Sarraf’ın jetini kim uçuruyor? - Bahadır Özgür / BİRGÜN

 

Rıza Sarraf’ın el konulan jeti MNG hangarındaydı. Kayıtlara bakılırsa jetin adı da şirketi de değişmiş görünüyor. Halkbank kaynakları ile alınmış, borcu ödenmemiş, el koyulmuş uçak bir kamu malı değil mi?

Baş rolünde olduğu skandala yakışır bir kimlikle, “Aeron Goldsmith” ismiyle Florida’da binicilik çiftliği açan Rıza Sarraf’ın jeti, uzun süre sonra yoğun bir trafik içine girdi. Ama tıpkı Sarraf gibi kimliği de şirketi de sessiz sedasız değiştikten sonra.

Şu sıralar “itirafçılığın” keyfini süren Sarraf’ın, muteber “iş insanı” sıfatıyla ortalıkta dolandığı günlerde, medyanın en fazla ilgisini çeken konulardan biri Ebru Gündeş için aldığı Bombardier Challenger 300 tipi özel jetiydi. Bugün SBK’nın jetinde olduğu gibi, o jet üzerinde de pek çok muamma dolanıyordu. Hala da öyle aslında.

İki kere el koyuldu. İlki, 17 Aralık operasyonunda. İkincisi;2017 yılında, Sarraf ABD’de itiraflara başlayınca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın“casusluk” soruşturması başlattığında.

Peki ne oldu o jete?

Adını en son uluslararası bir “insan kaçırma” skandalında duymuştuk. Japonya’da sahte vergi beyanından tutuklanan ve kefaletle ev hapsi verilerek yargılanmasına başlanan Renault-Nissan-Mitsubishi  ortaklığının CEO’su Carlos Ghosn, 2019 yılında Tokyo’dan firar etti.

Bir kontrbas çantasının içine konulup evinden çıkarılmış, İstanbul aktarmalı Beyrut’a götürülmüştü. İşte İstanbul-Beyrut seyahatinde kullanılan uçak, Sarraf’ın TC-RZA kuyruk numaralı jetiydi.

Sarraf’a ait ARE Havayolları şirketinin lisansı olmadığından dolayı alındığından beri MNG Havacılık’ın işletmesindeydi uçak. El koyulduktan sonra da MNG hangarında duruyordu. MNG “bizden izinsiz uçurulmuş” açıklamasını yaptı. Devlet el koyduğuna göre jet TMSF’nin olmalıydı. Ancak TMSF de Sarraf’a ait hiçbir şeyin kendilerinin tasarrufunda olmadığını duyurdu.

O JET BİR KAMU MALI DEĞİL Mİ?

İşin doğrusu Sarraf jeti ,2012 yılında Halkbank’ın iştiraki olan Halk Finansal Kiralama üzerinden almıştı. 6 milyon doları ödediği, kalan 7 milyon doları hiç ödemediği ortaya çıktı. Türkiye’ye gelse geri vereceklerdi muhtemelen. Haliyle jet, bir kamu malı.




















En son 30 Aralık 2019 günü saat 7:37’de Beyrut’tan kalkmış, 9:47’de İstanbul’a inmiş. Ghosn’u bırakıp gelmiş yani. MNG’nin skandaldan sonra uçağı bir daha kullanmadığı görünüyor. Tabi Venezuela ile altın ticaretinde adının geçtiğini hatırlatalım. Bir hayalet gibi yok olmuş sanki.

Elbette buharlaşmadı; adı değişti, üzerindeki desenler silindi, yenilenmiş kimliğiyle dünyanın dört bir yanına uçup duruyor şimdi. Son uçuş da 2 Aralık günü Antalya-Valencia arasında yapıldı. Uçağı işleten şirket Genel Havacılık AŞ. görünüyor. Kuyruk numarası da TC-EAR artık.

Şirket Sülyak ailesine ait ve yönetiminde Ömer ve Ali Sülyak kardeşler bulunuyor. Şirketi kuran baba Nedim Sülyak ise Türkiye’nin ilk özel havacılık girişimini başlatanlardan. Fatih Karagümrük’te doğmuş, ABD’de okumuş, 1978 yılında Chicago’da uçak parçaları satan Tencom’u kurmuş Nedim Sülyak’ın gizemli bir hayatı olduğunu söylemek lazım.

Türkiye adını ilk kez1981’de, ABD’nin ambargo uyguladığı Libya'ya gizlice askeri malzeme satışı için FBI tarafından yürütülen soruşturmada duydu. Dava açıldığında Türkiye’ye gelip bir şirket kurdu. 1983’te Milliyet gazetesine verdiği röportajda, “Tencom tüm dünya tarafından tanınan bir şirkettir. Bir Türk’e ticari güçleri yetmediğinden devleti ve basını kullanıyorlar”diyordu.

Şirkete ve yönetime cezalar kesildi fakat Sülyak ceza almadı.

EYMÜR: MİT’TE SÜLYAK İLE GÖRÜŞTÜK

Eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür ise 2013’te kendi sitesinde (atin.org) Sülyak ile ilgili ilginç bilgiler vermişti. Tencom’un öyle anlattığı türden bir “dünya devi” olmadığını; toplam 4 kişilik küçük bir şirket olduğunu yazmıştı. Gerisini Eymür’den aktaralım:

Tencom, 1980’in sonlarında iflas noktasına geldi. Kısa bir süre sonra Libya Hava Kuvvetleri’nde subay olan Abay Necmettin Elyazgı ile tanıştı.20 milyon dolarlık kontrat yaptı. Soruşturma da bununla ilgiliydi. “İstihbarat dünyasında bu tip suçların göz ardı edilmesinin muhakkak bir bedeli vardır” diyen Eymür, MİT’te Sülyak ile yaptıkları bir görüşmeyi aktarıyordu:

“Bilmem hatırlıyor mudur? Aralık 1995’de Ankara’da görüşme yapmıştık. Operasyon Başkanlığı Başyardımcılığı görevindeydim. Operasyon Başkanı da Şenkal Atasagun’du. Yanımda Özel Kuvvetlerden emekli Albay Orhan Çoban vardı. MİT’e operasyonel alanda kullanılması düşünülen uçaklar alınması bahse konuydu.O tarihlerde Genelkurmay’ın bir faaliyetinde yer alan Sülyak’la iki saat kadar süren görüşmede, birçok başka konulara da yer verdik. Belki Sülyak, Genel Havacılık’a kayıtlı 532-312-7793 numaralı telefonu o tarihte MİT’te görevli Yavuz Ataç’ın ne sebeple kullandığı, Ataç’la getirip eşe-dosta dağıttıkları minyatür silahları nereden aldıklarının da cevabını verir.”

***

Türkiye’de özel jet merakı malum. Kara para aklama operasyonlarından insan kaçırmaya, kokain ticaretinden altın kaçakçılığına hemen her olayın merkezinde mutlaka bir de jet duruyor. Pistleri parçalanıp, bir de hastane kondurulan Atatürk Havalimanı’nın alabildiğine serbest özel jet trafiği de malum. Haliyle bir kamu malı olduğunu bildiğimiz jetin akıbetini de merak ediyoruz.

Bahadır Özgür / BİRGÜN

KISA KISA GÜNDEM (7 ARALIK 2021)

 


1)-CNN Türk'e flaş inceleme: ABD'den heyet geliyor.(YENİÇAĞ)

CHP ABD Temsilcisi Yurter Özcan, iktidar yanlısı yayın politikası nedeniyle yapılan şikayetler üzerine ABD'den bir heyetin CNN Türk’e gelerek incelemelerde bulunacağını öne sürdü. 
Son olarak CHP'nin Mersin Mitingi'nin görmezden gelen ve mitinge ilişkin katılım sayısı üzerinden yaptığı haberle de eleştirilerin odağı haline gelen CNN Türk koridorlarında son günlerde bir telaş hakim. Özcan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, ''CNN Türk’te tatlı bir telaş mı var yoksa?" diye sordu. Paylaşımının devamında yayınlarda muhalefete de yer veriliyormuş gibi gösterilmesine ilişkin çalışmalar yürütüldüğünü öne süren Özcan, "ABD’den bu hafta gelecek CNN heyetine ne kadar tarafsız bir kuruluş olduğunuzu ispat etmek için hazırladığınız alt yazılı videolar bitti mi?'' ifadelerini kullandı.

2)-Doğalgazdan kömüre dönmek isteyen vatandaş zamlarla karşılaştı.(YENİÇAĞ)

Artan doğalgaz fiyatları ile birlikte sobaya dönmek isteyen vatandaşlar kömürde de kurdan kaynaklı zamlarla karşılaştı. Aylık kazancının yüzde 27’sini enerjiye ödeyen vatandaşa battaniyeden başka seçenek kalmadı. 
Cumhuriyet’ten Ali Can Polat’ın haberinde,  İzmir Kömür Satıcıları Esnaf Odası Başkanı Mustafa Düzyol “Kömür fiyatları da iki katına çıktı yurttaşa ancak battaniye kaldı” dedi. 
Son zamanlarda fiyat araştıranların sayısının arttığını söyleyen soba satıcısı Sinan Alişir, “Fiyatları hesaplayınca vazgeçiyorlar. Soba boruları bile yüzde 100 zamlandı geçen yıl 12.5 TL’ye sattığımız borular 25 TL. 600 TL’ye sattığımız sobalar da şu anda 1500 TL oldu. Kömür bu kadar zamlanmasa büyük bir geçiş olacaktı” diye konuştu. 
Temel giderlerde KDV’nin sıfırlanması gerektiğini söyleyen Tüketici Hakları Derneği Başkanı Turhan Çakar ise “Dört kişilik hanenin kışın aylık doğalgaz faturası 566 TL, elektrik faturası da ortalama 211 TL oluyor. Toplam 777 TL. Bu asgari ücretin yüzde 27’si ediyor. Bu şu anlama geliyor. Asgari ücretliler ve emeklilerin büyük çoğunluğu enerji yoksuludur bu ülkede. Gelirlerinin büyük çoğunluğunu ısınmaya ayırmak zorundalar” diye konuştu.

3)-Göztepe kalecisi İrfan Can Eğribayat: Kaleyi bebeğimiz korudu.(Cumhuriyet)

Süper Lig ekiplerinden Göztepe'nin kalecisi İrfan Can Eğribayat, karşılaşmanın ardından 5.5 aylık bebeklerini kaybettiklerini açıkladı.

Maçtan kısa süre önce 5 buçuk aylık bebeğini kaybettiğini açıklayan 23 yaşındaki kaleci, "Ben bu maçta oynamayacaktım normalde. Eşim bana "Bebeğimiz için oyna" dedi. Bugün de 3 tane top direkten döndü. Kaleyi onun koruduğunu düşünüyorum. Hayat devam ediyor, inşallah bunları da atlatacağız" dedi.



4)-Akaryakıta yarın geceden itibaren dev zam sinyali (Cumhuriyet)

Döviz kurlarındaki büyük yükseliş devam ederken, ay başında indirim yapılan akaryakıta yarın geceden itibaren büyük zam geleceği iddia edildi.

Ekonomist Oğuz Demir motorin fiyatlarına yarın geceden itibaren 70-85 Kuruşluk bir zam geleceğini belirterek, “Motorinde hani 1 TL’lik zamdan sonra Aralık başında 44 kuruşluk bir indirim gelmişti ya.. Yarın gece itibariyle geçerli olacak şekilde motorine 70-85 kuruş arası zam geldiğinde bir hafta sonra fiyat o, 1 TL’lik zamdan sonraki seviyeyi de geçmiş olacak. Çin modeli miydi?” ifadelerini kullandı.


4)-ADD’den, ‘okul öncesi din eğitimi’ kararına tepki.(Cumhuriyet)

Milli Eğitim Şurası’nda, usule aykırı olarak gündeme alınan ve oy çokluğu ile kabul edilen okul öncesine din eğitimi verilmesi yönündeki tavsiye kararına, Atatürkçü Düşünce Derneği’nden (ADD) tepki geldi. ADD’den yapılan yazılı açıklamada, “Çocuğun üstün yararı ilkesine ve pedagoji bilimine aykırı, çağ ve akıl dışı bir karardır” denildi. 

ADD’den yapılan yazılı açıklamada, “katılımcıları değiştirilmiş, yöntem ve gelenekleri tarumar edilmiş, tamamen mevcut iktidar anlayışının yandaşlarından oluşturulmuş bir grup ‘eğitimci’ ile toplanan şurada” alınan tavsiye kararının, “çocuğun üstün yararı ilkesine ve pedagoji bilimine aykırı, çağ ve akıl dışı bir karar” olduğu vurgulandı.

Açıklamada, “Böyle bir kararın uygulanması, okul öncesi eğitim çağındaki çocuklarımızın ruh ve akıl sağlıkları için ciddi bir tehdit olacaktır. Dindar ve kindar nesiller yetiştirme çabalarının eğitimde nasıl bir felakete yol açtığı ortada iken bir de Milli Eğitim şuralarının tarihsel ve bilimsel önem ve değerine uymayan bu çağdışı kararın alınabilmiş olması gerçekten esef verici” ifadelerine yer verildi.

5)-AB'den 350 milyon doz aşı hibesi.(Birgün)

AB Komisyonu Başkanı von der Leyen, Brüksel'in ihtiyacı olan ülkelere bugüne kadar 350 milyon doz aşı bağışladığını duyurdu.

Dünya genelinde Covid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı (COVAX) kapsamında 300 milyon dozdan fazla aşı paylaştıklarını belirten von der Leyen, bu aşıların orta ve düşük gelirli ülkelere gönderildiğini söyledi. 
Von der Leyen, AB ülkelerinin ikili hibeler yoluyla da Batı Balkan ülkeleri gibi bazı komşu ülkelere 45 milyon doz bağışta bulunduğunu kaydetti.

Şimdiye kadar dünya nüfusunun yüzde 44'ünün aşılandığını aktaran Von der Leyen,  "Aşılamalar için gerekli dozların büyük bölümü ya Avrupa'dan ihraç edildi ya da Avrupa ülkelerince paylaşıldı. Daha fazlasını da yapacağız" dedi. Von der Leyen, Afrika ülkelerinde aşılamaların hızlanması için çabalarını artıracaklarını belirterek, "Hedefimiz dünya nüfusunun yüzde 70'inin gelecek yılın ortasına kadar aşılanmış olması" ifadelerini kullandı. AB, en büyük aşı ve ilaç üreticileri arasında yer alıyor. AB'nin ilaç düzenleyicisi Avrupa İlaç Ajansı (EMA), şu ana kadar AB ülkelerinde BioNTech-Pfizer, Moderna, AstraZeneca ve Johnson&Johnson firmalarınca üretilen aşıların kullanımına izin veriyor.

6)-Meclis’in hayalet vekilleri.(Birgün)

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Sistemi’ne geçişle birlikte yasama yetkisini tamamen Saray’a devreden, denetim yetkisini ise kullanamaz hale gelen çoğunluğu iktidar partisinden onlarca milletvekili bir yılı hiçbir şey yapmadan tamamladı. 

İstifa ve ölüm gibi nedenlerle 600’den 582’ye gerileyen AKP’lilerin çoğunlukta olduğu 79 milletvekili, 2021’de hiç kanun teklifi hazırlamadı. Araştırma, soruşturma, genel görüşme, soru önergesi gibi yürütmeyi denetleme yöntemlerine de başvurmayan milletvekilleri, TBMM Genel Kurulu ve komisyonlarda da hiç söz almadı. Bu süreçte 300 bin TL’den fazla maaş alan milletvekilleri arasında, Bayburt’un tek milletvekili olan AKP’li Fetani Battal da bulunuyor. Son üç yıldır yasama faaliyetine katılmayan milletvekillerinin de büyük bir bölümünü AKP’li isimler oluşturdu.


2021 YILININ TEMBELLERİ

AKP: Ahmet Zenbilci, Fatih Şahin, Hacı Turan, Yalçın Akdoğan, Tuğrul Türkeş, Mustafa Köse, Seda Nur Çelik, Adil Çelik, Fetani Battal, Selim Yağcı, Ferdi Berdibek, Osman Mesten, Ebubekir Bal, Metin Bulut, Sermin Balık, Zülfü Demirbağ, Tolga Ağar, Selami Altınok, Emine Nur Günay, Hacı Osman Akgül, Husret Dinç, Hacı Bayram Türkoğlu, Mehmet Uğur Gözgöz, Recep Özel, Ahmet Mücahit Arınç, Canan Kalsın, Mehmet Doğan Kubat, Nurettin Canikli, Binali Yıldırım, Alpay Özalan, Hamza Dağ, Recep Şeker, Hakkı Köylü, Taner Yıldız, Gülay Samancı, İsmail Bilen, Mehmet Ali Özkan, Tamer Akkal, Cengiz Demirkaya, Mehmet Yavuz Demir, Mehmet Emin Şimşek, Şenel Yediyıldız, Hayati Yazıcı, Osman Ören, Ahmet Akay, Halil Özcan, İbrahim Halil Yıldız, Mehmet Ali Cevheri, Rizgin Birlik, Adnan Günnar, Meliha Akyol, Bekir Bozdağ.

CHP: İlhan Kesici

MHP: Muharrem Varlı, Yaşar Yıldırım, Semih Yalçın

Yenilik Partisi: Öztürk Yılmaz

Bağımsız: Mensur Işık

7)-İcradan satılık tarım arazileri.(Birgün)

Çiftçilerin, Tarım Kredi Kooperatifi’ne olan borçlarının erteleme süresinin sona ermesiyle icradan tarla satışlarında meydana gelebilecek artış endişe yaratıyor. Sadece Ziraat Bankası’nın sitesinde 669 arsa satışta.

Üretici artan maliyet ve borç sarmalında yeni sezonu bekliyor. Üreticinin büyük bir bölümü 2021-2022 üretim sezonuna gübre kullanmadan başlamak zorunda kaldı.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin verilerine göre son bir yılda amonyum sülfat gübresi yüzde 200 artarken, aynı dönemde amonyum nitrat gübresi yüzde 195, üre gübresi yüzde 239, DAP gübresi yüzde 159 ve 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 130 arttı. 

Ayrıca son bir yılda tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatları yüzde 57, mazot fiyatları yüzde 33, TİGEM hububat tohumluk fiyatları yüzde 40-63 arasında, süt yemi fiyatları yüzde 52 ve besi yemi fiyatları yüzde 48 arttı. Üretici fiyat-girdi-üretim üçgenine sıkışmış durumda. Üreticiler bu sıkışmışlıktan çıkma noktasında Tarım Kredi Kooperatifleri’ne ve bankalara kredi borçlanmaktan başka çare bulamıyor.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) verilerine göre tarım kesiminin bankalara olan borcu yılın ilk 10 aylık döneminde 28,5 milyar lira artarak 156,2 milyar liraya yükseldi. Bu borcun 116,9 milyar liralık kısmı kamu bankalarına, 39,3 milyar liralık kısmı ise özel bankalara olan tarım kredisi borçlarından kaynaklanıyor. Borcun 4,4 milyar lirası ise takipte.

Geri ödenmeyen kredi borçlarına karşılık bankalarda haciz yoluyla el konulan her türlü gayrimenkul bulunuyor. Çiftçilerin, Tarım Kredi Kooperatifi’ne olan borçların erteleme süresi ise aralık ayı itibarıyla sona erdi. Ertelenen borçların ödenememesi nedeniyle önümüzdeki günlerde icradan tarla ve tarım arazi satışlarında meydana gelebilecek artış endişe yaratıyor.

ZEYTİNLİK BİLE VAR

Halihazırda borç çevirmekte zorlanan üreticilerin tarım alanları bankalar tarafından icra ile el konulup ihale usulüyle satışa çıkarılıyor. Ziraat Bankası’nın internet sitesinde yer alan ilanlara göre toplam 669 arazi ihale usulüyle satışta. Teklif vermeye başlanması ile yedi gün ilanda kalan arsalarda ihaleye katılma şartı olarak yüzde 6 teminat isteniyor. İlandaki arsalar arasında tarım arazilerinden zeytinliklere kadar çok sayıda tarla bulunuyor. Bu rakamlar yalnızca Ziraat Bankası’nın ihale yoluyla satışa çıkardığı tarım arazileri.

Bunun dışında icra iflas müdürlükleri tarafından satışa çıkarılan tarım arazileri de var. Basın İlan Kurumu’nun sitesi olan ilan.gov.tr’de tarla statüsünde 1867 mülk çeşitli mahkemeler tarafından icradan satışa çıkarılmış durumda.

Türkiye ekonomisinin üçüncü çeyreğine ait büyüme rakamları da tarım sektörünün içinde bulunduğu sıkıntıları gözler önüne sermiş durumda. Tarım sektörü geçen yılın aynı çeyreğine göre yüzde 5,9 oranında küçüldü. Sektörün yarattığı katma değer yılın ilk dokuz aylık döneminde yüzde 2,8 oranında azaldı.
Tarımsal üretimin geleceğine dair endişeler artarken konuya dair çiftçinin derdine derman olacak bir politika ise iktidarın gündeminde değil.

Bir tetikçinin Mansur Yavaş hamlesi - Barış Pehlivan / Cumhuriyet

 

Ne dedi Devlet Bahçeli:

Mansur Yavaş bundan sonra dikkat etsin, arkasında bir ülkücü nefes var!” 

Hemen ardından, Alparslan Türkeş Vakfı’na yapılan son baskında da yine Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı hedef alındı.

Yani her ne kadar Yavaş polemiğe girmek istemese de işi pek kolay görünmüyor.

Keza bir duyumum var: Çok yakın zamanda Mansur Yavaş hakkında bir karalama kitabı da çıkacakmış.

Yazarı da tanıdık, Ergenekon kumpasları döneminin tetikçilerinden biriymiş. Hatta emekli amirallerin Montrö açıklaması sürecinde tekrar piyasaya sürülen kişiymiş.

Bilen biliyor, o isim Melih Gökçek’in televizyon kanalında çalışıyor.

İşte bunu bilenler de “Gökçek Yavaş’a karşı kitap yazdırdı” dedikodularını çıkarıyormuş. Hani, haksız da değiller gibi.

Neyse bir tetikçinin kalemiyle Mansur Yavaş’ı yıpratacaklarını düşünmeleri de ne garip bir kafa, orasını anlamak hayli zor. 

                                                                    ***

DEMİRÖREN’DE ALBAYRAK ATAMASI

Yeni Hazine ve maliye bakanının, Nureddin Nebati olmasının yankıları sadece ekonomide ve siyasette mi olacak sanıyorsunuz?

Yanılırsınız.

Bakın, neredeyse eşzamanlı olarak medyada da kritik bir atama yapıldı.

CNN Türk Genel Müdürü Murat Yancı, Demirören Medya Grubu TV grup başkanı olarak atandı. 

Peki, kimdi o Murat Yancı? 

A Haber’in kuruluşunda yer alan bir isimdi. Yani Berat Albayrak’ın ağabeyi Serhat Albayrak’a çok yakın bir televizyoncuydu. Peki, bu atama kararı ne anlama geliyordu? 

Şu...

Nasıl ki Nureddin Nebati’nin “paranın patronu” olması, aslında bir zamanlar yardımcısı olduğu Berat Albayrak’ın kayyumu olmak ise... 

Murat Yancı’nın Demirören’in tüm televizyonlarının patronu olması da aslında Serhat Albayrak’ın kayyumu olmaktı. 

Ve Berat Albayrak’a yakın bir ismin Hazine ve maliye bakanı olması, Serhat Albayrak’ın da medyadaki etkisinin artması anlamına geliyordu. 

Yani... İzlediğimiz sıradan bir atama değildi ve Demirören’in televizyonlarındaki yayın stratejisine de yansıyacaktı. 

                                                                         ***

NEDEN TÜRKİYE’YE GELMİYORLAR

Biliyorsunuz: Aydın Doğan Ödülü’nün 25’incisi

dünyada ilk Covid-19 aşısını geliştiren bilim 

insanları Özlem Türeci’ye ve Uğur Şahin’e 

verildi.
 

Türkiye’den birçok gazeteci de iki isim için 

düzenlenen ödül töreni için kalktı, Almanya’ya 

uçtu. 

Soru şuydu: Neden iki bilim insanı ödüllerini almaya Türkiye’ye gelmedi de ödül onların ayağına gitti? 

Dahası, Türeci ve Şahin on milyonlarca doz aşıyı Türkiye’ye gönderirken neden kendileri de ülkelerine bir ziyaret gerçekleştirmedi?

Almanya’da ödül törenini izleyen gazetecilerden Özlem Gürses BioNTech aşısının Türkiye’de de üretilip üretilemeyeceğini iki bilim insanına sordu. Ve özetle şu yanıtı aldı: “Türk Sağlık Bakanlığı ve bilim çevreleriyle görüşmelerimiz sürüyor. Önümüzdeki sene yaz aylarında Türkiye’ye gelmek istiyoruz.” 

Biraz arşiv karıştırırsanız, aslında geçen yaz bekleniyordu Türeci ve Şahin...

Neyse, sadede geleyim...

İki isimle görüşen gazetecilerin ortak izlenimi şu yönde: 

“Siyasetin dışında durmak için çabalıyorlar. Eğer Türkiye’ye gelirlerse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bunu bir siyasi şova çevirmesinden endişeleniyorlar. Bu nedenle gelmek istemiyorlar.”

Barış Pehlivan / Cumhuriyet


Medya mahallesi - Çağdaş Gökbel / SOL

 Medya: Doğru bir tasvirle ancak ‘kontluk’ olarak nitelendirilebilir. Yaşadığım yer üzerinden bu durumu biraz daha somutlaştırmak isterim.

Bizim jenerasyonun ortak hafızasında, ‘mahalle’ pozitif çağrışımları olan bir kelimedir. İnsanların kolektif hafızasında olumlu olarak yer etmiş bu kavramlar ‘ideolojinin’ zihinlere sızabilmek için kullandığı ‘anahtar kelimelerdir’. 

Doğan medyanın gazeteciliğe armağan ettiği kavramlardan birisidir ‘mahalle’. Medya’nın mahallesinde özgürce top oynamak, uçurtma uçurmak ya da tozun toprağın içinde misket oynamak yoktur. 

Tüm bu pozitif çağrışımları bir kenara bırakalım, medya bir mahalle olarak asla tanımlanamaz. O, daha çok acımasız bir kast sistemini temsil eder. Zaten bu yüzden de hiç kimse merkez medyanın çemberini aşıp da kolay kolay mahallenin bir konuğu olamaz.

Öyleyse sonuca ulaşmak için okuyucuyu daha fazla yormanın bir anlamı yok. Medya: Doğru bir tasvirle ancak ‘kontluk’ olarak nitelendirilebilir. Yaşadığım yer üzerinden bu durumu biraz daha somutlaştırmak isterim. Tullamore, İrlanda’nın bu küçük kasabası, geçmişte Offaly kontluğuna bağlıdır. Zamanda bir yolculuk yaparsak eğer toprağın üzerindeki tüm canlılar (insanlar dahil) Offaly kontluğunun malıdır. Peki, zamanda yolculuk yapmaya gerçekten gerek var mı? Böyle bir zahmete katlanmaya gerek yok, medya mahallesinin tüm üretim araçları, ‘insanlar dahil’ medya kontluğunun malıdır. Bu kontluklar güçlerini çeşitli sembollerle hatırlatır yoksul emekçilere.

    Offaly kontluğu ve Türkiye’deki medya kontluğunun sembolleri

Gazeteciliğin bugün içerisinde olduğu kriz, geriye gidişin ucu bucağı olmadığına işaret etmektedir. Bu feodal kast sisteminde gerçekten becerikli gençler acımasızca öğütülür. Büyük camlı kapılardan içeri girenler, bir daha özgün düşünceleriyle toplumsal hayata karışamazlar. Onlar, ‘gerçeği inşa eden’ birer medya manipülatörüne ya da popüler tabirle profesyoneline dönüşürler. 

Ekonomi ve ekmek davası insanın belini bükerken, dik durabilme bir marifet ya da kabiliyet olmanın ötesine geçer. Böyle bir şey artık söz konusu bile değildir. Kontluğun malı olanlar, feodal beyin onlara sunduğu yemeğin hakkını vermek zorundadırlar. Meslek yaşamıma girdiğimden beri, bin bir zorlukla kurulan ‘muhalif yayın organlarının’ emekçilerinin çektikleri çileye şahit oldum. Onlardan biriyim ve arada aldığım cep harçlığı sayesinde kendimi bu kölelik düzeninde motive edebildim. 

Kontluğun kalelerinin dışında korkunç bir açlık, yokluk ve yoksunluk bizleri bekler. İstismarın adı ‘gazeteyi ya da televizyonu ayakta tutmaktır’. Cebinde beş kuruş para olmadan habere doğru kilometrelerce yol yürüyenler, gittikleri haber ya da röportajlarda da karakter yoksunu adam ya da kadınların anlamsız ego fırtınalarına tutulurlar. 

İşte bir basın kölesinin hayatı. Yaptığım röportajlar için tek kuruş para talep etmezken, talep ettiğim tek şey editörlerimizin sigortalarının ve maaşlarının yatmasıydı. Emekten, şereften ve namustan yana olduklarını söyleyenler yani kontluğun alternatifi olduklarını iddia eden sözde muhalif kontlar, bunların hiçbirini yapmadı. Bizler yaşamdaki her şeyden fedakârlık ederken, onlar yollarını buldular. Alın size ‘medya mahallesi’ tepe tepe kullanın. Bir kez olsun anne ve babamı çalışıyorum, bu işi yapıyorum dediğim için yemeğe dahi götüremiyorsam bu işi neden yapıyordum?

Kast ve kölelik sisteminin böylesine yoğun yaşandığı bir işte ısrar, kapitalist ölçülerle düşüneceksek eğer akıllı insanların yapacağı iş değildir. Bu işi yapabilmek için gazetecilik denen ve sonsuz merak duygusuyla tetiklenen bu işe inanmanız gerekir. Zaten insanların vahşice sömürülmesine neden olan da bu inanç duygusunun sonsuz düzeyde istismar edilmesidir.

Medyanın ve burada kölece sömürülen emekçilerinin böylesine bir kast sistemine tutsak olmasında hepimizin payı var. Bu eleştiri noktasından kendimize bakmadığımız sürece onların televizyonlarına, gazetelerine hatta niteliksiz popüler figürlerine tutsak olacağız. 

İrfan Erdoğan, iletişim alanında dikkatle ve özenle takip ettiğim ender bilim insanlarından birisidir. Kapitalizme ve onun ahlak gibi görünen ahlaksızlığına isyan eder Erdoğan. Sınıfsal eşitsizlikleri, çalışmalarının merkezine almayan bir sosyal bilimci asla dikkate değer tezler ortaya koyamaz. İletişim denen bu bilimde, ‘kapitalist ekonomi’ kurallarının dışında ondan bağımsız gerçekleşen hayali bir üretim kolu değildir. İletişim, yaşadığımız yüz yılın felaketidir. Bunu hâlâ göremediğimize ya da buna hâlâ gereken özeni göstermediğimize göre bu felakette ortak sorumluluğa sahibiz demektir.

Medya kontluğunun alternatifi olma iddiasındaki yayın organları için artık ‘kırmızı alarm’ verebiliriz. Kendi öz gücümüze, kendi insan kaynağımıza dayanmadıkça ve kendi insanımıza omuz vermedikçe büyük medya tekellerinin ve onların iş bilir popüler figürlerinin esiri olmaya devam edeceğiz. Zaten mantıklı iki kelimeyi yan yana getirecek insan kaynağına gerçekten sahip değilsek ve kontluğun medyasına muhtaçsak eğer vay halimize!

Bir süredir Avrupa’daki meslektaşlarımızla iyi işler yapan ve Avrupa’da haber uğruna sonsuz bir emek veren dostlarımız neden bu televizyonlarda görünemiyor ya da yer alamıyor diye tartışıyoruz. Meselenin iyi bir iş üretmek olmadığı gerçeğini artık kabul etmek zorundayız. Bahsettiğim kontluğun üyesi bir gazeteci misiniz, yoksa bunun dışında bir gazeteci mi? Dışında kalanların ağızlarıyla kuş tutsalar bile toplumsal görünürlük hakları ellerinden alınmıştır. Onlar bir sosyal medya uygulamasındaki basitlikle engellenmiş kişilerdir.

Kontluktaki arsızca sömürünün tek sorumlusu elbette bu acımasız kast sistemini inşa edenler değildir. Gazeteciler bir meslek hastalığından mustariptir. Toplumsal olarak da narsizmin liberal ideoloji tarafından topluma sürekli olarak pompalandığı bir atmosferden gazetecinin kaçabilmesi olanaksızdır. Kişisel egolarımızın, aynı sınıfta olan bizleri bir iç rekabete ve yabancılaşmaya sürüklemesine asla izin vermemeliyiz. Artık bu noktada basın emekçilerinin birbirlerinden başka tutunabilecekleri hiçbir şey kalmamıştır. Öyleyse eyyamcılık hastalığını bir kenara bırakıp birbirimizi açık açık eleştirmek zorundayız. Yoksa bu kontluğun duvarlarında sonsuza dek bir gedik açamayacağız.

Gelelim ‘medya mahallesine’. Ayşenur Arslan ile röportaj yaptıktan sonra kendisine burada yazacağım eleştirileri mesaj yoluyla da iletmiş olduğum için buraya yansıtmak noktasında hiçbir çekince duymuyorum. 

Sürekli aynı konukların etrafında dönen bir programın, açıkçası ‘medya mahallemizin’ ne kadarını yansıtabildiğini hiç bilmiyorum. Ayrıca bu durum elbette ki Ayşenur Arslan’la sınırlı bir konu da değil. Bir gazetecinin konuk listesi doğan medya ile ya da günümüzün merkez medya figürleriyle sınırlı olması ibretlik bir durum. Tipik bir gazeteci refleksidir, bu satırları yazdığım için kendimi buralara önerdiğimi bizim cenahtan insanlar düşünebilir. 

Mesleğimizin ve bu meslek dünyasının çarpık algılarını sezmekte ustalaştım sayılır. Bu kanallara çıkmayı zerre umursamıyorum. Umursadığım tek şey kendi topluma ulaşma kanallarımızı inşa edebilmek. Buradaki esas sorun, bizim kendi araçlarımızla topluma nasıl ulaşabileceğimizdir. 

Konuk listesi ve ufku daha geniş olan ama daha az görünür olan kanallarda zaten sözümü söylemeye, çalışmalarımı ve fikirlerimi anlatmaya çalışıyorum. Beni esas rahatsız eden şey, bu ‘medya kontluğu’nun insanlara bir deli gömleği biçmesidir. 

Eğer haftanın her günü, biteviye aynı insanların aynı suretlerini görmeye mahkûm ediliyorsak ortada herhangi bir alternatiften söz edemeyiz. 

Şimdi, önümüzde iki yol var, ya bu deli gömleğini paramparça edecek ya da bu gömleğin tüm bedenimizi sararak bizi hareketsiz bırakmasına rıza göstereceğiz.

Çağdaş Gökbel / SOL


AKP'li belediyelerde usulsüzlük bitmiyor. Sayıştay'dan Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ile ilgili şok tespit - YENİÇAĞ

 Sayıştay raporları, AKP'li bir belediyede daha usulsüzlüğü tespit etti. Son olarak, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik yapılan incelemede çok sayıda usulsüzlük tespit edildi.

Sayıştay, Başkanlığını Yücel Yılmaz'ın yaptığı Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’ne "dur" dedi. Sayıştay Başkanlığı belediyelere yönelik denetimlerini tamamladı. Bir yıl süren denetimler rapor haline getirildi. 

Raporda, Balıkesir Büyükşehir belediyesi bir kez daha dikkatleri çekti.


Usulsüzlükler tek tek belirlendi.

TV 100'den Ercan Öztürk'ün haberine göre, Sayıştay'ın Balıkesir'de yaptığı incelemelerde çok sayıda usulsüzlük tespit edildi. Onlardan biri minibüs hatlarının işletmeleriyle ilgiliydi. Başkanlığını Yücel Yılmaz'ın yaptığı Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin 2 bin 217 minibüs hattının işletme hakkını ihalesiz verdiği belirlendi. Üstelik de süresiz olarak...


Ticari minibüs hattı işletme hakkının yeniden düzenlenmesi gerektiğini belediyeye bildiren Sayıştay, 2 bin 217 sözleşmenin iptal edilip, işletmelerin ihale yoluyla yapılmasını istedi..

Sayıştay raporuna göre, bir başka usulsüzlük de belediye mülkiyetinde olan işletmelerin İhale yapılmadan belediye şirketlerine devredilmesi oldu. Meyve hali, iskele, kahvehane, tiyatro gibi yerlerin ihale yapılmadan belediye şirketlerine kiralandığı tespit edildi. Sayıştay, bunu 2886 sayılı devlet ihale kanununa aykırı buldu.


Belediyeye ait çok sayıda taşınmazın da İhaleyle kiraya verilmesi gerekirken, İşgaliye sözleşmesiyle kiraya verildiği ortaya çıkarıldı. Dükkan, kafeterya, büfe ve benzeri 91 adet taşınmazın ihale yapılmadan kiraya verildiği belirlendi. Sayıştay, işgalcilerle yapılan sözleşmenin iptal edilmesi ve 91 adet taşınmazın ihale yoluyla kiraya verilmesini raporladı.

Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin, dernek ve vakıflara taşınmaz tahsislerinde de büyükşehir belediye meclis kararı ile çevre ve şehircilik bakanlığın onayı alınmadan işlem yapıldığı belirlendi. Üç derneğe 3 yıl, 10 yıl ve süresiz tahsisler yapıldı. Kanuna aykırı bulunan bu tahsislerin iptal edilerek belediye meclis kararı ve çevre ve şehircilik bakanlığı onayıyla yapılması istendi.

Sayıştay'ın son tespiti ise Balıkesir Büyükşehir Belediyesi'nin şeffaflığına ilişkin. Sayıştay, belediyenin yeteri kadar şeffaf olmadığını bildirdi.. Kamuoyuna açıklaması zorunlu bilgi, belge ve karar ve raporları internet sitesinde yayınlamadığını tespit etti. Sayıştay denetçilerinin bir önceki yıl da aynı konulara ilişkin tespitlerinin olmasına rağmen belediyenin bu bulguları düzeltme yoluna gitmediği görüldü.

(YENİÇAĞ)

KISA KISA GÜNDEM (2) - 6 ARALIK 2021



1)-CHP Grup Toplantısı haberine yayın yasağı geldi (SOL)

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talebi üzerine, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun grup toplantısında yaptığı konuşmayla ilgili 20 kurumun haberine erişim engeli ve yayın yasağı getirildi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, 11 Şubat 2020’de partisinin grup toplantısında “FETÖ’nün siyasi ayağı” tartışmaları üzerinden 20 soru ve 20 yanıt sıralayarak, “Devleti FETÖ’ye teslim eden kişinin adı Recep Tayyip Erdoğan’dır” ifadelerini kullandığı konuşmasına; AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talebi üzerine erişim engeli ve yayın yasağı getirildi.

İstanbul Anadolu 3. Sulh Ceza Hakimliği; kararın gerekçesi olarak, “söz konusu paylaşımların talep edenin saygınlığını zedelediği ve kişilik haklarını da ağır biçimde ihlal ettiğini” belirtti. Kararda, 20 kurumun haberine ve bir kişisel sosyal medya hesabı içeriğine erişim engeli getirildi.

Yasak getirilen bazı haberlerin IŞİD ve Afganistan’ın eski Başbakanı, Hizb-i İslami Partisi Lideri Gülbeddin Hikmetyar ile ilgili olması dikkat çekti.

Kılıçdaroğlu’nun avukatı Celal Çelik, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Genel Başkan’ımızın konuşması ile ilgili olarak yayın yasağı ve erişim engeli koyanlardan hesap sormak boynumuzun borcu olsun! Görevini kötüye kullanan ve dahası siyasi güdülerle hareket eden bu hâkim hakkında derhal suç duyurusunda bulunup takipçisi olacağız” dedi.

                                                                     ***

2)-Amerikalı kredi şirketinin CEO'su 900 çalışanını Zoom toplantısıyla işten çıkardı.(SOL)

Amerikalı kredi şirketi Better.com’un CEO’su Vishal Garg, çalışanlarının yüzde 9’una işten çıkarıldıklarını Zoom üzerinden yapılan bir seminerde bildirdi. CEO, Noel Bayramı’ndan kısa süre önce yapılan işten çıkarmaların arkasında “piyasa etkinliği, performans ve verimlilik” olduğunu söyledi. Garg, aynı zamanda  işten çıkarılan kişilerin “verimsiz olarak” mesai arkadaşlarından “çaldığını” iddia etti.

CNN’in aktardığına göre Garg, Zoom’da, “Eğer bu konuşmadaysanız işten çıkarılan şanssız grubun bir parçasısınız. İş akdinize bugün itibariyle son verilmiştir” dedi.

Garg, daha sonra işten çıkardığı 900 çalışana tazminat için insan kaynakları ile temasa geçebileceklerini söyledi.                           ***

3)-Dünyanın ilk 'intihar kabini' İsviçre'de onaylandı.(SOL)

İsviçre'de intihar kabinine ilişkin yasal inceleme sonlandı. 

İntiharda kullanılması amaçlanan 3 boyutlu yazıcıdan çıkarılmış kapsül, İsviçre'de yasal incelemeden başarıyla geçti. 'İntihar kabininin' gelecek yıl ülkede çalışmaya hazır olması bekleniyor.

İki ana dış müdahale desteğiyle intihar örgütünün verilerine göre, 2020 yılında İsviçre'de bin 300 kişi ötenazi prosedürüne başvurdu.

"Sarco kapsülü"nün geliştiricisi Dr. Philip Nitschke, "müşterilerine" uyuşturucu kullanmadan "hızlı ve huzurlu" bir ölüm vaadediyor.

İşlem kabin bölmesinin nitrojenle doldurulmasıyla gerçekleşiyor.  Dr. Nitschke, Cumartesi günü SwissInfo web sitesine verdiği söyleşide Sacro müşterisinin 30 saniye içinde "panik ve boğulma hissi olmadan" öleceğini söyledi.

Sarco kapsülünün üçüncü prototipi şu anda Hollanda'da 3 boyutlu baskı araçlarıyla imal ediliyor ve "2022'de İsviçre'de çalışmaya hazır olması" bekleniyor.

Geçen yıl bir tanıtım reklamında Nitschke, teknolojiyi kamuya açık kılmayı planladığını söyledi.

                                                                       ***

4)-Dünya ekonomisi daralsa da silah sanayi pandemide de büyüdü.(SOL)

Koronavirüs pandemisi nedeniyle 2020 yılında dünya ekonomisinin küçülmesine rağmen silah satışlarında bir önceki yıla oranla artış kaydedildi.

Stockholm Barış Araştırmaları Enstitüsü (SIPRI) tarafından açıklanan yıllık rapora göre, dünya ekonomisinin yaşanan koronavirüs pandemisinin etkisiyle küçülmesine rağmen küresel silah satışları 2020 yılında arttı. Rapor, dünyanın en büyük 100 silah şirketinin geçen yıl, 2019'a göre yüzde 1,3'lük artışla 531 milyar dolarlık (470 milyar euro) silah satışı yaptığını ortaya koyuyor. 2015 yılı ile kıyaslandığında ise söz konusu artış yüzde 17 gibi büyük bir orana tekabül ediyor.

DW Türkçe'de yer alan habere göre raporu hazırlayan SIPRI araştırmacılarından Alexandra Marksteiner, silah sektöründeki dev firmaların, hükümetlerin süregelen askeri malzeme, teçhizat ve hizmet talebinden faydalandığını belirterek, silah sanayii ürünlerinin satışının üst üste altı yıldır artmakta olduğunu vurguladı.

En çok silah satan ülke ABD

SIPRI'nin ilgili raporu, geçen yıl da dünyada en çok silah satan firmaların Amerika Birleşik Devletleri (ABD) şirketleri olduğunu ortaya koyuyor. Küresel silah ticaretinin yarısından fazlası 41 ABD şirketince gerçekleştiriliyor. Bu şirketlerden biri olan Lockheed Martin, 2020'de ulaştığı 58,2 milyar dolarlık cirosuyla dünyanın en büyük silah üreticisi konumunda. Bu firmayı, yine her biri ABD şirketi olan Raytheon Technologies, Boeing, Northrop Grumman ve General Dynamics takip ediyor.

Dünya üzerinde en çok silah satan ülkeler sıralamasında ikinci sırada Çin (yüzde 13), üçüncü sırada ise İngiltere (yüzde 7,1) yer alıyor. Araştırmaya katkı sunan isimlerden Nan Tian'a göre Çin silah sanayisi, dünya çapında askeri teknoloji alanında en modern üreticiler arasında sayılıyor.

Avrupa'dan 26, Almanya'dan 4 şirket listede

Dünyanın en büyük 100 silah şirketi listesinde yer alan 26 Avrupa firması, SIPRI verilerine göre 2020'de 109 milyar dolarlık satış yaptı. Bu da dünya silah ticaretinin yaklaşık yüzde 20'sine denk geliyor.

En büyük 100 silah şirketi listesinde Almanya'dan da dört firma yer alıyor. Bu şirketlerin geçen yıl yaptığı toplam satış 8,9 milyar dolar değerinde. Almanya'nın en büyük silah şirketi olan Rheinmetall satışlarını bir önceki yıla oranla yüzde 5,2 arttırırken, özellikle askeri gemi ve denizaltı üretiminde uzmanlaşan ThyssenKrupp'un cirosunda yüzde 3,7 düşüş kaydedildi.

Bu arada küresel silah ticaretinin önemli ülkelerinden Rusya ve Fransa'nın silah satışları, SIPRI raporunda yer alan verilere göre, 2019'a kıyasla geçen yıl azaldı.

                                                                     ***

5)-Katar’da Çavuşoğlu’na ‘Para için mi geldiniz’ sorusu: TRT yayını kesti.(SOL)

Çavuşoğlu ve Şeyh Muhammed toplantı öncesinde ortak basın toplantısındaki soru TRT'ye canlı yayını kestirdi.  

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Katarlı mevkidaşı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman El Sani ortak basın toplantısı düzenledi.

Reuters muhabirinden  “Türkiye’nin yaşadığı ekonomik kaosu aşması için acaba siz Katar’a mali bir destek mi talep etmeye geldiniz?” sorusu geldi. 

Basın toplantısını canlı veren TRT Haber bu soru üzerine yayını apar topar kesti.

Toplantıda Es-Sani, Türkiye-Katar Yüksek Stratejik Komite Yedinci Toplantısında 12 yeni anlaşmaya imza atılmasının beklendiğini söyledi.

Es-Sani, Türkiye’nin ekonomik gidişatı nedeniyle ortaya çıkacak fırsatları değerlendirdiklerini söyledi.

Katar’ın Türkiye’deki yatırımlarının büyük ve olumlu olduğunu vurgulayan Es-Sani, “Bu kriz geçici bir krizdir. İnşallah aşılacaktır” dedi.

                                                                           ***

6)-Devlet Bahçeli'den Müge Anlı'ya tebrik mesajı: Sizin ödülleriniz milletin kalbinde.(SOL)

Devlet Bahçeli’nin mesajını canlı yayında okuyan Anlı, şu ifadeleri kullandı:

"Öncelikle Altın Kelebek ödülleriyle ilgili az önce reklam arasında kendileriyle de görüştüm, Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin bir mesajı var; ‘Muhterem Müge Hanım, Altın Kelebek Ödülleri’nde En İyi Gündüz Kuşağı ve En İyi Kadın Sunucu Ödüllerini almış olmanızdan dolayı tebrik ediyor başarılarınızın devamını diliyorum.’ Çok teşekkür ediyorum Sayın Devlet Bahçeli’ye az önce kendisi ile de konuştum; ‘Sizin ödülleriniz milletin kalbinde’ dedi. Her zaman güzel mesajlarıyla bizi onurlandırıyor.”

                                  ***
7)-Ayçiçek yağına saatlik zam: 1 saat içinde etiketler ikinci kez değişti.(SOL)

Ayçiçek yağına sabah 10 TL zam gelirken, 1 saat sonra 5 TL daha geldi, fiyatı 134,98 TL'ye yükseldi. 
Türkiye'de zammın en çok hissedildiği gıda ayçiçek yağı oldu. Zeytinyağı ile fiyatları neredeyse kafa kafaya gelen ayçiçek yağı, 1 saat içinde ikinci kez zamlandı. 

Gazeteci İbrahim Haskoloğlu, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda Yudum markalı ayçiçek yağlarına ikinci bir zammın geldiğini paylaştı. 

Bu sabaha kadar 119,98 liradan satılan 5 litrelik ayçiçek yağı, 10 liralık zamla birlikte 129,98 liradan satılmaya başlandı. Yeni etiketlerden 1 saat sonra aynı marka yağlara bir zam daha geldi. Fiyatlar 5 lira daha artarak 134,98 lira oldu.







Bir Yeşilçam araştırmacısı ve Yıldırım Önal’ı anımsamak - Mesut Kara / Evrensel

Yazının başlığı yer aldığı Yıldırım Önal kitabında*, “Haklıydın Yıldırım Önal, hem de çok haklı” idi. Bu başlığı atmama Yıldırım Önal’ın sağlığında bir gazeteciye söylediği şu sözler neden olmuştu: “… Hiçbiri benden bir aktör, bir Yıldırım Önal olarak söz etmedi. Söyle, korkmadan söyle arkadaş, haklı değil miyim?”

Mart 1997 tarihinde basılan ve elime 2 Nisan’da geçtiğini üzerine düştüğüm tarih ve ‘ilk kitap’ notundan anımsadığım “Artizler Kahvesi”nin “Hiç Unutulmayacaklar” başlıklı giriş yazısında Yıldırım Önal’la ilgili şunları yazmıştım:

“Sararmış, silinmiş film karelerinde, sepya fotoğraflarda unutulmaz yüzler, unutulmaz isimler… Cahide Sonku, Yıldırım Önal, Ahmet Tarık Tekçe, Cahit Irgat, Salih Tozan, Hulusi Kentmen, Münir Özkul, Adile Naşit, Ferda Ferdağ, Özcan Özgür… Beyoğlu biraz da Yeşilçam demektir. Sınıf atlama düşleriyle evlerinden, ailelerinden uzaklaşanlar soluğu Beyoğlu’da alırdı bir zamanlar. Yeşilçam’ın büyülü dünyası onları da etkilemiştir, çünkü. Fakat gerçek hayatla filmlerde gördüklerinin aynı hayatlar olmadığını anlamaları uzun sürmez. Yeşilçam’ın melodramlarında gördüklerini yaşamak isteyenler için asıl dram işte o zaman başlar. Çoğu umduğunu bulamaz, düş kırıklıkları ve büyük acılar yaşar. Kardeşim benim duyarlılığını, kişiliksiz ucubeler olmaktansa yalnızlaşmayı, yoksullaşmayı, acıları göze alma cesaretini, onurlu bir hayat sürebilme seçimini birçoğumuz bu insanlardan öğrenmişizdir. (…)

Taksim’den İstiklal Caddesi’ne doğru yürümeye başladığımda nedense hep Cahide Sonku, Yıldırım Önal ve beyaz kefenleri içinde protestosunu haykıran Ferda Ferdağ gelir aklıma; bir de oturacak kiralık ev bile bulamayan Özcan Özgür. Cahide Sonku bataklıkta gül olmayı seçmişti seçmesine fakat bizler beter bataklıklardık. O Beyoğlu’nun arka sokaklarında, salaş meyhanelerinde ulaşması mümkün birçok lüksü reddederek alkolde dostluk arıyordu. Kimi anılarını dinledikçe bugün bile bizlere çok önemli hayat dersleri verdiğini düşünüyorum. Cahide Sonku cinnetini en çok başkalarıyla olduğunda mı yaşıyordu?

Ya Yıldırım Önal… “Stella, Stella” diyen sesi bugün bile kaç kuşağın kulaklarında. Belki de yaşadığı varoluş sancısı, yaratıcı acı nedeniyle hayatla bir türlü uzlaşmayan, belki de bu yüzden sık sık alkol komalarına giren Yıldırım Önal, bir çekim sırasında fotoğraf çektirmek istemediği için gazetecilerden kaçar. Bu kaçışın nedenini soran gazeteciye “Ben gazetecilere küskünüm arkadaş… Çöp bidonuna düştüğüm gün, hemen ayaklarımın resmini çekip ‘sarhoş’ diye yazdılar. Gözümün birini kaybettim ‘Moşe Dayan’ diye alay ettiler. Tımarhaneye tedavi için yattım, bu defa da ‘deli’ dediler. Hiçbiri benden bir aktör, bir Yıldırım Önal olarak söz etmedi. Söyle, korkmadan söyle arkadaş, haklı değil miyim?” yanıtını verir.1

“Haklıydın Yıldırım Önal, hem de çok haklı”

İnsani değerlerden tamamen uzak, insan ve (Bugün örneklerine çokça rastladığımız reyting avcısı “gazeteci, TV programcısı” vb.) gazetecimagazinci kılığındaki bazı yaratıklar o günlerde de akbabalar, leş kargaları gibi yapıyorlardı işlerini, bugün de. Kirlenmişlikleriyle hayatı da mesleklerini de kirletiyorlardı. Bu tipler için her şey, her zaman ranta, reytinge, kişisel çıkara endeksliydi. Devir nasılsa rant devriydi ve yüksek reytinge, sınıf atlamaya giden yolda her yol mübahtı.

Lüks semtlerde alınacak evler, arabalar, yazlıklar, kışlıklar, sayfiyede kurulacak çiftlikler için “gereği” yapılıyordu bugün de, dün olduğu gibi. Bu “modellerin”, geçmişte Yıldırım Önal gibi değerli bir sanatçıya sanatından söz etmek yerine acımasız yaklaşımları reva görenlerden bir farkı yok. Yıldırım Önal’ın sağlığında böyle alkolik, sarhoş, deli gibi haberler yapanlar, gözünü kaybettiğinde Moşe Dayan diye alay edenler, haberine “bir ibret tablosu” diye başlık atanlar ölüm haberini de aynı acımasızlıkta verirler. “YILDIRIM ÖNAL ÖLDÜ” başlıklı haberin alt başlığı şöyledir: “Öldüğünde yalnızdı, en kötüsü ayıktı.” Haberin içeriğinde “ayıktı” sözünün ölüsünü bulanlara ait olduğu yazılsa da başlıklar böyleydi.

BİR YEŞİLÇAM ARAŞTIRMACISI: YALÇIN ÖZGÜL

Yıldırım Önal sağlığında da ölümünden sonra da değeri bilinmemiş sanatçılarımızdandı. Acı ki araştırma yapmaya kalktığınızda sosyal medyanın, iletişimin, “Google” gibi araçların bilgiye ulaşmayı kolaylaştırdığı günümüzde bile hakkında yeterli bilginin olmadığı sanatçılarımızdandı Yıldırım Önal. Çok sayıda böyle isim var ne yazık ki, yaşam öyküsüyle, yaptığı işlerle ilgili bilgiye ulaşamadığımız.

Hayatın bu acımasız döngüsüne, unutma, unutturma çabasına karşı anlamlı işler yapanlar da hep olageldi. Portre, anı yazma, belgesel filmler, ‘sözlü-görüntülü tarih çalışmaları yaşanmışlıkları kayda alma çabaları bu nedenle çok önemli.

’90’lı yıllardan bu yana tanıdığım, “YeşilçamTürk Sineması” üzerine bir arkeolog titizliğiyle araştırmalar, çalışmalar yapan, kayıt tutan, belge toplayan, hacmi ve ekonomik zorluğu nedeniyle yayınlatamadığı kitaplar hazırlayan Yalçın Özgül de unutmayan, unutturmamaya çalışan vefalı insanlardan, vefalı araştırmacılardan.

 İlgi duyduğu sinema üzerine önemli çalışmalar yapmış. Bunlardan biri, belki de en önemlisi yeni bilgilerle 1914-2020 yıllarını kapsayan 4-5 ciltlik “Türk Sinema Filmleri Ansiklopedisi”.

İlgilisi anımsayacaktır Yalçın Özgül’ün çalışmalarından kaynak kitap olma özelliği taşıyan, editörlüğünü yapıp, baskıya hazırladığım dosyalar Klaros Yayınları Sinema Kitaplığı serisinden yayımlanmıştı geçtiğimiz haftalarda.2

Yıldırım Önal kitabı da Yalçın Özgül’ün bir vefa ve saygı çalışması.

Yıldırım Önal haklıydı, hem de çok haklıydı. İnsanlar hep ve her zaman çok acımasız oldular. 

“Öteki”ne cehennem olmayı seçtiler. Bu insanlarsa cinayet insanı olmaktansa cinnet insanı 

olmayı, cehennemi ve cinneti yaşamayı seçtiler.

Mesut Kara / Evrensel

* Yalçın Özgül, Tiyatro ve Sinemanın Unutulmaz Aktörü Yıldırım Önal. Klaros Yayınları

1 Bir Sinema Günlüğünden Aykırı Notlar. Agâh Özgüç. Drahma Yayınları Sf. 16

2 a- “Aslından Kopya FilmlerOrjinalleri ve Taklitleri” nisan 2021, Klaros Yayınları

b- “Edebiyattan Sinemaya-Sinemamızda Edebiyat Uyarlamaları”, edebiyattan sinemaya uyarlanan filmleri içeren 115 edebiyatçımızın eserlerinden senaryolaştırılan filmler ve eserler. 

Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı + Gündem" -16 Mayıs 2025-

İmamoğlu için hukuki mütalaa veren Prof. Adem Sözüer’in kardeşi Kamu Hastaneleri Hizmetleri Başkanlığı görevinden alındı -Asuman Aranca- Tut...