Rusya ‘Ilımlı İslamcılar ile radikalleri ayırmak Türkiye’nin görevi’ diyor, ancak uzmanlara göre cihatçıları bu tarz bir ayrıma tabi tutmak mümkün değil.
Türkiye, Rusya ve İran’ın ortak gerçekleştirdiği Tahran Zirvesi’nin ardından İdlib’de süreç hızlandı. İdlib’deki cihatçılara yönelik çevreleme stratejisi kapsamında Rusya ve Suriye’nin havadan müdahaleleri sürüyor.
Bu müdahalelerin kapsamlı bir operasyona dönüşeceği yüksek sesle dile getirilirken Rusya’dan gelen açıklama kamuoyunun gündeminde geniş biçimde yer edindi: Türkiye, İdlib’de mücadele eden ılımlı ve radikal İslamcı grupları ayıracak ülkedir.
Ilımlı İslamcılar ile radikal İslamcıların arasındaki farkın derin bir ayrılığa mı yoksa günlük pragmatik çıkarlara mı hizmet ettiğini anlamak için hem söylemlere hem de eylemlere bakmak gerekiyor. Bundan 3 sene önce radikal diye adlandırılan bir grubu bugün ılımlı diye tarif edildiğini görmek mümkün Özellikle AKP iktidarının bu konudaki tavrı izaha muhtaç. Çok değil 1 sene öncesine kadar ılımlı denilen Heyet Tahrir üş Şam kısa süre önce ‘terör örgütü’ kapsamına alındı. Yine El Kaide bağlantılı ya da kökeni oraya ait örgütlerin bir kısmı hala ‘ılımlı’ kategorisinde değerlendiriliyor. KHK ile ihraç edilen Akademisyen Erhan Keleşoğlu ‘ılımlı’ ile ‘radikal’ arasında köklü ideolojik bir farkın bulunmadığını dile getiriyor.
► BirGün’e konuşan Keleşoğlu şunları söyledi:
Türkiye, Rusya ve İran’ın ortak gerçekleştirdiği Tahran Zirvesi’nin ardından İdlib’de süreç hızlandı. İdlib’deki cihatçılara yönelik çevreleme stratejisi kapsamında Rusya ve Suriye’nin havadan müdahaleleri sürüyor.
Bu müdahalelerin kapsamlı bir operasyona dönüşeceği yüksek sesle dile getirilirken Rusya’dan gelen açıklama kamuoyunun gündeminde geniş biçimde yer edindi: Türkiye, İdlib’de mücadele eden ılımlı ve radikal İslamcı grupları ayıracak ülkedir.
Ilımlı İslamcılar ile radikal İslamcıların arasındaki farkın derin bir ayrılığa mı yoksa günlük pragmatik çıkarlara mı hizmet ettiğini anlamak için hem söylemlere hem de eylemlere bakmak gerekiyor. Bundan 3 sene önce radikal diye adlandırılan bir grubu bugün ılımlı diye tarif edildiğini görmek mümkün Özellikle AKP iktidarının bu konudaki tavrı izaha muhtaç. Çok değil 1 sene öncesine kadar ılımlı denilen Heyet Tahrir üş Şam kısa süre önce ‘terör örgütü’ kapsamına alındı. Yine El Kaide bağlantılı ya da kökeni oraya ait örgütlerin bir kısmı hala ‘ılımlı’ kategorisinde değerlendiriliyor. KHK ile ihraç edilen Akademisyen Erhan Keleşoğlu ‘ılımlı’ ile ‘radikal’ arasında köklü ideolojik bir farkın bulunmadığını dile getiriyor.
► BirGün’e konuşan Keleşoğlu şunları söyledi:
İdlib Astana Süreci’nde belirlenen çatışmasızlık bölgelerinin sonuncusu. Diğer bölgeler rejim ve müttefikleri tarafından ele geçirildi. Ele geçirilen bölgelerde yapılan anlaşmalarla bir çok silahlı unsurun aileleriyle birlikte İdlib’e ve Fırat Kalkanı-Afrin bölgesine gitmelerine izin verildi. Hatta Deraa’da olduğu gibi anlaşma yapılan silahlı muhalifler Suriye Ordusu ile birlikte ortak harekat bile yaptı. İşte İdlib’de bulunan gruplar arasında kaybedilen bölgelerden gelen binlerce silahlı muhalif var. Ve bunların ezici çoğunluğu ideolojik-politik olarak selefi-cihatçı ekole yakın veya onlara hasmane bir tavır içerisinde olmayan İslamcı örgütler.
► IŞİD’in tasfiyesinin ardından ortaya çıkan tablo ile bugün arasında önemli bağlantılar bulunduğuna işaret eden Keleşoğlu şöyle devam etti:
IŞİD’in büyük oranda tasfiyesinden sonra Suriye’de selefi-cihatçılığın en büyük grubu sayılan Heyet Tahrir üş Şam da (HTŞ- El Kaide’nin Suriye kolunun devamcısı) burada üslenmiş durumda ve bölgenin önemli bir kısmını kontrol ediyor. HTŞ içinde yabancılar olsa dahi Suriyeliler çoğunlukta. Türkiye’nin bu gruplar üstündeki nüfuzu büyük oranda dışarıya açılan tek lojistik kapı olmasından kaynaklanıyor. O yüzden de Türkiye İdlib’de Astana Süreci kapsamında 12 gözlem noktası oluştururken aslında bundan pek de memnun olmayan HTŞ ile ortak hareket edebildi. İdlib’deki halk savaş yorgunu, Halep’te olduğu gibi yıkıcı bir taarruzdan korkuluyor ve özellikle de Suriyeli olmayan yabancı cihatçıların kaderleri üzerinde söz sahibi olmalarından çok rahatsız. Ve bu yabancıların gidecekleri yer de yok.
IŞİD’in büyük oranda tasfiyesinden sonra Suriye’de selefi-cihatçılığın en büyük grubu sayılan Heyet Tahrir üş Şam da (HTŞ- El Kaide’nin Suriye kolunun devamcısı) burada üslenmiş durumda ve bölgenin önemli bir kısmını kontrol ediyor. HTŞ içinde yabancılar olsa dahi Suriyeliler çoğunlukta. Türkiye’nin bu gruplar üstündeki nüfuzu büyük oranda dışarıya açılan tek lojistik kapı olmasından kaynaklanıyor. O yüzden de Türkiye İdlib’de Astana Süreci kapsamında 12 gözlem noktası oluştururken aslında bundan pek de memnun olmayan HTŞ ile ortak hareket edebildi. İdlib’deki halk savaş yorgunu, Halep’te olduğu gibi yıkıcı bir taarruzdan korkuluyor ve özellikle de Suriyeli olmayan yabancı cihatçıların kaderleri üzerinde söz sahibi olmalarından çok rahatsız. Ve bu yabancıların gidecekleri yer de yok.
► Rusya ile Çin’in kendi topraklarından Suriye’ye gelen yabancı savaşçılar konusundaki tutumuna ilişkin yorum yapan Keleşoğlu analizini şu ifadeyle noktaladı:
Rusya’nın ve Çin’in isteği kendi coğrafyalarından gelen cihatçıların orada imha olması. Bunun rejim ve müttefiklerinin eliyle mi veya Türkiye güdümünde hareket edecek grupların eliyle mi olacağı tartışılan asıl mesele. Türkiye HTŞ’yi terör örgütü olarak ilan etti. Ancak bu örgütü tasfiye ederek, Suriyeli muhaliflerden oluşacak bir cephe örmesi çok zor görünüyor. Elindeki lojistik destek kartını da kullansa ideolojik-politik olarak radikal olan HTŞ harici unsurların böyle bir projeye iknası için bambaşka şartların teklif edilmesi gerek. Bu da Suriye rejimi ve müttefiklerinin politika değişikliğine bağlı (af vs.); mevcut şartlarda eli güçlenmiş olan ve Türkiye’nin halihazırda Kuzey Suriye’deki fiili varlığından tehdit algılayan rejimin bu yönde bir adım atması pek olası değil. Kaldı ki politik bir çözüm olsa dahi radikal muhalif unsurların kendilerini güvende hissetmeleri pek mümkün olmaz. O yüzden çok çetrefilli bir durumla karşı karşıyayız. Rejim ve müttefiklerinin HTŞ’ye karşı gerçekleştirecekleri kısmi bir harekat dahi içiçe geçmiş grupları birbirlerine yakınlaştırabilir.
Rusya’nın ve Çin’in isteği kendi coğrafyalarından gelen cihatçıların orada imha olması. Bunun rejim ve müttefiklerinin eliyle mi veya Türkiye güdümünde hareket edecek grupların eliyle mi olacağı tartışılan asıl mesele. Türkiye HTŞ’yi terör örgütü olarak ilan etti. Ancak bu örgütü tasfiye ederek, Suriyeli muhaliflerden oluşacak bir cephe örmesi çok zor görünüyor. Elindeki lojistik destek kartını da kullansa ideolojik-politik olarak radikal olan HTŞ harici unsurların böyle bir projeye iknası için bambaşka şartların teklif edilmesi gerek. Bu da Suriye rejimi ve müttefiklerinin politika değişikliğine bağlı (af vs.); mevcut şartlarda eli güçlenmiş olan ve Türkiye’nin halihazırda Kuzey Suriye’deki fiili varlığından tehdit algılayan rejimin bu yönde bir adım atması pek olası değil. Kaldı ki politik bir çözüm olsa dahi radikal muhalif unsurların kendilerini güvende hissetmeleri pek mümkün olmaz. O yüzden çok çetrefilli bir durumla karşı karşıyayız. Rejim ve müttefiklerinin HTŞ’ye karşı gerçekleştirecekleri kısmi bir harekat dahi içiçe geçmiş grupları birbirlerine yakınlaştırabilir.
***
İdeoloji değil çıkar farkı var
Suriye’yi yakından takip eden araştırmacı yazar Hüsnü Mahalli BirGün’e yaptığı açıklamada Türkiye’nin işinin zor olduğuna değindi. Mahalli, Suriye’ye dışarıdan gelen savaşçıların durumunun kritik olduğunu ve ciddi bir tehlike arz ettiğini belirtti. Mahalli’ye göre bu gruplarla ılımlı denilenler arasında çok ciddi ideolojik-politik farklar bulunmuyor, kısa ve orta vadeli çıkarlar asıl belirleyen durumunda. Bunun ne anlama geldiğini sorduğumuzda Mahalli şu şekilde yanıtladı: Yani bu grupların yapacakları birbirinden farklı değil. Çok rahat biçimde terör saldırısı gerçekleştirebilirler. Ilımlı denilen de radikal denen de benzer saldırgan amaçları taşıyor.
Can Uğur / BİRGÜN