AKP öncesinde yalnızca 41 bin üyeye sahip Memur-Sen, AKP’li yıllarda 1 milyondan fazla yeni üye kaydetti. Kamuda iktidarın personel kolu gibi çalışan Memur-Sen, imzaladığı toplu sözleşmeleriyle, milyonlarca emekçi ve emekliyi, resmi enflasyonun bile altında ücret artışlarına mahkum etti. Kamu emekçileri sefaletle boğuşurken, Memur-Sen Genel Başkanının oğlu ve genel başkan yardımcısı, ortak inşaat şirketleriyle lüks villa satıyor.
Emekçinin cebindeki iktidar çekirgesi: Memur-Sen büyüdükçe memur küçüldü -Murat Uysal-
Resmî Gazete’de yayımlanan 2025 yılı verilerine göre Türkiye'de 3 milyon 16 bin 495 memurdan 2 milyon 319 bin 157’si sendika üyesi. 1 milyon 78 bin 831 üyeyle Memur-Sen en fazla üyeye sahip konfederasyon olurken, Türkiye Kamu-Sen’in 560 bin 60, KESK’in ise 166 bin 266 üyesi bulunuyor.
AKP’nin 2002’de iktidara gelmesiyle birlikte yükselişe geçen ve iktidara yakınlığıyla bilinen Memur-Sen, 23 yılda üye sayısını yüzde 2476 oranında artırdı. Aynı dönemde KESK’in üye sayısı yüzde 36.62 oranında azaldı. Türkiye Kamu-Sen ise göreli olarak daha az kayıpla süreci geçirdi. 2002 yılında sadece 41 bin 871 üyesi bulunan Memur-Sen, 2025’te 1 milyon 78 bini aşkın üyesiyle kamu toplu sözleşmelerinde yetkili konfederasyon konumuna geldi.
Bu artış sadece bir sendikal büyümeye değil, iktidarın toplu sözleşme masasını istediği gibi şekillendirmesine de işaret ediyor. Zira kamu emekçilerinin temel ücretleri, sosyal hakları ve güvenceleri Memur-Sen’in imzasıyla geriye çekildi. Memur-Sen’in yetkili olduğu yıllarda enflasyon karşısında eriyen maaşlar, vergi dilimlerine takılan ücretler ve yok sayılan ek ödemeler memurların alım gücünü ciddi biçimde düşürdü.
2024 yılında yapılan toplu sözleşmede memurlara yapılan zam oranı ilk 6 ay için yüzde 15, ikinci 6 ay için yüzde 10 olarak belirlenmiş, bu oranlar resmi TÜİK enflasyonunun dahi gerisinde kalmıştı. Öyle ki memur maaşlarına yapılan zam yılın daha ilk aylarında enflasyona yenildi. Buna rağmen Memur-Sen, imzaladığı sözleşmeyi “tarihi kazanım” olarak duyurmuştu.
Kamu emekçileri için yeni toplu sözleşme görüşmeleri 1 Ağustos’ta başlayacak. Bu sürece de yine Memur-Sen’in “yetkili” sıfatıyla oturacak olması, milyonlarca kamu çalışanı açısından büyük bir endişe kaynağı. Zira bu tablo, yalnızca bir sendikal rekabet sorunu değil, aynı zamanda kamu emekçilerinin mücadele ve temsil hakkının gasbedilmesi anlamına geliyor.
Talep başka, imza başka: Memur-Sen’in sözleşme yüzsüzlüğü
Geçmiş dönem toplu sözleşme sürecine girilirken Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “en az yüzde 110 zam” istediklerini açıklamıştı. Yalçın, yaptığı konuşmada, “Geçmiş dönem kayıplarının telafi edilmesi, refah payı ile alım gücünün yükseltilmesi gerekiyor” diyerek memur tabanına umut vermişti. Ancak ne olduysa masa başında oldu: Memur-Sen, hükümetin yüzde 15 + yüzde 10’luk teklifine “tarihi kazanım” diyerek imza attı.
Bu imzanın ardından memur maaşları enflasyon karşısında erirken, temel maaşlar açlık sınırının hemen üzerinde kaldı. Memurların cebine giren para yılın ilk çeyreğinde eridi, vergi dilimleriyle daha da küçüldü. Buna rağmen Memur-Sen yönetimi, sorumluluğu üstlenmek yerine TÜİK verilerine sığındı.
Yalçın aynı cümlelerle yeniden sahnede
1 Ağustos’ta başlayacak 2026-2027 yılı yeni toplu sözleşme süreci yaklaşırken, Ali Yalçın üç gün önce yine kameralar karşısındaydı. Geçmişteki tutumunu unutan Yalçın, “Kayıplar enflasyon farkıyla değil, refah payıyla telafi edilmelidir” diyerek neredeyse aynı söylemleri tekrarladı.
Açıklamasında, “Biz emekçilerin masaya güçlü oturmasını sağlıyoruz” diyen Yalçın, önceki sözleşmede masadan nasıl hükümet lehine kalktıklarını ise tek kelimeyle anmadı. Üstelik bu açıklamayı, milyonlarca kamu emekçisinin maaşlarının zam oranlarına rağmen açlık sınırına yakın seyrettiği, sosyal haklarının ise geriletildiği bir dönemde yaptı.
Memur-Sen neden kuruldu, neye dönüştü?
1995 yılında “inançlı kamu çalışanlarının” örgütlenmesini sağlamak amacıyla kurulan Memur-Sen, AKP iktidarıyla birlikte büyümesini hızlandırdı. Dindar kamu çalışanlarının haklarını savunma iddiasıyla öne çıkan konfederasyon, zamanla siyasal iktidarın memurlar üzerindeki en önemli denetim ve yönlendirme aracına dönüştü.
Ancak Memur-Sen sadece bir “yetkili sendika” değil; aynı zamanda kamu kaynaklarının aktarımına aracılık eden, iktidarın politikalarını meşrulaştıran bir mekanizma haline de geldi.
Sendika mı, rant aracı mı?
Memur-Sen’e bağlı TOKİ Memur Konut Yapı Kooperatifi üzerinden inşa edilen lüks konutlar piyasa fiyatının çok altında kooperatif üyelerine satıldı ve ardından fahiş bedellerle devredildi. Ankara’da hayata geçirilen projede kamu arazilerinin sendika aracılığıyla ranta açıldığı belgelendi. İzmir Menemen’de “sosyal konut” denilerek başlatılan projede milyonluk villalar inşa edilirken, alıcıların büyük kısmının Memur-Sen’e bağlı yapı kooperatifi üyeleri olduğu tespit edildi.
Ali Yalçın’ın oğlunun inşaat şirketi var
Bu rant ağının yalnızca kooperatiflerle sınırlı olmadığı, doğrudan şirketleşme yoluyla da sürdürüldüğü ortaya çıktı. Paraf Yatırım Gayrimenkul AŞ adlı şirketin kurucuları arasında, Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı ve Bayındır Memur-Sen Genel Başkanı Soner Can Tufanoğlu ile Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın’ın oğlu Yuşa Yalçın yer alıyor. Bu durum, sendikanın kamu emekçilerinin hakları bir yana gayrimenkul sektörü üzerinden ekonomik çıkarlar için de örgütlendiğini gözler önüne seriyor.
Üyelik değil, mecburiyet: Kamu emekçileri niçin Memur-Sen’de?
Kamu emekçilerinin sendikal tercihlerinin ardında örgütsel bilinçten çok, iş güvencesi ve baskı yatıyor. Görüşlerini aldığımız kamu emekçileri, Memur-Sen’e yönelimin arkasındaki temel dinamiğin korku, yönlendirme ve iktidar bağlantılı çıkar ilişkileri olduğunu söylüyor:
“Kamu emekçilerinin çoğu Memur-Sen’i güvenli liman olarak görüyor, atanmanın, işinden olmamanın, görev yerinin değişmemesinin güvencesi olarak Memur-Sen’i görüyor. İşe başlarken imzalanan evrakların içerisine Memur-Sen üyelik evrakları da yerleştiriliyor. İşe yeni başlayan memur daha sendikanın ne olduğunu bilmeden kendini Memur-Sen üyesi olarak buluyor. Böyle gökten inen üyelikler nedeniyle istifa ederse işinden olabileceğini düşünüyor.”
Bu üyelik biçiminin zorunlu hale geldiğini söyleyen emekçiler, kariyer ilişkilerinin de bu çarpık yapı içinde şekillendiğini aktarıyor:“Eğer kariyer basamaklarını tırmanmak istiyorsa Memur-Sen’e üye olmayı ya da üye olarak kalmayı önceliyor. Bugün müdür, şef, amir gibi kadroların büyük çoğunluğu Memur-Sen üyelerinden oluşturuluyor. Daha can alıcısı ise KESK üyeleri özellikle böyle kadrolara getirilmiyor.”
KESK neden üye kaybediyor?
Memur-Sen’in zorlama üyelik mekanizmasına karşılık, KESK’in yaşadığı üye kaybının da sadece baskıyla açıklanamayacağına dikkat çekiliyor:
“Burada üye muhaliftir, iktidarın yaptığı uygulamalara karşıdır. Ancak kendisinin de güvende olduğu bir sendikada olmak istiyor. Ancak bir sendika üyesine sahip çıkamadığı zaman-şimdiki tabloda da görüldüğü gibi- KESK’ten üye kaybına neden oluyor. KESK uzun zamandır bu güveni sağlayamıyor.”
Emekçiler, sendikal alandaki bölünmenin de örgütlü mücadeleyi zorlaştırdığını belirtiyor:
“Birçok bağımsız sendika oluşmaya başladı. Ne kadar çok sendika olursa memurların yan yana gelmesi de zorlaşıyor. Online sendikalarla mücadelenin önü açılmıyor. Bölünme her defasında daha da artıyor. Sağlık iş kolunda 58 sendika var.”
Memur-Sen
2002 üye sayısı: 41 bin 871
2025 üye sayısı: 1 milyon 78 bin 831
AKP’li yıllarda değişim sayısı: 1milyon 36 bin 960
Artış oranı: yüzde: 2 bin 476.7
Memur-Sen
2024 üye sayısı: 1 milyon 71 bin 632
2025 üye sayısı: 1 milyon 78bin 831
Artış: 7 bin 199
Oransal değişim: yüzde 0.67
Türkiye Kamu-Sen
2002 üye sayısı: 329 bin 65
2025 üye sayısı: 560 bin 60
Artış sayısı: 230 bin 995
Artış oranı: 70.2 artış
Türkiye Kamu-Sen
2024 üye sayısı: 544 bin 226
2025 üye sayısı: 560 bin 60
Artış: 15 bin 834
Oransal değişim: yüzde 2.91
KESK
2002 üye sayısı: 262 bin 348
2025 üye sayısı: 166 bin 266
Artış sayısı: -96 bin 82
Azalış oranı: yüzde 36.62
KESK
2024 üye sayısı: 167 bin 568
2025 üye sayısı: 166 bin 266
Azalma: 1302
Oransal değişim: - yüzde 0.78
Murat Uysal / Evrensel
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder