Filmin zirvesi bu: tüm dinlerin ayni biçimde ve benzer ölçüde merhamete, adalete, hoşgörüye, insancıl değerlere önem vermesini tavsiye etme gereği... Orada, pek ‘mümin’ olmasanız da, şapka diyorsunuz!..
KONSEY
X X X
(Conclave)
Yönetmen: Edward Berger
Senaryo: Peter Straughan
Görüntü: Stephane Fontaine
Müzik: Volker Bertelmann
Oyuncular: Ralph Fiennes, Lucian Msamati, Stanley Tucci, John Lithgow, Bruno Novelli, Thomas Loibl, İsabella Rossellini, Rony Kramer
ABD-İtalya yapımı, 2025
Evet, Oscar’lar da verildi. Ve bendeniz Emilia Perez dışında tüm filmleri gördüğüm için, rahatça yargılayabildim. Bence tek bir işim kaldı: son birkaç günde gördüğüm Konsey filmini de yazmak... Film tek bir ödül aldı: Uyarlama Senaryo. Her neyse, biz objektif kalarak filme bakalım. Hemen söyleyeyim. Bu konuda çok eleştiriler okudum. Hatta tümüyle zıt... Çok sevenler de var; neredeyse alay edenler de... Ben ortalarda bir yerdeyim. Özellikle belli bir noktadan sonra hayli etkilendiğimi belirterek...
Yine bir noktayı belirteyim. Filme tümüyle girmeden... Biliyorsunuz, şu günlerde 88 yaşındaki papa Francis ağır bir hastalık geçiriyor. Vatican’dan gelen haberler hiç iç açıcı değil... Şöyle deniyor: “Papa Francis'in sağlık durumu stabil olsa da hayati tehlike devam ediyor.” Ne diyelim, Tanrı onu kutsayıp kurtarsın!...
Artık filme gelelim... Filmin adındaki Conclave- Konsey, bir papa öldüğünde yenisini seçmek için kardinallerin olabildiğince toplanması anlamına geliyor. Yani tam 108 din adamının!.. Belli kurallar, belli rakamlar var: erişilmesi veya aşılması gereken... Ve bu günler-haftalar sürebiliyor. Din gibi eski deyimiyle mukaddes, çağdaş adıyla kutsal bir kurumun gerçek anlamda entrikalara konu olmasına hayret etmemek mümkün değil... İslam’da veya diğer inançlarda bu kadarı var mıydı, hiç oldu mu? Doğrusu bilemiyorum...
Elbette kimi adaylar daha hırslı. Örneğin Kardinal Lawrence...Ama bunu belli etmemesi gerekiyor. Bu rolde tam formunda bir Ralph Fiennes olduğunu hemen belirteyim. Ama örneğin kardinal Bellini şöyle diyor: “Her kardinal bunu ister. Her biri kendi varlığına inanır; yeteneklerini savunur. Ama kolay değil, oraya gelmek!” Sonra onca din adamının hemen herbirinini öylesine farklı düşünmesi ve seçim için kendine göre nedenler icat etmesi de tuhaf. Taa Afganistan’dan gelmiş biri dahil!.. Çekimler için Vatikan kapılarını açamadığından, filme göre yaratılan dekorlar da olağanüstü.
Bir de dil sorunu var. Evrensel dinlerin tarihinde hep olduğu gibi.... Elbette burası Roma, yani İtalya... Ama ayni eşitlik düşüncesiyle, herbir mensubu kendi dilini konuşabiliyor. Böylece İtalyanca, İngilizce veya Fransızca başta gidiyor. Irk olarak, siyahiler de var. Ama finale doğru, o zamana dek ağzını pek açmayan biri öylesine doğru ve yüreğe dokunan sözler ediyor ki.. .Belki filmin zirvesi bu: tüm dinlerin ayni biçimde ve benzer ölçüde merhamete, adalete, hoşgörüye, insancıl değerlere önem vermesini tavsiye etme gereği... Orada, pek ‘mümin’ olmasanız da, şapka diyorsunuz!..
Konsey’in hikayesi İngiliz yazarı Robert Harris’in 2016’da yayınlanan kitabından alınmış. Yazar tarihsel olduğu kadar, gerilim içeren romanlarıyla da biliniyor. Yine İngiliz yazarı, Tinker Tailor Soldier Spy- Köstebek, Frank, The Snowman- Kar Adamı gibi romanlarıyla tanınmış Peter Straughan senaryosunu yazmış. Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok adlı filmiyle Oscar alan Alman Edward Berger ise yönetmenliğinde başarılı. Başta Ralph Fiennes olmak üzere Stanley Tucci, John Lithgow, Lucian Msamati, Carlos Diehz. Bruno Novelli ve de Isabella Rossellini gibi sanatçıları da birbiriyle aşık atıyor.
Ben özellikle İsabella’dan çok etkilendim. Sadece filmin baş (ya da tek) kadın rolünde olduğu için değil... Ama 1952 doğumlu oyuncu sinemada çok önemli bir yer tutmuştu. Çünkü annesi İngrid Bergman, babası ise Roberto Rossellini idi. İlki benim sinemadaki İsveç kökenli baş idolüm; bunca yıldır en sevdiğim kadın starım... Ve bu yılın Oscar’larında, yardımcı kadın oyuncu dalında aday olan (ama alamayan) kızı... Baba Rossellini ise Neo-Realismo/ Yeni Gerçekçilik denen akımın en önemli temsilcisi. Ve onları Hollywood’dan Cinecitta’ya (Roma) bir araya getiren kader... Şöyle ki, tam 1950 yılında Hollywood’dan İtalya’ya gelip Stromboli adlı filmi Rossellini’nin yönetmenliği altında çeviren Bergman, bu ilişki ve sonundaki çocukla sinema alemini çalkalamıştı. O çocuğun da İsabella olduğunu tahmin edebilirsiniz!...
Kısacası, filmde onu izlerken tüm bunları hatırlamak, beni ayrıca etkiledi. Genel standartlarla olduğu kadar, özel nedenlerle de… İşte böyle...
Atilla Dorsay / T24
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder