Tüm felaketlerin günah keçisi: İklim değişikliği -Özer Akdemir / Evrensel-

Bu haftaki yazıyı yazmak için bilgisayarın başına geçtiğimde Karadeniz’de birçok il için sel uyarısı devam ediyordu. Cuma akşamından itibaren yağmaya başlayan şiddetli yağmur Rize’de dereleri taşırdı. Ardeşen’de, Fındıklı’da taşkınlara, heyelanlara ve yol çökmelerine yol açtı. Önemli turizm duraklarından Ayder Yaylasının yolu heyelan nedeniyle kapandı. Ardeşen-Çamlıhemşin kara yolundaki Şenyamaç köyü köprüsü sel sularının altında kalarak çöktü.

Fotoğraf: Merve Özkaynak

Üst üste aynı ‘sel felaketi’ni yaşayan ilçe

Geçen haftaki yazımızda, iklim değişikliğinin Akdeniz Havzasındaki iki farklı yüzünü, kuraklık ve selleri ele alan bir araştırmaya yer vermiştik. Bu haftaki yazımızda da “iklim felaketleri” karşısında iklim değişikliğinin nasıl günah keçisi ilan edildiğine dair ilginç bir araştırmayı ele alacağız. Amasya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden Dr. Merve Özkaynak ve Dr. Zeynep Özdemir’in ortaklaşa yaptıkları araştırmaya göre iklim değişikliği, Batı Karadeniz’de sel ve taşkın riskini artırıyor. Ancak ‘felaket’lere yol açan şey bu durum değil, bilimin yıllardır ortaya koyduğu bu gerçekliğe karşı biç bir önlemin alınmaması, hatta yapılan hataların aynen tekrarlanması...

Fotoğraf: Zeynep Özdemir

İki akademisyen araştırmaları için Kastamonu’nun İnebolu ilçesine gidiyorlar. İnebolu, 2021’den itiraben üç yıl üst üste sel felaketinin yaşandığı bir ilçe. “Nasıl böyle bir şey olabilir? Üç yıl üst üste aynı şekilde nasıl bir sel olayı felakete dönüşebilir?​” sorusunun peşine düşen akademisyenler, selin felaket haline gelmesinin aşırı yağışlar değil yanlış şehir planlaması ve yetersiz altyapılarla ilgili olduğunu görüyorlar. Öyle ki ilk sel felaketinden sonra alınması gereken dersler alınsa ve yanlışlıklar düzeltilse, ikincisi, üçüncüsü yaşanmayacaktı!

Hâlâ aynı hatalara devam ediliyor

Oysa üç yıl üst üste sel suları altında kalan ilçede bırakın hatalardan ders almayı, araştırmaya göre aynı hatalar tekrarlanmaya devam ediyor: “Kıyı kanununa aykırı biçimde riskli bölgelerde yapılaşmalar sürüyor. Dere yataklarına kamusal binalar inşa ediliyor. Köprüler hem dayanıksız hem de suyun doğal akışını engelleyecek şekilde yapılıyor”.

Ee haliyle tüm bu yanlış uygulamalar ilçeyi iklim değişikliği karşısında daha da kırılgan hale getiriyor. Sonra da “felaket” haberleri...

Doğa olaylarının felakete dönüşmesinin kaçınılmaz bir şey olmadığına dikkat çeken Akademisyenler; “Yeni iklim gerçekliğine uygun, bilim temelli şehir planlama projeleriyle, dirençli ve güvenli kentler inşa etmek mümkün” diyorlar. Diyorlar da dinleyen kim?!

İnebolu’da üç yıl da neler yaşandı?

2021, 2022 ve 2023 yılında Kastamonu İnebolu’da meydana gelen selleri inceleyen akademisyenler, 2021 yılında Söke Çayının taşarak pazar yeri, köprüler, otopark gibi kamusal alanlar su altında kaldığını, 2022 yılında yıkılan köprüler nedeniyle ulaşımın felç olduğunu, pazar alanının dere yatağına inşa edilmiş olmasının afetin etkilerini daha da artırdığını, 2023’te aynı yerde, aynı hikayenin tekrarlandığını görüyorlar:

“Yeni yapılan otogar köprüsünün yeterince yüksek olmaması, taşkın anında suyun rahat geçişini engelledi. Rögarlar taştı, ticaret alanı sular altında kaldı. Belediye ekipleri gece-gündüz çalıştıysa da müdahaleleri, köklü planlama eksikliklerinin yarattığı sorunları çözmeye yetmedi.”

Fotoğraf: Evrensel

Neredeyse tüm kamu yapıları kıyı şeridinin içinde!

Bölgedeki yapılaşma, kıyı kanununa aykırı biçimde ilerlerliyor. “Özellikle hastane, adliye, okul, otogar ve spor alanı gibi kamu yapıları, 100 metrelik kıyı şeridinin içinde kalıyor. Yani bu kamu binaları olası bir ‘sel felaketi’nde taşkın riski altındalar!

İklim değişikliği nedeniyle aşırı ve kısa sürede düşen yağış sonrası yaşanan sellerin bir felaket haline gelmesinin tek nedeninin yağışlar olmadığı yazıyor araştırmada: “Toprağın su tutma kapasitesinin azalması, ormanlık alanların tahrip edilmesi, dere yataklarının daraltılması ve yapılaşmanın bu alanlara kadar genişlemesi, selin yıkıcılığını artırıyor. Bozkurt örneğinde de görüldüğü gibi, selin taşıdığı malzemelerin köprüleri tıkaması ve suyun yön değiştirmesine neden olması, ciddi hasara yol açıyor” diyorlar. 

İklim değişikliği ile birlikte bu tür afetlerin daha sık yaşanacağının bilindiğine dikkat çeken akademisyenler, tam da buu nedenle artık sadece küresel ısınmayı suçlamak değil, bu yeni gerçekliğe uyum sağlayacak mimari ve şehir planlama projeleri geliştirmek gerektiğinin altını çiziyorlar.

Fotoğraf: Evrensel

Atılması gereken somut adımlar

Akademisyenlerin çalışmasında iklim değişikliği ve Batı Karadeniz özelinde sel riskine karşı dirençli kentler yaratmak için acilen atılması gereken somut adımlar şu şekilde sıralanıyor:

  • Dere yatakları boşaltılmalı,
  • Kamuya ait alanlar acilen dere yataklarından taşınmalı ve bu alanlar kesinlikle yapılaşmaya açılmamalı, 
  • Zemin sıvılaşması olan bölgelerde de inşaatlara izin verilmemeli.
  • Yerleşimler için ovadan ziyade yamaç ve dağlık alanlar tercih edilmeli.
  • Akarsu yatakları, herhangi bir taşkın anında yapısal zarara uğramayacak şekilde düzenlenebilir.
  • Köprüler ve akarsu yatakları yeniden planlanmalı.
  • Sahil şeridinde yapılaşmaya izin verilmemeli.
  • Taşkın haritaları dikkate alınmalı: Yerleşim alanları, 50, 100 ve 500 yıllık taşkın senaryoları dikkate alınarak planlanmalı. Yakın zamanda bir sel felaketi yaşanmamış olması, gelecekte yaşanmayacağı anlamına gelmez.
  • Ekolojik yaklaşım şart. Yerleşim yerlerinin doğayla uyumlu şekilde geliştirilmesi ve yeşil alanların korunması gerekiyor. 

Bu kafayla devam edilirse çok daha büyük felaketlere hazır olun!

Sellerin, yalnızca doğa olaylarının değil, insan eliyle yapılan hataların bir sonucu olarak felaket haline geldiğinin altını çizen akademisyenler; “Eğer plansız yapılaşma devam ederse, gelecekte çok daha büyük felaketlerle karşı karşıya kalabiliriz” uyarısında bulunuyorlar.

Bilimi kulak ardı eden kentleşme politikalarını, doğanın yıkımına, ormanların yok olmasına yol açan enerji ve maden projelerini yıllardır pervasızca uygulayan siyasi iktidarın, her sel, yangın, don, kuraklık gibi iklim olayı karşısında iklim değişikliğini adres göstermesinin ne kadar boş bir yaklaşım olduğu bu son araştırmanın da ortaya koyduğu bulgulardan birisi.

Felaket denilen şey, iklimi değiştiren, yanı sıra bu değişikliğe karşı uyumlu kentler, tarım alanları, doğayla barışık bir yaşam kurmak yerine doğanın talanında hız kesmeyen kapitalizmin ta kendisidir!

Özer Akdemir / Evrensel

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

BİRGÜN "Köşebaşı + Gündem" -22 Eylül 2025-

Kriz, pahalılık, güvencesizlik: Ülke ‘kaygı cenneti’ Derinleşen ekonomik kriz ve yaygınlaşan işsizlik, ülkeyi gençler için ‘kaygı cenneti’ne...