“Devlet büyüğü” yatırım danışmanıymış!-Mehmet Y.Yılmaz-
Can Holding soruşturmasında Kemal Can’ın ifadesine göre, holdingin yatırım danışmanı meğer “bir devlet büyüğü” imiş! Holding bu danışmanlıktan yararlanarak Ciner Medya Grubu’nu, Bilgi Üniversitesi’ni, Doğa Koleji’ni satın almış. Savcının iddiasına göre ortada “suçtan elde edilen gelirlerin aklanması ve holdinge itibar kazandırılması” eylemi var ancak bu eylemin tam göbeğindeki “bir devlet büyüğü” ve “devlet yetkilileri”nin kimler olduğu sorulmamış!
Kaçakçılıktan elde ettikleri geliri aklamak ve “kendilerine itibar kazandırmak için” bazı şirketleri satın aldığı iddia edilen Can Holding’i bu işe yönelten meğerse “bir devlet büyüğü” imiş!
Holding ortaklarından Kemal Can’ın savcılıktaki ifadesi bu yönde.
Bu ifadeyle savcılığın “kendilerine itibar kazandıracak şirketleri aldılar” iddiası da biraz zedelenmiş gibi görünüyor.
Çünkü belli ki şirketin itibar sorunu yokmuş; devletin “büyüklerinden biri” nezdinde hayli itibarlıymışlar ve o kadar ki bu devlet büyüğü adeta Can Holding’e yatırım danışmanlığı da yapmış.
Timur Soykan’ın BirGün’de yayımlanan haberine göre holding bu danışmanlıktan yararlanarak Ciner medya Grubunu, Bilgi Üniversitesi’ni, Doğa Koleji’ni satın almış.
Yaklaşık tutarı 1 milyar dolar olan bir yatırım bu! Hassas terazi ile ölçersek 935 milyon dolar!
Bilgi Üniversitesi’ni 90 milyon dolara, Doğa Koleji’ni 45 milyon dolara, Ciner Medya Grubu olarak bilinen Show Tv, HaberTürk, Bloomberg’i 800 milyon dolara aldıklarını daha önce öğrenmiştik.
Söz konusu “devlet büyüğü” KRT’nin satın alınması için de aracı olmuş ama o satış gerçekleşmemiş. Bunun üzerine “üst düzey yetkililerin araya girmesiyle” Ciner Medya satın alınmış.
Yani “devlet büyüğü” gerçekten büyük birisi olmalı ki “üst düzey devlet yetkililerini” de harekete geçirebiliyor!
Kemal Can savcılıkta bunları tatlı tatlı anlatırken çayın yanında kaşar – simit ikilisi de var mıymış bilmiyorum ama savcı bey hafiften rehavete kapılmış olabilir mi?
Çünkü “kim bu devlet büyüğü” diye sormaya gerek görmemiş.
“Üst düzey devlet yetkililerinin” kimler olduğunu sormamış.
Bu seviyedeki bir savcının aklına bu sorular gelmez mi?
Elbette gelir ama sormamış işte!
Neden sormadığını tahmin edebilmek mümkün: Kış kıyamet geliyor, başıma iş açmayayım, bunu sormadım diye kimse benden hesap sormaz diye düşünmüş olmalı.
Nitekim doğru düşündüğü de anlaşılıyor.
Niye bu soruyu sormadı diye yazan iki üç kişiyiz, soran da muhalefet liderleri.
Oysa o soruyu sorup aldığı yanıtı da ifadeye yazsaydı şu anda kim bilir nereye tayin edilmişti.
Hatta eski defterler karıştırılmış bir suç bile uydurulmuş olurdu ki bu soruyu sormaması savcının lehine olmuş bile diyebiliriz.
Savcının iddiasına göre ortada “suçtan elde edilen gelirlerin aklanması ve holdinge itibar kazandırılması” eylemi var ve bu eylemin tam göbeğinde de “bir devlet büyüğü” ve “devlet yetkilileri” yer alıyor.
Bir “devlet büyüğü” neden bir şirketin hangi alanlara yatırım yapmasını isteyebilir?
Benim aklıma bazı nedenler geliyor.
İlki en kabası tabii; komisyon almak için!
Toplamı 1 milyar dolara varan alım satım işlemlerinde iki taraf da yani alan da satan da komisyon ödemeye razı olur.
Yüzde beşer verseler 100 milyon dolar eder ki deli para diye tabir edebiliriz.
İkinci neden “devlet büyüğünün” bu holdingin gizli ortaklarından biri olma ihtimali ki olur mu, olur.
Üçüncüsü daha sofistike bir durum: “Devlet büyüğü” artık her kimse bu holdingin böyle bir soruşturmaya uğrayacağını ve mallarına, şirketlerine falan el konulacağını önceden biliyordur.
Türkiye’nin büyük bir üniversitesi, bir özel okullar zinciri ve dev bir medya gurubu ile bir eski holdingin ciddi orandaki hissesi!
Şirketleri gruba satın aldırmıştır ki soruşturma başladığında el konulsun, TMSF kayyım tayin etsin bir Müslüman kardeşimiz biraz semirsin diye düşünmüş olmalı.
Onun bir adım ilerisi de şirketlerin üç kuruşa yine alnı secde gören bir Müslüman kardeşimize devri olur ki yeme de yanında yat!
O kardeşimiz de salak değildir herhalde; ortaya hatırı sayılır bir sakal atarlar nasıl olsa.
TMSF’nin el koyduğu malları daha sonra “nasıl değerlendirdiğine” bakarsanız bu son ihtimal bence daha ağır basıyor.
İnsan durduk yerde “devlet büyüğü” olmuyor geleceği böyle planlayabilme becerisi de gerekiyor belli ki!
Ele verir talkını!
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, İsrail ordusunun uluslararası sularda Gazze yardım filosuna müdahalesine çok kızdı.
“İnsanlığın vicdanı ayaklar altına alındı” dedi.
Yerlikaya çok haklı çünkü bu insanlar barışçı bir protesto eylemi yapıyorlardı.
Onları suçlu gibi derdest edip, gözaltına almak, gözaltında işkenceye varan bir muameleye tabi tutmak gerçekten vicdansızlık!
Adalet Bakanı da Gazze dayanışma filosuna katılan aktivistlere geçmiş olsun dileklerini iletti.
Bir haksızlığa isyan etmek, bu isyanı dile getirmek için protesto hakkını kullanmak temel insan hakları arasında.
Onun için bu iki bakanımızı da kutlardım ama “adres sorunu” yaşıyorlar diye düşündüm.
Yerli ve milli protestoculara acımadan, her türlü kötü muameleyi hak görürken başka protestoculara sahip çıkmaları bir tutarlılık sorunu yaratıyor.
İnsan hakları bir bütün oysa.
Ve ne yazık ki bizim coğrafyamızda bu hakları kullanmak ülkelerin kendi vatandaşlarına ait bir hak olarak görülmüyor.
Kendi vatandaşlarına aynı muameleyi yapmakta beis görmeyenlerin İsrail’i bu konuda eleştirmeleri ise en hafifinden komik kaçıyor.
/././
Trendyol'da "Beyaz Toros sevenlere" başlığıyla t-shirt satışı
Trendyol online satış platformunda 90'larda işlenen faili meçhul cinayetlerin simgesi haline gelmiş "Beyaz Toros" basılı t-shirtler satışa sunuldu. Cumartesi Anneleri ve İnsan Hakları Derneği, satıcıya ve Trendyol 'a tepki gösterdi. Ötüken Online isimli satıcı, kendisine uygulama üzerinden tepki gösteren kullanıcılara, "Tarih bilgisi olan herkes anlayışla karşılacaktır" ifadelerini kullandı.
Trendyol 'da Ötüken Online isimli bir satıcı "Beyaz Toros" desenli t-shitleri satışa sundu. "17 bin kişi bir Beyaz Toros'a nasıl sığar?" yazısının da yer aldığı t-shitleri satan Ötüken Online, kendisine Trendyol üzerinden tepki gösterenlere, "Tarih bilgisi olan herkes anlayışla karşılayacaktır lütfen kötü düşünce ve yorumlara insanları teşvik etmeyiniz Türkiye özgür bir ülke" ifadeleriyle yanıt verdi.
Ötüken Online isimli satıcının kullanıcılara cevabı
Ötüken Online isimli bir satıcının söz konusu ürünlerinin kaldırıldığı görüldü. Trendyol konuya ilişkin olarak henüz bir açıklama yapmadı.
Cumartesi Anneleri'nin resmi sosyal medya hesabından yapılan açıklamada "Beyaz Toros, gözaltında kaybedilen sevdiklerimizin, faili meçhul cinayetlerin ve devlet şiddetinin simgesidir" denildi.
Satışa sunulan Beyaz Toros t-shirtü
"İnsanlığa karşı işlenmiş bir suçun simgesi ticaretin konusu yapılamaz"
Cumartesi Anneleri'nin sosyal medya paylaşımı şu şekilde:
"Beyaz Toros, gözaltında kaybedilen sevdiklerimizin, faili meçhul cinayetlerin ve devlet şiddetinin simgesidir.
Bu simgeyi tişörte basıp 'Toros sevenlere' başlığıyla Trendyol üzerinden satışa sunmak; işlenen insanlık suçlarını meşrulaştırmak, suçluyu ve suçu övmek anlamına gelir.
İnsanlığa karşı işlenmiş bir suçun simgesi ticaretin konusu yapılamaz, pazarlanamaz.
Bu ürün derhal satıştan kaldırılmalı; Trendyol ve üretici firma hakkında yasal işlem başlatılmalıdır."
İHD sosyal medya hesabından ürünlerin kaldırılmasını ve kamuoyundan özür dilenmesini talep etti.
"Devlet şiddetinin ve cezasızlığın simgesidir; modanın ya da mizahın konusu yapılamaz"
İHD sosyal medya paylaşımı şu şekilde:
"Beyaz Toros, faili meçhul cinayetlerin ve gözaltında kaybedilenlerin simgesidir — Pazarlanamaz!
Trendyol’da 'Ötüken Online' adlı üretici tarafından satılan 'Beyaz Toros' baskılı tişört, 1990’lı yıllarda işlenen zorla kaybetmelerin ve faili meçhul cinayetlerin simgesi olan bir aracı ticari bir ürüne dönüştürmektedir.
Bu tür ürünler, binlerce insanın acısını ticarileştirmekte, insanlık suçlarını meşrulaştırmakta ve toplumsal hafızayı tahrip etmektedir.
'Beyaz Toros', gözaltında kaybetmelerin, faili meçhul cinayetlerin, devlet şiddetinin ve cezasızlığın simgesidir; modanın ya da mizahın konusu yapılamaz.
Bu simgeyi ticari bir ürün haline getirmek; yalnızca geçmişte yaşanan ağır insanlık suçlarını hafife almak değil, aynı zamanda bu suçları ve faillerini meşrulaştırmak anlamına gelmektedir. Bu durum, Türk Ceza Kanunu’nun 215. maddesinde düzenlenen 'suçu ve suçluyu övme yasağı' ile de bağdaşmamaktadır.
Bu nedenle İnsan Hakları Derneği olarak:
• Trendyol’u ve ilgili üretici firmayı bu ürünü derhal satıştan kaldırmaya,
• Yakınlarını kaybeden ailelerden ve kamuoyundan açıkça özür dilemeye,
• İnsan hakları ve etik değerlere aykırı içeriklerin satışına karşı etkin denetim mekanizmaları kurmaya çağırıyoruz."
***
NATO ve Türkiye’nin drone sınavı -Barçın Yinanç-
İnsan bazen Türkiye’nin başka bir gezegende yaşadığı hissine kapılıyor. Gündemler arasındaki fark makası özellikle aynı mahallede yaşıyor olmamıza karşın Batı ile sürekli açılıyor. Rusya’nın taktikleri, vurkaçları karşısında Avrupa nasıl davranacağını bilemiyor; ortak bir tutum alamıyor. İki hafta içinde NATO’nun kriz gündemiyle iki kez toplanması hayra alamet değil. Gelişmeler hem NATO üyesi olmamız hem de Rusya’yla ilişkiler açısından bizi çok yakından ilgilendiriyor.
Bulgaristan’da yaşayan bir Avrupalı uzman; yaz aylarında Tiflis’teki bir toplantıya davet alır.
Hava yolunu kullanmak yerine, deniz yolunu tercih eder. Tırların kullandığı, Burgaz-Batum feribotuna biner. İnternetin olmadığı, tır şöförlerinin sabah 11.00’de bira içmeye başladığı 64 saat süren yolculuğun bir noktasında, açık denizde feribot transponderini ve ışıklarını kapatır. Birazdan yine ışıkları sönmüş bir Rus petrol tankeri gemiye yanaşır ve petrol yüklemesi yapar. Ödeme kripto para ile yapılmıştır. Kaptan; yakıtı piyasa fiyatının yüzde 30-40 daha altına aldıklarını söyledikten sonra; endişeye mahal olmadığını zira geminin yakıtının Romanya’dan alındığına dair yasal belgelere sahip olduğunu söyler.
ABD Başkanı Donald Trump, NATO ülkelerinin Rusya’dan petrol ve doğal gaz almaya devam etmelerini eleştirirken, gözler Türkiye’ye ve tabii Macaristan ve Slovakya’ya dönmüştü.
Baştaki anekdotu aktaran Avrupalı uzman, başkalarını eleştirirken kendimizi de eleştirmeliyiz diye konuştu. Özellikle Yunanlılar Türkiye’yi eleştirme fırsatını kaçırmamak için Ankara’nın Rusya’ya yaptırımlara katılmadığını sürekli hatırlatırken, Rus petrolünün önemli bir miktarının savaş başladıktan sonra da uzunca bir süre Yunan’lı armatörlere ait tankerlerle taşındığını onlara hatırlatan oldu mu bilmiyorum.
Her hâlükârda bugünlerde Avrupa’da endişenin odak noktası yaptırımların delinmesinden çok, hava sahasının Ruslar tarafından delinmesine döndü. Estonya, Rus savaş uçaklarının hava sahasını ihlal ettiğini açıkladı. Litvanya, Polonya, Danimarka, Romanya’da şüpheli insansız hava aracı ihlali yaşandı. En son hata soru şüpheli insansız hava aracı nedeniyle Münih havalimanı 24 saat kapalı kaldı.
Türkiye başka bir gezegende yaşıyor
Ne zaman yurt dışına çıksam, Türkiye’nin başka bir gezegende yaşadığı hissine kapılıyorum. Gündemler arasındaki fark makası özellikle aynı mahallede yaşıyor olmamıza karşın Batı ile sürekli açılıyor.
Rusya’nın taktikleri, vurkaçları karşısında Avrupa nasıl davranacağını bilemiyor; ortak bir tutum alamıyor. Bu durumun Batı karşıtlarını çok sevindireceğine kuşkum yok.
Lakin, gelişmeler hem NATO üyesi olmamız hem de Rusya’yla ilişkiler açısından bizi çok yakından ilgilendiriyor.
İki hafta içinde NATO’nun dördüncü maddesi iki kere işletildi. Polonya hava sahasında görülen iki düzine kadar dron’dan 3 tanesi Polonya ve Hollanda’ya ait uçaklar tarafından vuruldu. Romanya hava sahasında görülen dronlar F-16’lar tarafından izlemeye alındı.
Niye Polonya hava sahasına girenlerden bir kısmı düşürüldü de Romanya’ya giren düşürülmedi tartışması yaşandı. Tanesi 1000 ile 15.000 dolar arasında değişen dronları vurmak için milyon dolarlık füze kullanılması elbet akıllıca değil.
Yıllar içinde Rus dronlarına karşı savunma sistemi geliştiren Ukrayna’nın deneyimlerine başvuralım çağrıları var.
“Güç gösterisinden anlar; Türkiye Rus uçağını vurdu ve sonra Ruslar bir daha Türklere bulaşmadı” diyerek NATO genel sekreterini sıkıştıran Batılı gazeteciler var.
Tabii, bunu söyleyenlere, 2015’te Rus uçağını düşürmenin bedelinin S400 alımının yanı sıra daha bilmediğimiz bir sürü başka taviz olarak ödendiğini, hatta Suriye’de 2020 yılında 30’dan fazla Türk askerinin hava bombardımanında ölmesinin de 2015’teki uçak krizinden bağımsız değerlendirilemeyeceğini hatırlamak gerekiyor.
NATO’nun yeni gelişmeler karşısında angajman kuralları ne olacak? Değişir mi? Malum AK Parti iktidarı Türkiye - Suriye hava sahasında angajman kurallarını değişirdiğinde uçak düşürme olayı yaşanmıştı. Bu konuları ne kadar tartışıyoruz, tartışabiliyoruz?
Türkiye’nin yakında yaşanan hava ihlallerinden sonra Litvanya’ya ileri teknolojiye sahip bir adet erken uyarı uçağını bir kaç günlüğüne göndermesi, gerekli mi, gereksiz mi; yoksa tersine yetersiz bir adım mıdır?
Son bir haftadır, doğal olarak barış umudu nedeniyle gündem Gazze’ye yoğunlaştı. Ancak yakınımızda da bizi çok ilgilendiren çatışma riski yüksek bir kriz var.
Rusya’nın amacının, başkentlerin dikkatini dağıtmak, aralarındaki fikir ayrılığını derinleştirmek; ayrıca dron ihlalleri karşısında, Avrupa’nın kendi ihtiyacına odaklanıp Ukrayna’ya ilave hava savunma sistemleri göndermesini engellemek olduğu, NATO ile savaşa girmeye niyetlenmediği söylenebilir.
Ancak bir yanlış anlama ya da kazanın Türkiye’yi de içine çekecek bir kriz sarmalına dönüşmeyeceğinin garantisi yok.
Birden çok fırtınayla başa çıkmaya çalışırken, içerde “iç cepheyi güçlendirelim” derken tersine iç cepheyi çökerten bir süreç yaşanıyor. Muhalefet/muhalifler üzerine apansızca gidiliyor. Üstüne, klikler arasında dümene kim geçecek mücadelesi de sertleşti.
Bölgemizde savaş riskinin bu kadar yüksek olduğu bir dönemde, ülkenin en azından dış politika ve güvenlik konularının partiler üstü kalması, dışişleri ve savunma bakanları ile MİT Başkanının partiler üstü bir bakışla konulara yaklaşması rahatlatıcı olabilirdi.
Bu bağlamda özellikle Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın aralarında “muhalif” olarak da bilinen kimi gazeteciler tarafından “devlet” adına konuşuyormuş gibi gösterilmesi ne kadar sağlıklı, sorgulamakta fayda var. Hakan, milli ve yerli uçakların motorlarının ilk aşamada milli olmadığını söyleyerek bir devlet sırrı ifşa etmedi. Konuyu bilen uzmanlar, gazeteciler de dahil bu durumu biliyordu. “Fidan devlet olarak ABD’ye mesaj verdi” algısı da Fidan’ı klikler karşısında güçlendirmeye mi yoksa zayıflatmaya mı hizmet ediyor emin değilim.
Erdoğan ABD’nin her dediğine evet derken Fidan’ın uyarıcı mesaj verdiği izlenimini yaratmak gerçeklikle pek bağdaşmıyor. Çünkü Türkiye’nin dış ve güvenlik politikasını tek bir kişi belirliyor. O da Cumhurbaşkanı.
/././
Sahte belge ile mücadele (KURGAN) kapsamında mükelleflere gönderilen bilgi isteme yazılarına karşı neler yapılabilir?-Erdoğan Sağlam-
Sistemin KURGAN kısaltması ile anılması mükellef ve mali müşavirler cephesinde hem esprilere hem de endişelere sebebiyet verdi. Son yıllarda Gelir İdaresi ve VDK’ye yaptığım iletişim konusundaki uyarı ve eleştirilerime bir yenisi daha eklendi. İsmin anlamından hareketle, “Yoksa bizi mezara mı gömecekler?” şeklinde espri ve eleştiri yapanlar var.
Değerli okurlar, 15 Eylül 2025 tarihli yazımda Vergi Denetim Kurulunun (VDK) 1 Ekim 2025 tarihinden itibaren sahte belgeyle mücadele stratejisini değiştireceğini duyurmuş ve bu konuda bazı uyarılar ve değerlendirmelerde bulunmuştum.
VDK, bu konuda hazırlıklarını hızlı bir şekilde tamamlamış olacak ki 1 Ekim’den önce KURGAN kapsamında mükelleflere bilgi isteme yazıları göndermeye başladı. Henüz 160 bin mükellefe gönderilen bu yazıların toplamda 600 bine çıkacağı söyleniyor.
Bilgi isteme yazıları mükelleflere “Sahte Belge ile Mücadele Gözetim Programı” kapsamında gönderiliyor ve varsa mükellefin tam tasdik sözleşmesi yaptığı yeminli mali müşavire (YMM) de bilgi veriliyor.
Bu yazılarda, 1 Ekim 2025 tarihi itibarıyla sahte belge düzenleme ve kullanma ile daha etkin mücadele kapsamında cari denetim, rapor otomasyon sistemi ile hızlı denetim/raporlama ve teminat isteme gibi yeni uygulamaların devreye alınacağı da belirtiliyor.
Özellikle teminat isteme konusunda çok yakın bir zamanda bir yazı yazmayı düşünüyorum. Çünkü mevcut durumda teminat isteme uygulamaları çok istisnai durumlarda ve çok az sayıda yapılıyor.
KURGAN sistemi nedir ve nasıl çalışır?
Cari denetimler ve fiili tespitler yapılmasına imkân sağlayacak bir risk analiz sistemine ihtiyaç duyulması üzerine 2024 yılı başından itibaren geliştirilmeye başlanan Kuruluş Gözetimli Analiz (KURGAN) projesi 2025 yılında hayata geçirilmiş bulunuyor.
KURGAN cari veriler ile çalışan, işlem riskini ölçen, büyük veri analitiğini kullanarak ekonomideki işlemleri anlık olarak tarayan bir vergisel risk analiz sistemi...
KURGAN, Hazine ve Maliye Bakanlığı Bilgi Teknolojileri Genel Müdürlüğü tarafından kurulmuş olan büyük veri platformu ile entegre edilmiş durumda. E-belge verileri gibi anlık veya günlük olarak raporlanan ve Kurul Başkanlığının erişimi bulunan, olabilecek en cari veriler üzerinde çalışmak üzere tasarlanmış bulunuyor.
Sistemde farklı veri türlerinden milyarlarca veri analiz ediliyor. İşlemlerin gerçeklikten uzak olması, miktar veya mahiyet itibariyle gerçek durumu doğru yansıtmaması en temel işlem risklerini oluşturuyor. Ayrıca mükelleflerin ilişkili mükelleflerle emsaline aykırı düşecek şekilde mal veya hizmet alım veya satımında bulunması da riskli bir işlem. Sistem şimdilik işlemlerin gerçekliğine odaklı analizler yürütüyor. KURGAN, mümkün olan en kısa sürede sahte belgeyi tespit etmeye çalışıyor.
Tüm mükelleflerin mal ve hizmet alış ve satış işlemleri anlık olarak taranıyor, çok sayıda kriter ve veri kaynağından toplanan bilgiler üzerinden işlemlerin risk puanları hesaplanıyor. Bir işlemin riskini ölçmek için işleme taraf mükelleflerin geçmiş ve günümüzdeki bilgileri sorgulanarak analize tabi tutuluyor. Ortaya çıkan veriler işlem riski olarak atanıyor. Dolayısıyla sistem, işlem taraflarına bir risk puanı atamaktan ziyade işleme bir risk puanı atıyor.
Uygulama ile mükelleflere risk durumlarına yönelik sinyalleme yapılıyor, yani bilgi veriliyor ve gönüllü uyum çerçevesinde düzeltme yapmasına imkân tanınıyor. Böylece vergi müfettişlerinin iş yükünün azaltılması amaçlanıyor.
KURGAN kısaltması hakkında yapılan yorumlar…
Sistemin "KURGAN" kısaltması ile anılması mükellef ve mali müşavirler cephesinde hem esprilere hem de endişelere sebebiyet verdi. Son yıllarda Gelir İdaresi ve VDK’ye yaptığım iletişim konusundaki uyarı ve eleştirilerime bir yenisi daha eklendi.
Türk Dil Kurumu Sözlüğüne göre “kurgan” sözcüğünün iki karşılığı var:
- isim İlk Çağ'da mezar üzerine toprak yığılarak yapılan küçük tepe.
- isim Tepe biçiminde mezar.
Buradan hareketle, “Yoksa bizi mezara mı gömecekler?” şeklinde espri ve eleştiri yapanlar var. Hatta uygulamayı “URGAN” diye ananlara da rastlanıyor.
Bu örnek de gösteriyor ki, bir uygulamaya isim koyarken dikkatli olmak ve etimolojiden (kökenbilimden) yararlanmak gerekiyor.
Mükelleflere gönderilen yazıların niteliği nedir?
Öncelikle belirtelim KURGAN yazıları mükellefler nezdinde bir vergi incelemesine başlandığını göstermiyor!
Bu yazılar 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 148 inci maddesine dayanılarak yazılan bilgi isteme yazıları niteliğinde. Yazılar bir tür karşıt inceleme yazısı. Bir müfettiş tarafından gönderiliyor.
Yazılar nasıl cevaplandırılacak?
Yazılara verilecek cevaplar risk analiz sistemin bir girdisi olarak kullanılacak. Mükelleflere elektronik ve dijital veriler üzerinden tespiti mümkün veya kolay olmayan fiillere yönelik hususlar soruluyor.
Mükelleflere gönderilen yazılarda 2024 yılına ilişkin yapılan analiz çalışmaları neticesinde tespit edilen ve bir tabloda gösterilen alış faturalarının gerçek bir mal teslimi ve/veya hizmet ifasına dayanıp dayanmadığı hususunda bu işlemlerin riskli bulunduğu belirtilerek formatı yazıda yer alan bir tablo ile 15 gün içinde bilgi verilmesi isteniyor.
Tablo aynen şöyle:
Tablonun en önemli sütunu “Beyanname Durumu” olup tabloda dökümüne yer verilen belgelerin KDV beyannamesinde indirim konusu yapılıp yapılmadığı, indirim konusu yapıldıysa indirim konusu yapılan tutarların düzeltme beyannamesi ile indirimlerden çıkarılıp çıkarılmadığı hususundan şu ibarelerden uygun olanı bu bölüme yazılmak suretiyle bilgi verilmesi konusunda yönlendiriliyor.
“İndirim konusu yapılmadı”
“İndirim konusu yapıldı”
“Düzeltme beyanı verildi”
Buna göre, eğer tabloda yer verilen bir fatura indirim konusu yapılmış ancak bu indirimle ilgili herhangi bir düzeltme yapılmamışsa “İndirim konusu yapıldı” ibaresi, yapılmışsa “Düzeltme beyanı verildi” ibaresi yazılacak.
Bu yazı tebliğ edildikten sonra da ilgili faturaya ilişkin KDV düzeltme beyannamesi verilerek indirim hesaplarından çıkarılabilir. Bu durumda ilgili bölümde “Düzeltme beyanı verildi” ibaresine yer verilecektir.
Cevap yazılarına ilişkin önerilerim…
Yukarıda ifade ettiğim üzere bu yazılar bir vergi incelemesine başlandığı konusunda bir bilgilendirme olmamakla birlikte olası bir denetimin habercisi olarak değerlendirilebilir.
ÇÜNKÜ, bilgi isteme yazısında listelenen faturalara ilişkin indirim konusu yapılmış, ancak düzeltme yapılmamışsa bu alış işleminin gerçek bir alış olup olmadığı konusunda detaylı bir bilgi istenmiyor. Buna karşın eğer bir düzeltme yapılmak istenmiyorsa cevap yazılarında, “İndirim konusu yapıldı” ibaresine yer verildikten sonra işlemin gerçekliğine ilişkin detaylı açıklamalar yapılabilir.
Eğer düzeltme yapmak istiyor, ancak şüpheli duruma düşmek de istemiyorsanız, cevap yazısında “Düzeltme beyanı verildi” ibaresine yer verdikten sonra; detaylı bir şekilde satın alma işleminin gerçek olduğu, dolayısıyla söz konusu faturanın sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge olmadığı açıklamalarına yer verip, sonra gönüllü uyum çerçevesinde ve ihtilaf yaşamamak adına bu düzeltme beyannamesinin verildiğini ifade edebilirsiniz.
Rakamın büyüklüğü, devreden KDV durumu, inceleme ve dava süreci ile masrafları, hapis cezası olasılıkları vb. hususların mali müşavirinizle birlikte değerlendirilerek bilgi isteme yazısına cevap vermenizi öneririm.
Yazıdan diğer vergiler bakımından bir düzeltme talep edilmediğini anlıyorum. Ancak yaptığınız değerlendirme sonucunda tabii ki başka vergiler için de düzeltme yapabilirsiniz.
Şahsi kanaatim; bu bilgi isteme yazılarının düzeltme beyannamesinin verilmemiş olması veya yazının tebliğinden sonra verilmemesi halinde çoğu mükellefin vergi incelemesine sevk edileceği yönünde!
Düzeltme pişmanlık beyannamesi ile yapılabilir mi?
Bence KURGAN yazılarında somut bir tespite yer verilmeyip, şüpheli bir işlem bildirimi yapıldığından düzeltmelerin pişmanlık yoluyla yapılmasına engel bir durum yoktur. Kaldı ki İdare farklı görüşte olursa beyanı kanuni süresinden sonra (KSS) düzeltme beyanı yönünde tadil etmekte ve vergi ziyaının söz konusu olduğu durumlarda yüzde 50 vergi ziyaı cezası kesmektedir.
Bu nedenle önerim, eğer düzeltme beyanında bulunacaksanız bunu pişmanlık yoluyla yapmanız yönündedir.
KURGAN yazıları dolasıyla düzeltme beyannameleri ihtirazî kayıtla verilip dava açılabilir mi?
Tabii ki düzetme beyanları ihtirazî kayıtla yapılıp 30 gün içinde dava açılabilir. Ancak bu davanın yargıda kabul görmesi için düzeltme konusunda İdarenin yönlendirmede bulunmuş olması gerekir. Yani dava konusu yazının müeyyideli bir yazı olması gerekmektedir.
Bu açıdan değerlendirildiğinde KURGAN yazılarının müeyyideli olmadığını, başka bir ifade ile cebri nitelikte bulunmadığını düşünüyorum. Çünkü mükellefler istedikleri şekilde davranmakta özgür bırakılmaktadır. Herhangi bir şekilde veya herhangi bir yöntemde düzeltme yapması veya beyanname vermesine yönelik açık bir talep içermemektedir. Esasen dolaylı bir düzeltme beyanı içerdiği söylenebilirse de yargının bu değerlendirmeyi kabul etmesi mümkün gözükmemektedir.
Yazıların mahiyeti bilgi isteme yazısı olduğundan, istenilen bilgilere tebliğ tarihinden itibaren süresi içerisinde cevap verilmemesi, eksik ya da yanıltıcı bilgi verilmesi durumunda VUK’un 355’inci maddesi kapsamında özel usulsüzlük cezasının kesilmesi söz konusu olabilir. Tabii ki cevap vermek için ek süre talep edilmesi mümkündür.
Vergi müfettişleri olası bir incelemede nelere dikkat edeceklerdir?
KURGAN sisteminde ilk gönderilen yazılar işlemlerin gerçekliğine odaklandığından muhtemel bir denetim sürecinde işlemlerin gerçekliğini ispata yönelik delillerin toplanması gerekir. Bu kapsamda çıkarılan 18.04.2025 tarihli “Sahte ve Muhteviyatı İtibarıyla Yanıltıcı Belge Kullanma İncelemeleri İle VUK’un 160/A Maddesi Kapsamındaki İncelemeler Hakkında Genelge”de vergi müfettişleri tarafından yapılacak değerlendirmelere ilişkin hususlara yer verilmiştir.
Bu Genelgede söz konusu hususlar aşağıda aynen yer verdiğim 13 başlıkta açıklanmıştır (Mükellef ve mali müşavirlerin bu başlıkları dikkatli bir şekilde değerlendirmeleri gerekir. Aksi durumda hapis cezası gibi çok ağır sonuçlarla karşılaşılabilir):
“1. Sahte belgeyi düzenleyen mükellef hakkında tanzim edilmiş olan Vergi Tekniği Raporunda söz konusu belgenin bilerek kullanıldığına yönelik bir tespit bulunup bulunmadığı,
- Kullanılan sahte belge içeriği mal ve/veya hizmetlerin mükellefin faaliyet konusu ile ilgili olup olmadığı, sahte belge içeriğinde yer alan mal ve/veya hizmetlere ilişkin giderlerin mükellefin faaliyetini sürdürmek için katlanması gereken giderlerden olup olmadığı,
- Sahte belge tutarının hangi maliyet/gider hesaplarında izlendiği ve bu hesaplar içerisindeki oranı, sahte belgeye istinaden indirim konusu yapılan KDV tutarının toplam indirilecek KDV tutarı içerisindeki oranı,
- Mükellefin, kullanılan sahte belgeyi düzenleyen mükellef ile ilişkili kişi kapsamında olup olmadığı, ayrıca aynı meslek mensubundan hizmet alımı vb. verisinin bulunup bulunmadığı, mali müşavirlik sözleşmesinin feshedildiğine ilişkin tespit bulunması durumunda mali müşavirin sözleşme feshine ilişkin ifadeleri,
- Mükellefin içinde bulunduğu sektör ve faaliyet konusuna göre tespit edilebildiği ölçüde karlılık oranı, iş hacmi ve cirosuna göre tahakkuk eden vergi durumu (sürekli zarar veya devreden KDV beyan edip etmediği ya da çok düşük tutarlarda ödenecek vergi beyan etmesi, vergiye uyumu vb.),
- Kullanılan sahte belgelerin birden fazla mükelleften alınıp alınmadığı,
- Mükellefin kullandığı sahte belge içeriğindeki mal miktarını depolayabilecek kapasitesinin olup olmadığı,
- Kullanılan sahte belge içeriğinde yer alan malların sevkiyatına yönelik olarak sevk irsaliyesi, taşıma irsaliyesi, teslim tesellüm belgesi vb. belge ibraz edilip edilmediği, ibraz edilmiş ise bu belgelerin gerçeği yansıtıp yansıtmadığı, sevkiyata ilişkin plaka takip sistemi kayıtlarıyla sevkiyat güzergahının uyumlu olup olmadığı ya da nakliye vasıtası olarak belirtilen plakaların ait olduğu araçların motosiklet, binek oto ve tescili terk edilmiş araç niteliğinde olup olmadığına ilişkin tespitler,
- Kullanılan sahte belge tutarlarına ilişkin ödemelerin nasıl gerçekleştiği, yapılan ödemenin fiktif olup olmadığı, yapılan ödemenin mükellefe iade edilip edilmediği, ödeme belgelerinin gerçek olup olmadığı, çek ile yapılan ödemelerde ciro silsilesi ve çekin kim tarafından tahsil edildiği, çeki tahsil eden ile çeki düzenleyen mükellef arasında bir ilişki olup olmadığı, ödemeler yapılırken doğrudan borçlandırma sisteminin (DBS) kullanılıp kullanılmadığı,
- Mükellef nezdinde daha önce yapılmış yoklamalarda, sahte belgede yer alan emtiaya ya da benzer nitelikli emtiaya ilişkin bir tespit bulunup bulunmadığı,
- Mükellefle ilgili daha önce vergi incelemesi yapılmışsa bu incelemelerdeki sonuçlar, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma sıklığı (kaç farklı mükelleften alındığı, takvim yılı/ vergilendirme dönemlerine yaygınlığı vb.) daha önceki yıllarda kast unsuru ortaya konulan bir sahte belge kullanma raporunun bulunup bulunmadığı,
- Mükellefin ortak veya yöneticileri ile mükellefin ortak veya yönetici olduğu mükelleflerle ilgili daha önce yapılan sahte belge veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge düzenleme ve kullanma tespitleri,
- Kullanılan sahte belgelerin düzenlenme tarihleri ile elektronik imza tarihlerinin uyumlu olup olmadığı.
Diğer taraftan sahte belgeyi kullanan mükellef tarafından, sahte belgede yer alan mal ve hizmetin gerçekten hiç alınmadığının tespit edildiği, belgeye dayanak olarak kayıtlara yansıtılan tutarların maliyet ve gider olarak kabul edilmediği durumlarda bu belgenin kasten ve bilerek kullanıldığı tabiidir.
Ayrıca, bilerek sahte belge kullanma sonucuna ulaşılan durumlarda, kullanılan sahte belgelere isabet eden maliyet ve/veya giderlerin karlılığa etkisi değerlendirilerek maliyet ve/veya giderlerin buna göre yeniden belirlenmesi gerekmektedir.”
Genelgede henüz kesin olarak ispatlanmamış bir aşamada “sahte belge düzenleyen veya kullanan” ifadeleri yer almaktadır. Bence bu ifadeler hatalıdır. “Sahte belge düzenleme ve kullanma şüphesi bulunan” ifadeleri kullanılsaydı daha doğru ve hukuka uygun olurdu.
/././
KURGAN yazılarına karşı ne yapılmalı?-Murat Batı-
Vergi idaresi söz konusu yazıda mükelleflerde KURGAN sistemi tarafından riskli olarak kategorize edilen firmadan alışlarına yönelik KDV açısından yasal defter kayıtlarına yansıtılıp/yansıtılmama, beyannamelerde indirimi konusu yapılıp/yapılmama ve söz konusu alışlara isabet eden KDV için düzeltme beyannamesi verip/vermeme gibi durumlarla alakalı bilgi ve belge talep etmektedir.
Küresel ölçekte yaşanan teknolojik ve dijital gelişmeler toplumsal yaşamın her alanına sirayet ettiği gibi devletlerin idari ve mali yönetim süreçlerini de dönüştürmektedir. Buna bağlı olarak gelişen ve dönüşen en önemli alanlardan birisi de denetim süreçleridir.
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın ana denetimi birim olan Vergi Denetim Kurulu yetkilileri tarafından oluşturulan KURGAN (Kuruluş Gözetimli Analiz Sistemi) sistemi de kamusal makamların mali denetim yükümlülükleri açısından oldukça önemli bir yenilik olarak görülmektedir.
Bu kapsamda Hazine ve Maliye Bakanlığı’na bağlı Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı, sahte belge düzenleme ve kullanmayla alakalı 1 Ekim 2025’ten itibaren kayıt dışılıkla mücadele anlamında yeni bir sürece başladı. Başta Vergi Denetim Kurulu mensupları olmak üzere emeği geçen herkesin eline, emeğine, aklına sağlık…
Vergi Denetim Kurulu, mükelleflerin KURGAN sistemiyle alakalı kafalardaki bazı sorulara cevap bulmaları adına bir rehber yayımladı.
Bu rehberde özellikle risk analizinin nasıl yapıldığı, bu sitemin vergi incelemesine ne ölçüde ve nasıl katkı sağlayacağı gibi birçok husus açıklanmıştır.
KURGAN nedir?
Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı Risk Analiz Merkezi tarafından geliştirilen, cari veriler ile çalışan, işlem riskini ölçen, büyük veri analitiğini kullanarak ekonomideki işlemleri anlık olarak tarayan bir vergisel risk analiz sistemidir.
KURGAN yazıları, VUK m.148’e dayanılarak yazılan bir bilgi isteme yazısıdır. Yazılar, karşıt inceleme mahiyetindedir. Karşıt inceleme; mükellefin iş ilişkisinde bulunan kişilerin incelemeye alınmasını ifade eder.
Yazılara verilen cevaplar risk analiz sistemin bir girdisi olarak kullanılmaktadır. Mükelleflere elektronik ve dijital veriler üzerinden tespiti mümkün veya kolay olmayan fiillere yönelik hususlar sorulmaktadır. Örneğin riskli işlemlere dayalı belgelerin defter kayıtlarına alınıp alınmaması, beyanlara dâhil edilip edilmemesi veya sonrasında bir düzeltme beyannamesi verilerek kayıtlardan çıkarılması durumu mükelleften bilgi istenen başlıklar arasındadır. Bu bilgiler sistemin vakıf olamadığı mutabakat riskleri olarak adlandırılmaktadır. KURGAN yazıları denetimin kendisi değil olası bir denetimin habercisidir.
Sistem, vergi mükelleflerinin, mükellefiyetlerine yönelik dijital ortamda kayıtlanan ve izlenen tüm hesap ve işlemlerini analize tabi tutarak puanlama yapılması şeklinde işlemektedir. Tamamen dijital bir skorlama neticesinde mükellefler risk durumuna göre nitelendirilmektedir.
Tam da bu noktada özellikle son bir hafta içerisinde sayıları binlerle ifade edilen vergi mükelleflerine KURGAN sistemi tarafından tespit edilen ve mükelleflerin ticari iş ve ilişkisinde bulunduğu firmalara yönelik bir nevi erken uyarı olarak nitelendirilebilecek yazılar gitmektedir. Kulis bilgilerine göre bu sayının daha da artacağı öngörülmektedir.
KURGAN sistemi tamamen somut ve kesin hesap, işlem ve veriler üzerinden bir değerlendirme yapmak suretiyle riskin niteliğini ortaya koymaktadır. Bu yönüyle mevcut sistem, varsayıma ya da tahmine dayalı öznel yargılardan daha gerçekçi sonuçlar üretmektedir. Sistem, bir mükellefin beyan edilen ciro bilgisini, işgücü potansiyeli, finansal organizasyon, aktifinde kayıtlı iktisadi kıymetler, demirbaşlar gibi unsurlar çerçevesinde analize tabi tutarak risk düzeyini belirlemektedir.
Minik bir uyarı
Ancak herhangi bir mükellefin mal/hizmet alımı yaptığı firmadan aldığı faturaya istinaden indirim konusu yaptığı KDV’nin söz konusu mükellef hakkında olumsuz rapor (Sahte Belge Düzenleme Nedeniyle Vergi Tekniği Raporu) olmadığı sürece kayıtlarından ve beyannamelerinden çıkartılmaya zorlanması hukuka ve kanuna aykırı bir durum arz edecektir. Bu durum, verginin kanuniliği prensibiyle de çelişmektedir. Bu nedenledir ki, vergi idaresi tarafından gönderilen yazılarda bu yönde bir husus ifade edilmemektedir. Sadece mükellefler, riskli olarak değerlendirilen firmalara yönelik uyarılmaktadır.
KURGAN yazısı gelen mükellef ne yapmalı?
Öncelikle şunu belirtmekte fayda vardır; KURGAN yazıları cebri nitelikte yazılar değildir. Yani esasında mükellefe bir tür tercih hakkı sunmaktadır; sahte belge kullandıysanız düzeltme beyannamesi verin ancak kullanmadıysanız istenilen bilgi ve belgeleri verin işinize bakın denilmektedir.
Mükellefe gönderilen yazılarda, KURGAN sistemi ve yasal mevzuata yer verildikten sonra sistem tarafından riskli nitelendirilen ve mükellefin mal/hizmet alımında bulunduğu firmalara yönelik bilgi talebinde bulunulmaktadır. Vergi idaresi söz konusu yazıda mükelleflerde KURGAN sistemi tarafından riskli olarak kategorize edilen firmadan alışlarına yönelik KDV açısından yasal defter kayıtlarına yansıtılıp/yansıtılmama, beyannamelerde indirimi konusu yapılıp/yapılmama ve söz konusu alışlara isabet eden KDV için düzeltme beyannamesi verip/vermeme gibi durumlarla alakalı bilgi ve belge talep etmektedir.
Diğer bir ifadeyle, riskin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğine yönelik mükelleflerin kendisinin şimdiden yön vermesi istenilmektedir. Şöyle ki, mükellefler mal/hizmet alımında bulunduğu ve vergi idaresi tarafından riskli olarak kategorize edilen firmanın ilerleyen zaman diliminde olumsuz rapor ile sahte belge düzenleyicisi olduğuna yönelik bir endişesi varsa söz konusu mükelleften alışlara isabet eden KDV’nin kayıtlardan çıkarılması söz konusu alımlara yönelik inceleme bağışıklığına bağlı olarak kullanma fiilinin adli süreçlerine yönelik de bir koruma sağlayacaktır.
Bu nedenle gelen yazıya binaen öncelikle riskli görülen işlemler mükelleflerce gözden geçirilmelidir. Yani riskli görülen işlem mükellef tarafından da riskli görülüyorsa yani kullanmış olabilirim diyorsa tedbir alınmasında fayda bulunmaktadır. Bu tedbir ise kayıt ve/veya beyanların düzeltme yoluyla düzeltilip bunun bir cevabi yazıyla da vergi idaresine bildirilmelerinde fayda vardır.
Pişmanlıkla beyan verilebilir mi?
Yeri gelmişken belirtmeliyiz ki verilmesi muhtemel düzeltme beyannamesinin, 213 sayılı VUK’un 371’inci maddesi yani pişmanlık ve ıslah maddesi uyarınca herhangi bir inceleme süreci ya da takdir komisyona sevk hali bulunmadığından pişmanlıkla verilebileceği ve ödenmesi gereken KDV çıkması durumunda vergi ziyaı cezası kesilmeyeceğini de belirtmek isteriz. Çünkü mükellefe gönderilen yazıda işbu yazı, bir incelemeye başlama bildirimi mahiyetinde olmayıp, riskli bulunan durumlardan mükellefleri olabildiğince erken haberdar etme ve risk analiz birimimizce yapılacak nihai değerlendirmeye esas olması amacı taşımaktadır ifadesi bulunmaktadır. Bu nedenle yazı gelenler pekâlâ pişmanlıkla beyan verebilirler.
Sonuç olarak
Sonuç olarak KURGAN sisteminin tespit ettiği riskli bir mükelleften mal/hizmet alımı nedeniyle yazı gelmiş olanlar, söz konusu mükelleften alışlarına isabet eden KDV’nin kayıtlarından ve beyanlarından çıkartılıp/çıkartılmayacağı ile alakalı olarak herhangi bir kanuni ya da hukuki bir zorunluluk bulunmamakla birlikte söz konusu mükellef hakkında daha sonra olumsuz rapor yazılma ihtimalini yüksek görmeleri halinde düzeltme beyannamesi vermek suretiyle söz konusu KDV’lerin indirimlerden çıkartılmasının daha rasyonel bir tercih olacağını düşünmekteyiz.
Yani gönderilen yazıda riskli görülen tespitler esasında mükellefi, kendi bildiğiyle korkutma anlamı da taşımaktadır. Şöyle ki gelen yazıya binaen mükellefin kafasında acaba kullandığım faturanın sahte olduğunu gerçekten de biliyor mu ya da öğrenme ihtimali olabilir mi gibi kendince bir savunma mekanizmasının işletilmesini ve buna göre fiilen önlem alınmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenle yazı gelen mükelleflerin yazıda belirtilen hususlarla alakalı bir tereddütleri varsa bunu düzeltme/pişmanlık beyannamesi ile bildirmeleri olası bir incelemesinden kurtulabilmesini de sağlayabilecektir.
/././
Don… Ki... O… Te -Fikret İldiz-
“Sadece bir karakter değil; yaşamı daha güzel kılmak için hayal eden, cesaret eden, düşünen herkesin sahnedeki sureti. Dünyanın Don Quijote’lere ihtiyacı var. Hem de milyonlarcasına”

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder