soL "Köşebaşı + Gündem" -2 Temmuz 2025-

Sivas Katliamı'nın 32. yılı: Neler oldu, kim ne dedi, katilleri kimler savundu?

32 yıl önce şeriat isteyen gericilerin vahşi saldırısı sonucu 33 aydın ve 2 otel görevlisi katledildi. Katiller AKP iktidarında bakanlık, vekillik, bürokratlık yaptı; dava zamanaşımından düşürüldü.

Bugün 2 Temmuz.

Bundan yıllar önce, 1993'te ülke tarihinin en büyük katliamlarından biri devletin gözetiminde gerçekleştirildi.

Sivas'ta 35 can, "Şeriat isteriz" diyen gericiler tarafından katledildi.

O gün katillerini koruyanlar, katliamı seyredenler aradan geçen 31 yıl sonunda bakanlık, milletvekilliği ve bürokratlık yaptı.

Şimdilerde o günde parmağı olanların bir bölümü iktidarın ''karşısında'' olduğu savunulan muhalefet saflarında yer alıyor.

Katliam geliyorum dedi, ülkeyi yönetenler seyretti…

1 - 4 Temmuz 1993’te, Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin çağrısıyla Pir Sultan Abdal etkinliklerinin dördüncüsü düzenlenecekti. Birçok aydın ve sanatçının katılacağı etkinlikler öncesi gericiler Sivas’a yığınak yapmış, etkinliğin katılımcılarından olan Aziz Nesin’i hedef alan bildiriler dağıtmıştı.

Etkinlikten günler önce Sivas’ta gerici saldırının hazırlıkları gizliden gizliye değil, açık açık yapıldı.

Dönemin Refah Partili Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun da seyirciliği ve desteğiyle kentte saldırı rüzgarları estiriliyordu.

Etkinlikten iki gün önce şeriatçı güruh “Müslüman Kamuoyuna” diye bildiri dağıtarak katliamı işaret ediyordu:

"Kâfirler şunu iyi bilmeli ki:

İslâmın Peygamberi’ni ve kitab’ın izzetini korumak için, bu uğurda verilecek canlarımız vardır.

Gün, Müslümanlığımızın gereğini yerine getirme günüdür."

Bu saldırı hazırlığına yerel basın da eşlik ediyor, kente civar illerden saldırgan takviyesi yapılıyordu.

Her şey açıktı, katliam geliyorum dedi ve tek bir önlem alınmadı.

O gün yaşananlar

Devletin açıkça seyrettiği katliam çağrıları 2 Temmuz’da cuma namazı çıkışında büyük bir saldırıya dönüştü.

Kent merkezindeki Pir Sultan Abdal ve Mustafa Kemal Atatürk'ün heykellerini parçalayan güruh, “Şeriat isteriz” diyerek etkinliklerin yapıldığı salonlara saldırdı.

Neredeyse hiçbir güvenlik önleminin alınmadığı olaylarda ilk saldırılar katılımcılar tarafından püskürtüldü. Seyreden gözler gerici güruhun kalabalıklaşmasını bekledi.

Sayıları her geçen dakika artan gericiler, Madımak Oteli’nin önüne geldi. Devlet burada da yurttaşların katledilmesini, otelin yakılmasını bekledi.

Saatler süren saldırının sonunda 33 aydın ve 2 otel görevlisi hayatını kaybetmişti.

Devlet görevlileri neler söyledi?

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Tansu Çiller, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, İçişleri Bakanı olan Mehmet Gazioğlu, Sivas Valisi Ahmet Karabilgin, Sivas Belediye Başkanı da Temel Karamollaoğlu…

Hepsi seyrediyor, seyretmeyen destek veriyordu.

Oteli korumak için bir avuç polis ve asker gönderildi sadece, oysa Sivas Tugayı’nda tam 6 bin asker vardı.

Hatta katliamın ardından olaya seyirci kalan devlet yetkilileri, yakılan aydınları, katledilen yurttaşları hedef alacaktı.

Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel: “Halkla güvenlik güçlerini karşı karşıya getirmeyiniz.”

Başbakan Tansu Çiller: “Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir.”

İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu: “Aziz Nesin’in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk galeyana gelerek tepki göstermiştir.”

Katilleri evlendirip ehliyet verdiler...

Sivas Katliamı’nda yer alan gerici güruhun büyük bir çoğunluğuna tek bir dava bile açılmadı.

Katliamın kilit isimleri yıllarca yakalan(a)madı. Bir türlü yakalanamadığı söylenen katillerin askere gittiği, evlendiği ve ehliyet aldığı ortaya çıktı.

Bu isimlerin başında gelen Cafer Erçakmak’ın 27 Temmuz 1999’da Sivas Altınyayla Belediyesi’nde evlendiği, 22 Mayıs 1997’de askere gittiği, çocuğunu nüfusa kaydettirdiği, Emniyet’e başvurarak ehliyet bile aldığı anlaşıldı.

Kimi parti yöneticisi, kimi bakan oldu.

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sivas Katliamı sorumlularından Ahmet Turan Kılıç hakkında 2020'de af kararı çıkarttı.

Zamanaşımı ve 'hayırlı olsun'!

Katillerin mahkemedeki savunmasını üstlenen AKP'liler, 13 Mart 2012 tarihinde katliamın zamanaşımından düşürülmesine de imzasını atacaktı.

Meclis'e gelen zamanaşımı kararını engelleyen düzenleme AKP’li vekillerin oylarıyla reddedildi.

Zamanaşımı kararının alındığı 13 Mart’taki duruşmada kararı protesto eden halkın üzerine gaz bombalarıyla saldırıldı.

O gün Başbakanlık koltuğunda oturan Erdoğan, karara ilişkin "Hayırlı olsun!" diyecekti.

Sivas Katliamı'na dair firari 3 sanık hakkındaki son davaysa Eylül 2023'te mahkemenin zaman aşımı kararıyla düşürüldü.

Katliamcılar tahliye edildi

Anayasa Mahkemesi (AYM), 2023 yılında Madımak Katliamı’nda çakmağı çakarak yangını başlattığı belirtilen Yunis Karataş’a tahliye yolu açan kararı vermişti.

Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılan hükümlülerden Yunis Karataş, "koşullu salıverme" hükümlerinden yararlanmak için başvurmuş, başvuruyu değerlendiren Sivas İnfaz Hakimliği, ‘‘terör suçlusu’’ olduğu için Karataş’ın koşullu salıverme hükümlerinden yararlanamayacağına karar vermişti.

Yunis Karataş, bunun üzerine AYM’ye bireysel başvuruda bulunmuştu. Yunis Karataş’ın başvurusunu inceleyen AYM, koşullu salıverme hükümlerinin uygulanamayacağı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının terör suçluları yönünden ölünceye kadar devam edeceği, ancak Karataş’ın ‘‘terör suçlusu’’ sayılamayacağı sonucuna varmıştı.

Geçtiğimiz Şubat ayında AYM’nin bu kararının ardından, davada 32 yılın sonunda ağırlaştırılmış müebbet cezası alan 23 hükümlünün tahliye edildiği ortaya çıktı.

Davada cezaevindekilerin sayısı 6'ya düşerken onların da infaz süresi dolunca koşullu salıvermeden yararlanarak tahliye edilecekleri anlaşıldı.

Sivas Katliamı sanıklarının avukatı olan AKP'liler

Geride bıraktığımız yıllar Sivas Katliamı'nı gerçekleştirenlerin dönemin hükümetleri ve AKP iktidarında nasıl kollandığını gözler önüne serdi.

Sivas katliamcılarını savunan avukatlarsa AKP döneminde yükselerek "önemli" konumlara getirildi.

İşte o avukatlar:

  • Av. Celal Mümtaz Akıncı - Eski Afyon Barosu Başkanı ve AKP oylarıyla Anayasa Mahkemesi üyesi
  • Av. Hayati Yazıcı - AKP’nin eski Devlet Bakanı
  • Av. Haydar Kemal Kurt - AKP eski Isparta Milletvekili
  • Av. Zeyid Aslan - AKP Tokat Milletvekili, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski avukatı
  • Av. Hüsnü Tuna - AKP Konya Milletvekili
  • Av. Burhanettin Çoban - Afyonkarahisar AKP’li Belediye Başkanı
  • Av. Faik Işık - Başbakan Erdoğan’ın ve Süleyman Mercümek’in avukatı
  • Av. İbrahim Hakkı Aşkar - 22. Dönem AKP Afyon Milletvekili
  • Av. M. Ali Bulut - AKP eski Maraş Milletvekili ve Anayasa Komisyonu üyesi
  • Av. Bülent Tüfekçi - AKP'nin Gümrük ve Ticaret Bakanı
  • Av. Halil Ürün - RP kayıp trilyon davası sanığı, AKP eski Afyon Milletvekili
  • Av. Mevlüt Uysal - AKP İstanbul Başakşehir Belediye Başkanı
  • Av. Nevzat Er - Eski AKP eski Eminönü Belediye Başkanı
  • Av. Suat Altınsoy - AKP Konya İl Başkanı Yardımcısı
  • Av. Tayfun Karali - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Darülaceze Müdürü
  • Av. Ferruh Aslan - İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın Yayın Müdürü
  • Av. İbrahim Kök - AKP Elazığ Milletvekili Aday Adayı
  • Av. Ali Aşlık - Eski AKP İzmir İl Başkanı ve 2011 seçimi milletvekili
  • Av. Bedrettin İskender - AKP Ümraniye Belediye Başkan adayı
  • Av. Ekrem Bedir - Sakarya AKP Hendek Belediye Meclis Üyesi
  • Av. Faruk Gökkuş - AKP Kâğıthane Belediye Başkanlığı Aday Adayı
  • Av. Hasan Hüseyin Pulan - AKP İstanbul İl Disiplin Kurulu üyesi
  • Av. Hurşit Bıyık - AKP eski Trabzon İl Başkan Yardımcısı
  • Av. Reşat Yazak - Anadolu Ajansı Yönetim Kurulu Üyesi.

Kaybettiklerimiz...

Behçet Sefa AYSAN, Yeşim ÖZKAN, Nurcan ŞAHİN, Muhibe AKARSU, Muhlis AKARSU, Murat GÜNDÜZ, Handan METİN, Ahmet ÖZYURT, Huriye ÖZKAN, İnci TÜRK, Özlem ŞAHİN, Yasemin SİVRİ, Asuman SİVRİ, Uğur KAYNAR, Sehergül ATEŞ, Gülender AKÇA, Gülsün KARABABA, Mehmet ATAY, Hasret GÜLTEKİN, Serkan DOĞAN, Muammer ÇİÇEK, Belkıs ÇAKIR, Asaf KOÇAK, Edibe SULARİ, Menekşe KAYA, Koray KAYA, Serpil ÇANİK, Erdal AYRANCI, Asım BEZİRCİ, Sait METİN, Carina Cuanna THUIJS, Nesimi ÇİMEN, Metin ALTIOK, Kenan YILMAZ, Ahmet ÖZTÜRK...

https://youtu.be/qU9leDG-P0U

                                                              ***

Sivas Katliamında yaşamını yitirenler Ankara'da anıldı: 'Madımak hâlâ yanıyor'

Sivas Katliamının 32. yılında Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Ankara Şubesi’nin düzenlediği yürüyüş ve anma etkinliğinde gericiliğe karşı aydınlanma mücadelesi yükseltildi.

Sivas Katliamının 32. yıl dönümünde, Ankara’da düzenlenen anma yürüyüşüne Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Ankara Şubesi ev sahipliği yaptı. Dikmen Caddesi üzerinde başlayan yürüyüş, 2 Temmuz Parkı’nda sona erdi. Yüzlerce kişi ellerinde karanfiller ve dövizlerle “Unutmadık, unutturmayacağız” sloganları attı.

'Adalet sağlanmadı, katliamla ve katliamlarla yüzleşilmedi'

Anma programında konuşan Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Ankara Şubesi temsilcileri, 2 Temmuz 1993’te Sivas Madımak Oteli’nde 33 aydının ve 2 otel görevlisinin gerici bir saldırı sonucu yakılarak katledildiğini hatırlattı.

Yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

Sivas Madımak katliamı, düşünceye, inanca, kimliğe ve farklılıklara karşı işlenmiş bir insanlık suçudur. Bu yüzden zaman aşımına uğratılamaz, affedilemez, aklanamaz ve unutturulamaz. Pir Sultan Abdal Şenlikleri için Sivas’a giden canlarımıza, önceden organize edilmiş gerici, yobaz ve faşist güçler tarafından saldırılar düzenlenmiştir.”

Katliamın hâlâ toplumsal hafızada canlılığını koruduğuna dikkat çekilen açıklamada, “Bugün Sivas ve Madımak hâlâ yanıyor. Çünkü adalet sağlanmadı, katliamla ve katliamlarla yüzleşilmedi. Bu acıyı hafızalarımızda yaşamaya devam ediyor, bir daha yaşanmaması için mücadele ediyoruz” denildi.

‘2 Temmuz’un yıldönümünde yaşananlar tesadüf değil’

Anmaya Türkiye Komünist Partisi de Dikmen’deki semt evleriyle katıldı. İlker, Sokullu ve Öveçler Semt Evlerinde bir araya gelen yurttaşlar, Sokullu Semt Evi önünden yürüyüşe geçti, 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta katledilenlerin cenazelerinin Ankara’ya getirildiği ve uğurlandığı Dikmen Caddesi üzerindeki tarihi binaya ulaştı.

Yürüyüş öncesi Sokullu Semt Evi önünde yapılan açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“Bundan 32 yıl önce Sivas’ta laikliğe, aydınlanmaya, cumhuriyete karşı barbarca bir saldırı gerçekleşti. 33 canımız bu örgütlü gericilik tarafından katledildi. Bugün buradayız çünkü bu karanlığa teslim olmayacağız. 2 Temmuz’un yıl dönümünde, dün gece Leman dergisine yönelik gerici güruhların yaptığı eylem, laikliğe ve cumhuriyete yöneltilen nefretin ve meydan okumanın ifadesidir, tesadüf değildir.”

Açıklama, “Aydınlanma mücadelesini büyüteceğiz. Laiklik ve cumhuriyet düşmanlarına karşı aydınlanma bayrağını yükselteceğiz" sözleriyle sona erdi.

2 Temmuz Parkı’nda yapılan anma programı sanatçı Suavi’nin ve yerel sanatçıların sahne aldığı konserle sona erdi.

                                                          ***

Erdoğan hedef gösterdi, Özel destekledi, İmamoğlu ve Yavaş eleştirdi: Leman karikatürüne kim, ne dedi?

Erdoğan ve Bahçeli açıklamalarıyla Leman'a yönelik yeni saldırılara kapı aralarken, Özel "lince sessiz kalamam" diyerek dergiye destek verdi. İmamoğlu ve Yavaş ise Leman'a destek vermekten kaçındı.

lam peygamberi Muhammed'i resmettiği gerekçesiyle hakkında soruşturma başlatılan, idarecileri ve karikatüristleri gözaltına alınan, binaları basılan, hesapları erişime engellenen Leman dergisi siyasetin de gündemindeydi.

AKP ve MHP dergiyi hedef göstererek karikatüristlerin "hesap vermelerini" istedi. 

Leman'ın Genel Yayın Yönetmeni Tuncay Akgün, resmedilenin Muhammed olmadığını söyledi. İYİP bu açıklamayı "inandırıcı" bulmayarak AKP ve MHP'nin söylemine destek verdi.

CHP'den yapılan üç açıklamaysa birbirinden oldukça farklıydı. Özgür Özel Leman'a karşı haksız bir saldırı yapıldığını belirterek dergiye destek verdi, Ekrem İmamoğlu hem Leman'ı hem saldırganları eleştirdi, Mansur Yavaş ise saldırılardan bahsetmeden Leman'a "saygısız" dedi.

Leman'a yönelik saldırıların laikliğe ve cumhuriyete nefretin dışavurumu olduğunu belirten Türkiye Komünist Partisi "Cumhuriyet ve laiklik mücadelesini her alanda yükselteceğiz" dedi.

Erdoğan: Hesabını hukuk önüne verecekler

AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, partisinin il başkanlarına seslendiği konuşmasında Leman'a yönelik saldırılara değindi ve dergiyi hedef gösterdi.

“Mizah kisvesiyle yapılan açık bir kışkırtmadır, alçakça bir provokasyondur” diyen Erdoğan’ın konuya ilişkin açıklamaları şöyle: “Resulullah efendimize ve diğer peygamberlerimize küstahlık edenler, bunun hesabını hukuk önünde vereceklerdir. Biz bunun takipçisi olacağız. Biz, bu makamlarda olduğumuz sürece bu ülkede ne adına olursa olsun kimsenin kutsallarımıza hakaret etmesine göz yummayız. Yolumuzu aydınlatan kalplerimizi şefkatle dolduran sevgili Peygamberimizin aziz hatırasına ve emanetine sahip çıkmak asli görevimizdir, bunu şeref sayıyoruz.”

Bahçeli: Nefretle lanetliyorum

Erdoğan'ın Cumhur İttifakı ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli de Leman'ı açıkça hedef gösterdi: "Yabancı benzerlerini aratmayacak ilkellikte yayın yapan , sözde bir mizah dergisinde efendimiz Resulullah'a yapılan iğrenç saldırıyı nefretle lanetliyor, islamafobi tehdidinin ülke içine kadar sızmasına karşı siyasi, stratejik, hukuki bir eylem planı hazırlanmasını önemli görüyorum.

Tuncay Akgün: 'Karikatürün Hz. Muhammed ile ilgisi yok, bu riski almazdık'

Leman dergisinin kurucularından ve Genel Yayın Yönetmeni Tuncay Akgün ise karikatürde resmedilenin İslam peygamberi Muhammed olmadığının altını çizdi.

AFP’ye konuşan Akgün, “Bu eserde İsrail’in Gazze’deki bombardımanlarında öldürülen bir Müslüman’ın adı Muhammed olarak kurgulandı. İslam dünyasında 200 milyondan fazla insanın adı Muhammed. Bu karikatürün Muhammed Peygamber ile alakası yok” dedi ve ekledi: “Biz böyle bir riski asla almazdık!”

İYİP'li vekil: Leman'ın açıklaması inandırıcı değil

İYİP İstanbul Milletvekili, Leman'ın "resmedilen Muhammed değildi" açıklamasının gerçeği yansıtmadığını belirterek, Erdoğan ve Bahçeli'nin "hukuk önünde hesap vermeliler" söylemine destek verdi:

"Hiçbir birey, ifade özgürlüğü kisvesi altında kutsal değerlere hakaret etme hakkına sahip değildir. Leman dergisinin yaptığı açıklama inandırıcılıktan uzaktır ve gerekli hukuki süreç ivedilikle işletilmelidir."

Özel: Saygısızlık yok, lince sessiz kalmam

CHP Genel Başkanı Özgür Özel de resmedilenin Muhammed olmadığını belirterek "Yapılmamış bir saygısızlık üzerinden o toplumsal lince de sessiz kalmam" dedi.

Leman dergisine desteğini açıklayan Özel şunları söyledi:

"Ben baktığımda Gazze'de bombardıman altında hayatını kaybetmiş bir melek görüyorum, başında haresiyle, kanadıyla. Bir başka bombanın öldürdüğü bir melekle karşılaşıyor. Bunu Hz. Muhammed'i resmetmişler olarak söylüyorlar. Hz. Muhammed peygamber katındadır, melek falan değildir. Orada Muhammed, Gazze'de öldürülmüş, ismini Muhammed SAV'dan alan bir çocuktur. Gökyüzünde bir başka peygamberden alan bir başka çocuk, bir başka Gazzelidir. Peygamberin adını alanlar burada ölüyor diye resmedilmiş ve bu şekilde açıklanmış bir karikatürdür. Ama kolay, fırsat var; 'peygamberin resmini çizdiler, saldırın Leman'a'! O Leman, hepiniz susarken Mavi Marmara'ya destek karikatürü çizdi, İsrail'e ticarete karşı cephe alan Leman'dır, motokurye Samet'i kapak yaptı. Hz. Muhammed'e bir saygısızlığa da izin vermem ama yapılmamış bir saygısızlık üzerinden o toplumsal lince de sessiz kalmam, herkes doğru yerde kalmayı bilecek!"

İmamoğlu'na göre karikatür 'hadsizlik', saldırılar 'provokasyon'

CHP kanadından yapılan diğer açıklamalarsa Leman'a destek veren Özgür Özel ile çelişti.

Cezaevinde tutuklu bulunan CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu, Leman'ın karikatürünü "hadsizlik" olarak niteleyerek kınadı. Leman bürolarına saldırıda bulunan cihatçıları provokasyonla suçlayan İmamoğlu, saldırganları "toplumsal barışa" çağırdı.

İmamoğlu açıklamasında şu ifadelere yer verdi:

"Alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed'e (s.a.v.) ve Hz. Musa’ya (a.s) yapılan hadsizliği kınıyorum. Karikatürde Gazze’deki zulme dikkat çekilmek istendiği ifade edilse de kullanılan yöntem inançlı insanların kalbini kırmış, derin bir hassasiyet yaratmıştır. Bu tür hassasiyetler üzerinden toplumumuzu kışkırtmaya, çatışma ortamı yaratmaya çalışan provokatörlere ise asla geçit verilmemelidir. Türkiye, geçmişte bu tür kışkırtmaların acı sonuçlarını yaşamış bir ülkedir. Aynı hataların tekrarına izin veremeyiz. Sağduyuyu korumak, inançlara saygıyı savunmak ve toplumsal barışımızı her türlü tahrikten uzak tutmak hepimizin ortak sorumluluğudur."

Yavaş, Leman'a 'saygısız' dedi; saldırılara değinmedi

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş da Leman'daki karikatürü "saygısızlık" olarak adlandırdı. Saldırganlara doğrudan eleştiride bulunmaktan kaçınan Yavaş, şu mesajı paylaştı:

"Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’e (S.A.V) ve inanç değerlerimize yönelik her türlü saygısızlık, milletimizin ortak vicdanını yaralar. İfade özgürlüğü, nefretin ya da ayrıştırmanın aracı haline getirilmemelidir. Çünkü bu topraklarda birlikte yaşamanın, bir arada kalmanın en güçlü harcı; karşılıklı saygı ve sağduyudur. Kullanılan üslup, milyonlarca insanımızın kalbini kırmıştır. Bu nedenle bizler; ayrıştıran değil birleştiren, ötekileştiren değil kucaklayan bir dilde ısrarcı olmalıyız. Her şartta hukuk içinde, saygı ve sağduyu ile hareket etmek, bu milletin her bir ferdinin sorumluluğudur.''

TKP: Leman'a yönelik saldırılar laikliğe ve cumhuriyete nefretin dışavurumu

Türkiye Komünist Partisi (TKP) Leman dergisine yapılan saldırıya tepki gösterdi.

Partinin sosyal medya hesabından yapılan açıklamada saldırı için "2 Temmuz'un 32. yılına sayılı günler kala yapılan eylem laikliğe ve cumhuriyete yönelik nefretin, meydan okumanın dışavurumu" denildi.

"Şeriat talebi ve bayraklarıyla yapılan cumhuriyet düşmanı eyleme ve bu eylemi dokunulmaz kılarak destek olan iktidara vereceğimiz yanıt, cumhuriyet ve laiklik mücadelesini her alanda yükseltmek olacaktır" ifadelerine yer verildi.

Açıklama şöyle:

"Dün akşam Leman dergisindeki bir karikatür gerekçe gösterilerek gerici bir güruh tarafından üstelik 2 Temmuz'un 32. yılına sayılı günler kala yapılan eylem laikliğe ve cumhuriyete yönelik nefretin, meydan okumanın dışavurumudur.

En ufak bir hak arama eylemine ölçüsüz şekilde saldıran kolluk görevlilerinin cumhuriyet, laiklik ve Mustafa Kemal'in açıkça hedef alındığı eyleme saatler boyunca sessiz kalıp eşlik etmesi dikkate değerdir.

Şeriat talebi ve bayraklarıyla yapılan cumhuriyet düşmanı eyleme ve bu eylemi dokunulmaz kılarak destek olan iktidara vereceğimiz yanıt, cumhuriyet ve laiklik mücadelesini her alanda yükseltmek olacaktır."

                                                           ***

Leman'a soruşturma, gerici saldırılar, gözaltılar: Dün gece hukuk nasıl ayaklar altına alındı?-Yalçın Çuğ-

Leman'da İslam peygamberi Muhammed'in tasvir edildiğine yönelik iddialar sonrası açılan soruşturmayla, yapılan gözaltılarla, gerici saldırılarla hukuk ayaklar altına alındı. Oysa AYM geçen sene verdiği kararla Muhammed'in resmedilmesini ifade özgürlüğü saymıştı.

Mizah dergisi Leman'ın 26 Haziran'da yayımlanan son sayısında, İsrail'in Filistin'e yönelik saldırılarını konu alan bir karikatüre yer verildi. 

Kimi çevreler karikatürde İslam peygamberi Muhammed'in tasvir edildiği öne sürdü. 

Bunun üzerine hem gerici güruh hem de iktidar, hukuku ayaklar altına alan saldırılar başlattı.

Soruşturma ve sonrasında yaşanan gözaltılar

Hükümet mensubu siyasetçiler aleni şekilde Leman'ı hedef gösterdi, dergi çalışanlarını "alçaklık" ve "hadsizlikle" suçladı. Kısa bir süre sonra İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı dergi hakkında "dini değerleri alenen aşağılama" suçlamasıyla soruşturma başlattı. Soruşturma kararının ardından da gözaltı haberleri gelmeye başladı. 

İşte bu noktada sahneye İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya çıktı. Yerlikaya, soruşturma kapsamında gözaltına alınan toplam 4 kişi için de ayrı ayrı paylaşım yaptı, hepsine hakaretler savurdu. Göreve geldiğinden beri kişisel sosyal medya hesabı üzerinden operasyonlara ait görüntüleri paylaşmayı pek seven Yerlikaya, gözaltı esnasında çekilmiş videoları paylaşmayı ihmal etmedi. "Şüpheliler" yüzüstü yere yatırıldı, gözaltı işlemini uygulayan polislerin dizleriyle ezildi, ters kelepçelendi, çıplak ayak sokakta yürütüldü ve kelepçeli kolları bükülüp, kafaları eğilerek ekip aracına götürüldü. 

Oysa gözaltılara gerekçe gösterilen soruşturmanın kendisi yok hükmündeydi. Neden mi? Bunun için geçmiş yıllarda Paris'te meydana gelmiş ve Türkiye'de de davalara konu olmuş örnek bir olaya bakmamız gerekiyor.

AYM geçen sene karar vermişti: İfade özgürlüğü

Fransız mizah dergisi Charlie Hebdo'ya, İslam peygamberi Muhammed’e hakaret ettikleri iddiası üzerine kurulu bir propaganda kampanyasının ardından 7 Ocak 2015’te saldırı düzenlenmiş ve derginin Paris’teki ofisine giden cihatçı militanlar 12 kişiyi öldürmüş, 11 kişiyi de yaralamıştı. Katliamın ardından dergi “Her şey affedildi” başlığıyla çıkmış ve kapakta gözü yaşlı şekilde resmedilen Muhammed'in "Ben Charlie’yim” yazılı bir döviz tutan karikatürüne yer verilmişti.

Bahse konu sayı Türkçeleştirilmiş, çok sayıda dijital ve basılı mecrada da yayımlanmıştı. Yayınların hedef gösterilmesi ise erişim engeline neden olmuştu. Erişim engeli kararı Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşınmış ve mahkeme tam 9 yıl sonra, yani geçen sene sonuçlanmıştı. Anayasa Mahkemesi, Muhammed'in resmedildiği karikatüre erişim engeli kararı verilmesini ifade özgürlüğünün ihlali olduğuna hükmetmişti.

Peki buradan hareketle dün geceye yaşananlara dönecek olursak, elimizdeki veriler neler?

  1. Anayasa Mahkemesi, geçen sene verdiği kararla Muhammed'in resmedilmesinin ifade özgürlüğü olduğunu ilan etti.
  2. Leman'da yayımlanan karikatürde Muhammed'in resmedildiği iddia edildi. Ancak Leman tarafından yapılan açıklamada bu iddia net bir şekilde yalanlandı.
  3. Aleni bir biçimde Muhammed'i resmetmek AYM tarafından suç sayılmamasına karşın, gerçekliği olmayan iddia üzerinden Leman hakkında soruşturma başlatıldı ve 4 kişi gözaltına alındı.

'Leman dergisine karşı yapılanları hukuk normları ile yorumlamak mümkün değil'

Eski Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu da soL'un bu duruma dair sorusunu yanıtladı:

"Hatırlarsak gerici bir katliam ve bu katliama karşı bütün Avrupa ülkelerinin bir dayanışması oldu. Hatta dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu'nun da Fransa'ya gidip o dayanışma yürüyüşüne katıldığını hatırlıyoruz. Akabinde Charlie Hebdo dergisinden bir seçki yayınlandığını ve Cumhuriyet gazetesinin dağıtımının engellenmesi girişimlerini hatırlıyoruz. 

Bugün Leman dergisine yapılan işlemleri Charlie Hebdo olayından çok da farklı düşünmemek gerekiyor. Hicve, ifade ve basın özgürlüğüne ilişkin olarak evrensel normlar göz önüne alındığında Leman dergisine karşı yapılanları hukuk normları ile yorumlamak mümkün değil."

Yerlikaya sessizdi: Çünkü Beyoğlu'nda kimse gözaltına alınmadı

Öte yandan dün hukukun ayaklar altında alındığı bir diğer olayın başrolünde gericiler ve onlara müdahale etmeyen emniyet güçleri vardı.

Leman'ın Muhammed'i karikatürleştirdiğine yönelik iddia sonrası çeşitli sosyal medya paylaşımlarında Charlie Hebdo saldırısı ve Madımak Katliamı'na atıfla ölüm tehditlerinde bulunuldu. Bunun üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından "terör örgütü" listesine alınan İslami Büyük Doğu Akıncıları Cephesi'yle (İBDA-C) bağlantılı olduğu bilinen Büyük Doğu Akıncıları Derneği de sosyal medya üzerinden Leman dergisi önüne çağrı yaptı. 

Leman'ın ofisi önüne toplanan gerici güruh, "Kahrolsun laiklik, yaşasın şeriat" ve "Kemalist köpekler hesap verecek" gibi sloganlar attı. Saldırganlar derginin ofisine saldırdı, sokaktaki kafe ve barlarda bulunan yurttaşlara ise saldırı girişiminde bulundu. 

"Ya onlar gidecek ya biz; ya onlar ölecek ya biz öleceğiz" tehditleri savrulurken, eylemlerde gösterdikleri şiddetle ve işkence haberleriyle gündeme polis ise saatlerce herhangi bir müdahalede bulunmadı. Eylemin yaklaşık üçüncü saatinde dağılmaları için kitleye ricada bulunan polis ve gerici güruh arasında zaman zaman ufak arbedeler yaşandı. Kitlenin polis barikatlarına çeşitli yabancı cisimler fırlattığı anlar kameralara yansıdı.

Leman çalışanlarına yönelik gözaltıları sosyal medya şovuna dönüştüren Yerlikaya, Beyoğlu'nda saatlerce süren saldırılara dair tek bir paylaşımda bulunmadı. Çünkü Beyoğlu'nda kimse gözaltına alınmadı... 

'Leman'a değil, Leman'a karşı bu eylemleri gerçekleştirenlere soruşturma yapılması gerekiyor'

Ömer Faruk Eminağaoğlu ise bahse konu gerici eylemlerin, hukuk dışı olduğunu ve tahrik ortamı yaratılarak saldırganlık gösterine dönüştüğünü ifade etti.

Kamu görevlilerin ortaya çıkan hukuk dışı eylemi bastırma konusundaki pasif tutumuna işaret eden Eminağaoğlu, bu gibi eylemlerin kamu düzenini bozma konusunda giderek daha da pervasızlaşabileceğini ve sınır tanımadan devam edebileceğini söyledi. Eminağaoğlu sözlerini şöyle sürdürdü:

"Leman olayı bir fırsat olarak görüldü. Her an Türkiye'nin ve halkın nasıl bir tehlikeyle karşı karşıya kalabileceğini gözler önüne serdi. Gericiliğin ne düzeye ulaştığını, her an patlamak üzere fırsat kolladığını herkes görmüş oldu."

Leman dergisine yönelik eylemleri ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmenin mümkün olmadığını, eleştiri hakkının ötesine geçilerek laikliğe saldırıldığını vurgulayan Eminağaoğlu, "Bu durum tam aksine ifade özgürlüğünün sınırlarının aşılması, kamu düzeninin bozulması, açık ve yakın tehlike halinin ortaya çıkmasıydı" dedi ve devam etti:

"Bu nedenle Leman dergisine değil, Leman dergisine yönelik bu eylemleri gerçekleştirenler hakkında etkili bir soruşturma yapılması gerekiyor kaçınılmaz bir biçimde."

Charlie Hebdo'nun Türkçeleştirilmesinin ardından yaşananlara karşı, 2015 yılında ifade ve basın özgürlüğüne destek amacıyla dönemin Yargıçlar Sendikası Başkanı olarak Cumhuriyet gazetesini ziyaret ettiğini anımsatan Eminağaoğlu, sözlerini şöyle noktaladı: 

"Ziyaret sonrası bana da disiplin soruşturması açılmış ve kınama cezası verilmişti. Türkiye'de iki mevcut tabloyu göstermesi için: O gün kınama cezası, bugün taşlı sopalı saldırılar. Her geçen gün tehlikenin ne kadar büyüdüğü, kamu makamlarının duyarsızlığından ziyade bu gibi eylemlere ortam yaratıldığını gösteriyor."

                                                        /././

Riyakârlık müsameresinin figüranları -Fatih Yaşlı-

Türkiye’de Tan Matbaası baskınından beri biliriz ki iktidar sahipleri istemediği sürece gerici linç güruhları hareket edemez ve yine biliriz ki gericiler sokağa salındıysa bunun arkasında mutlaka birtakım karanlık planlar vardır.

Trump bir önceki başkanlık döneminde Suriye’ye füze saldırısı düzenlediğinde yıllardır Filistin’in rantını yiyen ama Filistin davasına Suriye’nin binde biri kadar faydası olmayan İslamcı yardım kuruluşlarından birinin başkanı “içimiz yeterince soğumadı” demişti. Yıllar sonra hepsinin içi soğumuştur artık; Esad devrildi, Suriye toptan El Kaide’ye verildi, İŞİD kökenli bir cihatçı katil ülkeye devlet başkanı yapıldı. 

Filistin İslamcılar açısından sadece bir rant malzemesidir, Hizbullah lideri Nasrallah’ın öldürülmesine, Suriye’nin düşmesine, İran’ın bombalanmasına sevinebilmelerinin nedeni budur. Filistin direnişinin arkasındaki güçler zayıflamış, ikmal hatları çökmüş, İsrail daha da azgınlaşmış, umurlarında değildir, onların derdi sadece kendi bekaları, kendi ikballeridir. 

Şimdi Suriye’de El Kaide iktidarı, Trump’ın İbrahim anlaşmalarının bir parçası olmaya, İsrail’le barışmaya çalışıyor. Trump’ın çıkardığı ve Suriye’ye yaptırımları kaldıracak olan başkanlık kararnamesinde öne sürdüğü şartlar şöyle: İsrail’le ilişkilerin normalleştirilmesine yönelik adımlar atılacak, Filistinli savaşçılar sınır dışı edilecek, Filistinli direniş örgütlerinin Suriye’deki faaliyetleri yasaklanacak. 

Siyasal İslam’ın bir parçası olarak cihatçılık ve ideolojisi Selefilik tam olarak budur: Afganistan’da Sovyetler’e karşı icat edildiği günden beri Siyonizm ve emperyalizme hizmette sınır tanımamaktır, İsrail’e, ABD’ye uşaklıktır.

İsrail 7 Ekim saldırısının ardından başlattığı Gazze’ye yönelik soykırım operasyonunda 60 bine yakın Filistinli sivili katletti, katliam hala sürüyor, bir dilim ekmek, bir şişe su peşinde koşan insanlar hedef haline getirilip topluca katlediliyor ve tüm dünya bu soykırımı seyretmekten başka hiçbir şey yapmıyor. Siyasal İslam ise riyakârlığın tarihini yazıyor; devletler düzeyinde sahici hiçbir tepki verilmezken, İslamcılar da adet yerini bulsun kabilinden işler yapıyor, kahve zinciri basıyor, uyduruk boykotlar örgütlüyor, İsrail’e yönelik ticaret, petrol akışı, limanlara yanaşan gemiler, yani meselenin sahici kısmı ise umurlarında değil, onu yaptıkları anda efendilerinin kendilerine keseceği cezayı çok iyi biliyorlar çünkü.

İşte pazartesi günü, dergideki bir karikatürde peygambere hakaret edildiği gerekçesiyle Leman binasını basanlar, İsrail’e, ABD’ye ses etmemeyi görev addeden bu riyakârlık müsameresinin figüranlarından başka bir şey değildi. Dergideki karikatürde ne anlatılıyor, Leman’ın Filistin meselesine bakışı nedir, İsrail’e nasıl bakmaktadır, bunlara dair en ufak bir soru sormadan ve elbette ki ipleri birileri tarafından salınmış bir şekilde sokaktaydılar.

Türkiye’de Tan Matbaası baskınından beri biliriz ki iktidar sahipleri istemediği sürece gerici linç güruhları hareket edemez ve yine biliriz ki gericiler sokağa salındıysa bunun arkasında mutlaka birtakım karanlık planlar vardır. 

Leman’a yönelik saldırının organize ediliş biçimi de karikatürist ve çalışanların ters kelepçeyle gözaltına alınıp üstüne bir de o ana ait görüntülerin resmi makamlar tarafından servis edilmesi de neyin ne olduğunu açık bir şekilde ortaya koymaktadır.    

Pazartesi gecesi gericiliğin iplerinin salınması ülkenin içinde bulunduğu seçimsizleştirme sürecinden ayrı ele alınamaz, aynı gün CHP kurultayının iptaline yönelik davanın 8 Eylül’e ertelenmiş olması ve hemen ertesi gün İzmir Belediyesi’ne yapılan operasyon aynı tablonun içerisine yerleştirildiğinde bütünlüklü bir şekilde okunabilir. Tabloya bütünlüğünü veren de ülkenin fiilen seçimsiz bir rejime doğru adım adım götürülmesi ve Erdoğan’ın ömrü vefa edene kadar o koltukta oturma arzusudur. 

30 Haziran tarihli duruşmadan bir karar çıkmamasının çeşitli nedenleri var elbette. İlki ve en önemlisi, Şimşek programının yeni bir 19 Mart yükünü taşıyamayacak oluşudur; sermaye sınıfının yüksek faizlerinden şikâyeti başlamıştır, çarklar yavaşlamıştır, ihracatta tablo iç açıcı değildir, işsizlik korkunç boyutlardadır, kredi kartları patlamış durumdadır ve eğer mahkemeden bir iptal kararı çıksaydı faiz indirimlerine başlanamayacağı açıktır.

İkincisi ise Kılıçdaroğlu ve ekibinin basiretsizliğine mukabil Özel-İmamoğlu-Yavaş üçlüsünün süreç boyunca sağlam durmayı başarmış olmasıdır. Kılıçdaroğlu ve ekibinin arkasındaki destek parti içinde de kamuoyunda da son derece zayıf görünmektedir ve bu zayıflık iktidar açısından işlevsel bir karakter taşımamaktadır, bilakis CHP’nin bugün yeniden Kılıçdaroğlu’na verilmesi durumunda işlerin iktidar açısından istenildiği gibi gitmeme ihtimali yüksektir.

Üçüncüsü, iktidar dava aracılığıyla yargı sopasını CHP’nin ve tüm muhalif kesimlerin tepesinde sallamaya devam etmek istemektedir, dahası önümüzdeki üç ay boyunca CHP içerisindeki çatlaklara oynamak ve CHP’yi daha da kriminalize etmek için yeni hamleler yapılacaktır. İzmir’deki belediye eski yönetimine yönelik operasyon tam da bununla ilgilidir, buradan sadece “yolsuzluk” değil aynı zamanda “terör bağlantısı” çıkarılması da şaşırtıcı olmayacaktır. 

8 Eylül geldiğinde eğer faizler biraz aşağıya çekilmiş, enflasyon biraz düşürülmüş ve belli miktarda rezerv biriktirilmişse, o gün genel görünüme ve güç dengelerine bakılarak 19 Mart operasyonunun devamı olarak CHP kurultayı iptal edilip parti Kılıçdaroğlu ve ekibine verilebilir ve böylece partide çok büyük bir kaos çıkartılmak, muhalefet parçalanmak istenebilir. Buradan aylar içerisinde bir baskın seçime gidilmesi ve Erdoğan’a bir dönem daha kazandırılması ise hiç de küçümsenecek bir ihtimal değildir.

Ancak bunları söylemek iktidarın yazdığı her senaryoyu başarılı bir şekilde hayata geçirebileceği, diğer aktörlerin tutumunun önemsiz olduğu ve denkleme dâhil edilmemesi gerektiği anlamına gelmez. Bu süreçte CHP’nin izleyeceği tutum asli belirleyici faktör olacaktır. Özgür Özel ve Mansur Yavaş’ın “İmamoğlu’nu bırakın, gelin normalleşelim” çağrılarına riayet etmemeleri doğru tutumdur; CHP yönetimi İmamoğlu’ndan vazgeçtiği anda yıllar sonra ilk kez böylesine yaklaştığı iktidardan da vazgeçmiş olacaktır. 

Öte yandan her hafta bir il ve bir ilçede miting üzerine kurulu stratejinin sınırlarına gelinmiştir. CHP bu sınırları aşmayı ve siyasal alanı genişletecek yeni hamleler yapmayı beceremezse, şu an tuttuğu mevzileri de tutmayı başaramayacak ve işaretleri geldiği üzere geri adımlar atmaya mecbur kalacaktır; bu yüzden merkezinde meydanların, alanların olduğu yeni eylemlilik biçimlerine ihtiyaç vardır. 

Türkiye’nin “seçimsizleştirme” süreciyle “ekmeksizleştirme” sürecini bir arada yaşadığı zamanlardan geçtiğimizi burada birçok kez yazdık. Bu süreç ancak halka daha fazla sopa göstererek, zora daha fazla başvurarak sürdürülebilir. İktidar buradan genişleyici bir hegemonya üretemez, toplumsal rıza tesis edemez. Dolayısıyla Leman saldırısı gibi halkı korkutmayı, sokağı kapatmayı hedefleyen saldırılar gelecek dönemin işaretlerini içerisinde barındırdığından ciddiye alınmalı, üzerine kafa yorulmalıdır.

Bu zor siyasetini boşa düşürmek ise halk iradesinin gaspına yönelik saldırıyla halkın ekmeğinin gaspına yönelik saldırıyı bir arada karşılamayı, bu ikisine karşı bir direnci açığa çıkarmayı hedeflemekle mümkün olabilir ancak. Türkiye’de bugün doğru bir siyasi hat, ancak halkın iradesiyle halkın ekmeğini bir arada savunmak üzerine kurulabilir ve bunun için de zemin müsaittir. Bu ise her zaman olduğu gibi halkı siyasete taşımakla, sokakları açmayı başarmakla mümkün olacaktır ve 19 Mart’ın hemen sonrasında yaşananlar bize bunun nasıl başarılabileceğine dair çok ciddi ipuçları vermektedir.

                                                          /././

soL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -21 Ekim 2025 -

Yargıtay, Anayasa'ya uyacak mı?-Mehmet Y.Yılmaz- Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez’in, Diyarbakır’da söylediği “Anayasa Mahkeme’sinin ihlal k...