23 Haziran 2024 Pazar

Ocak - mayıs bütçe karnesi: Toplam vergi gelirlerinin yüzde 51'i KDV ve ÖTV - Murat Batı / T24

 

Merkezi yönetim bütçesi 2024 yılı Ocak-Mayıs döneminde 471 milyar 903 milyon TL açık verdi.

Hazine ve Maliye Bakanlığı kendi internet sitesinde 2024 yılı Ocak-Mayıs dönemi bütçe gerçekleşmelerini yayımladı. Aşağıda detaylı şekilde göreceğiniz üzere vergi gelirlerinin yüzde 50,81'i KDV ve ÖTV tahsilatı oluşturmaktadır.

Dolaylı vergilerin payı Ocak-Mayıs döneminde yüzde 64,58; dolaysız vergilerin payı ise yüzde 35,42 gerçekleşti.

Merkezi yönetim bütçesi 2024 yılı Ocak-Mayıs döneminde 471 milyar 903 milyon TL açık verdi.

Diğer kalemlerin akıbetini ise aşağıda izah etmeye çalışayım.  

2024 Mayıs ayı bütçe gerçekleşmeleri

2024 yılı Mayıs ayında merkezi yönetim bütçe giderleri 787,7 milyar TL, bütçe gelirleri 1 trilyon 7 milyar 136 milyon TL ve bütçe fazlası 219,4 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Ayrıca, faiz dışı bütçe giderleri 677,1 milyar TL ve faiz dışı fazla ise 330,1 milyar TL olarak gerçekleşmiştir.

Genel görünüm aşağıdaki tabloda bulunmaktadır.

Merkezi yönetim bütçesi 2023 yılı Mayıs ayında 118 milyar 906 milyon TL fazla vermiş iken 2024 yılı Mayıs ayında 219 milyar 409 milyon TL fazla vermiştir. 2023 yılı Mayıs ayında 221 milyar 620 milyon TL faiz dışı fazla verilmiş iken 2024 yılı Mayıs ayında 330 milyar 52 milyon TL faiz dışı fazla verilmiştir.

2024 Ocak-Mayıs dönemi bütçe giderleri

2024 yılı Ocak-Mayıs döneminde merkezi yönetim bütçe giderleri 3 trilyon 712,1 milyar TL, bütçe gelirleri 3 trilyon 240,1 milyar TL ve bütçe açığı 471,9 milyar TL olarak gerçekleşmiştir. Ayrıca, faiz dışı bütçe giderleri 3 trilyon 236,9 milyar TL ve faiz dışı fazla ise 3,2 milyar TL olarak gerçekleşmiştir.

Merkezi yönetim bütçesi 2023 yılı Ocak-Mayıs döneminde 263 milyar 590 milyon TL açık vermiş iken 2024 yılı Ocak-Mayıs döneminde 471 milyar 903 milyon TL açık vermiştir.

2023 yılı Ocak-Mayıs döneminde 25 milyar 722 milyon TL faiz dışı açık verilmiş iken 2024 yılı Ocak-Mayıs döneminde 3 milyar 244 milyon TL faiz dışı fazla verilmiştir.

2024 yılı Ocak-Mayıs döneminde merkezi yönetim bütçe giderleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 97,9 oranında artarak 3 trilyon 712 milyar 50 milyon TL olarak gerçekleşmiştir. Faiz hariç bütçe giderleri geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 97,6 oranında artarak 3 trilyon 236 milyar 904 milyon TL olarak gerçekleşmiştir. 

2024 Ocak-Mayıs dönemi bütçe gelir gerçekleşmeleri

Merkezi yönetim bütçe gelirleri Ocak-Mayıs dönemi itibarıyla 3 trilyon 240 milyar 147 milyon TL olarak gerçekleşmiştir. Vergi gelirleri 2 trilyon 730 milyar 239 milyon TL, genel bütçe vergi dışı gelirleri ise 420 milyar 466 milyon TL olmuştur. 

Aşağıdaki tabloda 2024 Ocak-Mayıs dönemi vergi gelirleri ve bu vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payları gösterilmiştir.

Yukarıdaki tabloda da görüldüğü üzere 2024 Ocak-Mayıs döneminde KDV ve ÖTV'nin toplam vergi gelirleri içindeki payı yüzde 50,81; dolaylı vergilerin payı yüzde 64,58 ve dolaysız vergilerin payı ise yüzde 35,42 olarak gerçekleşti.

Ocak-Mayıs 2024 ile geçen yıl aynı dönem vergi tahsilatı karşılaştırılması

2023 yılı Ocak-Mayıs döneminde bütçe gelirleri 1 trilyon 612 milyar 124 milyon TL iken 2024 yılının aynı döneminde yüzde 101 oranında artarak 3 trilyon 240 milyar 147 milyon TL olarak gerçekleşmiştir.

2024 yılı Ocak-Mayıs dönemi vergi gelirleri tahsilatı geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 99,1 oranında artarak 2 trilyon 730 milyar 239 milyon TL olmuştur.

Aşağıdaki tabloda vergi kalemleri bazında Ocak-Mayıs 2024 tahsilat tutarları ile geçen yılın aynı dönemdeki tahsilat tutarları ve değişim oranları bulunmaktadır.

Yukarıdaki tabloya göre 2024 Ocak-Mayıs döneminde geçen yıl aynı döneme nazaran tahsilat oranı en fazla olan gelir kalemi konaklama vergisi, petrol ve doğalgazdan alınan ÖTV, tütünden alınan ÖTV, BSMV, dahilde alınan KDV ile şans oyunları vergisidir.

Petrolden ve doğalgazdan alınan ÖTV yüzde 320,7, şans oyunları vergisi yüzde 112,1 ve konaklama vergisi ise yüzde 180,1 oranında artmıştır. Diğerlerinin artış oranları yukarıdaki tabloda görülmektedir.

ÖTV genel toplamı ise geçen yıl aynı döneme göre yüzde 97,8 oranında artmış.

Dâhilde alınan KDV yüzde 176,4; BSMV yüzde 206,1; harçlar yüzde 65,5; damga vergisi ise yüzde 85 oranında artmıştır.

Murat Batı / T24


22 Haziran 2024 Cumartesi

KISA GÜNDEM BAŞLIKLARI - 22 Haziran 2024 -

Haberci değil tetikçi: Türkgün dört gazeteciyi adım adım izledi, hedef gösterdi -soL-

MHP'nin gazetesi, Sinan Ateş cinayetini araştıran gazetecileri adım adım izledi ve hedef gösterdi. "Gerçeklerden şaşmayız" diyen gazeteciler, tetikçi habere imza atan ismin siciline dikkat çekti.(https://haber.sol.org.tr/haber/haberci-degil-tetikci-turkgun-dort-gazeteciyi-adim-adim-izledi-hedef-gosterdi-393858)

CHP'li isme silahlı saldırı: 'MHP'liler tehdit ediyordu, önümüzdeki günler kritik' -soL-

31 Mart seçimlerinde Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde CHP'den belediye meclis üyesi adayı olan Şerafettin Bahadır darp edildikten sonra silahlı saldırıya uğradı. Bahadır'a saldıranlardan biri gözaltına alındı. Hastanede toplanan yakınları Şerafettin Bahadır'ın 2 aydır MHP'li milletvekili Baki Ersoy ve önceki Belediye Başkanı Menduh Uzunluoğlu tarafından tehdit edildiğini anlattı.(https://haber.sol.org.tr/haber/chpli-isme-silahli-saldiri-mhpliler-tehdit-ediyordu-onumuzdeki-gunler-kritik-393856)

Diyanet milyarlarca lirayı öğütüyor: Her gün 262 milyon TL -Mustafa Bildircin/Birgün-

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2024 yılının Ocak-Mayıs döneminde yaptığı harcama belli oldu. 2024 yılına 91 milyar 824 milyon 805 bin TL’lik bütçeyle başlayan başkanlığın, Ocak-Mayıs döneminde 40 milyar TL’ye yakın para harcadığı belirlendi. Lüks makam araçları ve beş yıldızlı otel toplantıları başta olmak üzere, adı lüks ve şatafat ile anılan başkanlığın beş aylık harcaması, 12 aylık bütçesinin yüzde 43’ünü oluşturdu. Hemen her ay milyarlarca lira para harcayan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, mayıs ayında da geleneği bozmadığı öğrenildi. Diyanet’in, aralarında icracı bakanlıkların da yer aldığı çok sayıda bakanlığı geride bırakan mayıs ayı harcaması kayıtlara, 7 milyar 474 milyon 735 bin TL olarak kayıtlara geçti.(https://www.birgun.net/haber/diyanet-milyarlarca-lirayi-ogutuyor-her-gun-262-milyon-tl-539225)

Hayat bakanın oğluna güzel -İsmail Arı/Birgün-
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın oğlu, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ait dairede neredeyse bedavaya oturuyor. Ahmet Yerlikaya’nın Vakıflar’a sadece 6 bin 700 TL ödediği İstanbul’daki sitede kiralar 55 bin TL’den başlıyor.(https://www.birgun.net/haber/hayat-bakanin-ogluna-guzel-539199)

Eurostat: Türkiye’de kiralar son bir yılda yüzde 125 arttı -Evrensel-

Avrupa İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) verilerine göre; Türkiye, 2 yıldır uygulanan yüzde 25’lik tavan sınırına rağmen konut kirasında yüzde 125,10 ile en fazla artış gösteren ülke oldu.(https://www.evrensel.net/haber/521508)

Vergi paketinde belediyeler, OSB’ler, basılı kitap ve süreli yayınlar da unutulmadı -Birgün-

Hazine ve Maliye Bakanlığının hazırladığı vergi paketinde usulsüzlük ve özel usulsüzlük yapanlara artırımlı cezalar getirilmesi, basılı kitap ve süreli yayınların tesliminde uygulanan KDV istisnasının kaldırılması öngörülüyor. Fatura vermeyen veya almayanlara cezaların en 3 bin 400 liradan 10 bin liraya çıkarılması ve her bir tespitte bu cezaların katlanarak artırılması önerilen pakette, belediyeler, organize sanayi bölgeleri ve serbest bölgeler de unutulmadı. (https://www.birgun.net/haber/vergi-paketinde-belediyeler-osbler-basili-kitap-ve-sureli-yayinlar-da-unutulmadi-539347)

Alaçatı'daki kalabalık gündem oldu; "Çin denizine dönen plajlar, kapalı evlerin havuzlarına girip piknik yapan insanlar!" -T24-

Bayramın ikinci gününde Çeşme'nin nüfusu 1 milyona yaklaşırken, otellerdeki doluluk oranı yüzde 90’ı aşmıştı(https://t24.com.tr/haber/alacati-daki-kalabalik-gundem-oldu-cin-denizine-donen-plajlar-kapali-evlerin-havuzlarina-girip-piknik-yapan-insanlar,1170543)

İsrail, Gazze'de mülteci kampına saldırdı: En az 42 kişi hayatını kaybetti -Birgün-
İsrail’in Gazze’nin kuzeyindeki Al-Shati mülteci kampı ve Tufa civarına bugün öğleden sonra düzenlediği saldırıda Hamas kaynaklarına göre en az 42 kişi hayatını kaybetti.(https://www.birgun.net/haber/israil-gazze-de-multeci-kampina-saldirdi-en-az-42-kisi-hayatini-kaybetti-539348)

Putin'in Asya seferi: Kore'yle savunma paktı, Vietnam'la 11 işbirliği anlaşması -soL-

Rusya Devlet Başkanı Putin, Pyongyang'la savunma paktı imzalamasının ardından Vietnam'a gitti. Hanoi'yle 11 işbirliği anlaşması imzalayan Putin, Ukrayna'daki tavrı nedeniyle hükümeti tebrik etti.(https://haber.sol.org.tr/haber/putinin-asya-seferi-koreyle-savunma-pakti-vietnamla-11-isbirligi-anlasmasi-393847)

DEDAŞ'ın "yangın bölgesinde yok" dediği elektrik direkleri görüntülendi - Ömer Akın-Ahmet Kanbal-Mardin / Evrensel-

Diyarbakır-Mardin yangınında iddiaların hedefindeki DEDAŞ'ın "Elektrik iletim hattının geçmediğini gördük" dediği bölgede, elektrik iletim hatları ve direkler görüntülendi. (https://www.evrensel.net/haber/521510)

İtalya'da iş cinayeti: Kolu kopan göçmen tarım işçisi yola bırakıldı -duvaR-

İtalya'da Hindistanlı bir göçmen işçi, traktörün arkasındaki bir makineye kolunu kaptırarak ağır yaralandı. İşverenin işçiyi evine yakın bir yola bıraktığı iddia edildi. İşçi yaşamını yitirdi.(https://www.gazeteduvar.com.tr/italyada-is-cinayeti-kolu-kopan-gocmen-tarim-iscisi-yola-birakildi-haber-1700604)

Barselona'da konut krizi: Turistlere ev kiralanması yasaklanacak -duvaR-

Barselona Belediye Başkanı Collboni, 2028 yılına kadar turistlere ev kiralamanın yasaklanacağını, 2029 yılı itibariyle kentte turistik apartman dairesi olmayacağını açıkladı.(https://www.gazeteduvar.com.tr/barselonada-konut-krizi-turistlere-ev-kiralanmasi-yasaklanacak-haber-1700563)

(derleyen: mstfkrc)


Cumhuriyet KÖŞEBAŞI -22 Haziran 2024-

 

Menderes’ten Erdoğan’a patrikhane -Mehmet Ali Güller-

Fener-Rum Patriği Dimitri Bartholomeos’un İsviçre’deki Ukrayna konferansına “ekümenik” sıfatı ile katılması ve gözlemci olarak katılımcı ülke temsilcileriyle birlikte ortak bildiriyi imzalaması, 200 yıllık “emperyalizm-patrikhane” ilişkisinin beşinci evresi ile ilgilidir. 

Yani patrikhane meselesi, sadece bir din meselesi değil, öncelikle bir siyaset meselesidir. Zaten devrimci Atatürk’ün laikliği, tüm tarikat ve cemaatleri olduğu gibi, patrikhaneyi de siyasal araç olmaktan çıkarmanın gereğiydi.

KURTULUŞ SAVAŞI’NA KARŞI PATRİKHANE

Patrikhane, 19. yüzyıl boyunca İngiliz, Fransız ve Rus emperyalizminin siyasal aracı oldu. 1821’de Mora İsyanı ile başlayan bu birinci evre, I. Dünya Savaşı’na kadar sürdü.

Patrikhanenin emperyalizmle ilişkisi açısından ikinci evresi, İngiltere ve Yunanistan adına Kurtuluş Savaşı’na karşı pozisyon aldığı 1919-1922 dönemidir. Öyle ki patrikhane Rum çetelerinin silahlandırılması ve organizasyonunda önemli bir rol oynamıştır.

Bu iki evre, Atatürk’ün devrimci tutumu ve laik anlayışıyla kesintiye uğradı. Fatih Kaymakamlığı’na bağlanan Fener-Rum Patrikhanesi, siyasal bir merkez olmaktan çıkarılıp Ortodoks Rumların dini kurumuna indirgendi. 

KOMÜNİZME KARŞI MÜCADELEDE PATRİKHANE

II. Dünya Savaşı sırasında başlayan Türkiye’nin Atlantik kampına dahil olma çizgisi, Cumhuriyetin patrikhane politikasını da bozdu ve ne yazık ki patrikhaneyi yeniden emperyalizmin kullanımına bıraktı. Böylece üçüncü evre başladı.

Fener-Rum Patrikhanesi, ABD emperyalizminin  SSCB’ye karşı başlattığı çevremele doktrininin bir uygulama aracı olacaktı; hem SSCB’nin Balkan/Slav halkları üzerindeki etkisini dengelemekte hem de Balkanlar’da komünizmle mücadelede kullanılacaktı. ABD bu amaçla Kuzey ve Güney Amerika Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Athenagoras’ı Fener-Rum Patriği yaparak 1 Kasım 1948’de Türkiye’ye gönderdi. Patrik olabilmenin şartı Türk vatandaşlığını gerektirdiğinden, Athenagoras daha uçaktayken vatandaşlığa kabul edildi!

Ve ABD patrikhaneyi 1950’de başlayan Bayar-Menderes döneminde SSCB’ye ve komünizme karşı kullandı. Patriği “ekümenik” kabul ettirmeye çalışarak tüm Ortodoks kiliselerinin başı yapmaya çalıştı. Başbakan Adnan Menderes, 5 Haziran 1952’de Patrik Athenagorasını ziyaret ederek II. Dünya Savaşı’nın ardından aşınmaya başlayan Atatürk’ün patrikhane politikasını değiştirmeye soyundu. 27 Mayıs bu süreci kesintiye uğrattı, Türk devleti ABD’nin patrikhane politikasına direndi.

ABD’NİN UKRAYNA STRATEJİSİNDE PATRİKHANE

Emperyalizm-patrikhane ilişkisi açısından dördüncü evre, SSCB’nin 1991’de dağılmasıyla başladı. Yugoslavya’nın parçalanması, Doğu Avrupa ve Balkanlar’ın Batı kampına dahil edilmesi sürecinde patrikhane, AB ve ABD’nin bir aracına dönüştü. Bu dönem Ankara’ya yeniden “ekümenik” baskılarının uygulandığı yıllar oldu.

Emperyalizm-patrikhane ilişkisi açısından beşinci evre ise ABD’nin Ukrayna stratejisi ile başladı. 17 Aralık 2018’de bu köşede “Ortodoks kiliselerinin kavgası” başlığı ile konuyu incelemiştim: “Kiev Patrikhanesi, Rusya’da ayrılarak bağımsız Ukrayna Ortodoks Kilisesi’nin kurulduğunu ilan etti. Kiev bu kararı, İstanbul Fener-Rum Patrikhanesi’nin desteğiyle aldı.”

İşte Patrik Bartholomeos’un İsviçre’deki Ukrayna konferansına “ekümenik” sıfatı ile katılması ve bildiri imzalaması, ABD’nin Rusya’ya karşı sürdürdüğü topyekûn mücadelenin bir parçasıdır. Fatih Kaymakamlığı’na bağlı bir din adamının küresel güç mücadelesinde yardımcı aktör olarak rahatça kullanılabilmesi ise AKP iktidarının emperyalizmle ilişkisinden kaynaklanmaktadır.

Patriğin geçmiş yıllarda yaptığı “Erdoğan söz verdi” türünden açıklamaları gazete ve TV arşivlerindedir. O gün Erdoğan’a verdiği sözü tutturmayan siyasal iklim, yine tutturmayacaktır.

                                                      /././

İlhan Selçuk olabilmek -Miyase İlknur-

Tam tamına 14 yıl oldu. İlhan abiyi kendi deyimiyle “Hoşgörünün Kâbe’si Hacıbektaş”ta Hünkâr’ın kanatları altına vereli. Dün ölüm yıldönümüydü. Ölüm; ne de soğuk bir sözcük. Doğa yasasıdır canlılar için ölüm. Mezarlık kapılarında da “Her canlı ölümü tadacaktır” yazısı boşuna değil.

O zaman Hünkâr’ın felsefesinden gelen Yunus Emre’nin şu sözüne ne demeli?

- Ölürse tenler ölür/ Canlar ölesi değil.

Her can ölür oysa. Ama bazı canların sadece tenleri ölür. Çünkü bazı canlar, yarattıklarıyla, ürettikleriyle, topluma verdikleriyle, anılarıyla, bu dünyaya bıraktığı izlerle tenleri ölse bile isimleri, eserleri canlılığını korur.

Onu tanımayan genç nesilden biri “İlhan Selçuk kimdir” diye Google’a baktığında köşe yazarı olduğunu öğrenir.

Başka?

Cumhuriyet gazetesinin eski vakıf başkanıdır.

Evet; İlhan Selçuk bir köşe yazarıdır. 1952’de başladığı fıkra yazarlığını 2010 yılına kadar sürdürmüştür.

Nasıl bir köşe yazarı olduğunu biraz irdelemek gerek.

İLHAN SELÇUK’UN KÖŞE YAZARLIĞI

Türkiye’de köşe yazarlığının işlevi, tekelleşme ve meslekten gelen gazete patronlarının yerini iş dünyasından gelenlerin aldığı 1980 ve 90’lı yıllardan itibaren hayli değişti. Artık topluma fikirleriyle yön veren, ülkemizde ve dünyada gelişen olayların arka planını ve gelecekte nelere yol açabileceğini öngören, olabileceklere karşı ne yapılması konusunda fikirler üreten köşe yazarı profili tarihe karıştı. O yazar profilinin yerini artık, gazete patronu ve o patronun içinde bulunduğu klanın çıkarlarına ve ilişkilerine göre yazılar yazan, moda akımların ve çoğunluğun yankı odalarından gelen sesin peşine takılan yazarlar aldı.

Kalemi iyiyse, lafı gediğine oturtuyorsa ne yazdığının, ne söylediğinin çok da önemi yoktu. Bir gazetede iken farklı şekilde görüşleri savunurken karşı kamptaki gazeteye geçince tam tersini savunmanın adı değişimdi. Ya da ülkede her iktidar değiştiğinde köşe yazarının kıblesinin değişmesi de olağandı.

Değişmeyen dinozor, statükocuydu.

Geçmişte Karl Marks hayranı olan köşe yazarı, küreselleşme rüzgârına kapılıp pekâlâ Karl Popper’in şakirdi olabilirdi. Sonuçta ikisinin de önadı Karl. O dönem Karl Marx modaydı; şimdi onun modası geçti. Yeni moda Karl Popper’i referans almaksa köşe yazarı da bu değişime ve modaya kayıtsız kalamazdı.

Gelecekte insanlığın başına örülecek çorapları öngörüp toplumu bilinçlendirmek yazarın işi değildi. Açık toplum, neoliberalizm her şeyin çaresini düşünmüştü nasıl olsa. Ulus devletler ve ideolojilerin sonu gelmişti. İdeolojik sıkıcı yazılar yazmanın alemi yoktu. Şarap, çiçek böcek, siyasal magazin yaz otur.

İlhan Selçuk, yazılarıyla kaç kuşağı etkiledi. 68 kuşağı, 78 kuşağı ve 80 kuşağı onun yazılarıyla siyasal bilincine yön verdi. 90’lara gelince dünyada iletişim devrimiyle birlikte neoliberal sistemin estirdiği kasırga ülkemizde de meyvelerini vermiş ve genç nesli sarmalına almıştı.

YİNE HAKLI ÇIKTI

O gün “Yeni Dünya Düzeni”, küreselleşme karşısında neredeyse tek başına direndi. Bu yeni sistemin yaratacağı yoksulluk ve bölgemize “Demokrasi getiriyoruz” adına başlatılan savaşlarla küresel terörün, milliyetçiliğin hortlamasının kaçınılmaz olduğunu ve bu durumun en çok Batı’yı vuracağını yazdığında bıyık altında gülenler şimdi “Aaa! Avrupa ve Amerika’da neler oluyor böyle. Popülist ve milliyetçi liderlerin demokrasinin beşiğinde nasıl güçlenebilir” diye soruyorlar.

Herkes köşe yazarı olabilir. Olayları kahvehane muhabbeti tadında yorumlayabilir. İlhan Selçuk olmak kolay değildir.

Siyasal İslamcılarla bir dönem yoldaş olanları da çokça uyarmıştı İlhan Selçuk. Siyasal İslamcıların demokrasi diye bir derdinin olmadığını, takiye yaptıklarını ve iktidarı tam olarak ele geçirdiklerinde onların da canına okuyacağını söylediklerinde de gülmüşlerdi.

Ne oldu?

İlhan Selçuk öldü ama yok olmaktan kurtardığı Cumhuriyet gazetesi 100 yaşını kutladı. Fikirleriyle, egosuz, engin hoşgörüsüyle en çok da fikirleriyle bizim için ölümsüzleşti.

Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.

                                                                /././

Selçuk kardeşlerin yamacında büyümenin ayrıcalığı -Şükran Soner-

Büyürken ayrımına varamadan, kendinizi, ülkemizin üç kuşağının en büyükleri, en değerli, toplumsal katkıları üretmiş, Aydınlanmacıları, edebiyatçıları, sanatçıları, Cumhuriyetin devrimlerinin, gelişiminin felsefesini üretmişlerinin arasında buluveriyorsunuz. Onurumuz Ord. Prof. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Prof. Tarık Zafer Tunaya, Vedat Günyol, Oktay Akbal, Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Ruhi Su, Sami Karaören, Ali Sirmen, Erdal Atabek... Sendikal, meslek örgütlerimiz öncülerine hiç geçemeden çekildiğinizi duyumsuyorsunuz. Nokta konması zor halkalar, ilişkilerin sımsıcak bağları arasında uçar gibi daldan dala sürükleniyorsunuz.

Yaşam biçimleri, üretimlerinin yapısal sorumluluklarıyla bağlantılı, Turhan Selçuk, ağırlıklı işi de evinin içinde, İlhan Selçuk, sadece gazete değil, toplumsal etkinliklerin yaşandığı her yerde, söyleşiler, sanatsal etkinlikler, toplumsal eylemlerin alanlarında, kalabalıkların odağında, paylaşılmışların virgülü, noktası hiç yok. İlhan ağabeyin bir de gittiği her yere kızlarını taşıması huyu var. Gidilecek etkinliğe, dostlarına göre, yanında olmaları gerekli görülenler var.

Zincirbozan’dan çıkmış Demirel’e, Uğur Mumcusuz gidilmemeli. Kemal Nebioğlu’nun evine ziyaret Şükransız olmamalı. Berin Nadi ile evinde yaşanacak Fransızca şiir atışmalarına, sözlerini anlamasalar da Şükransız, Miyasesiz gidilmemeli. Rıfat Ilgazlı buluşmalara, geçmiş ailelerden doğmuş sıcak bağlar, dostluklar da gözetilerek nasılsa Şükran kendi burnunu sokacaktır.

                                                    ***

Turhan-İlhan Selçuk kardeşlerin Hacıbektaş’a, Aydınlanma buluşmalarına ufuk açma mesajı ağırlıklı, gömülme kararlarının kotarılmasında, Miyase İlknur’un içinde tutulması kaçınılmaz olmuştur. Yanılmıyorsam sağlık sorunlarında hep yanlarında, yanı başlarında kız kardeşleri Ülfet Ertel’i de üzmeme adına çok fazla bilgi verilmemiş. Turhan Selçuk’un Hak yolculuğuna çıkışının sabahı, gazetenin bahçesinde yapılan bir televizyonun canlı yayınında öğrenmiş oldum. Biraz şaşkın, daha çok sevinçli bir gülümseme ile soruya hemen yanıt verdiğimi anımsıyorum. “Sizden duydum ancak çok sevindim. Anadolu Aydınlanmacılığı şemsiyesinde buluşma mesajı verilmek üzere ancak bu kadar güzel bir adım atılmış olabilirdi” anlamında cümleler kurabildiğimi anımsıyorum.

Kopmaz bağlarla toplumsal gelecek arayışlarında buluşmuş, iki toplumsal önderlerimiz, Selçuk kardeşler, biri hastane diğeri evden çıkmaz konumda telefonlarla görüşebilmenin yorgunluğunda, bir kez sadece Turhan Selçuk tekerlekli sandalyeye binerek gelmeyi göze alarak hastaneye geldi. Sevinçle karşıladığımda iki kardeş için de geçerli, bir gözünü eliyle açarak “pışırık anlamında” bir işaret yaparak “İlhan’ı bir daha görmek için geldim” anlamında bir cümle ile yetindi.

Sonrasında, telefon bağları da kesilince bizleri, en çok Ülfet ablayı üzmemek adına sır sayılabilecek bir suskunluk günleri yaşandı. İlhan ağabey, galiba en çok beni geleceğe dönük olarak zorlamanın peşinde, gazetenin 5. katında ne kadar durabildiğimin kontrolünün peşindeydi. Yoğun bakım odası ağırlıklı dönemlerde sorgulanmaktan hiç kurtulamıyordum. 1964’lü öğrencilik yıllarından başlayarak hayranlıkla peşinden koştuğum İlhan ağabeyin beklediği sorumluluklardan kaçmanın olanağı, yolu olabilir miydi?...

(Cumhuriyet)




Birgün KÖŞEBAŞI - 22 Haziran 2024 -

 

Yakıştırma deyimler -Atilla Aşut-

Devlet Bahçeli’nin tekerlemeli konuşma merakı biliniyor! Meclis’teki Grup toplantılarında yeri göğü inleten ve muhalefetin “alayına” saydıran haşin konuşmalarını böyle sözcüklerle süslemek onun vazgeçilmez tutkusudur. Salı günleri kürsüdeki “akan yazı ekranı”ndan okumaya çalıştığı metinlerde mutlaka birkaç deyim, atasözü, tekerleme yer alır. Ne var ki bu ağdalı dile yabancı olan genç kuşak gazeteciler, Bahçeli’nin kullandığı deyimleri genellikle yanlış aktarıyorlar.

Devlet Bahçeli, iki yıl önceki Meclis konuşmalarından birinde, Kırım Savaşı sırasında asker cephedeyken kimi fırsatçıların bundan yararlanarak vurgunculuk yaptığını söylemiş ve sözlerini şöyle sürdürmüştü:

“Un yoktu, ekmek pahalıydı, İstanbul’a karaborsa egemendi. Düşman postalları topraklarımızı çiğnerken hayat pahalılığı insanımızı canından bezdirmiştiFelaketten istifade edip parsa toplayanlar ön plandaydı.”

Gelin görün ki Bahçeli’nin “parsa toplayanlar” sözü, tüm yayın organlarında “arsa toplayanlar” diye çıkmıştı! Ben de 28 Şubat 2022 tarihli BirGün’de yayımlanan “Arsa Toplamak!” başlıklı yazımla bu haberleri tiye almıştım!)

Benzer bir duruma geride bıraktığımız hafta içinde tanık olduk.

DHA (Demirören Haber Ajansı), MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin Grup konuşmasında geçen bir tümceyi, “Bizim nazarımızda mahsurlu olan taraf, aslı astarı olmayan söylentilerin, gemiyi azığa alması, saçma sapan iddiaların azgınlaşması, fitnenin kamçılanmasıdır” diye aktardı.

Gemiler nasıl azığa alınabilirdi?

DHA’nın bu haberi üzerine Bahçeli’nin konuşmasını kendi sesinden dinledik. Bu deyim orada, “gemi azıya almak” biçiminde, yani doğru olarak geçiyordu. Demek ki DHA muhabiri, Bahçeli’nin bu sözünü “gemiyi azığa almak” diye anlamış; editörler de özenli davranmayınca haber böyle servis edilmişti. Nitekim ajansın haberini olduğu gibi kullanan EvrenselHabertürkIndependent TürkçeNTVSabahYeni Şafak sitelerinde bu yanlış ifade düzeltilmeden yer almıştı. DHA, sonradan fark edip yanlışını düzeltse de yakıştırma deyim, çoğu sitede öylece kalmıştı…

Böylesine açık bir dil yanlışının birçok haber sitesinde düzeltilmeden kullanılması, editörlük kurumunun zayıflamasının, etkisizleşmesinin sonucu olsa gerek.

Bilindiği gibi “gem”, binicilikle ilgili bir sözcüktür ve atın ağzına takılan demir araca denir. “Gemi azıya almak” deyimi ise “azgınlaşıp söz dinlemez olmak” anlamında kullanılmaktadır.

Genç meslektaşlarıma öğüdümdür: Bahçeli’nin yüksek gerilimli, bol tekerlemeli, eğretilemeli, göndermeli konuşmalarını dinlerken kulaklarınızı dört açın! Yoksa böyle “sağır duymaz, uydurur” durumuna düşersiniz!

KISA-KISA

2014’teki Cumhurbaşkanlığı seçiminde Ekmeleddin İhsanoğlu’nun Basın Sözcülüğünü yapan Özlem Gürses’in bir yazısında gördüm şu tümceyi:

“Her ikimiz de Ekmeleddin Beyi daha önceden hiç tanımıyorduk, hatta ben adını bile zar zor duymuştum.” (23 Ocak 2017, https://ozlemgurses.com/ekmek-icin-ekmeleddin-2/)       

Birinin “zar zor duyması” için kulağında sorun olması gerekir. Kendisi ekran yüzlerinden olduğuna göre böyle bir sıkıntısı yoktur diye düşünüyorum. Deyimi yanlış kullanmış bence. “Adını bile zar zor anımsamıştım” demesi gerekirdi ünlü sunucumuzun…

∗∗∗

“NBA’de Joel Embiid double-double yaptı: Philadelphia 76ers play-off biletini kaptı!” (Cumhuriyet, 18 Nisan 2024)

Vallahi ben bu başlıktan bir şey anlamadım! Çünkü haber başlığında “yaptı” ve “kaptı”dan başka Türkçe sözcük yok!

∗∗∗

(BirGün, 9 Şubat 2024)

Doğrusu, “Acıyı bal eğledik” değil “Acıyı bal eyledik” diye yazılır!

HAFTANIN NOTU

Bir yoldaşa daha veda

Eski Sayıştay Denetçisi ve Devlet Denetleme Kurulu Üyesi, değerli arkadaşımız  Kadir Sev’i de geride bıraktığımız günlerde sonsuzluğa uğurladık. Emekli olduktan sonra tarihsel Türkiye İşçi Partisi ile günümüz Türkiye Komünist Partisi’nde çalışan Kadir Sev, uzun süreden beri soL Haber sitesinde köşeyazarlığı yapıyordu.

Bir ameliyat sonrası oluşan komplikasyon sonucu yaşamını yitiren Kadir Sev, 8 Haziran’da Ankara Nâzım Hikmet Kültür Merkezi’nde düzenlenen uğurlama töreninin ardından Karşıyaka Gömütlüğü’nde toprağa verildi.

Herkes tarafından çok sevilen Kadir Sev, sosyalizme yürekten bağlı bir parti emekçisiydi. Vakitsiz ölümünden derin üzüntü duyduğumuz alçakgönüllü, güler yüzlü, sevecen yoldaşımızı hep sevgiyle anımsayacağız.

                                                                  Kadir Sev

                                                                           /././

Yurtdışı ‘vergisi’ -Ozan Gündoğdu-

Yurtdışına çıkış harcı 3 bin TL’ye çıkarılırsa, teorik olarak artık vergiye dönüşmüştür. Zira harç tutarının çok büyük bir kısmı karşılıksız hale gelmiştir. Bu haliyle, “yurtdışına çıkış vergisi” demek daha isabetli olacaktır.

Eğer vize alabilirseniz yurtdışına çıkmak için bir de uçak biletine ihtiyacınız vardı. Fakat artık, uçak bileti fiyatına eşdeğer bir “yurtdışına çıkış harcı” ödemeniz gerekecek. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın 24 Mayıs 2024 tarihinde yaptığı bir sunumda, 150 TL olan “yurtdışına çıkış harcının” 3 bin TL’ye çıkarılması gerektiği söyleniyor. Kimi iddialara göre Bakanlık, yeni harç tutarı için kamuoyunu 3 bin TL’ye hazırlıyor böylece 1500 TL’ye ses çıkarılmaması amaçlanıyor.

İktidar sahipleri, “yeni harç tutarı eskisinin 10 katı mı yoksa 20 katı mı olsun” diye düşünedursunlar, biz bunun bir harç mı yoksa vergi mi olduğunu ve amacının ne olduğunu tartışalım. Böylece Mehmet Şimşek programının ekonomiye bakış açısını da daha yakından kavramış oluruz.

HARÇ DEĞİL, HARAÇ DEĞİL, VERGİ

Fahiş harç zamlarının ardından, “bu harç değil haraç” dendiğine rastlamışsınızdır. Sahi, bir harcı, haraç olarak nitelendiren seviye nedir? Hangi aşamadan sonra harç tutarı bize fahiş gelmektedir? Yurtdışına çıkış harcı 150 TL’yken makul de, 3 bin TL’ye çıkınca mı “haraç” haline gelmiştir?

Eğer kamu gelirleri üzerine çalışan bir araştırmacıysanız, önünüze gelen ilk konulardan biri harç ile vergi arasındaki farklar olacaktır. Enteresandır, neden yurtdışına çıkış harcı diyoruz da yurtdışına çıkış vergisi demiyoruz?

Vergi ile harç arasındaki en temel farklılık karşılıklılık ilişkisinde aranıyor. Vergi karşılıksız bir kamu geliri iken, harç bir kamu hizmetinin karşılığı olarak ödeniyor. Misal; gelir vergisi… Bir ev hanımı hiç gelir vergisi ödemez fakat ev hanımının bu durumu kamu hizmetlerinden mahrum kalacağı anlamına da gelmez. Vergi mükellefi olmayanlar da mükellef olanlar kadar hizmetten faydalanma hakkına sahiptir. Mesela milyarder bir iş insanı gelir vergisi rekortmeni olabilir. Daha fazla vergi ödedi diye, daha fazla kamu hizmetinden faydalanması gerekmez. Vergiler karşılıksızdır. Bu haliyle vergi haraca benzer, ödeyene ilave bir avantaj kazandırmaz. Bu yüzden vergi vermek yükümlülüktür.

İşte vergi ile harcı birbirinden ayıran en temel özellik; harçlar bir kamu hizmetinin karşılığı olarak tahsil edilir ama vergiler karşılıksızdır. Öğrenim harcı, mahkeme harcı ya da yurtdışına çıkış harcı…

HARÇLARA ZAMMIN SINIRI VAR MIDIR?

Madem harçlar bir kamu hizmetinin karşılığı olarak alınır, o halde kamu hizmetinin birim maliyetiyle harç tutarı arasında bir orantı olmak durumundadır. Örneğin, 2024 yılı itibarıyla Yurtdışına Çıkış Harcı 150 TL’dir. Bu tutar bir gecede 20 katına çıkarılsa ve 3 bin TL olursa, bu zam kamu hizmetinin maliyetindeki artıştan mı kaynaklanmıştır?

Öyle olmadığı ortada. O halde neyin karşılığıdır bu para? Eğer bu soruya cevabınız yoksa, harç tutarı ile hizmet maliyeti arasındaki ilişki kopmuş ve toplanan harç büyük oranda hizmet maliyetinin üzerine çıkmışsa, böyle bir durumda harç ile vergi arasındaki fark ortadan kalmış olur. Dolayısıyla, eğer Yurtdışına Çıkış Harcı 3 bin TL’ye çıkarılırsa, mevzuatta adı harç olabilir ama teorik olarak artık bu tutar vergiye dönüşmüştür. Zira harç tutarının çok büyük bir kısmı karşılıksız hale gelmiştir. Bu haliyle, “yurtdışına çıkış harcı” değil de “yurtdışına çıkış vergisi” demek daha isabetli olur. Buradan hareketle “madem yeni bir vergi salınmıştır, o halde bu vergi için kanun da gerekir” diyenlerin de teorik dayanakları mevcut. Yani böyle bir harç zammının hukukiliği de sorgulanmaya muhtaçtır. Böyle bir zam için Meclis’ten kanun çıkarılması gerekir.

YENİ VERGİNİN AMACI NEDİR?

Harçların amacı belli, kamu hizmetini finanse etmek. Ama vergiler amaçlarına göre çok daha farklı kategorilere ayrılırlar. Bazı vergilerde amaç hazineye gelir yaratmak değil, piyasayı düzenlemektir. Misal, Çin’den gelen elektrikli otomobillere ilave yüzde 40 vergi uygulanması, gelir yaratmaktan ziyade, arka planda yerli otomobil TOGG’a Çinli otomobiller karşısında rekabet gücü kazandırmaktır. Yani Çinli otomobillere ilave vergi konurken, hazineye gelir yaratmak gibi bir amaç ikincil plandadır. Hatta istenir ki, bu yeni vergi sayesinde hiç Çinli otomobil satılmasın.

TEK AMAÇ HAZİNEYE GELİR YARATMAK MI?

Peki ya “yurtdışına çıkış vergisi”? Bu verginin amacı Hazine’ye gelir yaratmak mı? Yoksa yurtdışına giden yerleşikleri engelleyerek parayı yurtiçinde tutmaları mı? Muhtemelen bir taşla iki kuş hedeflenmiş. Yurtdışına çıkış vergisi sayesinde 2023’te yurtdışına çıkan 8,7 milyon kadar insan aynı davranışı 2024’te de sergilerse Hazine’nin kasasına 12,5 milyar TL gireceği Gelir İdaresi Başkanlığı’nın sunumunda yer alıyor. Fakat harç tutarının 3 bin TL’ye çıkması durumunda, 2023’te yurtdışına gidebilen kimi kesimler, yüksek harç nedeniyle bu davranışlarından vazgeçecektir. Bu da yeni düzenlemede tek amacın gelir yaratmak olmadığını ortaya koyuyor. Bu düzenlemenin bir amacı da, yurtdışına gidebilen kesimlerin bir kısmını alıkoyarak döviz giderlerini azaltmaktır.

Halbuki harçlar kamu hizmetinden mahrum bırakma özelliği taşıyamazlar. Harç tutarı öyle bir düzeyde olmalıdır ki, kimse kamu hizmetinden dışlanmamalıdır. Fakat bu düzenlemenin amaçları arasında kamu hizmetinden mahrum bırakmak da var. Böylece, insanları yurtdışına çıkabilmekten alıkoyarak yurtdışında harcanacak dövizin, yurtiçinde kalması sağlanıyor. Bu haliyle, harç denen tutar, kamu hizmetini finanse etme amacının ötesine geçiyor ve piyasayı düzenleyici bir fonksiyon kazanıyor. Bir harcın böyle bir fonksiyonu olamayacağına göre, bu tutardaki bir harç artık bir vergidir.

Peki bu yeni vergi nedeniyle kamu hizmetinden mahrum bırakılan kesimler kimlerdir? Çok açık ki, zaten yoksullaşan milyonların yurtdışına çıkma hayali yoktur. Zenginleşen kesimlere de 3 bin TL’lik harç dokunmaz. Demek ki, bu vergi orta direğin davranışını değiştirme amacı taşımaktadır. Bu nedenle yeni bir “orta direk vergisi” ile karşı karşıyayız desek yeridir. Şimşek programının orta direğin üzerinde tepindiği böylece açığa çıkmış olur.

(BİRGÜN)