31 Aralık 2022 Cumartesi

4 BAŞLIKTA, 2023'e MERHABA - (derleyen: mstfkrc)

 


2023’ü kazanmalıyız(Orhan Gökdemir-SOL)

Yeni yıl o karanlıkta çalıyor kapımızı. Ama unutulmasın 1876, 1908, 1917 ve 1923 de böylesi bir karanlıkta doğmuştu. Karanlık varsa ışık da vardır, olur.

Açık söyleyelim; 2023’e 1923’ün bütün kazanımlarını kaybederek girdik. 1876’dan beri uğruna dövüşüp durduğumuz anayasa rafta, meclis bir figüranlar topluluğundan ibaret, laiklik sizlere ömür. Bu durumda bir cumhuriyetten de söz edemeyiz. Cumhuriyetsiz bir döneminden içindeyiz.

Laiklik yıkılınca vatanın her yerinden tarikatlar fışkırdı. 1826’da Osmanlı sarayının Yeniçeri güruhunun ideolojik önderi olan Bektaşiliğe karşı çözüm olarak bulup devlete sokuşturduğu Nakşibendi tarikatı devletin her hücresine sızdı. Çocuklara tecavüz bu gelişimin en dramatik sonucu. Bir kolu darbe yapmaya kalkıştı, öbür kolu koştu iktidara yapıştı. Birlikte, kol kola girerek, laik cumhuriyetten geriye kalan ne varsa siliyorlar. Cumhuriyetin kurduğu Diyanet’in memurları, kadınların yanında erkek olmadan 90 kilometreden fazla yol gidemeyeceğini vazediyor. Cumhuriyet düşünce kadınlar ve çocuklar da düşmüş sayıldı çünkü. Ülkenin dört bir yanından yükselen kadın ve çocuk çığlıkları yürek paralayıcı. Açık bir cumhuriyetsizliktir.

Abdülhamit’in ve ailesinin bakiyelerini derdest edip tarihin çöplüğüne atınca mülklerini de vatan yapmış, devrimimizi “saltanatın sonu” ilan etmiştik. Fakat bu cumhuriyetsizlikte âlâyı vâlâ ile geri döndü saltanat. Ortalık saraydan ve çakma sultanlardan geçilmiyor artık. Ne demişti Marx? Kral, “mülk benim” derken aslında mülk sahibinin kral olduğunu söylemektedir. Haliyle vatan da hızla yeniden mülke dönüştü, bir ailenin ve bir avuç asalağın elinde inim inim inliyor.

Hilafeti yıkmış, halifeyi işsiz bırakmıştık. Diyanet eliyle yeniden inşa ediliyor yıktığımız hilafet. Başındaki zat, halka kılıç gösteriyor, emrindekiler şeriat istiyor.

Eğitimi millileştirmiş, dini eğitimi kaldırmıştık. Eğitim yeniden dinselleşti, milli bir yanı kalmadı. Yargı da öyle, şerri hali kapımızı çaldı çalacak. Özetle 2023’e girerken 1923’ten hiçbir işaret yoktur.

***

Aslına bakılırsa 2023’e, 1908’in kazanımlarından da yoksun bir halde giriyoruz. Çok açık, sadece Cumhuriyetten değil Hürriyetten de arınmış bir haldeyiz. Anadan üryanız demek bu.

Hatırlayın, tarih 1908’e doğru ilerlerken ülke parçalanıyordu. Yeni bir dünya kuracağı düşünülen Osmanlı burjuvazisi kentlere yerleşmiş göçmen “ecnebiler” ve “gayrı müslimlerden” oluşuyordu. Onlar da bir an önce ayrılma taraftarıydı. Bu durumda iş başa düştü, Osmanlı aydını siyasete soyundu, ülke yönetmeye teşebbüs etti. Ama elde kalan eşraf, memur ve köylüden oluşan toplam onları amaçlarına ulaştırmak için yeterli değildi, öyle inanıyorlardı. Mecburen halka yönelecekler, o arada bir “milli iktisat” ve bir “milli burjuvazi” yaratacaklardı.

Amaçlarına ulaşıp ulaşamadıkları ayrı bir tartışma konusu. Ama halkçılığı, “Türkçülüğü” ve ulusu böyle keşfettiler. Halkın yaşam tarzını değiştirmek istiyorlardı, bir “yeni hayat” kuracaklardı. Bunun da yolu kadınlardan başlayarak eski zihniyeti ve eski yaşam tarzını yıkmaktan geçiyordu. Bugün görüyoruz, II. Meşrutiyet Cumhuriyet’in laboratuvarıdır. 1908’in hemen ertesinde Mülkiye’nin ders programı Fransız Devrim Tarihi ve Anaya Tarihi ağırlıklıydı artık. Aydınlar devrime yaslanmış anayasal bir düzen istiyorlardı.

Elimizde 1908’in yolunu açtığı bu yeni zihniyet ve yeni hayatla ilgili muhteşem iki çalışma var. Zafer Toprak’ın “Türkiye’de Popülizm 1908-1923” ve Türkiye’de Yeni Hayat 1908-1928” eserleridir bunlar. 1908 ile 1928 arasındaki o 20 yılda yeni bir düşünme biçimi, yeni bir hayat ve yeni bir ülke yaratmayı başardık. Yitirdiğimiz 1923’ün anlamı budur.

“Yeni Hayat”ta bunun nasıl ve hangi şartlarda başarıldığı şöyle anlatılıyor:

“İmparatorluğun çözüldüğü bu coğrafyada kendi iradesiyle yönünü çizen tek bölge ülkesi Türkiye oldu. Cihan Harbi’ni yitirmesine karşın Sevr’i tanımamış, direnmiş ve Millî Mücadele’yle yeni bir devlet kurmuştu. Ancak bağımlı ya da sömürge birçok ülkeye örnek olacak Türkiye, bağımsızlığı için yüksek bir bedel ödemişti. Ülke on yılı aşkın savaşlar sonucu beşerî sermayesini büyük ölçüde yitirmiş, Millî Mücadele sonunda bugünkü sınırlar dahilinde nüfusu 20 milyondan 12 milyona düşmüştü. Yeni ulus devlet yoksul bir ülke olarak yola çıkıyordu. Sağlık koşulları son derece kötüydü. Anadolu insanın yaşam umudu 30 yaşın altına düşmüştü. Çocuk ölümleri kimi hekimlere göre neredeyse yüzde 90’a ulaşıyordu...” Savaşlar içinde yetişmiş yeni nesil ile savaşlarla örselenmiş eski nesil arasındaki bağ kopmuştu. Yeni neslin dinle bağı gevşemiş - insanı bu hallere düşüren tanrıya kim inanır? - içine kapanmıştı. Sıkıntı toplumda değil bireydeydi, öyle inanıyorlardı. Bu şartların sonucu olarak Hürriyet’e kılavuzluk eden sosyolojinin yerini psikoloji alıyordu. Geçmiş reddediliyordu ama kimse reddedilenin yerine ne koyulacağını bilmiyordu. Açık olan bir şey vardı; yeni bir vatan için yeni bir insan türünün yaratılması şarttı. Cumhuriyet’in “10 yılda 15 milyon genç yarattık her yaştan” övünmesinin nedeni buydu.

Bugünün kaybedeni 1908-1928 arasına yaratılan yeni hayat ve yeni insandır. Abdülhamit’i indirdiğimiz için kazanmıştık 1908’i. Ortalık çakma Hamitlerden geçilmiyor şimdi. “Yeni hayat” her yerde gericiliğin saldırısı altında. 1908’in ürünü olan üniversiteler çoktan medreseye dönüştü. Anayasa yok, meclis kapalı, meşrutiyet bitti. Daha kötüsü bir aydın hareketi de yok ortalıkta. Anadan üryan bir haldeyiz demek bu.

***

Madem içinde bulunduğumuz “fakru zaruret”e bakıyoruz, bir paranteze ihtiyacımız var. 2023’in eşiğinde 1917’nin kazanımlarından da mahrum haldeyiz. İnsanlık, Sovyetler Birliği’nin çözülüşü ile daha iyi bir dünya umudunu kaybetmiştir. Umutsuzluk parçalar, zayıflatır, yıkar. Haliyle sınıf örgütsüz. Sosyalizm korkusundan kurtulan sermaye ölçüsüzce saldırıyor her yanda. Kölelik geri döndü yeryüzüne. Emperyalizmin kanını emdiği yoksul ülkeler Orta çağın eşiğinde, utanç verici bir sefalet hükmünü sürdürüyor. İnanılmaz bir zenginlik akıl almaz bir yoksulluğun yanı başında semirip duruyor. Milyarca aç insan, milyarlarca issizden oluşan acınası bir dünya kurdular az zamanda. Bunda Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin çözülüşünün payını ihmal edemeyiz. Sadece varlığı bu tabloyu bambaşka yapardı, biliyoruz. Kaldı ki bizim cumhuriyetsizliğimizin de sebeplerinden biridir bu. Cumhuriyetimiz, Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne yaslanarak kuruldu ve dayanağı çekilince büyük bir hızla yıkıldı. Tartışırız.

***

Tabii bu topyekûn geriye kaçmayı sermaye sınıfının ihtiyaçlarından ayrı düşünemeyiz. Sosyalizmin ilerleyişinden dehşete kapıldıkları 1950’li yıllardan bu yana devleti yüklerinden kurtarmak, hızlandırmak istiyorlardı. Fransa’da, 1958 Gaulle Anayasası bir işaret fişeği oldu. Bütün emperyalist ülkeler aynı yola girdi, parlamento ve yargı güç kaybetti, idare güçlendi, devlet hızlandı. Devlet hızlanınca özgürlük alanları daraldı. Parlamento ve yargı, bu durumda demek ki demokrasi artık düzenin sırtındaki yüklerden ibarettir.

Ülkemizdeki karşılığı bir anlamda emperyalist kapitalizmin tarihine bir katkıdır. “Başkanlık sistemi” tartışmaları 1970’li yıllarda Aydınlar Ocağı türü sağ oluşumlarda başlamıştı. 12 Eylül yolu açtı, Turgut Özal karikatürünü yarattı. 2002’da İslamcılar onun açtığı yoldan ilerleyip, bütün bağlarından kurtulmuş çıplak bir devlet aygıtı yarattı. Başında tek adam var, patronlar ne derse emir telakki ediyor. Ölçüsüz ve kuralsız İslamcılar eliyle ölçüsüz ve kuralsız bir devlet yaratılmıştır. Katkısı ölçüsüzlüğüdür.

***

Peki bu durumda soralım, neredeyiz? Daha iyisi, bu cumhuriyetsizlikte ve bu hürriyetsizlikte nereye gidiyoruz?

“Fatru zaruret”imizin aslında buraya kadar yazdıklarımdan daha kötü olduğunu not edeyim. Aydınlarımızın, Mithat-Namık Kemal-Ziya, Abdülhamit’i anayasayı ilan etsin diye bir darbeyle tahta oturduğu şartlardayız aşağı yukarı. Malumunuz, tahta oturur oturmaz ilan ettiği anayasayı rafa kaldırdı despot. Meclisi kapatmadı ama içini boşalttı ve hafiyeleri ile yönetmeye girişti mülkünü. Tamı tamına o şartlardayız. 2023’e girerken tarihimizden tanık olduğumuz zifiri bir karanlık içindeyiz yani. Yeni yıl o karanlıkta çalıyor kapımızı. Ama unutulmasın 1876, 1908, 1917 ve 1923 de böylesi bir karanlıkta doğmuştu. Karanlık varsa ışık da vardır, olur.

Işık biziz. Biz bu karanlığı yıkarız. Işıklı, aydınlık, eşitlikçi ve umutlu bir yeni dünya kurarız. Ama önce 2023’ü kazanmalıyız. Yol burada, yürüyecek olan sizlersiniz. Ya ağlayıp yakınacaksınız ya ayağa kalkacaksınız. Öyleyse nice aydınlık, umutlu yıllara!

                                                                     /././

2023 için 2022'yi böyle hatırlıyoruz...(YAVUZ KARAMAHMUTOĞLU-SOL)

2022 emekçilerin birçok eylemine, grevine ve direnişine sahne oldu. İşte 2022'den geriye kalanlar...

2022 yılı çeşitli sektörlerden işçilerin grev ve direniş dalgasıyla açılmıştı; kapanışa ise Cumhurbaşkanının yasağını tanımayan metal işçilerinin grevi imza attı. Asgari ücretin açlık sınırının altında açıklandığı şu günlerde, ortalama ücretlerin de benzer seviyelere yerleşmesini sağlayan sermaye sınıfı ellerini ovuştururken, yeniden bu deneyimleri ve kazanımları hatırlamaya ihtiyacımız var. 2022 yılında hangi eylemler gerçekleşti, eylemler nasıl sonuçlandı, hangi direnişler nasıl devam ediyor? 

İşte 2022'den kalanlar...

Trendyol işçileri

Pandemiyle birlikte satışlarında rekor kıran elektronik ticaret şirketi Trendyol, 2021 yılında değerini en az 2,5 kat artırarak 9,4 milyar dolara taşımıştı. Trendyol işçileri, kötü çalışma koşulları ve düşük ücretler nedeniyle başta İstanbul olmak üzere çok sayıda kentte eylem yaptı. Hak gaspına karşı mücadele eden işçiler yaklaşık 3 gün boyunca kontak kapattı ve yüzlerce işçi 26 Ocak günü firmanın Maslak'taki genel merkez binası önünde buluştu. Firma, 9 bin + KDV olan bir önceki dönem maaş paketini, yüzde 11 zamla 10 bin + KDV'ye çıkarmıştı. İşçilerin eylemi sonrası maaş paketi 12 bin 500 + KDV olarak güncellendi. Eylemler zaferle sonuçlandı.

Oppo 500’ün üzerinde işçiyi işten çıkardı

İstanbul Tuzla’da bulunan 1300 işçinin çalıştığı Oppo fabrikasında 500’ün üzerinde işçi işten çıkarıldı. Fabrika önünde bir araya gelen işçiler, direniş kararı aldı. İşçiler yılbaşı izinlerindeyken telefonla işten çıkarıldı. 

Yurtiçi Kargo işçileri

Yüzde 17'lik zam oranının yükseltilmesini talep eden Yurtiçi Kargo işçilerinin sözleşmeleri feshedildi ve çalıştıkları şube kapatıldı. Talep edilen zammın kabul edilmemesi ve işten çıkartılan arkadaşları için bir araya gelerek 1 Ocak'ta mücadele etmeye başlayan işçiler uzun süre eylemini sürdürdü. 

Akkuyu Nükleer Santrali işçileri

Mersin’in Gülnar ilçesinde yapımı süren Akkuyu Nükleer Santrali işçileri, uzun zamandır iş cinayetlerine, toplu işten çıkartmalara, fazla mesai saatlerine, maaş alamamaya, kalabalık ve hijyenik olmayan koğuş koşullarına, şantiye içindeki markette belirlenen fahiş fiyatlara karşı mücadele etmekteydi. Son olarak  taşeron firma bünyesinde çalışan 250 işçi iki aydır maaşlarının ödenmediğini belirterek, 2 Şubat'ta iş bıraktı. Akkuyu'da eylemler kazanımla sonuçlandı.

Yemeksepeti Banabi işçileri

Yemeksepeti Banabi kuryeleri düşük ücretler ile sendikalaşma ve prim hakları için kontak kapatmıştı. Türkiye'nin birçok farklı yerinde eylemler devam etmişti. Yemeksepeti Banabi kuryeleri yaptıkları güçlü eylemlerle ülke gündemine damga vurdu.

Tarsus Sebze Meyve Hali'nde çalışan kadın işçiler

Mersin Tarsus'taki Sebze Meyve Hali'nde ardiyeler bölümünde yevmiyeci olarak çalışan kadınlar 6 ocak tarihinde, günlük ücretlerinin arttırılması için eylem yaptı. Hal içerisinde yürüyüş yaparak iş bırakan kadın işçiler "İşçiyiz, haklıyız, hakkımızı isteriz" sloganları attı.

Soma'da emekli madenci eylemi

Manisa’nın Soma ilçesindeki madenciler, emekli maaşlarının arttırılması talebiyle 9 Ocak'ta eylem yaptı.  2 bin 500 lira emekli maaşı ile geçinmenin mümkün olmadığını belirten emekli madenciler, "Asgari ücretten 304 lira fazla alıyordum. 2019’dan bahsediyoruz. Benim maaşım şu an asgari ücretten 600 lira noksan olacak. Ben bu hükümetin adaletliliğine mi inanayım, adaletsizliğine mi inanayım” dedi.

Hugo Boss'a karşı basın açıklaması

Yıllardır sendikalı işçileri işten çıkartmayla gündeme gelen İzmir'deki Hugo Boss fabrikasında benzer bir gündem ocak ayında da yaşandı. 17 yıldır Hugo Boss fabrikasında çalışan Mevlüde Ünal, sendikaya üye olduktan 3 gün sonra  Kod 46 ile işten çıkartıldı. Tekstil-İş Sendikası ve İzmir İşçi Kadın Meclisi, 8 Ocak'ta Gaziemir Serbest Bölge girişinde konuya dair basın açıklaması yaptı. Ünal'ın kıdem tazminatı hakkına vurgu yapılan açıklamada "Hugo Boss işçinin tazminatını ver, iftiranı geri al" denildi.

Özel Ege Şehir Hastanesi işçileri

İzmir’de bulunan Özel Ege Şehir Hastanesi’nin farklı birimlerinde çalışan işçiler, Aralık ayında maaşları ödenmediği ve yöneticileri ile yaptıkları görüşmelerden sonuç alamadıkları için Patronların Ensesindeyiz Haberleşme, Dayanışma ve Mücadele Ağı ile iletişime geçerek hakları için mücadele etmeye başlamıştı. İşçilerin eylem kararı sonrasında eksik maaşlar yatırıldı ancak işçilerin diğer talepleri olan SGK kodlarının düzeltilmesi, kıdem tazminatlarının ödenmesi ve hakları olan ücretin tamamının verilmesi yerine getirilmedi. 

BBC Türkçe emekçileri

Toplu sözleşme görüşmelerinde enflasyon oranının altında yapılan zam teklifini kabul etmeyen BBC İstanbul Bürosu emekçileri 14 Ocak'ta greve çıkmıştı. BBC İstanbul Bürosu emekçilerinin grevi kazanımla sonuçlandı.

TGS'den yapılan açıklamada şöyle denildi: 

"Yüzde 10 zam teklifiyle başlayan pazarlık 15 günlük grevimiz sonucu yıllık yüzde 32’ye çıktı. Ayrıca aile fertlerini de kapsayan özel sağlık sigortası ve günlük brüt 60 TL yemek parası, brüt 1200 TL gözlük yardımı kazandık."

Sütaş'ta neler oluyor?

Sütaş'ta hakları için sendikalı olan ve örgütlenen işçiler yine işten çıkarmayla karşı karşıya karşıya kaldı.  İki Sütaş işçisi daha sendikaya üye olmalarının ardından işten çıkarıldı. Sendikalaşma çalışmasının başladığı günden bu yana işten atılan işçilerin sayısı 100’ü geçmiş durumda.

Mevsimlik ÇAYKUR işçileri

Mevsimlik ÇAYKUR işçileri 9 Ocak tarihinde Rize'de basın açıklaması düzenlediler. Ağır çalışma koşulları, uzun mesai saatleri ve açlık sınırının altında maaşlara değinen işçiler kadro talebinde bulundu. 

Destebaşı Grup işçileri

Gebze’de faaliyet gösteren Destebaşı A.Ş. ve Destebaşı Ltd. Şti. isimli firmalar 2019 yılında krizde olduklarını iddia ederek işçilerin 6 aylık maaşlarını ödememişti. 2019 yılında İstanbul Anadolu Adliyesi'nde konkordato başvurusunda bulunan Destebaşı Grup'a tüm hacizler için tedbir kararı verilmiş, yaklaşık 1 sene kadar devam eden dava sonunda davalar reddedilmişti. Şirket ise merkezini Gebze’ye taşıyarak Gebze’de konkordato kararı almıştı. Şirket, hakimin “İşçi alacaklarını dosyaya depo edin” kararı ile birlikte bu kez de Yalova’ya taşınmıştı. Şirketin konkordato kararına karşın 3 yıldır faaliyet halinde olduğunu belirten işçiler "Yeni firmalar kurmuşlar ve tüm nakit akışı oradan yapılıyor. Yani, dava açan asıl şirketin hesabından para akışı olmadığı için oradan biz de para alamıyoruz" demişlerdi. Yaklaşık 200’e yakın işçinin maaş alacakları dahil hiçbir alacağını alamadığı süreçte, işçiler mücadeleye devam etti.

Kayı İnşaat işçileri

Yıllardır maaşlarını alamayan ve en son kendilerine eski döviz kuru üzerinden ödeme önerilen, Türkiye ve farklı ülkelerin inşaatlarında çalışan ancak hakları verilmediği için mağdur olan Kayı İnşaat işçileri, 16 Ocak'ta Ankara Ulus’taki Atatürk Heykeli önünde eylem yaptı. 15 Aralık'ta davaları görülmeye devam etti. 

Çimsataş işçileri

Mersin'deki Çukurova Holding’e bağlı Çimsataş'ta çalışan işçiler, Birleşik Metal-İş ile MESS arasında imzalanan toplu iş sözleşmesini kabul etmeyerek ocak ayında iş bıraktı ve fabrika önünde 4 gün boyunca süren bir eyleme imza attı. 13 işçi eylemlere katıldıkları gerekçesiyle 25/2. maddeden, tazminatsız olarak işten çıkartıldı.

Beykoz Belediyesi işçileri

AKP'li Beykoz Belediyesi'nde Hak-İş’e bağlı sendikadan istifa edip DİSK’e bağlı Genel-İş İstanbul Anadolu Yakası 2 No'lu Şubesi'ne üye olan çok sayıda işçi işten çıkartıldı. İşçiler, 21 Ocak'ta AKP'li Beykoz Belediyesi önünde eylem yaptı.

Hepsijet işçileri

Paket başı 3,75 TL ile çalışan HepsiJet kuryelerine 2022 için 4,75 TL teklif edildi. Paket başı 1 liralık zammı kabul etmeyen Hepsijet kuryeleri, zamma tepki göstererek Antalya'da kontak kapattı. 29 Ocak tarihinde İstanbul Mecidiyeköy'deki Trump AVM binasında bulunan HepsiBurada Genel Merkezi önünde toplanan işçiler eylem gerçekleştirdi. İşçiler hakları olanı almadan mücadeleyi bırakmayacağını ilan etti. 

Alpin Çorap işçileri

Alpin Çorap’ta çalışan işçiler, kendilerine bildirilen zam oranlarının ardından makineleri kapatmış ve üretimi durdurmuştu. işçiler, minimum 2 bin 500- 3 bin TL zammın yanı sıra hiçbir arkadaşlarının işten çıkarılmamasını, devletin firmaya verdiği AGİ’nin (Asgari geçim indirimi) işçilere dağıtılmasını da talep ederken işçileri çalışmaları için ikna etmeye gelen fabrika yöneticileri ise işçilere geçinebilecekleri bir ücret ve çalışma şartı sağlamak yerine işçileri “tazminatsız işten çıkarma” ile tehdit etmişti. İşçilerin seçtiği temsilcilerin patronla yaptıkları toplantıda işçilerin taleplerinin hepsi kabul edildi. İşçilerin 2 bin 500 TL zam talebi ve iş bırakan hiçbir işçinin işten çıkarılmayacağı karar altına alındı. İşçilerin eylemi zaferle sonuçlandı.

Farplas direnişi

Kocaeli Gebze Otomotiv Tedarik Sanayi İhtisas Organize Sanayi Bölgesi'nde bulunan Farplas fabrikasında işçiler ücretlere tepki göstermiş ve iş bırakmıştı. İşçilerden bir hafta izin isteyen patron, işçilerin taleplerini karşılayacağını ve sendikayla da görüşeceğini söylerken, işçiler, patronun taleplerin değerlendirilmesi için istediği 1 haftalık süre sonunda, taleplerin kabul görmemesi hâlinde tekrar iş bırakacaklarını duyurmuşlardı. Süreç içerisinde, Birleşik Metal-İş Sendikası da bir açıklama yaparak işçilerin sendikalı olduğunu ve fabrikada çoğunluğun sağlandığını açıklamıştı. İşçilerin taleplerini dikkate alacağını söyleyen patron ise süre istediği işçilerin bir bölümünü işten atmakla cevap verdi.

Farplas işçileri bu hamleye direnişle yanıt vererek üretimi durdurdu. Fabrika içerisinde eyleme geçen işçiler, daha sonra şirket tarafından yönlendirilen çevik kuvvet ile karşı karşıya getirilirken 200 kadar işçi gözaltına alındı. İşçiler direnişi fabrika önüne taşıdı. 1 Nisan'da sendikadan yapılan açıklamda "Farplas'ta isyeri önü direniş direnişçi arkadaşlarımızın kararı sonucu bitirildi" denildi. 

Mas-Daf işçileri direnişte

Düzce Beyköy 1. Organize Sanayi Bölgesi'nde bulunan Mas-Daf işçileri hakları için fabrikayı terk etmiyor, insanca yaşayacakları maaş ve koşullar için fabrika önünde direnişe geçti.  Düzce Beyköy 1. Organize Sanayi Bölgesi'nde bulunan Mas-Daf fabrikası işçileri Toplu İş Sözleşmesi'nde temsiliyet hakkı için DİSK Birleşik Metal-İş Sendikası'na (BMİS) üye oldu. Bakanlık yetki vermesine rağmen patron Toplu İş Sözleşmesi masasına oturmamak amacıyla işçilerin iradesini uzun mahkeme süreçleri ile kırma yolunu tercih etti.

İşçiler buna karşı sendikal haklarının kabul edilmesi için mücadelelerine devam ediyor. Fabrika içinde uyuyup dışarı çıkmayan işçilere aileleri erzak getiriyor, başka bölgelerden insanlar dayanışma ziyaretine gidiyor. 

Gemi söküm işçilerinin direnişi

Aliağa’da hakları için mücadele eden gemi söküm işçilerinin direnişe geçti. Grevin 5. gününde Gemi Söküm'de greve katılmayan şantiye kalmadı. 11 gün boyunca süren direniş, işçilerin örgütlülüğü sürdürememesinin ardından geri çekildi. 

Ataması yapılmayan öğretmenler

Ataması yapılmayan öğretmenler, iki gün önce Ankara Ulus’ta bir araya geldi. Basın açıklaması gerçekleştiren öğretmenler ataması yapılmayan öğretmen sayısındaki artışa dikkat çekerek, "2021 KPSS puanı ile 50 bin öğretmen atması talep ediyoruz" dedi.

Sağlık emekçileri üç günlük grev yaptı

Hak arayışındaki sağlık emekçilerinin grevi 14 Mart Tıp Bayramı'nda başladı. Grev, üç gün boyunca devam etti. 

Digitürk işçileri

Uzun yıllardır istedikleri zammı alamayan ve bu yıl da 0 ile yüzde 17 arasında değişen zamlarla karşılaşan Digiturk çalışanları, yönetimi alkışlarla protesto etti. "Hakları ver Digitürk" diyen çalışanlar, "Açlığa mahkum edilmek isteniyoruz ve bunu asla kabul etmiyoruz" sözleriyle düşük zamma karşı sosyal medyada kampanya başlattı.

Lila Kağıt işçileri

Tekirdağ Çorlu’da faaliyet gösteren Lila Kâğıt fabrikasında Türk-İş’e bağlı Selüloz-İş Sendikası’nda örgütlü oldukları için işten çıkarılan işçiler fabrika önünde eyleme geçti. Sendika hakkı ve işe geri dönme talebindeki işçiler, fabrika önünde çadır kurdu ve basın açıklamaları gerçekleştirdi. Tekirdağ - Lila Kağıt işçileri direnişi 363. gününde (28 Aralık)

Batel Fabrikası işçileri

İzmir Çiğli AOSB'de bulunan Batel Elektromekanik Fabrikası epoksi bölümü işçileri dün öğlen saatlerinde iş durdurdu. Patrona taleplerini bildiren işçilerin eyleminden sonra patron bir dizi başlıkta geri attı. İşçilerin talepleri doğrultusunda kişi başı 240 TL olan aylık prim 400 TL'ye çıkarılırken, daha önce yalnızca tek geliş ve tek gidiş şeklinde uygulanan servisle ulaşım geliş-gidiş olacak şekilde düzenlendi. İşçilerin en düşük maaşının 5 bin TL olması yönündeki talebi ise patron geri çevirdi. Kısmı bir kazanım elde eden işçiler şimdilik işe dönme kararı aldı.

Migros'ta direniş

İstanbul Esenyurt'taki Migros deposunda çalışan işçilere patronlardan yüzde 8'lik zam kararı çıktı. İşçilerin bağlı olduğu taşeron şirket Us Grup'un zammıyla ücretin ancak asgari ücret seviyesine geldiği öğrenildi. Asgari ücretin üzerinde net maaş isteyen işçiler, talepleri karşılanana kadar çalışmayacaklarını duyurdu. İşçilerin bekleyişi sürerken depoya TOMA getirildi. İşçiler patronun villasının önünde eylem yapacağı zaman Kaymakamlık o sokağa eylem yasağı kararı aldı. 

Erdal Çorap işçileri iş bıraktı

Arnavutköy'de bulunan Erdal Çorap fabrikasındaki işçiler, 3 Şubat tarihinde düşük zamlara karşı iş bırakmıştı. 

Kıraç Metal işçileri direnişe başladı

Eskişehir Kıraç Metal’de çalışan işçiler, son dönemde fabrikalarında yaşanan işten atılmalar üzerine 3 Şubat'ta direnişe başladı. İşçilerin örgütlü oldukları DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş sendikası sosyal medya üzerinden bir paylaşım yaparak metal işçilerinin üretimden gelen güçlerini kullanarak direnişe geçtiğini duyurdu. Kıraç Metal işçilerinin direnişi kazanımla sonuçlandı. İşten atmalar durduruldu, ücretlere 400 lira zam yapıldı.

Hopa Liman işçileri de direnişte

Hopa Liman işçileri, 4 Şubat'ta liman işletmesi önünde alkışlarla bir araya gelerek iş bıraktı. İşçilerin, ikramiyelerin kaldırılması, maaşların net ücretten brüt ücrete geçirilmesi, asgari ücret tutarı dışında ek zam verilmemesi ve mesailerin azaltılmasından dolayı iş bıraktığı öğrenildi. 4 Şubat’ta direnişe başlayan Hopa Liman işçileri taleplerinin kabul edilmesi üzerine eylemlerini 7 Şubat'ta bitirdi.

Shell işçileri uyardı

Kocaeli'de Shell'in Derince dolum terminalinde çalışan işçiler, patronun yüzde 25 zam teklifine tepki gösterdi. 101 işçiyi ilgilendiren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde Petrol-İş sendikası en az yüzde 50 zam talep etti. 4 Şubat sabahı terminal önünde bir araya gelen işçiler ve sendika açıklama yaptı. Açıklamada "İşverenin işçilerin ve sendikamızın taleplerini dikkate alarak masaya gelmelerini istiyoruz” denildi. 

Aushra Çorap işçileri 

İstanbul'daki Aushra Çorap işçileri geçinebilecekleri bir ücret zammı için mücadele etmişti. İşçiler 4 Şubat'ta iş bırakmıştı. 

Voestalpine işçileri üretimi durdurdu

Kocaeli Gebze'de bulunan Voestalpine Çelik fabrikasında bir işçinin haksız yere işten çıkarılmak istenmesine karşın işçiler 4 Şubat'ta üretimi durdurdu. İşçiler yönetimin "Pazartesi görüşelim" talebini reddederken, kesin olarak işten çıkarmanın geri çekilmesini talep ediyor.

ETF Tekstil'de direniş kazandı

1994 yılından bu yana Tuzla’da faaliyet gösteren (European T-shirt Factory) ETF Tekstil fabrikasında yaklaşık 330 işçi çalışıyor. Çalışanların çoğunluğunu kadınların oluşturduğu fabrikanın 30 Temmuz 2022 tarihinde kapanacağı duyuruldu. Emek hırsızı Sanem Dikmen'e karşı hakları için vazgeçmeyen, 79 gün boyunca direnen ETF Tekstil işçileri, patronun fabrikadaki malları kaçırıp, alacaklarını ödememesi üzerine direniş başlatarak tüm mallarına haciz koydurmuştu.  Davanın ilk duruşması Anadolu Adliyesi'nde görüldü.

Sarıyer Belediyesi işçilerinin grevi 

16 Ocak 2022’de başlayan toplu iş sözleşme görüşmeleri anlaşmazlıkla sonuçlanmış, yüzde 40 zam talep eden İstanbul Sarıyer Belediyesi işçileri 5 Temmuz'da greve çıkmıştı. 

TPI Kompozit'te işçi düşmanlığı

TPI patronunun yaptığı zam oranını kabul etmeyen işçiler 6 Temmuz’da fabrika önünde eyleme başlamıştı. 60’ın üzerinde kişinin işten çıkarıldığı fabrikada mücadele sürdü. TPI Kompozit işçileri taleplerini kabul ettirdi, 17 Günlük iş bırakma eylemi sona erdi.

Sivas Kangal Termik Santrali'nde işçiler insanca ücret talebiyle iş bıraktı

Sivas Kangal Termik Santrali'nde işçiler insanca yaşayabilecek ücret talebiyle iş bıraktı. Gece vardiyasındaki işçiler de iş başı yapmayarak santral önünde direniş halayları çekti.

Pas South direnişi ilk kazanımını aldı

Tekirdağ’ın Çerkezköy ilçesindeki Pas South fabrikasında, yaklaşık iki hafta önce patronun beyan ettiği zamları yapmaması üzerine işçiler tepki göstermiş ve tepkiler sendikal örgütlenmeye dönüşmüştü. İşçiler ilk kazanımlarını aldı. 

Termokar işçileri direnişe geçti

Termokar Isıtma, Soğutma ve Klima Sistemleri A.Ş. işçileri, patronun, işçilerin sendikal örgütlenmelerine karşı hukuksuz girişimleri nedeniyle direnişe geçti.

VEDAŞ işçileri anlattı: Düşük ücretlere karşı mücadeleyi sürdürüyoruz

VEDAŞ işçileri, Tes-İş’ten istifa ettikten sonra, ortaya çıkardıkları örgütlülükle mücadeleye devam edeceklerini belirttiler. Türkerler Holding’e bağlı Bitlis, Hakkâri, Van ve Muş illerindeki elektrik dağıtımını yapan VEDAŞ’ta çalışan işçiler mücadelelerine devam ediyor.

Eczacıbaşı Esan Madencilik’te direnen işçiler kazandı

Eczacıbaşı Esan Madencilik’e ait Balıkesir’in Balya ilçesindeki çinko ve kurşun madeninde çalışan ve 4 Aralık Dünya Madenciler Günü’nde işten çıkarılan 243 işçinin direnişi sonuç verdi. Bağımsız Maden-İş Sendikası direnişlerinin sonuç verdiğini, sağlanan anlaşma sonrası işçilerin işlerine geri döneceği açıklandı.

Meyve ve sebze hali işçileri direnişe geçti

Hamaliye fiyatlarının enflasyona göre düzenlenmediğini söyleyen Bayrampaşa meyve ve sebze hali işçileri eyleme geçti.

Getir işçileri Ankara'da talepleri için eylemde

Ankara Çayyolu Getir'de çalışan kuryeler zam oranlarının artırılması başta olmak üzere birçok talep için iş bıraktı. Düşük zamları kabul etmeyen kuryelerin verdiği mücadele sonucunda Getir, işçilerin taleplerine boyun eğmek zorunda kaldı. Patronların Ensesindeyiz ile birlikte mücadele eden Çayyolu işçilerinin talepleri kabul edildi. Çayyolu'ndaki zaferden kısa süre sonra Getir'in Abidinpaşa ve İncesu şubelerinde de işçilerin talepleri kabul edildi.

BAT işçileri direnişte

Tekel’in özelleştirilmesinin ardından Londra merkezli bir İngiliz firmasına devredilen Samsun’daki Ballıca Sigara Fabrikası’nda, dokuz işçi sendikal mücadelede aktif olarak yer almalarının ardından “performans yetersizliği” gerekçesiyle işten çıkarıldı. Patronların Ensesindeyiz Ağı'yla bir araya gelen işçiler, 18 Ağustos'ta fabrika içerisinde başladıkları eylemlerin ardından bir komite kurduklarını duyurdu.

İşten atılan işçiler DYO Çiğli fabrikasında direnişe başladı

DYO 21’i Çiğli, 8’i Gebze fabrikası olmak üzere 29 işçiyi işten attı. İşten atılan işçiler direnişe başladılar.

Kartonsan işçileri greve çıktı

Kocaeli Başiskele’de bulunan Kartonsan’da toplu sözleşme sürecinin anlaşma çıkmayınca işçiler grev kararı aldı. Şirket, grev nedeniyle üretime ara verdiğini duyurdu. Patronların grev kararı alan işçileri tazminatsız işten çıkarmakla tehdit ettiği aktarıldı.

İşten çıkarılan Marlboro işçileri eylem yaptı

İzmir'de sendikalı oldukları için işten çıkartılan Philip Morris Euroserve işçileri bugün bir eylem düzenledi.  İzmir Torbalı'da kurulu Philip Morris’te (Marlboro) Euroserve işçileri Eylül ayında DİSK/Gıda-İş’e üye oldukları için işten atılmıştıİşten atılan işçiler bugün Montrö Meydanı'nda toplanarak DİSK/Gıda-İş Şube Başkanlığı binasına yürüdü.

Bekaert işçileri grevde

DİSK’e bağlı Birleşik Metal-İş Sendikası’nın örgütlü olduğu Bekaert fabrikasında işçiler 13 Aralık Salı günü greve çıktı. Bekaert, Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinde işçilerin taleplerinin oldukça altında bir ücret teklif etmiş, işçiler bu teklife karşı grev hakkına başvurdu. AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan grevi yasaklamıştı. 

Webhelp patronundan geri adım: İşçilerden ilk kazanım

Bir süredir kötü çalışma koşulları, mobbing, düşük ücretler ve işten çıkarmalara karşı Patronların Ensesindeyiz Ağı ile mücadele eden Webhelp işçilerinden ilk kazanım haberi geldi. Şirket tarafından işçilere gönderilen yeni yıl mesajıyla uzun süredir 400 TL olan yemek ücretlerinin 1000 TL’ye çıkarıldığı belirtildi. Yıllardır yemek ücretlerine en fazla 100 TL gibi komik artışlar yapılırken işçilerin mücadelesiyle geçmiş yıllara göre yüksek bir artış yapıldı.

Koç Üniversitesi Hastanesi'nde direnen işçiler kazandı

İstanbul'da Koç Üniversitesi Hastanesi işçileri direnişlerinin 21. gününde elde ettikleri kazanımı bugün yapılan basın açıklamasıyla duyurdu.

                                                                    /././

Mutsuz insanlar ülkesinde yeni yıl (Aydemir Güler-SOL)

Mutsuzluğun insanların yüzünden akması, eğlenmenin bile alabildiğine yozlaşıp onun da tadının kalmaması, en genel haliyle acıların yoğunluğundan değil umudun azlığından ileri gelir.

Mutsuzluk, çekilen acıların, örneğin yoksulluğun, baskıların doğru orantılı sonucu değildir. Bir halk zor durumda, hatta ölümle yüz yüze olabilir. Yoksulluktan öte, açlık kol gezebilir… Başka aklınıza ne gelirse ekleyin… Bu koşullarda kuşkusuz mutlulara pek de yaygın biçimde rastlanmayacaktır. Ama bütün bunlar ne kadar çoksa o kadar mutsuz olunacak diye bir kural da yoktur.

Mutsuzluğun insanların yüzünden akması, eğlenmenin bile alabildiğine yozlaşıp onun da tadının kalmaması, en genel haliyle acıların yoğunluğundan değil umudun azlığından ileri gelir. Çekilen acı ile mutsuzluk sonucu arasında bir ara halka olarak umut yer alır.

Türkiye’nin hak etmediği budur. Türkiye umutsuzlar ülkesi olmayı hak etmemektedir.

Her zaman ileri düzeyde politize bir toplum olan Türkiye’de seçimler bir umut ticareti sahnesidir. Kitlelere inanmak istediklerinin pazarlanması burjuva siyasetinin temel unsurudur. Bizim ülkemizde 'yalandan kim ölmüş' sözünün hakkı gayet iyi verilir ve umut bol keseden dağıtılır.

Lakin bu akşam itibariyle adım atacağımız yeni yılın en önemli gündem maddesi seçimler olmakla birlikte, burjuva siyaseti popülizm geleneğinden ya kopmakta ya da bu geleneği tuhaf biçimde başkalaştırmaktadır.

Örnek iktidardan da seçilebilir, muhalefetten de… Diyelim iktidar ücretlere zam yapıyor! Bunu cebine koyan emekçiler zammın çok kısa bir sürede pazarda uçup gideceğini, yaşamlarının daha iyiye gitmeyeceğini, hükümetin sattığı umudun inandırıcı olmadığını biliyorlar. Gasp edilen emeklilik hakkını seçime çeyrek kala kazananlar da keyfini sürecek bir maaşın onları beklemediğinin farkında. Hiç yoktan iyidir denebilir, ama sevinç gösterilerinin bir ay sonra bile tekrarlanma şansı olmadığı eklenmelidir. Seçime kadar hükümet ulufe dağıtmaya devam edecek. Ama herkes biliyor ve bir kez daha görecek ki, böyle bir dönemde bile asıl zenginler kayırılacak.

Ya muhalefet? Yoksulların ellerine geçeni hemen koşup harcayacakları, bu yolla fiyatları yukarı ittirecekleri, bu fazladan paranın “işveren” için ek maliyet anlamına geldiği, bunun da mal fiyatlarına yansımasının kaçınılmaz olduğu… Bu sesler daha fazla muhalefet saflarından duyuluyor! Seçime giden bir ülkede burjuva muhalefet iktidarı halkın cebine giren parayı arttırdığı için suçlayabiliyor…

Halka umudun fazla görülmesi düzen siyasetinin ortak paydasıdır. Ülkemiz yoksulluktan değil umutsuzluktan dolayı mutsuzdur. Diyanetin yılbaşı için kalkıp bir gecelik mutluluk ve umudun bile caiz olmadığını ilan etmesi, inananları coşkulandıracak, inançlarını perçinleyecek midir, yoksa yüzlerin daha da düşmesine mi neden olmuştur? Gericilerin bu sorunun doğru yanıtının ikincisi olduğunu biliyorlar. Gericiler gelecek için umutlanma olasılığı olan yılbaşı gecesini mahkûm ederek dini yüceltmeye falan çalışmıyorlar…

Niyet umudun tasfiye edilmesidir. Umutsuz halk takatsizdir. Türkiye bunları hak etmemektedir.

Mücadele için umut gerekir. Halklar ne kadar ezilirse o kadar devrimcileşmez. Ezilme ile mücadeleyi birleştirecek olan halka umuttur.

Umut uydurulmaz, yoktan var edilmez. Umut can yakan gerçekleri görmezden gelerek üretilmez. Sol, Türkiye’de umutsuzluğa karşı mücadele etmek demektir. Bu mücadeleyi önce emekçi halkın, işçi sınıfının öncüsü yükseltir.

Türkiye Komünist Partisi 2022 yılı için önüne koyduğu yaygınlaşma, mahalleleri semt evleriyle doldurma hedefini büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Türkiye Komünist Partisinin aydınlara yaptığı semt evlerine omuz verme çağrısında anlamlı bir karşılık bulmaktadır. Türkiye Komünist Partisi yoksulların en büyük sermaye örgütünden daha büyük olduğunu TÜSİAD’ın kapısında ilan etmektedir. Türkiye Komünist Partisi örgütsüzlüğün kader olduğunu reddetmiştir ve 2022’de bu reddiyenin hakkını veren bir mesafe kat etmiştir. Türkiye Komünist Partisi ülkemizin umutlu olmayı hak ettiğini kanıtlamaya çalışmaktadır.

2023 umut yılıdır. Egemenleri, girmek üzere olduğumuz yılı bir büyük hesaplaşma dönemi olarak ilan ettiklerine pişman etmek elimizdedir. Sanıyorlar ki, mutsuz kalabalıklar başlarını önlerine eğmişken onlar aralarında mahsuplaşacak. Emekçilerin hesaplaşmaya dâhil olamayacaklarını varsayıyorlar.

2023 bu varsayımı çökerteceğimiz yıl olsun. Bu ülkeyi değiştireceklerine inanan yoksul ve acılı insanların gözlerinin içinin güldüğü bir yıl…

                                                                         /././

Gezinir devrim coğrafyası dünyada(Erhan Nalçacı-SOL)

Umutsuzluk çok fena, umutsuz insan yönsüzdür, savrulur. Saçmalıklara karşı da savunmasızdır.

Eski Rusya Başbakanı Medvedev 2023’e ait tahminlerde bulunmuş: Avrupa Birliği parçalanıyor, ABD’de iç savaş çıkıyor, ABD mali sistemi çöküyor…

Yani emperyalist hegemonya krizinde bir taraf yeniliyor, havlu atıyor adeta.

Umutsuzluk çok fena, umutsuz insan yönsüzdür, savrulur. Saçmalıklara karşı da savunmasızdır.

İnsanların aklına 2023 ve sonrası için devrim olasılığı hiç akla gelmiyor.

Umudunu ülkesinden kesen gençler oluk oluk yurtdışına kaçıyorlar. Devrimci bir geleceği olmayan bir ülkenin emekçileri de tarih içinde kaybolurlar, köksüzleşen bireyler olarak kişisel kurtuluşun çaresini ararlar.

Dünya karanlık gerçekten, 30 yıldan fazla zamandır karşı-devrimci ve gerici bir dönemin içindeyiz.

Ancak tarihe günümüzden bir kesit alınıp bakılmaz, tarihsel sürece bakmak gerekir ne olduğunu anlamak ve umut etmek için.

Nehirler bazen çok sığlaşır, adeta duruyormuş gibi gözükür, ama bazen delicesine akar, çağlayanlar oluşur üstünde, vadiler oyulur.

Tarihsel süreçte 30 yıllık sığlaşmalar doğaldır, gelecek olan devrimci dönemle aşılır sığlık.

Ve devrim coğrafyası dünyada yer değiştirir sürekli.

Eğer yılbaşında tahmin yapılacaksa milyarlarca emekçinin yaşamını derinden ilgilendiren devrim coğrafyası üzerine yapmak gerekir.

Antik çağlardan beri devrimler toplumsal değişimin motorudur ve devrimi koşullayan dinamikler bir burada birikir bir orada. M.Ö. 700’lü yılarda Milet ve şehir devletleri bir devrim kuşağıydı. Pers işgali iç dinamikleri bozunca devrimci süreç Atina’ya devroldu.

İnsanlık Avrupa feodalizminden kurtulurken devrimler arka arkaya patladı. 1600’lerin başında İspanya İmparatorluğu’nun yenilgisi ile sonlanan Hollanda burjuva devrimi yeni bir çağı müjdeledi. Bu yüzyılda deniz aşırı ticaretle ilk sermaye birikimini sağlayan İngiltere’de burjuva devrimi radikal bir şekilde ilerledi, şimdi palyaço gibi ortalıkta gezen İngiliz Krallığı kelle vermek zorunda kaldı.

Devrim sırası yüz yıl kadar sonra Fransa’ya geldiğinde İngiliz burjuvazisi çoktan gericilikle uzlaşmış, devrime karşı sağlam bariyerler örmüştü. Ama Fransız Devrimi dalga dalga geldi ve fena salladı kıta Avrupa’sını.

1848’e gelindiğinde Fransız burjuvazisi de kendiyle birlikte büyüttüğü ve hareket ettiği işçi sınıfından korkar hale gelmişti. Haziran katliamında hala burjuva devrimine inanan işçilere kıydılar ve Fransa’yı bir imparatora teslim ettiler.

1871’de devrim bir kez daha Fransa’nın kapısını çaldı, düşmanla uzlaşan burjuvaziye karşı ülkesini savunan işçiler üç aya yakın bir süre ikili bir iktidara yol açtı Fransa’da.

Ancak koşullar değişti, Avrupalı emperyalist devletler bütün köylü dünyayı sömürürken yağmaladıkları ile kitlesel hale gelen işçi sınıflarını düzen içinde tutacak mekanizmalar örüyorlardı. Bu haliyle en gelişmiş işçi sınıfına sahip Avrupa bir devrim coğrafyası olmaktan çıkmış oldu bir süreliğine.

Rusya ise görece az gelişmiş kapitalizmine rağmen işçi sınıfının öncülüğünde büyük köylü kitleleri ile devrimin kapısını çalmaya başladı. Devrimci öznenin önemi çok daha iyi anlaşılmıştı. 1917 Ekim Devrimi köle isyanlarından bu yana emekçi sınıfların binlerce yıllık rüyasını gerçekleştirdi.

Emperyalizmin devrime karşı geliştirdiği tamponlar pekiştirildi. Bu koşullarda devrim coğrafyası doğuya, emperyalizme karşı bağımsızlık savaşı veren burjuva devrimlerine ve köylü devrimlerine kaydı.

Burjuva devrimleri bir kez daha Sovyetler Birliği’nin desteği ile kısa bir süre halkçı ve aydınlanmacı bir çizgide tutulabildi. Türkiye ve İran’dan Ortadoğu’ya, oradan Afrika’ya dünya sarsıldı. İşçi sınıfı ideolojisiyle donanan ve format kazanan köylü devrimleri Çin, Kore, Vietnam ve Laos’ta siyasi coğrafyayı değiştirdi. Küba’da ise devrimci özenenin köylü mücadelesini kentli emekçilerle buluşturmayı başarmasıyla parlak bir başarı kazanıldı.

Ancak Sovyetler Birliği’nde biriken karşı-devrimci rüzgâr giderek örgütsüzleşen işçi sınıfı partisini içeriden vuracak ve halen içinde olduğumuz gericilik döneminin kapısını açacaktı.

Şimdi devrim coğrafyasının yeniden değişeceğini tahmin ediyoruz.

Söyleyeceklerimiz bir eğilimi yansıtacak sadece, çünkü devrim insan iradesi ile gerçekleşir. Bir yerden sonra kurallar işlemez.

Buna rağmen şunları söyleyebiliriz.

Önümüzdeki dönemde geçen yüzyılda sosyalist devrimine ulaşamamış uluslar devrim coğrafyasında bulunmaya daha fazla adaydırlar. Bir halk üst üste iki kez sosyalist devrim için aynı ataklığı göstermiyor genellikle. Bu hem karşı devrimcilerin fiziksel hem de ideolojik gücüyle açıklanabilir. Rusya ve Çin’deki milliyetçi söylemin gücüne bakabilirsiniz.

İkincisi, ABD gidiş gelişleri de olsa hegemonya mücadelesini kaybedecek gibi duruyor, dolayısı ile geçen yüzyıl ABD hegemonyasında olan geniş bir coğrafya devrime çok daha yakın duruyor. Türkiye’yi de kapsayan bu geniş coğrafya, Avrupa’dan Hindistan’a kadar uzanıyor.

Son olarak, geçen yüzyılda bizi bir süre için şaşırtan en gelişmiş kapitalist ülkelerin devrimden kaçma yeteneği sonlanıyor. Geçen hafta değinmiştik, devrime karşı tamponlarını yitiriyorlar. Dolayısı ise ABD dâhil bugünün tepedeki ülkeleri devrim coğrafyasına dönüşebilir.

Geçen yüzyılın bütün ezberlerini unutalım. Yeni yüzyıl yeni devrimci dinamikler taşıyor.

Ulaştığımız en önemli genel; üretim araçlarının özel mülkiyeti ile sınırları aşan üretimin toplumsal niteliği arasındaki çelişkinin dünyayı devrime çağırmasıdır.

2023’te tarih, devrim için örgütlenme ve umut sarmal yapsın, bütünlesin birbirini.













































































































































































































































































































































































































































































































































































30 Aralık 2022 Cuma

KISA KISA GÜNDEM (30 ARALIK 2022)

 


Van Gölü'nün çekilmesiyle Urartu dönemine ait tapınma alanı ortaya çıktı (Evrensel)

Van'ın Erciş ilçesinde gölün çekilmesi sonucu Urartular dönemine ait açık hava tapınma alanında üç niş (duvar içindeki oyuk), kayaya oyulmuş iskele ve anakaya zeminine kazılmış mezarlar ortaya çıktı.

Küresel ısınmanın etkileri, buharlaşma ve yağışların azalması nedeniyle bazı bölgelerinde 2 kilometreye yakın çekilmenin yaşandığı Van Gölü'nde, yıllardır su altında kalan birçok yapı gün yüzüne çıkıyor. Erciş'in Çelebibağı Mahallesi Madavank mevkisinde Urartu dönemine ait yerleşim alanları, açık hava tapınma alanındaki ana kayada "T" şeklinde 3 niş, kayaya oyulmuş iskele ve anakaya zeminine kazılmış lahit şeklinde mezarlar tespit edildi. Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Rafet Çavuşoğlu ile Van Müzesi Müdürü Fatih Arap, suyun çekildiği bölgeye giderek ortaya çıkan yapıları inceledi. Çavuşoğlu, Van Gölü'ndeki çekilmeyle yıllardır su altında kalan bazı yapı kalıntılarının görülebildiğini, daha önce de kayaya oyulmuş 11 basamaklı Urartu limanının bulunduğunu söyledi. Göldeki çekilmeyle "T" şeklinde kutsal tapınma alanlarının ortaya çıktığını anlatan Çavuşoğlu, şöyle konuştu: "T şeklindeki nişler, daha çok Van Kalesi'nden de bildiğimiz üzere yürüme seviyesinde bulunan, insanların rahat ulaşabileceği türden ana kayaya açılmış olan tapınma alanları. Buraların en büyük özelliği, insanların dini ritüellerini yapabilmesi için bu alanlara gelerek sıvı libasyonu veya tanrılarına adamış oldukları eşyaları bıraktıkları alanlar olması. Şu ana kadar ilk defa yan yana 3 nişin çıkması Urartu arkeolojisi açısından önem arz etmektedir. Van Gölü sularının son yıllarda çekilmesiyle Urartu dönemine ait yapıların, gölün kenarında inşa edilmiş kalelerin ve yerleşim birimlerinin birçok arkeolojik buluntusu ortaya çıkmaya başlamıştır." (AÇIK HAVA TAPINIM ALANI OLARAK KULLANILMIŞ) Bölgede ana kayaya açılmış mezarlıkların da gün yüzüne çıktığını anlatan Çavuşoğlu, "Ana kayaya lahit şeklinde açılmış küçük ve büyük yuvaların içine insanların gömüldüğünü görmüş olduk. Urartu dönemine ait ilk olarak karşımıza çıkan bir uygulama. Bu da bize bulunduğumuz alanın, kaya mezarları ve gömü şekilleriyle dini ritüellerin yapıldığı bir birim olduğunu, Urartular döneminde açık hava tapınım alanı olarak kullanıldığını gösteriyor." dedi. Fatih Arap ise daha önce birinci derece arkeolojik sit alanı olarak tescillenen bölgeye ilişkin, "Burası bir tapınım alanı. Van Gölü sularının çekilmesiyle Urartu literatüründe bildiğimiz ve ilk defa ana zeminde kaya oyularak yapılan bir mezar yapısını burada görüyoruz." ifadesini kullandı.

"Türkiye'de çocuk olmak" raporu: Yoksulluk beşikte başlıyor (Evrensel)

Rapora göre, Türkiye’de 2 milyon 939 bin çocuk örgün eğitimin dışında, çocuk işçi sayısı 720 bin, 616 çocuk çalışırken hayatını kaybetti, 7 milyon 378 bin çocuk yoksulluk çekiyor.

Çocuk yoksulluğu, suça sürüklenen çocuklar, çocuk işçiliği ve cinsel istismara maruz kalan çocuklar başta olmak üzere çocuklara ilişkin verilerden yola çıkılarak “Türkiye’de çocuk olmak” adlı rapor yayınlandı. Avrupa Konseyi tarafından yapılan araştırmaya göre Türkiye, çocuk yoksulluğunda en yüksek oranına sahip üçüncü ülke. CHP Milletvekili Abdurrahman Tutdere tarafından çocuklara ilişkin veriler derlenerek sunulan “Türkiye’de Çocuk Olmak” adlı rapora göre, Türkiye’de 2 milyon 939 bin çocuk örgün eğitim sisteminin dışında, çocuk işçi sayısı 720 bin, 616 çocuk çalışırken hayatını kaybetti, 7 milyon 378 bin çocuk yoksulluk çekiyor.(YAKLAŞIK 3 MİLYON ÇOCUK ÖRGÜN EĞİTİM DIŞINDA) Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yayımlanan örgün eğitim istatistiklerine göre 1 milyon 738 bin öğrenci örgün eğitim sisteminin dışında. 5 yaş 219 bin, 6-9 yaş arasında 222 bin, 10-13 yaş arasında 236 bin ve 14-17 yaş arasında 524 bin olmak üzere 5-17 yaş okul çağı nüfusundan 1 milyon 201 bin çocuğun okulda hiç kaydı bulunmuyor. Bu sayıya açık öğretimdeki 1 milyon 738 bin öğrenci eklenince 2 milyon 939 bin çocuğun örgün eğitim sisteminin dışında kaldığı anlaşılıyor. Tabloyu değerlendiren Tutdere, “Yoksulluk içinde yetişen çocuklar eğitim haklarından mahrum kalıyorlar. Bu acı tablo ülkemizin çocuklarımıza sahip çıkılamadığını gözler önüne sermektedir” dedi. Yoksulluk yaşayan çocuklar arasında okul terk oranları çok daha yüksek. TÜİK verilerine göre bile 5-17 yaş grubunda ekonomik faaliyette çalışan çocuk sayısı 720 bin. Çocuk işçiliğine ilişkin çalışma yürüten uzmanlar ise gerçek sayının çok daha fazla olduğunu ifade ediyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi raporlarına göre ise son on yılda 300’ü 15 yaşının altında olmak üzere en az 616 çocuk işçi çalışırken yaşamını kaybetti.(ÇOCUK YOKSULLUĞU HIZLA ARTIYOR) Çocuk yoksulluğunun çocukların sağlığını da ciddi şekilde tehdit ettiğine dikkat çekilen raporda Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı’nın yayımladığı Açlık Haritası verilerine de yer verildi. Buna göre Türkiye genelinde 14.8 milyon kişi yetersiz besleniyor. 5 yaş altı çocukların yüzde 1.7’si akut yetersiz beslenme, yüzde 6’sı kronik yetersiz beslenme yaşıyor. Rapora göre yetersiz beslenmenin en fazla olduğu il Şırnak. Sağlık Bakanlığının ‘Türkiye’de Okul Çağı Çocuklarında Büyümenin İzlenmesi Projesi’ kapsamında yapılan araştırma sonuçları da Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yaşayan çocukların kronik açlık nedeniyle gelişemediğini bodurluk yaşadığını gösteriyor.(ÜÇ ÇOCUKTAN BİRİ YOKSUL) Avrupa Konseyi Sağlık ve Sürdürülebilir Kalkınma Komitesi tarafından yayımlanan bir başka rapora göre ise Türkiye, çocuk yoksulluğu konusunda endişe veren dört ülkeden biri. Çocuk yoksulluğu açısından OECD’ye üye 41 ülke arasında yüzde 22,4 oranıyla en yüksek yoksulluk oranına sahip ikinci ülke konumunda. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının raporuna göre ekonomik yoksunluk nedeniyle korunmaya, yardıma ve bakıma muhtaç olan yani ekonomik nedenlerle ailesinin bakamadığı çocuk sayısı 2002’de 12 bin 75 iken bu sayı Ağustos 2022 itibarıyla 146 bine yükseldi. TÜİK tarafından yayımlanan son verilere göre ise Türkiye’de 7 milyon 378 bin çocuk yoksulluk çekiyor. Yani Türkiye’deki her üç çocuktan birisi yoksul.(SUÇA SÜRÜKLENEN ÇOCUK SAYISI ARTTI) Rapora göre suça sürüklenen çocuk sayılarında da artış var. 2020’de 209 bin 689 olan suça sürüklenen çocuk sayısı 2021’de 228 bin 895’e yükseldi. 2014 yılından itibaren düşme eğilimi gösteren suça sürüklenen çocuk sayısı 2021 yılı itibarıyla yeniden yükselişe geçti. Ceza infaz kurumuna hükümlü statüsünde giriş kaydı olanlardan ceza infaz kurumuna girdiği andaki yaşa göre çocuk olanların sayısı ise bin 283. Suç işlediği andaki yaşı çocuk olanların sayısı ise 10 bin 234.

CHP’li Ahmet Kaya: 2017-2021 arası ÇAYKUR’daki zarar 2 milyar 611 milyon lira (Evrensel)

ÇAYKUR’un 2017 yılında Türkiye Varlık Fonu’na devredildiği dönemden itibaren üst üste beşinci yılında da zarar ettiği denetim raporuna yansıdı.

Sayıştay’ın Kamu İktisadi Teşebbüsleri ve birçok kurumla ilgili 2021 yılı denetim raporları yayımlandı. ÇAYKUR’un 2017 yılında Türkiye Varlık Fonu’na devredildiği dönemden itibaren üst üste beşinci yılında da zarar ettiği denetim raporuna yansıdı. ÇAYKUR’daki zararı CHP Trabzon Milletvekili Ahmet Kaya değerlendirerek işletmenin banka borçları nedeniyle borç çevirme yükünün katlanarak arttığını söyledi. 2021 yılında ticari bankalardan kullanılan kredilerden dolayı tahakkuk eden faiz veya finansman gideri tutarı Sayıştay Raporu’na yansıdığı boyutuyla 588 Milyon lira olduğunu ifade eden Kaya, 24 Ekim 2019’da TBMM’ye vermiş olduğu Araştırma Önergesi ile ÇAYKUR’daki zararın boyutlarının araştırılmasını istemesine rağmen AKP ve MHP oylarıyla reddedildiğini belirtti. Kaya, “ÇAYKUR’un kredi, anapara ve faiz ödemesi için ne kadar borçlanma yapıldığını ifade eden borç çevirme oranı 2021 yılında yüzde 106 seviyesinde gerçekleşmiş. Başka bir ifadeyle ÇAYKUR 2021 yılında 100 birim anapara için 106 birim faiz borcu ödemek zorunda bırakılmış” dedi. 2017-2021 yılları arasında ÇAYKUR’un toplam 2 Milyar 611 milyon lira zarar ettiğini söyleyen Kaya, “Varlık Fonu’na devredilmeden önce faaliyet raporları ve bütçe verileri incelendiğinde, 2014 yılında ÇAYKUR’un 12,1 milyon Lira kar elde ettiği, 2015 yılında 22.7 milyon Lira kar ettiği, 2016 yılında 86 milyon Lira kar ettiği, Varlık Fonu’na devredildiği 2017 yılında 268 milyon zarar ettiği, 2018 yılında 657 milyon zarar ettiği, 2019 yılında 635 milyon lira zarar ettiği, 2020’de 547 milyon zarar ettiği, 2021 yılında 503 milyon 840 bin zarar ettiği görülüyor. Matematik yalan söylemez, rakamlar ortada” diye konuştu.

Türk-İş: Aralık ayında 4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı 26 bin 485 lira oldu (Evrensel)

Türk-İş, "Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması"nın aralık 2022 sonuçlarını açıkladı.

Türk-İş'in araştırmasında, aralıkta 4 kişilik ailenin açlık sınırı 8 bin 130 lira, yoksulluk sınırı 26 bin 485 lira olarak hesaplandı. Türk-İş'in, çalışanların geçim koşullarını ortaya koymak ve temel ihtiyaç maddelerindeki fiyat değişikliğinin aile bütçesine yansımalarını belirlemek amacıyla her ay yaptığı "Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması"nın aralık 2022 sonuçları açıklandı. Araştırmaya göre, bu ay 4 kişilik ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarını ifade eden açlık sınırı 8 bin 130 lira oldu. Gıda ile giyim, konut, ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamaların toplam tutarına denk gelen yoksulluk sınırı ise 26 bin 485 lira olarak hesaplandı. Bekar bir çalışanın yaşama maliyeti aylık 10 bin 612 bin lira olarak belirlendi. Ankara'da yaşayan 4 kişilik ailenin gıda için yapması gereken asgari harcama tutarı, bir önceki aya göre yüzde 4,41 artarken, son 12 ay itibarıyla artış oranı yüzde 98,41 oldu. Ortalama bulgur fiyatı değişmezken un fiyatı geriledi.(“EN YÜKSEK AYLIK ARTIŞ YOĞURTTA GÖRÜLDÜ”) Araştırmaya göre, aralıkta süt, peynir ve yoğurt grubundaki tüm ürünlerin fiyatı arttı. Bu gruptaki en yüksek aylık artış yoğurtta görüldü. Et, tavuk, balık, yumurta, kuru baklagiller, yağlı tohum ürünlerinin bulunduğu grupta ortalama dana eti yüzde 20, kuzu fiyatı yüzde 10 arttı. Beyaz etlerden tavuk ve balıkta artış da yüzde 10 oldu. Bakliyatlardan kuru fasulyenin fiyatı yüzde 5 artış gösterirken kırmızı mercimeğin fiyatı yüzde 10 azaldı, yeşil mercimeğin fiyatı değişmedi. Aylık seviyede pirinç ve irmik fiyatı yüzde 5, makarna fiyatı ise yüzde 12 arttı. Ortalama bulgur fiyatı değişmezken un fiyatı geriledi. Ekmek fiyatı aynı kaldı. Semt pazarlarında yeşil soğan, kıvırcık gibi salata yeşilliklerinin ve pırasa, lahana gibi yeşil yapraklı sebzelerin fiyatları arttı. Patates geçen aya göre aynı kaldı. Salatalık, domates, biber gibi örtü altı sebzelerin fiyatları artarken karalahana ve limon fiyatları geriledi. Kış meyvelerinden portakal ve mandalina fiyatları geriledi, greyfurtun fiyatı değişmezken yerli muzun fiyatı da düştü. Ortalama sebze kilogram fiyatı 16,24 lira, ortalama meyve kilogram fiyatı 13,14 lira oldu. Hesaplamada 24'i sebze ve 10'u meyve olmak üzere 34 üründeki fiyat değişimi dikkate alındı. Ortalama meyve-sebze kilogram fiyatı bu ay 15,14 lira olarak tespit edildi. Aralık ayında zeytinyağı fiyatı yüzde 10, tereyağı yüzde 6 artarken ayçiçek yağı sabit kaldı, margarin fiyatları da geriledi.Yeşil zeytin, bal, pekmez, reçel, salça, tuz, çay ve ıhlamur fiyatlarında aylık temelde değişim gözlemlenmedi. Baharatlarda yüzde 4'lük, şekerde yüzde 6'lık fiyat düşüşü yaşandı.

CHP’li İlgezdi: TRT’ye sınavsız 4 bin personel alındı (Evrensel)

CHP Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, Sayıştay raporlarına göre 4 bine yakın personelin TRT’ye sınavsız alındığını belirterek; “Saray iktidarı bir kez daha ayrımcılığın kitabını yazmış oldu” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Gamze Akkuş İlgezdi, Sayıştay’ın raporlarına yansıyan TRT atamalarına dair açıklama yaptı. Sayıştay tarafından hazırlanan 2021 KİT raporlarına göre, 4 bine yakın yeni personelin TRT’ye sınavsız bir şekilde yerleştirildiğini, şehit yakını, gazi ve engelli alımının ise sadece 28 kişi ile sınırlı kaldığını belirten CHP’li İlgezdi, “Sanki binlerce gencimiz KPSS ile atama beklemiyormuş gibi 4 bine yakın personel sınavsız bir şekilde, TRT’nin yandaşlığına yandaşlık katmak adına göreve başlatıldı. Şehit ve gazi yakınlarını, engelli vatandaşlarımızı hiçe sayıp devletin televizyonuna yandaşlarını dolduran saray iktidarı bir kez daha ayrımcılığın kitabını yazmış oldu” dedi.(“BUNUN ADI KUL HAKKI DEĞİL DE NEDİR?”) Kamu yayıncısı TRT’nin 2020, 2021 ve 2022 yılında dışarıdan alım yöntemleri ile 3 bin 500 personel aldığını, "TRT Yetenek" ve "TRT Talent" sistem ile de 3 yılda 500’ün üzerinde personel istihdam ettiğini belirten CHP’li İlgezdi, “3 yıl içinde 4 bin yeni personel devletin resmi sınav sisteminin hiçbir aşamasından geçmeden TRT'ye yerleştirilmiştir. Bu usulsüz atamalar, iletişim fakültelerinden mezun olan, yıllarca KPSS'ye hazırlanıp kadro bekleyen on binlerce pırıl pırıl gencimize büyük bir haksızlık ve saygısızlıktır, kul hakkı yemektir” diye konuştu.(“KAMU YAYINCILIĞINA AYRILAN PARA DIŞ YAPIMLARA”) CHP’li Akkuş İlgezdi TRT’de 8 binin üzerinde personelin görev yaptığını vurgulayarak, “TRT'de yayınlanan her 10 programdan 8'i dış yapım olduğunu söyledi, “Bu yapımların büyük kısmı da aynı şirketlere yaptırılıyor. Bazıları ise iç yapım olarak başlamış sonra dış yapıma dönüştürülmüş. Bu bir hortumlama ve yandaş kayırma sistemi değil de nedir? Yüzlerce yeni personel alıp niye programları dışarı yaptırıyorsunuz? Deneyimli TRT personeline layık gördüğünüz tek görev kamu spotu hazırlamak mı?” ifadelerini kullandı.

Uzay çalışmaları önergesine yanıt gelen CHP'li Gürer: Ay’a gidiş bir başka bahara kaldı (Evrensel)

CHP'li Ömer Fethi Gürer’in önergesini yanıtlayan Bakan Mustafa Varank, Milli Uzay Programı Strateji Belgesinde, 2022-2030 yılları arasında Ay’a insanlı bir gidiş hedefinin bulunmadığını açıkladı.

CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, ülkemizde Milli Uzay Programı kapsamında yürütülen çalışmalar ve Ay’a insanlı gidişin hangi tarihte yapılacağının açıklanması istemiyle Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına yazılı soru önergesi verdi. Önergeyi yanıtlayan Bakan Mustafa Varank, Milli Uzay Programı Strateji Belgesinde, 2022-2030 yılları arasında Ay’a insanlı bir gidiş hedefinin bulunmadığını açıkladı. TÜBİTAK’ın bilim insanlarına yönelik destek programları çerçevesinde son 20 yılda uzay bilimleri alanında 169 kişiye 2022 sabit fiyatlarıyla 40,9 milyon TL destek sağlandığını belirten Bakan Varank, uzay çalışmaları alanındaki 31 projeye de 2022 sabit fiyatlarıyla 30,2 milyon TL düzeyinde destek verildiğini kaydetti. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer, uzay çalışmalarıyla ilgili olarak Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına şu soruları yöneltti: * Uzay faaliyetleri Milli Uzay Programı doğrultusunda Türkiye Uzay Ajansı tarafından yürütülen çalışmalarda ekonomik krizin olumsuz etkisi yansımış mıdır?* Sektöre finansal kaynak sağlayıcı yeterli destek sağlanmış mıdır? *Girdi maliyetlerinde yurt dışı kaynaklı dalgalanmaların etkisi var mıdır? *Özel sektör bu çalışmalarda yeterince yer almakta mıdır? *Uzay ile ilgili bilimsel projeler yürüten bilim insanlarına finansal destek ve teşvik alt yapısı düzenlenmiş midir? * Kaç bilim insanı bu yönde teşvik edilmektedir? *Başarılı gençler uzay bilimleri alanıyla ilgili programlara yeterince teşvik edilmekte midir? *Uzay temalı üniversitelerin açılması yönünde çalışmalar var mıdır? *2023 yılında aya insanlı gidiş ile ilgili tarih belli midir?(31 UZAY PROJESİNE 30 MİLYON LİRA DESTEK) Varank, Türkiye Uzay Ajansı (TUA) tarafından Milli Uzay Programı kapsamında geliştirilen projelere ilişkin proje fizibilite ve bütçelendirme faaliyetleri tamamlandığını, “Ay Araştırma Programı” ve “Türk Astronot ve Bilim Misyonu (TABM)” projelerine devam edildiğini açıkladı. Bakan Varank, TÜBİTAK TEYDEB Programları kapsamında, 2002 yılı ile 2022 yılı Ağustos ayı arasındaki dönemde sanayiye yönelik destek programları çerçevesinde, uzay çalışmaları alanındaki 31 projeye, 2022 sabit fiyatlarıyla 30,2 milyon TL düzeyinde destek sağlandığını açıkladı.(169 KİŞİYE 40 MİLYON LİRA) Sanayi ve Teknoloji Bakanı Varank, TÜBİTAK’ın Bilim İnsanı Destek Programları Başkanlığı (BİDEB) tarafından yürütülen bilim insanlarına yönelik destek programları çerçevesinde 2002 - 2022 Ağustos döneminde uzay bilimleri alanında 169 kişiye destek verildiğini de bildirdi.(BİLİM İNSANI DESTEK PROJELERİ) Varank, TÜBİTAK Bilim İnsanı Destek Programları Başkanlığı (BİDEB) tarafından yürütülen burs ve destek programları ve yarışmalar kapsamında başarılı gençlerin uzay bilimleri alanında teşvik edildiğini söyledi.(AY’A DEĞİL, UZAY İSTASYONUNA UZAY YOLCUSU GÖNDERİLECEK) 2022 tarihli Cumhurbaşkanlığı Genelgesinde sunulan Milli Uzay Programı Strateji Belgesinde, 2022-2030 yılları arasında Ay’a insanlı erişim gibi bir hedef bulunmadığını açıklayan Bakan Varank, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Bahse konu Strateji Belgesinden de görüleceği üzere, Türk Astronot ve Bilim Misyonu Programında bir Türk vatandaşının uluslararası işbirliği ile Uluslararası Uzay İstasyonu’na (IS S) çıkarak uzaya erişimi ve uzayda gerçekleştirilecek bilimsel faaliyetlerde yer alması amaçlanmaktadır. Kısacası, seçilen Türk Uzay Yolcusunun gerekli eğitimlerini tamamladıktan sonra 2023 yılının ikinci yarısında bilimsel araştırma yapmak için Ay’a değil, Uluslararası Uzay İstasyonu’na (IS S) gönderilmesi planlanmaktadır.”(CUMHURBAŞKANI 2021 YILINDA NE DEMİŞTİ?.) CHP Niğde Milletvekili Ömer Fethi Gürer 2021 yılında Cumhurbaşkanı Erdoğan AA tarafından duyurulan açıklamasına dikkat çekti. Gürer, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 2021 yılında yaptığı açıklamada, ‘Milli Uzay Programı'ndaki birincil ve en önemli hedefimiz Cumhuriyet'imizin 100'üncü yılında Ay'a ilk teması gerçekleştirmektir. İnşallah Ay'a gidiyoruz. Hazırlıklarına başladığımız Ay Programı ile bu hedefi iki aşamada tamamlamayı planlıyoruz’ diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle konuşmasını sürdürmüştü: "İlk aşamada, 2023 yılı sonunda yakın Dünya yörüngesinde ateşleyeceğimiz kendi milli ve özgün hibrit roketimizle Ay'a ulaşarak sert iniş gerçekleştireceğiz. Uzay aracımızı yakın yörüngeye çıkaracak ilk fırlatmayı uluslararası iş birliği ile hayata geçireceğiz. Bu görevi tamamladığımızda hem Ay'a ulaşmayı başaran ülkelerden biri olacağız hem de ikinci aşama Ay misyonu için gerekli bilgileri toplamış olacağız. 2028'de hayata geçirmeyi planladığımız ikinci aşamada ise aracımızı yakın yörüngeye çıkaracak ilk fırlatmayı bu kez kendi milli roketlerimizle yapmayı hedefliyoruz. Ay'a yumuşak iniş gerçekleştireceğimiz bu aşamayı da tamamladığımızda Ay'da bilimsel faaliyetler yapabilen sayılı ülkelerden biri konumuna geleceğiz. Böylece, medeniyet coğrafyamızın da sembolü olan hilali, al bayrağımızla Ay'a göndermenin gururunu milletimize yaşatacağız. Hazırlıklarına başladığımız Ay Programı, fırlatma, roket ve kontrol teknolojilerindeki atılımlarımız için bir kaldıraç görevi görecektir"(İKTİDARIN SÖYLEMİ AY'A, VATANDAŞ YAYA) Bakan Varank'ın açıklaması ile Cumhurbaşkanı'nın bir yıl önceki açıklaması örtüşmediğine, "Ay’a gideceğiz" denilmesine rağmen ayrılan kaynaklarda bu bağlamda bir çalışma görülmediğne dikkat çeken Gürer, "Kamuoyunda bir algı yaratılıp arkası gelmiyor. Ay’a gidiş bir başka bahara kaldı. İktidar Ay’a gitmeyi anlattıysa da vatandaş yaya kaldı, gidecek hal kalmadı" dedi. İktidarın başarısızlıklarına sürekli bir kılıf aradığını ve gerçekleri saptırarak koltuklarını koruma uğraşı verdiklerini söyleyen Gürer, “Kamuoyunun ilgisini çekecek konular proje olarak sunulup gündeme taşınıyor. Ardından söz uçuyor, proje rafta kalıyor..2023 yılında aya sert iniş yapacağız açıklaması yapılıp aya gitmeyeceğimizin açıklaması dahi başlı başına dikkate değer bir durumdur” diye konuştu.

Thodex'in kurucusu Faruk Fatih Özer'in iadesi onandı(BİRGÜN)

Arnavutluk'ta yakalanan kripto para borsası Thodex’in kurucusu Faruk Fatih Özer'in, 

Nazilli'de restoranda patlama: 7 ölü, biri ağır 5 yaralı! (BİRGÜN)

Aydın'ın Nazilli ilçesindeki bir restoranda, tüp değişimi sırasında patlama yaşandığı bildirildi. İlk belirlemelere göre 7 kişi yaşamını yitirdi, biri ağır 5 kişi ise yaralandı. Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu, yaşamını yitirenlerin 3'ünün çocuk olduğunu belirtti.(https://www.birgun.net/haber/nazilli-de-restoranda-patlama-7-olu-biri-agir-5-yarali-415714)

Filmlere konu olacak vurgun: Özel şirketinden araç aldı kamu şirketini batırdı (Mustafa Bildircin-BİRGÜN)


Ziraat Girişim Sermayesi Yatırım Ortaklığı’na bağlı Central Oto Kiralama şirketinde yaşananlar, kamu kurumlarındaki çürümenin çarpıcı bir örneğini oluşturdu. Central Oto’nun, 2021 yılında istifa eden eski Yönetim Kurulu Başkanı Murat Özkaya’nın sahibi olduğu firmadan sözleşme imzalamadan 1,9 milyar TL’lik araç tedarik etmesi nedeniyle “Sürdürülemez bir borç yükünün altına sokulduğu” ortaya çıktı.(
https://www.birgun.net/haber/filmlere-konu-olacak-vurgun-ozel-sirketinden-arac-aldi-kamu-sirketini-batirdi-415648)

Tosyalı’nın yine yüzü güldü(İsmail Arı-Birgün)


Yöneticisi olduğu Varlık Fonu’nun şirketlerine boru satmasıyla gündeme gelen Fuat Tosyalı’ya sağlanan imtiyazlara bir yenisi daha eklendi. Tosyalı’nın holdingi, bazı vergilerden muaf olacak, kimi vergileri de indirimli ödeyecek.

AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakınlığıyla bilinen Fuat Tosyalı’nın sahibi olduğu Tosyalı Holding’e bir kıyak daha sağlandı. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın Kasım ayı Yatırım Teşvik Belgeleri listesinde Tosyalı Holding’e bağlı “Tosçelik Profil ve Saç Endüstrisi” A.Ş. de yer aldı. Şirketin Osmaniye’de yapacağı çimento, kireç ve alçı üretim tesisi için faiz desteği sağlanacak. Ayrıca gümrük vergisi muafiyeti, katma değer vergisi istisnası, sigorta primi desteği ve vergi indirimi gibi birçok destekten de yararlanacaklar.(PLANLAR DEĞİŞTİRİLDİ)  Bu, Tosyalı Holding’e sağlanan ilk destek de değil. Daha önce Tosyalı Holding, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın, Hatay'ın İskenderun ilçesindeki 2’nci Organize Sanayi Bölgesi’nin imar planlarını değiştirmesiyle gündeme gelmişti. Bakanlığın yaptığı plan değişikliğiyle, söz konusu holdingin denizi doldurarak yaklaşık 80 bin metrekare büyüklüğünde liman inşa etmesinin önü açılmıştı. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Tosyalı Holding’e Zonguldak Filyos Vadisi’nde 49 yıllığına arazi tahsis etmişti. Holdingin bu araziye milyarlarca liraya gübre üretim tesisi inşa edeceği açıklanmıştı.(İHALELERİ KİMSEYE BIRAKMADI) AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sayıştay’ın denetleyemediği Türkiye Varlık Fonu’nun (TVF) yönetimine 2018’de Fuat Tosyalı’yı atadı. Ancak Tosyalı, Varlık Fonu’nda yönetici olmasına rağmen fona bağlı kamu şirketleriyle ticari ilişkiler kurdu, şirketlerden de milyonlarca liralık ihaleler aldı. Tosyalı, Varlık Fonu’na yönetim kurulu üyesi olduktan sonra fona bağlı BOTAŞ, Türkşeker ile Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) gibi kamu şirketlerinde 14 ayrı ihale aldı. Bu ihalelerin toplam bedeli ise yaklaşık 860 milyon TL.

İhsan Aktaş’tan milyonluk ihaleler açıklaması: Daha doğal ne olabilir ki?(Birgün)

BirGün’ün kamudan aldığı milyonluk ihaleleri yazdığı Genar Araştırma’nın sahibi İhsan Aktaş, haber ardından yaptığı açıklamada, “devletimizin kurumlarıyla çalışmaktan daha doğal ne olabilir ki?” dedi. AKP'ye yakınlığı ile bilinen Genar araştırma şirketinin sahibi ve Yeni Şafak gazetesi yazarı İhsan Aktaş, BirGün’ün haberi ardından kamudan aldığı ihalelerle ilgili açıklama yaptı. Aktaş, “kendi devletimizin kurumlarıyla çalışmaktan daha doğal ne olabilir ki?” dedi. BirGün’den İsmail Arı’nın dünkü haberine göre Aktaş’ın kamudan milyonlarca liralık ihaleler aldığı açığa çıkmıştı. Haberde Aktaş’ın, kamudan son 10 yılda 22 milyon TL değerinde 57 ayrı ihale aldığı belirtilmişti. Buna göre Aktaş, Bağcılar Belediyesi’nden 9, AKP döneminde İBB’den 8, AKP’li Tuzla Belediyesi’nden 7, Başakşehir Belediyesi ile Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’nden 5’er ihale almıştı. Genar'ın buna ek olarak RTÜK, üniversiteler, Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) gibi kurumlardan da ihaleler de var. ("DAHA DOĞAL NE OLABİLİR Kİ?") BirGün’ün haberinin ardından sosyal medya hesabından açıklama yapan Aktaş, durumu "doğal" karşıladığını belirterek şunları söyledi: "25 yıllık geçmişi olan firmamız %80'i yabancıların elinde olan bir sektörde iş yapıyor. Yerli bir firma olarak kendi devletimizin kurumlarıyla çalışmaktan daha doğal ne olabilir ki? Bakkal işe gitti, memur mesai yaptı, şirket ticaret yaptı. Bu yazdıklarım mantıklı insanlar için."

(derleyen : mstfkrc )