Depremde annesi ve kardeşini kaybeden Dicle, piyano yarışmasında bestesiyle birinci oldu.

Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depreminde Adıyaman'da annesi ve kardeşini kaybeden Dicle Hayat Dağdeviren (16), Nevşehir'in Ürgüp ilçesinde düzenlenen 10. Uluslararası Little Mozart's Piyano, Keman Festivali ve Yarışması'nda, deprem konulu eserleriyle "Piyano Bestecilik" kategorisinde birinci oldu.
Adıyaman'da yaşayan Dicle Hayat Dağdeviren, 6 Şubat'ta Kahramanmaraş merkezli depremlerde annesi ve kardeşini kaybetti. Yaklaşık 11 yıldır piyano çalan Dağdeviren, 10. Uluslararası Little Mozart's Piyano, Keman Festivali ve Yarışması'na katılmaya karar verdi. Deprem konulu eserleriyle Nevşehir'in Ürgüp ilçesinde düzenlenen yarışmaya katılan Dağdeviren, piyanoda çaldığı eserleriyle birinci oldu.
Ürgüp ilçesindeki Yunak Evleri'nde düzenlenen festival ve yarışma sonrasında konuşan Dicle Hayat Dağdeviren, "16 yaşındayım, küçüklüğümden beri müzik ile ilerlemek istedim. Ben 5-6 yıldan beri piyano çalıyorum. Bu sene piyanoda 11'inci senem. Depremden sonra annem ve kardeşimin de ölümünden esinlenerek besteledim. Aynı zamanda bu bestem Adıyaman Belediyesi tarafından hazırlanan deprem belgeselinde film müziği olarak kullanıldı. Eminim ki onlar da benim bestelerimi duyuyorlardır. Hayat müzikle güzel. Bu amaçla burada olmak benim için çok özel bir önem taşıyor. Bugüne kadar 2 beste yaptım. Üzerinde çalıştığım eserlerim var. Umarım onları da yakında duyarsınız" diye konuştu.
Nevşehir'in Ürgüp ilçesinde düzenlenen 10. Uluslararası Little Mozart's Piyano Keman Festivali ve Yarışması'nda dereceye girenlere ödülleri, Vali yardımcısı Mücahit Öztürk, Ürgüp Belediye Başkanı Ali Ertuğrul Bul ve diğer katılımcılar tarafından takdim edildi.
***
Vesayetçi müdahale tam böyle olur -Mehmet Y. Yılmaz-
TİP’in Kadıköy’deki toplantısı “açık propaganda” hakkına karşılık geliyor. Ancak polisin siyasi parti faaliyetlerini engelleyebilmesine demokratik hukuk devletlerinde değil, diktatörlüklerde rastlanır. Türkiye bir diktatörlük müdür ki polis bu işlere burnunu sokuyor?

Türkiye İşçi Partisi’nin Kadıköy’de düzenlediği etkinlik çevik kuvvet polisleri tarafından engellendi.
TİP Parti Meclisi Üyeleri İrfan Değirmenci, Ilgaz Özer, TİP İstanbul İl Yöneticisi Ali Çoban, gazeteci Ertuğrul Albayrak’ın da aralarında bulunduğu 43 kişi ters kelepçe ile gözaltına alındı.
Anayasa’ya göre siyasi partiler, demokratik hayatımızın “vazgeçilemez unsurları”dır. (Madde 68)
Siyasi Partiler Kanunu’nun 3. Maddesi de siyasi partilere “açık propaganda hakkı” veriyor. “Tüzük ve programlarında belirlenen görüşleri doğrultusunda çalışmaları ve açık propagandaları ile milli iradenin oluşmasını sağlayacaklarını” vurguluyor.
TİP’in, Kadıköy’deki toplantısı da tam olarak bu “açık propaganda” hakkına karşılık geliyor.
Toplantının güvenliğini sağlamak üzere toplantı alanında bulunan polis, böyle bir toplantıyı engelleyip dağıtmakla kalmıyor bir de parti üyelerini ters kelepçe yapıp kodese götürüyorsa “serbest siyasi faaliyet” nerede kalıyor?
İktidarın ya da o an orada bulunan polis müdürünün hoşuna gitmiyor diye, bir partinin propaganda faaliyetlerini engellemek, Türkiye’de bile hukuk dışı bir uygulamadır.
Polisin böyle bir yetkisi yoktur.
Siyasi partilerin suç oluşturan faaliyetleri varsa bu durum polisi, savcıyı, sulh ceza hâkimini değil, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nı ilgilendirir. Böyle keyfi uygulamalar demokratik hakların kullanılmasını engellemek amacını taşır.
Adalet Bakanı, Türkiye’nin bir diktatörlük olmadığını söylüyor.
Kusura bakmasın ama polisin siyasi parti faaliyetlerini engelleyebilmesine demokratik hukuk devletlerinde değil, diktatörlüklerde rastlanır.
Anayasa ve kanunun teminat altına aldığı hakları kullanan bir siyasi partiye böyle müdahale ediliyorsa orada artık bir hukuk devletinden söz edemeyiz. Siyasi parti faaliyetlerinin, polis marifetiyle engellendiği bir ülkede “vesayetçi olmayan sivil Anayasa” yapacakları iddiası da olsa olsa Karagöz – Hacivat şakası olabilir.
Siyasi parti faaliyetlerinin polis marifetiyle kontrol edilmek istenmesi ancak vesayetçi rejimlerde olur.
Siyasi parti faaliyetleri üzerindeki bu tür baskılar, halkın iradesine ipotek koyma ihtiyacından kaynaklanır.
TİP yetkilileri, parti meclisi üyesi İrfan Değirmenci’nin “eşcinsel bir gazeteci ve siyasetçi olarak konuştuğunu” söylemesi üzerine polisin müdahale ettiğini söylüyor.
Böylece polisin bu müdahalesi bir siyasi partinin faaliyetini engellemenin de ötesine geçiyor, bireysel hakların özüne dokunmaya yöneliyor.
Belli ki vatandaşların bireysel iradeleri üzerinde de vesayet kurma peşindeler, kendilerini vasi olarak görüyorlar.
Vatandaşların kendi özel hayatlarını ilgilendiren tercihlerine, yönelimlerine karışılan bir düzen, demokratik bir düzen olarak nitelenemez.
Adalet Bakanı da eminim bu konuda benim gibi düşünüyordur: Türkiye bir diktatörlük müdür ki polis bu işlere burnunu sokuyor?
AKP yargısından “hukuk” bekliyor!
AKP yargısının ittirmesiyle CHP Genel Başkanı olmaya çabalamak gibi tuhaf bir ruh durumuna girmiş Kemal Kılıçdaroğlu, “İmamoğlu mitinglerini yanlış buluyorum, konu onunla hukuk arasında” demiş.
Bu sözleri, CHP Kurultayı’nı geçersiz kılmak için açılan davayı görüşmek üzere kendisine gelen üç kişilik heyete söylediğini okudum.
Bu tür kulis bilgileri üzerine konuşmak için bir – iki gün beklemek gibi bir kuralım var. Taraflardan biri konuşmaları kendi işine geldiği gibi aktarıyor olabilir diye.
Kılıçdaroğlu ya da takım arkadaşlarından bu sözlerle ilgili bir açıklama vs. gelmediğine göre artık üzerinde konuşabiliriz.
Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerinden anlıyorum ki AKP yargısına çok güveniyor!
Bu güvenini ilk ifade edişi de değil zaten.
Daha önce de dokunulmazlıkların kaldırılması ile ilgili Anayasa’nın eşitlik ilkesine açıkça aykırı değişikliğe destek çıkmıştı.
24 Mart 2016’da şöyle diyordu: “Bazı çevrelerde endişe var. Deniyor ki 'yargı bağımsız değil.' Dolayısıyla bunlar hemen alıp sizi hapse atacaklar. Biz de diyoruz ki, eğer birisi hapse girecekse önce siyasetçi girsin.”
Nitekim Selahattin Demirtaş bu nedenle hâlâ hapiste. Kendisi de aynı yargıya güvenip genel başkan olmaya hevesleniyor.
Bundan ders almamış gibi hâlâ diyor ki “konu İmamoğlu ile hukuk arasında!”
Kılıçdaroğlu, İmamoğlu ve CHP’li ilçe belediye başkanları ve İBB yöneticilerinin “hukuki anlaşmazlık” nedeniyle mi şu anda tutuklu olduklarını düşünüyor?
Kılıçdaroğlu belli ki genel başkanlıktan ayrılmak zorunda kaldığından beri başka bir alemde yaşamış.
Ayşe Barım’ın “oyuncuları Gezi Parkı’na göndererek hükümeti devirmeye teşebbüs ettiği” suçlamasıyla hapiste yattığını duymamış.
Halit Ergenç ve Rıza Kocaoğlu’nun “savcının istediği gibi ifade vermedikleri için” hapse mahkûm edildiklerinden de habersiz.
Anayasa’ya göre kararları kesin olan YSK’nın milletvekili mazbatasını verdiği Can Atalay’ın, Anayasa’ya göre kararları herkesi bağlayan Anayasa Mahkemesi kararına rağmen hâlâ hapiste olmasını da “alın yazısı” ile açıklıyor olmalı.
Osman Kavala hakkındaki AİHM kararlarının uygulanmadığını, Tayfun Kahraman, Çiğdem Mater Utku ve Mine Özerden’in hapiste öldürülmek istendiğini de duymamış.
“İftiracı” olmayı kabul etmeyen İBB çalışanlarının sırf eziyet çeksinler diye İstanbul dışındaki cezaevlerine gönderildiğini, yakınlarına ziyaretlerde engeller çıkarıldığından da haberdar değil.
Onlarca üniversite öğrencisinin Anayasa ve kanuna aykırı olarak tutuklandıklarını, öğrenim hayatlarının bitirilmeye çalışıldığına da öfkelenmemiş.
Belli ki bunu da “hukuki bir mesele” olarak görüyor, çocuklarla hâkim amcaları arasında!
Bütün bu dava tezgâhının arkasında Erdoğan’ın seçime kadar önüne çıkabilecek rakipleri temizleme isteğinin olduğunun bile farkında değil.
Kim bilir, belki de farkında ve zaten tam olarak da bu amaçla o göreve getirilmek için heyecanla bekliyor.
/././
Üç Virgül Kulübü’nden Bezos ve düğünü: Kim bu santimilyarderler?-Füsun Sarp Nebil-
Dünyadaki 8,5 milyar kişinin sadece 15 tanesinin varlığı 100 milyar doların üstünde. Bunlara "Santimilyarderler" denililiyor. Bir fikir vermesi için şunu söyleyelim; Forbes’a göre, bu ultra elit tabaka sekiz yıl önce yoktu.

"Üç Virgül Kulübü"nün en popüler üyelerinden, Amazon'un kurucusu Jeff Bezos, 26-27 haziran arasında, ikinci evliliğini eski TV spikeri Lauren Sánchez ile Venedik'te gerçekleştirdi. Silikon Vadisi jargonu olan ve Forbes dergisi tarafından popüler hale getirilen "Üç Virgül Kulübü" adı, 1 milyar dolardan fazla parası olanları (bir milyarda üç virgül var) anlatıyor. Gerçi kendisini, şimdilik yalnızca 15 kişinin yer aldığı "CentiBillionaire" grubu içinde değerlendirmek daha doğru olacak.
Bezos'un çıplak resimleri
Jeff Bezos'un bu hafta sonu evlendiği Sánchez ile ilişkisi, ilk kez 2019'da Amerikan magazin dergisi National Inquirer'da yazılmış, cevaben Bezos'un sahibi olduğu Washington Post, derginin Trump ile ilişkili olduğunu belirtmişti. Bir sonraki olay ise, bu haberin kaldırılmaması durumunda, dergide çıplak resimlerinin basılmasıyla tehdit edilen Bezos'un "National Inquirer" dergisine yazdığı "No Thank You Mr.Pecker" başlıklı açık mektubu olmuştu.
Bezos açık mektubunda çıplak resimlerini kendisi tarif ederek meydan okumuş, tehditlere boyun eğmeyeceğini yazmıştı. Çünkü çok zengindi, çıplak resimleri basılsa bile kimin göreceği umurunda değildi.
Bir yandan da, Bezos’un resimlerinin derginin eline nasıl geçtiği konusu başlı başına muamma oldu. O günlerde devamlı kavga içinde olduğu zamanın ABD Başkanı Trump'ın yönlendirmesiyle, Suudilerin gazeteci Kaşıkçı'yı da takip etmek için kullandığı ünlü casus yazılım Pegasus'u kullandırdığı ve telefonunun hacklendiği iddia edilmişti.
Bu olayların sonucunda, Bezos 25 yıllık eşi McKenzie Scott'dan boşandı ve biri evlatlık olmak üzere 4 çocukları olan eski karısına 35 milyar dolar verdi.
Venedik'teki törenle ilgili detaylar
Jeff Bezos ve Lauren Sánchez'in 56 milyon dolara mâl olduğu duyulan evlilik töreni İtalya'da yasal olarak tanınmadı, bu da ABD'de daha erken yasal bir evlilik yaptıklarını gösteriyor. Çift, 26 Haziran'da başlayıp 27 Haziran 2025'te MatteoBocelli (Andrea Bocelli'nin oğlu) tarafından gerçekleştirilen smokinli bir törenle sona eren, SanGiorgioMaggiore adasında ve çevresinde çeşitli etkinliklere sahne olan ve yıldızlarla dolu bir kutlama düzenledi.
Lauren, Sophia Loren'in Houseboat (1958) filmindeki görünümünden esinlenerek dantel, yüksek yaka ve balık kuyruğu silüeti içeren özel bir Dolce & Gabbana elbisesi giydi. Hafta sonu boyunca, pijama temalı parti için Oscar de la Renta kokteyl elbisesi ve Atelier Versace dahil olmak üzere birden fazla kıyafet değiştirdi.
Bezos, etkinlikler sırasında klasik smokinlerle göründü. Yaklaşık 200-250 konuk arasında Oprah Winfrey, Leonardo DiCaprio, Tom Brady, Kim ve Khloé Kardashian, Ivanka Trump ve Jared Kushner, Bill Gates ve diğerleri vardı.
Törenin ardından, Matteo Bocelli'nin performansları, Gatsby temalı bir parti, köpük partisi ve Arsenale'de sabahın erken saatlerine kadar süren pijama temalı bir geceyle kutlama yaptılar. Pijama partisinde konuklar tasarımcı pijamaları giydi ve çiftten özel terlikler hediye aldı.
Anlayacağınız tam bir sosyete etkinliği yaşandı.
“Bezos'a Yer Yok” pankartı
Ancak düğün yerel muhalefeti harekete geçirdi. Malum son zamanlarda, Avrupa'nın Venedik, Barcelona gibi çeşitli şehirleri turist istemediğini söylüyor. Bu nedenle Venedik de bir ayak bastı parası almaya başladı. Çiftin, davetiyelerinde belirtildiği üzere, hediyeler yerine Venedik'in kültürel ve çevresel amaçlarına bağışta bulunuldu (yaklaşık 2-3 milyon avro).
Venedik sakinleri, kalabalıktan rahatsız oldukları ve ticarileşme ile ilgili endişelerini dile getirerek "Bezos'a Yer Yok" pankartı altında protesto düzenledi. Venedik halihazırda kitle turizmi ve elit etkinliklerle boğuşuyor ve bu da şunlara yol açıyor:
* Yerel sakinlerin yerinden edilmesi
* Soylulaştırma
* Artan emlak ve kira fiyatları
* Tarihi şehrin kültürel erozyonu
Sakinler, Bezos'un düğününü "Venedik'i yaşayan bir şehir" olarak göstermek yerine "ultra zenginler için bir platform" olarak göstermenin bir başka örneği olarak gördüler. Güvenlik yoğundu. Yollar kapalıydı, çevik kuvvet polisi ve hatta Ivanka Trump gibi yüksek profilli konuklarla ilgili endişeler nedeniyle keskin nişancılar konuşlandırıldı.
İnsanlarda, Teknoloji milyarderlerinin özel gösteriler için kültürel ve ekonomik alanları "sömürgeleştirdiği" hissi giderek artıyor. Protestocular Bezos'u şunlarla suçladı:
* Vergi kaçırma (Amazon'un Avrupa dahil birçok yargı bölgesinde çok az veya hiç kurum vergisi ödemediği konusu)
* Ekonomik eşitsizliğe katkıda bulunma
* Amazon ve uzay turizmi gibi kaynak yoğun endüstrilerden kar elde ederken iklim hayırseverliği yoluyla yeşil aklama
Venedik iklim değişikliğine ve yükselen deniz seviyelerine karşı oldukça savunmasız durumda. Eleştirmenler, özel jetler uçuran ve uzay turizmini finanse eden Bezos gibi bir milyarderin tehdit altındaki kırılgan bir şehirde milyonlarca dolarlık bir düğün yapmasını ikiyüzlülük olarak değerlendirdiler.
Protestolara, “Coalizione Civica” ve “Fridays for Future Venice” gibi gruplardan aktivistler katıldı. Pankartlarda şunlar yer aldı: "Venedik sizin oyun alanınız değil", "Boğuluyoruz, kutlamıyoruz" ve "Zenginlere vergi koyun, şehri kurtarın". Başka deyişle Venedikliler, erken "teknofeodalism protesto"larından birini gerçekleştirdiler.
Venedik belediye başkanı ise etkinliği savundu ve yerel ekonomiye prestij ve para kazandırdığını söyledi. Ancak yerel halk, "kültür turizminin" sakinlere ya da küçük işletmelere değil, öncelikli olarak lüks otellere ve küresel firmalara fayda sağladığını savunuyor.
Teknofeodalism
Tabii ki bu bir magazin haberi değil. Artık ayak seslerini daha fazla duyduğumuz "Teknofeodalizm"in bir örneği olarak verdik. Yeni güç sahiplerinin yaklaşımını gösteren bir etkinlikti çünkü.
Teknofeodalism, gücün geleneksel toprak ağalarında veya devletlerde değil, teknoloji şirketlerinde ve platform imparatorluklarında yoğunlaştığı yeni bir ekonomik ve politik egemenlik biçimini tanımlamak için kullanılan bir kavram. Bu varlıkların, kontrolün ve değer yaratmanın nasıl organize edildiğine dair derin bir değişim ve içinde bulunduğumuz çağın ilk çeyreği bunun hazırlık evresi olarak geçti. Eleştirmenlerde, erken evrelerini yaşadığımızı, geçiş aşamasında olduğumuzu belirtiyorlar.
Feodalizm Orta Çağ'daydı ve güç sahipleri toprağa sahipti. Teknofeodalizmde ise güç sahipleri dijital altyapıya (bulutlar, platformlar) sahip.
İlkinde köylüler kira ödüyor veya çalışıyorlardı. Şimdi kullanıcılar ve yaratıcılar ücretsiz veri ve içerik üretiyor. İkisinde de parayı kazananlar üretenler değil, kontrol edenler yani güç sahipleri oluyor. İlkinde soylular güçlüydü, hükümetler zayıftı. Değişen bir şey yok, günümüzde de hükümetler teknoloji tekelini düzenlemeye çalışıyor ama başaramıyor.
Özellikle yapay zeka konusunda bu çok tartışılan ve endişe duyulan bir konu. Geçen sene İsrail Gazze'deki hedefleri tek tek seçmek için yapay zeka kullandığını yazmıştık. Bu sene aynı yapay zekanın ABD’de sınır dışı edilecekleri tespit ettiği ortaya çıktı. Kendi elinizle oraya buraya verdiğiniz kişisel veriler, giderek boynunuza geçirilen boyunduruklar haline geliyor gibi gözüküyor.
Eski Yunanistan Maliye Bakanı Yanis Varoufakis, bu terimi 2023 tarihli Teknofeodalizm: Kapitalizmi Ne Öldürdü? adlı kitabı ile ortaya koydu. Kapitalizmin, yani piyasaların hüküm sürdüğü yerin ötesinde, platformların dijital toprak sahipleri gibi egemen olduğu ve rant elde ettiği bir sisteme geçtiğimizi savunuyor. Evgeny Morozov ve Shoshana Zuboff da bu fikre, platform kapitalizmi ve gözetim kapitalizmi gibi fikirlerle katkıda bulundu.
Centibillionaires (Santimilyarderler)
Durumu göstermek için başka yönden bakalım. Bu hikâyenin bizi ilgilendiren esas yönü, "Bezos"un şahsında, "big tech" dediğimiz, sınırlar ötesi çalışan, tüm parayı ve verileri toplayan ama vergi ödemeyen firmaların sahiplerinin geldiği durum. Dünyadaki 8,5 milyar kişinin sadece 15 tanesinin varlığı 100 milyar $'ın üstünde. Bunlara "Santimilyarderler" deniliyor.
Bir fikir vermesi için şunu söyleyelim; Forbes'ın nisan başında yayınladığı makalesine göre, bu ultra elit tabaka sekiz yıl önce yoktu.
Toplamda, bu 15 "centibillionaire" 2,4 trilyon dolar değerinde, bir yıl öncesine göre yaklaşık 400 milyar dolar daha fazla ve gezegenin 1500 "en fakir" milyarderinin toplamından daha fazla. Başka bir deyişle, dünyanın 3 bin 28 milyarderinin sadece yüzde 0,5'inden oluşan bu grup, tüm milyarder servetinin inanılmaz bir yüzde 15'ini elinde tutuyor.
Bunlar kim ve servetlerinin temelinin ne olduğuna yakından bakalım; (Forbes'ın 7 Mart 2025 değerlendirmesine göre)
- Elon Musk - Net değer: 342 milyar dolar | Servet kaynağı: Tesla, SpaceX | Vatandaşlık: ABD
- Mark Zuckerberg - Net değer: 216 milyar dolar | Servet kaynağı: Facebook | Vatandaşlık: ABD
- Jeff Bezos - Net değer: 215 milyar dolar | Servet kaynağı: Amazon | Vatandaşlık: ABD
- Larry Ellison - Net değer: 192 milyar dolar | Servet kaynağı: Oracle | Vatandaşlık: ABD
- Bernard Arnault - Net değer: 178 milyar dolar | Servet kaynağı: LVMH | Vatandaşlık: Fransa
- Warren Buffett - Net değer: 154 milyar dolar | Servet kaynağı: Berkshire Hathaway | Vatandaşlık: ABD
- Larry Page - Net değer: 144 milyar dolar | Servet kaynağı: Google | Vatandaşlık: ABD
- Sergey Brin - Net değer: 138 milyar dolar | Servet kaynağı: Google | Vatandaşlık: ABD
- Amancio Ortega - Net değer: 124 milyar dolar | Servet kaynağı: Zara | Vatandaşlık: İspanya
- Steve Ballmer - Net değer: 118 milyar dolar | Servet kaynağı: Microsoft | Vatandaşlık: ABD
- Rob Walton ve Ailesi - Net değer: 110 milyar dolar | Servet kaynağı: Walmart | Vatandaşlık: ABD
- Jim Walton ve Ailesi - Net değer: 109 milyar dolar | Servet kaynağı: Walmart | Vatandaşlık: ABD
- Bill Gates - Net değer: 108 milyar dolar | Servet kaynağı: Microsoft | Vatandaşlık: ABD
- Michael Bloomberg - Net değer: 105 milyar dolar | Servet kaynağı: Bloomberg LP | Vatandaşlık: ABD
- Alice Walton - Net değer: 101 milyar dolar | Servet kaynağı: Walmart | Vatandaşlık: ABD
Bu arada, Nvidia'nın Jensen Huang'ı (98,7 milyar dolar), teknoloji kralı Michael Dell (97,7 milyar dolar) de sıralamaya neredeyse girmek üzereler.
/././