Süper Lig’de transfer ekonomisinin görünen ve görünmeyen gerçekleri -Tuğrul Akşar / T24

 Ülkemizde transfer: Futbol kulüpleri için bir mutluluk yaratma aracıdır. Transfer taraftarı mutlu etme sanatıdır. Kulüp yönetimleri transferler aracılığıyla popülist politikalarını rahatlıkla uygularlar. Transferler sayesinde taraftar temel sorunlardan uzaklaşır ve yeni transferlere odaklanır. Mali gerçekleri görmez, görmek istemez. Geleceğe yönelik karamsarlıkları iyimserliğe dönüşür. Transferler kulüpte yönetim lehine bir illüzyon yaratır

tuğrul akşar

Süper Lig’de yaz dönemi transfer dönemi tüm hızıyla devam ediyor. Bu dönemde kulüplerimizde yoğun transfer hareketi gözleniyor. Kulüplerimiz dünya yıldızlarını Süper Lig’e getirmek istiyorlar. Süper Lig transferde Avrupa’nın gözdesi oldu.

Bu transfer hareketliliğini nasıl yorumlamalıyız?

Süper Lig yıllık yaklaşık 550 ila 600 Milyon Euro arasında yarattığı yıllık gelirle Avrupa’nın önemli ligleri arasında yer alıyor. Devlet destekli gelirlerin yanısıra, Süper Lig başta sponsorluk gelirleri olmak üzere bir şekilde para yaratabildiği için transfer piyasasının da gözde liglerinden birisi olabiliyor.

Şüphesiz ki, UEFA ülkesi olmamız ve Şampiyonlar Ligi’ne, Avrupa Ligi’ne takım gönderiyor olmamız buraya gelecek oyuncular için de Süper Lig’i bir cazibe merkezi yapabiliyor.

Yabancı oyuncular ve yıldızlar için süper lig çekim merkezi çünkü;

- Avrupa’ya yakın olmamızın yanısıra futbola olan ilginin yüksekliği,

- Şampiyonlar Ligi ve diğer UEFA Organizasyonlarına takım gönderebilme olanağı,

- Oyunculara ödenen yüksek ücret ve maaşlar,

- Etkin vergi denetiminin özellikle spor kulüplerinde olmaması nedeniyle kayıtdışılığın sağladığı düşük vergi avantajı...

Bu nedenle yıldız oyuncular Süper Ligi tercih ediyorlar. Her ne kadar profesyonel futbolculardan alınacak vergi oranları %40’a kadar yükseltilmiş olsa da, oyuncuyu Türkiye’ye getirebilmek için kulüp vergi yükümlülüğünün altına giriyor. Bazı finansal araçlar ve muhasebe teknikleri kullanılarak, oyuncu ücretlerinden kesilen stopajlar düşürülebiliyor. Bu da yabancı oyuncular için Türkiye’yi vergi cenneti yapıyor.

Yeri gelmişken, konuya ilişkin üç yeni örnek vermek istiyorum ki Türkiye Süper Ligi'ne oyuncular neden geliyor daha iyi anlaşılsın…

 1.Victor Osimhen, Napoli’de yıllık 12.820.000 euro para kazanıyordu ve bundan % -40 vergi ödüyordu. Eline net 7.7 milyon Euro geçmekteydi. Galatasaray’da ise bunun iki katından fazla para kazanıyor.

 2.Yine, Leroy Sane, B.Münih’te yıllık brüt 10 milyon euro almaktaydı. Galatasaray'dan yıllık 15 milyon euro kazanıyor.

 3.Beşiktaş’ın transfer ettiği Orkun Benfica’da 1.560.000 yıllık brüt ücret almaktaydı. Şimdi Beşiktaş’tan 5 milyon euro alacak.

Transfer kulüp yönetimleri için popülist sürdürülebilirlik aracı

Transferler aynı zamanda diğer taraftan kulüp yönetimlerinin geleceklerini devam ettirebilmelerine olanak sağlayan; PR’ını (Public Relation) yükselten etkili bir enstrüman.

Kulüp yönetimleri transferler sayesinde popülist politikalarını sürdürebiliyorlar. Olayın tam anlamıyla bir show business’a dönüşmüş olması, kulübün finansal yönündeki sıkıntıların taraftar tüketici nezdinde olumsuz etkilerini gizleyen bir illüzyon yaratıyor. Kulüp borç batağında olsa bile, taraftar transfer istiyor. Yönetici de kendi bekası açısından bu talebi geri çevirmiyor. O yüzden transfer futbolun en çok sevilen yüzü. Çünkü, her transfer bir heyecan ve beklenti yaratır. Bu heyecan ve beklenti ise kulüp yönetimlerinin işlerini kolaylaştırır, ömürlerini uzatır. Tabi ki, olaylar beklendiği gibi giderse. Beklendiği gibi gitmez ise bu popülist politikaların sonucu hüsrandır. Borç batağıdır.

Bu değirmenin suyu nereden geliyor?

Transfer için konuşulan rakamlar dudak uçuklatıyor. Bir oyuncu için 60-70 milyon euro konuşuluyor. Örneğin, Osimhen’i almak için Galatasaray 75 milyon euro’yu gözden çıkarttı.

Peki, kulüplerin bu transferlere verebilecekleri paraları var mı? Bu parayı nereden, nasıl buluyorlar?

Bu tamamen kulüp yönetimlerinin sihirbazlık yaptığı bir konu. Bir yandan kulüpler içindeki bulundukları finansal sıkıntılardan kurtulabilme arayışındalar. Diğer taraftan borçlanarak transfer yapıyorlar. Bir yandan birikimli zararlar öz kaynakları eritmiş, negatife döndürmüş durumdayken; kulüpler günü gelen yükümlülüklerini karşılayabilmek için harıl harıl para arayışındayken, öbür taraftan transfere saçılan yüzmilyonlarca eurolar. Bu amaçla kulüpler bir euro bulabilmek için kırk takla atıyorlar. İşte bedelli sermaye artırımına gidiyorlar. Her yerde bu harcamalarına kaynak sağlayabilecek sponsor arayışındalar.

İşin ilginç yanı her sene kulüpler önemli miktarda transfer harcaması da yapabiliyorlar. Bakın daha henüz bitmedi ama yaz dönemi transferleri nedeniyle kulüplerimizin toplam transfer bilançoları transfermarkt verilerine göre -38.4 milyon euro’ya ulaşmış durumda. Ayrıca bu tutara oyunculara ödenecek ücret ve maaşları da eklediğinizde maliyet bir anda yüz milyon euro'nun üzerine çıkıyor.

Galatasaray’ın yıllık oyuncu ücret ve maaşları toplamı 89 milyon 570 bin euro… Lero Sane ile birlikte Osimhen Galatasaray’ın toplam bordrosunun üçte birini oluşturuyor. Bugün iki oyuncuya ödenen yıllık ücret yaklaşık 4.2 milyar TL’ye ulaşıyor. Galatasaray’ın 28.02.2025 verilerine göre, bu iki oyuncuya ödenen yıllık ücret, Galatasaray’ın gelirlerinin %54’üne karşılık geliyor.

Bu paraları nereden buluyorlar diye sorduk. Yanıtlayalım:

Şimdilerde gündemde olduğu gibi bedelli sermaye artırımları yapılarak kaynak bulunmaya çalışıyor. Bu amaçla Galatasaray %150 bedelli sermaye artırımı ile 8.1 milyar TL kaynak sağlamaya çalışıyor.

Fenerbahçe %400 bedelli sermaye artırımı ile 1 milyar TL girdi hedefliyor.

Trabzonspor %581,8182 oranında bedelli sermaye artırımından gelen parayla, Felipe Augusto da Silva ile 4+1 yıllık sözleşme imzaladı. Kulüp  bedelli sermaye artışı ile hem transferi fonlamak hem de borçlarını ödemek istiyor. Trabzonspor son 1,5 yılda üç kez bedelli sermaye artırımı gerçekleştirdi. Bunlardan ilki, %150 bedelli sermaye artırımı olarak Ocak 2024’te yapıldı. Bu tarihten dokuz ay sonra bu kez kulüp ikinci bedelli sermaye artırımını %200 olarak yaptı. Üçüncü bedelli artırımının ise %585 olarak gerçekleştirdi.

Beşiktaş ise daha çok yeni %400 bedelli sermaye artırımlarına gittiler. 4.8 milyar TL gelir bekliyorlardı sadece 1.4 milyar gelir elde edebildiler. Beklenen gelire ulaşamadılar. Bu nedenle bankalar birliği konsorsiyumundaki borçlarını kapatamadılar.

Kulüpler;

- Borçlanarak kaynak yaratmaya çalışıyorlar. Ancak burada deniz tükendi. Finansal maliyetler çok yükseldi. Dört kulübün toplam borcu 50 milyar TL’ye ulaştı.

- Varlık satışı veya Gayrimenkul proje geliştirme işine odaklanıyorlar. İşte Fenerbahçe Ülker Arena’nın yanındaki araziyi TOKİ’ye vererek, proje geliştirmek istiyor. Galatasaray’ın Riva ve Florya projesi, Beşiktaş’ın dikilitaş projesi, Trabzonspor’ Emlak Konut GYO A.Ş. ile imzaladığı Akyazı projesi.

- Sponsor bularak finansal sıkıntılardan kurtulmak ve transferi fonlamak istiyorlar. Bu kapsamda Fenerbahçe Amerikan yoğurt firması ile 200 Milyon Dolarlık stat sponsorluğu anlaşması imzalamak istiyor. Galatasaray 2025-2026 sezonu için takımının forma göğüs sponsoru olarak Pasifik Holding ile anlaştı 10 milyon dolar alacak. Beşiktaş güney tribünü için gain firmasıyla anlaştı. Trabzonspor stat ismini bir firmaya kiraladı. Ama bu firmaya kayyım atandı. (Papara)

Bu kapsamda değerlendirdiğimizde, Fenerbahçe’nin Amerikan Chobani yoğurt şirketi ile stadyum isim sponsorluğu konusunda prensip anlaşmasına varması ve anılan şirketle 5 yıllık bir sözleşme karşılığında 100 milyon euro'luk bir sponsorluk anlaşması sağlaması da temelde kulübe transfere kaynak sağlamaya yönelik bir operasyondur.

Bu konuda sonuç olarak söyleyebilirim ki, günün sonunda bir muhasebe yaparsak, bilançonun açık verdiğini görürüz. Çünkü, bu gelirler maalesef bu giderleri karşılamaya yetmiyor.

Transferin futbol ekonomisine katkısı

Transferin futbol ekonomisi açısından kulüplere ve Süper Lig’e şüphesiz ki önemli katkısı bulunuyor. Logolu ürün satışları, kombine kart satışları, maç günü gelirleri, sponsorluk, reklam ve medya gelirleri transferlerle hareketleniyor ve kulübe önemli sayılabilecek sıcak para girmesine neden oluyor. Özellikle ilk hareketliliği logolu ürün satışlarında görüyoruz. Örneğin Beşiktaş son Orkun Kökçü transferi nedeniyle bir hafta içinde 100 binden fazla forma sattı.

Transferler nedeniyle kulüplerin başta tribün gelirleri, forma satış gelirleri, reklam ve medya gelirlerinde önemli artışlar yaşanabiliyor. Doğal olarak ilk etkiyi forma satışlarında görebiliyoruz. Bu bağlamda Beşiktaş kulübünden alınan bilgiye göre yıllık ortalama forma satış adedi 150 ila 200 bin arasında. Fenerbahçe ve Galatasaray da yaklaşık 300 ile 350 bin adet forma satıyor.

2023-24 rakamlarına göre forma satışlarından Galatasaray 85 milyon euro, Fenerbahçe 69 milyon euro ve Beşiktaş da 34 milyon euro para kazanmış. Bu açıdan bakıldığında kulüplerimizin forma satış gelirleri fena değil. 2023-24 verilerine göre Avrupa’da en fazla forma satan ilk 20 kulüp içinde Galatasaray 9., Fenerbahçe14., Beşiktaş da 18.sırada yer alıyor.

Transfer edilen oyuncunun tek başına performansından daha çok takım performansı olumlu olursa, transfer edilen oyuncunun ekonomik katkısı daha fazla oluyor. Bunu geçen sezon en iyi Galatasaray’da Osimhen transferinde gördük.

Diğer taraftan kulüplerin bonservis bedelleri üzerinden takım değerlerine olumlu katkısı olabiliyor. Bu da doğal olarak kulübün marka değerine önemli katkı sağlayabiliyor.

Transfer ekonomisi çift yönlü bir ekonomidir. Bu ekonominin biz daha çok alıcı tarafındayız. Altyapıdan oyuncu yetiştirip satıcı tarafında birkaç istisna dışında çok etkili olamadık. Eğer olayın satış kısmında yer alamıyorsanız, transfer ekonomisi bir süre zarar ekonomisine dönüşüyor.

Son on yılda kulüplerimiz transfer ekonomisinden zarar ettiler.

Çok sayıda transfer mi? nitelikli transfer mi?

Kulüplerimiz her yıl çok sayıda oyuncu transfer ediyor. Öyle ki, transfer edilen ve giden oyuncu sayılarında Süper Lig Avrupalı Liglerle yarışıyor. Örneğin, Fenerbahçe Başkanı Ali Koç yedi senede 107. transferini yaptı.

Geçmiş yıllarda yaptığım bir araştırmada Süper Lig’in, yaptığı her beş yabancı transferinden sadece ikisinden yararlanabildiğini gözlemledim. Yani, nicel fazlalıktan daha çok, nitel kaliteye odaklı bir transfer politikasına odaklanmalıyız.

Bu kapsamda rakam verecek olursam: 2025-26 yaz dönemi transferlerinde bugüne kadar toplam 190 oyuncu gitmiş 260 oyuncu gelmiş. Gelenlere toplamda 66 Milyon Euro ödemişiz. Gidenlerden ise sadece 33 milyon Euro kazanabilmişiz. Bu anlamda gelirlerimizin 2 katı harcama yapmışız.

Transfer ekonomisinde Süper Lig bir kaç sezon dışında son 25 yılda hep dışalımcı olmuş ve önemli transfer açıkları vermiş bir lig. Bu süreçte kıt kulüp kaynaklarının nasıl heba edilerek, kulübün mali yapısının zaafa uğratıldığına da çarpıcı bir örnek verelim.

Sevgili dostum Müslüm Gülhan'ın "Beşiktaş'ta boşa giden 25 Yıl"[1] başlıklı makalesinde de belirttiği üzere; Beşiktaş,  2000-2025 arası 307 transfer gerçekleştirmiş; bu transferlere toplamda bonservis + maaş tutarı olmak üzere  871 milyon 405 Bin Euro harcamıştır. Buna karşın, 154 Milyon 860 Bin Euro transfer geliri elde eden kulüp sonuç olarak, 716 milyon 545 Bin euro transfer zararı yapmış.  Yani, 2000-25 arası dönemde yıllık ortalama 28 milyon 661 Bin euro Beşiktaş transfer zararı yapmış. Oluşan bu zararlar ise bir süre sonra kulübün mali dengesini yitirmesine ve sportif performansının düşmesine neden olmuş.

Transfer Bilançosunda Açık Veriyor, Zarar Ediyoruz

Transfer bilançosu açısından bakıldığında, külliyen zarar eden bir tablo ile karşı karşıyayız. Olaya sadece bonservis bedeli olarak bakmayın. Kulüplerimizin çok önemli tutarda yıllık bordro yükümlülükleri bulunuyor.

Transferde başarıyı değerlendirebilecek en önemli kriterler sportif ve mali performanstır. Her ikisi açısından da zarardayız. Bu açıdan yaklaşıldığında transfer ekonomisinde net zarar eden bir ülkeyiz.

Bu bizi iki yönden etkiliyor.

Kulüplerimizin bir yandan mali dengeleri bozuluyor, borçlanmaları artıyor. Diğer taraftan gelen yabancı oyuncular nedeniyle yerli oyuncunun süre alması azalıyor ve alt yapı zamanla kısırlaşmaya başlıyor.

Bu kadar transfere rağmen Avrupa’da neden başarı gelmiyor?

Süper Lig’de yapılan onlarca transfere ve harcanan yüz milyonlara rağmen bir türlü sportif başarı Avrupa’da gelmiyor.

Kulüplerimiz o zaman bu transferlere neden bu kadar para harcıyorlar? Bu bir bilinçli politika mı?

Bu sorulara yanıt vermek zorundayız…

Öncelikle belirtelim ki, kulüplerimiz transfer ekonomisinin gelir üreten değil, gider yaratan tarafında kendilerini konumlandıran bir politika izliyorlar. Böyle olunca da, kulüp bilançosu bir süre sonra açık vermeye; gelirler giderleri karşılayamamaya başlıyor. Bunun kaçınılmaz sonucu ise borçlanmak oluyor. Bu nedenle Süper Lig’de transfer ekonomisi borca dayalı bir büyüme modeliyle hareket ediyor. Ne var ki, bu durum sürdürülebilir olmadığından kulüplerin mali yapıları zamanla bozuluyor ve bir süre sonra da borç batağına saplanmalarına neden oluyor. Artan borçlanma ise kulüplerin önemli miktarda finansman giderine katlanmalarını beraberinde getiriyor. Artan borçluluk ve yükselen finansal giderler, süreç içinde kulüplerin zararlarını artırıp sportif rekabet yeteneklerini olumsuz etkilemeye başlıyor. Onların mali yapılarını dış şoklara dayanıksız, krizlere karşı korunaksız ve sürdürülemez bir yapıya dönüştürüyor. Sürekli borçlanarak, fayda yaratmak, yani sportif başarıya ulaşmak sürdürülebilir olmadığı için de kulüpler sadece içeride, yani, Süper Lig’de rekabet edebilmek için bu maliyetli kadrolara katlanmak durumunda kalıyorlar. İçeride rekabet kalitesinin düşmesi, bir süre sonra Süper Lig’in oyun kalitesini aşağıya çekiyor.  Süper Lig’de düşük yoğunluklu rekabete alışmış olan kulüpler, Avrupalı rakipleriyle karşılaştıklarında ise bunun yıkıcı etkisini elenerek yaşıyorlar.

Tüm bunların nedeni ise: Türk Kulüp futbolunda kurumsal yönetim ve yönetişimin egemen bir model haline getirilememiş olması, kulüp denetimlerinin sıkı ve yeterince yapılmaması, futbol otoritesinin yani federasyonun buna sessiz kalması, rekabetçi dengenin bozularak, büyükler ve özellikle İstanbul takımları lehine haksız rekabete dönüşmesi; altyapıya gereken önemin verilmemesi ve sürekli borca dayalı ithalatçı bir stratejiyle transfer politikalarına devam edilmesi, Türk futbolunun yapısal sorunlarını çözebilecek yeterlikte yönetim kadrolarına sahip bulunmaması, yetersiz kulüp yapılarının siyasetin güdümünde popülist uygulamalarına devam diyor olmaları, futbol üst yapısında yer alan yönetsel anlayışın, kulüp bekasından daha çok kendi bekalarının doğrultusunda kulüpleri yönetiyor olması, gelecek on yılları planlama yerine günü kurtarmaya yönelik palyatif nitelikli popülist uygulamaların genel bir politika haline dönüştürülmesi, Türk futbol kulüplerinin Avrupa’da neden başarılı olamadıklarını gözler önüne seren yetersizlikler ve olumsuzluklar olarak karşımıza çıkıyor. Bu yanlış ve miyopik futbol politikaları kulüplerimizin istikrarlı ve sürdürülebilir bir mali yapıya ulaşıp sportif performans koyabilmelerinin önünü kesmektedir. Bizim artık hem sahada, hem de saha dışında ekonomik ve finansal olarak başarılı olabilmemiz için kökten değişikliklere gitmemizi bir tarihsel zorunluluk olarak önümüze koyuyor.

Futbolumuzun hem sahada hem de kasada kazanabilmesi için yapısal değişim ve dönüşümlerin ivedilikle hayata geçirilmesi, bugün Türk futbolunun en önemli sorunudur.

Transfer taraftardan daha çok yönetime yarar sağlıyor

Öncelikle belirtelim ki transferler her zaman bir heyecan ve beklenti yaratır. Bundan en çok yöneticiler yararlanır. Çünkü, transfer politikasıyla hem heyecan hem de geleceğe ilişkin mutlu beklentiler yaratılır. Bu anlamda ülkemizde transfer: Futbol kulüpleri için bir mutluluk yaratma aracıdır. Transfer taraftarı mutlu etme sanatıdır. Kulüp yönetimleri transferler aracılığıyla popülist politikalarını rahatlıkla uygularlar.

Transferler sayesinde taraftar temel sorunlardan uzaklaşır ve yeni transferlere odaklanır. Mali gerçekleri görmez, görmek istemez. Geleceğe yönelik karamsarlıkları iyimserliğe dönüşür. Kulübün üzerinden kara bulutlar belirli bir süre dağılır. Transferler kulüpte yönetim lehine bir illüzyon yaratır. Bu da kulüp yönetimlerinin bekaları, yani kendi sürdürülebilirlikleri bakımından önemlidir. Kulübün finansal sürdürülebilirliği ise bu aşamada yönetim ve taraftar açısından önemli değildir.

Diğer taraftan transferler bir takım muhasebe tekniklerinin de yardımıyla, kulüplere operasyonel hareket kolaylığı ve esnekliği sağlar. Kayıtdışılık olanaklarını geliştirir. Kulüpler bu sayede bol bol transfer yaparlar.

Tuğrul Akşar / T24

[1] Müslüm Gülhan, "Beşiktaş'ta Boşa Giden 25 Yıl"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı+Gündem" -23 Temmuz 2025-

“Aynı yanlışı yapıp farklı sonuç beklemek çılgınlıktır”-Ahmet Çelik Kurtoğlu- Yol yapmak, köprü yapmak, konut yapmak elbette iyi şeylerdir; ...