
YÖK bütçesi sermayeye, öğrenciler sanayiye -Evrensel Manşet-
YÖK bütçesi perşembe günü Meclisteki Plan ve Bütçe Komisyonuna gelecek. Üniversiteleri, lisans ya da ön lisans fark etmeksizin patronların çiftliğine çeviren bütçe; akademik çalışmalara destekleri kesiyor, kaynağı OSB içinde kurulacak ve fabrikalara işçi yetiştirecek yüksekokullara veriyor.
Darbe kurumu YÖK’ün bütçesi yarın Mecliste: Akademik destek azalırken ‘ucuz iş gücü’ programı devrede -Nisa Sude Demirel-
YÖK’ün 2026 bütçesinin yüzde 74’ü personel giderlerine ayrılırken burslar kesiliyor, akademik yatırımlar azaltılıyor. Buna karşılık OSB’lerdeki meslek yüksekokullarına teşvikler artırılıyor.
2026 yılına ilişkin bütçe görüşmeleri sürerken yarın Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi ile beraber Yükseköğretim Kurulu (YÖK) bütçesi de görüşülecek. Organize sanayi bölgelerine açılan meslek yüksekokullarının ve ‘sermayeye entegre’ yüksekokul söylemlerinin ardından durum bütçe planlamasına da yansıdı. YÖK bütçesinde en öne çıkanlar meslek yüksekokullarının teşviki ve YÖK bürokratlarının ‘görev’ masrafları oldu.
Bütçenin neredeyse tümü YÖK bürokratlarına
Bu sene Bütçe ve Plan Komisyonuna gelecek bütçe teklifine göre YÖK bütçesi yüzde 22.56 artışla 1 milyar 376 milyon 949 bin TL olacak. Bu bütçenin 1 milyar 23 milyon 205 bin TL’si, yani neredeyse yüzde 74’ü personel giderlerine ayrılıyor. Bu bütçeden de 4 milyon 10 bin TL, yine ‘Kâr amacı gütmeyen kuruluşlar’ adı altında tarikat ve cemaat vakıflarına gidecek. Ancak bu miktar her sene planlananı aşıyor. Örneğin yönetim ve destek programı altında 2024’te kâr amacı gütmeyen kuruluşlara 1 milyon 508 bin TL ayrılmışken sene sonunda toplam 6 milyon 502 bin 675 TL aktarıldı. Yine 2025’te de 1 milyon 916 bin TL ayrılmışken sadece ilk 6 ayda 4 milyon 553 bin 756 TL aktarıldı.
Üniversiteli MESEM’i planı
YÖK Başkanı Erol Özvar, uzun süredir meslek yüksekokulları için ‘sermayeyle entegre’ vurgusu yapıyor. Hafta başında Üniversite Sektör İş Birliği Komisyonu toplantısında sermaye temsilcileriyle bir araya gelen Özvar, yine ‘kalifiye iş gücü’ vurgusu yaparken üniversitenin 3 seneye düşürülebileceğini ifade ederek, “Öğrencilerimizin 20 gün gibi kısa ve verimsiz stajlar yerine programların niteliğine göre meslek yüksekokullarında 3+1 veya 2+2 gibi uygulamalarla mesleki tecrübe kazandığı bir modele doğru programlarımızı dönüştürmeye başladığımızı paylaşmak istiyorum” dedi. Uluslararası sermaye için ‘yetenek çekecek’ iş gücüne ihtiyaç olduğunu öne süren Özvar, yüksekokullarda desteklenecek olanın ‘ucuz ve kalifiye’ iş gücü olacağının sinyalini verdi.
Burslardan kesinti, sömürüye destek
Bütçede bununla paralel olarak OSB’lerde kurulan Meslek Yüksekokullarında desteklenen öğrenci sayısı bir sene içinde neredeyse iki katına çıkarıldı. 2024’te sayı 3 bin 978’ken 2025’te 7 bin 327 oldu. Bu sayının 2028’e kadar 15 bin olması hedefleniyor.
OSB’lere öğrenci çekmek için hedef yükseltilirken akademik yatırımlar ise azaltılıyor. YÖK burslarından yararlanan akademisyen sayısı aynı kalıyor, 2024’te 130 akademisyene YÖK bursu verilmişken 2025’te bu sayı 90 kişi oldu. Kalan yıllarda ise sayının 300 olması planlanıyor. YÖK burslarından yararlanan kadın öğrenci sayısının da düşürülmesi hedefleniyor. 2024’te 3 bin 200 kadın öğrenciye burs verilmesi planlanırken 898 kişiye verildi. Bu sayının önümüzdeki üç senede sırasıyla 677, 662 ve 635’e düşmesi planlanıyor. YÖK burslarından yararlanan öğrenci sayısında da durum aynı. 2024’te 7 bin 808 öğrenciye burs verilmişken 2025’te bu sayı 1600’e düştü. Sayının önümüzdeki üç yılda sırasıyla 1500, 1450 ve 1400’e düşürülmesi planlanıyor.
Bütçe bürokrasiye akıyor
Yükseköğretim programına ayrılan bütçeden yolluklar ve görev giderlerindeki ayrılan bütçe ile harcama arasında ise uçurum var. 2024’te ‘yolluk’ için 152 bin TL ayrılmışken 1 milyon 535 bin 902 TL, neredeyse ayrılan bütçenin 10 katı harcandı. 2025’te 376 bin TL ayrılmışken sadece ilk 6 ayda 1 milyon 278 bin 301 TL, ayrılan bütçenin neredeyse 4 katı harcandı. Aynı şekilde görev giderlerinde de 2024’te 2 bin TL ayrılmışken 6 milyon 586 bin 914 TL harcandı, yani neredeyse 3 bin katı harcandı. 2025’te 3 bin TL ayrılmışken sadece ilk 6 ayda 8 milyon 958 bin 913 TL harcandı.
Yönetim ve destek programı bütçesi için de durum aynı. 2024’te ‘görev giderleri’ için 69 bin TL ayrılmışken 5 milyon 377 bin 521 TL, ayrılan bütçenin neredeyse 70 katı harcandı. Yolluklar için 880 bin TL ayrılmış olsa da 4 milyon 845 bin 374 TL harcandı.
***
Patronlara istihdam bahanesiyle yeni teşvik: KOBİ patronlarına 3 milyar 750 milyon TL ayrılacak.-Vural Nasuhbeyoğlu-
MEB, mesleki eğitimden mezunların istihdamı için krediyi yine patronlara açtı. Kredi Garanti Fonu ile yapılan işbirliğiyle mezunları istihdam eden KOBİ patronlarına 3 milyar 750 milyon TL ayrılacak.
İş garantili diye duyurulan mesleki ve teknik eğitimden mezun kalanlar işsizlik gerçeği ile karşı karşıya. Türkiye'de 15-29 yaş arası ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı 2023'te yüzde 25,8. Millî Eğitim Bakanlığı (MEB), mezun olup iş bulamayan gençlere istihdam bahanesiyle yine mesleki eğitim adı altında patronlara teşvik yağdıracak.
Mezun çalıştırana kredi desteği
MEB ile Kredi Garanti Fonu (KGF) bu kapsamda iş birliği ile meslek lisesinden mezun olanlara kendi işlerini kurmaları için destek sağlanacağı duyuruldu. ‘Mesleki Eğitim İş Birliği Protokolü’ kapsamındaki birliğiyle yine asıl kaynak patronlara gidecek. Protokol kapsamında mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarından mezun olanların Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ)'ler bünyesinde mezun olanların alanda istihdam edilmelerini desteklenecek. Mezunları alanında istihdam eden KOBİ'lerin krediye erişimine desteklenecek.
4 milyara yakın bütçe ayrılacak
Protokolle KGF tarafından yaklaşık 3 milyar 750 milyon TL bütçe ayrılacak. Genç istihdamını ve üretim kapasitesini artıracağı ileri sürülen KGF portföy garantisi ile mesleki ve teknik ortaöğretim kurumlarından mezun olan 29 yaş ve altı gençlerin kendi işlerini kurmaları KOBİ tarafından alanlarında istihdam edilmelerini teşvik edileceği belirtildi. İş birliğiyle mesleki eğitim-istihdam bağını güçlendirileceği, üretim ve istihdama doğrudan katkı sağlanmasının amaçlandığı öne sürüldü.
KGF, kurumsal bir kefalet kuruluşu olarak teminat yetersizliği nedeniyle çeşitli kredi ve destek imkânlarından yeterince yararlanamayan KOBİ ve KOBİ dışı işletmelerin, ‘müteselsil kefil’ olmak suretiyle krediye erişimlerini sağlıyor.
***
Beykoz’daki belediye kreşleri Bakanlığa devredilecek
Beykoz Belediye Başkanı Köseler, tutuklanmadan önce iki kreş temeli attı. CHP’den AKP’ye geçen Belediye Başkan Vekili Gürzel, kreşleri Bakanlık’a devretme kararı aldı.
İstanbul’un Beykoz ilçesi, 31 Mart 2024’teki yerel seçimlerde CHP’ye geçti. CHP’nin adayı Alaattin Köseler yüzde 45’in üzerinden oy alarak belediye başkanlığı koltuğuna oturdu.
Köseler seçildikten sonra Beykoz Belediyesi’nin hiç kreşi olmadığı açıklayarak, “Göreve geldiğimde baktık bir tane kreşimiz kalmamış. İBB, Beykoz’a tam donanımlı iki prefabrik kreş kazandıracak’’ dedi. Ardından üç kreşin yapımına başlandı. Ancak 27 Şubat 2025 tarihinde ‘‘ihaleye fesat karıştırma’’ suçlamasıyla gözaltına alınan Köseler’in tutuklanarak cezaevine gönderilmesinin ardından Özlem Vural Gürzel Belediye Başkan Vekili seçildi. CHP’den istifa eden Gürzel 13 Eylül’de AKP’ye katıldı.
BirGün’den İsmail Arı’nın haberine göre, Beykoz Belediye Meclisi’nin Kasım ayı oturumunda ise tartışma yaratacak bir adım atıldı. AKP’li Gürzel’in onayı ile Meclis’e sunulan teklifle, Alaattin Köseler’in Belediye Başkanı seçildikten kısa süre sonra yapımına başladığı Çiftlik Mahallesi ile Çamlıbahçe Mahallesi’ndeki belediyeye ait kreşlerin Milli Eğitim Bakanlığı’na devredileceği ifade edildi.
Teklifte şu ifadeler yer aldı: “Çiftlik Mahallesi ve Çamlıbahçe Mahallesi’ndeki taşınmazlar Beykoz Belediyesi mülkiyetindedir. Taşınmazlar içerisinde belediyemizce bağış yolu ile yaptırılan kreş binaları mevcuttur. Anılan kreş binalarının daha etkin kullanımı ve hizmetlerin yasal çerçevede görev tanımı eğitim olan kurumlara bırakılmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir. Bu kapsamda 5393 sayılı Belediye Kanunu’nun gereğince Beykoz Belediyesi mülkiyetinde bulunan kreş binalarının, düzenlenecek Protokol kapsamında bedelsiz olarak 10 yıllığına Milli Eğitim Bakanlığı’na tahsisi hakkındaki teklif uygun görülmüştür.”
Teklif oy çokluğuyla kabul edildi.
***
Ekvador ve Türkiye: Benzerlik ve farklılıklar…-Mustafa Yalçıner-
Ekvador bir Latin ülkesi. Kuzeyde Kolombiya, güneyde Peru’yla komşu. Kolombiya’dan sonrası Panama, Orta Amerika yani. Adı, dünyayı hayalen iki yarı küreye ayıran “çizgi"den geliyor. Tam “sıfır” enleminde Ekvador. Pasifik kıyısı bu nedenle sıcak mı sıcak. Ama başkent Quito dağların tepesinde, 4 bin 200 metrede, yüksek dağlarla derin vadilerden oluşan bir coğrafyada kurulu. Kent içi yolları bile yüzlerce metre iniş ve bir o kadar çıkışlı. 15-20 dereceler arasında oynuyor sıcaklık. Sadece iki mevsim yaşanıyor. Öyle yaz-kış falan yok!
Coğrafyası ve iklimi benzemiyor, ama politik yapısıyla gelişmeleri Türkiye’ye oldukça benziyor. Devlet başkanı Noboa ülkeyi faşistleştirme uğraşında. Bir yandan da militaristleştiriyor. Bunda Ekvador’a yönelik Amerikan ilgisinin payı büyük. Son birkaç ay içinde önce ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı K. Noem’le İçişleri Bakanı J. Reimberg, ardından Dışişleri Bakanı M. Rubio birbirinin peşi sıra ülkeyi ziyaret etti. Üstelik sadece Noboa ile görüşmekle yetinmeyip polis şefleri içinde olmak üzere bir dizi iç ve dış “güvenlik” kurumunun yetkilileriyle görüştüler. Daha önce ise Trump Ekvador’a bir “Başkanlık delegasyonu” göndermişti. Başlıca konu “bölgesel güvenlik”ken ABD’nin Venezuela’yı hedefe koymasına gerekçe yaptığı “uyuşturucu ticareti" de görüşme konularından biriydi. Çünkü Ekvador mafyası Kolombiya ve Meksika mafyasıyla birlikte çalışıyor ve hatta birkaç gün önce hükümete meydan okumak üzere TV binasını ele geçirmeye çalışmış ya da ülkeyi faşistleştirme girişimindeki hükümet böyle bir bahane ileri sürmüştü. Çünkü kent merkezindeki TV binasına yönelik böyle bir girişime tanık olan yoktu ve kanallar aniden böyle bir haber vermeye başlamışlardı.
Ayrıntı çok önem taşımıyor. Türkiye ile benzer bir süreçten geçmekte olan Ekvador’daki faşistleştirmenin farkı daha çok bölgedeki egemenliğini pekiştirme çabasındaki ABD’den, dışarıdan teşvik ediliyor olması. Türkiye ise başlıca kendi tekellerinin ihtiyaçlarından hareketle aynı süreci yaşıyor ve bilindiği gibi, karşılığında çok şey verilerek Beyaz Saray’dan “meşruiyet”, yani sürece onay talep edilmişti. Öte yandan Trump Ortadoğu’daki atılımını düşünerek bu meşruiyeti çoktan vermişti ki, bu da iki ülkenin süreçlerini benzeştirmekteydi. İster istensin ister zaten verilmiş olsun -dış destek tam!
Ekvador’la Türkiye arasında bir benzeşmezlik daha bulunuyor. Türkiye’de iktidar sandıktan ve erken bir seçimden hiç hazzetmez, buram buram kaçtığını bizzat kendisi itiraf eder ve ama rakip aday ve partisi üzerinde kullanmakta olduğu yargı sopasını hiç elinden bırakmazken, Noboa geçtiğimiz pazar günü referanduma gitti. Referandumda halka dört soru soruldu. Tümü olmasa bile belirli soruların yanıtlanması açısından Ekvador’da referandum yasal zorunluluk ve Türkiye’de yasal zorunluluklar elin tersiyle itilirken bu zorunluğa uyulmuş oluşu da bir farklılık konusu. Bir başka farklılık konusu da, örneğin Türkiye’deki referandumlarda soruların tümüne birden ya “evet” ya “hayır” denebilmişken Ekvador’da sorulan 4 sorunun ayrı ayrı oylanması.
Sorulardan biri olan Darvin’in araştırma adası Galapagos başta olmak üzere yabancı (Tabii ki ABD) askeri üslerin genişletilmesi ve yenilerin kurulması yüzde 60’ın üzerinde oyla reddedildi. Bir diğer soru olan ve demokratik hakların kısıtlanmasını öngören yeni bir anayasa hazırlanması daha yüksek bir oyla reddedilirken, diğer iki soru konusu olan partilere devlet yardımının kesilmesi ve milletvekili sayısının yaklaşık yarı yarıya azaltılması da belki de sadece Noboa’nın isteği olduğu için halktan kabul görmedi. İktidar “evetçi"yken “hayır”ı destekleyenler başta komünistler olmak üzere solcularla partisi ana muhalefet olan eski başkanlardan Correa taraftarlarıydı.
Başkentte örneğin “evet" afişlerine hemen hiç rastlanmaz ve her yer “hayır" afişleriyle dolu olduğundan öngörülemeyecek gibi olmasa bile Noboa öngöremediği için referanduma gitmiş olmalı.Sonrasında, sırtını Trump’a dayadığı faşistleştirme yolunda yürümeyi sürdürecek, bu kesin, ama başka seçeneği kalmayan Noboa referandum yenilgisini kabul edip halkının iradesine saygı duyacağını söyledi. Halk iradesine uyulmaz ama karşıyım da denmez!
/././
Çocuklara ağıt…-Koray R.Yılmaz-
Çocuk kurban etmeyle ilişkilendirilir… Kadim bir tanrıdır Moloch… Vakti zamanında Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki çeşitli kültürlerde tapınanı çoktur… Genellikle boğa başlı bir figür olarak tasvir edilir… Çocukların kurban edilmesini içeren ritüeller, çocuklar onun uzattığı ellere yatırılarak gerçekleştirilir ve çocukların bir ateşte öldürülmesi ile sonuçlanır… Moloch'a tapınma, kuraklık veya kıtlık gibi kriz zamanlarında tarımsal verimliliği artırdığına inanılan bereket ritüellerinin bir parçasıdır…
Verimliliği artırmak için kurban verme anlayışı tarifsiz ve tarihsiz görünüyor…
19. yüzyılda yaşayan şair Letita Elizabeth Landon’un “The Factory-Fabrika” şiirinde bir kez daha çıkar karşımıza Moloch… Bu büyük ama kısa ömürlü kadın şair, Viktorya dönemi fabrikalarındaki baskıcı çalışma koşullarını ve çocuk işçilerin yaşadıklarını güçlü bir şekilde kınar ünlü şiirinde… Uygulamaları eski Moloch kurban etme geleneğiyle karşılaştırarak, endüstriyel toplumun da aynı derecede barbar olduğunu öne sürer. Serbest ve kısmi bir çeviriyle…
'Bu lanetli bir şeydir!'
O kasabanın üzerinde bir gölge var, / Karanlık, cenaze örtüsü gibi bir kefen: / Bu, hızla inen fırtına değil, / Bu, bir yaz bulutu değil…
… Sabah rüzgârıyla yükselir / Alçak, yakaran bir çığlık, / Binlerce çocuk kaderine terk edilmiş / Hastalanmaya ve ölmeye!
Moloch'un kurbanını okuduk, / Adını duyunca midemiz bulandı, / Ve bebeklerin ağlamalarını duyuyor gibiyiz— / Yine de aynı şeyi yapıyoruz;
Ve daha kötüsü—putperest sunağı / Sadece anlık bir acı veriyordu, / Ama biz yıllar veriyoruz, —putumuz Kâr, / Canlı bir mezar talep ediyor!...
… Şu çocuğa bakın, başı eğik, / Dizleri ağrıyla bükülmüş; / Perişan, yatağından mırıldanıyor, / "Ah, izin verin tekrar uyuyayım!"
Ne yazık! Zamanı geldi, annenin gözleri / Kederle başka yöne dönüyor; / Ne yazık! Zamanı geldi, çocuk kalkmalı, / Oysa henüz gün doğmadı.
… Ve o küçük eller yorgunlukla / Alışılmış görevlerini yerine getirir; / Oysa her gün, o solgun grupların arasından bazıları, / Boyun büker, hastalanır, erir ve ölür.
Tanrım! Bir çocuğu düşünmek / ki çocukluk günleri yok, / Ne tasasız oyun, ne çılgın şakalar, / Ne dua ve övgü sözleri!
Güçleri gelmeden önce çalışmak mı, / Aç kalmak mı, -birçok İngiliz evini / Tek, uzun ve yaşayan bir mezara / Dönüştüren kader bu mudur?
Landon, şiirinde çocukları sömürülürken Britanya'nın büyük ve özgür bir ulus olduğu fikrine meydan okur…
Allen Ginsberg’in 1956 tarihli “Howl-Feryat” başlıklı şiirinde bu kez çocukların çığlıklarının sebebi, yaşanan yıkımın nedenidir Moloch…
Moloch! Yalnızlık! Pislik! Çirkinlik! Kül kutuları ve ulaşılamaz dolarlar! Merdiven altlarında çığlık atan çocuklar! Ordularda hıçkıran oğlanlar!... İnsanların ağır yargılayıcısı Moloch!
Moloch anlaşılmaz hapishane!... Zihni saf makine olan Moloch! Kanı akan para olan Moloch! Parmakları on ordu olan Moloch!
Göğsü yamyam bir dinamo olan Moloch! Kulağı tüten bir mezar olan Moloch! Gözleri bin kör pencere olan Moloch! Gökdelenleri uzun caddelerde sonsuz Yehova’lar gibi duran Moloch! Sis içinde hayal kuran ve öten fabrikalar Moloch! Şehirleri taçlandıran baca ve antenler Moloch!
Sevgisi sonsuz petrol ve taş olan Moloch! Ruhu elektrik ve bankalar olan Moloch! Moloch! Robot apartmanlar! görünmez banliyöler! iskelet hazineler! kör sermayeler! şeytani endüstriler! hayalet uluslar! …
Ginsberg’in bu oldukça serbest bir şekilde Türkçeleştirilen kuvvetli şiiri yaşadığımız dünyanın büyük bir eleştirisidir aynı zamanda. Paranın belirleyici güç olduğu sistemin, militarizmin, baskıcı devlet aygıtının, bireyselliği ezen, ruhsuz ve standartlaşmış kentsel yaşamın, insanın doğal coşkusunu engelleyen, aşırı mantıkçı, duygusuz ve mekanikleşmiş bir zihniyetin edebi bir eleştirisi…
Ginsberg’in Moloch’u açık ki kapitalist üretim tarzının tanrısıdır… Kapitalizmin ucuz emek, düşük maliyet, rekabet edebilirlik, yüksek kâr talepleri ile ete kemiğe bürünen, beden kazanan modern tanrısı Moloch bir kez daha çocuklarımızı kurban istiyor…
İSİG Meclisi raporlarına bakın. Sayı olarak bahsetmenin mahcubiyetiyle ifade etmek gerekir ki, 2013-2025 yılları döneminde en az 770 çocuk işçi hayatını kaybetti… 2024-2025 öğretim yılında ise en az 72 çocuk çalışırken hayatını kaybetmiş durumda. Nilgün Güngör’ün çok yeni yazısındaki ifadeleriyle, “İSİG’in ulaşabildiği verilere göre ölen çocukların 7’si kız. 20 çocuk (14 işçi ve 6 çiftçi) tarım sektöründe, 19 çocuk sanayi sektöründe, 17 çocuk inşaatlarda ve 16 çocuk da hizmet sektöründe iş cinayetlerine kurban gitti.” Rapor aynı zamanda ölümlerin sanayiye kaymakta olduğuna işaret ediyor. Bunun temel nedeni ise MESEM gibi işçileştirme süreçleri yanı sıra Türkiye’nin 81 şehrindeki OSB’ler. Buralarda asgari ücretin bile altında bir ücretle, çoğunlukla sigortasız, sendikasız ve uzun saatler boyunca yoğun bir şekilde çalıştırılan, hakkını aramayı bile bilmeyen çocuklar.
Moloch’un ellerine yatırılmış kaderlerini bekliyorlar…
Hayır! Moloch’a bir tane çocuğumuzu daha kurban vermeyelim…
Moloch! Yalnızlık! Pislik! Çirkinlik!...
/././
Marangoz atölyesinde işkence gören çocuk işçi Muhammed Kendirci yaşamını yitirdi
Urfa'da makatına yüksek basınçlı hava verilerek işkence edilen çocuk işçi Muhammed Kendirci, beş günlük yaşam savaşını kaybetti. Fail kalfa, tepkiler üzerine tutuklanmıştı.
Urfa - Bozova ilçesinde bir marangoz atölyesinde Kalfa Habib Aksoy tarafından işkenceye maruz bırakılan ve ağır yaralanan çırak Muhammed Kendirci (15) yaşamını yitirdi.
Atölyede çırak olarak çalışan Muhammed Kendirci, kalfa olarak çalışan Habip Aksoy ile kimliği öğrenilemeyen bir arkadaşı tarafından önce elleri bağlanarak etkisiz hale getirildi. Ardından pantolonu zorla çıkarılan çocuğun işçiye yüksek basınçlı kompresörle hava verildi. Muhammed Kendirci, ağır yaralandı. İhbarla adrese sağlık ekipleri sevk edildi.
Tepkilerin ardından tutuklandı
Muhammed Kendirci, sağlık ekibinin müdahalesinin ardından Bozova Mehmet Enver Yıldırım Devlet Hastanesine kaldırıldı. Kendirci, buradan Balıklıgöl Devlet Hastanesine, ardından Harran Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesine sevk edildi. İç organlarında ciddi hasar oluştuğu belirtilen Kendirci, yoğun bakımda tedaviye alındı. Başlatılan soruşturma kapsamında gözaltına alınan Habip Aksoy, adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Karara itiraz edildi, Aksoy hakkında tutuklamaya yönelik yakalama kararı çıkardı. Aksoy, yeniden gözaltına alındı; bu kez sevk edildiği nöbetçi mahkemece tutuklandı. Harran Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesinde 5 gündür tedavisi devam eden Muhammed, bu sabah hayatını kaybetti. Cinayetle ilgili soruşturma sürüyor.
***
Evrensel







Hiç yorum yok:
Yorum Gönder