"Çift sarılı yumurtlayanlar (II)" -Bir bildirinin düşündürdükleri /Ahmet Yaşaroğlu-Evrensel

 Bir bildirinin düşündürdükleri -Ahmet Yaşaroğlu-

Geçtiğimiz günlerde, TBMM’de kurulan Komisyon çalışmalarının hemen öncesinde kamuoyunun önüne TKP inisiyatifiyle örgütlendiği açıklanan bir bildiri düştü. Tanınan pek çok aydın tarafından imzalanan bu bildiri, kısaca şunları dile getiriyordu: “Barış ve kardeşlik istiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin, Lozan Antlaşması’nın sorgulanmasını; mevcut sınırlarımızın tartışılmasını, yeni Osmanlı hayallerini, Türkiye İmparatorluğu gibi gayrimeşru adlandırmaları, ümmetçiliği, etnik ve mezhepsel kimliklere dayalı siyasal yapı ve kurumları istemiyoruz. Barış ve kardeşlik ve de bağımsız ve laik bir ülke, eşitlikçi bir düzen, planlı bir ekonomi istiyoruz. Ülkemizin uçurumdan yuvarlanmasına izin vermeyeceğiz!”

“Barış ve kardeşlik istiyoruz”la başlayan bir bildiride, bugün ülkenin temel demokrasi sorunlarından birisi olan Kürt Sorunu hakkında hiç olmazsa bir cümle beklenir değil mi? Örneğin şöyle bir cümle: ‘Kürt Sorunu’nun barış, kardeşlik içinde çözülmesini istiyoruz.’ Ama bu cümleyi boşuna aramayın, yok, olmadığı gibi bu bildiri bu sorunun tam karşısında konumlanmıştır. Yüzeysel bir okuma bu bildirinin, son zamanlarda gerek ABD Büyükelçisi Barrack’ın gerekse de aynı paralelde açıklamalar yapan Erdoğan ve Bahçeli’nin açıklamalarına karşı yapılmış olduğu izlenimi verebilir. Ama ulaştığı sonuç temelden yanlış. Çünkü ulaşılan sonuç emperyalizm planları adına ‘Kürt Sorunu’nun inkarıdır.

CHP’de dahil olmak üzere bu komisyonda yer alan Emek Partisi ve TİP’in Barrack, Erdoğan ve Bahçeli’nin benzer açıklamalarının tam karşısında yer aldığı ve bu iktidarı göndermek üzere mücadele ettiği bilinmiyor mu? Mücadele çizgileri farklı, platformları farklı olsa da bu partiler zaten “Yeni Osmanlıcılığa” karşı mücadele ediyorlar ve Emek Partisi’nin platformu ve mücadele çizgisi çok daha ileriye giden bir özelliğe sahip. Komisyona katılma amacı da ‘Kürt Sorunu’nun kardeşlik, eşitlik ve barış temelinde çözülmesi için tıpkı Meclis gibi orayı da bir mücadele alanı olarak görmesi. DEM Parti ise zaten konunun doğrudan muhatabı ve onun çözüm önerileri demokrasi ve barış ve eşitlik istemlerini dile getirmekten ibaret.

Kuşkusuz hem iktidarın hem de tek tek her partinin ülkenin sorunları ile ilgili bir mücadele anlayışı, programı ve “hesapları” var. Zaten politika da her düzeyde bir mücadele alanı değil mi? Ama muhalif olduğunu söyleyen -buna düzen muhalefeti de dahil- hiçbir partinin iktidarın ve ABD emperyalizminin ülke ve bölgeye ilişkin açıklamalarını destekleyen bir tutumu bulunmuyor. Öcalan’ın ve DEM Parti’nin, bazı Kürt çevrelerinin farklı yönlere çekilebilecek açıklamaları bulunsa da bunlara biz katılmasak, doğru görmesek de “devlet ve milletle birleşme” yönünde açıklamaları da ortadadır. Yani bildiriye imza atan -neye imza attıklarını fark etmeyen bazı iyi niyetlileri dışta tutarsak- ulusalcı tayfanın kaygı duyacağı bir şey yok! Ülke içinde sorun siyasi demokrasi temelinde çözülebilir.

Bildirinin amacını son zamanların hızlı ulusalcısı, eline imkân verilse Türk şovenizmini şahlandıracak olan Cumhuriyet yazarı Zülal Kalkandelen eleştirilere karşı şunları yazıyor: “İmzaya açılan metinde yurttaşların eşitliğini reddeden bir ifade mi var?! Gerçekte “eşit yurttaşlık” kavramının ardına gizlenen anlam nedir? Anayasanın 10. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm vatandaşları din, dil, cinsiyet, etnik köken, mezhep farkı gözetilmeden yasalar önünde eşit olduğuna göre, anayasada neyi değiştireceksiniz de eşitlik sağlanacak?​” (Cumhuriyet 6 Ağustos) Çok güzel değil mi? 12 Eylül Anayasasının yılmaz savunuculuğu ve bildirinin gerçek amacı ancak bu kadar net ifade edilebilirdi. Bunların ardından gelsin emperyalizme karşı boş laflar, cumhuriyet ve laiklik güzellemeleri.

Bu anlayış: devletin, mevcut düzenin ve cumhuriyetin yani statükonun savunuculuğudur. Son dönemlerde TKP’nin çizgisi de bu eksene oturmuştur. Bu platformda Kürt Sorunu yoktur, bu sorunun demokratik çözümü, tüm halk için demokrasi, işçi ve emekçi halkın demokrasi ve özgürlük mücadelesi, halkın egemen olduğu bir cumhuriyet, tekellerin tasfiyesi ve bağımsız bir ülke mücadelesi yoktur. Mevcut statükoya sıkı sıkı bağlanılmıştır. Bu çizgi zaten yüzyılı aşkın bir zamandır uygulanan bir çizgidir ve gelip saplandığı yer bellidir. Ama bu tayfaya hatırlatmak gerekir: eğer Mustafa Kemal 1919-1923 aralığında bu tayfanın şimdiki kafasında olsaydı ne Kurtuluş Savaşı’nı örgütleyebilir ne de Cumhuriyeti kurabilirdi. Zaten bu da taş kafa bir şovenist olmakla, gerçek sorunlarla yüzleşerek sorunu halkların çıkarına çözebilme yeteneği arasındaki farktır. Halkın birliğini sağlayamadan emperyalizme karşı mücadele boş bir laf oluyor.

Bu sorunla bağlantılı olan bir tartışma konusu da Türkiyelilik oldu. Karşı argüman şu: “Bir Alman, bir Fransız biz Almanyalıyız, Fransalıyız diyor mu?​” Bu ülkelerde ulusal sorun -Fransa’nın Korsika sorunu dışında- bulunmuyor. Uluslaşma meselesi 150 yıl önce çözülmüş durumda. Yani Almanya’da Almanlaşma, Fransa’da Fransızlaşma tamamlanmış durumda. Ama Avrupa’nın doğusu ve Ortadoğu’da bu sorun hala güncel ve yakıcı. Balkanlarda hâlâ bunun sancıları yaşanıyor. Ülkemizde ise Kürt’e Türk olmayı dayatmak da bu sorunun gerçek yüzü. Bu nedenle Kürtler Türkiyeliliği gönüllü olarak kabul ediyorlarsa bu ayrıştırıcı değil, birleştirici bir kavramdır. Demokrasi ve eşitlikle bu kavram tamamlanırsa ülkede halklar arasındaki barış kurulmuş olacaktır. Peki sınıf mücadelesi mi? Türk ve Kürt işçi ve emekçisinin sermayeye karşı birlikte mücadelesinde sermaye egemenliği ile barış ve kardeşlik olmaz, olmayacaktır. Bu her günün ve sürekli mücadelenin konusudur. 

Ahmet Yaşaroğlu-Evrensel

                                                                 /././

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

ABD’li “milli” demokrasi ve diploma: Sahilik ve sahtekarlığın, entegrasyon ve asimilasyonun çok taraflı, çok boyutlu diyalektik birliği -Adnan Gümüş/Evrensel-

İki gün önce 6 Ağustos idi. Bir dost Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın “BURA HİROŞİMA'DIR”    şiirini paylaştı:  “Sarı bir ışıkla/ Yeşil bir ışı...