25 Mayıs 2022 Çarşamba

Kılıçdaroğlu kaçış planı için o vakfı işaret etti: İşte TURKEN Vakfı'nın hikayesi - SOL


 CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun 'kaçış planı' videosunda işaret ettiği TURKEN Vakfı, daha önce de astronomik 'bağış' haberleriyle gündem olmuştu.

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun Erdoğan'ın kaçış planının merkezinde yer aldığını iddia ettiği ABD'deki TURKEN Vakfı 2014 yılında kuruldu.

Vakfın kuruluş belgesinde Erdoğan'ın oğlu Bilal'in imzası yer alıyor. Vakfın yöneticilerinden bir diğeri de Erdoğan'ın kızı Esra Albayrak. 

Vakfın internet sitesinde paylaşılan bilgilere göre yönetim kurulunda Behram Turan, Memiş Yetim, Zülkarneyn Vardar, Esra Albayrak, Melika Kabataş, Mustafa İlbeyli, Halil İbrahim Bacacı, Selim Çakır, Ömer Faruk Albayrak, Ahmet Bayraktutar ve Fehmi Bilge isimleri yer alıyor.

Bunun yanı sıra söz konusu vakfın eski başkanı Halil Mutlu'nun Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kuzeni olduğu ve Turan'ın ise Erdoğan'ın yakın çevresinden olduğu ortaya çıktı.

Tanıdık ikili

Vakfın kurucu ikilisi oldukça tanıdık. Biri çocuklara cinsel istismarla ülke gündemine giren ENSAR Vakfı, bir diğeri Erdoğan ailesinin vakfı TÜRGEV.

Vakıf Türkiye'de ilk olarak Başkentgaz’ın Kızılay üzerinden Ensar Vakfı’na yaptığı 8 milyon dolarlık "bağışla" gündem olmuş, vergi kaçırılmasına yarayan bu ödeme sonrasında ilgili miktarın TURKEN Vakfı'nın ABD'deki binası için kullanıldığı dile getirilmişti.

Erdoğan geçtiğimiz yıl yaptığı ABD ziyaretinde TURKEN Vakfı temsilcileriyle görüşmüş, bu ziyaret tartışmalarla gündeme gelen yapıya Erdoğan'ın açık desteği olarak yorumlanmıştı.

Vakfın sitesinde yer alan tanıtım yazısında, "TÜRGEV ve Ensar Vakfı’nın ABD’de ve İngiltere’de birlikte kurdukları TURKEN Vakfı, ABD’ye ve İngiltere’ye gelen Türk öğrencilere başta konaklama ve burs olmak üzere imkanlar sağlayarak destek olmayı amaçlamakta, aynı zamanda kendi kültür ve değerlerini korumalarını hedeflemektedir" ifadesi yer alıyor.

"TURKEN Vakfı, başta New York olmak üzere Washington, Boston, Virginia, Syracuse şehirlerinde toplam 8 öğrenci evi ile yaklaşık 50 öğrenciye hizmet veriyor" da denilen tanıtım yazısındaki bu bilgi, vakfa aktarılan milyonlarca doların ne için kullanıldığı sorusunu akıllara getiriyor.

Neler çıktı neler...

Peki, amacını bu şekilde açıklayan söz konusu vakıf Türkiye'de hangi haberlere konu oldu.

İşte o haberlerden bazı notlar:

  • CHP ABD Temsilcisi Yurter Özcan ABD'de kurulan Türken Foundation hakkında belgeler yayınladı. Özcan'ın açıklamaları şöyle: Vakfın kuruluş belgesinde Tayyip Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan’ın imzası var; yönetim kurulunda ise kızı Esra Albayrak. ABD Gelir Dairesi (IRS)’den aldığımız resmi beyanname 1 Temmuz 2019 ve 30 Haziran 2020 arasını kapsıyor. Sadece o sene Türken’e 9,3 milyon dolar bağış gelmiş. En son yapılan resmi vergi beyanı o olduğu için, son 2 senede yapılan bağışları henüz bilmiyoruz. 30 Haziran 2020 itibarıyla Türken Foundation’ın toplam varlığı 67 milyon dolar yani 1 milyar Türk lirası. Misyonu burs ve öğrencilere yurt sağlamak olan bu vakfın, son vergi beyannamesine göre o sene verdiği burs yok! Ünlü boksör Muhammad Ali’nin çiftliğini satın alan ve New York’ta lüks bir gökdelen yapan bu vakfın gerçek amacı ne? Kamuoyu adına takip etmeye devam edeceğiz."
  • Başkentgaz’ın Kızılay üzerinden Ensar Vakfı’na yaptığı 8 milyon dolarlık "bağışın" ABD’deki TÜRKEN Vakfı’na aktarıldığı iddiası sonrası ilginç bir bilgi daha ortaya çıktı. TÜRKEN Vakfı'nın Genel Sekreteri Haluk Gani'nin, bir KİT olan ETİMADEN'in ABD'de kurduğu ETİMİNE USA Şirketi'nin 13 bin avro (dünkü kurdan 89 bin lira) maaşlı Genel Müdürü olduğu ortaya çıktı.CHP Zonguldak Milletvekili ve TBMM KİT Komisyonu üyesi Deniz Yavuzyılmaz Sözcü'den Deniz Ayhan'a yaptığı açıklamada, “ABD'deki TÜRKEN Vakfı'nın Genel Sekreteri Haluk Gani olduğunu belirledik. 8 Milyonluk bağış yapılan vakfın Genel Sekreteri aynı zamanda devletten de astronomik düzeyde maaş alıyor” dedi.

SOL


İran'daki son eylemler ne anlama geliyor?+ İran İslam Cumhuriyeti nereye? (HAKKI HACINEBİOĞLU-SOL/ÖZEL)

 


İran'daki son eylemler ne anlama geliyor? (25/05/2022)

İran’da egemen sınıfların emekçilere saldırıları her geçen gün daha da artıyor, emperyalizm ise tetikte bekliyor. Çıkış için tek umut emekçilerin bağımsız mücadelesinde...

Yıllardır ağır bir ekonomik krizin içerisinde debelenen İran’da hükümetin aldığı yeni ekonomik önlemler bir kez daha protestolara neden oldu. İran’da sermaye sınıfı her zaman ve her yerde olduğu gibi krizin faturasını emekçilere ödetme derdinde. Solun on yıllardır kayda değer bir ağırlığının olmadığı ülkede, örgütsüz ama şiddetli protestolara yenileri eklenmeye devam ediyor. İran’ın İslami rejiminin yaşadığı bir dizi derin kriz aynı zamanda emperyalist merkezlerin de dikkatine neden oluyor. 

Sübvansiyonların karakteri

İran dünya komünist-işçi hareketi tarihinde önemli bir yere sahip. 1920’lerden 1979’a kadar İran tarihini sol olmadan düşünmek mümkün değil. 1979’da bir ihtimalin çok ötesinde olan devrimin elden kaçırılmasına üzülmemek de elde değil. Solun gücü ve ağırlığı ülke siyasetinde öyle boyutlardaydı ki, burjuvazi mollalarla el ele solu ezerken bile birtakım sol referansları programına dahil etti. Yurtseverliğin İran toplumuna kazınmış olması bununla ilgilidir. İran’da hangi nedenle olursa olsun yabancı asker konuşlandırılmasının anayasa tarafından yasaklanması da…

Yurtseverlik, ezilmiş olsa da solun, İran toplumuna ve siyasetine kazıdığı başlıklardan yalnızca bir tanesi. İran’da '1979 İslami Devrimi’nden bu yana çeşitli düzeylerde devlet sübvansiyonları genel, kanıksanmış bir uygulamaydı. İran - Irak Savaşı sırasında temel ihtiyaç maddelerine erişim zorlaştı. Savaşın kimi anları ekmeğin dahi ulaşılmasını güçleştirdi. Bu dönemlerde molla rejiminin başta temel ihtiyaç ürünleri olmak üzere çeşitli sübvansiyonlar gerçekleştirdiğini görüyoruz. 

Bu sübvansiyonların belli düzeyde halkçı gayeler taşıdığını reddetmek mümkün değil. Fakat büsbütün halkçı saikler güdülerek uygulandıklarını söylemek de mümkün değil. İran’da devlet sübvansiyonları aynı zamanda ilgili sektörlerdeki sermaye gruplarını da koruma veya palazlandırma amacı taşıyor. Bu durum 10 gün kadar önce kaldırılan temel ihtiyaç ürünlerindeki sübvansiyonlar için de geçerli. Devlet temel ihtiyaç maddelerinin ithalatında uyguladığı düşük ve sabit kur politikası ile bu alanda ithalat yapan patronları da kur şoklarına karşı korumuş oluyordu.

Halkın öfkesi ve 'bizimkiler'

Sabık ABD Başkanı Donald Trump, selefi Barack Obama döneminde imzalanmış Kapsamlı Ortak Eylem Planı’ndan (KOEP) çıkmış ve hatta İran’a yeni ağır yaptırımlar uygulamıştı. Bu andan itibaren İran kapitalizminin çaresizlik içinde, ülke tarihinde az görülen ölçüde bir ekonomik krize girdiğini görüyoruz. Kur şokları hayatın olağan akışının bir parçası haline geldi. Enflasyon yüzde 40 seviyesinde seyrederken, konut kiraları gibi emekçilerin yaşamsal ihtiyaçları akıl almaz derecede pahalılaştı. Bu durum kaçınılmaz olarak Hasan Ruhani hükümetinin sonu oldu. Hasan Ruhani hükümeti, tüm siyasi yatırımını KOEP’in başarısına yapmıştı. KOEP neticesinde İran kapitalizmi, dünya piyasalarına daha entegre hale gelecek, yaptırımların kalkması ile birlikte İran sermaye sınıfı için yeni olanaklar doğacaktı. Bu konu soL’da birkaçı bana ait pek çok yazıda ele alındığı için uzatmayacağım. 

İran kapitalizminin içine düştüğü ağır buhranın bir hükümetin düşmesinden daha derin sonuçlarının olacağı açıktı. Ruhani tüm iddialarında fena çuvallamıştı ama İran müesses nizamının daha sağlam iddialarının olmadığı da görünüyordu. İran tarihinin meşruiyeti en sorunlu seçimi neticesinde göreve gelen Seyyid Ayetullah İbrahim Reisi hükümetinin, Ruhani dönemini aratmayan bir çaresizlikle boğuştuğunu görüyoruz. Reisi, cumhurbaşkanı seçilmeden önce, Seyyid Ayetullah Hacı Ali Hamaneyi’nin ölümünden sonra İslam Devrimi Rehberliği’nin en güçlü adayı olarak görülüyordu. Öyle ki, beklentiler cumhurbaşkanlığının rehberlik için bir hazırlık dönemi olması yönündeydi. Yargı Erki Başkanlığı döneminde Reisi, yolsuzlukla mücadelede parlamış yahut parlatılmıştı. Popülerliği cumhurbaşkanlığı döneminde de artarak devam edecek ve devrim rehberliği makamının ağırlığına yaraşır bir isim haline gelecekti. Reisi, Hamaneyi’den sonra 'devrim' rehberi olabilir mi, bilmek mümkün değil, ancak işlerin müesses nizamın planladığı gibi gitmediği ortada. Reisi, İran’ın kangrenleşmiş sorunları karşısında tam bir çaresizlik içinde.

Dayanılmaz hale gelen su kıtlığı

İran kapitalizmi ağır ekonomik sorunlarla karşı karşıya dedik. Sorunların bundan ibaret olmadığını söyleyerek devam edelim. İran kapitalizmi akla gelebilecek her alanda mutlak çaresizlik içinde olduğu sorunlarla karşı karşıya. Bu sorunları tek tek ele almak mümkün değil, ancak bir örnek vereceğim. Mayıs ayının başlarında İran Dışişleri Bakanı Emir Hüseyin Abdullahiyan, Türkiye’yi İran’da su krizine neden olmakla suçladı. Meclis’te yaptığı konuşmada Abdullahiyan’ın fazla sert konuşması dikkat çekiciydi. Abdullahiyan, İran’ın pek çok bölgesinde, özellikle yaz aylarında yaşanan kuraklık, su kıtlığı problemlerinin ana nedeninin (hatta tek nedeni denebilir çünkü Abdullahiyan’ın işaret ettiği başka bir neden yok) Türkiye’nin sınıraşan sulara inşa ettiği barajlar olduğunu öne sürdü. Bu barajların İran, Irak ve Suriye için olumsuz sonuçlarının olduğu açık. İran’ın özellikle batı bölgelerinin bu barajlardan olumsuz etkilendiği ortada. Ancak, misalen, geçtiğimiz yaz aylarında İsfahan’da dayanılmaz boyutlara ulaşmış olan su kıtlığının Türkiye’nin barajlarıyla bir ilgisi yok. Pek çok diğer bölgedeki su kıtlığında da Türkiye’nin bir payının olduğunu söylemek mümkün değil. Asıl mesele İran kapitalizminin gittikçe dayanılmaz hale gelen ve geçen sene Huzistan’da görüldüğü üzere halkın şiddetli protestolarına neden olan bu sorunu herhangi bir vadede çözme ehliyetine sahip olmamasıdır. İran, iklim krizinin derinleştirdiği su kıtlığı, kuraklık ve çölleşme sorunlarına önlem ve çözüm olacak altyapı yatırımlarını yapamaz halde. 

Temel ihtiyaç ürünlerinin ithalatında uygulanan düşük ve sabit kur uygulamasının kaldırılması en güncel çaresizlik örneği. İran müesses nizamı pek çok başka nedenle birlikte ekonomik sorunlar nedeniyle de geniş emekçi yığınlar nezdinde inandırıcılığını yitiriyor. Bu sorunları çözme ehliyetine sahip olmadıkları açık olsa da, bir süredir bu sorunları bir ölçüde yönetmeyi başarıyorlardı. Mezkur sübvansiyonlar, ekonomik krizin büsbütün bir açlığa neden olmasını bir ölçüde engelliyordu. Veya bazı küçük çaplı ve geçici önlemler en azından İsfahan gibi şehirlerde su kıtlığını kontrol altında tutabiliyordu. Son bir senedir yaşananlar İran müesses nizamının bu kabiliyetini de yitirmeye başladığını gösteriyor.

Umutsuz yığınlar çareyi göç etmekte arıyor

Son kararlar elbette halkın öfkesinin bir kez daha patlamasına neden oldu. Çeşitli şehirlerde, çeşitli çaplarda protestolara neden oldu. Fakat bu son protestoların 2017-18’deki kadar yaygın ve şiddetli olduğunu söylemek mümkün değil. Huzistan gibi birkaç bölge haricinde protestoların çok şiddetlenmediğini görüyoruz. Bunun yerine, bu son meselede asıl çarpıcı olanın, ilgili karar yürürlüğe girmeden önce ucuz ürün stoklamak için halkın marketlere akın etmesiydi. Solun ezildiği, emekçilerin örgütsüz olduğu ülkede daha önceki yıllara damgasını vuran kararlıkta eylemler yerine bireysel önlemler ağırlıktaydı. İran emekçilerinin içine düştüğü bu üzüntü verici durum yıllardır artarak bugünlere geldi. Umutsuzluk içindeki yığınlar çareyi Türkiye’ye, Avrupa’ya göç etmekte, bunu yapamamışlarsa da kendi bireysel kurtuluşlarını başka yollarla aramaya çalışıyorlar.

Emperyalizm durumu ellerini ovuşturarak izliyor

Müesses nizamın yönetemediği, solun kayda değer bir ağırlığının olmadığı ülkede bir başka potansiyel tehlikenin biriktiğine de dikkat çekelim. Emperyalizm, İran'ın içine düştüğü durumu yakından ve ellerini ovuşturarak izliyor. Ülkedeki her sorun, her protesto Batı medyasının uzun analizlerine konu oluyor. Batı emperyalizminin beslemesi çeteler faaliyetlerini artırıyor. MOSSAD ve CIA bağlantılı sabotajların son yıllarda artığına tanıklık ediyoruz. Mesela, 22 Mayıs’ta Tahran’da, İslami Devrimin Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü komutanlarından Albay Hasan Seyyid Hodayari arabasında beş el ateş edilerek öldürüldü. ABD’nin eğitip donattığı Halkın Mücahitleri adlı çetenin sabotajları son iki yılda artmış durumda. Devrik ve sürgün kraliyet ailesi her meselede “soylu” düşüncelerini İran halkıyla paylaşıp ayaklanma çağrısı yapıyor. ABD’de yaşayan sürgün Veliahd Prens Reza Pehlevi, ABD’deki ofisinde prenslik oynayıp ABD’nin bir gün ona tacını bahşetmesini bekliyor. Devrik şehbanu (imparatoriçe) Ferah Pehlevi, Paris’teki şatafatlı sürgün hayatının arasında İran halkının zorba yönetime karşı mücadelesini selamlıyor(!)

Sınıf mücadelelerinin geleceğinden büsbütün umutsuz olmak doğru değil

Buna rağmen İran’da sınıf mücadelelerinin geleceğinden büsbütün umutsuz olmak doğru değil. İran’da emekçi sınıfların en azından bazı kesimlerinin örgütlü bir mücadeleyi adım adım ördüklerini de görüyoruz. Ülke sanayileşmesinin simgelerinden Heft Tepe Şeker Kamışı Tarım ve Endüstri Kompleksi’nin işçilerinin sendikalarını kurarak, kamulaştırma talebiyle verdikleri mücadele hâlâ devam ediyor. Geçtiğimiz yaz aylarında ülkenin güneyindeki petrol tesislerinde işçilerin yaygın grevleri belli ölçüde örgütlüydü. Ülkedeki son protestolarda da Tahran’daki otobüs şoförlerinin sendikal örgütlülükle yer almaları dikkat çekti. Hatta iktidar, otobüs şoförlerinin sendikacı işçi önderini tutuklamak zorunda kaldı. İran’da bir yanda lümpenlik, bireycilik hatta işbirlikçilik yayılırken diğer yanda örgütlü mücadele adım adım örülüyor. İran işçi sınıfının kavgasının içinden sürekli ve hayranlık verici derecede kahramanlaşan işçi önderleri çıkıyor. Bu işçi önderlerinin hiç değilse çoğunluğunun solcu olduğu açıkça görülüyor.

İran’da egemen sınıfların emekçilere saldırıları her geçen gün daha da artıyor. Müesses nizamın, ülkenin kangrenleşen sorunları karşısındaki mutlak çaresizliği ülkeyi gün geçtikçe yönetilemez hale getiriyor. Çoğunluğu örgütsüz emekçi yığınlar çaresizlik ve yılgınlık içinde bireysel kurtuluşlarını arıyorlar. Lakin birileri, belli ki yurduna ve sınıfına adanmış birileri henüz emekleme aşamasında olan ama Türkiyeli dostlarının saygı ve hayranlığını hak eden bir örgütlü mücadeleyi inşa ediyor. Bir gün burada İranlı emekçilerin sınıf bilinci ve partisiyle donanmış kavgalarını anlatma dileğiyle…

                                                                ***



İran İslam Cumhuriyeti nereye? (13/05/2021)

'İran’ın geleceği ve bazı belirsizlikler için pek çok şey söylenebilir, fakat vurucu olan İran’ın zayıf halka olma özelliğinin gittikçe derinleştiğidir.'

İran 25 Nisan’da Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in sızdırılan ses kaydıyla çalkalandı. Sızıntı ülke içinde ve dışında çok ses getirdi. Cevad Zarif ve hükümet kendini savunmaya çalışırken İslam Devrimi Rehberi Ayetullah Ali Hamaney ve muhafazakarlar bunu saldırı fırsatı olarak değerlendirdi. Cevad Zarif’in Devrim Muhafızları Ordusu’na bağlı Kudüs Gücü’nün eski komutanı Hacı Kasım Süleymani hakkındaki ithamları, bu ithamların kaynağının İran Dışişleri Bakanı ve yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde reformistlerin en muhtemel adayı olması açısından önemliydi.

Zarif’in bir sözlü tarih çalışması kapsamında reformist iktisatçı Said Leylaz’a verdiği yedi saatlik röportajın üç saatlik kısmı Londra merkezli yayın yapan rejim karşıtı Iran International televizyonunda yayınlandı. Röportaj sırasında zaman zaman Zarif’in “Bu bölümün yayınlanmasını istemiyorum” dediği duyuluyor. Zarif, reformist ve doğal olarak dost bir akademisyene sohbet havasında, iktidarları boyunca yaşadıklarını anlatıyor, daha sonra kitap olarak yayınlandığında kırpılması gereken yerlerin kırpılacağından emin olduğu için de açık konuşmaktan çekinmiyor. En azından ilk bakışta anlaşılan budur. Fakat sızıntı, zaten herkesin bildiği bir takım gerçekleri resmi ağızdan doğruladığı gibi Zarif’in siyasi geleceğini de bitirmiş görünüyor.

İran’ın çıkmaz sokağı: reformist hayal kırıklıkları

İran İslam Cumhuriyeti, hala ayakta kalabilmesini geliştirdiği bir takım kabiliyetlere borçludur. Bu kabiliyetlerden en önemlisi farklı siyasetlere ve sermaye odaklarına temsil olanağı yaratabilmesidir. Rejimin elbette bir merkezi vardır, hatta kendisine dolaysız bağımlı halde olan sermaye grupları da mevcuttur. Lakin o bir zümrenin değil büsbütün İran kapitalizminin rejimidir. İran gibi köklü geçmişe sahip son derece büyük bir ülkede aksi zaten imkansızdır. Sözgelimi körfez ülkelerinde olduğu gibi petrol rantiyesine dayanan bir monarşinin İran’da var olabilmesi imkansızdır. Muhammed Rıza Şah’ın iktidarı bunun denemesi ve açık yenilgisidir.

İran siyasetinde farklı siyasi grupların iki kamp halinde temsil edildiği bilinmektedir. Bunlardan reformistler, liberaller ve sosyal demokratlar gibi rejimin merkezinin doğal bir parçası olmayan siyasetlerin toplamıdır. Muhafazakarlar ise her tondan İslamcıların ve bazı milliyetçilerin buluştuğu, büyük çoğunluğu rejimin merkezinin doğal parçası olan siyasetlerin toplamıdır. Kabaca çizdiğimiz bu tabloya devam edelim. Reformistler ve reformist hükümetler, rejimin merkezine doğrudan bağımlı olmayan (ki sayıları sürekli azalmaktadır) burjuvazinin ve molla rejiminden çeşitli nedenlerle rahatsız olan kesimlerin temsilcisi konumunda olmuştur. İran siyasetinde reformistler, bu kesimlerin taleplerinin molla rejimi dahilinde kalmasını sağlamış ve bu nedenle belli sınırlar dahilinde hoşgörülmüştür.

Ali Ekber Haşimi Rafsancani ve Muhammed Hatemi reformist iktidarları, İran’ın Irak ile yapılan ve ağır yıkıma neden olan savaştan sonra toparlanmasında kısmi başarılar elde etmiştir. Bu ekonomik toparlanma için gerekli olan finans kaynaklarının bir kısmı Avrupa sermayesiyle geliştirilen ilişkilerle sağlanabilmiştir. Avrupa ülkeleri ile geliştirilen ilişkiler İslam Cumhuriyeti’nin yalnızlaşmışlığına kısmen çözüm olabilmiştir. Mollaların, daha doğrusu İslam Cumhuriyeti’nin merkezinin ülke yönetimindeki etkisi yine kısmen sınırlandırılmıştır. Rejimden rahatsız olan kesimlerin ve bir takım sermaye odaklarının talepleri belli açılardan giderilse de beklentilerin fersah fersah uzağında kalınmıştır. Bu dönem rejimin yerleştiği, İran kapitalizmini büsbütün kapsadığı, muhalefetin rejim dahiline alınabildiği bir dönem olarak görülmelidir. Şeriat gömleğini giymemekte kararlı olan halk kesimlerinin yine de İslam Cumhuriyeti dahilinde taleplerini dile getirmesi sağlanmıştır. İslam Cumhuriyeti’nin sonucu olan ekonomik yaptırımlar ve savaşla sermaye birikimi sekteye uğramış kimi sermaye gruplarının rejim dahilinde çözüm araması sağlanmıştır. Şeriata sığmayan halk kesimlerinin talepleri büyük oranda gerçekleşmediği gibi, özelleştirmelerin emekçi sınıfların yoksulluğunu derinleştirmesi de ekonomik toparlanma hikayesini boşa düşürmüştür.

2009 yılında seçimlere hile karıştığı iddiasıyla ortaya çıkan “Yeşil Hareket” reformist siyaset ve rejimin merkezi arasındaki ilişki açısından dikkat çekici bir eşiktir. Yeşil Hareket, rejimle uyuşmazlık içindeki kentli halk kesimlerinin rahatsızlıklarının kent merkezlerinde adeta infilak etmesidir. Başta Tahran olmak üzere kent merkezleri milyonlarca göstericiye tanıklık etmiştir. Mir Hüseyin Musevi başta olmak üzere hareketin liderleri İslam Cumhuriyeti’nin temel ideolojisi olan velayet-i fakihi dahi hedef alan eleştirileri dile getirmişlerdir. Uzun süren şiddetli gösteriler rejimi ciddi manada sarsmış, onun devrimden on yıllar sonra bile güvende olmadığını çarpıcı biçimde ortaya koymuştur. Üstelik rejimle uyuşmazlık içindeki kesimleri rejim dahilinde tutmayı başardığı için müsamaha gösterilen reformistler böyle büyük bir soruna neden olmuştur. Bu durum İslam Cumhuriyeti tarihinin temel açmazıdır. Rejimi güçlü kılan ne varsa aynı zamanda onu kırılganlaştırmaktadır. Onun parlak başarıları istisnasız bir şekilde büyük sorunların kaynağı olmuştur. Bu gösteriler sırasında rejim de rejime sadık olanların gösteriler düzenlemesini sağladı. Molla rejimi çevrede yaşadığı her sorunun ardından merkezine sarılma refleksine sahiptir.

2013 yılına gelindiğinde ise bir ay sonra gerçekleşecek olan seçimlere kadar 8 yıl iktidarda kalmayı başarmış son reformist hükümet iktidara geldi. Hasan Ruhani reformist hükümeti, önceki reformist hükümetlerle benzer siyasi program ve vaatlerle hareket etti. Yurtdışında ve iyi eğitim almış bu yeni kadroların iktidarı yukarıda bahsedilen sermaye grupları ve halk kesimlerinin büyük teveccühüne sahip oldu. İran ekonomisinin yaptırımlar ve siyasi yalnızlık nedeniyle yaşadığı finans ve teknolojik olanaklar darboğazına karşı vaadedici oldu. İran halkının üzerindeki dinci baskının yasalar nezdinde değilse de fiiliyatta törpülenmesinde kısmi başarı elde etti. 2015 yılına gelindiğinde ise Ruhani hükümeti en büyük başarısını elde etti. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, Çin ve Rusya ile imzalanan nükleer anlaşma neticesinde ABD yaptırımlarının büyük çoğunluğunun kalkması İran kapitalizminin uzun yıllardır aşamadığı sorunlara çözüm umudu doğurdu. Avrupa sermayesi hızla ve devasa boyutlarda İran’a akmak üzereydi. Öyle ki, İran ekonomisinin takip eden yıllarda yılda yüzde onlara varan büyüme oranlarına ulaşması ve bunu uzun süre koruması bekleniyordu. İran kapitalizmi, molla rejiminin tarihinde görülmemiş sermaye birikiminin arefesindeydi. ABD’de Donald Trump’ın başkanlığa seçilmesi bu durumu tam tersine çevirdi. Trump nükleer anlaşmadan çıkmakla kalmayıp İran’a yeni yaptırımlar uyguladı. İran kapitalizmi, ancak İran-Irak Savaşı ile karşılaştırılabilecek büyük bir ekonomik krize girdi. Ekonomi hızla küçülürken emekçi sınıflar hızla yoksullaştı. Bu durumun bir diğer çıktısı Devrim Muhafızları Ordusu’na ait iktisadi teşekküllere bağımlı olarak var olabilen sermaye gruplarının artış göstermesi oldu. Reformist hükümetin başarısızlığı rejimin merkezinin siyasi açıdan olduğu kadar ekonomik açıdan da güçlenmesine neden oldu.

“Genç ve hizbullahi bir cumhurbaşkanına” doğru

İran 18 Haziran’da yeni cumhurbaşkanını seçecek. Reformistlerin hemen hemen hiçbir şansının olmadığını söylemek mümkün. Tüm umutlarını Viyana’da sürmekte olan nükleer anlaşma müzakerelerine bağlamış görünüyorlar. Zaman zaman başmüzakereci Abbas Arakçi’nin görüşmelerin başarıya ulaşmak üzere olduğuna dair açıklamaları reformist medyada parlatılmaya çalışılıyor. Reformistlerin umut ettiği gibi seçimlerden önce anlaşma sağlansa bile bunun onlara seçim kazandırması çok zor. Desteğini alabildikleri sermaye gruplarının sayısı iyice azaldı, halkın herhangi bir kazanıma dair umudu neredeyse kalmadı.

Seçimlerin muhafazakarlar ve reformistler arasındaki çekişmenin son perdesi olacağına dair değerlendirmeler mevcut. Hakikaten bu seçim rejimin merkezinin daima kuşkuyla baktığı ama yukarıda değinilen nedenlerle müsamaha gösterdiği reformistlerin İran siyasetinden büsbütün tasfiye edilmesiyle sonuçlanabilir. Rejim merkezine yığınak yaparak, tüm sermaye gruplarını kendine bağımlı hale getirerek yeni bir ayar kurabilir. Bu durum rejimin merkezini belli açılardan güçlendirse de şimdiye kadarki başarısının bir kaynağının kuruması manasına gelecektir. İslam Cumhuriyeti tarihinin temel kuralı yine işlemektedir: rejimi güçlü kılan her şey onun aynı zamanda zayıf karnıdır. 2020 yılında gerçekleşen milletvekili seçimleri bunun güzel bir örneği oldu. 5’i müslüman olmayan azınlıklara ayrılan 290 sandalyenin 200’den fazlasını muhafazakarlar kazandı. Reformistlerin perişan olduğu seçimin tüm bunlardan daha önemli bir başka özelliği daha vardı. Seçimlere katılım oranı İslam Cumhuriyeti tarihinin en düşük seviyelerinden birinde, yüzde ellinin altında kaldı. Reformistlerden umudunu kesmiş kesimler rejimin merkezine olan mesafelerini korumaktadır. Rejimin merkezinin kazandığı büyük zaferin arkasında ondan daha büyük bir sorun belirmektedir. Molla rejimi tamamen kontrol dışına çıkma potansiyeli taşıyan “yüzde elli” ile karşı karşıyadır.Tam burada 2018 yılında gerçekleşen protestolarda şah dönemini güzelleyen sloganların dikkat çektiğini hatırlatalım. Monarşizmin İran toplumunda ciddiye alınır bir karşılığı yoktur, örgütsel olarak da neredeyse bir varlığı yoktur. O sloganlar molla rejimine boyun eğmemekte kararlı olan ama tutarlı bir programa sahip olmayan geniş halk kesimlerinin göstergesidir. İran’da molla rejimi ile ne pahasına olursa olsun uzlaşmamakta kararlı olan devasa bir toplam mevcuttur.

Reformistler tüm olumsuzluklara rağmen seçime ciddi bir şekilde hazırlanmaya çalışıyor. En azından bir var olma mücadelesi içinde oldukları söylenebilir. Cevad Zarif, sızıntıya kadar muhtemel çatı adayı olarak ön plana çıkıyordu. Sızıntı bütün bir siyasi geleceğini noktalamış olabilir. Ses kaydının reformistler tarafından kendilerini mağdur göstermek için sızdırıldığı iddiaları da dillendiriliyor. Eğer gerçekten öyleyse beceriksizlik ve başarısızlık abidesi reformistler panik içinde büyük bir hata yapmışlar demektir. Cevad Zarif, ses kaydında Kasım Süleymani’yi dış politikayı baltalamakla suçluyor. Süleymani, öldürülmeden önce de rejimin çok ötesinde bir popülerliği sahip olan bir figürdü. İslam Devrimi’ne gerçekten inanmış ve hayatını ona adamış, İran’da ender rastlanan bir şekilde şahsi menfaat gütmeden inandığı üzere yaşamıştı. Bu haliyle o, rejime sadık olanlar için devrimin saflığının bir sembolüydü, rejime mesafeli olanlar içinse büyük bir vatanseverdi. Süleymani öldürülmeden önce bile adeta Firdevsi’nin Şahname’sinden fırlamış bir ulusal kahraman gibiydi. İran kültüründe yas tutmak ve zalimin zulmüne uğrayan mazlum fenomeni önemli bir yer tutar. Bu durum Süleymani’yi ölümünden sonra adeta bir aziz haline getirmiştir.Süleymani’yi hedef alan bir siyasetçinin bundan zararlı çıkmaması imkansızdır. Üstelik Hamaney, Zarif’i “düşmanın sözleriyle konuşmak” ile itham etti, dış politika hakkındaki sözlerine ise adeta haddini bildirerek cevap verdi. İran’da Anayasayı Koruyucular Konseyi tarafından belli kriterler gözetilerek aday adaylarının adaylığa yetkinliği değerlendiriliyor. Her seçimde ortaya çıkan yüzlerce aday adayından Anayasayı Koruyucular Konseyi tarafında on civarının adaylığına izin veriliyor. Rejimi korumakla görevli kurumlardan biri olan ve üyelerinin yarısının doğrudan, diğer yarısının ise dolaylı olarak Devrim Rehberi (yani Hamaney) tarafından atandığı konseyin Zarif’in aday olmasına izin vermemesi oldukça güçlü bir ihtimal. Zarif aday olsa ve adaylığına izin verilse bile itibarını ciddi ölçüde yitirmiştir. Zarif’in hemen hemen oyun dışı kalması reformistlerin adayının kim olacağına dair belirsizliği arttırdı.

Hamaney, Ocak ayında yaptığı bir konuşmada İran’ın yeni cumhurbaşkanının genç ve hizbullahi olması gerektiğini söylemişti. Bunu rejimin merkezine ve Hamaney’e sadık, adı skandallara karışmamış ve şahin bir cumhurbaşkanı diye okumak mümkün. Hamaney, reformistlerin başarısızlığının ardından zaten neredeyse idareyi eline almıştır. Çin ile yapılan anlaşma gibi pek çok örnekte hükümet devre dışı bırakılarak süreç Hamaney ve çevresi eliyle yürütülmektedir. Seçimde muhafazakarların muhtemel zaferi bu durumun tescili manasına gelecektir. Devrim Rehberi’nin siyaset üstü ve kutsal kişiliğine yürütme erki reisliği de eklenmek üzeredir. İslam Cumhuriyeti’nin ayarlarındaki ciddi bir değişime işaret eden bu durumda da temel kuralın yine işleyeceği kesindir. Hamaney’in şahsında rejim daha da güçlenirken Devrim Rehberliği gibi önemli bir makam iyice siyasileşmekte, dünyevileşmektedir.  Hamaney’in işaretiyle çok sayıda genç sayılabilecek general aday adaylığı başvurusunda bulundu. Fakat adı sanı doğru düzgün duyulmamış bu isimlerin muhafazakarların zaferini zora sokması muhtemel olduğu için Hamaney’in istediği tarzda fakat daha yüksek profilli isimler artık ön plandadır. Ayrıntıya girmeden, halihazırda Yargı Erki Başkanı olan İbrahim Reisi’nin muhafazakarların muhtemel çatı adayı ve doğal olarak İran’ın muhtemel yeni cumhurbaşkanı olarak ön plana çıktığını belirtelim.

Reformistler ağır bir yenilgi, hatta yok olma ihtimaliyle karşı karşıyadır. Rejim merkezini güçlendirmekte fakat onu şimdiye kadar ayakta tutan kabiliyetlerini hızla yitirmektedir. Özellikle kentli emekçilerin rejimle kan uyuşmazlığı diri kaldığı gibi derinleşmektedir. Sürekli hale gelen yoksulluk, emekçi sınıflara yönelik egemen sınıfın saldırıları İran işçi sınıfının örgütlü mücadeleyi öğrenmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu haliyle rejimin ayarlarındaki ciddi bir değişiklik sürecinin yaratacağı kaçınılmaz boşluklar bağımsız bir işçi hareketi için koşulları iyice uygun hale getirecektir. İran’ın geleceği ve bazı belirsizlikler için pek çok şey söylenebilir, fakat vurucu olan İran’ın zayıf halka olma özelliğinin gittikçe derinleştiğidir.

(HAKKI HACINEBİOĞLU-SOL/ÖZEL)


KILIÇDAROĞLU İDDİALARI (DERLEME)-YENİÇAĞ

 1- Kemal Kılıçdaroğlu saat 22:00'de iktidarın “kaçış planı” olarak iddia ettiği olayı açıkladı! Ensar ve TÜRGEV ABD'ye 1 milyar lira göndermiş (YENİÇAĞ)

CHP lideri Kılıçdaroğlu, saat 22.00'de önemli açıklamalarda bulunacağını duyurmuştu. İşte sosyal medya hesabından yaptığı açıklamalar...


Saatler 22.00' gösterdiğinde resmi Twitter hesabından bir video yayınlayan Kılıçdaroğlu, Türkiye'den ABD'deki paravan vakıflara, TÜRGEV ve ENSAR vakıfları tarafından aktarılan milyonlarca doları açıkladı.

CHP lideri yayınladığı videoya, "Onlar kaçacak yer ararken, bizim başka memleketimiz yok. Biz bir yere gitmiyoruz, bu devleti birlikte ayağa kaldıracağız. Başını dik tut sevgili halkım. Sen varsın ve daha iyisini hak ediyorsun. Geliyor mutlu, huzurlu günler!" notunu düştü.

Kılıçdaroğlu sözlerine şehitlerimizi anarak başladı.

Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarının tamamı ise şöyle:

"Bugün grup konuşmamda bürokratlarımıza seslendim. Az da olsa suça bulaşmış olanların hizmet ettikleri kişiler tarafından hiç umursanmadıklarını söyledim. Onların kurtarma planlarında siz yoksunuz dedim. 

Ekleyeyim. Ülkemizin dürüst şerefli bürokratlarına selam olsun onların başımızın üstünde yeri var. İktidarımızda onları çok güzel günler bekliyor. Hepsinden Allah razı olsun.

Sarı bürokratlar... Sizler devleti kanun dışı talimatları uygulayarak adeta bitkisel hayata soktunuz. Bu süreçte kendinizi de bitirdiniz. Birazdan açıklayacağım şey skandal ve yolsuzluklara dikkat çekmek değildir. Bunların ne olduğunu sağır sultan da biliyor. Amacım komaya sokulan bu devleti uyandırmaktır.

Ama size de bir iyilik yapıyorum "sarılar". Sizi bu suç gemisinden indirmek istiyorum. İnin kurtarın kendinizi. Çok geç olmadan küçük cezalarla kurtulabileceğiniz bir aşamada kurtulun. Çünkü hiç gündemlerinde yoksunuz. Onlar planlarını yapmaya devam ediyor.

Çok sayıda paralel hayatları var. Çok sayıda paralel planları var. Bugün ben içlerinden çok vahim birini açıklıyorum. Belgeler elimizde. Para akışlarının hepsi elimizde. Bir vakıf kurduruyorlar. Amerika'da. Neden Amerika? Ülkeyi "Kataristan"a dönüştürenler Katar'a gider diye bekliyorsunuz ya... Biliyorlar ki o ülkelerde hukuk yok. İlk uçakla geriye gönderirler bunları. Amerika kanunlarının arkasına ise gizlenebilirler. Orası hukuk devleti. Yani hukuksuzlukla yok ettikleri ülkeden, hukuka sığınmak için ABD'ye kaçmak istiyorlar. Kendileri için yeni bir Pensilvanya yaratmanın peşindeler.

Peki ne yapıyorlar? Paravan bir vakıf kuruyorlar. Başına bir Amerikan vatandaşını koyuyorlar. Ama vakfın asıl yönetimi, Erdoğan ailesi üyelerine ait. Şimdi isim vermeyeyim, belki kendileri söyler. Aile içi işlerine karışmayayım.

"BİR ENSAR BİR TÜRGEV, BİR ENSAR BİR TÜRVEV"

Şimdi bu paravan yapının izin çıkarma hakkı kazanması için paraya ihtiyacı var. Türkiye'den iki vakıf seçiliyor. Öğrenciler için kurulmuş süsü verilmiş vakıflar. Bu vakıfların asıl varolma sebeplerini de bugün öğreneceksiniz: TÜRGEV ve ENSAR.

Bu vakıflar başlıyor bir Amerikan vatandaşına göndermeye. 20 milyon dolar, bir 10 milyon dolar, bir 20 milyon dolar, bir 10 milyon dolar, bir TÜRGEV bir ENSAR bir TÜRGEV bir ENSAR. Durmuyorlar.

Para gönderimi listesinin sonu yok. Hepsinin dökümleri elimizde. Sevgili halkım 1 milyar lirayı transfer ediyorlar Amerika'ya. ENSAR'cığım, TÜRGEV'ciğim bu paraları size kim verdi? Siz bu paraları nereden buldunuz? Siz bu paraları neden Amerika'ya sürekli transfer ediyorsunuz? Bu dövizleri neden Amerikalara taşıyorsunuz? Paralel hayatlar kurma görevini size kim verdi?

Gelelim Amerika'ya kaçmaya hazırlananlara. Yeni iktidarın sizi orada rahat bırakacağını mı düşünüyorsunuz? Vallahi çok fena yanılıyorsunuz... 

"ERDOĞAN, BU PARA GÖNDERTTİĞİN PARAVANIN BAŞINDA AİLENDEN KİM VAR?"

Erdoğan, çık söyle. Bu para gönderttiğin paravanın başında senin ailenden kim var? Çık söyle aileden kim gönderiyor bu paraları? Ve yine aileden kim alıyor bu paraları karşı taraftan? Çık anlat. Çekinme.

Son olarak halkın belediyelerine sesleniyorum. Bu paravan derneklerden kurtulmak isteyen evlatlarımıza sahip çıkmak boynumuzun borcudur. Bu derneklerden kurtulmak isteyen evlatlarımıza sahip çıkın. Yurtlarınıza alın, onlar masum onlar suçsuz. 

İşte sevgili halkım... Emekliye bu yüzden para yok. Bu yüzden 1 litre süt 20 lira. Bu yüzden 4 milyon abonenin elektriği kesiliyor. Bu ülkede çocuklar bu yüzden yatağa aç ve karanlıkta giriyor. Bu yüzden ekmek bulamıyor. İnsanlarımız bu yüzden mağdur.

Uyan ey halkım artık uyan. Onlar kaçacakları yerin yolunu yaparken. Senin gidecek bir yerin yok. Bizim başka memleketimiz yok. Artık uyan kaldır kafanı ve bize katıl."

                                                            ***

2- Kılıçdaroğlu videosunda bahsetti CHP'liler belgeleri sızdırdı. İşte ENSAR ve TÜRGEV'in para transferleri!

CHP lideri ENSAR ve TÜRGEV ile ilgili önemli iddialarda bulunmuştu. CHP'li Emre Yılmaz sosyal medyadan belgeleri yayınladı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medyada yayınladığı videoda, TÜRGEV ve ENSAR vakıfları tarafından ABD'ye milyonlarca dolar gönderildiğini iddia etmişti.

CHP Parti Meclisi üyesi Emre Yılmaz ilgili belgeleri sosyal medya hesabından sızdırdı.







KILIÇDAROĞLU YAYINLADIĞI VİDEODA NE DEMİŞTİ?

CHP lideri yayınladığı videoda, ENSAR ve TÜRGEV vakıflarına ilişkin şu iddialarda bulunmuştu:

"Şimdi bu paravan yapının izin çıkarma hakkı kazanması için paraya ihtiyacı var. Türkiye'den iki vakıf seçiliyor. Öğrenciler için kurulmuş süsü verilmiş vakıflar. Bu vakıfların asıl varolma sebeplerini de bugün öğreneceksiniz: TÜRGEV ve ENSAR.

Bu vakıflar başlıyor bir Amerikan vatandaşına göndermeye. 20 milyon dolar, bir 10 milyon dolar, bir 20 milyon dolar, bir 10 milyon dolar, bir TÜRGEV bir ENSAR bir TÜRGEV bir ENSAR. Durmuyorlar.

Para gönderimi listesinin sonu yok. Hepsinin dökümleri elimizde. Sevgili halkım 1 milyar lirayı transfer ediyorlar Amerika'ya. ENSAR'cığım, TÜRGEV'ciğim bu paraları size kim verdi? Siz bu paraları nereden buldunuz? Siz bu paraları neden Amerika'ya sürekli transfer ediyorsunuz? Bu dövizleri neden Amerikalara taşıyorsunuz? Paralel hayatlar kurma görevini size kim verdi?"

                                                              ***

3- AKP'den yanıt(Yeniçağ)

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ''Bu akşam 22:00'da 'kaçış planı'nı ifşa edeceğim'' açıklamalarına AKP'den yanıt geldi. AKP Sözcüsü Ömer Çelik, yaptığı açıklamada, “Kılıçdaroğlu’nun beyanları, bir siyaset biçimi değil, iftira kampanyasıdır” açıklamasında bulundu.



CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugünkü Parti Meclis Grup Toplantısı’nda yaptığı açıklamalara AKP’den ilk yanıt geldi. AKP Sözcüsü Ömer Çelik, “Kılıçdaroğlu’nun beyanları, bir siyaset biçimi değil iftira kampanyasıdır” sözlerini kullandı.

Kılıçdaroğlu, grup toplantısında yaptığı konuşmada, bu akşam saat 22.00’de ‘bir kaçış planının anatomisini ifşa edeceğini’ söylemişti. CHP Lideri, “Kaçmanın hazırlıklarını hızlandırdılar. Erdoğan vakıf süsü verdiği paralel yapılarla yurt dışına devasa paralar aktarıyor. Yurtdışındaki yapının başlarında da Erdoğan'ın aile bireyleri geliyor. O yabancı ülkede oturma ve çalışma izni çıkartma istiyorlar paravan yapı üzerinden. Birkaç yüz kişi ile sınırlı. İzin çıkarma peşindeler” demişti.

Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarına Twitter hesabından yanıt veren AKP Sözcüsü Ömer Çelik, “CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun bugün Sayın Cumhurbaşkanımız ve ailesiyle ilgili yaptığı açıklamaları şiddetle kınıyoruz. Kılıçdaroğlu’nun beyanları, bir siyaset biçimi değil iftira kampanyasıdır…” dedi. 

İşte AKP'li Ömer Çelik'in CHP Liderine yanıtı:
 

4- AKP’li Metin Külünk'ten Kılıçdaroğlu’na tehdit (Yeniçağ)

AKP MKYK Üyesi Metin Külünk, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nu, "Haddini bil KK, yoksa bu devlet had belletmeyi bilir" diyerek tehdit etti.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, dün sosyal medya hesapları üzerinden AKP ve AKP’ye yakın vakıflar üzerinden çok ciddi iddiaları gündeme getirirken, AKP cephesinde tehdide varan çok sert açıklamalar geldi.

AKP MKYK Üyesi Metin Külünk, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu uyarısı üzerine tehditvari bir açıklamada bulundu.

Kılıçdaroğlu'nun memurları tehdit ettiğini öne süren Külünk, "İzzet yoksunları bilmelidirler ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin memuru, sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden emir alır ve devletinden aldığı güçle eşkiyadan ürkmez" dedi.

Külünk, "Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin sınırları içinde yaşayan ürkekler, bu ülkenin düşmanlarından medet uman asalaklardır. O asalaklar, bu devletin memuru görünmüş olabilirler ancak hiçbir zaman bu ülkeye memur olmamışlardır. 'Kişi kendinden bilir eli' demişler. Asalaklar ve parazitler, dünyanın bütün canlılarını asalak ve parazit sanırlar. Tehditleri de ancak cirimleri kadardır" diyerek devam etti.

Kılıçdaroğlu'na "Haydi bakalım! Sen açıkla açıklayacaklarını, bizim senden yana açıklayacak tek bir cümlemiz yok" diye seslenen Külünk, CHP liderini üstü kapalı biçimde tehdit etti. Külünk, "Öyle çıplaksın ki seni ve yakın tarihini meydanda biliyor milletimiz. Her şey aşikâr! Haddini bil KK, yoksa bu devlet had belletmeyi bilir" ifadelerini kullandı.

5- AKP'li Şamil Tayyar, sandığı işaret etti: Ey Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanımızla yarışmaya var mısın? (Yeniçağ)

AKP'li Şamil Tayyar, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun ENSAR ve TÜRGEV vakıfları üzerinden 1 milyar liranın ABD'deki paralel bir vakfa transfer edildiğini açıklamasına ilişkin olarak seçimi işaret etti.





CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medyada yayınladığı videoda, TÜRGEV ve ENSAR vakıfları tarafından ABD'ye milyonlarca dolar gönderildiğini iddia etmiş, AKP Sözcüsü Ömer Çelik ve Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun baştan olmak üzere iktidarın pek çok kanadından tepki gelmişti.  AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) Üyesi Şamil Tayyar ise, Kılıçdaroğlu'nun iddialarını 'güvenlik sorunu' olarak tanımlayarak, şu ifadeleri kullandı:

"Kılıçdaroğlu’nun kritik süreçlerdeki tehdit ve nefret dili, ulusal güvenlik sorununa dönüştü. Artık bu saçmalığı sonlandırmak gerek. Kesin çözüm için adres, sandıktır. Ey Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanımızla yarışmaya var mısın? Cesaretin varsa çık, kaçma, kararı millet versin."

                                                              ***

6-TÜRGEV ve Ensar Vakfı'ndan Kılıçdaroğlu'na yanıt: Para transferini yalanlamadılar(YENİÇAĞ)

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun iddiaları üzerine açıklama yapan TÜRGEV ve Ensar Vakfı, "Hiçbir yasal dayanağı olmayan, baştan sona bir FETÖ kumpası görüntüsünü andıran akıl ve izan dışı iddialar" ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun yurt dışına para kaçırıldığı iddialarında adı geçen TÜRGEV ve Ensar Vakfı yazılı açıklama yaptı.

Çeşitli proje ve burslarla ABD'ye çok sayıda öğrenci gönderildiği belirtilen açıklamada, Ensar Vakfı'nın TÜRGEV'le birlikte ABD'de "TÜRKEN Vakfı"nı kurduğu ifade edildi.

Açıklamada, "Amerikan makamları geçtiğimiz yıl, ABD’de mukim Türk vatandaşları tarafından yönetilen TÜRKEN Vakfı’nı FARA olarak bilinen yasal çerçeve içerisine almak istemişler, bu çerçevede gerekli yasal prosedürlerin tamamlanmasının ardından geçtiğimiz günlerde kayıt işlemini tamamlamışlardır. Bu kayıt işlemi ABD yasalarına bağlı çalışan vakfın, denetime açık ve şeffaf yapısının doğal bir sonucudur ve dileyen herkesin ulaşabileceği dokümanlar Amerikan Adalet Bakanlığı’nın sitesine yüklenmiştir" denildi.

Kılıçdaroğlu'nun suçlamalarının "FETÖ kumpasını andırdığı" savunulan açıklamada şu ifadelere yer verildi:

"Önümüzdeki yıl açılması planlanan ve son derece etkin bir bütçe kullanımı ile hayata geçirilen yurt binası sadece orada konaklayacak olan Türk öğrencilerin değil, yurt dışındaki Türk toplumunun ve ülkemizin gururu olmaya adaydır. Böylesine büyük ve değerli bir vizyonun eseri olan çalışmaların ve Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarını gururlandırması gereken bir projenin, yalanlara ve iftira kampanyalarına malzeme yapılarak lekelenmeye çalışılmasının arkasındaki motivasyonu anlamakta güçlük çekiyoruz. Amerikan makamları ile paylaşılmış ve açık kaynaklardan dileyen her vatandaşın ulaşabileceği bilgilerin, gizemli bir hava ile adeta servis edilmesini ve ülkemize dönük bir lekeleme kampanyasının piyonu olunmasını esefle kınıyoruz. Hiçbir yasal ve ahlaki dayanağı olmayan, baştan sona bir FETÖ kumpası görüntüsünü andıran bu akıl ve izan dışı iddiaları cevaplamaya tenezzül etmemiz, iddia sahiplerine biçtiğimiz değerden değil kamuoyuna duyduğumuz saygıdandır. Takdir yüce milletimizindir."

Bu vakıfların gelir giderleri bütün ülkelerin bilgisi dahilinde. Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanımıza yönelik nefret ve iftira siyaseti bu siyaseti yaptıranların çöküşüne neden olur. Yabancı ülkede okul açılmış, yurt açılmış. Bunları ellerine yine açık kaynaklardan alarak muhtemelen FETÖ almıştır, gizli belge diyerek vermiştir.

"Kılıçdaroğlu iç kaos oluşturmak istiyor"


Kılıçdaroğlu vesayet zihniyete sahip olduğunu ortaya koymuştur. Siyasetin dilini bu şekilde sertleştirmek istiyorsa, bizim dilimizin ne kadar sertleşeceğini tahmin bile edemez. Aileleri de işin içine koyduğumuzda neyi sakınacağız? Çık siyasi kapasite ile konuş, biz sana ne cevaplar veriyoruz. Aile kavramının bu kadar sistematik olarak hedef koyulması, ailesi olan bütün vatandaşlarımız gereken cevabı verecekler. Sonra diyorlar: Neden kutuplaşıyoruz?

Kılıçdaroğlu iç kaos oluşturmak istiyor. Ortaya attığı iftira FETÖ'nün kampanyası. Dış politikada ne zaman adım atsak, Kılıçdaroğlu devrede. Hükümeti kanunsuzlukla suçluyor. Cumhurbaşkanlığı makamını tehdit etmeye kalkıyor. Kılıçdaroğlu, Türkiye düşmanlarının propagandasını dillendiriyor. Yanıldığı konuların haddi hesabı yok. AK Parti gereken hukuki girişimleri yapacaktır. Sinsi bir faaliyet yürütüyorlar. Bundan sonrasında açıklamalarına itibar edilmemesi gerekiyor."

"Bu dilin altında kalmayacağız. Yazıktır, ayıptır."

Ömer Çelik'in ardından yayına AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş katıldı. Kurtulmuş şunları söyledi:

''Kılıçdaroğlu'nun üslubu ibreti alemdir. Sürekli nefret dilini kullanan bir tavur içerisinde görüyoruz. Bu tarz siyaseti kirleten bir dildir. 

Tamamen FETÖ vari bir söylemdir. Yaptıkları ile FETÖ'ye hizmet ediyorlar. Bizim siyaset geleneğimizde böyle bir şey yok. Türkiye'de geçmiş dönemlerde rakip siyasi partiler oldu. Ama böyle bir dilin kullanıldığı hiç hatırlamıyoruz. Bu dil sahibine zarar verecek bir dildir. 

Bu deli saçması sözler, cevapsız bırakılmayacaktır. Halkı kışkırtmak isteyen edepsiz bir dille karşı karşıya kaldık. Bu dilin altında kalmayacağız. Yazıktır, ayıptır. ''

AKP Genel Başkanı Hamza Dağ, Kurtulmuş'un ardından yayına katılarak şu ifadeleri kullandı:

"Kılıçdaroğlu, Türkiye siyasetine yakışmıyor"

''Kılıçdaroğlu, CHP'nin başına getirilmesinin diyetini ödüyor. Kılıçdaroğlu, FETÖ sözcülüğü yapmaya devam ediyor. Kılıçdaroğlu yıllarca öncede benzer işler yaptı. Son bir senedir çekmiş olduğu videolarla toplumda bir huzursuzluk ortamı yaratma çalışıyor. Kılıçdaroğlu, Türkiye siyasetine yakışmıyor. 

Türkiye siyasetinde bugün rakipler var, yarın da olacaklar. Ama bu rakipler, birbirini eleştirirken belli bir üslup seviyesi ile bunları yaparlar. Ama ortada edepsizlik, terbiyesizlik var. Bunun sebebi aralarındaki adaylık mücadelesi midir, bilemiyorum. Ben bunu FETÖ'nün Kılıçdaroğlu da ne istediyse yapma gayreti olarak görüyorum. 

Bunu siyaset kabul etmez. Bizim yapmamız gereken de siyaseten ve hukuken karşılık vermektir.''

ABD'de ilkokula silahla saldıranın kimliği açıklandı. Can kaybı 21'e yükseldi + ABD'de süpermarkette katliam! New York'ta silahlı saldırı 10 ölü - YENİÇAĞ

 ABD'de ilkokula silahla saldıranın kimliği açıklandı. Can kaybı 21'e yükseldi.

ABD Teksas eyaletindeki okul saldırısında can kaybı 18 çocuk ve 3 yetişkin olmak üzere 21'e yükseldi. Saldırganın kimliği açıklandı.

Teksas Senatörü Roland Gutierrez, CNN'e yaptığı açıklamada eyalet polisinin kendisini son durum hakkında bilgilendirdiğini, buna göre ilkokuldan 18 çocuk ile 2 yetişkin ve saldırgan dahil şu ana kadar 21 kişinin hayatını kaybettiğini belirtti.

Teksas Valisi Greg Abbott, saldırıdan sonra yaptığı basın toplantısında 14 çocuk ile 1 yetişkinin hayatını kaybettiğini duyurmuştu.

Saldırganın kimliği açıklandı

Uvalde kasabasındaki Robb İlkokulu’na silahlı saldırı düzenleyen Salvador Ramos'un (18) polisle girdiği çatışmada etkisiz hale getirildiği belirtildi.Aynı kasabada yaşayan Ramos'un, saldırıyı gerçekleştirdiği ilkokulun yanındaki lisede öğrenci olduğu medyaya yansırken polis, olayın nedeni konusunda henüz açıklama yapmadı.

Saldırının, Teksas tarihinde en ölümcül okul saldırısı olduğu kaydedilirken, 2012’de 28 kişinin öldürüldüğü Connecticut’taki Sandy Hook ilkokulu saldırısından sonra ülkedeki ikinci büyük saldırı olduğu belirtiliyor.

Sadece 2, 3 ve 4. sınıfların yer aldığı yaklaşık 600 öğrencinin bulunduğu Robb İlkokulu’nda öldürülen 18 öğrencinin kimliği hakkında henüz bilgi paylaşılmadı.

Olay yerinde federal ve ulusal güvenlik yetkililerinin saldırıyla ilgili incelemeleri sürdürdüğü kaydedildi.


Öğretmen sendikalarından tepki

Ulusal Eğitim Derneği, Teksas Eyaleti Öğretmenler Derneği ile yaptığı ortak açıklamada, “Devlet okullarımız öğrenciler ve eğitimciler için en güvenli yerlerden biri olmalıdır. Siyasilerin nihayet sorumluluk alıp silah güvenliği sorununu çözmesi için daha ne kadar kitlesel saldırı yapılması gerekiyor?" dedi.

Amerikan Öğretmenler Federasyonu Başkanı Randi Weingarten de saldırıya tepki göstererek, "Yalnızca bu ülkede ebeveynler çocuklarının okulda güvende olacağından emin değiller." ifadesini kullandı.

CNN'e göre, ülkede yılbaşından bu yana son saldırı hariç eğitim kurumlarında yaşanan 38 silahlı saldırıda en az 10 kişi yaşamını yitirdi, 51 kişi yaralandı.

                                                                  ***

ABD'de süpermarkette katliam! New York'ta silahlı saldırı 10 ölü (15 MAYIS 2022)

ABD'nin New York eyaletine bağlı Buffalo kentindeki bir süpermarkette meydana gelen silahlı saldırıda en az 10 can kaybı olduğu bildirildi.

ABD'nin New York eyaletine bağlı Buffalo kentindeki Top Friendly Market adlı süpermarkette meydana gelen silahlı saldırıda en az 10 can kaybı olduğu bildirildi. Yaralıların sayısı ise henüz doğrulanmadı.

Buffalo şehir merkezinin yaklaşık 5 km Kuzeyinde siyasilerin çoğunlukta olduğu bir mahallede meydana gelen saldırı nedeniyle polis ekipleri olay yerine giderek bölgeyi kontrol altına aldı. Yetkililer, saldırganın gözaltına alındığını aktardı. Yetkililer ayrıca olayla ilgili soruşturmanın devam ettiğini belirtirken, saldırının ırksal bir girişimle yapılıp yapılmadığının araştırıldığını söyledi.

Yerel basında yer alan haberlere göre, saldırganın tüfek taşıdığı ve vücut zırhı benzeri bir giysi giydiği belirtildi.

 

Vurulanlardan 4 kişinin süpermarkette çalıştığı, ölenler arasında güvenlik görevlisi olan ve saldırgana müdahale etmeye çalışan emekli bir polisin de yer aldığı belirtildi.

Saldırganın Payton Gendron isimli 18 yaşında beyaz bir erkek olduğu açıklandı.

Görgü tanıkları ise saldırganın askeri tarzda kıyafetler ve zırh giydiği bilgisini paylaştı.

Irkçı saldırı, nefret suçu soruşturması

Yetkililer, Buffalo kenti dışından gelen saldırganın hedef aldığı 13 kişiden 11'inin siyahi olduğunu belirtti.

Saldırganın süpermarkete tüfekle girdiğini ve ateş açtığını belirten yetkililer, olayın ırkçı bir saldırı olduğunu ve saldırıya ilişkin nefret suçu soruşturması başlatıldığını ifade etti.

Saldırıyı canlı yayımladı

Şüphelinin ırkçı motifle yapıldığı belirtilen saldırıyı sosyal medya platformu Twitch'de canlı yayımladığı ortaya çıktı.

Saldırının ardından sosyal medya platformu Twitch, görüntüleri kaldırdığını açıkladı.

Saldırgan birinci derece cinayetten yargılanacak

Erie County Bölge Başsavcısı John Flynn, düzenlediği basın toplantısında, saldırganın birinci derece cinayetten yargılanacağını ve suçlu bulunması durumunda hakkında müebbet hapis isteneceğini açıkladı.

Flynn, saldırıya ilişkin terörizm soruşturması da yaptıklarını söyledi.

Hakim karşısına çıkarılan saldırgan Payton Gendron ise birinci derece cinayet suçlamalarını kabul etmedi.

(YENİÇAĞ)