Kürt İdris, bir söyleşisinde Sıkıyönetim Savcısı Naci Gür’ün de olduğu masada “kardeşim” dediği Yılmaz Güney yüzünden Oflu Osman’la tartışmasını ve silahların çekilmesi olayını şöyle anlatıyor:
Bir akşam beni tuzağa düşürdüler. Bir arkadaşım beni Çakıl Gazinosu’na davet etmişti. Gittim baktım, beni davet eden arkadaş orada yoktu. Bizim kabadayı âleminin bütün adamları orada. O akşam düşürüldüğüm tuzaktan Dündar Kılıç beni kurtardı. Yoksa bir felaket olabilirdi. Sıkıyönetim vardı o zaman (1979). Adanalı ünlü bir Sıkıyönetim Savcısı Naci Gür, Oflu Osman ve bazı subaylarla birlikte oturuyordu. Bir masada, Dede Sultan, Dündar (Kılıç), beş altı kişiyle oturuyor. Ötede Arap Nasri birkaç kişiyle...
Beni davet edenleri görmedim. Oflu Osman, bana saygı gösterdi, kalkıp masasına davet etti. Mecburen oturdum. Masada, sağdan soldan konuşurken, Savcı Naci Gür ve öteki subaylar Yılmaz’dan bahsettiler. Ben de arkadaşımı anlattım.
“Yahu” dedi. “Yılmaz’ı Allah gibi anlatıyorsun. Allah mı bu?”
“Hayır Allah değil. Ama tanıdığım en büyük insandır.”
Ermeni lafını duyunca tepem attı. Çünkü, bu sözün evveliyatı vardı. Tarabya’da Lazlardan bir arsa satın almıştım. Sonradan, paha biçilmez bu arsayı, tek kuruş almadan garibanlara dağıttım. Şimdi oğlum, orada kiracı olarak oturuyor. Tarabya’daki yeri Yılmaz da çok seviyordu. Bazen telefonla arardı:
Arabaya biner; Tarabya’ya giderdik. Çok güzel bir yerdi. İçinde kaynak suyu ve bir de konak vardı. Dündar’ı da çağırırdık. Gittiğimizde bir ağacın altında oturup konuşurduk. Yılmaz’ın dinlenmesine de konuşmasına da hayranım. Çok güzel konuşurdu o büyük adam. İnsanı dinlemesi de bir başka güzeldi.
Akşamüstleri giderdik. Bazen sabaha karşı gider bülbül seslerini dinlerdik.
İşte o arsayı fakir fukaraya dağıttıktan sonra sağda solda laf etmişler: “Ermeniler, bu arsayı alıp, Ermenilere dağıttı...”
Bu olay çok ağırıma gitmişti. Ben Ermeni değilim. O garibanlardan hiçbiri de değildi. Oflu Osman, Ermeni deyince, o olay çağrışım yaptı. Tepem attı. Aramızdaki çekişme ve tartışma silahların çekilmesine kadar vardı. Allah’tan, zehrin panzehiri Dündar (Kılıç) ordaymış. Osman akrabası olmasına rağmen, benim hayatımı kurtardı. Bu davete giderken, yanımda Adanalı Enver’i de götürmüştüm. Ne olur, ne olmaz diyerekten... Cebimde, altın kabzalı ufak bir tabanca vardı. Ama asıl silah Enver’deydi. Silah çekilince, ben geri geri gidiyorum. Çıkmaya çalışıyorum. Meğer Enver de, gazinoya girerken silahı, tuvalete saklamış. Biz çıkarken, bu da tuvalete girdi. Çıkınca silahı çekti. Bir el ateş etti. Silahın otomatik olduğunu bilmiyor, ikinci mermiyi de ağzına veriyor. Tabii ikinci mermi ters dönüyor. Ben bunların farkında değilim. Enver de bilmiyor. Bu sırada ben:
“Enver bana aleti yetiştir” diye bağırınca, yanıma varıp uzattı. Silahı aldım Enver’den. Tam o sırada, Osman’la karşı karşıya geldik. Tetiğe basacağım sırada Dündar Kılıç bağırdı:
Onu fırlatıp attım. Kendi küçük silahımı çektim. Osman delikanlı adamdı: “Bu dava ikimiz arasında ama ben sana silah sıkamam” dedi. Dündar beni dışarıya çıkardı. Gece, benden sonra orası karışmış... Belki bin mermi yakılmış. O dava ve çekişme 20 gün sürdü. Allah’tan kimsenin burnu kanamadı. Hepimizi içeriye aldılar. İki taraftan da... Fakat Laz tarafı hep otel, motel, gemi sahibi kişiler. Bizimkiler gariban takımı, hamallar...”
***
Babalar Operasyonu kapsamında 1 Mart 1984 günü İstanbul’daki adresinde yakalanarak Ankara’ya getirilen Dündar Kılıç, adının karıştığı kaçakçılık olayları ile ilgili işbirliği yaptığı ve rüşvet verdiği isimleri ifadesinde tek tek sıralamıştı. Kılıç, ifadesinde, tahsissiz demir, sac, kalay gibi maddeleri kaçak olarak yurda soktuklarını, kumarhane işlettiğini, bu işleri Hüseyin Cevahiroğlu ve gazinocu Fahrettin Aslan’la birlikte yaptığını itiraf etmiş ve bu yasadışı işlere göz yumması karşılığında da Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’ya düzenli olarak gazinocu Fahrettin Aslan üzerinden rüşvet verdiklerini açıkladı.
Kılıç’ın ifadesinden sonra Hüseyin Cevahiroğlu ile kokain satmak suçundan, diğer sanık Fahrettin Aslan, yakalanarak Ankara’ya getirildi.
Gazinocular Kralı Fahrettin Aslan’da Maçka Kadınlar Kulübü’nden ortağı Dündar Kılıç’ın iddialarını ifadesinde teyit etti. Aslan, Balcı’yla işadamları arasındaki rüşvet ağını şöyle anlatıyordu:
“Yahudi asıllı Cebra döviz transferi ve hammadde temini için İstanbul’daki işadamlarından dövizleri toplar, Albert Damas da yurtdışından bu şahıslara hammadde gönderirdi. Bu şahısların gayri kanuni işlerle uğraştığını duyan İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı bu şahıslarla gizlice temasa geçerek, yasadışı işlerini örtbas etmek için 25 milyon TL İstemiş. Cebra yanıma gelerek Şükrü Balcı’ya verilmek üzere 25 milyon TL bırakacağını söyledi. Cebra aynı gün yazıhaneme gelerek bir naylon torba içerisindeki 25 milyon TL bıraktı. Bu paradan 5 milyonunu alıp geriye kalan 20 milyonu yazıhaneme gelen Şükrü Balcı’nın adamı olan Bayram adlı kişiye teslim ettim.”
RÜŞVET ÇARKI
Şükrü Balcı’ya kumarhane olarak işletilen kulüplerin de her ay düzenli ödeme yaptığını açıklayan Fahrettin Aslan, kumar rüşveti işleyişini de şöyle aktarıyordu:
“İstanbul Maçka’da bulunan Kadınlar Kulübü’nün ortağı olmam nedeniyle 1981-1982 yılları arasında kış sezonlarında her ay kulübün ortakları arasında hisse oranlarına göre toplanan birer milyon TL parayı Şükrü Balcı’ya verirdik. Ayrıca Polo adıyla ve bir dernek olarak 12 Eylül 1980 harekâtına kadar faaliyet gösteren ve ortağı olduğum bu yerden de kulübe ortak bütün şahıslardan hisse oranlarına göre her ay birer milyon para toplanıp, bu parayı bizzat ben Şükrü Balcı’ya teslim ederdim. Rüşvet paralarını ‘Güneş’ rumuzu ile kayda geçerdik.
İstanbul’da 50 milyon TL masraf yaparak bütün kanuni formaliteleri tamam olmasına rağmen ruhsatı için müracaat ettiğimde Şükrü Balcı benden 5 milyon lira rüşvet istedi. Bu parayı vermek istemedim ancak, ruhsatı alamayınca 5 milyon TL rüşvet olarak Şükrü Balcı’ya vererek ruhsatı alabildim.”
BALCI’YA GURBETTE ZIRHLI OTO HARACI
Hakkında rüşvet iddiaları ayyuka çıkan Şükrü Balcı, 1983 yılında Dışişleri Bakanlığı tarafından ABD’ye güvenlik ataşesi olarak atanır. Balcı’ya her ay düzenli rüşvet ödeyen babalar, ona “güle güle” demek üzere makamına giderler. Balcı, kendisini ziyarete gelen mafya üyelerine, “İstanbul’a önce Trafik Şube Müdürü, sonra 1.Şube Müdürü, bilahare İstanbul Emniyet Müdür Muavini ve en son olarak İstanbul Emniyet Müdürü olarak atandım. Amerika dönüşümde İstanbul’a vali veya Emniyet Genel Müdürü olarak atanacağım kesin. Bu nedenle şimdilik verilen yeni görevime başlayacağım. Ama, en kısa zamanda İstanbul Valiliği ya da Emniyet Genel Müdürlüğü görevleri nihayet bana verilecektir. O nedenle benimle bağlarınızı koparmayın, gelecekte de birlikte çalışacağız” diye göz dağı vermeyi de ihmal etmemiştir.
KULÜBÜN YÖNETİCİSİ
Balcı’nın verdiği mesajı alan Dündar Kılıç da “Sayın müdürümüze Amerika’da Ermeniler maazzallah suikast falan düzenleyebilirler. Onun için müdürümüze bir zırhlı Mercedes alalım” der. Balcı da güya bu teklifi istemeyerek de olsa kabul etmiş görünür. Zırhlı oto alınması için Dündar Kılıç, 5 milyon TL kendisi, 2.5 milyon TL da orada olmayan ortağı Hüseyin Cevahiroğlu adına parayı verir.
Peki yasadışı kumar oynatılan Maçka Kadınlar Kulübü’nün idari yönetiminde kim vardı?
Tarık Ümit.
Hani şu, 2 Mart 1995’te Erenköy’de özel harekâtçı polisler Ziya Bandırmalıoğlu ve Ayhan Akça tarafından kaçırıldıktan sonra ortadan kaybolan, arabası dört gün sonra Silivri yakınlarında Jandarma bölgesinde terk edilmiş olarak bulunan MİT istihbarat elemanı Tarık Ümit.
Şimdi Tarık Ümit kimdi bir hatırlayalım.
Küçük yaşta ailesini kaybettiği için Almanya’da amcasının yanına gitti. 1968 yılında yurda döndüğünde yeraltı dünyası ile tanıştı. Kendisi gibi Düzceli olan ve adı eroin kaçakçıları arasında geçen Ferda Seven ile ilişki kurdu. Seven’in önerisiyle Dündar Kılıç’ın yanında çalışmaya başladı. 1975’ten itibaren MİT içerisinde görev alan ve1978’de ikinci sınıf uzman olarak teşkilattaki resmi görevine de başlayan Tarık Ümit, “Babalar Operasyonu”nda hakkında uyuşturucu ticaretinden dolayı tanıklık yaptığı için Dündar Kılıç tarafından Zekeriya Ülkücü adlı adamına Tarık Ümit’i vurdurttu. Saldırıdan yaralı kurtulan Tarık Ümit, üç yıl sonra da Mehmet Eymür ve ekibi tarafından oluşturulan MİT raporunun hazırlanmasına katkıda bulunanlar arasında yer aldı.
ALİ BALKANER DE BALCI’YI BESLEMİŞ
12 Eylül 1980 Harekâtı’na kadar faaliyet gösteren Polo adlı kulübün ortakları tarafından hisse oranlarına göre Dr. Hamdi Akça, Necmi Akça, Talat Sadıkoğlu, Mehmet Üstünkaya, Ali Balkaner, Hayrullah Kefeoğlu, Nevzat Köker, Tanju Zarbon, Melih Caculi ve Fahrettin Aslan tarafından kulübün tüzüğünde yazılı olmayan ve oynanması yasak olan oyunlar için aralarında her ay birer milyon TL para toplayarak kumar oynamalarına göz yuman Emniyet Müdürü Şükrü Balcı’ya rüşvet verirler. Bu toplanan para da kulübün ortağı Fahrettin Aslan tarafından Şükrü Balcı’ya teslim edilir. Tefeci Ali Balkanar, demek o yıllarda kumarhane işiyle uğraşıyormuş.
‘SOLCULARA ÇOK DARBE VURDU’
1973 yılında İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’nın Mart-1 operasyonu çerçevesinde gözaltına alınarak, MİT ve İstanbul Emniyet Müdürlüğü Mali Şube Müdürlüğü’nce sorgulanan Abuzer Uğurlu’nun babası Hüseyin Uğurlu ifadesinde “1972 yılında İstanbul Emniyet 1. Şube Müdürü olan Şükrü Balcı, silah kaçakçılığı ile ilgili olarak gözaltına alındığımda 200 bin TL rüşvet karşılığı beni serbest bıraktırdı. Rüşvet parasını Gümüşsuyu’nda ‘Hacı otomobil galerisi’ sahibi Hacı Mustafa Özkan vasıtasıyla kendisine ilettim” dedi.
Yapılan soruşturma sonucunda Şükrü Balcı’nın Gümüşsuyu’nda Hüseyin Uğurlu ve oğlu Mustafa Uğurlu ile buluşup görüştüğü anlaşılmış, Uğurlu’nun ifadesi Mustafa Uğurlu, Ali Bezal ve Hacı Mustafa Özkan’ın ifadeleriyle de örtüşmüştü..
Balcı hakkında bu kadar iddia varken İstanbul SıkıYönetim Komutanı orgeneral Faik Türün, soruşturmayı yapanları makamına çağırarak İstanbul Emniyet Müdür Muavini Şükrü Balcı’nın aşırı sola karşı çok darbe vurmuş bir kimse olduğunu, yolsuzluklarının duyulması halinde bunun sol mihraklarca istismar edilebileceğini belirterek, Şükrü Balcı ile ilgili kısımların ifadelerden çıkarılmasını ister.
Şükrü Balcı’nın Mahmut Karaduman ile irtibatı vardır. 1922 Musul doğumlu Mahmut Karaduman silah ve uyuşturucu madde kaçakçılarındandır. Istanbul’da ‘Marmara’ pavyonda fedailik yapmış ‘Karavan’ pavyonu işletmiş bilahare uzun yıllar Beyrut’ta yaşamış daha sonra Türkiye’ye gelerek Vatan Konserveleri’nin sahibi haline gelmiştir. Mahmut Karaduman, Şükrü Balcı ile oğlu Ertuğrul Balcı’ya ait Washington’daki numarasıyla irtibat kurmaktadır.
MÜDÜRLÜĞÜ RÜŞVETLE ALDI
Ekim 1982 tarihinde Sıkıyönetim Komutanlığı’na gönderilen bir ihbar mektubunda İstanbul’da yaşayan azınlık faaliyetlerini içeren bir ihbar mektubunda Şükrü Balcı hakkında da şu bilgiler veriliyordu:
“Bu şahıs İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nü Sadettin Bilgiç’ten 40 milyon peşin ayda 4 milyon aidatla satın almıştır. Türkiye’deki bütün büyük kaçakçılık işlerinde hissesi vardır. Sağ ve sol örgütlere ayırt etmeden silah temin eden Çayırovalı Osman, bu şahsın ortağıdır. Şükrü Balcı, oturduğu evi 7 milyona, boğazdaki mafyanın hediye ettiği köşkü 30 milyona 1978 senesinde satmış, paralarını Amerika’ya transfer etmiştir.”
Şükrü Balcı hakkında Eyüp 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde dava açıldı. Savcılık iddianamesinde Balcı hakkkında rüşvet, irtikap ve tehdit suçlamalara yer verildi. İddianamede Şükrü Balcı’nın İlyaho Anter’den 20 milyon, iş ortağı İshak Kodrik adına Raif Dinçkök’ten 25 milyon, İshak Sati, Simon Pur, Rone Somek, Daniyel Susar, Stavro Kordemidis ve Raul Kalaliero’dan toplam 45 milyon, Cebra Bildirici’den 20 milyon lira olmak üzere toplanan 115 milyon liranın 27 milyon lirasını yurtdışına döviz olarak kaçırdıkları, belirli bir para verilmediği takdirde yolsuzlukları ihbar edileceği bildirmek suretiyle irtikap yolu ile menfaat sağladığının anlaşıldığı belirtildi.
AĞAR KARŞILADI
Emniyette Şükrü Balcı’ya rüşvet verdiklerini söyleyen Dündar Kılıç, Hüseyin Cevahiroğlu ve Fahrettin Aslan mahkemede ifadelerini reddettiler. Hatta Dündar Kılıç daha da ileri giderek “Balcı, namuslu adamdır” bile dedi.
Hakkında dava açılan Şükrü Balcı’dan, görevli olarak bulunduğu Washington’dan yurda dönmesi istendi. Balcı, hakkında soruşturma açılmasına rağmen havalimanında gazetecilere “yıllık iznimi kullanmak için döndüm” diyordu. Havalimanında eski Emniyet Müdürü Balcı’yı kim karşılıyordu peki? Onun izinden giden İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Ağar ile Siyasi Şube Müdürü Mete Altan.
***
(V)-"Taşları yerinden oynatan MİT raporu"
'Kirli Üçgen' yazı dizinin beşinci sayısında, 1988'de yapılacak referandum öncesi hazırlanan çarpıcı MİT raporu ele alındı.
Başbakan Özal, 1988 yılında yapılacak “Siyasi yasakların kaldırılması” referandumu öncesinde DYP’yi güç duruma düşürmek için MİT içinde kendine yakın gruptan bir rapor hazırlanmasını istedi. Mehmet Eymür tarafından “Banker Bako Olayı-Emniyet Üst Düzey Yetkilileri ve Yeraltı Dünyası” başlığıyla kaleme alınan raporda hedef sadece DYP değildi.
Eymür ve Hiram Abas ekibi, raporda güvenlik bürokrasisindeki rakiplerini tasfiye amacıyla notlara yer verdi. Eski Genelkurmay Başkanı Üruğ, MİT Bölge Başkanı Gündeş, İstanbul Emniyet Müdürü Erkan ve İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Ağar için yazılanlar gündeme bomba gibi düştü. Tasfiyesi istenen ekip yerine raporu yazanlar tasfiye oldu.
12 Eyül darbesinden sonra siyaset yasağı getirilen eski parti liderleri kendilerine yakın isimlere partiler kurdurtmuş ve bu partiler üzerinden perde arkasında siyaset yapmayı sürdürüyordu. ANAP Genel Başkanı ve Başbakan Özal, bu durumdan rahatsızdı. Sonuçta siyaset yasağının kalıcı olması için konuyu 1988 yılında referanduma götürme kararı aldı. Referandum gezilerine başlayan Özal, Demirel’in memleketi Isparta’da yoğun protestolarla karşılaşınca öfkelendi. Basın mensuplarına, “Şu batık Banker Bako ile DYP’nin ilişkilerini bir araştırın bakalım” diyen Özal, konuyu sadece basının değil MİT’in de araştırmasını istemişti.
Özal, bu görevi MİT içinde kendisine yakın Eymür-Abas grubuna vermişti. Bu grup da fırsattan istifade, MİT içinde geçmişten beri birbirlerine operasyon çeken İstanbul Bölge Başkanı Nuri Gündeş, Emniyet içindeki rakipleri Ünal Erkan, Mehmet Ağar ekibi ile Evren’den sonra Cumhurbaşkanlığı hesapları yapan Necdet Üruğ’la ilgili bölümlere de yer vermişti raporda. Yeraltı dünyası ile ilişkiler ve özel yaşamları üzerinden rakiplerine ağır bir darbe indirmek isteyen Eymür ve Abas, raporu Başbakan dışında Cumhurbaşkanı Evren’in damadı ve danışmanı MİT mensubu Erkan Gürvit’e sundular önce. Uzun süre beklemelerine karşın herhangi bir gelişme olmayınca raporu “2000’e Doğru” dergisine sızdırdılar. Dergi de üç ay beklettikten sonra raporu yayımladı. Rapor Türkiye gündemine bomba gibi düştü.
MİT raporunda görülen bir yanda devletin MİT’i, karşı tarafta Emniyet Genel Müdürü, valiler ve eski Genelkurmay Başkanı ve MİT Bölge Müdürü. Dergi hakkında toplatma kararı verildi. Haberi yazan ve yazıişleri müdürü hakkında dava açıldı. Hükümet sözcülüğünden yapılan yazılı açıklamada MİT tarafından böyle bir rapor hazırlanmadığı, dolayısıyla Cumhurbaşkanı’na, Başbakan’a ve Genelkurmay Başkanı’na sunulmasının da söz konusu olamayacağı belirtildi. Cumhurbaşkanı Evren ise rapordan ancak eski Genelkurmay Başkanı Üruğ’un, “hakkımda soruşturma açılsın” talebini içeren mektubuyla haberdar oluyor. Özal ve MİT ise “Rapor değil, etüt” diyerek tepkileri yumşatmaya çalışsa da devletin tepesi sarsıldı. Sonuçta, Mehmet Eymür görevden alınıp İstatistik Kurumu’na danışman olarak gönderildi. Ancak Eymür bu göreve gitmeyip istifa etti. Tabii hamisi Hiram Abas da... Bu grubun Emniyet ayağında bulunan ve rapora kaynak belge sağlayan dönemin Kaçakçılık Daire Başkanı Atilla Aytek, Eskişehir’e tayin edildi. Yine Emniyet görevlilerinin yeraltı dünyası ile ilişkileri hakkında bilgi veren MİT haber elemanı Tarık Ümit de Eymür ve Abas MİT’ten ayrılınca Ağar ve Erkan grubuna yanaştı.
DALLAS DİZİSİ GİBİ
80’lerde çok izlenen “Dallas” dizisinde entrikalar, skandallar, kirli ilişkilerden daha fazlası MİT raporunda vardı. Yatak odası hikâyelerini pas geçip yeraltı dünyası ile güvenlik bürokrasisinin kirli ilişkilerini içeren bölümleri özetledik:
- Vali Ayaz, Bako olayında Emniyet Müdürü Ünal Erkan ve yardımcısı Mehmet Ağar’ı korumuş, Hürriyet gazetesinde çıkan ve Ankara’daki yöneticileri “Takunyalılar” olarak niteleyen yazı ile hiçbir ilgilerinin olmadığını ve yazının hazırlandığı gece birlikte yemekte olduklarını, İçişleri Bakanı ve Emniyet Genel Müdürü’ne ifade etmiştir.
- Esasen İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün çeşitli irtibatları arasında aşırı sağcı unsurlar bulunmaktadır. Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Ağar, Süleymancı Kemal Kaçar’ın koordinatörlük yaptığı şirketin sahipleri İbrahim Aslan ve Mahmut Şahin ile yakın temas halinde olup bu şahıslara gizli kalması icap eden soruşturma ve tahkikatlarla ilgili bilgi vermektedir. İbrahim Aslan’a ait Aslan Nakliyat, TIR taşımacılığı yapmakta 150 TIR’a sahip bulunmaktadır. İbrahim Arslan, Malatya Vali şoförlüğü sırasında uyuşturucu ve silah ticareti yapmıştır. Mahmut Şahin’e ait Şahlan Nakliyat, deniz ticareti ile iştigal etmektedir. Hira 1-2-3 gemileri bilinmektedir. Şahlan ve Aslan nakliyat firmalarının genel koordinatörü Süleymancı lider Kemal Kaçar’dır.
POLİS-MAFYA İLİŞKİSİ
- İstanbul polisi ile mafya bağlantısını kuran kişi emekli Cinayet Masası Amiri Ahmet Ateşli olup, Ahmet Ateşli’nin halen İstanbul polisi üzerinde Emniyet müdüründen fazla bir etkinliği bulunmaktadır. Bu etkinlik İstanbul İkinci Şube’de bariz bir şekildedir. İstanbul Emniyet Müdürü Ünal Erkan ve yardımcıları Ahmet Ateşli’ye “Bab” “Ağabey” şeklinde hitap etmektedirler. Ünal Erkan daha önce Emniyet müdür yardımcılığı yaptığı dönemde, Mehmet Ağar ise ikinci şube müdürlüğü döneminde Ateşli ile yakınlaşmışlar ve böylece polis-yeraltı ilişkileri pekişmiştir. Esasen Ankara’da bulunduğu dönemde Kürt Ahmet ve Kemal Horzum’la yakın münasebeti dikkat çeken Ünal Erkan’ın İstanbul’a tayini bir hayli polemiklere sebep olmuş ve Başbakan Özal’a iyi bir şekilde takdim edilmesi ve başbakanca desteklenmesi üzerine kadrosu ile birlikte İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne verilmiştir. Ünal Erkan’ın Ahmet Turgut ve Kemal Horzum ile ilişkileri ve bunun mahiyeti hakkında kayıtlarımızda Kasım 1987 ayı içinde Haydar Koç tarafından yapılan açıklamalar paralelinde bilgiler bulunmakta olup bu bilgiler eski tarihlerde Cumhurbaşkanlığı’na ve Başbakanlık’a not olarak da sunulmuştur. Ünal Erkan’ın ekibine ayak uyduramayan Kemal Yazıcıoğlu kadrodan dışlanmış ve Ankara’ya Teftiş Kurulu’na verilmiştir. Kadro dışında Mehmet Ağar ise Ünal Erkan’ın en yakın mesai arkadaşı haline gelmiştir.
‘MEHMET AĞAR, YERALTI DÜNYASINI FENA SAĞAR’
- Mehmet Ağar’ın hemşerisi Kebapçı Set Kemal’in geçen kış Kürt İdris’in yeğeni Nihat’ı vurma hadisesi ile Kemal’in ağabeyi Kenan’ın 1 kişiyi öldürme hadisesi İstanbul polisince kapatılmıştır.
Mehmet Ağar, fındık kralı diye bilinen Lokman Kondakçı’yı bir yeraltı grubuna dövdürmek ve sonra himayesine almak suretiyle Lokman’la yakınlık kurmuş, keza hayali ihracatın büyük isimlerinden Turan Çevik’e de baskı kurdurarak aynı yakınlığı sağlamıştır.
- Yeraltı dünyasını Ankara’daki üst düzey bürokratlara da Ağar empoze etmekte ve Turan Çevik, Fevzi Öz, Necdet Ulucan gibi ünlü isimleri üst düzey bürokratlarla ve hatta bakanlarla tanıştırarak bağlantılarını sağlamlaştırmakta, faaliyetini legalize etmektedir.
EV VE ARSA TAPULARI
- Mehmet Ağar, Nihat Camadan, İsmail Taşkafa, Ziver Öktem ve Necati Altuntaş’ın gayrimeşru paraları Mehmet Ağar’ın dayısı Yılmaz Akçadağ ve ortağı Ekrem Gocay’a verilmekte, bu şahıslar da paraları büyük işadamlarına vererek faiz almaktadırlar. Perşembepazarı’nda otomobil yıkayıcılığı yaparken kısa zamanda demir ticareti ve faizcilikle milyarder olan Ekrem Gocay ve ortağı Yılmaz Akçadağ’ın Kabataş Setüstü’nde yazıhaneleri vardır.
- Mehmet Ağar’a ait 18 adet ev ve arsa tapusu, dayısı Yılmaz Akçadağ’ın boşanmış olan eşi Şükran Akçadağ’ın üzerindedir. Dayısının eski eşi bu tapuların üzerinde gözükmesinden rahatsızdır.
- 12 Eylül’den sonra Dündar Kılıç’ın Bandırma’da gözaltına alındığı tarihlerde bir DEV-SOL mensubu, İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’na 12 Eylül’den önce ve sonra Dündar Kılıç ve kardeşi İbrahim Kılıç’la zaman zaman buluştuklarını, her buluşmada adı geçenlerden 200 bin TL para ve 20 kutu mermi aldıklarını ihbar etmiş, ihbarın tahkiki İstanbul Birinci Şube Müdürlüğü’ne verilmiştir.
GİZLİ BULUŞMALAR
- Olaya Elazığlı kebapçı Set Kemal’in tavassutuyla o tarihte İkinci Şube Müdürü olan Mehmet Ağar ve Birinci Şube Müdürü Tayyar Sever müdahale etmişler ve Birinci Şube Müdür Muavini Alican Özgenler ve Başkomiser Celal Altıntaş’ın muhalefetlerine rağmen olayı kapattırmışlar, soruşturmayı Başkomiser Celal’den alarak başkasına vermişlerdir. Sorgulamada İbrahim Kılıç’ın ifadesine başvurulmuş, Dündar Kılıç’ın evi ve işyeri usulen aranmış ve İbrahim Kılıç’ın ihbarcıyı cezaevinden tanıdığı ve hastası olduğu için para verdiği şeklindeki beyanına itibar edilerek ve ihbarcıya baskı yapılarak olay kapatılmıştır. Olaydan sonra Başkomiser Celal ve Alican Özgenler pasif görevlere alınmışlar, her ikisi de İbrahim Kılıç’ın kendilerine renkli TV hediye etme teklifini reddetmişlerdir.
- Ünal Erkan ve Mehmet Ağar’ın gizli ve önemli buluşmalarını yaptıkları Etiler Ulus Mahallesi’nde ve Kadıköy- Bostancı’da iki ev vardır. Ulus Mahallesi’ndeki ev Diyarbakırlı Vekin Aktan’ın üzerine olup, parası Behçet Cantürk tarafından ödenmektedir.
- Turan Çevik, üç yıl kadar önce Mehmet Ağar’a 5 milyon değerinde bir saat, Lunaparkçı Osman Kavran 86 yılı yılbaşında beş adet beşi biryerde ve Aşçıoğlu grubunun adamı, kaçakçı ve kuyumcu Cavit de Mehmet Ağar’ın eşi Emel’e bir Reno 5 almıştır.
- Mehmet Ağar’ın Turan Çevik, Burak Sağman ve bazı bürokratlarla ortak hayali ihracat işleri vardır. Mehmet Ağar’ın bu işlerini Ankara’ya sık sık gidip gelen şoförü polis memuru Necdet takip etmektedir. Necdet’in hakkındaki söylentilerin açığa çıkması karşısında yakın tarihte polislikten ayrıldığı ve Ayvalık’ta belediyeye ait 160 yataklı bir oteli kiraladığı belirtilmektedir.
- Turan Çevik, Burak Sağman, bazı bürokratlar ve aktrist Nazan Şoray, 1986 sonlarında Ankara Başkent Gazinosu’nda birlikte görülmüşler, bunu takip eden günlerde Sağman’ın yönetim kurulu başkanı olduğu Atlas A.Ş’nin Antalya’da bir gemide yakalanan 80 milyarlık hayali ihracat olayı meydana çıkmıştır. Olayın kapanması için Ağar ve Turan Çevik’e yakın bir Devlet Bakanı teşebbüslerde bulunmuştur.
AĞAR’IN TELEFONLARI...
- 5 Ağustos 1985 tarihinde Milano’da Bülent Gökben, Mehmet Serdar Alpan, Fikri Pahparoğlu, Fahrettin Özdemir isimli şahıslar 10 kilo 230 gram eroinle yakalanmışlardır. İtalya polisi, yakalananların üzerinde bulunan telefon numaraları meyanında İstanbul ... ve ... telefonlarını vermişlerdir. Kaçakçılık Daire Başkanlığı, bu telefonların nerelere ait olduğunu İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nden sormuş, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ise genel bir cevap ile olayı geçiştirmiştir. Esasında her iki telefon da İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Mehmet Ağar’ın makam telefonlarıdır. (Sirkeci ve Gayrettepe’deki).
- Mehmet Ağar’ı bu telefonlardan arayanlardan bir diğer şahıs ise Londra.... No’lu telefonda bulunan Halil Peril’dir. Kulüpçülük ve uyuşturucu kaçakçılığı yapan Halil Peril, Kıbrıs’ta Con Aziz adıyla bilinen yeraltı dünyasına mensup Aziz Mehmet Kent’in adamıdır ve Oflu Osman (Osman Cevahiroğlu) ile irtibatlıdır.
- Yeni Mali Şube Müdürü Orhan Uzeler, daha önce Behçet Cantürk’ten rüşvet almaktan soruşturma geçirmiştir. Elazığlı olan Orhan Uzeler’i, hemşerisi Ağar ve Emniyet Müdürü Erkan müffetişlere karşı himaye etmişler ve aklanmasını sağlamışlardır. O. Uzeler, Ş. Balcı lehinde tanıklık yapmıştır. Orhan Uzeler’in Mali Şube’deki odasında Orhan Uzeler, Şükrü Balcı, Tayyar Seven, Cevdet Saral, gazeteci İrfan Ülkü ve Kasım Gence toplanarak, Atilla Aytek ve MİT’e karşı yapılacak yayımları planlamaktadırlar. (Böyle bir toplantı 3 Kasım1987 günü akşamüstü mezkûr yerde yapılmıştır.)
- SÜRECEK -