dış politikasının temel stratejisi. Kendi içinde ekonomik, askeri ve siyasi açıdan uyumlu olan bir AB’nin ABD’nin karşısına dikilebilecek güçlü bir rakibi olacağından hareket ediliyor. Bu nedenle ABD, hep kurumsal olarak AB yerine tek tek ülkeleri muhatap olmaya öncelik verdi. Öyle görünüyor ki; milliyetçi temelde “Amerika First” (önce Amerika) diyen Trump, dört yıl boyunca AB içindeki uyumsuzluğu kışkırtacak hamleler yapacak.
“Motor” durumundaki Almanya ve Fransa ile AB’nin yöneticileri de bunun farkında. Bu nedenle Trump göreve başladığında hep transatlantik ilişkilerin önemine, AB’nin 400 milyonluk nüfusuna, pazarına ve toplam ekonomik gücüne işaret ettiler. Trump’tan da bu gücü dikkate almasını istediler.
Trump’ın göreve başlamasından iki gün sonra Paris’e kısa bir ziyaret yaparak Emmanuel Macron ile bir görüşme yapan Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un gündeminde asıl olarak Trump vardı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Almanya ve Fransa arasında tarih boyunca süren savaşlara son verme ve çıkar birliğini sağlamak üzere 1963’de imzalanan Elize Anlaşması’nın 62. yıl dönümü vesilesiyle bir araya gelen Scholz ve Macron, “Birleşik, güçlü ve egemen bir Avrupa” mesajları verdiler.
Trump’ın gündeme getirdiği gümrük vergilerinden başlayarak bir dizi yaptırıma ancak birlikte durarak yanıt verebileceklerine inanan iki ülkenin buna gücünün yetip yetmeyeceği ise tartışmalı. Çünkü, her iki ülkenin ABD’yle ayrı çıkar birlikleri, bağımlılıkları ve çatışmaları var. Bu nedenle her konuda aynı kararlı duruşu göstermeleri pek mümkün görünmüyor.
Buna bir de Paris’te Avrupa’ya liderlik etme mesajları veren her iki liderin birer “topal ördek” olmaları eklenince durum daha karmaşık bir hal alıyor. Scholz, 23 Şubat’tan sonra başbakanlığa veda edecek. Macron ise mecliste çoğunluğu kaybetmiş, arkasında halk desteği olmayan bir lider.
Ancak buna rağmen Alman ve Fransız sermayesi ABD’ye karşı birlikte hareket etmek zorunda olduğunun farkında. Bu nedenle siyasetçilerin durumundan bağımsız bir süreç devam edecek. Trump’ın rüzgarını arkasına alan her iki ülkenin aşırı sağcılarının iktidara gelmesi, güç kazanması durumunda ise tabloda kısmi bir değişiklik olabilir. Bunun farkında olan Trump-Musk ikilisi AB’yi istikrarsızlaştırarak güçten düşürme planı çerçevesinde her iki ülkede de aşırı sağa açıktan destek veriyor.
Almanya’nın izleyeceği politika açısından 23 Şubat’taki erken seçimlerden çıkacak tablo önemli. Başbakanlık koltuğuna oturması beklenen Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Partisi Genel Başkanı Friedrich Merz de, Scholz’a paralel mesajlar veriyor. Göç, mülteciler, neoliberal politikaları bakımından Trump’tan çok da farkı olmayan Merz, uzun yıllar ABD’nin en önemli yatırım tekellerinden biri olan Blackrock’ta denetleme kurulu üyeliği yapmıştı.
Avrupa basınında genellikle “öngörülemez” diye tanımlanan Trump, Merz için tamamen “öngörülebilir” biri. Bunu bir gazeteye verdiği demeçte “Ne diyorsa onu yapıyor” şeklinde açıklamıştı. Bu nedenle Merz’in Trump ile anlaşması, uyumlu çalışması mümkün. Aynı Merz, Davos’taki Dünya Ekonomi Forumunda katıldığı bir toplantıda faşistliğiyle bilinen İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ile de ilişkileri derinleştireceğini söyledi.
Bu da aşırı sağa, ırkçılara sınır koymayacağını gösteriyor. Ancak bu siyasi yaklaşım, Merz’in Alman sermayesinin çıkarlarını bir yana bırakarak Trump çizgisine teslim olacağı anlamına da gelmiyor. Tersine atacağı her adımda Alman sermayesinin emperyalist paylaşım mücadelesindeki çıkarlarını önceleyecek.
Özetle Avrupa’yı zor bir dört yıl bekliyor. ABD’nin dünya üzerindeki çıkarlarını pervasız bir şekilde hayata geçirmeye kararlı görünen Trump, müttefiklerine daha tepeden bakan, kendi çıkarlarını esas alan bir yaklaşım içerisinde olacak. Avrupalı aşırı sağcıları koltuğunun altına alarak Avrupa’ya yönelik izleyeceği sert politikalar, aynı zamanda Trump karşıtlığı üzerinden yeni bir antiemperyalist dalganın koşullarını da yaratıyor.
/././
Denetimsizlik ve ihmal buz dağının sadece görünen yüzü: Cinayetin sınıfsallığı -Kansu Yıldırım-
Grand Kartal Otel’de başlayan yangın, ihmaller ve denetimsizlik yüzünden katliama dönüştü. Türkiye’yi sarsan bu acıdan sonra, tıpkı maden katliamları, yurt yangınları, toplu ölümlerin yaşandığı iş cinayetlerinde olduğu gibi iktidar, bürokrasi ve burjuva basın arasında gerçek sorumluları gizlemeye yönelik “Katil kim” oyunu oynanıyor.
Tüm katliamlarda olduğu gibi “Katilin kim” olduğu acının büyüklüğüne ve kamuoyunun reaksiyonuna göre hesaplanarak bulunuyor. Toplumun kolektif yasını ve öfkesini dindirmek için hızlıca yapılan soruşturma ve yargılamalardan sonra hiçbir şey olmamış gibi hareket ediliyor. Göstermelik soruşturmaların ve cezaların hızlandırılmasının arkasındaki motivasyon ise asla değişmiyor; öfkenin bireysel kabuğunu kırarak kurumsallaşmasını ve iktidar mekanizmalarını hedef almasını engellemek.
Kartalkaya Katliamı’nda; işletme maliyetlerini düşürmek için yangın tedbirlerini almayan, ihmallere ve denetimsizliklere yol veren, işletmelere kolaylık sağlamak için mevzuatı sürekli esneten ve değiştiren, doğayı talan ederken de işçileri sömürürken de her türlü imtiyaz ve teşvikten yararlanan büyük bir sermaye ağı karşımızda.
İHMALLERİN VE DENETİMSİZLİĞİN NEDENLERİ: MEVZUAT DEĞİŞİKLİLERİ
Kartalkaya’daki cinayetin anatomisinde üç yılda 5.6 milyon dolar kâr eden otel şirketinin yaklaşık 28 bin dolarlık yangın önleme maliyetlerinden ve denetimlerden kaçmasını kolaylaştıran iktidar-sermaye ilişkileri görülüyor.
Odaların gecelik 30 ila 50 bin lira olduğu Grand Kartal’ın 2021-2023 yıllarında beyan ettiği vergiye tabi toplam kazancı 95 milyon 177 bin lira.1 Otel şirketi 2024 yılı öncesindeki 3 yılda dolar cinsinden 5.6 milyon dolar kâr ederken maliyeti metrekare başına 300 ile 600 lira arasında değişen yağmurlama sistemlerini kurmaktan kaçınıyor. Ya da 150’den fazla odalı büyük otellerde maliyeti 250 bin lira civarında olan yangını önceden fark eden ikaz sistemlerini kurmuyor ve aktif çalışmasını sağlamıyor. Metrekare maliyeti 4 bin 500 lira olan yangın merdivenlerinin yapımından kaçıyor.
Bu katliamda ihmalleri ve denetimsizliği engelleyecek mevzuatın varlığından daha önemli ve ciddi bir sorun daha söz konusu. Türkiye’de halk sağlığı, işçi sağlığı, çevre sağlığı, imar, inşaat, yapı, ihale kanunlarına dek tüm mevzuat şirketlerin kâr marjları ve sermaye birikimi gözetilerek yazboz tahtasına dönüştürülmüş durumda. Piyasanın güncel ihtiyaçları ve yeni birikim ölçeğine göre de durmaksızın değiştiriliyor. Sermaye birikiminin sonsuzluğu ile eş zamanlı değişiklik furyası kusursuz bir mevzuata ya da onu uygulama iradesine asla müsaade etmiyor.
Kartalkaya Katliamı’ndaki sermaye lehine mevzuat değişikliklerini Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve bağlı odalar ayrı ayrı ele almıştır.
TMMOB Bolu İl Koordinasyon Kurulunun açıklamasına göre otel, “Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik”e göre “mevcut bina” sınıfındadır. “Mevcut bina”larda yağmurlama sistemi zorunluluğu ile ilgili 165. maddesinde “ç) İkiden fazla katlı bir bina içerisindeki yatak sayısı 200’ü geçen otellerde, pansiyonlarda, misafirhanelerde” kaydı bulunmaktadır. Dolayısıyla söz konusu 350 yataklı “mevcut bina” sınıfındaki otel için yangın çıktığında yayılımı engelleyen ve söndüren otomatik yağmurlama sistemi zorunluluğu vardır. Otelin internet sitesindeki fotoğraflarda ise en geç 2008 yılında yapılması gereken otomatik yağmurlama sisteminin yapılmadığı anlaşılmıştır. Bu sistemin yapılmaması nedeniyle yangın hızlıca yayılmış ve can kayıpları yaşanmıştır.2
Elektrik mühendisleri odası kritik bir noktaya işaret ediyor. İlgili yönetmelikteki “mevcut yapı” tanımı, eski binaların yangın önlemleri için zorunlulukları kaldırmış durumdadır. Haziran 2017 tarihinde Resmi Gazete’de yapılan değişiklikle; 2007’den önce yapı ruhsatı başvurusu yapılmış ve o tarihten önce tamamlanmış binalar, “mevcut yapı” olarak kabul edilir. Bu değişiklik, geçmişte mevzuat eksiklikleri nedeniyle alınması gereken yangın önlemlerinin eksik uygulanmasına yol açıyor.3
Makine mühendisleri odası mevzuat değişikliğinde başka bir boyuta dikkat çekiyor. “Turizm Tesislerinin Niteliklerine İlişkin Yönetmelik”in sağlık, temizlik, güvenlik ve çevre korunmasına yönelik önlemler ile ilgili 17. maddesinde “Genel kullanım alanlarında müşterilerin ve personelin güvenliğinin sağlanmasına yönelik elektronik ve fiziki güvenlik önlemleri alınır. Her türlü tesisat, elektrik ve mekanik donanımlarının standartlara uygun ve nitelikli olması ve ayrıca bakımının düzenli yapılması zorunludur” hükmü aralık 2024 tarihli Resmî Gazete ile Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yönetmelikten çıkarılmıştır.4
Mevzuat değişikliğinin bir diğer boyutunda Gazeteci Bahadır Özgür’ün yazdığı üzere itfaiyenin denetim yetkisinin kısıtlanması bulunuyor. “Kamu Kurum ve Kuruluşlarına İşçi Alınmasında Uygulanacak Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik ve Bazı Yönetmeliklerde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik”te 2012 yılında yapılan değişiklikle “Projeler; ilgili belediye itfaiye birimlerinin uygun görüşü alındıktan sonra, ruhsat vermeye yetkili merciler tarafından onaylanarak uygulanır” maddesinden “İtfaiye birimlerinin görüşü alınır” ifadesi çıkarılmıştır.5
DENETİMDE PARANIN EGEMENLİĞİ
Mevzuata göre otel sahipleri belediyeden talep ettiği zaman denetim gerçekleşebiliyor, çünkü turizm belgeli işletmelerin denetimi Turizm Bakanlığınındır. Denetim talep üzerine olduğundan kamusal denetim yanında özel denetimin yolu da açıktır. Gazeteci Murat Ağırel, aralık 2024 tarihinde otel tarafından Bolu Belediyesinden “Yangın Güvenliği Denetimi” istendiğini, Bolu Belediyesi İtfaiye Müdürlüğünün yasal çerçevede bir denetim yaptığını, kayıt formunda “Acil çıkışın yetersiz olduğu”, “Yangın alarm sisteminin olduğu ama çalışmadığı”, “Söndürme gereçlerinde eksiklikler”in kayıt altına alındığını belirtiyor. Ne var ki, rapor bu şekilde çıkınca otel şirketi Bolu Belediyesine yaptığı başvurunun iptal edilmesini istiyor ve özel denetleme şirketi Royalcert Belgelendirme adlı firmadan geçerlilik süresi aralık 2025 olan belgeyi alıyor.6
Meslek odalarının ve gazetecilerin aktardıklarından görüldüğü üzere, yangın önleme ve söndürme ile tahliye tedbirlerini maliyet kalemi gören şirketlerin daha rahat etmesi için kanunlar ve yönetmelikler sürekli değiştirilmiştir. Daha önemlisi, kamu yararını göz önünde bulundurarak bilimsel çerçevede yapılması gereken kamusal denetim işlevi özel sektörle paylaşılmış, belediye ve bakanlık görevini tam yapmamış, insanların hayatı paranın egemenliğine terk edilmiştir.
TURİZM SERMAYESİ VE İKTİDAR: KORPORATOKRASİ
Üretimde ve denetimde piyasa despotizmini mümkün kılan diğer bir faktör turizm sermayesinin yapısı ve iktidarla kurduğu ilişkinin mahiyetidir. Doğrudan devlet kademelerinde ve organlarında söz sahibi olan sermaye sahipleri, teşvik sisteminden kayırma ve avantalara kadar bir dizi imkandan faydalanır.
Grand Kartal Turizm şirketi yönetiminde yer alan isimlerden birisi Halit Ergül’dür. Otelin yönetimini Mazhar Murtezaoğlu’ndan 2019 yılında devralan Ergül aynı zamanda çok sayıda sermaye örgütünde aktif rol alıyor: Batı Karadeniz Otelciler Derneği başkanı ve Bolu Ticaret ve Sanayi Odası Yönetim Kurulu başkan yardımcılığı. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde faaliyet gösteren Türkiye Turizm Tanıtma ve Geliştirme Ajansında da Yönetim Kurulu üyesidir.
Turizm politikalarının şekillendirildiği bir kamu kurumundaki pozisyonu itibarıyla iktidarla yakın ilişkiler içerisinde olduğunu tahmin etmek zor değildir. Kendisi de ETS Turizm Şirketinin ortağı olan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un şirketi, basında yer alan bilgilere göre Grand Kartal’ı geçtiğimiz ay önerilen konaklama tesisleri listesinde göstermiştir.
John Perkins’in “korporatokrasi” yani şirket egemenliği olarak tanımladığı sistemle örtüşen tabloyu görüyoruz.7 Siyaset alanı sömürü merkezli yoğunlaşarak genişlemeye devam ettikçe sermaye sahipleri ve CEO’lar doğrudan devletin karar alma mekanizmalarında konumlanıyor. Temsilciler ve çantacılar yerine, makam sahibi olarak hem kendi hem de diğer şirketlerin çıkarları doğrultusunda piyasaları düzenliyorlar. Türkiye’de başkanlık sistemine geçtiğimiz andan itibaren “korporatokrasi” sistemi yerleştirilmeye çalışılmış, özel okul zinciri sahibi milli eğitim bakanı, özel hastane zinciri sahibi sağlık bakanı, özel turizm şirketi sahibi turizm bakanı yapılmıştır.
Kamu ve özel fark etmeksizin tüm yönetsel mekanizmaların kâr ve pazar ölçeklerine göre düzenlendiği, sermayenin doğrudan söz sahibi olduğu “korporatokrasi” rejiminde hiçbir zaman ihmalleri ve denetimsizliği engelleyecek ideal mevzuat, bunu uygulayacak kusursuz denetim otoritesi, gerçek sorumluların cezalandırıldığı görülmeyecektir. Çünkü bu sistemde güvence altına alınan tek şey sermaye birikimidir; otel ve yurt yangınlarından maden ve iş cinayetlerine kimse güvende değildir.
İktidar, bürokrasi ve burjuva basın arasında gerçek sorumluları gizlemeye yönelik “Katil kim” oyunu oynanıyor. Peki “Katil kim?”…
________________
[1] https://www.evrensel.net/haber/540730/kartalkaya-katliami-patron-k-rinin-200de-1i-78-cani-kurtarirdi
[2] https://www.tmmob.org.tr/icerik/tmmob-bolu-ikk-yine-yangin-yine-can-kayiplari
[3] https://www.tmmob.org.tr/icerik/emo-yangin-algilama-ve-sondurme-sistemleri-hayat-kurtarir-yangini-muhendislik-ve-bilim-onler
[4] https://www.tmmob.org.tr/icerik/mmo-denetimsizlik-kaynakli-bir-katliam-daha
[5] https://www.gazeteduvar.com.tr/muteahhitler-istedi-itfaiyenin-denetim-yetkisi-alindi-makale-1751366
[6] https://x.com/muratagirel/status/1882067265480540533
[7] https://monthlyreview.org/2013/03/01/rise-of-the-global-corporatocracy-an-interview-with-john-perkins/
/././
(Evrensel)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder