Kriz, pahalılık, güvencesizlik: Ülke ‘kaygı cenneti’
Derinleşen ekonomik kriz ve yaygınlaşan işsizlik, ülkeyi gençler için ‘kaygı cenneti’ne çeviriyor. Youthall’un anketine göre neredeyse her iki gençten biri, “Geleceğe dair nasıl hissediyorsun?” sorusuna “Kaygılı” yanıtı veriyor. Endişenin kaynağı ise ortak: Ekonomik kriz.
Günden güne derinleşen ekonomik kriz, giderek artan hayat pahalılığı, hızla zayıflayan alım gücü ve tüm bunların sonucunda yaygınlaşan işsizlik; gençleri geleceksizlik ve kaygı çıkmazına sürüklemeye devam ediyor. Araştırma şirketi Youthall’un 2 bin 763’ü üniversite öğrencisi, 837’si üniversite mezunu olmak üzere 3 bin 600 gençle gerçekleştirdiği “Gençlerin Beklentileri ve Yönelimleri Araştırması”nın raporu, gelecek kaygısı ve mutsuzluğun gençler arasında giderek yaygınlaştığını ortaya koydu. Gençlerin gelecek beklentilerinden çalıştıkları işlere ve aldıkları ücrete kadar çeşitli alt başlıklarda yürütülen araştırmada elde edilen çıktıların ortak sonucu ise ülkenin gençlere iyi bir yaşam standardı sunamaması oldu.
Raporun ekonomik krizin boyutuna ilişkin ortaya koyduğu ilk veri gençlerin artık kendi evlerine çıkacak ekonomik güce sahip olmaması oldu. Buna göre 2025’te öğrencilerin yüzde 44,2’si, mezunların ise yüzde 76,7’si aile evinde yaşamak zorunda. Bu oran yalnızca bir yıl önce öğrenciler arasında yüzde 40,5, mezunlarda ise yüzde 69,7’ydi. Rapora göre verilerdeki artış, ülkenin ekonomik gerçekliğinin bireyselleşme önünde bir engel teşkil ettiğini ortaya koydu.
HER 2 GENÇTEN BİRİ KAYGILI
Gençlerin duygu durumuna ilişkin yürütülen araştırma ise hem öğrenci hem de mezun gençler arasında en yaygın olarak hissedilen duygunun kaygı ve mutsuzluk olduğunu gösterdi. Buna göre öğrencilerin yüzde 42,6’sı mutlu hissettiğini söylerken bu oran mezunlarda yüzde 25,8’e kadar geriliyor. Öğrencilerin yüzde 46,3’ü, mezunların ise 45,9’u nötr hissediyor. Mutsuz hissetme oranı öğrencilerde yüzde 11,1 seviyesindeyken bu oran mezunlarda yüzde 28,3’e kadar yükseliyor.
“Geleceğe dair ne hissediyorsun?” sorusuna verilen yanıtlar ise çok daha sert. Öğrencilerin yüzde 42,8’inin, mezunların ise yüzde 49,1’i geleceğiyle ilgili kaygılı hissediyor. Heyecanlı hissedenlerin oranı öğrencilerde yüzde 29,6, mezunlarda ise yüzde 21,6 olurken en yaygın hissedilen üçüncü duygu gruplar arası farklılık gösteriyor. Öğrenciler arasında geleceğe dair en yaygın olarak hissedilen üçüncü duygu yüzde 16,4 ile heyecan olurken mezunlarda yüzde 13,6 ile umutsuzluk olarak gerçekleşiyor.
EKONOMİ ENDİŞE YARATIYOR
Gençlerin duygu durumu hayatlarını tanımladıkları kelimelerde de ortaya çıkıyor. Buna göre gençlerin hayatlarını tanımlarken kullandıkları en yaygın üç kelime “belirsizlik”, “mücadele” ve “bekleyiş” oldu. “Belirsizlik” kelimesi hem mezunlar hem de öğrenciler arasında en çok verilen yanıt oldu. Öte yandan gençler “Ülkedeki eğitim düzeni, hayat pahalılığı, hukuk düzeni, kentsel dönüşüm ve doğal afetler karşısında önlem süreci gibi çeşitli başlıkların daha iyiye gideceğini düşünüyor musunuz?” sorularına olumsuz yanıt verdi. Gençler tarafından verilen yanıtlar, hiçbir kategoride olumlu seyretmedi, gençler ya gidişatın daha da kötü olacağını ya da aynı kalacağını düşündüklerini ifade etti.
Araştırmaya katılan gençlerin yarısına yakını kaygılı hissederken gençler arası endişe ve kaygının bu kadar yaygın olmasının temel sebebinin ekonomik olduğu görüldü. 2 bin 763 üniversite öğrencisinin yüzde 46,6’sı “Mezun olduktan sonra 6 ay içinde iş bulabileceğini düşünüyor musun?” sorusuna “Emin değilim” yanıtı verdi. Yüzde 41,8’inin yanıtı evet olurken yüzde 11,6 da iş bulamayacağını düşüğünü söyledi.
Yurtdışında yükseköğrenim görme ve çalışma eğiliminin gençler arasında artmasını da araştıran raporda gençler, yurtdışına gitme gerekçelerinde ortaklaştı. Yurtdışında çalışmak istediğini belirten gençlerin ülkeden gitmesinde en yaygın sebep yüzde 38,8 ile “yurtdışında yaşam koşullarının daha iyi olması” olurken ikinci en yaygın sebep de yüzde 30,1 ile “yurtdışında emeğe daha çok değer verilmesi” oldu.
ASGARİ ÜCRETİN BİRAZ ÜSTÜ YAYGIN ÜCRET
Emeğe daha çok değer verildiğine dair inanış yurtdışına gitmede en yaygın ikinci sebep olarak gerçekleşirken ülkede çalışan gençlerin yalnızca yüzde 2,3’ü “Aldığım ücretin deneyim ve bilgi birikimini karşıladığını düşünüyor musun?” sorusuna “Evet, kesinlikle karşıladığını düşünüyorum” cevabını verdi. Yüzde 53,5 karşılamadığını ifade ederken yüzde 24,4 “Yaklaşık olarak karşılıyor” yanıtını verdi, “Emin değilim” diyenlerin oranı ise yüzde 19,3 oldu. Katılımcı gençlerin ücret bilgilerinin de saptandığı araştırmada şu veriler yer aldı:
• Gençlerin yüzde 8,4’ü 22 bin 104 lira olan asgari ücreti,
• Yüzde 21,7’si 22 bin 105 lira ila 30 bin lira arası bir ücret
• Yüzde 24,1 30 bin ila 40 bin arası bir ücret alıyor ve bu geçler arasındaki en yaygın ücret aralığını oluşturuyor.
MEMNUN OLMASA DA İŞE MUHTAÇ
Alınan ücretlerden memnuniyetsizlik yaygın olsa da ekonomik krizde işini kaybetme korkusu da bir o kadar yaygın. Araştırma, gençlerin hissetme sıklığı değişmekle birlikte yüzde 69,8’inin işini kaybetme korkusu yaşadığını ortaya koydu. Bu endişenin nedenini de irdeleyen araştırma, iş kaybetme kaygısını doğuran en yaygın faktörün yüzde 55 ile ülkedeki ekonomik belirsizlikler ve dalgalanmalar olduğunu saptadı. Ekonomik krizi yüzde 46,7 ile işyerinde mobbinge uğrama ve olumsuz çalışma ortamı takip ederken kaygı yaratan üçüncü en yaygın unsur da performans beklentilerini karşılayamama endişesi oldu. İşini kaybetmeye ilişkin dördüncü kaygı unsuru ise yine ekonomik kriz ile ilintili olarak gerçekleşti: “Çalıştığı şirketin daralmaya ya da küçülmeye gitme ihtimali.”
Araştırmaya göre ücretler beklentiyi karşılamıyor, işini kaybetmek endişe veriyor ama aynı zamanda maaş beklentisini karşılayacak bir maaş alabileceğine dönük inanç da oldukça düşük gerçekleşiyor. Araştırmaya katılan gençlerin yüzde 22,3’ü maaş beklentisinin karşılanacağına kesinlikle inanmıyor. Verilen en yaygın cevap ise yüzde 42 ile “Kararsızım” olarak şekilleniyor. “Evet, beklentimin kesinlikle karşılanacağına inanıyorum” diyenlerin oranı ise yüzde 35,7.
***
Yaşam standartları en dibi gördü
Küresel Emeklilik Raporu, ülkenin kötüleşen koşullarını bir kez daha gözler önüne serdi. Genel sıralamada 44 ülkeden 33’üncü olan Türkiye, Hayat Kalitesi Endeksi’nde 28’inci, Güvenlik Endeksi’nde ise sonuncu oldu.Fotoğraf: Depo Photos
Ülkede ekonomiden güvenliğe kötüleşen koşullar, başta emekliler olmak üzere toplumsal kesimlere iyi bir yaşam standardı sunmuyor.
Araştırma şirketi Global Intelligence Unit’in emekliler için en yüksek toplumsal refah vadeden ülkeleri sıraladığı Küresel Emeklilik Raporu’nda Türkiye, 44 ülke arasında 33’üncü sırada yer aldı.
Hayat kalitesi, vergi sistemi, toplumsal güvenlik gibi alt parametreler aracılığıyla oluşturulan listede zirve Portekiz’in oldu. Portekiz’i sırasıyla Mauritius, İspanya, Uruguay, Avusturya ve İtalya takip etti. Yunanistan 12’nci, Arjantin 18’inci, Fransa 21’inci sırada yer aldı. Ekvador, Sri Lanka, El Salvador, Seyşeller ve Nikaragua gibi ülkeler Türkiye’yi geride bıraktı.

Listeyi oluşturan alt endekslerde ülkenin konumu ise dikkat çekti.
Türkiye, sosyal hayatın içindeki güvenliği ifade eden “Güvenlik ve Entegrasyon Endeksi”nde en son sırada yer aldı. Avusturya’nın 1’inci olduğu endekste Portekiz 2’nci, Slovenya ise 3’üncü sırada yer aldı. Sıklıkla kartel şiddeti ve mafya yapılanmasıyla anılan Meksika ve Kolombiya gibi ülkeler dahi listede Türkiye’nin önüne geçti.
Öte yandan Türkiye; Ekvador, Guatemala, Nikaragua, Namibya ve Zambiya gibi ülkelerin de gerisinde kaldı.
HAYAT KALİTESİNDE NAMİBYA’DAN GERİYE
“Hayat Kalitesi Endeksi”nde ise Türkiye 28’inci sırada yer aldı. Endekse göre hayat kalitesinin en yüksek olduğu beş ülke sırasıyla İspanya, Portekiz, Fransa, Avusturya ve Arjantin oldu. Kolombiya, Fas, Paraguay, Meksika, Seyşeller, Namibya, Şili, Tayland gibi ülkeler yine listede Türkiye’nin önünde yer aldı. Endekse göre hayat kalitesi en düşük 5 ülke ise kötüden iyiye şöyle gerçekleşti: Kamboçya, Laos, Zambiya, Guatemala, Endonezya.
Endeksler arasında Türkiye’nin üst sıralarda olduğu tek parametre ise “Ekonomi Endeksi” oldu. Para biriminin küresel borsalarında değersizliği sebebiyle daha yüksek bir alım gücü vadeden ülkelerin sıralandığı endekste Türkiye, 5’inci sırada yer aldı. Zirvede Kuzey Makedonya’nın olduğu endekste ikinci Nikaragua, üçüncü Filipinler, dördüncü ise Panama oldu. Endeksin en son sıralarını ise en değerli dövizlerden biri olan Euro kullanan ülkeler doldurdu. Avusturya 41’inci, Fransa 40’ıncı, İtalya 39’uncu, İspanya 38’inci oldu. Benzer şekilde Euro bölgesinde yer alan Yunanistan da 34’üncü sırada yer aldı.
***
TRÇ, Trump ve AKP’de oynayan taşlar: Cumhur İttifakı’nda sular artık durulmaz -Yaşar Aydın-
Türkiye birinin hırsı, öbürünün fantezisi arasında sarkaç gibi sallanıyor. Yapacak şey belli. Kendine veliaht tayin edene de oturduğu yerden ülkeye istikamet gösterene de “Güle güle” demek.
AKP örgütleri hafta sonunu çok hareketli geçirdi. Düğmeye basılmış gibi 8 il başkanı görevinden istifa etti. Bekleneceği üzere, istifa açıklamalarında bir gerekçe olmadığı gibi bol miktarda Erdoğan’a teşekkür var. Göreve gelmelerinin üzerinden bir yıl bile geçmeden Muğla, Elazığ, Adıyaman, Bitlis, Çanakkale, Ordu, Tunceli ve Niğde il başkanları ne oldu da istifa etti?
AKP’den gelen ilk açıklamaya göre şehirlerinde istenilen başarı sağlanamadığı için bu istifalar gerçekleşmiş. Açıklama şöyle: "Kongre sonrasında şehirlerdeki çalışmalarımızın istediğimiz düzeyin altında kalması değişime dair sürecin ana eksenini oluşturmuştur. Teşkilatlarımızdaki görev değişimleri, bir gelenek olarak aramızdaki kardeşliği ve çalışmalarımızdaki enerjiyi daha üst bir noktaya taşıyacaktır." Söylemeye gerek yok açıklama Erdoğan’a bağlılık ve seçimi kazanacak örgütü yaratma beyanıyla tamamlandı. Görevlerine başladıktan 8-10 ay içerisinde başarısızlığın teyit edilmesi ve böyle bir hamle yapılması çok akla yatkın değil. Eğer gerçek neden bu değilse geriye önümüzdeki günler için işaret fişeği mi yakıldı sorusu kalıyor.
BİLAL ERDOĞAN’A ‘EKİP’ ÇALIŞMASI
Tayyip Erdoğan, bu yılın 23 Şubat tarihinde yapılan AKP kongresinde son kez aday olduğunu ima eden bir konuşma yaptı. Televizyon başındakilerin önemli bölümü “yine son diyor” duygusuna kapılırken “gerçekten son” diyenlerin de sayısı az değildi. Parti içindeki bir görüşe göre Erdoğan, çok uzak olmayan bir tarihte başkanlığı bırakacak sadece cumhurbaşkanlığı görevini yürütecekti. Bunu söyleyenlerin başkanlığı kime bırakacağına dair öngörüsü de vardı. O isim Bilal Erdoğan’dan başkası değildi. Bu tespiti güçlendiren gelişmeler de yaşanıyordu. Aynı kongrede Teşkilat Başkanlığı’na hafta sonu yaşanan istifaların arkasındaki isim olduğu söylenen Ahmet Büyükgümüş’ün getirilmişti. Yine hatırlanacağı gibi Abdullah Özdemir’in Bağcılar Belediye Başkanı görevini yürütürken İstanbul İl Başkanlığı’na atanması, partinin MKYK’sının üçte birinin Bilal Erdoğan’ın yaşıtları ve çalışma arkadaşlarından oluşması, hazırlığı net bir şekilde gösteriyordu. Partide Bilal Erdoğan için ekip hazırlığı çoktan başlamıştı bile. Hafta sonu yaşananlar ve bundan sonra da yaşanmaya devam edecek gelişmelerin yeni duruma “ayak uydurma” meselesiyle yakından ilişkisi var.
BİR ERDOĞAN MUTLAKA
Değişimin sadece parti ile sınırlı kalmayacağı bunun mutlaka bürokrasiye de yansıyacağını söylemeye gerek yok. Emniyet müdürlerinin ardından valiler kararnamesine dikkatle bakmakta fayda var. Bilal Erdoğan’ın hazırlanmasının ve AKP içindeki yaşananların önemi hiç kuşku yok ki iktidar blokunun Türkiye vizyonu ile ilgili olmasından kaynaklı. Cumhur İttifakı’nda öne çıkan tercihler önümüzdeki yılların mücadele başlığı olarak muhalefetin karşısına çıkacak. Erdoğan sonrası başkanlık mücadelesi –şimdilik kaydıyla- Bilal Erdoğan ve Hakan Fidan’ın arasında geçecek. En geniş muhalefet cephesi dikkatle izlendiği takdirde orada bile bu iki isimle ilgili ‘tercihlerin’ yapıldığı fark edilecektir. Muhalefet içerisinde –siyasetçi, bilim insanı, sendikacı- Cumhur İttifakı’nı yenilmez görenlerin “hangisi gelsin” tercihinden bahsediyorum.
BAHÇELİ’NİN TRÇ’Sİ VE TRUMP SEVGİSİ
Erdoğan en sonunda muradına erdi. Dostu ABD başkanı Trump’la görüşecek. Bu görüşmenin Türkiye’ye pahalıya patlayacağı Trump’un sosyal medya paylaşımıyla daha şimdiden belli oldu. Daha kötü ne olabilir önümüzdeki günlerde öğreneceğiz ve bolca tartışacağız. Görüşmeye geçmeden Bahçeli’nin Erdoğan’ın ABD ziyaretinin açıklamasından bir gün önce yaptığı açıklamaya göz atmakta fayda var.
Erdoğan’ın aylardır ayarlamaya çalıştığı görüşmenin hemen öncesinde Bahçeli “Dünyaya meydan okuyan ABD-İsrail şer koalisyonuna karşı akla, diplomasiye, siyasetin ruhuna, coğrafi şartlara ve yeni yüzyılın stratejik ortamına en uygun seçenek Türkiye, Rusya ve Çin ittifakının inşa ve ihya edilmesidir” diyerek bir açıklama yaptı. Anlaşıldığı kadarıyla Bahçeli oğul Trump’un Türkiye ziyaretinden de o ziyaretle bağlanan ABD seyahatinden de haberdardı. O zaman bu açıklama niye yapıldı?
Birinci şık Bahçeli, görüşme öncesi Erdoğan’a Trump karşısında cesaret verecek bir öneri yapmak istedi ve “tek seçenek ABD değil” dedi.
İkinci şık Bahçeli Erdoğan’a “Bu aralar benden habersiz çok iş yapıyorsun, yapma” mesajını vermek istedi.
Üçüncü şık ise Bahçeli’nin zaman zaman yaptığı gibi ‘laf olsun torba dolsun, ondan da gündem olsun’ zihniyetiyle konuştu.
Hangisinin doğru olduğunu çok yakında öğreneceğiz öğrenmesine ama tüm bu yaşananlar bize çok net bir şey gösterdi: Türkiye birinin hırsı, öbürünün fantezisi arasında sarkaç gibi sallanıyor. Bu memleketi çiftlikleri, içinde yaşayanları da marabaları sanıyor ve öyle davranıyorlar. Yapacak şey belli. Kendine veliaht tayin edene de oturduğu yerden ülkeye istikamet gösterene de “güle güle” demek. İyi geçinirken dahi çekilmeyenlerin, parti ve ittifak içindeki kavgalı halleri hiç çekilmez. Üstelik onların bu durumunun ülkeye çok daha büyük zarar verme potansiyelleri düşünüldüğünde, vakit kaybetmemekte fayda var.
∗∗∗
NE ZAMAN KONGRE YAPTILAR?
• Ordu: 4 Ocak 2025
• Niğde: 5 Ocak 2025
• Muğla: 21 Aralık 2024
• Elazığ: 25 Ocak 2025
• Adıyaman: 28 Aralık 2024
• Bitlis: 5 Ocak 2025
• Çanakkale: 25 Ocak 2025
• Niğde: 4 Ocak 2025
• Tunceli: 12 Aralık 2024
/././
Bu tahribatın telafisi yok -İsmail Arı-
AKP Milletvekili Cantürk Alagöz’ün sahibi olduğu Giresun’daki madenin kimyasal atık havuzu yağmurun etkisiyle taştı. Kimyasal atıklar toprağa ve dereye karıştı. Bakanlık ile Valilik çevre katliamını izlemekle yetiniyor.(https://www.birgun.net/haber/bu-tahribatin-telafisi-yok-655290)
Bakan Tekin’in çocuğu için tercihi: Özel okul -İsmail Arı-Milli Eğitim Bakanı Tekin, ortaokula giden çocuğunu ne imam hatibe ne kız okuluna ne de devlet okuluna gönderiyor. Tekin’in çocuğu Ankara’nın olanakları ile öne çıkan kolejlerinden birinde okuyor.(https://www.birgun.net/haber/bakan-tekinin-cocugu-icin-tercihi-ozel-okul-655201)
Yağış değil, rant taşkını
Rize, Artvin, Giresun’da meydana gelen sel sonrası bir kez daha dere yataklarına yapılan yapılaşma, çarpık kentleşme, altyapısızlık sorunları gündeme geldi. Yaşam savunucuları “Ben bilirim anlayışının” felaketlere kapı araladığına dikkat çekerek “Rant politikaları sürdükçe benze tabloların yaşanması kaçınılmaz” dedi.(https://www.birgun.net/haber/yagis-degil-rant-taskini-655288)
Bundan dört yıl önce, ABD Afganistan’dan çekildi ve yerini Taliban yönetimine bıraktı. Bölgenin özellikle kadınlar ve çocuklar için nasıl bir cehenneme dönüştürüldüğü bilindiğinden, ilk akla gelen onların durumu ve geleceği oldu. Taliban, kadınların devlet yönetimine katılabileceğini duyurmuştu ama bakan olamayacaklardı. Eğitim devam edecekti ama kız çocukları için ayrı okullar yapılacaktı. Kadınların çalışmasına da karşı çıkılmayacaktı. Elinden silahı dilinden ‘Allah’ı düşürmeyen bu adamların söylediklerinin tabii ki güvenilir ya da inanılır bir yanı yoktu. Bunlar, iktidar sahnesine dönen Taliban’ın reklam çalışmasıydı. Nitekim 2022’de, kısıtlı haklarının da gasp edileceğinden endişe duyan kadınlar sokağa çıktı ve eli kırbaçlı, silahlı adamların saldırısına uğradılar. Taliban, kadınlara yönetimde yer vermemekle kalmadı, kadın işleri bakanlığını kapatıp yerine ‘iyiliğe davet ve kötülükten sakındırma bakanlığı’ kurdu. Kadınlara burka zorunluluğu getirildi.
***
Taliban hükümeti, İslam hukuku çerçevesinde kadın haklarına saygı duyacağını söylemişti. Ülkedeki kadınların eğitim ve sağlık hizmetleri alanlarında da katılım hakkı bulunduğunu ifade edilmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a göre, Taliban’ın kadınlara bakışı 20 yıl öncesi gibi olmayacaktı. Bu konuda direnmeyeceklerini düşünüyordu. Ancak işler öyle gitmedi. Bir yıl içinde, karma eğitim yasaklandı. Üniversiteler dâhil, kız ve erkek öğrenciler birbirinden ayrıldı. Son dört yılda yaşananlar ise ortada ne kadın ne hak kaldı dedirten türden. 12 yaşın üzerindeki kız çocuklarının eğitim alması yasaklandı. Kadınların pek çok alanda çalışması engellendiği gibi yanlarında erkek bir refakatçi olmadan herhangi bir yere gidemiyorlar. Taliban yönetimi, ‘ahlaki bir suç’ olduğu gerekçesiyle kadınların toplum içinde konuşmasını veya şarkı söylemesini de yasakladı. Çünkü kadınların sesleri toplum içinde duyulursa bu ‘ahlaksızlık’ oluyormuş, ahlaksızlıkla mücadele için de kadınların evlerinde bile sesleri kısık olmalıymış. Bir ahlak düşünün ki, öyle güçsüz, öyle köksüz ki, kadınların ses telleriyle bile zarar görüyor.
***
Taliban hükümeti, kadını insan olmaktan çıkaran ve şeriatın gereği olarak sunduğu bu tarz yasaklama kararlarından birini sosyal medya platformu X’te yayımlamıştı. Dünyanın birbirine bağlandığı internet ortamında, bundan sonra yapılacak yeni konutlarda kadınların kullandığı alanlara bakan yerlere pencere yapılmayacağını, olanın da kapatılacağını açıkladı. Kadınları mutfakta görmek müstehcen eylemlere yol açabilirmiş. İnşaatlar ona göre yapılmalıymış. Taliban, Afganistan’ın kuzeyindeki bir bölgede, ‘ahlaksızlığın önüne geçmek’ amacıyla fiber internet bağlantılarını devre dışı bırakarak bu alandaki ilk saha çalışmasını gerçekleştirdi. Ülke istendiğinde toptan erişim engeline hazır. Kadının ses telinden zarar görebilen insan ahlakını korumak işte böyle bir fiş çekimi mesafesinde.
Afganistan’da, kadınlar ve kız çocukları için hayatın gerçek bir cehenneme dönüşmesi kısacık bir zaman aldı. Dünyada haklarından yoksun ya da her an tehdit altında yaşayan milyarlarca kadın var. Haklar bakımından en ileri, en özgürlükçü, en demokrat ülkelerde bile aslında kadınlar mücadeleden hiç vazgeç(e)miyor. Çünkü ataerkin bulduğu en ufak çatlaktan sızmak için hep hazırda beklediğinin farkındalar. O yüzden Taliban cehennemine gidilen yola devamlı küçük küçük taşlar eklenmeye çalışıldığını hiç unutmamak ve hep uyanık olmak gerekiyor. Misal bir üniversite rektörünün “Özel olan güvendedir, kendini teşhir eden tehdit altındadır, huzur bulamaz. Suç ve şiddete biraz da bu gözle bakalım” sözleri eşliğinde biri paketli ve diğeri karınca sarmış paketsiz şeker görseli paylaşması, her geçen gün artan acil durum alarmlarından biridir.
Taliban yönetimi kadınların ses telleriyle uğraşırken, Afganistan işsizlik ve yoksullukla boğuşuyor. Sivil toplum örgütleri, nüfusun yarısının insani yardıma muhtaç olduğunu bildiriyor. Uluslararası Af Örgütü’nün dört yılın sonunda yayımladığı açıklamada, Güney Asya Bölgesel yöneticisi Samira Hamidi'nin “Başta kadınlar olmak üzere birçok Afgan için adalet artık arayabilecekleri bir şey değil. Onsuz hayatta kalmaları gereken bir şey” sözleri çok çarpıcı. Taliban’dan önce yargıda görev yapan kadın hâkim, savcı ve avukatlar artık yok. Kadınlar tarafından yazılmış kitaplar da üniversite müfredattan kaldırıldı. Durum ortada. Kadın mücadelesinde, hiçbirimizin tek gün izin hakkı yok.
/././
BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder