22 Şubat 2024 Perşembe

Pazarın hesabı çarşıya uymaz - Yaşar Aydın / BİRGÜN

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve şürekâsı, muhalefet partilerinin bugün içinde bulunduğu duruma bakıp “bu iş bitti” diye düşünebilir. Ancak çok yanılıyorlar. Anadolu burası, rejimin çaldığı maya bu gölde tutmaz.
                            
Bir yurttaş AKP seçim otobüsü önünde hayat pahalılığına isyan etti.

Mayıs 2023 seçimleri Erdoğan ve rejim güçleri için muhalefet tarafından verilen can suyu oldu. Çökmek üzere olan yapıyı bir direkle ayakta tuttular. Şimdi tüm güçleriyle yapıyı yenilemeye çalışıyorlar. Ama bunu bile kentsel dönüşüm mantığında olduğu gibi çıkar ve rant merkezli yaptıkları için ortaya çıkan yapı stoku AKP ve diğer bileşenlerinin ülkede siyaset yapmak için gereken barınma sorununu çözmüyor.

Muhalefet güçleri 12 Eylül 2010 referandumundan bu yana en dağınık ve parçalı dönemini yaşıyor. Rejim karşısında konsolidasyonlarını kaybettiler. Hatta bir bölümü özellikle de muhalefetin sağ kanadında kalanlar artık kendini rejim sınırları içerisinde tanımlamaya başladı bile. Muhalefet partileri kendi içlerine dönmüş, ülkenin geri kalanıyla çok ilgilenemez durumda. Erdoğan büyük bir keyifle bu yaşananları izleyip onun üzerinden siyaset üretiyor. Kimini çağırıyor, kimini tehdit ediyor kimini de kendince affediyor.

Uzaktan bakınca iktidar için her şey yolunda muhalefet için ise yolun sonu gibi görünebilir. Ama biraz yakınlaşınca, memlekette olana bitene farklı bir açıdan bakınca asıl olarak rejimin kolonların çürümüş olduğunu net bir şeklide görmek mümkün.

Erdoğan ve etrafındakiler rejimin süratle inşasını tamamlamak için gaza basma eğilimindeler. Bununla ilgili denemeler de yapıyorlar. Ama her seferinde karşılarına çıkan hakikatin sert darbesi onları kendilerine getiriyor.

BİR SÖZ BİR FOTOĞRAF

Çok güçlü olduklarını göstermek için hiçbir fırsatı kaçırmayan iktidar bloku, şiştikçe şişiyor. Ama bir söz, bir mesaj ya da bir itirazla tüm havaları sönüyor.

Emeklinin sebze torbası: Bursa’nın Gemlik ilçesinde yaşlı bir yurttaş, AKP’nin seçim aracının önünde durdu ve elindeki poşeti göstererek “Şuraya bak şuraya! 200 lira burası” diyerek tepkisini dile getirdi. AKP’lilerin ilçe başkanıyla görüştürme teklifini de reddeden yurttaş, “Kimseyle görüşmeyeceğim. Buradayım işte ben. Allah yiye yiye batırsın” diyerek uzaklaştı.

Ne Erdoğan’ın “dünya bizi kıskanıyor” yalanı ne Şimşek’in “her şey yolunda” aldatmacası hiçbir şey bu eylem ve söz kadar etkili olamadı. Yurttaş net bir şekilde “siz doymak bilmediğiniz için biz açız” dedi ve iktidarın maskesi düştü.

Kadın avukatın mesajı: Avukat Feyza Altun, şeriat isteyenlere karşı sosyal medyadan sert bir yanıt verdi. Önce iki gün boyunca linç edildi. Sonra gözaltına alındı ve ertesi gün bırakıldı. Aynı saatlerde milletvekili eskisi Şevki Yılmaz ağzından köpükler saçarak cumhuriyeti kuranlara küfürler edip hilafet istiyordu. Ne mi oldu; Altun, adliye çıkışında “Korkmuyoruz, hepimize yetecek kadar kelepçeniz yok” derken Yılmaz geri adım atmak zorunda kalıyordu. Şeriat talepleri bir başka bahara kalmıştı.

                                  Avukat Altun şeriat eleştirisi nedeniyle gözaltına alınmıştı.

GÜCÜN FARKINA VARMAK

Anadolu toprakları on binlerce yıl boyunca çok fazla zalim iktidarlar gördü. Bugünlerde hiçbirinin ismi dahi hatırlanmaz. Çünkü bu topraklarda zalime direnenler sevilir.

Yaklaşık 70 yıldır sağcı, İslamcı güçler, başta ABD emperyalizmi olmak üzere batılı güçler tarafından desteklendi. Ordudan, emniyete tüm bürokrasi bunların eğittikleriyle doldu. Bu anlayış son 22 yılın mutlak iktidarı olarak karşımızda duruyor.

Geldikleri yer burası. Ülkenin yarısından fazlası “sizi istemiyoruz, ne yaparsan yap sana geçit yok” diyor. Ordusu, polisi, yargısı tekmili birden korku salsa da olmuyor, beceremiyorlar.

Televizyonlar, gazeteler, internet siteleri trol orduları yetmiyor.

Rejimi durduracak, onun çöküşünü hızlandıracak çok fazla alamet birikti. Ülkenin hiçbir majör sorunu çözme kabiliyetleri kalmadı. Kanal İstanbul gibi bir önceki seçimin vaadi bugün ağza bile alınmıyor. Tam tersi yapılmayacak olması bile vaat olarak anlatılır durumda. Çoktan yolun sonuna gelindi.

Muhalefet; sandık, seçim, aday demediğinde, yüzünü sebze poşetine, elektrik faturasına, ÇEDES’e çevirdiği ilk an itibarıyla rejimin çatırdayan kolonlarının uğultusu çoktan Saray’a ulaşmış olacaktır.

Yaşar Aydın / BİRGÜN

Cumhuriyet KÖŞEBAŞI - 22 ŞUBAT 2024 -

 


‘Erdoğan’ı durdurun’ diyen hâkim (Barış Terkoğlu)

Anayasa ense tıraşına karışmaz. Ama cumhurbaşkanının işine karışır.

Aslında 101. madde açıkça söylüyordu: “Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir.” Gelgelelim anayasanın etrafından dolaşıldı. Erdoğan’ın 3. kez cumhurbaşkanlığına izin verildi. “Biz zaten sandıkta yeneceğiz” diyerek anayasanın delinmesine izin veren muhalefet de buna eklenince oldubitti denilen oldu ve bitti.

Ancak buna “hayır” diyenler de vardı. Üstelik bir hâkim.

Hakkâri hakimi Ahmet Çakmak, 28 Mart’ta il seçim kuruluna dilekçe verdi. Çakmak, Erdoğan’ın anayasaya göre aday olamayacağını söylüyor ve YSK’den adaylığının iptal edilmesini talep ediyordu. Gelgelelim YSK, bu talebi reddetti.

BAŞVURUSU KAYBOLDU

Çakmak’ın mücadelesiyse bitmedi. Bu kez, “İç hukuk yolları bitti” diyerek AİHM’ye başvurdu. Dilekçesini 31 Mart’ta PTT’ye verdi.

O dilekçe önümde duruyor. Çakmak, yargının iktidarın emrinde olduğunu, bağımsız karar alamayacağını örneklerle anlatmış. Ardından talebini şöyle yazmış:

“Cumhurbaşkanlığı seçimleri 14 Mayıs 2023 tarihinde yapılacaktır. Başvurumu buguün posta yolu ile gönderdiğimde başvurum 11 ila 15 gün arasında sizlere ulaşacaktır. 14 Mayıs 2023 seçim tarihinden önce mümkünse karar verebilmeniz için bir aylık süreniz olacaktır. Ortada anayasayı ihlal eden bir iktidar ve onun emrinde olan YSK vardır. Seçimlerde her türlü hileyi yapacaklardır.”

Hâkim Çakmak, 10 Nisan gibi AİHM’ye postasının ulaşmasını bekliyordu.

Ancak olmadı. Neden mi? Posta yolda kayboldu da o yüzden. PTT’den hâkim Ahmet Çakmak’a, seçimlerin ikinci turundan bir gün sonra 29 Mayıs’ta verilen yanıtta şöyle yazıyordu: “Gönderinin akıbetinin belirlenemediği...” PTT, kaybettiği kritik posta için hâkim Çakmak’a yaklaşık 500 TL tazminat da ödedi. Ancak atı alan Üsküdar’ı geçmişti.

Hâkim Çakmak yine de vazgeçmedi. 20 Haziran’da AİHM’ye dilekçesini yeniden yolladı. İlginçtir, aynı gün, daha önce kaybolan postası bulunup AİHM’ye teslim edildi. Derken...

İNTİKAM OPERASYONU BAŞLADI

Ahmet Çakmak’tan intikam operasyonu başladı. İşareti 11 Haziran’da Sabah gazetesi verdi. “HSK’dan hadsiz hakime soruşturma” başlıklı haberde YSK’ye başvuru yapan hâkim için soruşturma izni verildiği ilan edildi.

Aslında Çakmak hakkında daha önce açılmış bir başka soruşturma ve verilmiş ceza da vardı. Sebebi de Çakmak’ın kimilerine göre sıra dışı tutumlarıydı. Hâkim Çakmak, Yargıçlar Sendikası üyesiydi. Kararları da tavrı da son dönemin yargı iklimine uymuyordu.

2021 yılında, Akçakale hâkimiyken, önüne getirilen 12 yaşında iki çocuğun tutuklanması talebini reddederken, talep eden savcının eğitimden geçirilmesi gerektiğini tutanağa yazmıştı. Ya da Akçakale Adliyesi’nde boş bir bölümün hâkimler ve savcılar için spor alanı olmasını talep etmişti. Adliyedeki resmi aracın özel işlerde kullanılmasına karşı çıkmıştı. Bunlar soruşturma konusu yapılmıştı. Çakmak buna dayanarak ilk kez yer değiştirme cezası almış, Hakkâri’ye sürülmüştü.

Yetmedi...

Cezaya itiraz eden sert bir dilekçe yazdı. Yaşadığı olayları Güldür Güldür Şov’un parodilerine benzetti. Dilekçedeki ifadelere bir soruşturma daha açıldı. İkinci kez yer değiştirme cezası aldı.

İşte bu iki yer değiştirme cezası gerekçe gösterilerek, seçimden bir ay sonra 6 Temmuz’da hâkimlikten ihraç edildi. Elbette gerekçe olarak Erdoğan için yaptığı başvuru yazılamazdı. Çakmak için önceki cezaları atılmanın bahanesi oldu.

ARTIK ADALET ÖLDÜ

Aslında yaşananlar bir tür yıldırma hikâyesiydi. Zira Çakmak’ın tutanaklarda bold karakter kullanması bile suçlamaya dönüşmüştü. Akçakale Adliyesi’nden 810 kilometre uzaktaki Vezirköprü Adliyesi’nde geçici görevle gönderilirken birkaç saat sonra işbaşında olması istenmişti. Hâkim Ahmet Çakmak, 18 Şubat’ta sosyal medyada isyan etti: “Güneş dahi donabilir ama Türkiye’de adalet aramak beyhudedir, adalet ölmüştür. (...) Adalet nefes alamıyor ve adaletin nefes alması milletin egemenliğine sahip çıkmasıyla olur.”

Dün, hâkim Çakmak’ın HSK’ye yaptığı itiraz Genel Kurul’da görüşüldü. Savunmasını dahi tutanaklara geçiremedi. Belli ki artık hâkimlik kapısı onun için kapanmıştı. Kısacası...

Ortada bir anayasa var. Ama anayasayı koruması gerekenler onu savunamıyor. Cumhurbaşkanı, “Yaptım oldu” diyerek anayasaya rağmen aday olurken Anayasa Mahkemesi önümüzdeki günlerde yapılacak atamalarla fiilen kapanmaya gidiyor. Erdoğan’ın adaylığını “zaten” diyerek göz göre kabul eden muhalefet belediyeler için birbirini yerken anayasayı savunanlar bedel ödemeye devam ediyor. 

Biz istersek adalet ölmeden yaşayabilir. Yeter ki anayasaya sahip çıkalım.

                                                      /././

‘Ne oluyor? Ne oluyor?’ (Ergin Yıldızoğlu)

Ülke anayasaya göre laik ama cumhurbaşkanı, daha üç yıl önce, “İslam bize göre değil, biz İslama göre hareket edeceğiz” diyordu. Geçenlerde de “Şeriata düşmanlık dininin bizatihi kendisine husumettir” buyurmuş. Depremzedeler için yapılacak konutlarda tarikat reislerine öncelik veriliyor. Depremden sonra binden fazla çocuk kayıp, tarikatlar aldı söylentileri yaygın. Biri depremzedeleri, “Bize oy vermezseniz hizmet beklemeyin” anlamında sözlerle tehdit ediyor. 

ÇEDES protokolü okulları siyasal İslamın propagandasına açıyor, irşat büroları Medeni Kanunu (kadın haklarını) tartışmaya açıyor, parklarda kahvelerde tebliğciler vatandaşları taciz ediyor. Siyasal İslamın türlü örgütleri şeriat ve hilafet bayraklarıyla gösteriler düzenliyorlar, güvenlik güçleri bunları seyrediyor. İstanbul Emek, Barış ve Demokrasi Güçleri’nin depremzedelerle dayanışmak amacıyla Kadıköy’de yapmak istediği açıklamaya polis saldırıyor, 100’den fazla kişi gözaltına alınıyor.

Bu sırada, tuhaf bir düğünde, tuhaf bir yazar, “Selanik’ten gelen dönme”“Osmanlı’yı süren soysuzlar” ifadeleriyle Cumhuriyetin kurucularına hakaret eder, beddua okur, hazır bulunan Diyanet görevlisi de amin derken, oradaki saygın bir tarihçi bunları seyrederken; avukat Feyza Altun sosyal medyada şeriat karşıtı bir paylaşımından dolayı gözaltına alınıyor. 

Altun savcılığa çıkarıldı, tutuklanması talebiyle sulh ceza hâkimliğine gönderildi, “yurtdışına çıkış yasağı”, “haftada iki gün karakola imza atma” şartını içeren adli kontrol uygulamasıyla cezalandırıldı. Beykoz Cumhuriyet Başsavcılığı, Altun’un serbest bırakılmasına itiraz etti.

Bu sırada uluslararası sermayeye, “Bak gelirsen kazanırsın” demek için, halkın daha da yoksullaştırılması pahasına türlü taklalar atılıyordu. Erzincan İliç’te toprak kayması sonrası yaşanan faciaya ilişkin soruşturmada, siyanürle altın ayrıştıran Kanada şirketi SSR Mining’in Türkiye müdürü Cengiz Demirci gözaltına alınmasının ardından yaklaşık altı saat içerisinde serbest bırakılıyordu.

‘BİR ŞEY KENDİ SÜRECİNDE İLERLİYOR’

Gariplikler üst üste gelmeye başlayınca, ben hep Beckett’in Oyunun Sonu yapıtındaki kör ve yatalak “efendi” Hamm ile “uşağı”, umutsuzluğun, çaresizliğin ortasında anlam arayışını temsil eden Clov’un arasındaki bir konuşmayı anımsarım: Hamm: “Ne oluyor? Ne oluyor?” Clov: “N’olacak bir şey kendi sürecinde ilerliyor.”

Peki “kendi sürecinde ilerleyen şey” nedir? Hep tek tek olaylara, olgulara bakarak şaşırıyor ve kızıyoruz ama çoğu kez bunların oluşturduğu bütün gözden kaçıyor: Siyasal İslamın hayatın tüm alanlarına sızma, toplumu moleküler düzeyde dönüştürme süreci devam ediyor. Bazen de bakış açısını biraz değiştirmek gerekiyor: Değerli dostum Galip Yalman, geçenlerde dikkat çekmişti: “Farkında mısınız artık muhalefet var olan rejimi (başkanlık sistemi, iktidarsız meclis-EY) değiştirmekten söz etmiyor”

Hımmm... Demek ki rejim muhalefetini, var olanın kaçınılmazlığına ikna etmek konusunda epey yol kat etmiş. Halbuki, yukarıda aktardığım örnekler rejimin, Anayasa Mahkemesi’ni iktidarsızlaştırdıktan sonra anayasayı da işlevsizleştirmeye başladığını, kimi simgesel şiddet araçlarını daha sık kullanmaya başladığını gösteriyor. Bu araçlardan üçü artık iyice belirginleşti: Rejim topluma dayattığı “hakikat rejimine” (doğrunun, yanlışın, konuşulabilir olan ve olmayanın sınırlarını belirleyen kurallar, yasaklar, kavramlar) uygun biçimde ilerlerken direnenleri, laikliği savunmaya çalışanları “halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmekle” suçluyor. Böylece rejim “siyasal İslam=halk” derken laikliği savunmak “isyancı” kategorisi içine alınıyor, cezalandırma keyfileşiyor. İkincisi, laik Cumhuriyeti kuranlara yönelik hakaretler, yalanlar, iftiralar artıyor. Üçüncüsü, rejim kendi fiyaskolarına, siyasi, kültürel ve cinsel (kadın, çocuk tecavüzleri gibi) rezaletlere, ekonomik skandallara, yandaşlarına uzanan yolsuzluk, hırsızlık vakalarına ilişkin haberlere yasak getiriyor. 

“Kültür üstyapıdır, biz altyapıya, ekonomik çıkara odaklanalım, aman halkımızın duygularını incitmeyelim” filan derken “kültür savaşlarında” meydan o kadar boşaldı ki siyasal İslam artık tüm frenlerini boşalttı, militanları, Zülâl Kalkandelen’in deyimiyle iyice “azdılar”.

                                                  /././

ABD, Türkiye’yi neye zorluyor? (Mehmet Ali Güller)

Erdoğan’ın Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Yunanistan ve Mısır’la normalleşmesi yaygın bir şekilde “U dönüşü” olarak niteleniyor. Peki ABD’yle ilişkilerini nasıl nitelemeliyiz?

Son bir aydaki şu dokuz konuya dikkatinizi çekeyim:

NATO’NUN GÜNEY KANADI

1) TBMM, 23 Ocak 2024’te, Erdoğan’ın talebiyle İsveç’in NATO üyeliğini onayladı.

2) ABD Dışişleri Bakanlığı, TBMM’nin onay belgesinin Washington’a ulaşmasının ardından, 27 Ocak 2024’te, Türkiye’ye yaklaşık 23 milyar dolarlık F-16 savaş uçağı satışını onayladı. ABD yönetimi Kongre’ye resmi bildirim yaptı.

ABD Dışişleri, Türkiye’yle birlikte, eşzamanlı olarak Yunanistan’a da F-35 satışını onayladı.

3) NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, 15 Şubat 2024’teki NATO Savunma Bakanları Toplantısı öncesinde yaptığı açıklamada, “Türkiye’nin NATO’nun güney kanadı için önemine” işaret etti. (AA, 15.2.2024)

AVRUPA GÖKYÜZÜ KALKANI

4) Türkiye, 15 Şubat 2024’te “Avrupa Gökyüzü Kalkanı”na dahil oldu. Savunma Bakanı Yaşar Güler ve Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias, NATO’nun Brüksel’deki merkezinde, Alman Savunma Bakanı Boris Pistorius ile birlikte “Avrupa Gökyüzü Kalkanı Girişimi Niyet Mektubuna Türkiye ve Yunanistan’ın Katılımına Dair Düzenleme Belgesi”ni imzaladılar. (AA, 15.2.2024)

Savunma Bakanı Güler imza sonrası yaptığı açıklamada Avrupa Gökyüzü Kalkanı’nı “NATO’nun gerekliliklerinin yerine getirilmesi yolunda önemli bir adım” olarak niteledi. (AA, 15.2.2024)

5) Savunma Bakanı Yaşar Güler, aynı gün, 15 Şubat 2024’te katıldığı NATO-Ukrayna Konseyi toplantısında ise “AB üyesi olmayan müttefiklerin, AB’nin savunma girişimlerine tam katılımının sağlanması gerektiğini” savundu. (AA, 15.2.2024)

NATO’DAN UKRAYNA’YA İHA TRANSFERİ

6) NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, NATO Savunma Bakanları Toplantısı sonrası yaptığı açıklamada, NATO müttefiklerinin Ukrayna’ya 1 milyon insansız hava aracı göndermek için anlaştığını duyurdu. (CGTN Türk, 15.2.2024)

7) Baykar Teknoloji CEO’su Haluk Bayraktar, 7 Şubat 2024’te yaptığı açıklamada, Ukrayna’nın başkenti Kiev’de İHA fabrikası inşasına başladıklarını duyurdu. (Hürriyet, 8.2.024)

8) Savunma Sanayi Başkanı Haluk Görgün, 18 Şubat 2024’te yaptığı açıklamada, Savunma Sanayi Başkanlığı’nda bir NATO Müdürlüğü oluşturacaklarını duyurdu. (AA, 18.2.2024)

9) Erdoğan, ABD’li Senatörler Jeanne Shaheen ve Chris Murphy ile 20 Şubat 2024’te görüştü. İki senatör, İsveç’in NATO üyeliğini onaylamayı bekleten Macaristan’ı ve Moldova’yı ziyaret ederek Türkiye’ye geldi. (TRT Haber, 20.2.2024)

Diplomatik çevrelere göre senatörlerin çantasında Türkiye’nin Ukrayna’daki rolünün artırılması konusu vardı.

MONTRÖ’YE DİKKAT MESAJI

Tüm bunlar ne anlama geliyor peki?

Açık ki ABD NATO’yu, belirli üyeleri üzerinden, Ukrayna konusunda daha aktif bir konuma zorluyor. Çünkü Ukrayna’nın kendi başına yapacağı bir şey kalmadı ve Washington’un da “uzun savaş” stratejisini sürdürmesi lazım.

Avrupa Gökyüzü Kalkanı, bu kapsamda, Montrö’yü delmenin yeni bir yolu olarak zorlanacak.

Tüm bunlar kuşkusuz Moskova’dan da görülüyordur. Putin’in Ankara ziyaretinin ertelenmesi de İstanbul başkonsolosundan başlayarak Rusya’nın askeri ve diplomatik temsilcilerinin son günlerde sık sık “Montrö uygulanmalı” mesajı vermesi de bu çerçevede değerlendirilmelidir.

                                                   /././

Trump NATO’ya karşı! Yoksa kazansa mı?! (Orhan Bursalı)

Tartışılmayan bir konu. Çomak sokayım arı kovanına. Geçen gün bir yemekte “Valla Trump mı kazansa?” diye masaya patlayıcıyı bıraktım.

ABD’de yaşayan demokrat kesim Trump’tan nefret ediyor. Sevilecek bir yanı yok. Bir okurum bir markette pisuvara işenecek yere yerleştirilmiş Trump etiketli fotoğrafı paylaştı. Geçen seçimde demokratların oyları çaldığı yalanlarıyla taraftarlarını isyana sevk etti. Capitol basıldı. Davası sürüyor. Mal varlığı üzerine aldatıcı beyandan dolayı en son 350 milyon dolar ceza yediği gibi oğulları dahil şirketlerinin yönetiminden üç yıl kadar uzaklaştırıldı.

Seçimlere katılabilecek mi, Cumhuriyetçilerin bir numaralı adayı, yerel mahkemelerin cezai kararlarına Yüksek Mahkeme’nin müdahalesi ne olur, tartışılıyor. ABD’yi kapak gibi ikiye bölen bir lider. Bizde de öyle değil mi, belli konularda kumaş benzer.

Neyse, olayın bir Amerika’nın içini ilgilendiren yönü var (hukuk vb.) bir de dış politikada bizi ve dünyayı ilgilendiren yönü.

‘AZ KALSIN NATO’DAN ÇIKIYORDU’

Trump seçim kampanyasında geçen hafta ilginç laflar etti. NATO’nun yükünü ABD’nin çektiğini, aidatını ödemeyen (askeri harcamalarının GSYİH içindeki payı düşük) ülkeleri hedef aldı ve Rusya’yı bu ülkeleri vurması için teşvik edebileceğini söyledi!

İlk başkanlık döneminde de askeri-mali harcamaların yüksekliğinden kıyameti koparmış, Avrupa kendi milli ordusunu kurma noktasına gelmişti. Rusya ile iyi ilişkilerden yana, Suriye’de ne işimiz var diyen bir kişi idi. Ukrayna’ya sonsuz yardıma direniyorlar.

Trump’ın ulusal güvenlik danışmanlığını yapan John Bolton, geçen gün verdiği demeçte “NATO’dan çıkıyordu, zor vazgeçirdik” diyordu.

Trump’a “Aman ha NATO’dan çıkma, biz yoksa ne b.k yeriz” diyecek halim yok!

Keşke gerçekleşse ve Avrupa ile Rusya arasında yeni bir güvenlik dengesi kurulsa!

BIDEN TAM TERSİ

İçeride “Demokrat” olan Biden, dışarıda ise tam bir Soğuk Savaş emperyalisti. NATO’ya ABD’nin çıkarları doğrultusunda bir dünya görevi yükledi üstelik ve Avrupa’yı peşine taktı. Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinde ABD ve Avrupa’nın politikalarıyla ve Rusya’yı tarihsel bir derin güvenlik krizi içine sürüklemelerinde büyük sorumlulukları var. Merkel zamanında Rusya’nın NATO üyeliği tartışılırken, gelinen nokta, İkinci Dünya Savaşı, hele 1960’ların dehşet Soğuk Savaş politikalarının canlanması oldu.

Hadi bakalım, ABD için demokrat mı olacaksınız, yoksa Soğuk Savaş’ın uzantısı mı?

GEMİLERİN KAYMAĞINI YE, SONRA ‘YETİŞ DEVLET!’

Sahibi de bu gemi batacak dediği, Marmara’da bir yerden bir yere mal taşıyan Batuhan A’nın batışı üzerine Meclis’te ilginç bir açıklamayı dinledim. AKP Trabzon Milletvekili Vehbi Koç gemi ticaret filosunun çok eskidiğini söyleyerek devleti yardıma çağırdı.

Batuhan A  53 yaşında imiş. CHP Sivas Milletvekili Ulaş Karasu’nun aldığı bilgilere göre “Son sekiz yılda meydana gelen 3 binin üzerindeki gemi kazasında 677 kişi öldü, 390 kişi kayboldu... Avrupa’da 12 yaş ve üzeri gemiler ‘yaşlı’ sayılırken ülkemizde 150 GT ve üzerinde toplam 2 bin 149 adet gemi/deniz aracı bulunuyor. Bu gemi ve deniz araçlarının sadece 268’i 0-5 yaş aralığında, 307’si ise 6-10 yaş aralığında bulunuyor. Geri kalan 1574’i ise 11-31 ve üzeri yaş aralığında bulunuyor.” 

Batuhan A, 53 yıldır sahip(ler)ine çalışıyor. Sahipler, gemi üzerinden kendi servetini yapıyor. Ama gemiyi yenileme konusunda ne yapmış bilgi yok. Kullan kullan, zamanı gelince denizin dibini boylasın veya hurdaya çıkar, nasılsa devlet var... Filonun eskiliğine bakılınca gemi sahiplerinin genel düşüncesi gibi. Lobileri güçlüdür, Hazine’nin sırtından alabileceklerini alırlar.

(Cumhuriyet)


TKP'den Samandağ'da TİP adayına destek kararı: 'Sorumluluğumuzun bilincindeyiz' - soL

 TKP Samandağ'da TİP adayına destek kararı aldığını duyurdu, "Küçük hesapların peşinde olmayacağız, bu olağanüstü koşullarda üzerimize düşen sorumluluğun bilinciyle hareket edeceğiz!" denildi.

Türkiye Komünist Partisi (TKP), Hatay'ın Samandağ ilçesinde aday çıkarmayacaklarını duyurdu. Açıklamada Hatay'ın ayağa kalkmasını dayanışmayla sağlayacaklarını vurgulayan TKP, "Samandağ halkına karşı ahlaki ve vicdani sorumluluğumuz gereği Samandağ’da belediye başkan adayı göstermeme, sayın Emrah Karaçay’ı destekleme kararı aldık" denildi.

Depremin yarattığı yıkım ve sorumlulularına karşı sorulacak hesabın vurgusu yapıldı, "Samandağ halkına karşı ahlaki ve vicdani sorumluluğumuz gereği" bu kararın alındığı açıklandı.

TKP Hatay İl Örgütü'nün sosyal medya hesabı X'ten yapılan duyuruda, "Küçük hesapların peşinde olmayacağız, bu olağanüstü koşullarda, Samandağ halkını yalnız çaresiz bırakan zihniyetin değişmesi için üzerimize düşen sorumluluğun bilinciyle hareket edeceğiz!" ifadeleri yer aldı. 

Açıklamanın tamamı şöyle:

"Deprem sürecinde “Hatay Ayağa Kalkıyor” sözüyle Hatayımızın birçok bölgesinde dayanışmayı büyütmeye, örgütlenmeye yönelik bir çaba sarf ettik. Gücümüz yettiğince her ilçede, her mahallede olmaya gayret ettik.

Samandağ’ımızda da depremin ilk gününden bugüne hem dayanışma için hem de depremdeki büyük yıkımın sorumlalarından hesap sormak için çalışma yürüttük. Bu çalışmalar sırasında çok sayıda Samandağlı dostumuz bu çabaya omuz verdi, partimize üye oldu.

'Samandağ halkına karşı ahlaki ve vicdani sorumluluğumuz gereği...'

Deprem sürecinde AKP iktidarı kadar, halkın oylarını çantada keklik gören yerel yönetimler de halkımızı yalnız ve çaresiz bıraktı. Bu doğrultuda TKP, başta Defne’de olmak üzere bu zihniyetle hesaplaşmaya ve zihniyeti değiştirmeye yönelik yoğun bir çalışmaya girişti. Önceliğimiz bir zihniyetin değişmesi ve dayanışmayla Hatay’ımızın ayağa kalkmasıdır.

Samandağ Belediye Başkanlığı için partimize başvuran aday adaylarımız, üyelerimiz, dostlarımız ile yaptığımız değerlendirmede; Türkiye İşçi Partisi’nden Samandağ Belediye Başkanlığına adaylığını açıklayan sayın Emrah Karaçay ve ekibinin uzun süredir bir çalışma yürüttüğünü ve bu çalışmanın Samandağ halkında bir ilgi ve karşılık bulduğunu tespit ettik.

Depremin yarattığı yıkımdan sorumlu olanlardan hesap soracağımıza ve bu zihniyetin değişmesi için elimizden geleni yapacağımıza dair halkımıza verdiğimiz söz dolayısıyla, Samandağ halkına karşı ahlaki ve vicdani sorumluluğumuz gereği Samandağ’da belediye başkan adayı göstermeme, sayın Emrah Karaçay’ı destekleme kararı aldık.

Samandağ Belediye Meclisi seçiminde ise TKP, komünist adaylarıyla pusulada yer alacaktır. Samandağ halkını komünist adayları belediye meclisine sokmaya çağırıyoruz. 

Dayanışmayla Hatayımızı ayağı kaldıracağız!

Türkiye Komünist Partisi Hatay İl Örgütü"

'Sağlık sorunları' sebebiyle İliç'e gidemediğini söyleyen Özhaseki 3 etkinliğe katılmış - soL

Erzincan İliç'te yaşanan maden faciasının ardından 9 gün boyunca bölgeye gelmeyen ve "Nedeni sağlık sorunlarım" açıklaması yapan Bakan Özhaseki'nin Adana ve Osmaniye'de kura törenine katılmış.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, Erzincan İliç'te yaşanan maden faciasının 9'uncu gününde bölgeye gitti. Kendisine sorulan soru üzerine geçirdiği operasyonlar nedeniyle İliç'e geç gelebildiğini dile getiren Özhaseki'nin bu süreçte üç etkinliğe katıldığı ortaya çıktı.

Özhaseki, katıldığı etkinlikleri sosyal medya hesabından paylaştı. Bakan Özhaseki, 19 Şubat Pazartesi günü Osmaniye'de, 20 Şubat Salı günü de Adana'da deprem konutları kura ve teslim törenlerine katıldı.

Ayrıca Özhaseki, İliç'teki maden faciasının yaşandığı 13 Şubat'tan 1 gün sonra 14 Şubat'ta İstanbul Ticaret Odası Yönetim Kurulu ile kentsel dönüşüm istişare toplantısına katıldığı görüntüleri de sosyal medya hesabından paylaştı.

Bakan Özhaseki, bugün İliç'te düzenlediği basın toplantısı sırasında gazeteci Ferit Demir'in bölgeye neden 9 gün sonra geldiğine yönelik sorusuna şöyle yanıt vermişti:

"Bir ay kadar önce 8 saat süren bir operasyon geçirdim. Buradaki hadisenin olduğu gün de devamlı 2 saatlik bir operasyon daha geçirdim, hastanede kaldım doktorlar nezaretinde uzunca bir süre tedavi oldum. Olayın ilk olduğu andan itibaren narkozun terisinden kurtulmamla birlikte çevreden sorumlu bakan yardımcımız arkadaşımız burada olduğu için olayları anbean takip ettim. Gelememe nedenim sağlık nedenleri, eğer özür dilemem gerekirse tüm kamuoyundan özür dilerim."

soL


Yüksek yargı üyelerine panoramik deniz manzaralı kooperatif - Asuman Aranca / T24

Kooperatif projesi için MHP Ankara İl Yönetim Kurulu Üyesi Gökhan Bingöl’e ait olan Vizör Grup ile anlaşıldı

asuman aranca yüksek yargı üyeleri kooperatif

Yargının üst düzey bazı isimleri kurdukları konut kooperatifiyle, İzmir Foça’da denize nazır konutlar inşa ettirmeye hazırlanıyor. Referans sistemi ile üye olunan kooperatifin peşin üyelik bedeli, tek seferde 3 milyon lira olarak belirlendi. 189 üyeden oluşacak kooperatifin proje ismi Nest Foça olacak. Projenin müteahhitliğini ise MHP Ankara İl Yönetim Kurulu üyesi Gökhan Bingöl’e ait firmanın yapacağı öğrenildi.

Danıştay üyesi Toklu da kurucular arasında

Yargı mensuplarının kurduğu konut kooperatiflerine bir yenisi daha eklendi. Sedat Peker’in iddialarında Sezgin Baran Korkmaz’a ait otelde bedava konakladığını öne sürdüğü Danıştay üyesi Esat Toklu ile Adalet Bakanlığı Yüksek Müşaviri Ertuğrul Çekin, Yargıtay Genel Sekreter yardımcısı Ömrü Yılmaz, Ankara 3. Vergi Mahkemesi Başkanı Ayhan Kolukırık, Ankara 4. Vergi Mahkemesi Başkanı Yusuf Örnek, Anayasa Mahkemesi Raportörü Fatih Torun, Ankara Vergi Mahkemesi üyesi Serkan Baran Altun ve vergi müfettişi Mesud Altundağ tarafından kurulan Eski Foça ile yeni Foça arasındaki bölgede inşa edilecek Nest Foça Kooperatifi, İzmir’in Foça ilçesi Fatih mahallesinde denize nazır bir proje için üye arayışına girdi. 

4 ayda 400 bin lira kira getirisi

T24’ün edindiği bilgiye göre, 189 üyeden oluşacağı öğrenilen kooperatifin tanıtım broşüründe, konutların yapılacağı arazinin turizm imarlı olduğu ve bu nedenle inşa edilecek konutların kısa süreli kira elde etmesi önünde bir engel olmadığı ifade edildi. İnşaatın tamamlanması sonrasında kura çekimi ile konutların sahiplerine verileceği belirtilen broşürde, “İsteyen üye 12 ay kendisi kullanıp aylık veya yıllık kiraya verebileceği gibi, turizm konaklamaları kapsamında kısa süreli de kiraya verip gelir elde edebilecektir. 2024 yılı sezonunda (4 aylık dönemde) bir bağımsız bölümün toplam 400 bin TL kira getirisinin olabileceği öngörülmektedir” denildi.

Panoramik deniz manzaralı konutlar

Broşürde, kooperatifin üye grubunun büyük çoğunlukla yargı mensuplarından oluştuğu ancak “referanslı” olmak kaydıyla kamu ve özel sektör üyeliğine de açık olduğu kaydedilerek, “Sözleşme sonrasında her bir üyeye, otoparklı, bahçe kullanımlı, panoramik deniz manzaralı balkonlu brüt 65 ila 70 metre kare büyüklükte 2+1 daire teslim edilecek ve şerefiye bedeli hariç başkaca bir ödeme alınmayacaktır” ifadeleri yer aldı. Projeyi gerçekleştirecek olan firmanın yan parsellerde de başka projeler inşa ettiği ve bu bölgede yer alacak spor tesis alanları, iskele ve plajdan kooperatif üyelerinin ücretsiz yararlanacağı anlatılan broşürde, konutların ruhsat alınmasından itibaren 24 ay içerisinde teslim edilmesinin planlandığı belirtildi.

3 milyon lira tek seferde ödenecek

Broşürde, “Arsamızın olduğu bölgede bu emsalde herhangi bir proje bulunmamaktadır. Projemize ait dairelerin bugünkü fiyat düzeyine göre 7,5 ila 10 Milyon TL aralığında olacağı öngörülmektedir. Üyelik bedeli tek seferde ödenmek üzere 3 milyon TL'dir” denildi. Üyelik güvence bedeli olan 200 bin lira tutar, 26 Şubat 2024 tarihinden itibaren kooperatif hesabına yatırılmaya başlanacaktır. Kalan tutarın 19 Nisan 2024 tarihine kadar kooperatif banka hesabına yatırılması gerekmektedir” denildi.

Öte yandan kooperatif projesi için MHP Ankara İl Yönetim Kurulu Üyesi Gökhan Bingöl’e ait olan Vizör Grup ile anlaşıldığı öğrenildi.

Asuman Aranca / T24

10 yıldaki fark ortaya çıktı: İliç'teki Anagold madeninin altından geçen fay, MTA haritasından silinmiş - T24

 "MTA’nın, Anagold maden sahasının altından geçen Ovacık fay hattı-Munzur segmentini resmi fay haritasından sildiğini tespit ettik..."

MTA iliç fay hattı harita

Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü'nün (MTA), Erzincan İliç’teki Anagold maden sahasının tam altından geçen Ovacık fay hattı-Munzur segmentini resmi fay haritasından sildiği öne sürüldü. 2013 ve 2023 yılına ait harita görsellerini, CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz paylaştı. 

Erzincan İliç'te anagold firmasının işlettiği altın madeninde meydana gelen faicada "yeni toprak kayması riski" nedeniyle arama-kurtarma çalışmaları durduruldu. 

10 milyon metreküp toprak altında kalan 9 işçiler için bekleyiş sürüyor.

İlk günden itibaren bölgede olan ve Anagold Madencilik'le ilgili çeşitli belgeleri açığa çıkaran CHP Genel Başkan Yardımcısı Deniz Yavuzyılmaz, bu kez fay hattıyla ilgili bir belge paylaştı. 

Sosyal medya hesabından "Yaparsa AK Parti yapar!" diyerek paylaşım yapan Yavuzyılmaz; İliç'teki maden sahasının altından geçen fay hattının, MTA'nın yayınladığı 2013 yılı Resmi Diri Fay Hatları Haritası'nda olmasına rağmen 2023 yılında yayınlanan haritadan silindiğini yazdı.

Haritaların görsellerini de yayınlayan Deniz Yavuzylmaz'ın paylaşımı şöyle:

"MTA’nın, Erzincan İliç’teki Anagold maden sahasının tam altından geçen Ovacık fay hattı-Munzur segmentini resmi fay haritasından sildiğini tespit ettik. 2013 yılı MTA haritasında bulunan fay hattı, 2023 yılında yayınlanan haritada yok! Kaynak: Maden Tetkik Arama Genel Müdürlüğü 2013 ve 2023 yıllarına ait Resmi Diri Fay Haritaları."

T24

21 Şubat 2024 Çarşamba

Altın tekelinin rüşvet fonu / İliç'i talan eden Anagold, sus payı için fon kurmuş - Nisa Sude DEMİREL / EVRENSEL

 

Senelerdir bölgede siyanür kullanarak altın çıkaran Anagold şirketi, bölge halkının tepki göstermesini engellemek için kurduğu fonla adeta rüşvet dağıtmış.

Erzincan’ın İliç ilçesinde Anagold Madencilik’e ait Çöpler Altın Madeninde yaşanan facianın üzerinden sekiz gün geçti. Siyanürlü toprağın Fırat Nehri’ne karışma riski devam ederken atık toplama havuzunun etrafında bulunan gazeteciler gözlerinin ve boğazlarının yandığını anlatıyor. 2022’de de siyanür sızıntısının yaşandığı, bulunduğu bölgeyi adım adım zehirleyen madenin öncesinde bölge halkının geçim kaynağının başlıca gelir kaynakları hayvancılık ve tarımken maden bu kalemleri neredeyse yok etti. Senelerdir bölgede siyanür kullanarak altın çıkaran şirket ise bölge halkının tepki göstermesini engellemek için çeşitli yöntemler deniyor. Bu yöntemlerden biri de Anagold Sosyal Kalkınma Fonu (Anagold-SKF). Bu fonla “Madenin artık nesiller arası bir zaman dilimini kapsayacağını düşünürsek, maden faaliyette olduğu süre boyunca meydana gelebilecek sosyal sorunlar” çözülmeye çalışılıyor.

ŞİRKET BESLENDİ, BÖLGE TALAN EDİLDİ

Kapasite artımı talebine verilen “ÇED gerekli değildir” raporu, siyanür sızıntısından henüz birkaç ay sonra yeniden çevre izin lisansı uzatılan şirket adım adım bölgeyi talan ederken bahsedilen “kalkındırma projelerine” yapılan destek ise 2022’de açıklanan şekliyle 1.6 milyon dolarla sınırlı kaldı. Şirkete bu zamana kadar 1 milyar 337 bin TL tutarında yatırım teşviki verildi, 7 milyon 218 bin dolar vergi borcu silindi. Fonun harcanma şekli ve miktarına ilişkin ise pek çok soru işareti var. 

Anagold’a ait belgelerde yer alan bilgilere göre bu fon her sene üretilen altın miktarına göre, ons başına 2 dolar ayrılarak oluşturuluyor. Şirketi gündeme getiren her felakette, her sızıntıda ise bu fon “Toplum yararına harcanıldığı” söylenerek, madenin bulunduğu bölgenin “doğasını ve insanını” önemsediklerine örnek olarak gösteriliyor. Örneğin 2022 senesinde yaşanan siyanür sızıntısından sonra şirket yaptığı açıklamada şöyle diyor: “Anagold, 2018 yılından bu yana SKF aracılığıyla tarım, sağlık, eğitim gibi birçok alanda sürdürülebilir gelir fırsatlarını destekleyen programlar için bugün itibarıyla 1.6 milyon ABD doları ayırmıştır. SKF, madencilik faaliyetlerinin sona ermesinden sonraki dönem için kalkınma ve iş birliğini, beceriyi, uzmanlığı ve gelir getirici faaliyetleri destekleyerek tüm yöre halkının madenden bağımsız olarak güçlendirilmesini amaçlamaktadır”

YOK EDİLENLERİ TELAFİ ETME REKLAMI

Anagold’un açıkladığı biçimiyle bu fon toplumsal ve sosyal kalkınma projelerine destek vermek ve maden dışı gelir getirici fırsatların geliştirilmesine yönelik olarak İliç’teki yerleşim yerleri ve Çöpler maden sahası aracılığıyla koordine edilen yerlerde yaşayanlar tarafından hazırlanan projelere, finansman ve ayni destek sağlamak amacıyla 2018 yılında kuruldu. Şirket fonun öncelikli olarak maden dışı gelir getirici ekonomik faaliyetler, kırsal kalkınmaya yönelik faaliyetler, eğitim, mesleki eğitim ve yerel insan kaynağının geliştirilmesi, gençler, kadınlar ve yaşlılara yönelik sosyal kalkınma faaliyetleri için kullanıldığını ifade ediyor.

FONA İLİŞKİN ARADIĞIMIZDA BİLGİ ALAMADIK

Aynı zamanda Anagold’un bir maden şirketi olduğu, toplum ve sosyal kalkınma ajansı olmadığı; Anagold’un amacının madenin ve hissedarlarının gelirlerini en üst düzeye çıkarırken iyi bir kurumsal ortak olmak olduğu ifadelerine yer veriliyor. Tam da bu sebeple fon dışarıdan gözüktüğü gibi bölge halkını desteklemek veya kalkındırmak için değil, bizzat şirketçe yok edilen gelir kaynaklarını kısıtlı bir biçimde “Telafi etmek” ve maden için yeni emek gücü oluşturmak için kaynaklanıyor. Fona başvuru yapma sürecine ilişkin bilgi veren bir metinde altyapı, örgün eğitim, sağlık gibi projelerin desteklenmeyeceği ifade ediliyor. Şirketin sitesinde fona ilişkin bilgi alınması için verilen numarayı bilgi almak için aradığımızda ise numaranın artık kullanılmadığını öğrendik. 2022 yılında SKF’ye başvuru yapılması için işaret edilen numarayı aradığımızda telefonu açan yetkili ise devam eden bir başvuru süreci olmadığını, “bu durumda” fona ilişkin bilgi veremeyeceğini, kurumdan bilgi almamız gerektiğini ifade etti.

FONUN GERİ KALANI NEREDE?

Yıllık altın üretiminde ons başına iki dolar olarak biriktirilen fonda, 2018 senesinden itibaren 2018’de 170 bin 866 ons, 2019’da 391 bin 213 ons, 2020’de hedeflenen 340 bin ons, 2021’de ortalama 300 bin ons, 2022 ve 2023 yılında bir şirket yetkilisinin Dünya gazetesine verdiği röportaja göre ortalama 230 bin ons altın üretimi yaptığı göz önünde bulundurulduğunda, 3 milyon 322 bin dolar olması gerekiyor. Ancak 2018-2022 arasında fondan toplam 1.6 milyon dolar harcama yapılmış. Peki fonun geri kalanı ne için harcandı?

KADINLAR VE GENÇLERİ DE ‘MADENE HAZIRLIYORLAR’

Fonun bir başka amacı olarak ise “Kadınlar ile gençleri güçlendirmek” işaret ediliyor. Kadınların madenden sonra daha fazla istihdama katıldığı anlatılıyor. Ancak şirketin “Kadınları kalkındırmak” olarak ifade ettiği programlar, bölgedeki kadınları da sömürü çarkına dahil etmekten başka bir anlama gelmiyor. 2019’da yayımlanan sürdürülebilirlik raporunda 2015 yılından beri Çöpler Madeni İdari İşler Bölümünde çalışan Gülten Güler Uludağ örnek verilebiliyor. Uludağ kadınların maden sonrasındaki gelişimini şöyle anlatıyor: “Bölgedeki kadınlar gece vardiyasında bile çalışmaya başladı!”

Yine Anagold için gençleri desteklemenin arkasında yatan motivasyon “Yaşanabilecek sosyal sorunların önüne geçmek”. Zaten bölgedeki gelir kaynaklarını yok etmiş olan Anagold, bölgedeki yatırımlarıyla gençleri “Madende çalışmaya hazırlıyor”: “Madendeki istihdam fırsatlarına erişememeden kaynaklı olsun, dışarıda bırakılan gençlik, zamanla önemli sosyal sorunlara yol açabilir. Madenin artık nesiller arası bir zaman dilimini kapsayacağını düşünürsek, maden faaliyette olduğu süre boyunca meydana gelebilecek sosyal sorunları ele almayı amaçlayan programların uygulanması önemlidir. Madende kendilerine iş verilmesini bekleyen gençlerin örgün eğitimden kaçındığını gösteren son gözlemleri/verileri dikkatlice ele almak gerekir. Buna ek olarak, mesleki eğitimler yardımı ile iş kapasitesi oluşturma/geliştirme, teknik yetkinlik ve yeterliliğin artırılması bir odak noktası olacaktır.”

TALAN ETTİKLERİ BÖLGEDE SÜKUNETİ SAĞLAMAYA ÇALIŞIYORLAR

Yaşanan facianın ardından gazetemiz muhabirleri Elif Ekin Saltık ve Özkan Zülfikar İliç’ten yazdıkları izlenimde Anagold’un bölgede bölge halkını “himayesi altına almak” adına devlet gibi davrandığından bahsetmişti: İlçe halkı ile sohbetlerimizde maden şirketinin ilçe için yaptığı hizmetler de konu oluyor. Okul yaptırdıkları, Sosyal Kalkınma Fonu adıyla projelere destek verdikleri vs. vs. Bir de ilçe Halk Eğitim Merkezi binasıyla yan yana “Anagold Madencilik İş ve İşçi Geliştirme Merkezi” var. “Sosyal Kalkınma Fonu”ndan da bahsediyor işçi. Maden şirketinin halkı himayesine almak için bu fon aracılığıyla hayvancılık, arıcılık yapanları, işletme açmak isteyen kimi projeleri desteklediğini belirtiyor. “Fona maden işçileri ve eşleri haricinde herkes başvurabilir” diyor: “Fon için başvuru tarihi veriliyor, muhtarlıklara ilan veriliyor, sonra projeler değerlendiriliyor. Destek verdikleri proje 60-70 tane. Anagold burada sayısız proje verdi, madenin ucunda büyük menfaatler olunca bir kısmını da tabii dağıtacaksın ki göze batmayasın. Resmiyette bir rakam ortaya koyuyorlar çıkardıkları altınla ilgili, ama gerçekten çıkardıkları altın o kadar mı bilmiyoruz. Halkı susturmak, himayelerine almak için de bir şeyler vermek durumundalar.”

Bu projeyle bölgedeki pek çok iş yerinin tabelasında adı yazan Anagold, madende örgütlü Maden İş’e “donanımlı bir lokal” açtı, açılışına Anagold Madencilik’ten Genel Müdür Yardımcısı Cem Serin, İnsan Kaynakları Şefi Cengiz Şahin, Halkla İlişkiler Müdürü Melik Sadık, Basın Servisinden Halil Yüksel katıldı.

Nisa Sude DEMİREL / EVRENSEL