30 Aralık 2022 Cuma

Kılıçdaroğlu’nun sır görüşmesi + YARDIMCILARI O BAKANDAN ŞİKÂYETÇİ + TRT’YE CAMİ YAPILIYOR (Barış Pehlivan/Cumhuriyet)

 


Kılıçdaroğlu’nun sır görüşmesi 

Bundan yaklaşık üç hafta önce... CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bütçe görüşmelerinde TBMM Genel Kurulu’na seslendi. “Göreceksiniz, Millet İttifakı olarak temiz, herkesin mutlu olduğu bir Türkiye’yi yeniden, beraber ve birlikte inşa edeceğiz” dedi. 

Öğrendim ki işte o gün bir kritik  “birliktelik” yaşandı. Kısa süre önce  “Alevilik” açıklamasıyla karşı karşıya getirilen Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Ahmet Şık ile Kılıçdaroğlu baş başa görüştü. CHP lideri, Şık’a bir kırgınlığının olmadığını o buluşmada söyledi. Ama duydum ki geleceğe dair bazı projeler de masaya yatırıldı. 

Bir süredir kulağıma geliyordu, büyük bir ivme yakalayan TİP’in Millet İttifakı’na katılmasını isteyen CHP’liler vardı. 

Hoş, TİP, HDP’nin de dahil olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bir bileşeni... Ama işte siyaset bu, acaba Kılıçdaroğlu da TİP milletvekili Şık’tan Millet İttifakı’nı desteklemelerini istemiş olabilir mi?

Neden olmasın! 

Ahmet Şık’a da sordum. Lakin “Görüşme özeldi, herhangi bir şey söyleyemem” dedi.

YARDIMCILARI O BAKANDAN ŞİKÂYETÇİ 

Yok efendim. Bakın mesela, Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu’nun emrindeki birçok isimle arası bozukmuş. Bakan yardımcılarından daire başkanlarına kadar çok kişiyle iyi bir iletişimi yokmuş.

Bakan Bey bana da kızmasın, AKP kulislerinde konuşuluyor bunlar... 

 Yani, ben onun çevresinin yalancısıyım!

TRT’YE CAMİ YAPILIYOR

Ankaralılar bilir, TRT Genel Müdürlüğü’nün geniş bir kampusu var.  İçinde spor tesislerinden kreşe, kütüphaneden mescitlere kadar birçok yapıyı barındırır. 

İşte öğrendim ki şimdi o kampusun içine bir de cami yapılmasına karar verilmiş. 

Projeyi “Erdoğan’ın mimarı” diye adlandırılan Hassa Mimarlık’ın sahibi Muharrem Hilmi Şenalp  çizmiş. TRT’nin içindeki bu cami halka da açılacak ve binlerce kişinin ibadetini gerçekleştirmesine vesile olacakmış. Adının da “Mustafa Itri Camisi” olmasına karar verilmiş. İnşaatını o ünlü Kalyon Holding’in yapacağı ve camiyi kuruma hibe edeceği de duyumlarım arasındaydı. Bu iddiayı teyit etmek için TRT Basın Müşaviri Masum Ekinci’yi aradım. Şöyle dedi: “Camiyi bir hayırsever yaptırıyor. Ama isminin açıklanmasını istemiyor. Bilin ki TRT’nin kasasından 1 lira dahi çıkmıyor.” 

Hayır, TRT Genel Müdürlüğü’nde mescitler zaten var...

Hayır, TRT Genel Müdürlüğü’nün 400 metre aşağısında büyük bir cami zaten var...

Demeyeceğim. 

Bunlar gözle görülen gerçekler...

Diyeceğim şu: TRT’nin yıllardır “para yok” diye yapılmayan stüdyolara da ihtiyacı var. Öyle ki koca kurum stüdyo kirası olarak milyonlarca lirayı her yıl dışarıya ödüyor. Düşünün, Sayıştay’ın raporuna göre, TRT stüdyo kirası olarak başkalarına sadece 2021’de 7 milyon 22 bin TL para vermiş.

 Yoksa, projesi bile olan stüdyoların yapılması birilerinin musluğunu mu kesecek? 

(Barış Pehlivan/Cumhuriyet)

29 Aralık 2022 Perşembe

BELLEK - 30 ARALIK -

 


OLAYLAR:

  • 1517 - Osmanlı Ordusu, Kudüs'e girdi.
  • 1898 - Gülhane Askerî Tıp Mektebi açıldı.
  • 1903 - Chicago'da (ABD), bir tiyatroda çıkan yangında 600 kişi öldü.
  • 1911 - Çin'in seçimle işbaşına gelen ilk Başkanı Sun Yat-sen görevine başladı.
  • 1916 - Rusya'da Çarlık ailesini etkisi altına alan Sibiryalı Grigori Yefimoviç Rasputin, soylular tarafından öldürüldü.
  • 1918- Almanya Komünist Partisi kuruldu. Almanya’da Kasım’da başlayan ayaklanmaların ardından Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg önderliğindeki “Spartakistler Birliği”, Almanya Komünist Partisi (KPD) ismiyle partileşti.
  • 1922- Vladimir İlyiç Lenin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin kurulduğunu açıkladı. 10.Tüm Rusya Sovyetleri Kongresi’nde Rusya, Ukrayna, Beyaz Rusya ve Transkafkasya delegeleri Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ni kurdu. 
  • 1924 - Amerikalı astronom Edwin Hubbleevrende Samanyolu'ndan başka galaksiler de olduğunu açıkladı.
  • 1946 - Demokrat Parti'yi komünistlikle suçlayan Yozgat Valisi Sadri Aka mahkûm oldu.
  • 1947 - Romanya'da Sovyet yanlısı Hükûmet, Kral Mihai'i tahtan indirdi.
  • 1948- Cahide Sonku, İstanbul Şehir Tiyatrosu’ndan ayrıldı.
  • 1950 - Türkiye, 25 Temmuz'da Kore'ye asker gönderme kararı almıştı. Türk Barışseverler Cemiyeti Kore'ye asker gönderilmesini protesto edince dava açıldı. Cemiyet başkanı Behice Boran ve arkadaşları on beşer ay hapis cezasına çarptırıldı.
  • 1953 - İlk NTSC sistemli televizyon cihazları piyasaya verildi. RCA firmasının ürettiği bu cihazların tanesi 1175 dolardan satıldı.
  • 1958- Küba’da Camilo Cienfuegos komutasındaki gerillalar Yaguajay kasabasını ele geçirdi . Santa Clara’yı kuşatıp 29 Aralık’ta şehre sızan Che komutasındaki gerillalara karşı Batista ordusuna destek için gönderilen tıka basa silah, cephane ve asker dolu zırhlı tren raydan çıkarılarak molotof kokteyllerle saldırıldı ve askerler esir alındı.

  • 1960 - Uluslararası Para Fonu (IMF) ve İktisadi İşbirliği ve Gelişme Teşkilatı Türkiye'ye kredi vermeyi kabul etti.
  • 1966- Cumhuriyet Halk partisi genel Başkanı İsmet İnönü, “Devletçilik solculuktur diyorlar, öyle ise evet solcuyum. Halkçıyım, halkçılık solculuksa evet öyleyim. Onun için, ortanın solu meselesi kendimizi anlatmak kadar savunmak meselesidir” dedi. 
  • 1972- Yargıtay, Çetin Altan’ın Akşam Gazetesi’nde yayınlanan “Sovyet İhtilalinin 50.Yılı” başlıklı yazısından aldığı 1.5 yıl hapis ve 4 ay sürgün cezalarını onayladı.
  • 1972 - Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Richard Nixon, "Hanoi'nin bombalanmasını durdurun" emrini verdi.
  • 1975- SSK’deki direnişe katılan 1248 kişi işten çıkarıldı.
  • 1977 - Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, 104 milyon liraya ihale edildi.
  • 1979- İstanbul Yeşilköy Havaalanı’nda ard arda iki bomba patladı. Havaalanı’nda büyük hasar meydana geldi.
  • 1980- Yıllık enflasyon açıklandı: Yüzde 106.
  • 1981 - Galatasaray Eğitim Vakfı kuruldu.
  • 1981- DİSK duruşmasında mahkeme heyeti ile tartışan İçişleri eski Bakanı Av.Hasan Fehmi Güneş ve Av.Turgut Kazan salondan çıkarıldı. 46 sanığın savunmasını üstlenen 23 avukat da, savunma hakkının engellendiğine dair dilekçeleri mahkeme heyetince okunmayınca salonu terketti.
  • 1981- Ali Özgentürk “DİSK’in eğitim çalışmalarına yardım ettiği” iddiasıyla Sıkıyönetim Komutanlığı’nca tutuklandı. Özgentürk’ün montaj çalışmalarını yaparken gözaltına alınması üzerine yarım kalan son filmi “At” Cannes, Berlin ve Hong Kong film festivallerine çağrılmıştı.
  • 1985- Roma ve Viyana havaalanlarındaki İsrail havayolları bürolarına Arap militanlarca ateş açıldı; 12 kişi öldü, 100’ün üstünde insan yaralandı.
  • 1987- Papa suikastıyla ilgili ikinci davaya adı karışan ülkücü Samet Aslan’ın, tutuklu bulunduğu Ağrı Cezaevi’nde intihar ettiği açıklandı.
  • 1990 - Türkiye İnsan Hakları Kurumu Vakfı kuruldu.
  • 1990- ANAP’lı Devlet Bakanı Keçeciler ve OHAL Bölge Valiliği, TPAO ve TÜPRAŞ’ta 3 Ocak 1991’de”işe gitmeme”eylemine katılacak işçilerin atılmaları talimatını verdi. Zonguldak’ta 1 aydır grevde olan kömür işçileri Başbakan Akbulut, bakanlar ve ANAP Milletvekillerine kartpostal gönderdi.
  • 1990- Nur Sürer (Cumhuriyet röportajı): ”MHP Davası’nda yargılanan birini ANAP hükümetinde Kültür Bakanı yaptılar. Böyle birinden ne beklenir.”
  • 1990- Arnavutluk Emek Partisi yönetimi yeni anayasa taslağını açıkladı: özel mülkiyet ve yabancı sermaye yatırımları serbest bırakılıyor, din özgürlüğü ve seyahat serbestliği getiriliyor.
  • 1992- Sarıgazi Mehmetçik Lisesi’nde öğrencilere zorla dua ezberletme vb. baskılar yapıldığını öne süren aileler SHP İlçe Binası’nda basın toplantısı yaptı.
  • 1993 - İsrail ve Vatikan karşılıklı olarak birbirlerini tanıma kararı aldılar.
  • 1994 - Taksim'de The Marmara Oteli'nin girişindeki Cafe Marmara'da bomba patladı; Sinema eleştirmeni Cüneyt Cebenoyan'ın ablası arkeolog Yasemin Cebenoyan öldü; yazar ve sinema eleştirmeni Onat Kutlar ağır yaralandı, ancak O da 11 Ocak 1995'te yaşamını yitirdi.
  • 1997 - Cezayir'de silahlı kişiler dört köyde katliam yaptı, 412 kişiyi öldürdüler
  • 1997- RP’li Kartal Belediyesi’nin temizlik işlerini yürüten Albayrak Turizm’de 205 gündür direnen işçiler greve başladı.
  • 1997- Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki solcu öğrencileri tehdit ettikleri için okuldan çıkarılan ülkücüler, maskeli 40 kişilik grupla gece Altunizade Öğrenci Yurdu’nu demir çubuk ve sopalarla bastı, 108 no’lu odaya girip 6 öğrenciyi yaraladı ve tüm mefruşatı parçaladı.
  • 1999- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, idama mahkum edilen  Abdullah Öcalan’ın karar düzeltme istemini reddetti. Davada, iç hukuk yollarının tamamlanmasıyla, dosya Adalet Bakanlığına gönderildi.
  • 1999-  Asgari ücret ilan edildi: Brüt 109 milyon 800 bin lira, net 80 milyon 682 bin lira.
  • 2000- Kolombiya’da Kolombiya Silahlı Devrimci Güçleri (FARC) ile barış görüşmeleri yürüten Meclis Komisyonu Başkanı Diego Turbay ve beraberindeki beş kişi başlarına kurşun sıkarak öldürüldü. Turbay’ın kardeşi Rodrigo da dört yıl önce FARC tarafından kaçırılarak öldürülmüştü.
  • 2000-  İHD, KESK, TMMOB, Halkevleri, ÖDP, DBP, HADEP, EMEP üyeleri ve mahpus yakınları, F tipi cezaevleri inşasında ısrar ve Hayata Dönüş operasyonlarından dolayı Başbakan Ecevit’i Sirkeci Büyük Postane’den gönderdikleri bayram ve yeni yıl kartıyla protesto etti.
  • 2001- Sosyalist İsrailliler ve İsrail vatandaşı Araplardan oluşan Taayuş adlı örgütün 250 üyesi, Kudüs yakınlarındaki Beyt Umar kasabasında yaşayan Filistinlilere 75 araba ve iki kamyondan oluşan bir konvoyla yiyecek getirdi. Uluslararası Dayanışma Hareketi adlı grup da Ramallah kenti yakınındaki İsrail güvenlik noktasında protesto gösterisi yaptı.
  • -----------------------------------------------------------
  • 2002- Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu bileşenleri Greenpeace’in Kuruçeşme’deki gemisinde basın toplantısı yaptı. ABD’nin Irak’a ve uluslararası hukuka saygı göstermesi istenen bir metni Memet Ali Alabora okudu.
  • 2002- Türkmenistan Devlet Başkanı Sefermurat Türkmenbaşı’na 25 Kasım’daki suikast girişimi ile ilgili tutuklanan eski Dışişleri Bakanı Boris Şıhmuradov ömürboyu hapis cezasına çarptırıldı.
  • 2002- Cezaevinde bulunan Fadıl Akgündüz hakkında SPK mevzuatına aykırı işlemden dolayı verilen 2 yıl hapis ve para cezası kararı Yargıtay’ca onandı. Akgündüz’ün yenilenecek Siirt seçimlerinde milletvekili adayı olma ve tekrar seçilerek dokunulmazlık kazanma imkanı kalmadı.
  • 2003-Yüksek Seçim Kurulu, Sosyaldemokrat Halk Partisi’nin (SHP) marttaki yerel seçimlere katılamayacağına karar verdi. Birkaç gün önce ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı “seçimlere girme yeterliliği var” kararı vermişti. 
  • 2004- Arjantin Buones Aires kentinde bir diskotekte çıkan yangında en az 175 genç öldü, 410 yaralı var. 
  • 2005- İç savaştan kaçarak Mısır’a sığınan 3 bin Sudanlının kaldığı mülteci kampına 4 bin Mısır polisi baskın yaptı. Üçü çocuk 20 Sudanlı öldü. Mısırlı yetkililer, ülkelerine sığınmış 2 milyonu aşkın Sudanlıyla başedecek ekonomik güçte olmadıklarını söyledi. BM Mülteciler Yüksek Komiseri, “Baskının haklı gerekçesi olamaz. Bu korkunç bir trajedi” dedi.
  • 2006- Irak’ın devrik Devlet Başkanı Saddam Hüseyin yerel saatle 04;45’te asılarak idam edildi. Son sözleri; “Allah büyüktür. Halk muzaffer olacak. Filistin Arap’tır” oldu. Şiilerle Kürtler idamı kutlarken, Sünniler yas tuttu. 
  • 2006-  İspanya’da Madrid Barajas Havaalanına bomba yüklü kamyonetle düzenlenen saldırıda iki kişi öldü, 19 kişi yaralandı. Saldırıyı ETA üstlendi. “ETA ile diyaloğu geliştirmeye yönelik tüm girişimler askıya alındı. Bu saldırı ateşkesle bağdaşmıyor” dedi.
  • 2009- 17.güne giren direnişlerinde TEKEL işçilerini TGS, CHP, Emekli-Sen üyeleri ile lise ve üniversiteliler ziyaret etti. Türk-İş Başkanlar Kurulu 15 ve 22 Ocak tarihlerinde “çalışmama hakkı kullanılarak AKP İl binaları önünde kitlesel eylem yapma” kararı aldı. DİSK, her hafta Çarşamba günü 1 saat süreyle gerçekleştireceği “demokrasi ve sendikal haklar” eylemine Taksim Gezi Parkı’nda başladı.
  • 2010- İstanbul Üniversitesi’nde polise sınırsız arama yetkisi verilmesi protesto edildi
  • 2013- Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının AKP iktidarınca engellenmesi İstanbul, Eskişehir, Samsun, Bolu ve Niksar’da protesto edildi.
  • 2013- Mısır’da Ramses Meydanı’nda darbe karşıtı eylemlere katılan 138 kişi, ikişer yıl hapis cezasına çarptırıldı.
  • 2015- Asgari ücret belli oldu. Yeni yıldan itibaren asgari ücret 1300 lira oldu.
  • 2016- YSK Başkanı Sadi Güven, eski CHP Milletvekili Umut Oran’ın Bilgi Edinme Yasası kapsamında YSK’ya sorduğu sorulara cevap verdi: “Aralarında 3 YSK üyesinin de bulunduğu 298 hakim ve zabıt katibi, FETÖ üyesi olduğu gerekçesiyle görevden uzaklaştırıldı.”


DOĞUMLAR:



ÖLÜMLER:




      (derleyen: mstfkrc)

Bir kasiyerin intiharı ve emekçileşme acısı - Bahadır Özgür / BİRGÜN

 


Ziraat mühendisi valelik yapıyor, sanat tarihçisi madende, peyzajcı hızlı tren tüneli inşaatında iş buluyor. Ve bir kasiyer cinayetin apaçık delilini bırakır gibi, markette intihar ediyor. Ancak AKP gibi despot bir iktidarında olabilecek dönüşümdü bu. Siyaseti, adaleti, örgütlülüğün yeniden inşa edileceği zemin bir zelzelenin yıkıntıları arasından yavaşça beliriyor.

Bir dahaki sefere, Kocaeli yönünden İstanbul’a girerken Kurtköy’e yaklaştığınızda otobanın iki yanına dikkatli bakın. Çoğu yeni inşa edilmiş devasa depolar göreceksiniz. Pek çok ünlü markanın, e-ticaret şirketinin renkli tabelaları asılı. En yenisi, küresel tekel Amazon’a ait. Köşelerde yükselen kuleleri, ön cepheye eğimli biçimde yerleştirilmiş camdan idari bölümleri, ortasında bir uçak hangarını andıran deponun uzandığı kompleks, uzay üssü ile fütüristik bir cezaevinin birleşimi gibi. Göz alıcı mimarisi, teknolojiye dayalı bir işin mekânsal geleceğini temsil ediyor. Oysa içi, tam bir 19’uncu yüzyıl dünyası…

İki gün önce markette kasiyer olarak çalışan gencecik bir kadının intihar ettiği haberi düştü. Arkadaşları mağazayı açtığında onu tavana asılı buldu. 10 dakika yemek molasıyla, sadece aç kalmamayı sağlayacak bir ücretle, 16 saati aşan mesainin sonucu buydu. Bedenen ve ruhen insanı çiğneyip tüküren, geriye kendine ait bir şey bırakmayan böylesine koşullarda, nasıl hayata bağlı kalınır ki!

CEPTEKİ PARA VE GELECEK

Baskıcı rejimler söz konusu olduğunda sık atıf yapılan 1984’ün yazarı George Orwell, kendi deneyiminden yola çıkarak yazdığı Paris’te ve Londra’da Beş Parasız adlı kitabının bir yerinde, cepteki paranın miktarı ile gelecek arasındaki ilişkiyi anlatır. Mesela; 10 frank bir ay, 5 frank bir hafta, 1 frank birkaç saat sonrasını düşündürür insana. Para azaldıkça gelecekle bağ alabildiğine kısalır.

Türkiye’de toplumun büyük kısmı benzer bir hali yaşıyor. Pandemide kapandığı evinden çıktığı anda enkaz gibi üzerine çöken gerçeklere çarpıp dağılıyor. Sokakta güvenliğinin kalmadığıyla yüzleşiyor. Markete girdiğinde fiyatlarla, işe gittiğinde emeğinin karşılığıyla yüzleşiyor. Kirayla, faturayla, kendi eğitiminin manasızlığıyla… Bunun adına yoksullaşma diyoruz. Lakin yoksullaşma bir başka dönüşümün mutlak fonksiyonudur emekçileşmenin.

Kurtköy’deki depoyla kent merkezindeki market arasına örülen hatta bunun bir kesitini görüyoruz işte. Kim çalışacak o hangarlarda? Kim duracak o kasada? Bir kısmı neredeyse kurulduğu ilin yetişkin nüfusu kadar kapasiteye sahip 300’ü aşan organize sanayi bölgesine kimler sürülecek?

Emekçileşme süreci sancılıdır. Kimse beden gücünü, sıkıp suyunu çıkarsın diye bir başkasının gönüllü vermek istemez. Hele bütün vasıfların aniden değersizleştiği bir emekçileşme en fecisidir. Bir mecburiyete tabi kıldığınızda, acıya katlanmaya mahkûm edebilirsiniz insanları. Türkiye yoksullaştırma olarak tezahür eden kitlesel bozulmanın sonucunda, böyle bir dönüşüm de yaşıyor.

Peki nasıl oldu bu? Ağır koşullara razı bir emekçi nüfus nereden temin edildi?

‘DEMOGRAFİK FIRSAT’ NASIL YIKIMA DÖNÜŞTÜ?

Her ülkenin nüfus bakımından bir kez eline geçecek şanslı bir ‘an’ı olduğu söylenir. Buna ‘demografik fırsat penceresi’ denilir. İstatistiki anlamı kabaca şudur: Doğum hızının düşmesi, genç nüfusun azalmaya başlaması, buna karşın 15-64 yaş aralığında yoğunlaşma. Gündelik dile tercüme edersek; emek deposunun olabilecek en geniş düzeye ulaştığı zaman dilimidir.

Sermaye buna ‘fırsat’ gözüyle bakar. Nüfus sabitlendiği için verimliliğin ve istihdamın artırılabileceğini, teknolojik sıçramanın yapılabileceğini düşünür. Çünkü fırsat penceresi kapandığında, nüfus kendini yenileyebilecek hıza indiği için bir süre sonra yaşlı bağımlılık oranı yükselmeye başlar. Haliyle çalışanlar üzerindeki yük de (emeklilik, sağlık vb.) ağırlaşır. Kısaca ‘demografik avantaj’ın sonu, ‘dezavantaj’dır.

TÜSİAD 1999 yılında hazırladığı nüfus raporunda, Türkiye için 2005-2035 arasında ‘demografik fırsatın’ açıldığını söylüyordu. Raporu kabaca özetleyelim: 100 milyonluk nüfus artık hayal. Türkiye genç nüfus ülkesi olmaktan çıkıyor. Çalışabilir nüfus ise genişliyor. İşgücünün yeniden tanzimi gerekiyor. Öncelikle yeni üniversite açmayın. Bunun yerine mesleki-teknik iş bölümüne ağırlık verin.

Bunlar olmadı tabii; en azından TÜSİAD’ın öngördüğü şekilde gerçekleşmedi. İlk on yıl deyim yerindeyse ‘havadan parayla’ ekonomi döndü. Aşağı yukarı biliyoruz. Esas mesele çalışabilir nüfusun 81 ilde açılan 130’dan fazla üniversitede biriktirilmesiydi. Baraj kapakları açıldı ve bir vasfa sahip olduğunu düşünen insanlar, ne kabul edeceği düzeyde bir ücretin ne de koşulun olduğunu gördü. Büyük kısmı yaşam imkanları daraltılarak bir mecburiyete mahkum edildi. Değişim rakamlarda da görülüyor.

NÜFUS ARTIŞI YAVAŞLIYOR, EMEKÇİLEŞME HIZLANIYOR

TÜİK’in 2009’dan beri yayınladığı ücretli çalışan istatistikleri kamu, tarım, eğitim, sağlık, kültür, sanat hariç ücretlileri kapsıyor. Yani özel sektördeki ücretli emeği kıstas alıyor. Kamu ve tarım hariç 14,7 milyon ücretli çalışan var. 2009’da sayı 7,5 milyondu. 2009-2022 arası ücretli emekçilerin toplam nüfusa oranı yüzde 11’den yüzde 17’ye çıkmış. Çalışabilir nüfusta oran yüzde 14’ten yüzde 22’ye, işgücünde yüzde 32’den yüzde 44’e, istihdamda ise yüzde 37’den yüzde 47’ye ulaşmış.

İlk bakışta nüfus artışına paralel görünüyor durum, lakin doğal nüfus artış hızıyla, ücretli emekçi nüfusunun hızı arasındaki fark muazzam. 2009’dan beri nüfus artış hızı yüzde 1,2 ortalamaya sahip. Oysa aynı dönemde ücretli emekçi sayısının artış hızı ortalama yüzde 5,5’lerde. Doğal nüfusun içinden böyle bir emekçi nüfusu devşirmek, toplumu felç ederek, aniden yoksullaştırarak mümkün. Sonuçları da aynı hızda alındı zaten.

İmalat sanayisinde 2009-2022 arasındaki çalışan artışı yüzde 84. İnşaatta yüzde 88, ticaret ve hizmetlerde yüzde 98. Sanayi 2,6 milyondan 4,9 milyona, ticaret ve hizmet 4 milyondan 8 milyona çıktı. 4,8 milyon çalışanı barındıran hizmet sektörüne baktığımızda yiyecek-içecekte yüzde 139, konaklamada yüzde 259, ulaştırma ve depolamada yüzde 108 artış oldu. Çalışan sayısı artarken, çalışma koşulları da olağanüstü bozuldu. DİSK’in yaptığı araştırmaya göre, özel sektörde asgari ücret ve civarında gelir alanların oranı yüzde 65. Ücretli emekçilerin üçte ikisi açlık sınırının altında.

Son bir veri daha verip tabloyu tamamlayalım. Ekonominin yüzde 99.7’si KOBİ’lerden oluşuyor. Onun da yüzde 90,8’i mikro işletmeler. İstihdamın yüzde 35’i mikro işletmelerde. Küçükleri de katınca yüzde 55’i buluyor. Fakat üretim değerindeki pay yüzde 7,3, ciro yüzde 8,5, katma değer yüzde 6,3. Hasılı Türkiye, ucuz emek cehennemi. İnsanların ite kaka sürüldüğü yer burası.

***

Kurtköy’de uzay üssü gibi inşa ettiği depoda Amazon, 6 bin KOBİ ile çalışıyor. Toplamda 35 bin küçük işletme bağlı. Pandemide sayı yüzde 51 arttı. İki x-ray cihazıyla girilen, parmak izi alınan, deponun tam ortasındaki kulede özel görevli bir ekibin çalışanları her dakika kameraya kaydedip tembellik yapıp yapmadıklarını kontrol ettikleri, sicil kaydı tuttukları bir tür hapishane-işlik sistemi. Ekonomideki dönüşümün sadece bir örneği bu.

Ziraat mühendisi valelik yapıyor, sanat tarihçisi madende, peyzajcı hızlı tren tüneli inşaatında iş buluyor. 14 yaşındaki bir kız çocuğu Hatay’da gece saat 22.00’de meyve paketleme makinesine elbisesini kaptırıp ölüyor. Ve bir kasiyer kadın, bir cinayetin apaçık delilini bırakır gibi, çalıştığı markette kendini asıyor.

Ancak AKP gibi despot bir iktidarın elinde başarılabilecek bir dönüşümdü bu. Siyaseti, adaleti, örgütlülüğü, hakkı, hukuku yeniden inşa edebileceğimiz zemin bir zelzelenin yıkıntıları arasından yavaşça beliriyor. İstemesek de kabul etmekte zorlansak da…

Bahadır Özgür / BİRGÜN

Kara para itirafları - Timur Soykan / BİRGÜN

 


İstanbul Fatih’teki bir döviz bürosunun merkezinde yer aldığı dolandırıcılık davasında kara para itirafları yağdı: “Varlık barışı adı altında Türkiye’ye TIR’larla para getiriyorduk… İki yılda ticaret hacmimiz 100 milyon avrodur… Bu para kayıt dışıdır.”

AKP iktidarı Varlık Barışı uygulamasıyla 6 yıldır Türkiye’ye dünyanın kara parasını davet ediyor. Uyuşturucu, silah kaçakçılığı, cinayet, insan kaçakçılığı parası olsa da fark etmez, yeter ki döviz gelsin. Varlık barışıyla bu paranın kaynağının sorulmayacağı, kesinlikle soruşturma açılmayacağı ve çok düşük ya da sıfır vergi alınacağı vaat ediliyor. Ülkelerin olağanüstü durumlarda çok paraya sıkışınca istisnai olarak başvurdukları bu yol, AKP iktidarındaki Türkiye’de rutin bir hal aldı. Türkiye dünyanın kirli ve kanlı parasının temizlendiği çamaşırhaneye dönüştürüldü. Bunun sonucunda Türkiye, OECD’ye bağlı Kara Paranın Aklanmasının Önlenmesine Yönelik Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından gri listeye alındı.

Basit bir neden sonuç ilişkisi; kirli parayla birlikte kirli sahipleri de geldi, Türkiye’ye dünyanın mafyası doluştu. İstanbul’da birbirleriyle çatışıp pusular kuruyorlar. Mallara çöküyorlar.

Bu sırada kayıt dışı yüz milyonlarca dolar döviz büroları arasında, kuyumcularda geziyor.

Peki varlık barışında kara para nasıl aklanıyor?

GRİ LİSTEYE GİDEN YOL

Size bunun bir örneğinden bahsedeceğim. Keşke kara paranın aklanmasına yönelik bir dava olsaydı ama değil. Bir dolandırıcılık davasında kara para çamaşırhanesinin nasıl işlediğini göreceğiz.

Tarih: Ekim 2021…

Türkiye’nin kara parada gri listeye alındığı günler…

İstanbul Fatih’teki Cengizler Döviz Bürosu, kalabalık. Üç katlı döviz bürosunda ne kadar para olduğunu tahmin etmek imkansız. Sadece döviz bürosunun sahiplerinin parmak iziyle girebildiği oda bir banka kasası gibi parayla dolu. Kuryelerin getirdiği çantaları teslim alan patron bu odaya giriyor. Para sayma makineleri gürültüyle dövizleri sayıyor.

Döviz bürosunun sahipleri; Alaaddin Ak (57) ve oğlu Mustafa Ak (32). Ayrıca Fatih’te iki döviz büroları daha var. Aynı binanın dördüncü katında ise akrabaları Volkan Özel’in Ninova Kıymetli Maden isimli iş yeri bulunuyor.

İddiaya göre; 40 yaşındaki adam Cengizler Döviz Bürosu’nun gayri resmi ortağı ve dolandırıcılık davasının merkezinde o var.

Volkan Özel, 29 Ekim 2021 günü piyasadan topladığı parayla ortalıktan kayboldu. Medyaya yansıyan ilk bilgilere göre; 20’yi aşkın döviz bürosu sahibi ve iş insanından yüksek kâr payı vaadiyle 80 milyon avro toplamıştı. Ama bu parayı vermeye insanları nasıl ikna etmişti? Bu konuda bir bilgi yoktu. İddianameden bunu öğreneceğiz.

2,1 MİLYON DOLARLIK TUZAK

Döviz bürosu işleten Abdurrahim Haşimoğlu, Volkan Özel’e kayıplara karışmasından sadece 4 gün önce 1 milyon 150 bin avro gönderdiğini iddia etti. Parayı işyerine gelen Cengiz Döviz Bürosu’nun kuryesine vermişti. Hiçbir resmi kayıt yoktu. Volkan Özel, 5 gün sonra yüzde 7 komisyonuyla parayı ödeyeceğini söylemişti.

İddianameye göre; Volkan Özel’in kayıplara karıştığı 29 Ekim 2021 günü Mali Şube polisi olduğunu söyleyen bir kişi Abdurrahim Haşimoğlu’nu telefonla aradı. Volkan Özel’in terör örgütlerinin para transferiyle ilgili olarak gözaltına alındığını söyledi. “Seni de bu suçtan soruşturuyoruz, 1 milyon dolar verirsen seni kurtarırız” diye konuştu. İkna olmayan adama, Volkan Özel ile telefon yazışmalarının ekran görüntülerini gönderdi.

İddiaya göre; bu kişi Şırnak’ta görevli sivil polis Behzat Güzeldere’ydi. O dönem İstanbul’a gelmişti ve Volkan Özel ile işbirliği yapıyorlardı. 1 milyon 150 bin avroyu ödemeyerek ayrıca 1 milyon dolar daha almayı planlamışlardı. Behzat Güzeldere ve Volkan Özel bu suçlamaları kabul etmiyor. Ancak Abdurrahim Haşimoğlu, parayı vermediğini ve tuzağa düşmediğini anlatıyor.

Bir gün sonra Abdurrahim Haşimoğlu, diğer paralarını kaptıranlar gibi Cengizler Döviz Bürosu’nun kapısını çaldı. Ancak Alaaddin Ak “Volkan’ın benimle ilgisi yok” diyerek ödeme yapmıyordu. Paralarını kaptıranlar ise Alaaddin Ak’ın Volkan Özel’i şirketin yetkilisi olarak tanıttığını ve ona kefil olduğunu öne sürüyordu.

35 MİLYON TL KEFALETLE SERBEST

Alaaddin Ak, oğlu Mustafa Ak 15 Şubat 2022’de gözaltına alındı ve tutuklandılar. Volkan Özel ile hiçbir ticari bağlarının olmadığını, kesinlikle ona kefil olmadıklarını söylediler. 12 gün sonra 35 milyon TL kefaletle serbest bırakıldılar. Volkan Özel ise 21 Şubat 2022’de tutuklandı ve halen cezaevinde.

Sadece Abdurrahim Haşimoğlu ile 3 kişi, Cengizler Döviz Bürosu’nun sahipleri ve Volkan Özel’den şikayetçi oldu.

Onların ifadeleriyle kayıt dışı para transfer yöntemleri ve varlık barışıyla karar paranın temizlendiği tezgah ortaya döküldü.

Davacı olan Abdurrahim Haşimoğlu duruşmada kayıt dışı para transfer yöntemini anlatıyordu. Bu ‘hawala’ ya da ‘havale’ yöntemi olarak adlandırılıyor. Yurtdışındaki ‘havaleci’ye para yatırılıyor ve telefonla Türkiye’deki ‘havaleci’ye bir kod gönderiliyor. Türkiye’deki ‘havaleci’, bu kodu veren kişiye parayı teslim ediyor. Tam ters yönde aynı trafik aynı şekilde işliyor. Havaleciler bu işlemden komisyon alıyor. Fiziki olarak paranın ülke değiştirmediği ama kayıt dışı para takasıyla ödemelerin yapıldığı devasa bir kara para sistemi.

VARLIK BARIŞI KILIFI

Abdurrahim Haşimoğlu, Volkan Özel ile bu sistemi yürütüyordu. Duruşmada bir soru üzerine 1.5 yılda 15 milyon poundluk işlem yaptıklarını anlattı. Volkan Özel’e kaptırdığını iddia ettiği 1 milyon 150 bin avroyu yüzde 7 komisyon karşılığında vermişti. Şikayetçi olduğu davanın duruşmasında “Bu yasal bir iş mi” diye sorulduğunda “Varlık barışı ile gelmiştir” dedi. Elbette ‘Hawala’ çok daha eski bir sistem. Daha detaylı sorulara ‘Ticari sır’ diyerek yanıt vermedi. İşleyişi anlatmadı. Kendisinin tehdit edildiğini ve can güvenliğinin olmadığını söyledi. “Buraya korkudan gelemeyen en az 10 mağdur daha vardır. Birçok kişi gelememektedir” iddiasında bulundu.

‘VARLIK BARIŞI ADI ALTINDA…’

Geçmişte lojistik işi yapan Serhat Tiryaki, Volkan Özel ile 5 ay çalıştıklarını anlattı ve şunları söyledi:

“Yurtdışından varlık barışı adı altında Türkiye’ye para getiriyorduk. Volkan yurtdışında bize parayı teslim ediyor, TIR’ların içinde müsait bir yerde ya da şoförler vasıtasıyla Türkiye’ye sokuyorduk. Bunun karşılığında önce yüzde 1.5-2 komisyon alıyordum. Bu parayı Cengizler Döviz Bürosu’ndaki Volkan Özel’in hesabına yatırıyorduk. 5 ayda 1 milyon dolarlık para alışverişi yaptık. 700 bin dolarını alamadım. Volkan gözaltına alındıktan sonra Cengizler Döviz’in sahibi Alaaddin Ak beni aradı. Volkan’ın FETÖ ve IŞİD bağlantısının tespit edildiğini, bizim de zarar görebileceğimizi söyledi. Cengizler Döviz Bürosu’na gittiğimizde tetikçi tuttuklarını anlatarak beni tehdit etti. Volkan Özel’in TIR’larla para getirttiği başka kişiler de vardı.”

‘80 MİLYON DOLARLIK USÜLSÜZLÜK’

Şikayetçi Cemal Erhan Saydam, ifadesinde Ukrayna’da ticaret yaptığını söyledi. O da ‘Hawala’ sisteminde Volkan Özel ile çalışmış ve ifadesine göre; 2.5 milyon dolarlık kayıt dışı para transferi yapmışlardı. Ukrayna’ya göndermek istediği 500 bin doları Volkan Özel’e teslim etmişti. Ancak Volkan Özel ortadan kayboldu ve Ukrayna’da anlaşmalı olduğu ‘havaleci’ 500 bin dolar vermedi. Cemal Erhan Saydam duruşmasındaki ifadesinde şöyle diyordu:

“Olay bahsedildiği gibi 2.5 milyonluk bir zarar değil, 80 milyon dolarlık bir usulsüzlük var.”

Şikayetçi Hasan Yıldırım ise 228 bin TL’sini Volkan Özel’e kaptırdığını anlattı.

100 MİLYON AVROLUK İTİRAFLAR

Tutuklanan Volkan Özel ise ifadelerinde hem itiraflarda bulundu hem de kendisinden şikayetçi olanları kara para aklamakla suçladı. Hepsine paralarını ödediğini savundu ve şöyle konuştu:

“Benim Cengizler Döviz Bürosu’ndan bağımsız bir işyerim var. Bu döviz bürosunu sadece para hesabım için kullanırım. Yurtdışındaki kaynağı belli olmayan paraları ülkeye getirip müşterilere veriyorum. Abdurrahim Haşimoğlu, yurtdışından getirdiği dövizi benim aracılığımla kullanıyor. Bana 1 milyon 150 bin avro teslim etmedi. İfadesi doğruysa paranın kaynağını söylesin… Ayrıca Abdurrahim Haşimoğlu’nun uyuşturucu baronu dostları vardır. Bu işi biz birlikte yaptık, sürekli çalıştık. Hiç kimsenin kefaleti altında çalışmadık. Bu iş riskli bir iştir. Bu işlerin kirli olduğunu gördüm, polise teslim oldum.

Serhat Tiryaki bana İngiltere’den para taşıyan adamdır. Bunun karşılığında benden komisyon alır. Bu kişinin yönettiği yurtdışından gelen TIR’ları vardır. Kesinlikle ondan 700 bin dolar almadım.

Cemal Erhan Saydam kendisi yanıma gelip havale işine girmek istediğini söyledi. Hollanda ve İspanya’dan para getirir. Kesinlikle 500 bin dolarını alıp teslim etmemem söz konusu değildir. Bu kişilerle aramızdaki işleyişe ilişkin bir kayıt sunamam. Bu para kaynağı belli olmayarak ülkeye girdiği için resmi bir prosedür izlenmiyor.

Müştekilerle 100 milyon avro ticari hacmimiz vardı. Aldığım paraları iade etmediğim iddiası asılsızdır. Ben kâr payı vaadiyle para toplamadım, kimseyi dolandırmadım. Ne kadar para geldiyse müştekilere ödedim.”

Davanın 17 Haziran 2022 günü yapılan ilk duruşmasında şikayetçi avukatı şöyle sordu: “İki yıldır Türk istihbarat teşkilatları ya da maliye teşkilatı bu işin farkına varmadı mı?”

Volkan Özel şu yanıtı verdi: “Çok gizli yürütüyorduk ve kimse tezgahını bozmak istemediği için açığa çıkmadı.”

Duruşmada avukatı, Volkan Özel’in tanık koruma programına alındığını ve önemli itiraflarda bulunarak bilgi verdiğini açıkladı. Volkan Özel de ifadesi sonucu gizli bir soruşturmanın devam ettiğini söylerken müştekilere gözdağı veriyordu. Bu gizli soruşturma devam ediyor ama halen yapılan bir operasyon yok.

Dolandırıcılık davasında Alaaddin Ak, Mustafa Ak ve Volkan Özel 60 yıla kadar hapis istemiyle yargılanıyor. Volkan Özel, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak istiyor.

Bir dolandırıcılık davası bile varlık barışı adı altında Türkiye’nin kara para çamaşırhanesine dönüştüğünü ortaya koymaya yetiyor.

Timur Soykan / BİRGÜN