17 Aralık 2021 Cuma

KISA KISA GÜNDEM (17 ARALIK 2021)



1-Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı ajansın varlıkları dövize çevrilip faize yatırıldı.(Mustafa Çakır-Cumhuriyet)



İktidar, “yastık altındaki dövizi bozdurma” çağrısı yaparken Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’nın varlıklarını dövizde değerlendirip faize yatırması tartışma yarattı. CHP Muğla Milletvekili Mürsel Alban, “Devletin kurumları bile iktidarın ekonomi politikasına inanmıyor” dedi. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın ilgili kuruluşu olan Türkiye Turizm Tanıtım ve Geliştirme Ajansı’nın yönetim kurulu, Bakan Mehmet Nuri Ersoy başkanlığındaki 15 kişiden oluşuyor. Sayıştay’ın ajansa yönelik 2020 denetim raporunda, ajansın vadeli mevduatları ile faiz oranlarına da yer verildi. Buna göre, 31 Aralık 2020 itibarıyla ajansın vadeli mevduatlarında 4 milyon 23 bin dolar, 13.3 milyon Avro ve 1.2 milyon sterlin gözüküyor.

2)Ordu'da bir köye 'maden' mührü! Şirketin patlattığı dinamitler evleri talan etti.(Yeniçağ)

Ordu'nun Fatsa ilçesinde mahkeme kararına rağmen altın arama faaliyetine devam eden Altıntepe Madencilik şirketinin bölgede dinamitle patlatma yapması sonucu bazı evlerde hasar oluştu. Bunun üzerine Yukarıtepe Köyü'nün 'heyelan' riski nedeniyle boşaltılması istendi.Ordu Fatsa’da senelerdir siyanürle altın ayrıştırması yapan Altıntepe Madencilik şirketine karşı açılan ruhsat iptali davasında mahkeme, yürütmeyi durdurma kararı vermesine karşın, şirket bölgedeki çalışmalarını  sürdürüyor. Odak Haber'den Seyit Ahmet Sarıtepeci'nin haberine göre, madenin olduğu Yukarıtepe Köyü’nde dinamit patlatılması neticesinde bir kaç evde çatlakların meydana gelmesi üzerine, AFAD 27 ev için oturulamaz raporu verdi. Fatsa Doğa ve Çevre Derneği Başkanı Zeki Odabaş ise şirketin evleri boşaltıp köyü maden sahası içine katmayı planladığını iddia etti.

3)Bakan Nebati: Ücretimiz 4250 lira, kira şehir merkezinde 1261 lira.(SÖZCÜ)

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, asgari ücret konusunda açıklama yaptı. Bakan Nebati, "Berlin'de asgari ücret 1585 Euro iken şehir merkezindeki bir kira 1969 Euro, Amsterdam'da 1701 Euro ücret varken 2 bin 622 Euro kira, Paris'te 1555 Euro asgari ücret varken 2 bin 750 Euro kira, Türkiye'de yeni ücretimiz 4 bin 250 lira 40 kuruş, kira şehir merkezinde 1261 Türk Lirası" dedi. 
Bakan Nebati’nin konuşmasının ardından HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş söz alarak “Düsseldorf’ta oturan bir arkadaşıma oradaki asgari ücret ve kiraları sordum. 2 bin 200 Euro brüt, 1800 Euro net asgari ücret. 3 odalı ortalama bir daire 650-800 Euro arasında değişiyor kira. Çünkü sayın bakan konuşmasında asgari ücretin kiradan daha düşük olduğunu söyledi. Bu, doğruyu yansıtmıyor. Almanya genelinde kira, gelirin üçte biri oranına düşerse gerisini devlet ödüyor. Sosyal devlet uygulaması zaten” diye konuştu.

4)Bakan 'çocuk yaşta doğumlar' sorusunu geçiştirdi.(SOL)

CHP İzmir Milletvekili Sevda Erdan Kılıç, 18 yaş altı doğum yapan çocukların sayısının arttığına dikkat çekerek konuyu Meclis gündemine taşıdı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Derya Yanık’ın yanıtlaması istemiyle soru önergesi veren Kılıç, “Son 5 yılda 18 yaş altı kaç çocuk doğum yapmıştır? Küçük çocukların evliliklerini önleme konusunda bakanlık ne gibi önlemler almaktadır? Bu önlemler sonucu 18 yaş altı evliliklerde azalma yaşanmış mıdır?” sorularını yöneltti. Önergeye yanıt veren Yanık, bakanlık tarafından erken yaşta evliliklerin yoğun olarak gerçekleştiği illere ziyaretler yapıldığını ve her il için “Erken Yaşta ve Zorla Evliliklerle Mücadele İl Eylem Planı” hazırlandığını belirtti. Yanıtında evliliklerdeki yaş dağılımının verisini paylaşmayan Yanık, “Evliliklerde yaş dağılımına ilişkin veriler Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) web sayfasında yer almaktadır” açıklamasını yaptı. Yanık, 18 yaş altı çocukların doğumuna ilişkin diğer soruların ise kendi görev alanı içinde olmadığını savunarak “Soru önergesinde yer alan diğer konular, Sağlık Bakanlığı’nın görev ve faaliyet alanı içerisinde bulunduğundan bakanlığımızca değerlendirilmemiştir” ifadelerini kullandı.

5-NATO 2022'de silahlanmaya 1,56 milyar avro daha harcayacak.(SOL)

ABD güdümlü ittifak, 'sivil' ve askeri harcamalarına ilişkin önümüzdeki yıl ayıracağı bütçeyi kabul etti.

Dünyanın en büyük askeri birliği olan NATO, 14 Aralık 2021 Salı günü yaptığı toplantıda 2022 "sivil" ve askeri bütçelerini kabul etti. NATO'nun bugün kamuoyuna duyurduğu 2022 bütçesinde sözde sivil harcamalara 289,1 milyon avro ayrılırken doğrudan silahlanma bütçesineyse 1,56 milyar avro ayrıldı. ABD güdümlü askeri ittifak tüm üye ülkelerden GSYİH'lerine oranla yeni bütçe için para talep ediyor. Sözde "sivil bütçe"nin askeri örgütün işletme maliyetleri ve "sivil program harcamaları" için fon oluşturduğu söylenirken, bu kalem 2021 seviyesine göre yüzde 8,9 arttı. Öte yandan "sivil bütçe"nin önemli bir kısmının "siber savaş" maliyetlerini karşılamak için ayrıldığı anlaşılıyor. NATO yayınladığı açıklamada "Bu maliyet artışının ana itici gücü, NATO'nun devam eden siber adaptasyonudur" dedi. Doğrudan silahlanmaya ayrılan fon olan "askeri bütçe"yse 2021 seviyesinden yüzde 3 oranında daha az oldu. Öte yandan bu iki bütçenin dışında "NATO Güvenlik Yatırım Programı" (NSIP) için ayrılan fonsa 790 milyon avro oldu.

6)Termik santralın atıkları denizlere.(BİRGÜN)

Termik santrallar sadece sağlığı ve doğayı yok etmekle kalmıyor, milyarlarca ton atık üretiyor. TÜİK’in 2020 verilerine göre santrallar tarafından 8 milyar metreküp atıksuyun yüzde 76’sı denizlere deşarj edildi.
Termik santrallar doğayı ve insan hayatını tehdit ediyor. Pek çok ülke termik santrallardan vazgeçerken Türkiye zehir saçan santrallarda ısrarcı. Ülke genelinde işletmede 34 kömürlü termik santral var. Planlanan kömürlü termik santral sayısı ise 24. Santrallar sadece doğayı ve sağlığı yok etmekle kalmıyor tehlikeli atık da üretiyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) 2020 yılına ait Su ve Atıksu İstatistikleri’ni yayımladı. Verilere göre belediye ve köylerde içme/kullanma suyu şebekesi ile dağıtılmak, termik santrallar, Organize Sanayi Bölgeleri (OSB) ve maden işletmeleri tarafından kullanılmak üzere 18,2 milyar metreküp su çekildi. Verilere göre 2020 yılında Türkiye’de su kaynaklarından çekilen toplam suyun yüzde 45,4ünü termik santrallar oluşturdu. Santrallar tarafından 8,2 milyar metreküp su çekildi. Çekilen bu suyun 8,1 milyar metreküpü ise denizden. Deşarj edilen atıksu miktarı ise 15,3 milyar metreküp. Yüzde 52,2'si yani yaklaşık 7,9 milyar metreküp atıksu termik santrallar tarafından yüzde 76’sı denizlere, yüzde 19,3’ü akarsulara deşarj edildi.(https://www.birgun.net/haber/termik-santralin-atiklari-denizlere-369641) 

7)DİSK-AR: Asgari ücrette 'son 45 yılın en yüksek artışı' iddiası doğru değil!(BİRGÜN)

DİSK-AR, 2022 yılı için belirlenen 4253 liralık asgari ücrete ilişkin 'Son 45 yılın en yüksek artışı' iddiasını doğru olmadığını bildirdi, "Önemli olan asgari ücretin alım gücüdür, artış oranı değil! Artış oranı tek başına yanıltıcı bir göstergedir" açıklamasını yaptı.

1976-2022 ortalama brüt asgari ücret artışlarını paylaşan DİSK-Ar, "Asgari ücrette önemli olan artış oranı değil, alım gücü ve geçinmeye yetip yetmediğidir" değerlendirmesini yaptı.

"Asgari ücret geçmişte bugünkü artış oranından çok daha fazla artmıştır" denilen açıklamada, "Ancak enflasyon ve pahalılık nedeniyle bu artışlar eriyip gitmiştir. Önemli olan asgari ücretin alım gücüdür, artış oranı değil! Artış oranı tek başına yanıltıcı bir göstergedir" ifadeleri kullanıldı.DİSK-AR'ın verilerine göre brüt asgari ücrete en fazla zam yüzde 114,6 oranıyla 1996 yılında yapıldı. Zam oranı 1999'da yüzde 111,4, 1997'de ise yüzde 105,3 oldu.DİSK-AR'a göre 2022'deki zam oranı ise yüzde 40,7 oldu.

8)Benzinde 56 kuruş zam!(BİRGÜN)

EPGİS, bu gece yarısından itibaren geçerli olmak üzere benzine 56 kuruş zam yapıldığını açıkladı.Enerji Petrol Gaz İkmal İstasyonları İşveren Sendikasından (EPGİS) alınan bilgiye göre,
Ankara'da ortalama 10,37 liradan satılan benzinin litre fiyatı 10,93 lira olacak.Benzinin litresi İstanbul'da 10,36 liradan 10,92 liraya, İzmir'de 10,43 liradan 10,99 liraya çıkacak. Akaryakıt fiyatları, Türkiye'nin de dahil olduğu Akdeniz piyasasındaki işlenmiş ürün fiyatlarının ortalaması ile dolar kurundaki değişiklikler baz alınarak rafineriler tarafından hesaplanıyor.Bu hesaplama sonucunda dağıtım firmalarınca uygulanan fiyatlar, rekabet ve serbesti nedeniyle şirketler ve kentlere göre küçük değişiklikler gösterebiliyor.

16 Aralık 2021 Perşembe

Albayrak için kurban oldu - Barış Pehlivan / Cumhuriyet

 


Bir çocuğun sünnet düğününde verdiği poza bakıyorum. Üzerinde kırmızı beyaz renkte  

“maşallah” yazan kuşak var. Giydiği gömleğe ve kafasındaki bandanaya ilişiyor gözüm. 

İkisinin de üstünde Milli Gençlik Vakfı’nın logosunu görüyorum. 

Erbakancıydı, Milli Görüş’ün kurumlarında yöneticilik yaptı ve kendi iddiasına göre bu nedenle subay olamadı. Gün gelecekti, işte o çocuk hakkında “Önce Milli Görüş Vakfı’nın içine, daha sonra TÜGVA’ya sızdırıldı” diye haber yapılacaktı. Bugün 39 yaşında olan Ramazan Aydoğdu, Sabah gazetesindeki bu suçlamayı okuduğunda artık cezaevindeydi. Bilen bilir, Fethullahçıların çok iyi başardığı bir taktik vardı: 10 sözün içine üç doğru koy ki yedi yalana da inanılsın! Gerçekler, yalana inandırmak için kullanılan bir merdivendi sadece. İşte bunun çok çarpıcı bir örneğine dair dosyayı karıştırıyorum. 

Hatırlayalım... 

Ekim ayının ilk günleriydi. Metin Cihan’ın sosyal medyada paylaştığı belgelere göre, devletin birçok kurumundaki kadrolaşmada TÜGVA’nın payı vardı. 

TÜGVA Başkanı Enes Eminoğlu, bu belgelerin “daha sonra tahliye edilen bir FETÖ tutuklusu” tarafından sızdırıldığını söyledi. “FETÖ’den tutuklandı, bunun bilgisi, belgesi Emniyet’te de var” dedi. 

Peki... 

TÜGVA belgelerini sızdırmaktan tutuklanan Ramazan Aydoğdu, TÜGVA Başkanı’nın tarif ettiği kişi miydi? Hayır. 

Yani, “Belgesi Emniyet’te de var” denilerek işaret edilen şüpheliyle tutuklanan kişi farklı mıydı? Evet. 

İddia o ki sır Berat Albayrak’taydı.

Zira...

GERÇEK SUÇLU ASLINDA KİM? 

Evet, Türkiye’nin haftalarca tartıştığı sızıntıları yapmakla suçlanan Ramazan Aydoğdu eski bir TÜGVA yöneticisiydi. Evet, mevcut TÜGVA yönetimiyle de kavga halindeydi. Evet, onların CHP’ye kurdukları bir tezgâhı da gazetecilerle paylaşmıştı. Hatta ve hatta, bunun için yeni e-posta ve sosyal medya hesapları da açmıştı. Tüm bunlar gerçekti. 

Ancak bu gerçeklik, onun kurban olarak seçilmesine yol açacaktı. Zira dosya içindeki raporlardan şunu anlıyordunuz: Sızıntılar Türkiye’yi sarstıktan haftalar sonra, Ramazan Aydoğdu da bunu fırsat bilerek TÜGVA yönetiminden intikamını almak istedi. Bunun için yaptığı ama dikkate alınmayan paylaşımlar, yapmadığı ama herkesin konuştuğu paylaşımların delili oldu. Onu tüm TÜGVA sızıntılarının faili olmakla suçlayan isimsiz bir ihbar mektubu da yazıldı. Böylece her şey tamamdı, Aydoğdu artık dört duvar arasındaydı.Şimdi...

Tam da burada çok kritik iddialar masadaydı.

Perde arkasında konuşulan şuydu:

TÜGVA, asıl sızıntıları yapan kişinin FETÖ’den cezalandırılan eski yöneticilerinden E.E. olduğunu düşünüyordu. Ancak o kişinin ifşa edilmesi, tüm gözlerin eski TÜGVA Başkanı İsmail Emanet’in dönemine çevrilmesine yol açacaktı. Emanet demek de kuzeni olduğu belirtilen Berat Albayrak demekti.

Bu kritik iddiayı tutuklu Ramazan Aydoğdu’nun avukatı Ali Aktaş’a sordum. Bakın, neler dedi: 

“TÜGVA’da 2018 Aralık ayında yönetim değişti. Ve İsmail Emanet görevi bırakarak Berat Albayrak’ın başdanışmanlarından biri oldu. Sızdırılan belgeler ise 2016 ve öncesine ait. Yani, kamuoyuna yansıyan belgelerin hukuki, siyasi ve ahlaki sorumluluğu 2016 öncesi yönetimine ait. Bu sorumluluktan kaçmak isteyenler, isimsiz bir ihbar mektubu ile Ramazan Aydoğdu’nun tutuklanmasını sağladılar. Belgelerdeki kişisel verileri TÜGVA bilgisayarlarında arşivleyenler önceki yönetimdir. Belgelerin içerdiği nepotizmin faili de onlar olmak durumundadır. Bunun toplumca ya da en azından AK Parti tabanında sorgulanmasının önüne geçmek için bu soruşturmada Aydoğdu tutuklandı.”

Sahi, TÜGVA sızıntılarına dair soruşturma dosyasından bir kopyayı incelemek için aldıran eski AKP’li bakan da kimdi acaba?

Tüm sistem tipiye tutuldu, hepimiz üşüyoruz. Ama öyle ya, karanlığın da sonu var, bir gün bahar gelecek...

Barış Pehlivan / Cumhuriyet


KISA KISA GÜNDEM (16 ARALIK 2021)

 


1)-Hazine ve Maliye Bakanlığı'nda Bakan Yardımcıları görevden alındı.(Yeniçağ)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla Resmi Gazete'de yayımlanan karara göre; Hazine ve Maliye Bakan Yardımcıları Şakir Ercan Gül ile Mehmet Hamdi Yıldırım görevden alınarak yerlerine Mahmut Gürcan ve Yunus Elitaş atandı.

Hazine ve Maliye Bakanlığı Kamu Finansmanı Genel Müdürü Abdullah Bayazıt ile Ekonomik Programlar ve Araştırmalar Genel Müdürü Ahmet Yalçın Yalçınkaya da görevlerinden alındı.

BDDK'DA ATAMALAR

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) İkinci Başkanlığına Yakup Asarkaya, Kurul üyeliklerine de Mustafa Balcı ile Olcay Turan getirildi.



2)-Dışişleri Bakanlığı'ndan, Rodos'taki casusluk yargılamasıyla ilgili açıklama (SOL)


Dışişleri Bakanlığı, Rodos Başkonsolosluğunda görevli sekreterin casusluk suçlamasıyla 5 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmasını kınadı. 

Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan yazılı açıklamada, “Rodos Başkonsolosluğumuzda görevli Sözleşmeli Sekreterimizin Rodos’ta, Onikiadalar Karma Yeminli Jüri Halk Mahkemesi’nde 13 Aralık 2021 tarihinden bu yana üç gündür devam eden duruşması neticesinde, sözde casusluk suçlamasıyla 5 yıl ağır hapis cezasına çarptırılmasını kınıyoruz. Sözleşmeli Sekreterimizin 18 Aralık 2020 tarihinde tutuklanmasıyla birlikte, Yunan basınında, kamuoyunu ve adaleti baskı altına almaya matuf temelsiz haber ve değerlendirmelerin yayınlandığı görülmüştür. 

3)-İstanbul Barosu'nun eski başkanı Yücel Sayman yaşamını yitirdi.(SOL)

Beyin kanseri tedavisi gören ve son dönemde durumu ağırlaşan İstanbul Barosu'nun eski başkanlarından 82 yaşındaki Yücel Sayman, bugün yaşamını yitirdi.

Sayman için İstanbul Barosu önünde tören düzenleneceği belirtildi.

Milletlerarası Özel Hukuk alanınında uzman olan Prof. Dr. Yücel Sayman, 1996 - 2002 yılları arasında İstanbul Baro Başkanlığını yürütmüştü. Yücel Sayman 1939'de Konya'da doğmuş, 1962'de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirmişti. Kendisi 1969 yılında Strasbourg Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde doktorasını verdi.1978 yılında doçent olan Sayman, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Devletler Özel Hukuku Anabilim Dalı'nda öğretim üyeliği yaptı. Bir dönem Evrensel Gazetesi'nde yazarlık yapan Sayman, yayınlanan yazılarının "Özgürlük Zamanı" adlı kitabında derlemişti.

4)-DTCF yönetimi saldırganlara göz mü yumuyor: Bıçaklı saldırgan okul okul geziyor.(SOL)

Ankara DTCF'de önceki gün faşist bir grup başka üniversitelerden araçlarla gelerek fakülte içinde provokasyona imza attılar.

Gazi Üniversitesi'nden minibüsle taşınan bir grup 'ülkücü', yönetimin gözetiminde okul içinde elini kolunu sallayarak tehditlerde bulundu, pankart astı.

Solcu öğrencilerin attığı her adımı yasaklayan fakülte yönetimi ve polisler, daha iki gün önce Cebeci'de elinde bıçakla görüntülenen saldırganın okula rahatça girmesine izin verdi.

Üstelik bununla da kalınmadı, fakültenin resmi salonu, kendilerine "DTCF Ülkücüleri" denen saldırganlara tahsis edildi.


5)-THK Kayyum Heyeti Başkanlığına Abdullah Kaya seçildi.(Cumhuriyet)

Kurumdan yapılan yazılı açıklamaya göre, Ankara 9. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin bugünkü kararıyla İçişleri Bakanlığı Mülkiye Başmüfettişi Ali Yüksel'in THK Kayyum Heyeti üyesi olarak görevlendirildiği belirtildi.





6)-AYM’den polis tutanağıyla ceza için hak ihlali kararı.(BİRGÜN)

Anayasa Mahkemesi (AYM), saat 22.00’den sonra alkollü içki sattığı ihbarı üzerine para cezası verilen tekel bayii sahibinin başvurusunu karara bağladı. AYM sadece polis tutanağına dayanılarak ceza verilmesinin, ‘adil yargılama hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinin ihlali’ olduğunu belirtti.

Balıkesir Emniyet Müdürlüğü’ne bağlı ekipler, 14 Ocak 2018 günü saat 22.00’den sonra alkollü içki satıldığı ihbarı üzerine Gurbet Çoban'ın tekel bayiini takibe aldı. İhbardan 2 gün sonra tutulan polis tutanağında ihbar üzerine 15 Ocak 2018 tarihinde saat 22.30 sıralarında işyerine gidilerek gözetleme yapılmaya başlandığı, saat 22.55 sıralarında işyerinden çıkan H.Ö isimli kişinin montu kabarık olduğu için durdurulduğu, H.Ö. adlı kişinin bira ve sigara aldığını, 51 lira para ödediğini beyan ettiği yazıldı.

Tutanak tutan polisler, tekel bayiine 42 bin 76 TL para cezası kesti. Cezaya itiraz ederek mahkemeye başvuran Çoban, yanıt alamaması üzerine AYM’ye başvurdu. AYM, adil yargılama hakkı kapsamındaki silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğine karar verdi. Kararda, “Yerel mahkemenin büfe sahibinin iddialarını yeteri kadar değerlendirmeye aldığına dair bir işaret tespit edilmemiştir" denildi.

7)-Ermenistan ile normalleşme görüşmeleri için Serdar Kılıç atandı.(BİRGÜN)

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın da tensipleriyle eski Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç'ın Ermenistan Özel Temsilcisi olarak görevlendirileceğini söyledi.

Güven artırıcı adımlar atmak gerektiğine vurgu yapan Çavuşoğlu, "Bir taraftan Azerbaycan ile Ermenistan arasında güven artırıcı adımlar atılıyor, bir taraftan da bizim de Ermenistan'la kendi aramızda Azerbaycan-Ermenistan arasındaki güven artırıcı adımlara paralel olarak atmamızda fayda gördük. 
Sayın Cumhurbaşkanımızın da tensipleriyle eski Washington Büyükelçimiz Serdar Kılıç'ı özel temsilci olarak görevlendireceğiz." ifadelerini kullandı.

8)-İktidar, ulaşamadığı ‘Z kuşağı’nı inkâr etti.(BİRGÜN)


Z kuşağı olarak tanımlanan gençlere ulaşamayan iktidar inkar politikasına yöneldi. AKP, sahada yaptığı araştırmaların ardından yayımladığı analizde, ‘Z kuşağı’ tanımının Batı ile gereğinden fazla kültürel bağ geliştiren çevreler tarafından yapıldığını belirtti.
Bunun siyasi ayağının da CHP ve HDP tarafından oluşturulduğu öne sürüldü. Gençlik Kolları Başkanlığı tarafından yapılan analizde, ‘Z kuşağı’ tanımlamasının Batı ile gereğinden fazla bir kültürel bağ geliştiren çevreler tarafından yapıldığı belirtildi. Bunun siyasi ayağının CHP ve HDP tarafından oluşturulduğu vurgulanan analizde, muhalefetin dayattığı profillerin hiçbirinin bilimsel verilere dayanmadığı ifade edildi. Türkiye Gazetesi’nde yer alan habere göre Erdoğan’a daha önce sunulan araştırmada, muhalefetin Z kuşağı tanımlamasıyla gençleri belli bir kalıba sokmayı amaçlandığı ve bu yolla siyasetlerine alet ettikleri aktarıldı. Raporda şu ifadelere yer verildi: “Türkiye’de özellikle gençlerimizi kendi siyasi istikametleri doğrultusunda istismar etmeye çalışan muhalif siyasilerin yaptığı Z kuşağı tanımlamasını doğru bulmuyor ve kesinlikle onaylamıyoruz.”



15 Aralık 2021 Çarşamba

İman Ticaret Turizm İnşaat Ltd: Sosyolojiden çinko tüccarlığına bir Yasin Aktay portresi - Bahadır Özgür / BİRGÜN


 1991’de yayımlanmaya başlanan Tezkire dergisi günlerinden beri, çoğulcu toplumun belgesi saydığı “Medine Vesikası”nı anlaşılan o ki çok ortaklı bir sermaye akdi olarak pratiğe geçirmiş Yasin Aktay.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Aralık günü 

Siirt’te çinko tesisinin açılışını yapıyor. 

Lineer şirketinin ortakları Fikret Baydarman ile Abdülaziz 

El Atiyye’ye teşekkür ediyor 

konuşmasında. Turkuaz kurdele kesilirken yanında 

danışmanı Sosyolog Yasin Aktay da var.

Aktay orada olmasa, kareografi eksik kalırdı sahiden. Zira fotoğrafın arka planında 20 yıllık siyasi bir serüvenin ideolojisiyle, ekonomisiyle, dış siyasetiyle, avam-havas tüm kadrolarıyla neye dönüştüğünün hikâyesi yatıyor. Aktay o dönüşümün en fantastik figürlerinden işte.

*****

Mısır’da 25 Ocak 2011 günü Mübarek rejimine karşı başlayan gösterilerden yedi ay sonra, Nur’un ardından ikinci yasal Selefi partisi Al-Asala kuruluyordu. Etkili liderlerinden birisi Ehab Mohamed Ali Sheeha’ydı. Gerisini kısa bir fragmanla geçelim: 2013’te Sisi darbesi, Rabia sembolizmiyle estirilen ajitasyon ve havaya doğru açılmış dört parmağın utangaçça büzülüp, kaybolması…

Sheeha’nın adına siyasi bir lider olarak Türkiye ilişkilerinde neredeyse hiç rastlamadık. Yakın zamana kadar tek bir yerde göründü; 11 Mart 2015 günü yayımlanan Ticaret Sicil Gazetesi’ndeki bir ilanda. Kurduğu şirket, kelimesi kelimesine AKP’yi tarif ediyordu: İTTİ, yani “İman Ticaret Turizm İnşaat Ltd.”

Sonrasında vatandaşlığa geçip İhap Şihe ismini alacak; sosyal medya hesabının fonuna güzel bir 15 Temmuz resmi kondurup, İstanbul arazilerini pazarlayan bir gayrimenkul uzmanına dönüşecek; “onursal başkanlığı”nı Aktay’ın yaptığı çinko şirketinin CEO’su olarak çıkacaktı karşımıza.

Tam da partinin ideologlarından sosyolog Aktay’ın imrendiği türden bir değişimdi bu.

90’lar boyunca ürettiği akademik çalışmalarla dikkati çekmiş Aktay’ın fikirleri, 1991’de çevirdiği Bryne S. Turner’in “Max Weber ve İslam” kitabından ilham alıyordu. Kitap, Weber’in “Kapitalizmin Ruhu ve Protestan Ahlakı”nın eleştirisiydi. Konuyu çalışan akademisyenlerin hoşgörüsüne sığınıp, fazlasıyla kaba bir özet yaparsak eğer Weber; iki dünyada da tekelleşmiş Katolik kaderciliğe karşı gelişen Protestan eleştirinin kapitalizmin dinamizmini oluşturduğunu söylüyordu. İslam’ı modernleşme dışına ittiğini düşündüğü bu görüşe karşıydı elbette Aktay. Ancak İslam’ın, Protestanlaşmasına da karşıydı. Ona göre yerinden ettiği geleneksel unsurların boşluğunu dolduramamış, normsuzluk yaratmıştı Protestan düşünce. Türkiye’deki dindarlar, modern-geleneksel zıtlığı üzerine kurulu tuzağa düşmemeliydi.

Aslında sosyolojiyi eşeleyerek bulmayı umduğu şey, Anadolu’da küçük işletmecilikle, ihracatla birikim sağlamış sanayici ve tüccara şık bir ideolojik kimlikti. Otantik Anadolu Müslümanlığı yeni birikim tarzıyla uyumsuz duruyordu çünkü. Haliyle Katolik disipliniyle örgütlenecek İslam’ın siyasal yorumu, pekala kapitalist kalkınmanın öncüsü olabilirdi.

İşin doğrusu, “muhafazakâr sivil toplum” ile oraya buraya nazar boncuğu gibi iliştirdiği soyut demokrasi tahayyülü arasında kurduğu korelasyon da, “geleneği reddetmeden modernleşme” derken de dile getirdiği düşüncelerin somut tezahürü, siyasal İslam’la neoliberalizmin simbiyotik ilişkisiydi.

Genç Aktay’ın kuramsal düşleri AKP iktidarıyla gerçekleşti sonunda. Weber’den atıf yapmayı pek sevdiği “karizmatik lider” de yerini almıştı üstelik. Lakin AKP’nin görkemli yılları nihayete ererken, partinin elit locasının müdaviminin entelektüel dalgalanmaları da yerini hızla “tüccar kıvraklığına” bıraktı. Son yıllarda Mısır üzerine döktürdüğü yazılardaki manevra kabiliyetinin esbab-ı mucibesini gördük mesela.

Weber’le çinko üretimi arasında kuracağı “sosyolojik bağları” insan merak etmiyor değil. Hoş, geçmişte zarif bulunan sosyolojik düşüncelerinin ekonomi politiği de Endonezya-Malezya türü otoriter bir kapitalizme açılıyordu. Bugün de Suudi Arabistan-Katar- Yemen sermayesinin simsarı Selefi bir tüccarın iş ortağı olarak, ucuz Türkiye mülkünü Körfez’de tezgâha koymuş bir işportacıdan hallice.

Sağına AKP İstanbul İl Yöneticisi Fikret Baydarman’ı, soluna İhap Şihe’yi alıp önünde poz verdiği şirketin bir ucu Kasap Döner bayiliği dağıtan, Katarlı otelci Rejat Group’un Silivri’de yaptığı lüks villaları satan İTTİ’ye; diğer ucu, Kanal İstanbul’da arazi sahibi olan Bin Al Sheikh Holding’e uzanıyor. Bir yandan Yemenli ve Suudi Arabistanlı sermayedarlarla ortak Lineer Kostik Soda şirketi kurulurken; diğer yandan Mudanya’da denize nazır yazlıklar inşa ediliyor.

“Teorinin ustaları, İslam ideolojisinin aristokratları yoktur” mottosuyla 1991’de yayımlanmaya başlanan Tezkire dergisi günlerinden beri, çoğulcu toplumun belgesi saydığı “Medine Vesikası”nı anlaşılan o ki çok ortaklı bir sermaye akdi olarak pratiğe geçirmiş Aktay.

Hayırlı olsun, yol buydu zaten.

Bahadır Özgür / BİRGÜN

HSK’ye şikâyet: Zindaşti olayında geçen başsavcıya ‘çete’ suçlaması - Bahadır Özgür / BİRGÜN

 

Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü bir soruşturmada müşteki vekili olan Av. Mehmet Yıldırım, adı Zindaşti’nin tahliyesi skandalındaki iddialara da karışan Cumhuriyet Başsavcısı Sırrı Topluyıldız’ı “çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak” iddiasıyla HSK’ye şikâyet etti.

İranlı uyuşturucu taciri Naci Şerifi Zindaşti’nin tahliye edilmesi skandalındaki iddialara adı karışan Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısı Sırrı Topluyıldız hakkında, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSK) şikâyette bulunuldu. Avukat Mehmet Yıldırım tarafından yapılan başvuruda başsavcı hakkında, “çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak, nitelikli dolandırıcılık, resmi belgede sahtecilik, adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs” suçlamaları ileri sürüldü.

Topluyıldız, 3 Temmuz 2017 tarihinde Hâkimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesinin kararnamesi ile Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na atanmıştı. Topluyıldız hakkında en son uyuşturucu taciri Zindaşti olayına karıştığı iddiasıyla şikâyette bulunulmuştu.

YARGIDAKİ ‘BARONLAR SAVAŞI’

İsmail Saymaz’ın, 9 Eylül 2021 günü Sözcü gazetesinde yayınlanan yazısında geçen bilgiler şöyleydi:

Zindaşti ve 'Hayalet' lakaplı Orhan Ünğan'ın arasındaki uyuşturucu savaşı 2014'te güpegündüz işlenen bir cinayetle başlamış, o gün Zindaşti'nin kızı ve yeğeni öldürülmüştü. 2015’te tutuklanan Ünğan, olayla alakalı bir suç duyurusunda bulunmuş; koronadan hayatını kaybeden Burhan Kuzu'nun, Zindaşti'nin tahliye edilmesi için hakimler ve savcılara baskı yaptığını öne sürmüştü. 7 Mart 2019'da ifadesi alınan Ünğan, dönemin Bakırköy Adalet Komisyonu Başkanı Recep Karaman ve Bakırköy Başsavcıvekili Zülkarneyn Kısık’ı işaret etmişti.

İddialar üzerine Karaman ve Kısık da 1 Kasım 2019'da Hakimler ve Savcılar Kurulu'na dilekçe vererek, bugün Adalet Bakan Yardımcısı ve HSK 1. Kurul üyesi olan, dönemin İstanbul Başsavcı Vekili Hasan Yılmaz ile Bakırköy Başsavcısı Topluyıldız'ı suçlamıştı.


      Fotoğraf: Bakırköy Cumhuriyet Başsavcısı Sırrı Topluyıldız


ŞİKÂYET DİLEKÇESİNDEKİ İDDİALAR

İşte Topluyıldız hakkında ikinci bir şikâyet de 15 Aralık 2021 günü, Avukat Mehmet Yıldırım tarafından yapıldı. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’ne verilen şikâyet dilekçesinde şu ithamlara yer verildi:

1-Başta vekili bulunduğum Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’nca geçmişte yürütülmüş 2019/61865 soruşturma numaralı dosya olmak üzere benzer pek çok davada yetkisi olmamasına rağmen başsavcılıkça soruşturma yürütülmüştür. Sırrı Topluyıldız’ın soruşturmaları özellikle Örgütlü Suçlar Cumhuriyet Savcısı Cengiz Çallı’ya yönlendirip yönlendirmediği tespit edilmelidir.

2-2019/61865 soruşturmada Adli Tıp inceleme evrakının kasten eksik göndermesi, Topluyıldız’ın Adli Tıp yetkililerinden bir talepte bulunup bulunmadığının incelenmesi gerekmektedir.

3-Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından sahtecilik, dolandırıcılık gibi suçların genel soruşturma yerine sürekli örgütlü suçlara gönderilmesi, her suçun örgütlü suç çerçevesinde ele alınması araştırılmalıdır.

4-Bir başsavcılık makamının görevli olduğu başsavcılığa gelen bir notaya karşılık büyükelçiliği araması ve telkinde bulunması normal midir?

5-Başsavcının, milat kabul edilen 17-25 Aralık’tan 15 Temmuz sürecine kadar çocukları Fatih Koleji’nde okumaya devam etmiş midir? Eğer ettiyse hakkında FETÖ soruşturması yürütülmüş müdür? Çocuklarından birinin Cambridge Üniversitesi’nde okuduğu, 10 bin Sterlin’in üzerindeki okul masrafının, hakim ve savcıların ekonomik durumunun bakanlığa bildirildiği düşünüldüğünde, nasıl karşılandığının bilgisi istenmelidir.

6-Sezgin Baran Korkmaz soruşturması ile ilgili ABD’den gelen ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nca yürütülen soruşturmada adı geçen Kasım Garipoğlu’nun şirketinin yine yetki sınırları Bakırköy olmamasına rağmen Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığında yürütülerek şahısların örgütlü suçlardan tutuklanmasının Topluyıldız ile alakasının bulunup bulunmadığı araştırılmalıdır.

Topluyıldız’ın ivedilikle görevden alınmasını talep ettiği şikâyetinde Avukat Yıldırım şöyle dedi: “Yargıya müdahale riski ve HSK’nın bağımsız çalışması açısından soruşturmanın 2. Daire tarafından değil, 1 Daire’ce yürütülmesi gerekmektedir. Çünkü Sırrı Topluyıldız’ın cep telefonu iletişim tespitinden anlaşılacağı üzere 2. Daire başkanı ile irtibatlıdır. Soruşturmanın Adalet Bakanı Abdülhamit Gül tarafından bizzat yürütülmesini talep eder, müfettiş atanması durumunda gerek kendi dosyamızı, gerek mağdur olmuş birçok insanı müfettişe bildireceğimizi, tanık olarak da dinleteceğimizi ayrıca bildiririz.”


Bahadır Özgür / BİRGÜN


'Nesli Tehlikedeki Türler Projesi': 'Samimi değiller, samimi olsalardı avcılığı yasaklardı' - YALÇIN CUĞ / SOL

 Tarım ve Orman Bakanı Pakdemirli'nin de katılımıyla bugün gerçekleştirilen 'Nesli Tehlikedeki Türler Projesi' ve nesli tükenen hayvanlara karşı izlenen politika arasında büyük bir açı farkı bulunuyor.


Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, bugün gerçekleştirilen "Yeni Bir Metodoloji Kapsamında Türkiye'nin Nesli Tehlike Altında Türleri için Tür Eylem Planları Hazırlanması, Uygulanması ve İzlenmesi" başlıklı proje kapsamında konuya yönelik planların hazırlanmaya başladığını açıkladı. Pakdemirli, sosyal medya üzerinden gerçekleştirdiği açıklamada nesli tehlike altında olan türlerin korunması konusunda mevcut çalışmaların etkinliğinin arttırılacağını, Türkiye'nin yabani türlerinin korunmasından sorumlu olan Bakanlıkların kurumsal kapasitesinin güçlendirilmesi için eğitimler düzenleneceğini ve diğer ülkelerdeki iyi uygulamaların incelenmesi ve paydaşlar arasında tür koruma konusundaki bilincin, farkındalığın artırılmasını hedeflediklerini söyledi. 

Pakdemirli'nin proje kapsamında açıkladığı planların yanı sıra Türkiye'deki avcılık gerçeği karanlık bir tablo sunuyor. Hayvanları Koruma Kanunu'nda Kara Avcılığı Kanunu hükümlerinin kapsam dışında bırakılmasıyla birlikte, Hayvanları Koruma Kanunu'na göre can olarak nitelendirilen hayvanlar uygulamada mal olarak değerlendiriliyor. Kara Avcılığı Kanunu'nun kapsam dışında tutulmasıyla birlikte,  "av turizmi" adı altında nesli tükenme tehlikesi altında olan hayvanlarda dahil olmak üzere "av listeleri" yayımlanarak hayvanların avlanmasına yönelik fiyat değerleri biçiliyor. Kısacası, Türkiye'de korumakla yükümlü olunan hayvanlar pazarlanıyor, satılıyor ve üzerlerinden kâr elde ediliyor.

Türkiye'nin de imzacısı olduğu nesli tükenmekte olan hayvanları korumaya dair uluslararası sözleşmeler olmasına karşın, Dünya Doğayı Koruma Birliği Kırmızı Listesi'nde yer alan üveyik ve elmabaş patka kuş türlerinin imzalanan sözleşmelere ve Anayasa'ya aykırı şekilde avlanmasına izin veriliyor. Birçok dernek ve oluşumun bu duruma karşı kampanyalar yürütmesine karşın, nesli tükenmekte olan bu kuş türlerinin avlanması yasaklanmadı. Mücadeleler sonucunda bu kuş türlerinin avlanmasına dair yalnızca açıklanan av günlerinin sayısı ve av kotaları düşürüldü.

'Parayı basan hayvanı öldürür mantığı'

Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Basın Sözcüsü Şule Baylan da konuya dair soL'a değerlendirmelerde bulundu.

Bugün gerçekleştirilen toplantının tavşana kaç tazıya tut misali bir toplantı olduğunu ifade eden Baylan, bir yandan da nesli tükenmekte olan hayvanlara yönelik av kotalarının açıldığını belirtti. Baylan "Güncel yasada hayvanlar can olarak nitelendirilmesine rağmen maalesef hayvanlar mal olarak değerlendiriliyor, peşkeş çekilmeye devam ediliyor. Parayı basan hayvanı öldürür mantığıyla hayvanlar avlanmaya açılıyor" dedi.

Hayvanlara yönelik yasaların yeterli olmadığını dile getiren Baylan, "Maalesef istediğimiz şekilde olmayan bir yasayla karşı karşıyayız" dedi. Bugün gerçekleştirilmiş olan toplantının hiç bir şekilde gerçekliği yansıtmadığını belirten Baylan, "Samimi değiller, samimi olsalardı avcılığı yasaklardı" ifadelerini kullandı. Baylan konuya dair son olarak Türkiye'nin uluslararası sözleşmelerin imzacısı olduğunu ancak nesli tükenme tehlikesinde olan hayvanların hâlâ avlandığını dile getirdi.(YALÇIN CUĞ / SOL)

                                                                 ***

HAYTAP Ankara Temsilcisi Pelin Sayılgan soL'a anlattı:'Av turizmi' kapitalizmin ahlaki çöküşünün göstergesi (SOL)

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Merkez Av Komisyonu, 2020-2021 'av turizmi' listesini ve öldürülecek hayvanlar için belirlenen ücretleri açıkladı. HAYTAP Ankara Temsilcisi Pelin Sayılgan, açıklanan listeyi ve hayvanların bedel konularak katledilmesini soL’a değerlendirdi.

Dersim'de 17 yaban keçisi, Eskişehir'de ise 18 kızıl geyiğin avlanması için ihaleler açılmış, bu ihaleler yurttaşların tepkisi sonrası iptal edilmişti. Ancak bu iki kentteki hayvanların dışında kalan ve aralarında Anadolu yaban koyunu, ceylan, çengel boynuzlu dağ keçisi, karaca, melez yaban keçisi, kızıl geyik, yaban keçisi ve yaban domuzunun bulunduğu 798 hayvan için “av” listesi yayımlandı, hayvanların avlanması için belirlenen ücret listesi açıklandı.

‘Korumak yerine katlinin önünü açıyorlar’

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Merkez Av Komisyonu tarafından açıklanan listeye ilişkin soL’a konuşan Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP) Ankara Temsilcisi Pelin Sayılgan, “Doğa Koruma Milli Parklar Genel Müdürlüğü ismiyle tamamen çelişir şekilde sorumlu olduğu hayvanları ve doğayı korumak yerine onların katlinin önünü açıyor” dedi.


                                                              Av listesinde yer alan kızıl geyik

'Kazanan silah sanayisi'

Halktan gelen tepkilere karşı kendilerini savunmak için sıklıkla olduğu gibi bu durumda da elde ettikleri gelirlerin öne sürüldüğünü belirten Sayılgan, “Oysa ki Bakanlığın 2020 Yılı Performans Programı’na göre ‘Av ve Yaban Hayatının Korunması ve Geliştirilmesi’ adı altında 2019 yılında 54 milyon 559 bin 168 lira 42 kuruş harcandı. 2020 yılında 104 milyon 252 bin lira, 2021 yılında 100 milyon 986 bin 200 lira ve 2022 yılında 105 milyon 324 bin 600 bin lira harcama yapılması bekleniyor. Burada doğa kaybediyor, dolayısıyla insanlık kaybediyor, devlet kaybediyor, peki kazanan kim? Tabii ki silah sanayisi” ifadesini kullandı.

‘Yaşam hakkı en temel hak’

Avcılık konusunun sadece parasal boyutunun değerlendiriliyor olmasından da çok rahatsız olduklarını belirten Sayılgan, “Yaşam hakkı en temel haktır. Bizler hayvanların yaşam hakkı üzerinde söz sahibi olamayız, onların mal statüsüne indirgenmesi, fiyat etiketi yapıştırılıp canının pazarlanması hiçbir ahlaki değerle bağdaşmaz” diye konuştu.


                                                          Çengel boynuzlu dağ keçisi

‘Bu gidişe artık dur demeliyiz’

Bu durumun kapitalizmin insanlığı getirdiği ahlaki çöküşü çok net gösterdiğini vurgulayan Sayılgan, “Kapitalizm canlıları bile metalaştırarak dünya üzerindeki varlığımızı tehdit ediyor ve bize ölümden başka hiçbir şey vadetmiyor. Bu gidişe artık dur demeliyiz” dedi.

(SOL)

                                                                 ***

Öldürülecek hayvanların listesini ve fiyatlarını açıkladılar! (SOL)

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Merkez Av Komisyonu, 2020-2021 'av turizmi' kotasını ve öldürülecek hayvanlar için belirlenen ücretleri açıkladı. Dersim'de 17 yaban keçisi, Eskişehir'de ise 18 kızıl geyik için yapılan ihale gelen tepkiler sonrası iptal edilmişti. 


Dersim'de 17 yaban keçisi, Eskişehir'de ise 18 kızıl geyiğin avlanması için açılan ihaleler gelen tepkiler nedeniyle iptal edilse de birçok il için avlanma listeleri ve fiyatları açıklandı.

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Merkez Av Komisyonu kararları kapsamında açıklanan liste tepki çekti.

798 YABAN HAYVANI

1 Eylül 2020-31 Mart 2021 tarihlerini kapsayan dönemde, avına izin verilen türler arasında Anadolu yaban koyunu, ceylan, çengel boynuzlu dağ keçisi, karaca, melez yaban keçisi, kızıl geyik, yaban keçisi, yaban domuzu türleri bulunuyor.

Buna göre 398 erkek yaban keçisi, 25 hatalı boynuzlu şelek yaban keçisi, 45 dişi yaban keçisi, 12 melez yaban keçisi, 39 çengel boynuzlu dağ keçisi, 9 Anadolu yaban koyunu, 14 ceylan, 89 kızıl geyik, 167 karaca öldürülebilecek. 

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü Merkez Av Komisyonu tarafından açıklanan ölüm listesi ve fiyatlar şöyle:

YABAN KEÇİSİ (TEKE): 2020-2021 yılı için Türkiye genelinde toplam 398 teke (erkek) yaban keçisi için 6 bin TL’den başlayıp avlak sahalarına göre 92 bin 500 TL arasında değişen muhammen bedelli fiyat belirlendi. Erkek yaban keçisi av kotası illere göre Adıyaman’da 31, Muğla’da 28, Antalya’da 58, Isparta’da 8, Adana’da 29, Hatay’da 9, Kayseri’de 11, Mersin’de 61, Niğde’de 18, Karaman’da 8, Konya’da 3, Artvin’de 31, Giresun’da 11, Gümüşhane’de 2, Bingöl’de 7, Erzincan’da 27, Erzurum’da 15, Kahramanmaraş’ta 4, Malatya’da 2, Sivas’ta 15, Tunceli’de 20.

HATALI BOYNUZLU ŞELEK YABAN KEÇİSİ: Komisyon tarafından hatalı boynuzlu şelek yaban keçisi için birey başına 4 bin TL muhammen bedel üzerinden Mersin’de 12, Muğla’da 3, Antalya’da 6, Kayseri’de 1, Artvin’de 3 birey olmak üzere toplam 25 kota belirlendi.

DİŞİ YABAN KEÇİSİ: Dişi yaban keçisi için birey başına 2 bin TL muhammen bedel üzerinden Muğla’da 13, Antalya’da 27, Mersin’de 2, Erzurum’da 3 birey olmak üzere toplam 45 birey av kotası belirlendi.(SOL)

                                                                        ***


Avcılık karşıtlarını 'dış güçlerin maşası' ilan ettiler ama... 'Hayvanların canı yabancılara ikram olarak sunulacak'(SOL)

Avcılık Konfederasyonu Başkanı Ersin Düzyol, avcılığa ilişkin Meclis'e gelen bir düzenlemenin ardından 'Türkiye'nin üçüncü silahlı milis gücüyüz' dedi, avcılık karşıtlarını 'dış güçlerin elemanı' olmakla itham etti. Düzyol'un bu açıklamaları ve yabancılara Türkiye'de ücretsiz avlanma izni verilmesini HAYTAP Ankara Temsilcisi Pelin Sayılgan ile konuştuk

"Türkiye'nin üçüncü silahlı milis gücüyüz" diyen Avcılık Konfederasyonu Başkanı Ersin Düzyol, avcılık karşıtlarını "dış güçlerden besleniyorlar", "teröristler" gibi ifadelerle hedef aldı.

Düzyol'un hedef aldığı isimlerden olan HAYTAP Ankara Temsilcisi Pelin Sayılgan, hem Meclis'teki avcılık düzenlemesi hem de bir köpeğin araçla ezilmesine ilişkin görüntüler sonrası yeniden gündeme gelen hayvana şiddet düzenlemesi hazırlıklarına ilişkin soL'un sorularını yanıtladı.

‘Tabii ki destekliyoruz ama…’

Meclis'te 'Merkez Av Komisyonu'nun yapısını değiştiren bir düzenleme görüşülüyor ve bazı önemli maddeler kabul edildi. Bu düzenlemeye ilişkin neler söylersiniz, neler getiriyor?

1/7/2003 tarihli ve 4915 sayılı Kara Avcılığı Kanunu’nun 3’üncü maddesinde bir değişiklik yapıldı. Mevcut kanuna göre 21 kişiden oluşan bir av komisyonu var. Düzenlemeyle bu komisyonun üye sayısı 25’e çıkarıldı ve sivil toplum örgütlerinden 3 kişi ve 1 tane de biyolog eklendi. Korunması gereken hayvanları, avlanmasına izin verilen av hayvanlarının avının başlama ve bitiş tarihlerini, avlanma günlerini ve zamanını, avlanma miktarlarını (bir av günü için avcı başına avlanma miktarları), avlanmada kullanılan araç gereçleri belirleyen, avlak alanlarını ava kapatan ya da açan, bazı türlerin avını yasaklamakla yükümlü olan bu komisyon şimdiye kadar tamamen avcıların isteği doğrultusunda bilime tamamen aykırı, keyfî, ekosistemi katleden kararlar alıyordu. Şimdi sivil toplum kuruluşlarının, doğa derneklerinin, uzman kişilerin katılımıyla işleri bir nebze zorlaşacak. Bu madde değişikliği olumlu bir gelişme tabii ki, destekliyoruz, lakin bu desteğimizin avcılığı meşrulaştırdığı düşünülmesin. Avcılık denen barbarlığın yeryüzünden silinmesi için mücadelemiz sürecek.

‘Yabancı misafirlere hayvanların canı ikram olarak sunuluyor’

Komisyon görüşmelerinde 15’inci maddeden sonra gelmek üzere  yeni bir madde ihdas edildi. 4915 sayılı Kanunun 9 uncu maddesi “Bilimsel yönden tabiata ve türlerine zararlı olan hayvanların bu Kanun gereğince görevliler veya avcılar tarafından avlanması ile avlanma izin ücreti ve avlanma ücreti alınmayacak diğer kişilere ilişkin usul ve esaslar Bakanlık tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir.” şeklinde değiştirildi. Buna göre, bazı hayvanların bilimsel yönden araştırılması, insana veya mala zarar verenlerin avlatılması, diplomatlar, uluslararası kuruluş temsilcileri veya Devlet misafirleri gibi üst düzey temsilcilere gerektiğinde ücretsiz av yaptırabilmesine yönelik düzenleme yapılması amaçlanmakta. Doğa Koruma ve Millî Parklar Genel Müdürlüğünün görevi bu ülkenin yaban hayvanlarının hayatını korumak, yabancı misafirlere bu hayvanların canını almayı ikram olarak sunmak olmamalı. Etik olarak, başka bir canlının hayatı üzerinde bizim söz hakkımız yok. Kendimizi doğanın efendisi gibi gördüğümüz insan merkezli bu yaklaşımımızdan artık vazgeçmeliyiz, zira bu insan merkezli düşünce bu gidişle insanlığı da yok edecek.

‘Avlanma nedeniyle birçok hayvanın nesli tükenme noktasına geldi’


Türkiye'de avcılık deyince nasıl bir tablodan söz ediyoruz? Buna ilişkin neler söylersiniz?

Maalesef avlanma sebebiyle ülkemizde birçok hayvanın nesli tükenme noktasına geldi. Geçtiğimiz sene elmabaş patka ve üveyiklerin avlanmasının yasaklanması için Doğader’in başını çektiği 19 dernekle bir kampanya yapmış, avlanma gün sayısını ve kotasını düşürtebilmiştik. Bu noktada ODTÜ biyolojik bilimler bölümünde araştırma görevlisi ve ekoloji uzmanı İbrahim Kaan Özgencil’in çalışmasından bazı istatistikleri sizlerle paylaşmak isterim:

“Elmabaş patka ülkemizde az sayıda ve lokal olarak üreyen bir türdür. Türün üreyen popülasyonu 2004 yılında yapılan bir değerlendirmede 2500-3500 çift arası tahmin edilmiştir. Yapılan en güncel tahminlere göre ise ülkemizdeki üreyen popülasyon 500-1000 çift arasına kadar gerilemiştir ve 2000-2012 yıllarındaki net değişim %70-89 azalma yönündedir. Çok daha büyük olan ve daha geniş bir alanda görülen kışlama popülasyonunun ise 2004 yılında 50.000-280.000 arasında bir büyüklüğe sahip olduğu tahmin edilirken bu sayı en son yapılan güncellemelerde 38.620-93.480 birey arasına gerilemiştir ve bu da %23-53 arası bir azalmaya tekabül etmektedir. Ülkemizde yapılan kış ortası su kuşu sayımlarının sonuçlarına göre ülkemizde tespit edilen toplam elmabaş patka sayısı artıyor gibi görünse de bunun sebebinin zaman içinde sayılan alanlarının sayısındaki artması olabileceği ve sayılan alan başına düşen elmabaş patka sayısının ciddi bir düşüş trendinde olduğu görülmüştür.

Elmabaş patka, Türkiye’nin kapsama alanında olduğu fakat taraf olmadığı Afrika ve Avrasya Göçmen Su Kuşları Koruma Sözleşmesi’nin (AEWA) 7.verisyonunun 2.ekine, Avrupa Birliği Kuş Direktifi’nin 2. ekine ve Vahşi Göçebe Hayvan Türlerinin Koruması Anlaşması (CMS) ya da Bonn Anlaşması’nın 2. ekine göre, bu anlaşmalara taraf olan tüm ülkelerde koruma altındadır. Tür, ayrıca, Uluslararası Doğayı Koruma Birliği tarafından (IUCN) 2015 yılından bu yana Hassas (VU) kategorisinde Kırmızı Liste’ye dahil edilmektedir. Türkiye’de 2004 yılında yapılan ulusal Kırmızı Liste değerlendirmesinde ise tür o zamanki üreyen ve kışlayan popülasyonlar görece stabil olduğu için Asgari Endişe (LC) kategorisinde listelenmiştir fakat daha sonra yapılan araştırmalarda türün ülkemizdeki popülasyonlarının keskin bir düşüşte olduğu görülmüştür. Elmabaş patka ülkemizde koruma altında değildir ve Milli Av Komitesi tarafından 2018 yılında alınan karara göre, 2018-2019 av sezonunda, ekim ve mart ayları arasında, bir av gününde, bir avcının 6 bireye kadar elmabaş patka kadar vurmasına izin verilmiştir.

‘Üveyik popülasyonu son 15 yılda yüzde 67 azaldı’

Üveyik için 2004 yılında yapılan ilk ulusal tahminlere göre Türkiye’de yaklaşık 300.000-900.000 çift üreyen birey olduğu tahmin edilmiştir. Aynı çalışma ulusal popülasyonun %1-20 arasında küçüldüğünü de tespit etmiştir. Ülkemizde yapılan en güncel çalışma olan ve 2019 yılında yayınlanan Türkiye Üreyen Kuş Atlası sonuçlarına göre ise ülkemizde üreyen üveyiklerin popülasyon büyüklüğü 113.000-301.000 çift civarındadır. 2004 ve 2019 yılı tahminlerini kıyaslayarak varacağımız sonuçlara göre üveyiğin ülkemizde popülasyonu son 15 yılda inanılmaz bir şekilde %63-67 oranında küçülmüştür.

Üveyikler, Türkiye’nin kapsama alanında olduğu fakat taraf olmadığı uluslararası anlaşmalar olan Avrupa Birliği Kuş Direktifi’nin 2. ekine ve Vahşi Göçebe Hayvan Türlerinin Koruması Anlaşması (CMS) ya da Bonn Anlaşması’nın 2.ekine göre, bu anlaşmalara taraf olan tüm ülkelerde koruma altındadır. Türkiye’de 2004 yılında yapılan Kırmızı Liste değerlendirmesinde türün ülkemizdeki yayılımı geniş olduğu ve popülasyon küçülme hızı yavaş olduğundan ötürü tür ulusal çapta Asgari Endişe (LC) olarak belirlenmiştir. Avrupa ölçeğinde ise 2015 yılı Kırmızı Liste değerlendirmesinde göre Hassas (VU) olarak belirlenmiştir. Küresel çapta ise 2012 yılına kadar yapılan tüm Kırmızı Liste değerlendirmelerinin tamamında Asgari Endişe (LC) olarak belirlenen üveyiklerin, 2015 yılında yapılan değerlendirmede çok hızlı bir popülasyon küçülmesi yaşadıkları fark edilmiş ve bu sebeple Kırmızı Liste kategorileri Hassas (VU) olarak atanmıştır. Üveyik en güncel değerlendirme olan 2016 yılı değerlendirmesine göre hala küresel çapta Hassas (VU) kategorisindedir.

Üveyikler küresel ve kıtasal çapta nesilleri ciddi şekilde tehlike olmalarına rağmen ülkemizde koruma altında değildirler. 2018 yılı Milli Av Komisyonu kararlarına göre Üreme ve yavru büyütme mevsimlerinin tamamını kapsayacak şekilde, ağustos ve ocak ayları arasında bir av gününde, bir avcının 5 taneye kadar üveyik vurması serbesttir.

‘Anayasa ihlal ediliyor’

Görüldüğü üzere ülkemiz yaban hayatının korunmasına dair birçok uluslararası sözleşmeye imza atmış fakat hayvanların nesli hızla tükenirken Merkez Av Komisyonu avlanma gün sayısını ve kotaları artırmış. Anayasa’mızın 90’ıncı maddesine göre uluslararası sözleşmeler kanun hükmündedir ve bu uygulamalarla resmen Anayasa ihlal edilmektedir.

Kuşların popülasyonundaki azalma doğanın dengesini birçok yönden bozmakta. Zirai mücadele için senede yaklaşık 2 milyar dolar civarında bir meblağ harcanıyor. Her yıl 8 tona yakın çinko-sülfat fare için, 350 bin ton ilaç da süne ve kımıl mücadelesi için sarf edilmekte. Bu zehir insanları ve hayvanları çok olumsuz şekilde etkiliyor. Oysaki bıldırcın, çil, keklik gibi av hayvanlarının çoğaltılmasıyla sağlıklı bir biyolojik mücadele mümkün.

‘Bu varoluş meselesi’

Avcılar av turizminin ve av malzemelerinin ekonomiye katkılarından söz ediyor her fırsatta. Hâlbuki nesli tükenen türler için bakanlığın yaptığı koruma harcamaları çok büyük meblağlar ortaya çıkarmakta. Bir örnek; adını ceylanlardan alan Ceylanpınar Ovası’nda avlanma sonucu nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya kalan ceylanların yerine yenisini koyabilmek için ceylan üretme merkezine 2012-2017 yılları arasında 718 bin TL yatırım yapmışız, kelaynak üretme merkezi için 2 milyon 962 bin 742 TL masraf yapılmış. Avcılıktan elde edilen gelirle doğanın sağladığı yaşamsal imkânlar arasında kıyaslanamayacak bir uçurum vardır, bu sadece para meselesi değil, hem insanlar hem hayvanlar için yaşamsal bir varoluş meselesidir.

‘Mesaj kutularımız tecavüz ve ölüm tehditleriyle dolu’

"Türkiye'nin üçüncü silahlı milis gücüyüz" diyen Avcılık Konfederasyonu Başkanı Ersin Düzyol, hayvan hakları savunucularına yönelik "dış güçlerden besleniyorlar", "teröristler" gibi ifadeler kullandı. Buna ilişkin neler söylersiniz?

Bilimsel bir argümanları ve yeterlilikleri olmadığından ötürü avcılar kendilerini savunabilmek için iftiraya, tacize ve tehditlere sığınıyorlar. Avcılık karşıtı kampanyalarımızdan ötürü mesaj kutularımız tecavüz ve ölüm tehditleriyle dolu. HAYTAP’ın sayfasına bakarsanız yorumlarda da bunu çok açık görebilirsiniz. Arkalarına kanlı bir silah sanayisini almış, öldürmekten zevk alan bu insanlar, hayatını yaşatmaya adamış, eline hiç silah almamış, kurduyla, kuşuyla, toprağıyla, insanıyla ülkesini seven biz hayvan hakları savunucularını terörist olmakla suçluyor. Kendini savunma şansı olmayan bir canlıya silah doğrultan, onun hayatı hakkında söz sahibi olduğunu düşünen bu kişilerin insanları da tecavüz etmekle, öldürmekle tehdit etmesini tuhaf karşılamamak lazım.  Gülüp geçiyoruz. Bizi yıldırıp korkutacaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar, tüm canlılar için eşitlik ve yaşam hakkı mücadelemize devam edeceğiz.

‘Hayvana şiddete karşı düzenleme raflarda tozlanıyor’

Önceki gün ortaya çıkan bir görüntü yeniden hayvanlara yönelik şiddeti gündeme getirdi. Bu şiddet olaylarının bu kadar yaygın olmasının nedenlerinden biri de oldukça düşük cezalar. Bu konuda bir yasal düzenleme için de uzun zamandır mücadele veriyorsunuz. Burada gelinen noktaya ilişkin neler söylersiniz?

Sizin de söylediğiniz gibi 2004 yılından bu yana 5199 sayılı Yasa’nın değişmesi için mücadele ediyoruz. Öncelikli talebimiz, hayvana şiddetin Kabahatler Kanunu kapsamından çıkıp Ceza Kanunu kapsamına girmesi, hapis cezasının para cezasına tecil edilememesi için iki yılın üstünde verilmesi ve şiddet eyleminde bulunan kişinin siciline işlenmesi. Bugün hayvanlara tecavüz eden, işkence eden insanlar yasak yerde sigara içenle aynı cezayı yaşıyor ve bu insanlarla aynı toplum içinde yaşıyoruz, yeri geliyor, çocuklarımızı emanet ediyoruz. Madem insan merkezli düşünülüyor, şöyle söyleyelim: Hayvana şiddeti önlemediğiniz müddetçe kadına şiddeti de çocuk tecavüzlerini de önleyemezsiniz.

24’üncü Dönemde önerilerimiz kanun tasarısı şeklinde Çevre Komisyonuna gelmiş ve biz STK’lerin de büyük oranda mutabık kaldığı şekilde Komisyondan geçmişti. Araya seçimlerin girmesiyle kanun tasarısı kadük kaldı. Bu kanunun çıkarılması hususunda kararlı olunsaydı tasarı yeniletilip Genel Kurula sunulabilirdi fakat bunun yerine bir araştırma komisyonu kurulması tercih edildi. Bu eleştirilerimizi kendilerine yönelttiğimizde amaçlarının dört dörtlük bir kanun çıkarmak olduğunu ifade ettiler. Araştırma komisyonu kurulmasına tepki göstermemizin nedeni ise bu komisyonların aldığı kararların sadece tavsiye niteliğinde olması, hiçbir bağlayıcılığının olmaması. Komisyon raporu Genel Kurulun bilgisine sunuldu ve muhtemelen raflarda tozlanmakta. Aylar geçti, hâlâ yasalaşmadı. İşin içine kâr odakları girince maalesef yaşam hakkı ikinci plana atılıyor. 15 yıldır kanun değişikliği ne zaman gündeme gelse pet shoplar, atçılık lobisi, yunus parkları, köpek üretim çiftlikleri, avcılar devreye giriyor ve yasa değişikliği sekteye uğruyor. Komisyon üyelerinin samimiyetini ve hayvan sevgilerini gözlerimizle gördük. Temennimiz bu sevginin somut yansımalarını görmek, bu tavsiye kararlarının hayata geçmesi ve bir an önce kanunlaşması. (SOL)