BİRGÜN "Köşebaşı + Gündem" + Köy Enstitülerinin 85. yaşı kutlu olsun! -17 Nisan 2025-

Yerlikaya’nın ‘gereği yapıldı’ dediği isim Saray’da ağırlandı

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Oktay Saral, İçişleri Bakanı Yerlikaya’nın polislerin kafasına bastırdığı video ile tutuklandığını duyurduğu Ak Gençlik Ocakları Başkanı Ferhat Aydoğan'ı Saray’da ağırladı.(https://www.birgun.net/haber/yerlikayanin-geregi-yapildi-dedigi-isim-sarayda-agirlandi-616045)

                                                                         ***

Önceki Üsküdar Belediye Başkanı AKP’li Türkmen, ‘görevi kötüye kullanma’ suçunu işlediği gerekçesiyle savcılığa şikâyet edildi. Danıştay, şikâyeti işleme koydurmayan İçişleri Bakanı Yerlikaya’nın kararını oy birliğiyle kaldırdı.(https://www.birgun.net/haber/yerlikaya-akpli-eski-baskani-boyle-korudu-616008)

                                                                            ***

Ziraat Katılım Bankası’nın ardından kamu bankası Halkbank da AKP’li Tevfik Göksu’nun yönettiği Esenler Belediyesi’ne sponsor oldu. Halkbank, Esenler Belediyesi’ne “destek” adı altında 5 milyon TL verecek.(https://www.birgun.net/haber/kamu-bankalari-tevfik-goksuya-calisiyor-616011)

                                                                             ***
Derin uyuşturucu batağı yayılıyor -Mustafa Bildircin-
Ticaret Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı’nın verileri, toplumsal problem haline gelen uyuşturucu batağının derinliğini ortaya koydu. 2024 yılında 24,3 ton uyuşturucu yakalandı, uyuşturucu dosyası 366 bine dayandı.

Mücadelede yaşanan zafiyet nedeniyle baronlar ve karteller için adeta bulunmaz ülke konumuna gelen Türkiye’deki uyuşturucu batağı, her geçen yıl daha da derinleşiyor. Ceza mahkemelerindeki, “Uyuşturucu kullanmak ve bulundurmak” ile “Uyuşturucu madde ticareti yapmak” suçlamalarını içeren dosya sayısı 370 bine dayanıyor. Dosyalarda ismi geçen sanık sayısı ise 340 bini aşıyor. Etkin mücadelede gösterilen zafiyet ve “Bağımlılıkla mücadele” bütçesine vurulan makas Türkiye’yi adeta bir uyuşturucu cehennemine çevirdi. Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı ve Ticaret Bakanlığı’nın verileri, Türkiye’de ele geçirilebilen uyuşturucu maddenin miktarının tonlarla ifade edildiğini ortaya koydu.(YÜZ BİNLERCE DOSYA) Türkiye’deki derin uyuşturucu batağını ortaya koyan bir diğer veri ise Adalet Bakanlığı’nın verileri oldu. Bakanlığın verilerine göre, “Kamunun sağlığına karşı suçlar” adı altında sınıflandırılan ve uyuşturucu madde kullanmak ile uyuşturucu madde ticaretini yapmak suçlarını içeren dosyaların sayısı, 365 bin 588 ile ifade edildi. Dosyaların detayları da Adalet Bakanlığı’nca paylaşıldı. 2024 yılında ceza mahkemelerine gelen toplam 365 bin 588 dosya, türlerine göre şöyle sıralandı: • Uyuşturucu bulundurmak ya da uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak: 292 bin 982., • Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti: 67 bin 474. (YÜZ BİNİ AŞAN MAHKÛM) 2024’te 82 bin 94 kişi, uyuşturucu bulundurduğu ya da kullandığı için hüküm giydi. Toplam 34 bin 447 kişi hakkında ise uyuşturucu madde ticareti yaptığı gerekçesiyle mahkumiyet kararı alındı.(TARİHİ REKOR)Ticaret Bakanlığı da 2024 yılında ele geçiren uyuşturucu madde miktarını, “Tarihin en yüksek olay ve yakalama miktarı” ifadesiyle paylaştı. Bakanlığın verilerine göre, 2024 yılında bin 327 olayda toplam 24 ton 313 kilogram uyuşturucu madde yakalandı. 2024 yılında gerçekleştirilen önemli bazı uyuşturucu yakalamaları şöyle kaydedildi:

• Gürbulak Gümrük Kapısı: 2 ton 202 kilogram metamfetamin.

• Habur Gümrük Kapısı: 850 kilogram eroin.

• Kapıkule Gümrük Kapısı: 635 kilogram esrar.

• İstanbul Havalimanı: 568 kilogram khat.

• Taşucu Limanı: 286 kilogram captagon.

(KANUN TEKLİFİ) Türkiye’de gideren artan uyuşturucu madde kullanımı ve ticaretiyle etkin mücadele edilmesi amacıyla Meclis Araştırma Önergesi de verildi. CHP Milletvekili Sibel Yanıkömeroğlu imzasıyla TBMM Başkanlığı’na verilen önergede, uyuşturucuya başlama yaşının 14’e kadar düştüğü vurgulandı. Önergede, Türkiye’nin bazı sentetik uyuşturucuların en yoğun bulunduğu ülke olduğunu kayda geçiren BM Uyuşturucu ve Suç Dairesi’nin 2024 Dünya Uyuşturucu Raporu’na da atıf yapıldı. CHP’li Yanıkömeroğlu, önergesinde Anayasa’nın 58’inci maddesine de dikkati çekerek devletin gençleri kötü alışkanlıklardan koruma sorumluluğu olduğunun altını çizdi. Uyuşturucu ticaretinin ve kullanımının önlenmesi için kapsamlı bir mücadele stratejisinin hayata geçirilmesi gerektiğini belirten Yanıkömeroğlu, uyuşturucu kullanımına karşı yasal düzenlemelerin gözden geçirilmesi ve yeni önlemlerin alınması için Meclis Araştırması açılmasını talep etti.

                                                                   ***

Diyanet, boykotu ‘çevrimiçi’ deldi -Mustafa Bildircin-

Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihindeki Aksa Tufanı operasyonu sonrası İsrail, işgali altındaki Filistin topraklarında büyük katliamlar yaptı. Filistin topraklarında yaşananların ardından dünyanın gözü Gazze Şeridi’ne çevrildi. İsrail’in abluka altına aldığı Gazze’de on binden fazla Filistinli katledildi. Batı’nın Siyonist işgale desteğinden cesaret alan İsrail, katliamlarını sürdürdü. İsrail’in Filistin’deki katliamlarının ardından, katliamı destekleyen firmalara yönelik geniş kapsamlı bir boykot çağrısı yapıldı. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş da açıklamalarıyla boykota destek verdi. Erbaş’ın en sert boykot çağrısına imza attığı konuşma, 1 Kasım 2023 tarihinde Türkiye genelindeki 54 STK’nin katılımıyla düzenlenen, “Filistin İstişare Toplantısı”nda yaptığı konuşma oldu.(‘İMANINI SORGULASIN’)  Erbaş, toplantıda yaptığı konuşmada, “Siyonizm’i destekleyen firmaların ürünlerinin kararlı ve devamlı bir şekilde boykot edilmesi, zulüm ve zalimle her yönüyle mücadele edilmesi büyük öneme sahiptir” ifadesini kullandı. Diyanet İşleri Başkanı Erbaş, Mart 2025’te yaptığı açıklamada ise "Bir Müslüman zalimleri destekleyenleri destekliyorsa boykota uymuyorsa boykot ürünlerini hala evine sokuyorsa imanını sorgulasın" dedi. İsrail menşeili olan ya da İsrail katliamını destekleyen firmalara yönelik kararlı boykot çağrıları yapan Erbaş’ın, Diyanet Akademisi tarafından düzenlenen Aday Din Görevlileri Mesleki Eğitimi Açılış programına, boykot listesindeki firmanın ürünüyle katıldığı belirlendi. Toplantıya çevrimiçi katılan Erbaş’ın kullandığı tablet, Diyanet’in sosyal medya hesaplarından da paylaşıldı. Paylaşımda, boykot listesindeki ürünün logosunun net şekilde görünmesi de dikkati çekti. Erbaş’ın çevrimiçi toplantı için kullandığı tableti üreten firma, CEO’sunun İsrail’e destek açıklaması nedeniyle boykot listesine alındı. CEO, Filistin’deki katliamların devam ettiği günlerde yaşananları, “İsrail’e yönelik korkunç terörist saldırılar” olarak nitelendirdi.(BOYKOTU DELEN DAMAT) İsrail’in Filistin’deki katliamlarının ardından hemen her konuşmasında İsrail ürünlerine yönelik boykot çağrısı yapan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın damadı, boykot listesindeki bir ürünün bölge distribütörlüğünü yapıyor.

                                                        ***

Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli eğitim-öğretim projesi olarak kabul edilen “Köy Enstitüleri” 17 Nisan tarihinde 3802 sayılı kanunla kuruldu. Bu kutsal yapı 85 yaşında…

Cumhuriyet’in on yedinci yılında hayata geçirilen bu muazzam yapının inşa edildiği topraklarda 2025 yılının nisan ayında yaşananları yan yana getirmek ancak bir kurgu bilim filminde olabilirdi.

Köy Enstitüleri ile ilgili 2017’de İZTV’de bir belgesel yapmıştım. O çalışma sırasında birinci kuşak Köy Enstitülü öğrencileri tanımıştım. Bizim Köy kitabıyla büyük yankı uyandıran Mahmut Makal gibi bir efsaneyi, ilk açılan enstitüde öğretmen olan Abdullah Özkucur gibi büyük bir öğretmeni, okudukları okullar hakkında ödüllü kitaplar yazan Pakize Türkoğlu’nu yakından tanıma şansına erişmiştim.

∗∗∗

Hepsinin altını çizdiği iki büyük isim vardı dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç… Öğrencilerin kısaca “Tonguç Baba” diye andıkları İsmail Hakkı Tonguç 1893’te Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde olan Silistre’de dünyaya geliyor. Daha Cumhuriyet ilan edilmeden 1922 yılında Atatürk onu Almanya’ya yolluyor. O yıllarda Almanya, dünya devrimci hareketinde önemli bir yere sahip olan Spartakistlerin merkezidir. Spartaküst Birliği 1. Dünya Savaşı sırasında Marksistler tarafından kurulmuştu. Daha sonraki yıllarda Almanya Komünist Partisi adını aldı. Tonguç gibi ileriyi gören bir devrimcinin Spartakistleri fark etmemesi düşünülemez. Ama o siyasi bir yapılanma içinde yer almak yerine pratik uygulama ile zamanın önüne geçerek Türkiye’de çok erken bir eğitim devrimini hayata geçirmeyi tercih etti. Tonguç, Köy Enstitülerinin temeli sayılabilecek ilk raporu 1935 yılında yazdı.

Hasan Ali Yücel 1938’de Milli Eğitim Bakanı olunca o zamana kadar Tonguç’u -vekaleten yürüttüğü- İlköğretim Genel Müdürlüğüne asaleten atadı. Bu muhteşem ikili 1940’lara damga vuracak eğitim mucizesini hayata geçirdiler.

Belgesel için görüşme yaptığım Köy Enstitülü öğretmenlerin pırıl pırıl bir belleği vardı. Tamamı 80 yaşının üstündeydi. Okuyorlardı ve yazıyorlardı. Bir şey daha; öğrenme yeteneklerini de besliyorlardı! Osmaniye Düziçi Köy Enstitüsü mezunu Mehmet Yavuz hoca, çekim sonrasında fotoğraflarımızı e-posta adresine göndermemi isteyince şaşkınlıkla sordum:

-Hocam internet kullanıyor musunuz?,

-Evet! İki sene önce üç ay kursa gittim.

Mehmet Hoca bu konuşmayı yaptığımızda 84 yaşında idi!

Belgesel sonrasında tıp fakültesindeki hoca arkadaşlara “Alzheimer üzerine çalışan çocuklara söyleseniz de Köy Enstitülü öğretmenler ile ilgili araştırma yapsalar” diye önermede bulunmuştum.

Köy Enstitüleri yazısında olmazsa olmaz bir noktayı da belirtmeden geçemeyeceğim. Abdullah Özkucur şöyle demişti

-Köy Enstitüleri, kuran irade tarafından kapatılmıştır!

Zaten Hasan Ali Yücel’in ve İsmail Tonguç’un 1946 yılında görevlerinden alınmaları da bunu doğrulamıyor mu? 20. Yüzyılın ilk yarısında böylesine büyük bir eğitim devrimini hayata geçirmiş devletin 2025 yılında Cumhuriyet öncesi dönemin gericiliğine savrulmasını nasıl açıklayabiliriz?

Bu sorunun pek çok cevabı var. Başta 1946 yılındaki görevden almalara bakıp görebiliriz. 1947’de de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kapatılıyor. Peşi sıra ilk İmam Hatip Okulu açılıyor.

∗∗∗

Biraz daha gerilere gidelim. Arkeoloji bilim dalı bize “yok canım o kadar da olmaz” denilen gerçekleri açıklıyor. 2007’de Antalya Badem ağacı beldesindeki kazıların belgeselini çekiyorduk. Kazı başkanı değerli Prof. Dr. Refik Duru idi. Milattan önce 7200 ile 5500 yıllarının verilerini topluyorlardı. Bir de MÖ 2500 ile bütün dünya tarafından kabul edilen Hazreti İsa’nın doğumuna kadar olan zaman dilimini… Refik Hoca dedi ki:

-Milattan önce 5500 ile MÖ 2500 arasında 3000 yıl burada yaşam yok. Neden olduğunu bilmiyoruz. Ama 3000 yıl sonra gelenler, kültürel ve estetik olarak öncekilerle kıyaslanmayacak kadar geriler!

-Bunu nasıl anlıyorsunuz?

-Siz de anlayabilirsiniz, bakın yaptıkları ortada… Birinciler ne kadar zarifken, üç bin yıl sonra gelenler o kadar kaba ve estetikten yoksunlar!

Refik Hoca bana topraktan yapılmış el işlerini gösteriyordu. O zamana kadar tarihin tekerleğinin hep ileriye döndüğünü düşünenler böylesi tespitler ile zaman zaman geriye doğru da dönebileceğini görmüş oluyorlardı!

Cumhuriyet’in bütün değerlerine karşı savaş açmış bir anlayışın büyük taarruzlarına karşı başkaldıran ülkenin gençliği tarihin her zaman tekerrür etmeyeceğini de ortaya koyuyor!

-Köy Enstitülerinin 85. Yaşı kutlu olsun!

Not: Bugün TÜLOV Vakfı’nın girişimi Bodrum Belediyesi, ÇYDD, Eğitim-Sen, Eğitim-İş, ADD ve Leman Kültür’ün ortaklaşa organizasyonu ile Bodrum Herodot Kültür Merkezinde 18.00’de “Anadolu’nun Işığı Köy Enstitüleri” belgeselimiz gösterilecek.

Bir de Çorum’da Atatürkçü Düşünce Derneği’nde etkinlik var. Orada da “Anadolu’nun Işığı Köy Enstitüleri” belgeselimiz gösterilecek…

Köy Enstitüleri Anadolu’da ışık olmaya devam ediyor!

                                                                /././

Devlet desteği yazılır, kaynak transferi okunur -Özgür Gürbüz-

Elektrik ve gaz faturaları artık ödenmesi zor meblağların yanında bir de mesajla evimize geliyor. Faturanın sonunda, “Devlet desteği sonrasında ödenmesi gereken fatura tutarı” adlı bir yazı var. Hükümet, aslında sizin enerji bedeliniz daha çok ama ben karşılıyorum diyerek hem siyasi mesaj veriyor hem de ileride yapacağı zamlara sizi hazırlamaya çalışıyor. Önümüzdeki günlerde iddia edilen devlet desteğinin giderek azalacağını ve faturaya yansıyan kısmın büyüyeceğini göreceğiz.

Bir devlet desteği var ama halka değil, birkaç şirkete yapılıyor. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) 22 Mart’ta aldığı bir kararla bu defa da elektrik tedarikçisi şirketlere kaynak transferinin yolunu açtı. 13400 sayılı EPDK kararıyla, elektrik tedarik şirketlerine Son Kaynak Tedarik Tarifesi’ndeki (SKTT) tüketicilere satacakları elektriğin o yıl içinde en az yüzde 50’sini EÜAŞ’tan temin etme fırsatı verildi. Satacağınız elektriği kamudan alabilirsiniz dendi. EÜAŞ artık görevli tedarik şirketlerine aktif elektrik enerji bedelini kilovatsaati 48,21 kuruştan satabilecek.

Son Kaynak Tedarik Tarifesi’ne bağlı faturalara yansıyan elektrik bedeli ise serbest piyasada ortaya çıkan fiyata bağlı bir hesaba dayanıyor, sürekli değişiyor. Dönemlik PTF (Piyasa Takas Fiyatı) ile YEKDEM (Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekenizması) birim maliyeti toplamı, EPDK tarafından belirlenen KBK katsayısı ile çarpılarak bulunuyor. KBK, ‘enerji tedarik maliyeti dışındaki diğer tüm maliyetlerle birlikte makul kâr katsayısı’ olarak tanımlanıyor.

Elektrik Mühendisleri Odası (EMO) bu formüle dayanarak Mart ayı son kaynak tedarik tarifesindeki enerji fiyatlarının meskenler için kilovatsaat başına 2,68 TL, diğer abone grupları içinse 2,8 TL olacağını tahmin diyor. Tedarik şirketi piyasadan ve EÜAŞ’tan (devletten) 48 kuruşa aldığı elektriği meskenlerde oturanlara 268 kuruşa, diğer abonelere de 280 kuruşa satıyor. Tedarik şirketleri piyasadan aldığı elektriğin üzerine kar koyup satacakken bir de EÜAŞ’tan ucuz elektrik verilerek destekleniyor. Sonuçta, 184 kuruşu bulan dağıtım bedeli ve vergiler de eklendiğinde bir kilovatsaat elektriğin bedeli SKTT tarifesinde olanlar için 511 kuruşa kadar çıkıyor. Devletin ucuza sattığı elektrik dağıtım ve tedarik şirketlerinin paylarıyla pahalı hale geliyor. SKTT tarifesinde artık apartmanlar, siteler ve birçok ticarethane var. Zamlı elektrik halkın birçok ürün ve hizmeti de zamlı alması demek. Faturada yazan devlet desteğinin halka ulaşmadığı kesin.

Elektrik piyasasını yakından takip eden elektrik mühendisi Olgun Sakarya, “EÜAŞ’tan düşük fiyatla satın alınan enerjinin son kaynak tedarik tarifesi kapsamındaki mesken, sanayi ve ticarethane abonelerine yüksek fiyattan satılması kamunun görevli tedarik şirketlerine kaynak aktarmasından başka bir şey değil. Kaldı ki ulusal tarifede görevli tedarik şirketleri için yüzde 2,38 olan kar oranının, son kaynak tedarik tarifesindeki abonelerde gerçek maliyetleri yansıttığı ifade edilse bile, meskenler için yüzde 5, diğer abone grupları için ise yüzde 9,38 gibi farklı bir katsayıyla çarpılarak elde edilmesi anlaşılır bir durum değil” diyor.

Aynı EÜAŞ, dağıtım şirketlerine aydınlatma bedeli için kilovatsaati 380 kuruşluk bir tarife uyguluyor. Kayıp kaçak içinse istediği miktar 175 kuruş. Kayıp enerji bedelini faturalarımıza gizleyip bizden tahsil ediyorlar. Aydınlatma bedelini ise kamu ödüyor. EÜAŞ, kâr amacıyla kurulmuş özel şirketler olan tedarikçilere elektriği kamuya verdiğinden sekiz kat, yurttaşlara verdiğindense üç kat daha ucuza satıyor.

EMO bir fatura hesabıyla vurgunu ortaya koymuş. 1000 kilovatsaat elektrik tüketen bir konutun faturası 4 bin 591 lirayı buluyor. Bunun 2 bin 675 TL`si görevli tedarik şirketine, 1.365 TL`si dağıtım şirketine ve 551 TL`si ise vergilere gidiyor. EMO, konut kullanıcısına sunulan enerji için tedarik şirketinin EÜAŞ`a 482 TL ödeyeceğini vurguluyor. 2 bin 200 TL şirketin cebine giriyor. Dağıtım şirketinin masraflarının maliyeti de ayrıca tartışılmalı. Onlar da fatura bedelinin üçte birini kendi kasalarına aktarıyor.

Elektrik sektöründeki özelleştirmeler ve alınan yanlış kararlarla şirketleri zengin eden hükümet, bir de faturanızın şu kadarını biz ödedik diye mesaj gönderip bizi yeni zamlara hazırlıyor. Herhalde teşekkür etmemizi bekliyorlar.

                                                                 /././

17 yıl, 40 duruşma! Ahmet Yıldız için adalet!-Gözde Bedeloğlu-

                                                                               Ahmet Yıldız

Ahmet Yıldız, Marmara Üniversitesi’nde öğrenciydi, fizik bölümünde okuyordu. 15 Temmuz 2008’de babası Yahya Yıldız tarafından öldürüldü. Ailesine eşcinsel olduğunu açıklamıştı. Ardından ölüm tehditleri almaya başlamış ve ailesi hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmak zorunda kalmıştı. Kısa bir süre sonra Yahya Yıldız, oğlu Ahmet’i silahla vurarak öldürdü. Naaşını aileden gelip alan olmadığı için kimsesizler mezarlığına gömüldü. Davasını LGBTİ+ dernekleri ve avukatlar sahiplendi. Yargı süreci cinayetten ancak bir yıl sonra başlayabildi.

***

Katil zanlısı baba Yahya Yıldız’ın yurt dışına kaçtığı anlaşıldı. Avukatların ısrarlı talebi doğrultusunda firari baba hakkında 2012’de kırmızı bültenle arama kararı çıkarıldıysa da, hâlâ bulunabilmiş değil. Davanın başladığı günden bu yana tam 16 yıl, Ahmet’in ölümünün üstünden de 17 yıl geçti. 40 duruşma görüldü, hakimler ve savcıların yerleri değişti, ama sanık Yahya Yıldız bulunamadı.

***

Bu apaçık bir nefret cinayeti. Ahmet Yıldız, eşcinsel olduğu için babası tarafından öldürüldü. Dolayısıyla cinayet nefret suçu kapsamında değerlendirilmeli. Davanın 41’inci duruşması bugün İstanbul Anadolu Adliyesi 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek. Avukatlar, aile fertlerinin dinlenmesi yönündeki taleplerinin mahkeme tarafından ısrarla reddedildiğini söylüyor. Soruşturmanın etkin şekilde yürütülmemesinden şikâyetçiler ve davanın zaman aşımına uğrama riski taşıdığına dikkat çekiyorlar.

***

Kaos GL, Lambda İstanbul, baroların LGBTİ+ hakları merkezleri, çoğunluğunu Kürt LGBTİ+ların oluşturduğu Hêvî LGBTİ+ Derneği ve pek çok aktivist hep birlikte davayı üstlenmişler ve Ahmet Yıldız için yıllardır adalet peşindeler. Hêvî LGBTİ+ Derneği, Ahmet Yıldız davasının yalnızca bir cinayet davası olmadığını; Türkiye’de LGBTİ+ların yaşam hakkı, güvenliği ve adalete erişimi açısından sembolik bir dava niteliği taşıdığını vurguluyor. Bu yüzden de tüm demokratik kitle örgütlerini, meslek odalarını, siyasi partileri ve hak savunucularını dava sürecini görünür kılmaya davet ediyorlar.

***

Talep, hem Türkiye’nin ağırlaşan antidemokratik atmosferi dikkate alındığında; hem de iktidarın başta İstanbul Sözleşmesi’nin iptali gibi kadın ve LGBTİ+ların temel ve insani haklarına yönelik olumsuz kararları göz önünde bulundurulduğunda oldukça önemli. İstanbul’da son on yıldır ‘Onur Yürüyüşü’ yasaklı, yapılamıyor. Tıp öğrencilerinin Hipokrat Yemini’ndeki ‘hastanın cinsel yönelimi’ ifadesi sansürleniyor. Gökkuşağı bayrağını sallamak şöyle dursun, çocukların süt kutularındaki renkli amblem bile iktidar yöneticilerini rahatsız ediyor.

***

17 yılda 40 duruşmanın geride kaldığı, zanlısı belli sebebi belli, apaçık bir nefretin hedefi olan Ahmet Yıldız için hâlâ adalet yerini bulmadı. O sırada iktidar 2025’i ‘Aile Yılı’ olarak ilan ederek LGBTİ+ları ‘sapkın, zararlı akımlar’ gibi ifadelerle hedefe koymakla meşgul. Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘Aile Yılı’ tanıtım programında yaptığı konuşmada “LGBT’nin ‘koçbaşı’ olarak kullanıldığı cinsiyetsizleştirme politikalarının öncelikli hedefi ailedir” ifadelerini kullandı. Geçen ay, Kaos GL’nin ulaştığı yeni kanun teklifi taslağına göre iktidar, Medeni Kanun ve Ceza Kanunu’nda LGBTİ+ları açıkça hedef alan değişiklikler yapmaya hazırlanıyor.

***

Söz konusu değişikliklerle LGBTİ+ hak savunuculuğu yapan sivil toplum kuruluşlarının faaliyetleri, ‘biyolojik cinsiyetle aykırı tutum ve davranış’ olarak nitelenerek yasal takibe uğrayacak. LGBTİ+ çiftlerin sembolik nişan ve düğün seremonileri de taslağın yasalaşması halinde cezalandırılacak. Bu düzenlemelerle, transların cinsiyet geçiş süreci daha da zorlaştırılacak, LGBTİ+ hak savunuculuğu yasa dışı olarak görülebilecek ve cezalandırılabilecek. Kanun teklifi taslağına ulaşıp haberleştiren KaosGL.org'un Genel Yayın Yönetmeni gazeteci Yıldız Tar, 21 Şubat’tan beri tutuklu.

***

Türkiye’de liseden üniversiteye, tarladan ormana, fabrikadan plazaya; kadınlar, çocuklar, LGTBİ+lar; seçme, seçilme, savunma derken akla gelebilecek her alanda hak mücadelesi devam ediyorken; Ahmet Yıldız davası, Türkiye’de iktidar tarafından kriminalize edilen LGBTİ+ların yaşam hakkının korunması ve nefret suçlarının cezalandırılması açısından önemli bir dava. Öldürülmeden iki ay önce ‘Beargi Dergisi’ için kaleme aldığı yazıda şöyle yazmış  Ahmet Yıldız: “Anladığım şey kendi inanç ve ananelerine göre yaşamamın, içimden gelen mutlu olduğum şekilde yaşamamdan çok daha üstün olduğuydu. Asla vazgeçmeyeceklerdi. (…) Ben ailemi kazanmak istiyordum. Dostum olarak yaşamımda olmalarını istiyordum. Ama sanırım vazgeçmek daha doğru. (…) İnanıyorum zaman halledecek. Bir süre daha AİLESİZ kalmalıyım.” Kimsesizler mezarlığında yatan Ahmet için adalet!

Kaynaklar: Bianet.org, Kaosgl.org, Hevilgbti.org

                                                              /././

BİRGÜN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

GÜNDEM -30 Nisan 2025-

İBB'ye ikinci dalga operasyon | Dilek İmamoğlu'nun abisi dahil 18 kişi tutuklandı, İSKİ Genel Müdürü Şafak Başa ve Gözdem Ongun'...