16 Kasım 2021 Salı

Paramount yazışmaları ve Bodrum’daki otel derebeyliği - Bahadır Özgür / BİRGÜN


 

“Cihan iyi sabahlar…” 25 Mart 2020 günü iletilen bir mailin üzerine düşülen not böyle başlıyordu: “Ekteki dosyaları okuduktan sonra onay verirsen, kararları uygulamaları için göndereceğim.”

Mesajın sahibi, Paramount Otel’in Genel Müdürü Geylan Dursunoğlu’ydu. Gönderilen adres, skandalın kilit ismi Cihan Ekşioğlu. Bedava kalan kim varsa adını verdiği kişi yani.

Atilla Uras’ın mirasçılarındaki belgelerin arasından çıkan mesaj, otelin Unico Sigorta’ya satışıyla ilgiliydi. Sezgin Baran Korkmaz’ın avukatlarının hazırladığı dökümanlar önce Ekşioğlu’na sunuluyordu. Ekşioğlu’nun oteli satan kişi olduğunu gösteren ilk “resmi belge” sayılır yazışma. Dahası da var.

Lakin çoğu kimsenin aklında şu sorular dolanıp duruyor hala: “Bir otel için kopan fırtına nedendir? Devlet niye müdahale etmiyor?”

Ne var ki yanıt, otelin içinde değil sadece. Zira Paramount, uzun zamandır Bodrum’da devam eden bir mülkiyet değişiminin en yozlaşmış parçasıdır. Haliyle bu “şer yuvasının” kıymeti, biraz da etrafında olup bitenlerle alakalıdır.

                                                                       ***

Berthold Brecht’in “Arturo Ui’nin Önlenebilir Yükselişi” oyunu, bir Hitler alegorisidir. Sebze piyasasında hakimiyet kurmaya girişen karnabahar tröstünün mafyayla işbirliğini anlatır. Mafya-sermaye ilişkisinde iki nokta öne çıkar. İlki; mafya, asla patronlar kulübünden güçlü olamaz. İkincisi; piyasanın olağan akışında halledilemeyen işlerde devreye girer ve çarkları hızlandırır.

Paramount vakası da bir AKP dönemi alegorisi işte. Bir yüzünde çete dururken, diğer yüzü düpedüz mülkiyet değişimine uzanır. Yukarıda aktardığımız mail de bunu temsil ediyor bir bakıma. Ekşioğlu’nda bir yüze, Dursunoğlu’nda diğer yüze bakıyoruz.

Gelin, Paramount merkezli farklı bir bilanço çıkarmaya çalışalım şimdi. Torba koylarını “hilal taktiğiyle” çevirmiş bir dizi otelin hikayesi, anlatılmaya değer çünkü. Üzerlerine isim etiketlerini yapıştırdığımızda, tesadüf olamayacak bir harita çıkıyor; sanki bir “otel derebeyliği!”

Biraz geriye gidelim; 8 yıl öncesine, Recep Tayyip Erdoğan’ın Rixos’taki tatiline… Bir sabah yatla Torba’yı dolaşmış, ardından gazetecilere koyların talan edildiğini anlatıyordu. “Bakalım” diyordu Erdoğan; “Çevre için ortalığı ayağa kaldıranlar, attığımız adımlarda nerede duracaklar.”

Denetimler başladı hemen. Yıkım kararları filan çıktı. Katiyen “dokunulmayacak” olanlar da vardı. Tabiat parkını işgal eden Vogue Otel mesela. Yeni dikilenlerin sayısı da arttı üstelik.

***

Bodrum 80’lerden beri gözde mülk, malum. İstanbul sermayesinin tatilin ötesine taşan iştahı, Özal’ın “turizm teşvikleriyle” kabarmıştı. 90’larda besin zincirine mafya ve beraberindeki isimler eklendi. Alaattin Çakıcı’yla ilişkisi sık gündeme gelen ve en son Bülent Eczacıbaşı’nın şortla şantiyesini bastığı Çağlar İnşaat meşhurdu. 2000’den sonra emirler ve oligarklar karnavala katılıyor; marinalar, dev yatlar, özel jetlerle beraber Bodrum, paranın toplandığı bir Akdeniz “açık şehri”ne dönüşüyordu. AKP de kendi “çitleme harekatına” girişti. Mevcut birikimin bir kısmı hızla el değiştirirken ormanlar, kıyılar, koylar inşaat furyasından aşina olduğumuz gruplara transfer edilmeye başlandı. Dolayısıyla inşaatta gördüğümüz yapının benzeri, burada da şekillendi.

Tekrar Torba haritasına dönelim ve bu oligarşik yapının turizmdeki halini somutlamaya çalışalım.

***

“AKP dönemi otelcileri Tamince’nin cebinden çıktı” denilse yeridir hani. Hanutçuluktan Rus ortaklı Rixos imparatorluğuna ulaşan Tamince’nin yanında yöresinde kim varsa, Torba koylarında boy gösteriyor. Tamince, 2003’te Paramount’un yanına kondurduğu Rixos’un başına, adı hiç duyulmamış bir hemşerisini, Vedat Dalkıran’ı getirdi. Sonrasında nerede yeni otel açılsa, Dalkıran orada belirdi. Janna, Sedative, Jumeriah markalarını Dubai’den getiren oydu. Paramount’un el değiştirmesini başlatan isimdi.

Erdoğan’ın açıklamasından bir yıl sonra, Tamince’nin diğer hemşerisi Turan Avcı da Torba’ya hicret etti. Rusya’ya deri satmakla başlayan ticari hayatı, inşaata girmesiyle değişmişti. Rusya’ya gidenin “inşaatçıya”, Dubai aktarması yapanın da “turizmciye” dönüşmesi ilginç bir “yandaş evrimi” olsa gerek. Bir tür “hac” rotası gibi.

Avcı da Bodrum’daki ilk otelini tabiat parkının dörtte birini işgal ederek dikiyordu. Vouge Otel’i 2013’te dönemin Turizm Bakanı Ömer Çelik açtı.

Torba’ya hızlı giriş yapan bir başka isim de Azat Grup’tu. 2013’te Antalya’da, Rixos’un 3 No’lu odasında kurulan Metin Azat şirketi, organize sanayi bölgesine taşınıp Free Wood Mobilya ve İnşaat adını aldı. Bugün Torba’daki Door’a ve Oba adlı iki otelin sahibi.

Paramount’un satışında rol alan Dursunoğlu aynı bölgedeki Sarpedor’un işletmecisiydi. 2021’de Door’a’nın yönetimine geçti. Oba’nın ortağını ise iyi tanıyoruz. Melih Gökçek’in semirttiği Söğüt İnşaat’ın sahibi, dolmuş şoförlüğünden milyarlarca liralık ihalelere terfi eden Mustafa Akan. (https://www.birgun.net/haber/melih-gokcek-le-yolunu-buldu-360003Sedat Peker’in açıklamaları sayesinde 2017 referandumunda Süleyman Soylu’ya özel jet kiraladığını da yakın zamanda öğrendik. Ankara’da kurduğu Akanhan Petrol Turizm AŞ’ye, 2020’de Erol Azat dahil oldu. Ve beraberce yıkılmaya yüz tutmuş Angel’s Otel’i alıp, enine-boyuna iki kat büyütüp, tüm sahili yutup Bodrum’un ilk muhafazakar oteli Oba’yı açtılar. 

Eski ve yeni hali şöyle:

Torba’nın en renkli siması ise Şaban Kayıkçı kuşkusuz. Parlak kariyeri, Gübretaş’ın 2008’de yaklaşık 700 milyon dolara İran’da aldığı petrokimya tesisi Razi’ye, satıştan dört ay önce kurduğu Asya Gaz’ın ortak olmasıyla başlıyor. Sonrası fırtına... Denizcilik şirketi, Arabistan’da enerji yatırımı, Kocaeli’de 10 bin konutluk proje, bir dönem Haliçport’ta Tamince ile işbirliği derken, ikametgahı Dubai’de görünen Kayıkçı, 2018’de SBK’dan aldığı Kervansaray Otel’i, Duja Bodrum’a çevirip turizme de daldı.

Tabiat parkının kalan kısmında, Ortakent’te, Cennet Koyu’nda, Güvercinlik’te vs. olanları saymadan Torba’daki değişimin portresi böyle.

İp gibi dizilen şu mülkiyet haritası da özet olsun:

Paramount’un ucu nereye varıyor az çok belli olmuştur. Yine de baştaki mesajdan bir yıl sonra gönderilen bir başka yazışmayı da aktaralım ki, otelin kimin hükmünde olduğu biraz daha aydınlansın.

Otelle ilgili kıyametin koptuğu günlerdeki özel misafirler, Erdoğan’ın daimi danışmanı Mücahit Arslan’ın “ağabey” dediği Şaban Kayıkçı’nın damadı ve kızıydı. Ev sahibi ise Uğur Berke Kayıkçı. Anlaşıldığı kadarıyla Duja ile Be Premium’u (Paramount’u yeni adı) aynı kişiler yönetiyor. Oğul Kayıkçı’nın, Gübretaş’ın 2020’de satılan milyon dolarlık iki gemisini alan Marshall Adaları’ndaki off shore şirketin kurucusu olduğunu; o şirketin Türkiye şubesinin de Burak Erdoğan’ın ortak olduğu MB Denizcilik’in adresinde bulunduğunu not edelim.

Her şey ne kadar da Emile Zola’nın, Bonaparte dönemini özetlediği şekilde ilerliyor: “Tüm servetler tahtın etrafında toplanmalı.”

***

Bu köşede elimden geldiğince “seçimle gideceklerin”, “seçimle geri vermeyecekleri” şeylerin peşine düşmeye çalışacağım. Daima ilham kaynağı olan Zola’nın, tahtın düşüşünü müjdeleyen “Yıkılış” romanının son sayfasının son cümleleri de Birgün hikayesinin başlangıcı olsun:

“Her şey bitmişti: Peş peşe gelen bozgunlar, kaybedilen taşra illeri, ödenecek milyarlar… Toprak mahvolmuş, çöle dönmüş, ocak yanmış, yıkılmıştı. Jean, alçak gönüllü ve kederli düştü yola; geleceğe yürüyordu, kendisini bekleyen o büyük, o çetin işe, Fransa’yı yeni baştan kurmaya.”

Bahadır Özgür / BİRGÜN



Narlıgöl’e cam seyir terası ve ithal çim tohumu! - Yusuf Yavuz / SOL

 Vali, Narlıgöl'e ilişkin 'Seyir terasında insanlar volkanik gölü çok güzel bir şekilde görecek. Göle bakarak bir çay içecek. Fotoğraflar çekip sosyal medyada paylaşacak' açıklamasında bulundu.


Niğde ve Aksaray illeri sınırlarında bulunan doğal sit alanı statüsündeki Narlıgöl’de başlatılan cam seyir terası ve çevre düzenlemesi projesi yöre halkı tarafından yargıya taşınmıştı. Proje için hazırlanan peyzaj şartnamesinde kurak iklime sahip bölgede yer alan Narlıgöl’ün çevresinin ithal çim tohumu ile yeşillendirileceği bilgisine yer verilmesi dikkat çekiyor. Aksaray Valiliği’nin yürüttüğü proje için hazırlanan peyzaj şartnamesinde, “Yapım ve onarım işlerinde kullanılacak çim tohumları ithal ve sertifikalı olacaktır” ifadelerine yer veriliyor. Konuyla ilgili tartışmaların ardından bir açıklama yapan Aksaray Valisi Hamza Aydoğdu, “Bizim ortak değerlerimize sahip çıkmamız gerekiyor. Bu değerleri korumamız, muhafaza etmemiz ve geliştirmemiz gerekiyor. Seyir terasında insanlar volkanik gölü çok güzel bir şekilde görecek. Göle bakarak bir çay içecek. Fotoğraflar çekip sosyal medyada paylaşacak ve böylelikle daha görünür hale gelecek” görüşünü dile getirdi.

Aksaray Valiliği’nin Narlıgöl’de başlattığı cam seyir terası ve çevre düzenlemesi projesi Niğde’ye bağlı Nar Mahallesindeki bir yerel dernek tarafından yargıya taşındı. Türkiye’nin önemli doğal miraslarından biri olan ve doğal sit alanı olarak koruma altına alınan Narlıgöl’e daha çok ziyaretçi çekmek amacıyla başlatılan projenin doğal yapıya zarar vermesinden endişe ediliyor.

Narlıgöl (arşiv)










'İhtiyaç giderme yerinin olmaması çok büyük bir eksiklikti'

Konuyla ilgili haberimizin ardından AA’na bir açıklama yapan Aksaray Valisi Hamza Aydoğdu, Narlıgöl’ü ziyaret eden turistlerin bir bardak çay ve su içecek, ihtiyaçlarını giderecekleri hiçbir yer olmadığını belirterek, “21. yüzyılda kültür turizminin önemini konuşurken iki ilin değeri olan böyle güzel bir gölde bir su içme veya ihtiyaç giderme yerinin olmaması çok büyük bir eksiklikti. Beraber bir konsept üzerinde konuştuk. Onun akabinde çalışmalara başladık. İl Özel İdaremiz gerekli çalışmaları orada yapıyor” ifadelerini kullandı.

Aksaray Valiliği'nin uygulamaya koyduğu projenin inşaatından bir görünüm











'İnsanlar göle bakıp çay içecek, fotoğraf çekip sosyal medyada paylaşacak'

Ortak değerlere sahip çıkma vurgusu yapan Vali Aydoğdu, Narlıgöl’ün Kapadokya’Nın yeni cazibe merkezi olacağını savunduğu değerlendirmesinde, “Bu değerleri korumamız, muhafaza etmemiz ve geliştirmemiz gerekiyor. Seyir terasında insanlar volkanik gölü çok güzel bir şekilde görecek. Göle bakarak bir çay içecek. Fotoğraflar çekip sosyal medyada paylaşacak ve böylelikle daha görünür hale gelecek” dedi.

Narlıgöl proje öncesindeki doğal haliyle (Temmuz 2019, Yusuf Yavuz arşivi)













Peysaj düzenlemesi projesine 'ithal çim' şartı konulmuş

Öte yandan Narlıgöl’de çalışmaları süren cam seyir terası ve çevre düzenlemesi projesiyle ilgili Aksaray İl Özel İdaresi tarafından hazırlanan çevre düzenlemesi ve bitkisel peyzaj projesi şartnamesinde, alanın ithal ve sertifikalı çim tohumlarıyla yeşillendirileceği belirtiliyor. Şartnamenin ‘Bitkisel Bakım’ başlıklı bölümünde şu bilgilere yer veriliyor:

“Yapım ve onarım işlerinde kullanılacak çim tohumları ithal ve sertifikalı olacaktır. Çim tohumu kullanılmadan önce sertifikalar idareye ibraz edilecek ve karışım olarak; yüzde 30 Lolium perenne, yüzde 15 Poa pratensis, yüzde 25 Festuca rubra rubra, yüzde 30 Festuca arundinaceae, karışımı kontrol nezaretinde kullanılacaktır. Ekim söz konusu karışımdan m²'ye 60 gr olacak şekilde rüzgârsız bir havada homojen bir çıkış elde etmek amacıyla, tohum torbası karıştırılarak elle ekim yapılacaktır.”

Narlıgöl projesi









Her metrekare çim için günde en az 10 litre su zorunluluğu

Küresel iklim krizi ve buna bağlı yaşanan kuraklığa karşı peyzaj düzenlemelerinde birçok kurumun kurakçıl ye yerel bitkilere yönelirken Aksaray Valiliği’nin Narlıgöl’de yaptığı proje için hazırlanan şartnamede çimlendirilecek alanın her bir metrekaresine en az 10 litre su verilmesi şartı getiriliyor. İthal tohumla çimlendirilmesi planlanan alanın sulama ve bakımıyla ilgili şartnamede yer alan bilgiler ise şöyle:

“Mevsim gidişine, yağmurların durumuna göre sulama periyotları ve sulamaya başlama ve kesme talimatı idare tarafından verilecektir. Sulama normal şartlarda günde 1 kez olmak üzere yapılacaktır. Sulamaya toprağın nemini yüzeyden itibaren 3 cm. derinliğe kadar kaybettiğinde çim alanlarda bir günde verilecek su miktarı her bir metrekareye asgari 10 litre olacak şekilde ayarlamaktadır. İlk biçim işi zemin kuru iken yapılacaktır. Mevsim başında ekilmiş olan çimler, boyu 8–10 cm. kadar olduktan sonra, ilk defa kesilmeli ve kesim ya da daha doğrusu biçim işinin mutlaka makina ile yapılması gerekmektedir.”                                                                                          ***

Narlıgöl’deki yıkım projesi yargıya taşındı.(Yusuf Yavuz-SOL/11/11/2021)

Aksaray Valiliği tarafından Narlıgöl’de inşasına başlanan seyir terası ve çevre düzenlemesi projesi yargıya taşındı…


Niğde ve Aksaray sınırlarında bulunan volkanik bir göl olan Narlıgöl, Türkiye’nin önemli doğal miraslarından biri. Doğal sit alanı olarak koruma altına alınan Narlıgöl’e ziyaretçi çekmek amacıyla Niğde ve Aksaray valilikleri tarafından geçtiğimiz yıl seyir terası ve çevre düzenlemesi projesi yapılması gündeme geldi. Niğde Valiliği’nin projesi büyük tahribat içerdiği ve Aksaray Valiliği’nin yapacağı proje ile bütünlük taşımadığı gerekçesiyle Nevşehir Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu tarafından reddedildi.

Aksaray Valiliği'nin Narlıgöl'deki projesinden bir görsel










Vali sözünü tutmadı, köylüler projeyi yargıya taşıdı

Bunun ardından Aksaray Valiliği’nin hazırladığı ve geçtiğimiz Mart ayında komisyonun onayından geçtiği belirtilen seyir terası projesi için Narlıgöl kıyısında metrelerce duvar örülerek inşaat çalışmasına başlandı. Ancak gölün bulunduğu alanda yer alan Niğde’ye bağlı Nar Mahallesi halkı projenin gölün doğal yapısını bozacağı gerekçesiyle karşı çıkmış, geçmişte kendi bölgelerinde arazilerin ise hukuka aykırı biçimde Aksaray ili sınırlarına dâhil edildiğini belirterek bu yanlışın düzeltilmesini talep etmişti. Köy halkının konuyla ilgili basın açıklaması ve eylemi Niğde Valiliği tarafından engellenmiş, Narlıgöl kıyısında başlatılan projenin ise durdurulacağı sözü verilmişti. Nar Mahallesi halkı kendilerine verilen sözler tutulmayınca Aksaray Valiliği’nin projesini yargıya taşıdı.

Aksaray Valiliği'nin uygulamaya koyduğu projenin inşaatından bir görünüm













Seyir terası inşaatı gölün 1. derece koruma bölgesinde

Nar Mahallesi Kalkınma ve Dayanışma Derneği’nin Aksaray Valiliği ve İl Özel İdaresi’ne karşı açtığı dava dilekçesinde,  projenin inşa edildiği alanın önemli bir kısmının imar planında jeotermal suyun alınması ve kullanılması ile ilgili yapılar dışında hiçbir sabit yapıya izin verilmeyen  ‘1. Derece Koruma alanı sınırları içinde kaldığı belirtilerek, “Narlıgöl 1. Derece Doğal Sit Alanıdır ve bu alanlar üzerinde 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’na aykırı yapılar yapılamaz.  Aksaray İl Özel İdaresi Seyir Terası 1. Zone sınırları içerisinde kalmaktadır. Aksaray İl Özel idaresi açıkça kanuna ve Koruma Bölge Kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak inşai faaliyette bulunmaktadır. Bu geri dönüşü olmayan, çevre kirliliğine neden olacak ve çevreye zarar verecek faaliyetin, derhal durdurulması gerekmektedir” ifadelerine yer verildi.

Narlıgöl seyir terası









‘Durdurulmazsa doğaya ve canlılara ihanet olacak'

Narlıgöl’ün yüzlerce yıldır doğal güzelliğini koruyan ve birçok canlı türüne ev sahipliği yapan bir alan olduğuna dikkat çekilen dava dilekçesinde, şöyle denildi: “Birçok kuş türünün göç yolu üzerinde bulunan Narlıgöl’e yapılacak en ufak bir işlemin etkilerinin tüm ekosistemi, tüm canlıları etkileyeceği ve bu durumun telafisinin güç ve imkânsız olacağı açıktır. Basit bir düşünce ile dahi gölün kenarına yapılan dolgu işleminin, yapılan kazı çalışmalarının ve dökülen betonların geri dönüşünün olmayacağını her insan akıl edebilmektedir. İş bu dava da Yürütmeyi Durdurma kararı verilmemesi yüzyıllardır süregelen doğal güzelliğe ve burada yaşayan canlılara bir ihanet olacaktır. Bu nedenlerle dava konusu işlem hakkında yürütmenin durdurulması kararı verilmesi gerekmekte ve talep edilmektedir.”


Dava Dilekçesi Niğde Adliyesi'ne teslim edildi.

                                                                                             


                   ***

İki valilikten Narlıgöl’ü betona boğacak proje (Yusuf Yavuz-SOL / 03/11/2021)

Doğal sit alanı statüsündeki Narlıgöl’de seyir terası ve çevre düzenlemesi projesi başlatıldı. Göl çevresindeki tahribat tepki çekerken, yöre halkı projeyi yargıya taşımaya hazırlanıyor.

Niğde ile Aksaray illerinin sınırlarının kesiştiği bölgede yer alan Narlıgöl (Acıgöl), Türkiye’nin önemli doğal miraslarından biri. Bir krater gölü olan Narlıgöl ve çevresi 1990 yılında 1. Derece doğal sit alanı olarak koruma altına alındı. Kapadokya Bölgesinin bir parçası olan ve çevresinde arkeolojik sit alanlarını da barındıran Narlıgöl’de Aksaray Valiliği tarafından başlatılan seyir terası projesi tartışma yarattı. Aksaray İl Özel İdaresi’ne ait iş makineleri eşliğinde çalışmaları başlayan ziyaretçi karşılama merkezi ve seyir terası projesinin diğer ayağı olan çevre düzenlemesi projesi ise Niğde Valiliği’nce yapılacak. Niğde Valisi Yılmaz Şimşek ile bir araya gelen Aksaray Valisi Hamza Aydoğdu, yeni projenin 4 Kasım’da Nevşehir Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’na sunulacağını açıkladı. Niğde’ye bağlı Nar köyü halkı ise gölün doğal yapısını bozacağını öne sürdükleri projeyi yargıya taşımaya hazırlanıyor.

Orta Anadolu’nun kalbinde yer alan Narlıgöl, Niğde’nin merkeze bağlı Nar köyü ile Aksaray’ın Gülağaç ilçesine bağlı Sofular köylerinin sınırlarının kesiştiği bölgede yer alıyor. Bir krater gölü olan Narlıgöl ve çevresi, taşıdığı doğal miras özelliklerinden dolayı Haziran 1990’da 1. Derece doğal sit alanı olarak tescil edilerek koruma altına alındı. Binlerce yıldır çeşitli kültürlerin yerleşimine sahne olan Narlıgöl çevresinde farklı dönemlere ait kültürel varlıkları barındıran arkeolojik sit alanları da bulunuyor.

İki ilin valiliği Narlıgöl için proje hazırladı

Kapadokya Bölgesinin bir parçası olan Narlıgöl son yıllarda ziyaretçilerin ilgisini çekmeye başlayınca Niğde ve Aksaray valilikleri arasında proje yarışı başlamıştı. Ancak geçtiğimiz günlerde Aksaray Valiliği’nin alanda iş makineleri ve kamyonlar eşliğinde başladığı seyir terası ve çevre düzenlemesi projesi tartışma yarattı. Narlıgöl’ün koruma alanına araç yolu yapıldığını dile getiren vatandaşlar çalışmaların usulsüz olduğunu öne sürdü. Konuyla ilgili tepkilerin ardından Aksaray Valisi Hamza Aydoğdu, Niğde Valisi Yılmaz Şimşek ile bir araya gelerek Narlıgöl’de uygulamaya konulan proje hakkında açıklama yaptı.

Göl iki ilin sınırlarında yer alıyor









Aksaray Valisi: Yeni projemiz kurula sunulacak

Narlıgöl’deki seyir terası ve çevre düzenlemesi projesinin iki ilin ortak projesi olduğuna değinen Aksaray Valisi Hamza Aydoğdu, şunları dile getirdi:

“Niğde valimiz ile Kapadokya bölgesinin tek krater gölü, kalp şeklindeki görüntüsüyle her mevsim ziyaretçilerin ilgisin çeken Narlıgöl’ü değerlendirdik. Kadim bir geçmişe sahip gölün aslına uygun bir şekilde kurullardan geçecek projeyle daha farklı ve güzel bir yer olacağını söylemek istiyorum. Narlıgöl’ün ihtiyaç duyulan bütün tesis ve hizmet çeşidi ile turizme en iyi şekilde hizmet vermesi için misafir karşılama merkezi ve restoran yapımını Niğde ilimiz de üstlendi. İnşallah iki proje beraber tamamlandığında Narlıgöl hem Niğde’nin hem Aksaray’ın ortak değeri olarak yerli ve yabancı turistlere hizmet edecek. Niğde ve Aksaray’ın kadim dost ve kardeşliği bu proje ile pekişmiş olacak. Yeni projemiz inşallah Perşembe günü Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kuruluna sunulacak. Niğde Valimiz Yılmaz Şimşek’in bizi ağırlamasından çok mutlu olduğumu belirterek, göl ve çevresinde yürütülecek projelere verdiği değerli katkısı ve ilgisi nedeniyle Niğde Valimiz Yılmaz Şimşek’e çok teşekkür ediyorum.”

Niğde Valisi: Cazibe merkezi haline gelecek

Niğde Valisi Yılmaz Şimşek ise konuyla ilgili değerlendirmesinde, “Niğde tarafından göl tabanı ağaçlandırma sahası yanında olacak şekilde hazırlanan proje Aksaray’ın yapacağı karşılama merkezine uzak olması nedeniyle revize edildi. Aksaray tarafından yapılacak karşılama merkezi ile bütünlüğü sağlayacak şekilde yeniden hazırlanan proje perşembe günü kurula sunulacak. Birbirini tamamlayan bu projeler bitince güzellikler daha farklı bir açıdan görülmüş olacak. Aksaray Valimizin ziyareti ile yapılan çalışmaları, hazırlanan projeleri birlikte değerlendirdik. İki ilin özel idare genel sekreteri de konuyu takip edecekler. Narlıgöl tabii güzelliği ile bütün insanların, özelde Niğde ve Aksaray halkının cazibe merkezi hâline gelecek” diye konuştu.

Restoran, seyir terası, yöresel ürün satış noktaları

Aksaray Valiliği’nin projeyle ilgili hazırladığı tanıtım videosunda yer alan bilgilere göre Narlıgöl’e yılda 100 bin ziyaretçi bekleniyor. Restoran, fotoğraf çekim alanları, yöresel ürün satış noktaları, WC ve seyir terası gibi üniteleri içeren projenin çevre düzenlemesine ilişkin kısmının Niğde Valiliği tarafından yapılması planlanıyor.

Niğde Valiliği'nin projesi koruma komisyonunda reddedilmişti

Konuyla ilgili bilgisine başvurduğumuz Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yetkilileri, Aksaray Valiliği’nin hazırladığı seyir terası projesinin Mart 2021’de Nevşehir Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Komisyonu’nca uygun bulunarak onaylandığını belirtti. Daha önce Niğde Valiliği’nin hazırladığı projenin ise çok fazla tahribata neden olacağı gerekçesiyle Koruma Bölge Komisyonu tarafından reddedildiği kaydedildi. Niğde Valiliği’nin reddedilen projesinde, çevre düzenlemesi yanında turizm tesis alanları da yer alıyordu. Niğde Valliliği’nin yeniden hazırladığı projenin önümüzdeki günlerde yeniden Koruma Bölge Komisyonuna sunulması bekleniyor.

Aksaray Valiliği'nin uygulamaya koyduğu projenin inşaatından bir görünüm











Turizm bölgesi ilan edildi, iki otelden biri atıl durumda

Öte yandan doğal sit alanlarının yeniden belirlenmesine yönelik ülke genelinde yürütülen çalışma kapsamında Narlıgöl’le ilgili çalışmaların da tamamlanarak Bakanlığa gönderildiği öğrenildi. Narlıgöl ve çevresi 2004’te Bakanlar Kurulu Kararı ile Turizm Gelişim Bölgesi ilan edilmişti. 2005 yılında Koruma Amaçlı İmar Planı hazırlanan alanda biri atıl durumda iki termal otel bulunuyor.

Köylüler basın açıklamasına izin vermeyen valiye tepkili

Niğde ile Aksaray illeri arasında çekişme konusu olan Narlıgöl projesiyle ilgili görüşlerine başvurduğumuz Nar Köyünde yaşayan vatandaşlar, gölün doğal dokusunun bozulmasını istemediklerini belirterek projenin iptali için İdare Mahkemesi’ne başvuracaklarını dile getirdi. Köylülerin iddiasına göre, Niğde ili sınırlarında bulunan doğal sit niteliğindeki araziler önce kamulaştırıldı, ardından ise kadastro çalışması sırasında Aksaray ili sınırlarına dâhil edildi. Her iki ilin valisinden bu yanlışın düzeltilmesini talep eden köylülerin talepleri dikkate alınmazken, 31 Ekim Pazar günü Narlıgöl’de inşasına başlanan projeye karşı yapılacağı duyurulan basın açıklamasına da Niğde Valiliği tarafından izin verilmedi.

Vali 'İçişleri Bakanımız bu işlere sıcak bakmıyor' dedi

Köylülerin iddiasına göre Niğde Valisi Yılmaz Şimşek, “İçişleri Bakanımız bu işlere sıcak bakmıyor” diyerek basın açıklamasının ileri bir tarihe ertelenmesini istedi. Basın açıklamasından bir gün önce, 30 Ekim Cumartesi günü kendileriyle bir araya gelen Vali Şimşek’in projenin durdurulacağı sözünü verdiğini hatırlatan köylüler, iki ilin valisinin Narlıgöl projesiyle ilgili açıklamalarının ardından kendilerine yalan söylendiğini savunuyor.  Niğde Valisi Yılmaz Şimşek’in tavrını eleştiren ve 30 Ekim’de kendilerine verdiği sözleri tutmasını beklediklerini dile getiren köylüler, projenin iptali için yargıya başvuracaklarının da altını çizdi.

Yusuf Yavuz / SOL


14 Kasım 2021 Pazar

Kısaca katil! - Işıl Özgentürk / Cumhuriyet


Yakınlarda yeni bir kanun çıkabilir. Kanunun başlığı: “Kadın öldürmek serbesttir ve hiçbir cezası yoktur!” Hatta öldürenler, özellikle devlet tarafından ödüllendirilir! 

Yok artık demeyin, içinde bulunduğumuz durum zaten bu, kanun onu resmileştirecek. Yani hâkimlerin, savcıların işlerini kolaylaştıracak. Çünkü o hâkimler ki 6 yaşındaki yeğenine tecavüz eden bir adamı, “Kızın göğüsleri çıkmamış” diyerek serbest bırakıyorlar. Vallahi billahi. Böylece neye ne verecekleri kanunla belirlenen adalet dağıtıcılar, tuhaf indirim halleri bulmaktan kurtulacaklar, işler çabucak bitecek. Ölmüşse bir kadın ölmüş, bir kız ya da erkek çocuğa tecavüz edilmiş, ne olmuş yani. Hâkimlerin kapı gibi indirim hakları var!

Böyle bir kanun sizi şaşırttı mı? Yapmayın, ülkede bir salgın var.

Bu salgın, adalet mekanizmasının işlerini yoğunlaştırıyor. Hemen her gün karısına, sevgilisine kızan erkekler, özellikle silahla, bu kadınları öldürüyorlar. Adeta bir ayin gibi her gün bir erkek, bir kadını öldürüyor. Ve kadınların büyük kısmının daha önceleri karakollara korunmak için başvurdukları görülüyor. Kadın daha ne yapsın, korunmak için devlete başvuruyor. Ama kadın, devletin umurunda değil. 

Devlet nedir? İnsanlardan oluşan bir organizasyon. Ne için vardır? Yurttaşların öncelikle can güvenliğini korumak için. Ama devlet, kadını yurttaştan saymıyor. Onu erkekle eşit görmüyor. Öldürülmeleri gayet doğal geliyor devlete ve devleti korumayla görevli yetkililere.

Yurttaşlarını korumakla yükümlü yetkililere buradan sesleniyorum. Ama nafile. Çünkü “Kadınları öldürmek suç değildir” diye bir kanun yok ama ölseler ne olur ki. Bakın, sayın yetkililer, ülkemizde bir kadın, korunmak için devlete başvuruyorsa bu kadın gerçekten öldürülmeye çok yakındır. Aksi takdirde yüzyıllardır süren mahalle baskısı nedeniyle kadınlar öyle küçük dayaklar, küçük tehditler için karakola başvurmazlar. Batılı hemcinslerinin aksine sabırla beklerler. Ancak bıçak kemiğe dayandığında devletin kapısını çalarlar. Öyleyse karakola yapılan “Beni ve çocuklarımı koruyun” çağrısı, gerçek bir ölüm çığlığı gibidir. 

Yetkilisiniz ama erkeksiniz, size şöyle söylendi: “Koca bu, karısını sever de döver de.” Kadınlar size gözleri patlamış, çeneleri kan sızarak geldiğinde bile onları korumak yerine, “Aile kutsaldır” sözüne sığınıp o kadınları evlerine gönderirsiniz. Size dilekçeler uzatıldı, ne yaptınız? “Kadın kısmının dilekçesi mi olur, hadi canım sende” diye düşündünüz, üstelik bir erkeğin kafası bozulunca bir iki tokat atmasına da içten içe hak veriyorsunuz. Öyle gördünüz, erkeğe toz kondurmamak bizim geleneklerimizde var. Sürekli haklı çıkan onlar olmalı, bu arada bir kadın ölmüş, ne olmuş yani.

Kadınlar sizin için yurttaş değil, yasalar öyle söylese de sizin için bazı eski bilgiler hiç değişmiyor. Bu devletten koruma isteyen, devlete sığınan ve sizin koruyamadığınız kaçıncı kadın ölümü? 

Onları hastanelerde bile korumadınız.

Onların soluk alan canlılar bile olduğunu unuttunuz. 

Onların anne olduğunu unuttunuz.

Onların kardeş olduğunu unuttunuz.

Her gün ölüm, her gün kadınlar ölüyor ve ben söyleyecek söz bulamıyorum. Kapınıza yardım için gelen bir kadının üç gün sonra ölüsünü bir gazete parçasında gördüğünüzde vicdan denen şey gelip sizi bulmuyor mu? O gün karınızın, çocuklarınız yüzüne nasıl bakabiliyorsunuz? Gece uykunuz bölünmüyor mu? Ölen bir can, bir gün önce sizin karşınızda yalvarıyordu. Unuttunuz mu? Bu kadın ölümlerinde sizin de suçunuz yok mu?  

Bu ülkede bir kadın öldürüldüğünde bütün kadınlar öldürülmüş demektir. Sizin karınız da sizin kardeşiniz de. O şikâyetler boşuna yapılmıyor, artık öğrenmiş olmanız gerek, bu kadar ölümden sonra! 

Yok eğer şöyle diyorsanız, “kadınlar ölebilir”, öyleyse bunu açıkça ifade edin. Sizin gibi düşünen savcıları, hâkimleri indirim mazereti bulmaktan kurtarın! Ve en başta kendiniz için suç duyurusunda bulunun. Ya da geliyorum diyen bu cinayetleri engellemek için size başvuran kadınları ananız, bacınız gibi korumaya kendiniz için söz verin. 

     (Edvard Munch, Katil)

Ve önemli bir not: Basındaki arkadaşlarım, lütfen kadın öldürenleri “ruh hastası”, “psikopat”, “cani” diye nitelemeyin. 

Onlar bu düzenin yarattığı kadın katilleri. Bu kadar: Kısaca katil!    

Işıl Özgentürk / Cumhuriyet 

Türkiye’nin Ruhu - Ayla Şule Yüzük / SOL

 Kuruluş zamanının ayrıksı aydınlarına geliyorum. Yaşamları hiç de iç açıcı olmuyor. Bu aydınlar kuşağındakilerden biri olarak Kemal Tahir, 1910’da doğuyor ve 1973 yılında göçüyor bu dünyadan.


Yıl 2021. Doğru yazdım. 1917’lerden, 1923’lerden, 1924’lerden, 1990’lardan geldik bugüne. (Kör olasın demiyorum, kör olma da gör beni) Bugün 13 Kasım 2021; yılın bitmesine bir buçuk ay ya var ya yok. “Nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım.” diyesi geliyor insanın, bir insan ömründen genelde pek daha uzun ülkelerin, rejimlerin ömrü…

Nasıl kendi yaşantımızda bizi biz yapan ânlar, zihnimize çakılı anılar varsa dünya ve memleket tarihinde de öyle. Seçeriz, ayıklarız, eleriz ve biriktiririz. Kendi bireysel tarihimize, bizi biz yapan toplumsal ve maddi koşullara girdi yapmıştır şüphesiz memleketin makûs talihi ve elbette tarihi.

Tatsız, tuzsuz “Ne olacak bu memleketin hâli?” (elinin körü olacak) yakınmaları, bir öznesiz mızıklanma olduğundan ötürü, hepten itici gelir oldu bana bir süredir? Geçmişe bakıyorum, geçmişi bugünün ikliminden süzüyor, damıtıyor ve yarını kurmak için anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyorum. Nihayetinde tarih, geleceği kurmak sorumluluğu ile okunduğunda bir lezzet taşıyor.

Kemal Tahir karıştırıyorum bu aralar. 60’lı yılların ikinci yarısına damgasını vurmuş ve entelektüel camiayı ikiye bölmüş bir yazar-düşünür olarak Kemal Tahir, nev-i şahsına münhasır bir kalem hakikaten. Romanlarını, yazılarını, mektuplaşmalarını (aslında yalnızca Nâzım’ın ona yazdığı mektuplarını) okumak bile “Üç Kemaller”den Kemal Tahir’i ayrıksı bir yere koymayı neredeyse zorunlu kılıyor.

“Kemal Tahir’i verdim Peyami Safa’yı aldım.” yollu Yalçın Küçük’ün aldım verdim oyununu da aklımda tutarak şöyle kuş bakışı seyrediyorum pek sevdiğim “Esir Şehrin İnsanları” romanının yazarına. Kala kala elimde yalnızca “Esir Şehrin İnsanları” kalmasının acısı yüreğimde, gördüğüm ışıksız patikalardan ilerliyorum yavaş yavaş, bakalım nereye çıkacağım diye diye…

Kuruluş zamanının ayrıksı aydınlarına geliyorum. Yaşamları hiç de iç açıcı olmuyor. Bu aydınlar kuşağındakilerden biri olarak Kemal Tahir, 1910’da doğuyor ve 1973 yılında göçüyor bu dünyadan. Uğursuz yıl olan 1938’den 1950 yılındaki affa kadar hapiste tutsak. Tan gazetesinde yazı işleri müdürü iken deniz astsubayı kardeşi Nuri Tahir’e Sabahattin Ali’nin öykü kitabını gemide okuması için verdiğinden ötürü, askeri isyana teşvik gerekçesiyle on beş yıl ağır hapse mahkûm ediliyor. Trajik yan ise Sabahattin Ali o sırada yedek astsubay olarak görev yapmakta… Bahane çok, rejim için sakıncalılar “Bir suçun işlenmesi için beklenmesi gerekmez.” şiarı ve niyet okumasıyla yıllarını içeride geçiriyor. Nâzım’la da bir süre aynı hapishanede kalıyor Kemal Tahir…

“Nazım’la 1939’a kadar İstanbul Tevkifhanesi’nde, 1939’dan Bursa Cezaevi’ne gönderildiği 05.12.1940 tarihine kadar Çankırı cezaevinde beraber bulunduk. 1940 Ocak ayında Nâzım sıhhatinin bozulması yüzünden –siyatik- Bursa Cezaevi’ne gitti. Ben daha bir zaman Çankırı’da kaldım. Sonra sırasıyla Malatya, Çorum, Nevşehir cezaevlerinde bulundum.”

Kasvetli, sıkıntılı, orta Anadolu mahpuslarıyla yıllarını geçiriyor Kemal Tahir. Yokluk bir yandan, hasretlik bir yandan, öfke bir yandan… Belli ki memleketin hâli ile ülke aydınlarının hâli göbekten bağlıdır. Bu uzun hapislik yıllarında Nâzım’la karşılaştırıldığında Kemal Tahir’in giderek karamsarlaştığı, insan sevmez olduğu ve evrensel bir kurtuluş düşünden uzaklaşarak Türkiye’nin özgünlüğü aranışlarına yanıt vermek adına olmazı oldurmaya çalıştığı, çubuğu bir hayli büktüğü, “Asya tipi üretim” tartışmalarından hareketle Batıcılığı ve modernleşmeyi bağnazcasına eleştirdiği tezlerini Doğu-Batı karşıtlığında temellendirdiği görülmektedir.

Romanlarını, tüm bu düşünce seyahatlerindeki uğraklarını sergileyeceği bir platform olarak görür. O kadar ki roman üzerine yaklaşımı bile var olan Osmanlı-Türk romanının gelişimine dair tam bir ters yüzdür. Düşünceleri romanlarına pek doğrudan yansıdığından, bireyler yerine toplumsal durumlar, yapılar ve büyük toplumsal kırılmalar anlatılır. Romanları bu yüzden tiplerin karşılıklı konuşmalarından ibaretmiş izlenimi verir. Değil mi ya, bizde sınıf yok, sınıfların ortaya çıkmasıyla beliren birey yok, bireyin çatışmasının romanı nasıl anlatılacakmış, anlatılacak olan yalnızca toplumsal uyuşmazlıklar ve toplumun dramıdır ona göre.

Haliyle bu durum ta Osmanlı’dan başlayarak Cumhuriyet Dönemi’ne dek gelmektedir. Osmanlı sınıfsızdır. Osmanlı’nın Batılılaşma siyaseti yanlıştır, üstelik 1920’lerden sonra daha da hızlanan Batılılaşma tam bir fiyaskodur, devrim hareketleri, üstyapıya dayandığı için halkla Türk aydını arasında kopukluğu artırmıştır, geçmişle aramızı açmıştır. Kendi halkımıza güvenip dayanacağız demektedir demesine de, Osmanlı’yı, yeni Osmanlıcılığı pek sevindirecek denli benimsemektedir. Üstelik hangi halk sorusuna yanıt olarak dayandığını iddia ettiği maddeci tarih anlayışından bir hayli uzaklaşarak bir garip halk tasavvuru inşa etmiştir, üstelik sevmeye sevmeye, nefret ede ede bu halktan. 1923’ten yana Türk toplumunun hiçbir ilerleme kaydetmediğini de söyler, üstyapısal dönüşümlerin mayası tutmamıştır ona göre. Elbette ki bunları söylediği zamanlar “üçüncü dünya devrimciliği” zamanlarıdır. Başka bir tarih okuması, başka bir yağmur sağanağıdır.

Özelimde ise, “Esir Şehrin İnsanları”ndan sonraki “Esir Şehrin Mahpusu” ve “Yol Ayrımı”nda meftun olduğum Kâmil Bey’i sırtından vurmuş, diğer romanlarında ise acayip roman karakteriyle tüm umutlarımı tuzla buz etmiştir. Paşaoğlu Kâmil Bey karakteri için Nâzım’dan esinlendiğini yazanlar vardır ancak, dedim ya Kâmil Bey’i ve ideallerini memleketin ruhunu arama seanslarında pek çok kez öldürmüş, koca bir boşluk ve kışkırtıcı birçok soruyla bizleri ortada bırakmıştır.

Kemal Tahir daha bitmedi…

Ayla Şule Yüzük / SOL

Öğretmene saldıran sarıklı öğrenciye hapis cezası: 'Hiçbir şey bizi yolumuzdan döndürmedi' - CAN KUYUMCUOĞLU / SOL

 Aydın İmam Hatip Lisesi'nde sarıklı-şalvarlı derse giren öğrencilerin kendilerini uyaran öğretmenin üstüne yürüyüp hakaret etmesine ilişkin davada sarıklı öğrenciye 6 ay hapis cezası verildi.

Aydın İmam Hatip Lisesi'nde sarıklı-şalvarlı derse giren öğrencilerin kendilerini uyaran öğretmen E.S.'ın üstüne yürüyüp hakaret etmesine ilişkin dava görüldü.

Eğitim-İş Aydın Şube Başkanı Şaban Özdemir, soL'a yaptığı açıklamada, mahkemenin, sarıklı öğrenci M.K. hakkında, öğretmenlerin de sınıfta kılık kıyafete karışma hakkı olduğuna hükmedip 6 ay hapis cezası verdiğini aktardı.

Özdemir, cezanın iyi hal nedeniyle 5 aya indirilip ertelendiğini kaydetti.

Özdemir, mahkeme kararıyla öğretmene karşı öğrencilere destek olan okulun idari kadrosunun maaşının kesildiğini ve bu kişilere kınama cezası geldiğini aktardı.

Özdemir, olaya dönük dava açmalarının ardından öğrencilerin ve tarikatların sosyal medyadan kendilerini tehdit ettiğini ve CİMER'e şikayette bulunduklarını belirtti.

Tarikatların öğretmen Ebru Saraç'ı hedef alan paylaşımları


Özdemir, "Cumhuriyetçi eğitim için gerekenin yapılması gerekiyordu, biz de yaptık. Tarikatlardan tehditler aldık, ama hiçbir şey bizi yolumuzdan döndürmedi. Mahkeme kararıyla gereği yerine getirildi. Biz bu süreçte dik duruşumuzu koruduk. Cumhuriyet düşmanları ile uzlaşma olmaz. Hesaplaşma olur. O hesap günü de gelecek elbette" diye konuştu.

Ne olmuştu?

Aydın İmam Hatip Lisesi'nde görev yapan kadın öğretmen E.S., 15 Kasım günü, hafta sonları diğer öğrenciler gibi müfredat derslerini okulda gören açık imam hatip lisesi 9-C sınıfı öğrencilerinin, Arapça dersine girmişti. Sınıftaki öğrencilerden 3'ünün şalvarlı-sarıklı sınıfta oturduğunu gören öğretmen, “Ortaöğretim Yönetmeliği'ne” göre, sarıklarını çıkarmalarını istemişti. Öğrencilerden M.H.K, “Sen benim sarığımı çıkaramazsın. Kadın başına konuşma, zaten saçını başını açıp gelmişin, kadın-madın demem döverim” diyerek, öğretmenin üzerine yürümüştü.

CAN KUYUMCUOĞLU / SOL                             ***

İmam hatip lisesinde sarıklı ayaklanma: Saçın açık, döverim! (SOL-20/11/2020)

Tarikatların beslediği şalvarlı-sarıklı eğitim, imam hatip lisesinde isyan çıkardı. 'Öğrenciler' sarıklı-şalvarlı derse girince kendilerini uyaran öğretmenin üstüne yürüyüp hakaret ettiler.

Aydın İmam Hatip Lisesi'nde görev yapan kadın öğretmen E. S, 15 Kasım günü, hafta sonları diğer öğrenciler gibi müfredat derslerini okulda gören açık imam hatip lisesi 9-C sınıfı öğrencilerinin, Arapça dersine girdi. Sınıftaki öğrencilerden 3'ünün şalvarlı-sarıklı sınıfta oturduğunu gören öğretmen, “Ortaöğretim Yönetmeliği'ne” göre, sarıklarını çıkarmalarını istedi. Öğrencilerden M.H.K, “Sen benim sarığımı çıkaramazsın. Kadın başına konuşma, zaten saçını başını açıp gelmişin, kadın-madın demem döverim” diyerek, öğretmenin üzerine yürüdü.

'Dedelerimizi astılar' 

Sözcü'den Sultan Açar'ın haberine göre öğretmenlerini korumak için diğer öğrenciler araya girdiğinde ise, “Eğer Müslüman iseniz karışmayın. Siz bunları bilmezsiniz, bunların dedeleri bizim dedelerimizi astı” diye bağırdı. Olaylar büyüyünce öğretmen E.S dilekçeyle durumu okul idaresine bildirdi. Okulun bulunduğu Efeler İlçe Milli Eğitim Müdürü Hakan Özcan, “Derhal gereğini yapın” talimatı verdi.

'Savcılığa suç duyurusu' 

Milli Eğitim, idari soruşturma başlatırken, öğretmen ayrıca avukatı Burak Özdemir aracılığıyla Cumhuriyet Savcılığı'na da suç duyurusunda bulundu. 46 öğretmenin görev yaptığı okulda, hafta içi 335 normal öğrenciye, hafta sonları ise açık imam hatip lisesi öğrencilerine ders veriliyor.

'Seni hoca olarak kabul etmiyorum'

“Derse girdiğimde 3 öğrenci sarıkla oturuyordu. Öğrencilerin derste şapkayla oturmasına müsaade edilmediği için sarıkla oturmalarını da uygun görmedim. ‘Şapkalarınızı çıkarır mısınız?' dediğimde, M.H.K aniden kalkıp, el kol hareketleriyle, ‘Sen benim sarığımı çıkartamazsın. Okul beni böyle kabul ediyor. Sen kimsin ki?' diye bağırdı. ‘Sen' diyemeyeceğini hatırlatıp, edepli olması için uyardığımda, ‘Ben, seni hoca olarak kabul etmiyorum' dedi. ‘O zaman dersimden çık' dedim.

'Başın açık döverim' 

O da, ‘Sen benim olduğum sınıftan çık. Zaten saçını başını açıp gelmişin' diye karşılık verdi. Dersteki, öğrenciler çok rahatsız oldu ve bir öğrenci, susmasını söyledi. Bu kez o öğrenciye dönüp, ‘Sen bunları bilmezsin, bunların dedeleri bizim dedelerimizi astı. Eğer Müslüman isen sus karışma” dedi. Ardından benim üzerime yürüyüp, ‘Kadın başına konuşma sus. Kadın madın dinlemem, seni döverim' diye tehdit etti. ‘Kolaysa döv' dediğimde ‘O günler de gelecek, merak etme' diye tehdidini sürdürdü. Öğrenciler, sınıftan zorla çıkardı. Cezalandırılsın…”

'Bu uygulama tarikatlar için getirildi'

Türkiye'deki 30 tarikat ve 400 kolu, 1 milyondan fazla çocuğa, kendi kurduğu “Medreselerde” dini eğitim veriyor. Medreselerin yasal statüsü olmadığı için tarikatlar, diploma veremiyor ve yetiştirdikleri öğrenciler de devlete atanamıyordu. Bunu aşmak için MEB ve YÖK, “Açık Öğretim İmam Hatip Lisesi ve Açık Öğretim İlahiyat Lisans Tamamlama Programları açtı.

'Yurtta kalıyorlar'

MEB'e bağlı açık öğretim imam hatip liselerinde halen 144 bin 610 öğrenci kayıtlı görünüyor. Kayıtları açık öğretimde görünse de, hafta sonları imam hatip liselerinde derse girip, not alıp, o okulun öğrencisi kabul ediliyorlar. Olaya karışan 3 öğrencinin de, yurtta kaldığı ve yurdun da bir tarikata ait olduğu ileri sürülüyor.(SOL)