10 gün önceden biliniyormuş! + Amerika Muhtarı’nı kaybettik -halkTV-

10 gün önceden biliniyormuş!-İsmail Saymaz-

“1 Kasım 2025’te C Blok Tek 55 No’lu odasında sabah sayımı için gidildiği, oda içerisinde görülmemesi üzerine odaya girildiği, hükümlünün banyo kapısında yatak çarşafı ve banyo havlusunu birleştirmek suretiyle kendisini astığının görüldüğü…”

‘Thodex’ adlı kripto para borsasının kurucusu olan Fatih Faruk Özer, iki buçuk yıldır tutuklu bulunduğu Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ndeki tek kişilik koğuşunda, 1 Kasım sabahı saat 8’de canına kıymış halde bulundu.

Yükselişten çöküşe

Özer’in trajik şekilde sonuçlanan 31 yıllık yaşamında, oldukça genç bir yaşta azımsanmayacak başarılar ve bol sıfırlı dolandırıcılık iddiaları iç içe geçiyor.

Özer, Kocaeli’de 1994’te doğdu.

2017’de kurduğu Koineks, Türkiye’nin dördüncü büyük kripto borsasıydı.

İlk Bitcoin ATM’sini açtı.

2020’de şirketin adını Thodex diye değiştirdi.

Türkiye’den dünya pazarına açılan ilk kripto para borsası oldu.

MHP Kocaeli Milletvekili Saffet Sancaklı’nın oğlu Mert Sancaklı ile ‘Hoppara Ödeme ve Elektronik Para Hizmetleri’ adlı şirketi kurdu.

Thodex, Nisan 2021’de birdenbire battı.

Özer, Arnavutluk’a kaçtı.

Ağustos 2022’de yakalandı ve bir yıl sonra iade edildi.

Özer, 23 Nisan 2023’te tutuklandı.

İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Özer ile erkek kardeşi Güven ve kız kardeşi Serap'ın da aralarında olduğu yedisi tutuklu 21 sanık hakkında suç örgütü kurma ve yönetme, dolandırıcılık, suçtan kaynaklı malvarlığı değerlerini aklama iddiasıyla iddianame düzenlendi.

MASAK’a göre toplam zarar 94 milyon TL.

Dava 2023’te sonuçlandı.

Faruk Fatih, Güven ve Serap Özer kardeşlere 11 bin 196 yıl 10 ay 15’er gün hapis ile 26 milyar 615 milyon 25 bin TL para cezası verildi.

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 22. Ceza Dairesi, suç örgütü kurma yönünden Özer kardeşleri tahliye edip kararı bozdu. Dava İstanbul Anadolu 9. Ağır Ceza Mahkemesi’nde sürüyor.

Kesici-delici alet kararı

Özel, iki buçuk yıldır Tekirdağ F Tipi Cezaevi’ndeydi.

Kendisine anksiyete bozukluğu teşhisi konulmuş.

Bu hastalık “Mevcut olmayan ancak gelecekteki olası tehditler için yoğun kaygıya neden olan psikiyatrik bozukluk” diye tanımlanıyor.

İki ilaç kullanıyormuş.

Anksiyete bozukluğu gerekçesiyle Tekirdağ Şehir Hastanesi’ne sevk edilmiş. Ancak 11 Haziran 2025’te idareye “Hastaneye gitmek istemiyorum” diye dilekçe vermiş. Bu yüzden gönderilmemiş.

Son zamanlarda ailesiyle görüşmek istememiş.

Cezaevinde Özer için 21 Ekim 2025’te ‘vaka toplantısı’ yapılmış. Bu toplantılar intihar etme, kendisine ya da çevresine zarar verme riski bulunan tutuklu ve hükümlüler için düzenleniyor. Özer için gerçekleştirilen vaka toplantısında, ‘kesici ve delici aletlerin odaya verilmemesi ve iki saat aralıklı kontrol yapılması’ kararı alınmış.

Özer, o güne kadar intihar girişiminde bulunmamış.

Ancak alınan kararlardan belli ki idare, intihar edebileceğinden kuşkulanıyor.

‘Şubat ayında çıkacağım’

31 Ekim günü saat 20’de yapılan akşam sayımında Özer, infaz koruma memurlarına “Şubat ayında çıkacağım” demiş. Moralinin yerinde olduğu gözlemlenmiş.

Saat 22.20: Görevli koridorun önünden Özer’in koğuşunu dinlemiş. Bir anormallik tespit etmemiş.

Saat 23.57: Oda kapısının camından içeriye bakılmış. Sıkıntı yokmuş. Özer, “Biraz televizyon izleyip yatacağım” demiş.

Saat 05.29: Bahçe kamerasından yapılan kontrolde televizyonun ışığının söndüğü görülmüş.

Saat 05.55: Odayı dinlemeye devam edilmiş.

Ne olduysa 05.55 ile sabah sayımının yapıldığı 8 arasındaki iki saatlik zaman diliminde gerçekleşti.

Özer, çarşafla havluyu bağlayıp boynuna geçiriyor ve kendisini banyo kapısının arkasına asıyor. Sayıma gelen memurlar Özer’i yatakta göremeyince banyoya koşuyor.

Sonrası malum…

‘Kuş Rüyası’ kimin rüyası?

Odasında yapılan aramada ‘kuş rüyası’ başlıklı el yazısı bir not bulunuyor.

Yazıyı Özer mi, yoksa başkası mı yazdı, belli değil.

Notta, intiharın nasıl gerçekleşeceği adım adım anlatılıyor.

İntiharı özendirmemek için bu notun bütününe yer vermiyorum.

Notun ilk cümlesi şöyle:

“Altlığı ve tabureyi koy. Ve oturup ipi sıkıca boynuna geçir…”

Cezaevi idaresinin yetkili makamlara “Özer’in intihar riski tespit edilemedi” yönünde görüş bildirdiğini öğrendim.

Eğer öyleyse ne diye 21 Ekim 2025’te kesici ve delici aletlerin odasına verilmemesi, iki saat aralıklı kontrol edilmesi kararı alındı? Bu önlemler intihar ihtimalini gösteriyor.

Özer’in anksiyete bozukluğunun olması, hastaneye gitmeyi ve ailesiyle görüşmeyi reddetmesi adım adım hayattan koptuğunun kanıtı değil mi?

Bir gün önce ‘Psikiyatrik tedavi görsün’ diye başvurdular, reddedildi

Faruk Fatih Özer’in avukatı Sevgi Erarslan, “Cezaevinin ihmali var” diyor.

Çünkü intihardan bir gün önce, 31 Ekim günü, cezaevine giden bir diğer avukat arkadaşları kurumun psikoloğuna başvurarak, “Özer’in durumu iyi değil. Gerekirse kuruma yatırılsın, psikiyatrik tedavi görsün” dedi. “Kendisi istemediği sürece birşey yapamayız. Haftaya psikiyatr gelecek” diye yanıt verildi.

Erarslan, iki hafta önce de Özer’in ailesinin aynı taleple müdüre başvurduğunu ancak sonuç alamadığını kaydediyor.

Eraslan, şu bilgileri veriyor:

Kendisini izole etti: Ben Özer’in adil yargılanmadığını düşünüyorum. Son zamanlarda çok fazla adaletsizlik yaşadık. Ümitsizliğe kapılmıştı. Aslında duruşmalarda iyiydi. Kendisini anlatabildikten sonra insanların anlayabileceğini düşünüyordu. Anlaşılmadığını gördüğünde rahatsızlık başladı. Kalabalık koğuşa geçmesini istedik sosyalleşmesi için. İstemedi. Yavaş yavaş başlayan bir süreçti. İstinaf kararına rağmen kardeşleri bırakılmayınca umut kopukluğu oldu, kendisini izole etti, soyutladı.

Ailesi iki hafta önce cezaevi müdürüne söyledi: Bir iki aydır ailesiyle görüşmüyordu. Diğer iki kardeşi de cezaevinde. Bunlar sevgi dolu bir aile. Özer’in o sevgiden kendisini mahrum bırakması, unutturmaya çalışması… Bu durum iki hafta önce ailesi tarafından cezaevi müdürüne söylenmiş. Tedbir alınması istenmiş. İdare çok kez uyarıldı.

‘Psikiyatrik kuruma yatırın’ dedik: 31 Ekim’de arkadaşımız cezaevi psikoloğuna, Özer’in durumunun iyi olmadığını, yardıma ihtiyacının olduğunu, gerekirse psikiyatrik kuruma yatırılması ve tedavi görmesi gerektiğini, ailesiyle ve kimseyle görüşmediğini, artık müdahale edilmesini söylenmiş. Buna cevaben “Kendisi istemediği sürece birşey yapamayız. Gece her saat kontrol ediliyor. Zaten haftaya psikiyatr gelecek” denilmiş. Arkadaşımız da kendisinin zaten bunu istemeyeceğini söylemesine rağmen önlem alınmamış. O gece intihar gerçekleşmiş.

Cezaevinin ihmali var: Cezaevindeki her ölüm şüphelidir. Otopsi raporlarında ölüm saati, cesedi bulunduktan 8-10 saat öncesine ait çıkarsa burada ihmal olduğu ortaya çıkar. Bu kadar saat fark edilmemesi mümkün değildir. Sabah 8’de bulunmuş ama ölü katılığı var. Bu bize 8-10 saatlik ölümü işaret eder. Ayrıca o gün psikologa durumun söylenmesi ve böyle bir cevabın alınması… İnsan içeri girdikten sonra cezaevi onun güvenliğinden sorumludur.

Cem Garipoğlu Olayı gibi olmasın: İntihar olasılığını yüksek görüyorum. Ancak kaçırıldı gibi spekülasyonların önüne geçilmesini rica ederim. Yeterince üzgünüz. Cem Garipoğlu’ndaki gibi spekülasyon istemiyoruz. Ben kendim cesedini gördüm.

/././

Amerika Muhtarı’nı kaybettik -Serra Karaçam-

Nurhayat Abla’nın göçtüğünü ne de kolay söylediler...

Türk Amerikan toplumunun yakından tanıdığı, çok kişiye dokunmuş, dernekler sahnesine de aktif bir isimdi Nurhayat Kınay.

Cumhuriyet kadınıydı, doğru.

"Tayyip’e" düşmandı.

Fakat o, crème de la crème’lerin cumhuriyetinin kadını değildi.

Bonkör, asil, ama Amerika’ya gelen her kesimden insanın rehberi olmuş bir kadındı.

***

Nurhayat Abla, hayatın her kesiminden Amerika’ya gelmiş, yolu dara düşmüş herkesin Paterson’daki “home ofis”inde işlerini çözmek için uğraşan gerçek bir muhtardı.

Form doldurma, dilekçe yazma, sigorta başvurusu, vergi işlemleri… Herkesin derdi onun derdiydi.

Milliyet gazetesinde hukuk müşavirliği yaparken, çekilişle çıkan yeşil kartla ailesiyle Amerika’ya geldiğini anlatmıştı.

Buraya gelince kayınvalidesini de getirmişler...

Evliliği yürütememiş; kızı da babasını ve babaannesini seçmiş.

Yıllardır görmediği güzel kızını çok özlüyordu.

Ona duyduğu hasretle gözlerini bu hayata yumduğundan hiç şüphem yok.

Ama o, insanların Nurhayat Ablası oldu.

***

Atılgan bir kadındı.

Derneklerde, siyasilerle temaslarında her konuda herkesten önce düşünür, hemen harekete geçerdi.

Onunla tanışmam, hakkımda yürüttüğü yanlış fikirleri duymamla yani gıybet kulağıma gelince oldu.

Yaklaşık yedi sene önceydi.

New Jersey'den Washington'daki gazetecileri de takip ediyordu belliki.

Sadece tahmin üzerinden siyasi ve ideolojik bağlar atfeden bir yerlerden konuştuğunu duydum.

"Madem muhtarmış bir arayayım" dedim, kendisine ulaştım, kendimi tanıttım.

O kadar açık sözlü, özü sözü bir kadındı ki...

“Ben öyle düşündüm,” dedi doğrudan.

Dost olduk.

Bana abla oldu.

O zamanlar başım örtülüydü.

Bir gün kargo geldi. Bana şal tarzı, boynu kapatan bir aksesuar yollamış.

***

Kızımla beni evinde ağırladığı bir gece saatlerce konuştuk.

Şunu hep bildim: hiç ihtiyacım olmasa bile bir Nurhayat Abla’mız vardı.

Ve Nurhayat Abla kimsenin kötülüğünü istemezdi.

Amerika Radyo’yu ilk kurduğu sıralarda bir süre haber bültenini bazı günler ben okuyordum.

Bir yandan da TRT World’e serbest çalışıyordum.

O zamanlar radyoda “Avukatınız Konuşuyor” programını başlatmıştı.

“Ablacığım,” dedim, “sen millete 'şucu, bucu' diyorsun ama bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?”

Güldü. “E bu tekne nasıl dönecek, insanların bu programa bizim de sponsora ihtiyacımız var” dedi.

“Ben o zaman devam etmeyeyim, birilerini eğitelim; haberlere onlar devam etsin,” dedim.

Öyle de yaptık.

***

Florida’ya taşınmayı düşündü ama Paterson, New Jersey’yi bırakamadı.

Ablacığım, başımız sağ olsun.

Babacığım iki ayın ardından hastaneden yeni çıktığı için cenazene gelemiyorum, beni affet.

Ama bil ki senin onlarca kızın var!

/././

halkTV


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Öne Çıkan Yayın

EVRENSEL "Köşebaşı + Gündem" -3 Kasım 2025-

Şehir balkonlarında şifa: Işık, bitki, nefes -Zeki Gül- Bir zamanlar balkon, evle dışarının, insanla gökyüzünün nefes aldığı yerdi. Şimdi ço...