AKP'li Elitaş'tan 'final' yorumu: Millet Erdoğan'ı isterse bizi ölüm ayırır
Erdoğan'ın yerel seçime haftalar kala yaptığı "final" açıklamasını yorumlayan AKP'li Elitaş, "Ölüm bizi ayırana kadar devam etmek isteriz" dedi.AKP Genel Başkanvekili Mustafa Elitaş, partisinin Kırşehir'de düzenlediği seçim programında konuştu. AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın "31 Mart benim için final" sözleri hakkında açıklamalarda bulundu.
Erdoğan'ın bir kez daha aday olabilmesinin önündeki yasal engellerin "milletin baskısıyla" kaldırılabileceğini söyleyen Elitaş, şöyle konuştu: "Şu anda bildiğiniz gibi Sayın Cumhurbaşkanımızın 2028 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri'nde Anayasa gereği üçüncü kere aday olması mümkün değil. Ama millet, 'Tayyip Erdoğan devam etsin' diye isterse o konuda siyaset üzerine baskı yaparsa, siyaset kurumu da bu konuyla ilgili bir kanaat oluşturursa biz liderimizle ölüm bizi ayırıncaya kadar devam etmek isteriz."
Bekir Bozdağ: Erken seçim kararı çıkarsa Erdoğan üçüncü kez aday olabilir (duvaR)
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "31 Mart yasanın verdiği yetkiyle son seçimim" sözleriyle ilgili açıklama yapan Bekir Bozdağ "TBMM, seçimlerin yenilenmesine karar verirse üçüncü kez aday olabilir" dedi.(https://www.gazeteduvar.com.tr/bekir-bozdag-erken-secim-karari-cikarsa-erdogan-ucuncu-kez-aday-olabilir-haber-1675478)
‘Farz Et Ki Ömer Koç Yok’: İnsanı öfkelendiren bir sergi (Efe Ardıç)
Orhan Veli ve Nâzım Hikmet’in el yazmalarının tek bir insanın tasarrufunda bulunduğunu görmek… O isterse biz de görebiliriz. İstemezse göremeyiz. Şömineye atsa ruhumuz duymaz.Arter’de sergilenen “Farz Et Ki Sen Yoksun” isimli sergi, Ömer Koç’un kişisel koleksiyonundan tasniflenen sergi çağdaş sanat eserlerinden, tarihi objelerden ve de yer yer çağdaş ama asla sıradan olmayan düz eşyalardan oluşuyor. Sergi, 29 Aralık tarihine kadar ziyaretçilere kapılarını açık tutacak.
Sergilerin, içerdikleri eserleri bir bağlama oturtan temaları olur. Oluşturulan hikâye, bir eserin bir sergide neden bulunduğuna anlam verebilmemizi sağlar. Böyle olduğunda eserlerin mülkiyeti konusu da geri plana itilmiş olur.
Bu açıdan Ömer’in kişisel koleksiyonunu sergilemeye karar vermek ilginç bir tercih. Mesela bir “Osmanlıca metinler” sergisinde metinlerin bir kısmının Ömer’in kişisel koleksiyonundan çıkarılıp getirilmiş olması abes durmayabilir. Bu sergide de Osmanlıca metinler mevcut. Ama sergi neyin sergisi? Bu metinlerin mi? Eğer öyleyse metinler aynı sergide bulunan Harland Miller’ın ya da Gary Anderson’ın eserleriyle nasıl bir etkileşime giriyor? Onları buluşturan ortak tema ne?
Gary Anderson, "He always a strange boy", 1995Bu sorunun “Ömer’in beğenisi” dışında bir cevabı yok herhalde. “Farz Et Ki Sen Yoksun” bu açıdan ortaya çok ilginç sorular döken bir sergi. Kişisel bir koleksiyona eklenecek eşyalar pek tabii “bence güzel”in ötesinde bir açıklamaya ihtiyaç duymaz. Peki bunların bir sergi haline getirilmesi? Arter’in ülkenin kültür-sanat alanında kapladığı alanı göz ardı edemeyeceğimize göre Ömer’in “bence güzel”inin ötesinde bir cevaba ihtiyaç duymama ihtimalimiz olabilir mi?
Türkiye’de kültür-sanat alanının ne ölçüde sermaye belirleniminde olduğunun en çiğ örneğiyle karşı karşıyayız. Neresinden tutsak elimizde kalıyor. Ya bir “iş adamının” kişisel beğenilerinin anlatmaya ve anlamaya değer bir yan, özel bir kültürel değer taşıdığı iddiasının cüreti ve hadsizliği ile karşılaşıyoruz, ya da “parayı veren düdüğü çalar”ın bu kadar alelade bir ilanı ile. Adeta aklımızla alay ediliyor.
Karşılıksız bırakmak olmaz. Biz de biraz Ömer’in aklıyla alay edelim. Hoş, anahtarı elimizde. Arter kapılarından geçip bilincinin derinliklerinde bir gezintiye çıkabiliyoruz.
Serginin küratörü Selen Ansen’in mesajıyla başlıyor gezintimiz. Uyarıyor bizi: Ömer’in aklında bir gezintiye çıkmak üzeresiniz.
“Bu dilsiz şeyler konuşkanlar bir bakıma.
Koleksiyon’un, Koleksiyoner’in bulunduğu tek diyar olduğunu ima ediyorlar.
Ve bu diyarın Koleksiyoner’in farklı yüzlerinin ve maskelerinin toplamından oluştuğunu.
Ve Koleksiyon’un dışında hiçbir yerde / Koleksiyoner’in var olmadığını.”
Ne gelişkin bir sınıf bilinci var bu dilsiz eşyalarda. Şıp diye görmüşler bir sermayedarın sahip olduğu eşyaların ötesinde bir benliğinin olamayacağını, “Koleksiyon’un dışında hiçbir yerde var olamadığını.”
Ansen devam ediyor: “Bu sırada Koleksiyoner, uçsuz bucaksız dünyayı koruyucu bir kutuya sığdırma arzusuyla, tamamlanması imkansız uğraşına devam ediyor.”
Ömer’im de Ömer’im. Bildiği tek şekilde yaşamaya ve içinde bulunduğu dünyayı anlamaya çalışıyor: toplayarak, biriktirerek, el koyarak…
Duygu dolu bir deneyim Ömer’in aklında gezintiye çıkmak.
Öfke uyandırıyor insanda, Baudelaire ve Oscar Wilde’ın, Orhan Veli ve Nâzım Hikmet’in el yazmalarının tek bir insanın tasarrufunda, hesap verilemez bir şekilde bulunduğunu görmek. O isterse biz de görebiliriz. İstemezse göremeyiz. Şömineye atsa ruhumuz duymaz. Burnunu silse hakkıdır. Serginin kişisel niteliği açığa çıkarıyor bu gerçekleri.
Merak uyandırıyor insanda. Özellikle bir köşesi serginin. Bu köşede Scott Campbell’in Kumaş Kafatası Küp adlı eseri bulunuyor. Dolar banknotlarından oluşan bir kurukafa. Bir iş adamının ilgi duyması için ne kadar ilginç bir eser! Hemen üstünde Rosalie Brill’in Otoportresi var. Sanatçının aynadaki yansımanın tasvir edildiği bir resim. Bu iki eserin hemen sağında bir ayna var. Düz ayna, üstünde Samuel Butler’ın “Bize yalnızca dış görünüşümüzü gösterdiği için aynaya minnettar olalım” sözleri yazılı.
İçimizi de gösterse neler çıkacak ortaya! Neler yatıyor acaba aklının bu köşesinde Ömer’in. TÜPRAŞ rafinelerinde hayatını kaybeden işçiler mi? Otokar silah tüccarlığı mı? Yoksa Koç ailesinin iktidar ve cemaatler ile el ele kararttıkları ülke mi?
Neşe ve heyecan duyduruyor bu serüven. Ömer’in zapt ettiği sanatsal ve tarihi eserler… İnsanlığın sanatsal ve düşünsel potansiyeli. Neyi neyden kurtarmaya çalıştığımızı hatırlatıyor insana.
Vakit ve imkân varsa gezilmeli Ömer’in sergisi. Taksim Meydanı’ndan iki seçeneğiniz var sergiye ulaşmak için. Arter sağ olsun ulaşımı kolaylaştırmak için ücretsiz servis kaldırıyor. İlk seçenek bu. Yorulmazsınız, sergiyi daha rahat gezersiniz. Yok ben yürüyerek giderim diyorsanız da Beyoğlu’nun çocukları donsuz gezen mahallelerinden geçerek de sergiye ulaşabilirsiniz. Biraz yorar haliyle. Ama tanık olacağınız koleksiyonun faturasının kimlere kesildiği konusunda serginin eksik bıraktığı bir boşluğu da doldurmuş olursunuz.
TKP'den 'güç ver' çağrısı: Nasıl ki her işini çözen 'dayın' yok, partinin arkasında da hazine yardımı yok (soL)
Gücünü hazine yardımlarından değil üye ve dostlarından alan TKP, "Gücüne güven, Parti’ne güç ver" çağrısıyla bağış kampanyası başlattı.Bir zamanlar seçime giren her partiye yapılan hazine yardımı, adım adım daraltıldı. Zaten iktidarda olan partiler, kendi çıkarları doğrultusunda yardımın niteliğini değiştirdi. AKP döneminde yapılan hamleler, yaratılan eşitsizliği katmerledi.
Arkasında hazine yardımlarının değil üye ve dostlarının gücü olduğunu vurgulayan Türkiye Komünist Partisi, yerel seçimlere haftalar kala "Gücüne güven, Parti’ne güç ver" diyerek dostlarına çağrı yaptı.
"Mücadelenin, aydınlanmanın, eşitliğin sesi daha gür çıksın" sözleriyle TKP’ye bağış çağrısında bulunuldu.
'Kendin gibi olana, kendi partine güç ver'
TKP'nin çağrısı şöyle:
"Bize hak veren, 'doğru söylüyorlar' diyen dostlarımıza çağrımız var. Sana çağrımız var.
Olanaklarımızın çoğalması için, sesimizin daha fazla yere ulaşması için, umudu büyütmek için... Kendin gibi olana, kendi partine güç ver.
Biz emekçilerin bizden başka gücü yok. Nasıl ki senin her işi çözen 'dayın', her kapıyı açan 'küçük hediyelerin' yoksa Parti'nin arkasında da patronlar, hazine yardımları, rüşvet yok. Üyelerinin, dostlarının gücü var. Senin gücün var!
Destek ver, mücadelenin, aydınlanmanın, eşitliğin sesi daha gür çıksın. TKP’ye bağış yap, olanaklarımız çoğalsın.”
Hazine yardımları kime gidiyor?
Siyasi partiler kanuna göre sadece seçim barajını aşan partilere Hazine'den ödeme yapılıyor. Bu yıl 5 partiye toplam 6,6 milyar lira dağıtıldı. AKP 1,3 milyar lira, CHP 946 milyon lira, MHP 376 milyon lira, İYİP 361 milyon lira ve DEM Parti ise 329 milyon lira hazine yardımı aldı.
Geriye kalan onlarca siyasi partinin aidat ve bağış gibi sınırlı sayıdaki yöntemler dışında gelir elde etmesi ve kullanmasına izin verilmiyor.
Seçime girme yeterliliğine sahip olmasına rağmen ülke genelinde yüzde 5'in altında oy aldıkları gerekçesiyle siyasi partilere yardım yapılmayışı, hazine yardımının meşruiyetini sorgulatıyor. Seçimlerde alınan oy oranına ve TBMM'de temsile göre belirlenen hazine yardımı özellikle büyük partilerin kasasına aktığı için çeşitli tartışmaları da beraberinde getiriyor.
Lezita grevcilerine 'Kuzu kuzu' dinleteni tanıyalım: Abalıoğlu Holding
İşçilerin direndiği Lezita'nın bağlı olduğu Abalıoğlu Holding'in yükseliş öyküsü tam bir tüccar patron hikayesi. Turgut Özal, Necmettin Erbakan, Fethullah Gülen...İzmir'in Kemalpaşa ilçesinde bulunan ve esas sahibi Abalıoğlu Holding olan piliç üreticisi Lezita'da işçiler grevde. Öz Gıda İş Sendikası’nda örgütlü işçiler, patronun toplu sözleşme masasına oturmaması nedeniyle 7 Mart'ta üretimi durdurdu.
Lezita patronu, sendikanın yetki aldığı Aralık 2023’ten beri fabrikada sendikal örgütlenme yapan 30 işçiyi işten çıkardı. Grev ilanından sonra işçi alımı ve işten çıkarmalar yasak olmasına rağmen, Lezita fabrikasında grevden önceki son bir haftada yaklaşık 10 işçi işten çıkarıldı.
Patronun 'kurnaz' fikirleri işçiye sökmedi
İşçilerin sesini bastırmak için fabrika önüne ses sistemi kuran ve yüksek sesle müzik dinleten patron, daha önce de direniş alanını dikenli tellerle çevirmiş, fabrikaya barikat yığmış, girişe çok sayıda TIR dorsesi park ettirmişti. Hatta grev kırıcılık için komşu fabrikalardan destek istemekle kalmayan yönetim, greve engel olmak için Hindistan'dan işçi bile getirmişti.
Patronun "önlemleri" bununla da bitmedi. Bazı işçiler özel güvenlik aracılığıyla alıkoyulmaya çalışılırken, grevci işçilerin toz içinde kalması amacıyla fabrika etrafındaki yola toprak döküldü. Grev alanına taşınan vince çıkan bir kişiyse kamerayla grevci işçileri kayda aldı.
İşçinin gasp edilen hakkıyla büyüyen holding
2006'da kurulan ve işçisinin hakkını gasp eden, mesai ücretlerini ödemeyen Lezita, üstüne bir de her yıl devletten istihdam teşvikleri, krediler alarak Türkiye’nin en büyük 100 şirketi arasına girdi. Piliç üretimi yapan ve "helal gıda sertifikası" da olan Lezita, alanında entegre tedarik zinciriyle üretim yapan iki firmadan biri konumunda.
Ancak firmanın bağlı olduğu Abalıoğlu Holding, gıda dışında pek çok sektörde çok sayıda şirkete sahip. Enerjiden gübreye, madenden hizmet sektörüne, tekstile neredeyse her alana el atan holdingin yurtdışında da yatırımları var.
Abalıoğlu ailesinin devlet eliyle yükselişi
Abalıoğlu ailesinin tüccarlık öyküsü holdingin sitesinde yer alan bilgilere göre 1900’lü yılların başında Denizli civarında deri tabakhanesiyle başlıyor. Aile 1940’lı yılların başında sanayiciliğe ilk adımını un üretimiyle atıyor. 1951'deyse Pamuk Çırçır Fabrikası faaliyete geçiyor.
1963'e gelindiğinde Sanayi ve Ticaret Bakanı Mehmet Turgut ile görüşen Orhan Abalıoğlu, bakanın da "tavsiyesiyle" o dönemde henüz Devlet Planlama Müsteşarı olan Turgut Özal’ı yerinde ziyaret ederek Denizli’de bir sanayi yatırımı yapmak istediğini anlatıyor. Ancak Devlet Planlama Teşkilatı o dönemde özel girişime herhangi bir destekte bulunmadığı için Özal, Orhan Abalıoğlu’na yine o dönemde Odalar Birliği Genel Sekreteri olan Necmettin Erbakan’la görüşmesi gerektiğini söylüyor. Böylelikle Orhan Abalıoğlu yem sektörüne giriş yapıyor.
Almanya’ya giden Orhan Abalıoğlu, oradan aldığı "esin"le Denizli’deki ilk fabrikasını 1969 yılında kurup, faaliyete başlıyor. Ardından 1992'de hayvancılık sektörünün hammadde ihtiyacını karşılamak üzere, AYTAR firmasını kurarak başta ABD olmak üzere pek çok ülkeden yem hammaddesi ithalatına başlıyor. 1993'te sofralık yumurta üretimiyle gıda sektörüne giren patron Abalıoğlu, bununla da yetinmeyerek 1996'da tekstile yüzünü dönüyor. Daha sonra 2007'de kapanan fabrikasındaki üretimin yüzde 80’ini ihraç ediyor.
Arada büyük bir besi çiftliği ve iki yem fabrikası daha açan Abalıoğlu Holding, 2004'te AKP iktidarıyla şirketin merkezini İzmir'e taşıyor. 2006'da daha sonra gruptan ayrılan ve Çiğli Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde açılan Soya Fasulyesi İşleme ve Yağ Tesisi devreye alınıyor. Aynı yıl Lezita entegre tesisi kuruluyor. 2010 sonrası yem fabrikalarını çoğaltan Abalıoğlu, balık işleme tesisi de açıyor.
Abalıoğlu patronuna 'FETÖ' gözaltısı
Tarih 8 Ağustos 2016. Darbe girişiminin üzerinden henüz bir ay geçmemişken, İzmir genelinde Organize Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ile Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü ekiplerince, bilinen Gülencilere yönelik operasyon düzenlendi. Operasyon kapsamında Abalıoğlu Grubu Yönetim Kurulu Üyesi Baha Abalıoğlu da gözaltına alındı.
Baha Abalıoğlu, bir gece gözaltında kaldıktan sonra serbest bırakıldı.
Soruşturmayı ünlü savcı Okan Bato yürütüyordu. HSK'nin 'FETÖ Borsası' ve mal varlığındaki artış nedeniyle yer değiştirme cezası verdiği eski İzmir Cumhuriyet Başsavcısı Okan Bato, bu malların kaynağını "kayınpederinden kalan miras" olarak açıklamıştı.
Maden, enerji, tekstil...
Yönetim Kurulu'nun neredeyse tamamını Abalıoğlu ailesinin oluşturduğu holdingin Lezita dışındaki diğer alanlardaki faaliyetleri şöyle:
- 2014'te Fas’ta kurulan Abalıoğlu Mining Morocco LLC SARL AU şirketiyle ülkede maden araması yapılıyor.
- Tarım Kredi Kooperatifleri, Pankobirlik, Tariş ve benzeri kurumlar ile Türkiye genelinde sözleşmeli olarak çalışan Erke Gübre ile beş farklı ülkeye gübre sevkiyatı yapılıyor.
- 1974'te kurulan ve selülozik ambalaj malzemeleri üretimi yapan Dentaş Kağıt Sanayi Romanya'da kurulu fabrikası ile Balkan ve Avrupa ülkelerine satış yapıyor.
- 2008 yılında Abalıoğlu Holding A.Ş. ve İtalyan Marchi&Fildi SPA’nın yüzde 50 ortaklığı ile kurulan Filidea Tekstil'le iplik üretimi yapılıyor. Ana üretim tesisi ise Denizli’de yer alıyor.
- Holdingin İvme Grup isimli Bartın'da yer alan Kayadibi HES için kurulan bir enerji şirketi de bulunuyor. Holding Denizli'de "Cedide Abalıoğlu" isimli bir de Anadolu İmam Hatip Lisesi kuruyor
Çorum’da yapımı ve teslimi yılan hikayesine dönen TOKİ Kuruçay Konutları’nda eksikler bitmiyor, mağduriyetler giderilmiyor. Yapımına altı yıl önce başlanan 743 konutluk projenin bugüne kadar ancak yüzde 10’u teslim edilebildi. Teslim edilen konutlarda ise sular akmıyor, kaloriferler yanmıyor, asansörler çalışmıyor.
Anne ve babasını kaybeden babasından kalan 10 bin liralık yetim maaşı ile geçinmeye çalışan Firdevs Tuncay, 2018 yılında TOKİ kurasından ev çıktı. 25 gün önce teslim aldığı evine giden Firdevs Tuncay hayatının şokunu yaşadı. Anahtarı teslim edilen evinin suları akmıyor, doğalgazı yok, sular akmıyor, mutfak tezgahı dahi takılmamış.
'6 senedir mağdurum'
Tuncay, “Yetkililerden rica ediyorum. Artık sorunlarımızı gidermelerini istiyorum. Yalvarıyorum sorunlarımızı giderin. Bizi daha fazla mağdur etmeyin” dedi. Firdevs Tuncay, “2018 yılında kuraya girdim. 6 senedir mağdurum. 10 bin lira yetim maaşı alıyorum. Şu an oturduğum ev kira. 2 ev değiştirdim. Ev sahipleriyle sürekli sorun yaşıyorum. Şu an üçüncü bir evdeyim. Ev sahibim de çık diyor. Artık kendi evime geçmek evimin taksitlerini ödemek istiyorum. Başkasının evinde oturmak istemiyorum” diye konuştu.
'Sizler bu vaziyetteki eve taşınabilir misiniz?'
Çorum Belediye Başkanı ve AKP'li milletvekillerinin 16 Ekim 202 tarihinde anahtar teslim töreni düzenleyerek şov yaptıklarını sonrasında vatandaşlara sahip çıkmadıklarını ifade eden CHP Çorum Milletvekili Mehmet Tahtasız ise şunları söyledi:
“Buraların bitmediğini insanları mağdur etmemelerini defalarca söyledik. Buradan bir kez daha sesleniyorum. Çorum Milletvekili Yusuf Ahlatçı, Çorum Belediye Başkanı Halil İbrahim Aşgın ve AK Parti İl Başkanı Murat Günay vermiş olduğunuz sözleri yerine getirin. Sizler bu vaziyetteki eve taşınabilir misiniz? Bu kardeşimiz gibi yüzlerce mağdur var. 743 konutun yüzde 70’i bu vaziyette. Ya kapısı yok ya evyesi yok. Suyu akmıyor asansörü çalışmıyor. Kaloriferler yanmıyor. İnsanlar bu vaziyette nasıl taşınacaklar. Söz kişinin aynasıdır. TOKİ Başkanına da sesleniyorum. Lütfen buraya el atın ve bu insanların mağduriyetini bir an önce giderin.”
Otobüsler yetersiz, seferler az
TOKİ Kuruçay konutlarında evlerin içinde ve binalardaki eksiklerin yanı sıra çevre düzenlemesi ve ulaşımla ilgili sıkıntılar da dikkat çekiyor.
Evlerine taşınan vatandaşlar otobüs seferlerinin az olması ve güzergahının kısa tutulması nedeniyle sorun yaşıyor. TOKİ sakinleri şunları söylüyor:
- “Biz yaşlıyız. Evimiz yukarıda yukarıya çıkamıyoruz. Otobüsler yukarı kadar çıkarsa bize çok yardımcı olurlar.”
- “Asansörler hep erteleniyor. Otobüsler gelmiyor. Otobüs durağının yukarı kadar çıkmasını istiyoruz. Ben 74 yaşındayım. Bu rampayı gelsin Belediye Başkanı kendi bir çıksın da ben onu alnından öpeyim.”
- “Üniversite öğrencisiyim. Otobüsler geç geliyor. Okula geç kalıyorum. Derslere giremiyorum.”