8 Aralık 2021 Çarşamba

Özgür Taşdemir hakkındaki iddianame dikkat çekti: Soylu'nun gündeme getirdiği ismin Albayrak bağı - Furkan Karabay / Cumhuriyet

 


Berat Albayrak’ın bir dönem CEO’luğunu yaptığı Çalık Holding’e bağlı Çalık Gayrimenkul Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Taçyıldız ve ailesine yönelik FETÖ evrakına karşılık boğazda köşk aldığı söylenen eski İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Özgür Taşdemir hakkındaki iddianamenin ayrıntılarında milyonlar yer aldı. Süleyman Soylu'nun, Sedat Peker ile gündeme tekrar getirdiği Taşdemir'in İrfan Fidan, Mehmet Ağar ve Mustafa Çalışkan'ı bir araya getiren düğünündeki Berat Albayrak ayrıntısı ise dikkat çekiciydi.

Hakkında organize suç örgütü yöneticisi olduğu iddiasıyla iddianame hazırlanan Sedat Peker ile ilgili İçişleri Bakanlığı'nın koruma tahsis etmesi tartışma yaratmıştı. Konuyla ilgili Habertürk TV'de canlı yayında konuşan Soylu ise 2015'te Peker hakkında koruma kararı çıkarılması üzerine ilgili dönemin emniyet müdürleri Nurettin Demir ile Özgür Taşdemir'i işaret edip elindeki belgeleri göstermişti. Ancak Soylu'nun işaret ettiği Özgür Taşdemir, o dönemde henüz emniyet amiri rütbesiyle Terörle Mücadele Şubesi'ndeydi. 

Yani Soylu isimlerle olayları karıştırmıştı. Soylu'nun, Taşdemir'i "Peker'e koruma veriyor" iddiasıyla gündeme getirmesinin ardında ise bürokraside sık sık karşısına çıkan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın damadı Berat Albayrak'a yakın isimlerle olan ilişkisi vardı.

15 Temmuz FETÖ'cü darbe girişiminden 9 gün sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdürlüğü'ne getirilen Taşdemir hakkında FETÖ Borsasından kazandığı paralar, ByLock’tan aldığı rüşvetler ve kapattığı dosyalara dair onlarca suçlama vardı. Bu suçlamalara dair dikkat çeken ayrıntılar ise 6 Ekim 2021 tarihinde tamamlanan 6 sayfalık iddianamede yer aldı.

FETÖ EVRAKINA KARŞILIK BOĞAZ MANZARALI KÖŞK

Taşdemir hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından "Kişisel verileri, hukuka aykırı olarak ele geçirmek veya yaymak görevi kötüye kullanma" suçlamasıyla iddianame hazırlandı. İddianamedeki müştekiler ise Berat Albayrak’ın bir dönem CEO’luğunu yaptığı Çalık Holding’e bağlı Çalık Gayrimenkul Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Taçyıldız, Abdülkadir Taçyıldız, Sadet Taçyıldız ve eski eşi N.B.K. idi. 

İddianamede, Taşdemir'in, ülke güvenliğini tehdit eden unsurlara karşı kullanılan özel istihbarat sorgulama sistemini Berat Albayrak'a yakın Taçyıldız ailesi için kullandığı belirtildi. Taşdemir'in bunu yapmasının sebebi ise Çalık Gayrimenkul Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Taçyıldız’ın kendisi ve ailesi hakkındaki FETÖ evrakıydı. Nitekim gazetemiz muhabiri Seyhan Avşar'ın gündeme getirdiği olayda, Taşdemir boğaz manzaralı köşk karşılığında söz konusu FETÖ evrakını ortadan kaldırmıştı.

HESAPLARINDAKİ MİLYONLUK PARA ARTIŞLARI

İddianamede, FETÖ evrakının temizlenmesinin ardından Taçyıldız'a ait 4 milyon değerindeki köşkün Taşdemir'e amcası Adem Taşdemir üzerinden 'hediye edildiği' iddiasından bahsedildi. Taşdemir'in söz konusu işlemin ardından Gürcistan'a kaçtığı iki ay burada kaldığı, 11 Aralık 2018 tarihli Bilirkişi raporunda da yurtiçi banka hesaplarında net 3 milyon 287 bin 770 TL, eşinin hesaplarında ise 259 bin 339 TL değerinde artışın tespit edildiği ifade edildi.

Odatv'den Fethi Yılmaz'ın da gündeme getirdiği raporda, Taşdemir'in banka hesaplarında 2 milyon 400 bin 629 TL olduğu belirtilirken, eşinin üzerine kayıtlı 3 adet Mercedes marka otomobilin, Arnavutköy’deki Akkent Plus Doğan Konutları’ndaki bir dairenin, BEGAN Taşımacılık şirketi tarafından açılacak Bahçeşehir Koleji için şirketteki toplam yüzde 15 hissenin mal beyanında bildirilmediği belirtildi. Taşdemir'in ayrıca 2017-2018 yılları arasında hesabına maaş ödemesi olarak yatan 86 bin TL olduğu, gün içerisinde 200 bin TL'lik art arda havale yapıldığı ifade edildi.

MİLYONLUK KÖŞK VE "BOZDURULAN" KİLOLARCA ALTIN

Taşdemir ifadesinde, "FETÖ evrakını temizlemesi üzerine amcası üzerinden üstüne alınan köşk ile ilgili Ahmet Taçyıldız'ın böyle bir evi varsa bana vermesi için herhangi bir eylemde bulunmuş değilim. Bu şahıs veya ailesi FETÖ ile bağlantılı ise zaten resmi kayıtlar yok edilemeyecek şekilde arşivlerde mevcut olmalı" dedi. Taşdemir, banka hesabındaki servetini ise, "Ben özellikle düğünümden elde ettiğim bir milyon küsür değerindeki altın parası ile döviz hareketlerini de takip ederek alım satımlar yaptım ve paramı artırdım. Kesinlikle usulsüz mal edinmedim. Dolayısıyla kısa sürede bankaya girip çıkan veya döviz hareketlerinde artış ile çoğalan parayı her harekette mal bildiriminde bulunmuş değilim" dedi.

Ancak söz konusu köşkün Taşdemir'in amcasına verilmesi ile ilgili Adem Taşdemir, "Özgür Taşdemir'in makam arabasıyla evimden alınarak Sarıyer Tapu Müdürlüğüne götürüldüğüm hususu doğrudur. Ancak ben bunun soruşturma açısından önemli olmadığını düşünerek söylemedim. Yine de soruşturmaya konu evle Özgür'ün herhangi bir ilişkisi yoktur. Benim tapuda bir işim olduğunu söyleyip, Özgür'den yardımcı olmasını istemem üzerine araç kendisi tarafından bana gönderilmiştir. Ben öncesinde ve sonrasında soruşturmaya konu evi Özgür için aldığımız yolunda herhangi bir şey bilmiyorum" dedi.

Yani söz konusu köşk Özgür Taşdemir'in amcasının üzerine geçmiş ve bu işlem beraber yapılmıştı.

YARGIYI EMNİYETİ VE YER ALTI DÜNYASINI BULUŞTURAN DÜĞÜN

Taşdemir'in dikkat çeken hikayesi ve ilişkileri de ifadesinin derinlerinde yatıyordu. 1 milyon 30 bin TL değerindeki nakit varlığını ziynet eşyalarından açıklayan Taşdemir, 7 kilo altın bozdurduğunu söyledi. O altınlar ise 2017 yılındaki düğününde takılanlardı.

Peki kim mi takmıştı o altınları? Süleyman Soylu'nun bizzat hedef aldığı Berat Albayrak'a yakınlığıyla bilinen dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan, yargıdaki Pelikan grubunun başı olarak ifade edilen dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı İrfan Fidan ve eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'dı.

Sayılan bu isimlerin ortak özellikleri ise Süleyman Soylu'nun düşmanı Berat Albayrak'a ise yakın isimler olmasıydı. Onları buluşturan isim ise Soylu'nun adını verdiği, Albayrak’ın bir dönem CEO’luğunu yaptığı Çalık Holding’e bağlı Çalık Gayrimenkul Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Taçyıldız’ın ailesi hakkındaki FETÖ evrakını rüşvetle temizlediği öne sürülen Taşdemir'di. 

FETÖ BORSASI TEZGAHI NASIL KURULDU?

Taşdemir hakkındaki iddianamede ise FETÖ evrakının temizlendiği söylenen Taçyıldız ailesi müştekiydi. Taşdemir'in "kamu görevinin verdiği yetkiyi kötüye kullanarak kişisel verileri, hukuka aykırı olarak ele geçirme, bir başkasına verme ve yayma", "zincirleme suç", “haksız mal edinme” suçlarını işlediği söylenerek 16 yıldan 28 yıla kadar hapsi talep ediliyordu. Ancak Taşdemir'in bu grift ilişkiler içerisinde neden ve nasıl FETÖ borsası tezgahı kurduğu saklı bırakıldı.

Furkan Karabay / Cumhuriyet

7 Aralık 2021 Salı

Ekonomik kriz günlerinde bir AKP’li belediye ‘icraatı’: Yeni hafızlara 600 bin TL’lik altın ödülü! - BİRGÜN

 AKP’li Bağcılar Belediyesi, İlçe Müftülüğü’nün talebi üzerine, hafızlık hakkı kazanan 2013 kişiye yarım cumhuriyet altını ödül verilmesi için Belediye Meclisi’nden yetki istedi. İhale, Meclis’ten yetki alınmadan yapıldı.

AKP’li Bağcılar Belediyesi, ilçedeki “Kuran Kurslarında” yetişen ve hafızlık hakkı kazanan 213 kişiyi, kulplu yarım cumhuriyet altını ile ödüllendirecek. 

Toplamı yaklaşık 600 bin TL tutan altın teşvik ödülü için Belediye Meclisi’nden yetki istendi. Meclis yetkisi alınmadan ihaleyi yapan Bağcılar Belediyesi, henüz ihale sonucunu açıklamadı.

Bağcılar Belediyesi’nin aralık ayı meclis toplantıları başladı. Belediye Başkanı Lokman Çağrıcı’nın imzasıyla sunulan, İlçe Müftülüğü’nün talebi doğrultusunda hazırlanan teklif Meclis gündemine alındı. Önümüzdeki Meclis toplantılarında karara bağlanması beklenen, oldukça dikkat çekici teklif şöyle:


“İlçemiz Müftülüğünce; İlçemiz Müftülüğe bağlı Kur’an Kurslarında eğitim verilen ve hafızlık hakkı kazanan toplam 213 öğrencinin yarım(1/2) Cumhuriyet Altını ile ödüllendirilmesi istenmektedir.

Makamınızca da uygun görüldüğü takdirde; 5393 sayılı Belediyeler Kanunun 14. Maddesi(b) bendi 6360 sayılı kanunun 17. Maddesiyle eklenen ‘… yurt içi ve yurt dışı müsabakalarda üstün başarı gösteren veya derece alan öğrencilere, sporculara, teknik yöneticilere ve antrenörlere belediye meclisi kararıyla ödül verilebilir’ hükmü gereğince 25.04.1984 tarih ve 27302 sayılı İçişleri Bakanlığı’nın onayı ile yürürlüğe giren Belediye Bütçesinden Yapılacak Temsil, Ağırlama ve Tören Giderleri Yönergesinin 4. Maddesi 3. Bendine göre yarım(1/2) Cumhuriyet Altın ödül verilebilmesi için yazımızın Belediye Meclisine havalesini olurlarınıza arz ederim.”

Ekonomik krizin yaşandığı bir zamanda, Belediye Bütçesi’nden yaklaşık 600 bin TL’lik bir kaynağın, hafızlara ödül olarak dağıtılmak istenmesi kaynakların eşit, adil ve en yararlı şekilde kullanılması ile çelişki oluşturuyor.

KIRMIZI KURDELE ŞARTI

İhalenin teknik şartnamesine göre alınacak olan 22 ayar Cumhuriyet Altınları, 22 milimetre çapında, kulplu ve 3,56 gram ağırlığında olacak. 2021 yılına ait ve Damga Matbaası Genel Müdürlüğü tarafından basılmış olması istenen altınlar için “Her bir yarım altın kırmızı kurdeleli insan boynuna asılabilecek şekilde hazırlanacaktır” denildi.

Şartnamede belirtildiği üzere 3,56 gram olması istenen kulplu altınların toplamı, gramı anlık değişse de 787 TL baz alındığında, 596 bin 766 TL tutuyor.



ŞAHİNBEY BELEDİYESİ İPTAL ETTİ

Gaziantep Şahinbey Belediyesi, ampute futbol takımı için 155 adet kulplu tam Cumhuriyet Altını alımı için 13 Ağustos 2021 tarihinde ihale açtı. Ancak, belediye ihaleye teklif veren firmanın teklifi, ihale için ayrılan paranın üzerinde olması ve ihalede geçerli teklif bulunmaması nedeniyle 1 Eylül 2021 tarihinde ihaleyi iptal etti.

(BİRGÜN)

Sarraf’ın jetini kim uçuruyor? - Bahadır Özgür / BİRGÜN

 

Rıza Sarraf’ın el konulan jeti MNG hangarındaydı. Kayıtlara bakılırsa jetin adı da şirketi de değişmiş görünüyor. Halkbank kaynakları ile alınmış, borcu ödenmemiş, el koyulmuş uçak bir kamu malı değil mi?

Baş rolünde olduğu skandala yakışır bir kimlikle, “Aeron Goldsmith” ismiyle Florida’da binicilik çiftliği açan Rıza Sarraf’ın jeti, uzun süre sonra yoğun bir trafik içine girdi. Ama tıpkı Sarraf gibi kimliği de şirketi de sessiz sedasız değiştikten sonra.

Şu sıralar “itirafçılığın” keyfini süren Sarraf’ın, muteber “iş insanı” sıfatıyla ortalıkta dolandığı günlerde, medyanın en fazla ilgisini çeken konulardan biri Ebru Gündeş için aldığı Bombardier Challenger 300 tipi özel jetiydi. Bugün SBK’nın jetinde olduğu gibi, o jet üzerinde de pek çok muamma dolanıyordu. Hala da öyle aslında.

İki kere el koyuldu. İlki, 17 Aralık operasyonunda. İkincisi;2017 yılında, Sarraf ABD’de itiraflara başlayınca İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın“casusluk” soruşturması başlattığında.

Peki ne oldu o jete?

Adını en son uluslararası bir “insan kaçırma” skandalında duymuştuk. Japonya’da sahte vergi beyanından tutuklanan ve kefaletle ev hapsi verilerek yargılanmasına başlanan Renault-Nissan-Mitsubishi  ortaklığının CEO’su Carlos Ghosn, 2019 yılında Tokyo’dan firar etti.

Bir kontrbas çantasının içine konulup evinden çıkarılmış, İstanbul aktarmalı Beyrut’a götürülmüştü. İşte İstanbul-Beyrut seyahatinde kullanılan uçak, Sarraf’ın TC-RZA kuyruk numaralı jetiydi.

Sarraf’a ait ARE Havayolları şirketinin lisansı olmadığından dolayı alındığından beri MNG Havacılık’ın işletmesindeydi uçak. El koyulduktan sonra da MNG hangarında duruyordu. MNG “bizden izinsiz uçurulmuş” açıklamasını yaptı. Devlet el koyduğuna göre jet TMSF’nin olmalıydı. Ancak TMSF de Sarraf’a ait hiçbir şeyin kendilerinin tasarrufunda olmadığını duyurdu.

O JET BİR KAMU MALI DEĞİL Mİ?

İşin doğrusu Sarraf jeti ,2012 yılında Halkbank’ın iştiraki olan Halk Finansal Kiralama üzerinden almıştı. 6 milyon doları ödediği, kalan 7 milyon doları hiç ödemediği ortaya çıktı. Türkiye’ye gelse geri vereceklerdi muhtemelen. Haliyle jet, bir kamu malı.




















En son 30 Aralık 2019 günü saat 7:37’de Beyrut’tan kalkmış, 9:47’de İstanbul’a inmiş. Ghosn’u bırakıp gelmiş yani. MNG’nin skandaldan sonra uçağı bir daha kullanmadığı görünüyor. Tabi Venezuela ile altın ticaretinde adının geçtiğini hatırlatalım. Bir hayalet gibi yok olmuş sanki.

Elbette buharlaşmadı; adı değişti, üzerindeki desenler silindi, yenilenmiş kimliğiyle dünyanın dört bir yanına uçup duruyor şimdi. Son uçuş da 2 Aralık günü Antalya-Valencia arasında yapıldı. Uçağı işleten şirket Genel Havacılık AŞ. görünüyor. Kuyruk numarası da TC-EAR artık.

Şirket Sülyak ailesine ait ve yönetiminde Ömer ve Ali Sülyak kardeşler bulunuyor. Şirketi kuran baba Nedim Sülyak ise Türkiye’nin ilk özel havacılık girişimini başlatanlardan. Fatih Karagümrük’te doğmuş, ABD’de okumuş, 1978 yılında Chicago’da uçak parçaları satan Tencom’u kurmuş Nedim Sülyak’ın gizemli bir hayatı olduğunu söylemek lazım.

Türkiye adını ilk kez1981’de, ABD’nin ambargo uyguladığı Libya'ya gizlice askeri malzeme satışı için FBI tarafından yürütülen soruşturmada duydu. Dava açıldığında Türkiye’ye gelip bir şirket kurdu. 1983’te Milliyet gazetesine verdiği röportajda, “Tencom tüm dünya tarafından tanınan bir şirkettir. Bir Türk’e ticari güçleri yetmediğinden devleti ve basını kullanıyorlar”diyordu.

Şirkete ve yönetime cezalar kesildi fakat Sülyak ceza almadı.

EYMÜR: MİT’TE SÜLYAK İLE GÖRÜŞTÜK

Eski MİT Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür ise 2013’te kendi sitesinde (atin.org) Sülyak ile ilgili ilginç bilgiler vermişti. Tencom’un öyle anlattığı türden bir “dünya devi” olmadığını; toplam 4 kişilik küçük bir şirket olduğunu yazmıştı. Gerisini Eymür’den aktaralım:

Tencom, 1980’in sonlarında iflas noktasına geldi. Kısa bir süre sonra Libya Hava Kuvvetleri’nde subay olan Abay Necmettin Elyazgı ile tanıştı.20 milyon dolarlık kontrat yaptı. Soruşturma da bununla ilgiliydi. “İstihbarat dünyasında bu tip suçların göz ardı edilmesinin muhakkak bir bedeli vardır” diyen Eymür, MİT’te Sülyak ile yaptıkları bir görüşmeyi aktarıyordu:

“Bilmem hatırlıyor mudur? Aralık 1995’de Ankara’da görüşme yapmıştık. Operasyon Başkanlığı Başyardımcılığı görevindeydim. Operasyon Başkanı da Şenkal Atasagun’du. Yanımda Özel Kuvvetlerden emekli Albay Orhan Çoban vardı. MİT’e operasyonel alanda kullanılması düşünülen uçaklar alınması bahse konuydu.O tarihlerde Genelkurmay’ın bir faaliyetinde yer alan Sülyak’la iki saat kadar süren görüşmede, birçok başka konulara da yer verdik. Belki Sülyak, Genel Havacılık’a kayıtlı 532-312-7793 numaralı telefonu o tarihte MİT’te görevli Yavuz Ataç’ın ne sebeple kullandığı, Ataç’la getirip eşe-dosta dağıttıkları minyatür silahları nereden aldıklarının da cevabını verir.”

***

Türkiye’de özel jet merakı malum. Kara para aklama operasyonlarından insan kaçırmaya, kokain ticaretinden altın kaçakçılığına hemen her olayın merkezinde mutlaka bir de jet duruyor. Pistleri parçalanıp, bir de hastane kondurulan Atatürk Havalimanı’nın alabildiğine serbest özel jet trafiği de malum. Haliyle bir kamu malı olduğunu bildiğimiz jetin akıbetini de merak ediyoruz.

Bahadır Özgür / BİRGÜN

KISA KISA GÜNDEM (7 ARALIK 2021)

 


1)-CNN Türk'e flaş inceleme: ABD'den heyet geliyor.(YENİÇAĞ)

CHP ABD Temsilcisi Yurter Özcan, iktidar yanlısı yayın politikası nedeniyle yapılan şikayetler üzerine ABD'den bir heyetin CNN Türk’e gelerek incelemelerde bulunacağını öne sürdü. 
Son olarak CHP'nin Mersin Mitingi'nin görmezden gelen ve mitinge ilişkin katılım sayısı üzerinden yaptığı haberle de eleştirilerin odağı haline gelen CNN Türk koridorlarında son günlerde bir telaş hakim. Özcan, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, ''CNN Türk’te tatlı bir telaş mı var yoksa?" diye sordu. Paylaşımının devamında yayınlarda muhalefete de yer veriliyormuş gibi gösterilmesine ilişkin çalışmalar yürütüldüğünü öne süren Özcan, "ABD’den bu hafta gelecek CNN heyetine ne kadar tarafsız bir kuruluş olduğunuzu ispat etmek için hazırladığınız alt yazılı videolar bitti mi?'' ifadelerini kullandı.

2)-Doğalgazdan kömüre dönmek isteyen vatandaş zamlarla karşılaştı.(YENİÇAĞ)

Artan doğalgaz fiyatları ile birlikte sobaya dönmek isteyen vatandaşlar kömürde de kurdan kaynaklı zamlarla karşılaştı. Aylık kazancının yüzde 27’sini enerjiye ödeyen vatandaşa battaniyeden başka seçenek kalmadı. 
Cumhuriyet’ten Ali Can Polat’ın haberinde,  İzmir Kömür Satıcıları Esnaf Odası Başkanı Mustafa Düzyol “Kömür fiyatları da iki katına çıktı yurttaşa ancak battaniye kaldı” dedi. 
Son zamanlarda fiyat araştıranların sayısının arttığını söyleyen soba satıcısı Sinan Alişir, “Fiyatları hesaplayınca vazgeçiyorlar. Soba boruları bile yüzde 100 zamlandı geçen yıl 12.5 TL’ye sattığımız borular 25 TL. 600 TL’ye sattığımız sobalar da şu anda 1500 TL oldu. Kömür bu kadar zamlanmasa büyük bir geçiş olacaktı” diye konuştu. 
Temel giderlerde KDV’nin sıfırlanması gerektiğini söyleyen Tüketici Hakları Derneği Başkanı Turhan Çakar ise “Dört kişilik hanenin kışın aylık doğalgaz faturası 566 TL, elektrik faturası da ortalama 211 TL oluyor. Toplam 777 TL. Bu asgari ücretin yüzde 27’si ediyor. Bu şu anlama geliyor. Asgari ücretliler ve emeklilerin büyük çoğunluğu enerji yoksuludur bu ülkede. Gelirlerinin büyük çoğunluğunu ısınmaya ayırmak zorundalar” diye konuştu.

3)-Göztepe kalecisi İrfan Can Eğribayat: Kaleyi bebeğimiz korudu.(Cumhuriyet)

Süper Lig ekiplerinden Göztepe'nin kalecisi İrfan Can Eğribayat, karşılaşmanın ardından 5.5 aylık bebeklerini kaybettiklerini açıkladı.

Maçtan kısa süre önce 5 buçuk aylık bebeğini kaybettiğini açıklayan 23 yaşındaki kaleci, "Ben bu maçta oynamayacaktım normalde. Eşim bana "Bebeğimiz için oyna" dedi. Bugün de 3 tane top direkten döndü. Kaleyi onun koruduğunu düşünüyorum. Hayat devam ediyor, inşallah bunları da atlatacağız" dedi.



4)-Akaryakıta yarın geceden itibaren dev zam sinyali (Cumhuriyet)

Döviz kurlarındaki büyük yükseliş devam ederken, ay başında indirim yapılan akaryakıta yarın geceden itibaren büyük zam geleceği iddia edildi.

Ekonomist Oğuz Demir motorin fiyatlarına yarın geceden itibaren 70-85 Kuruşluk bir zam geleceğini belirterek, “Motorinde hani 1 TL’lik zamdan sonra Aralık başında 44 kuruşluk bir indirim gelmişti ya.. Yarın gece itibariyle geçerli olacak şekilde motorine 70-85 kuruş arası zam geldiğinde bir hafta sonra fiyat o, 1 TL’lik zamdan sonraki seviyeyi de geçmiş olacak. Çin modeli miydi?” ifadelerini kullandı.


4)-ADD’den, ‘okul öncesi din eğitimi’ kararına tepki.(Cumhuriyet)

Milli Eğitim Şurası’nda, usule aykırı olarak gündeme alınan ve oy çokluğu ile kabul edilen okul öncesine din eğitimi verilmesi yönündeki tavsiye kararına, Atatürkçü Düşünce Derneği’nden (ADD) tepki geldi. ADD’den yapılan yazılı açıklamada, “Çocuğun üstün yararı ilkesine ve pedagoji bilimine aykırı, çağ ve akıl dışı bir karardır” denildi. 

ADD’den yapılan yazılı açıklamada, “katılımcıları değiştirilmiş, yöntem ve gelenekleri tarumar edilmiş, tamamen mevcut iktidar anlayışının yandaşlarından oluşturulmuş bir grup ‘eğitimci’ ile toplanan şurada” alınan tavsiye kararının, “çocuğun üstün yararı ilkesine ve pedagoji bilimine aykırı, çağ ve akıl dışı bir karar” olduğu vurgulandı.

Açıklamada, “Böyle bir kararın uygulanması, okul öncesi eğitim çağındaki çocuklarımızın ruh ve akıl sağlıkları için ciddi bir tehdit olacaktır. Dindar ve kindar nesiller yetiştirme çabalarının eğitimde nasıl bir felakete yol açtığı ortada iken bir de Milli Eğitim şuralarının tarihsel ve bilimsel önem ve değerine uymayan bu çağdışı kararın alınabilmiş olması gerçekten esef verici” ifadelerine yer verildi.

5)-AB'den 350 milyon doz aşı hibesi.(Birgün)

AB Komisyonu Başkanı von der Leyen, Brüksel'in ihtiyacı olan ülkelere bugüne kadar 350 milyon doz aşı bağışladığını duyurdu.

Dünya genelinde Covid-19 Aşıları Küresel Erişim Programı (COVAX) kapsamında 300 milyon dozdan fazla aşı paylaştıklarını belirten von der Leyen, bu aşıların orta ve düşük gelirli ülkelere gönderildiğini söyledi. 
Von der Leyen, AB ülkelerinin ikili hibeler yoluyla da Batı Balkan ülkeleri gibi bazı komşu ülkelere 45 milyon doz bağışta bulunduğunu kaydetti.

Şimdiye kadar dünya nüfusunun yüzde 44'ünün aşılandığını aktaran Von der Leyen,  "Aşılamalar için gerekli dozların büyük bölümü ya Avrupa'dan ihraç edildi ya da Avrupa ülkelerince paylaşıldı. Daha fazlasını da yapacağız" dedi. Von der Leyen, Afrika ülkelerinde aşılamaların hızlanması için çabalarını artıracaklarını belirterek, "Hedefimiz dünya nüfusunun yüzde 70'inin gelecek yılın ortasına kadar aşılanmış olması" ifadelerini kullandı. AB, en büyük aşı ve ilaç üreticileri arasında yer alıyor. AB'nin ilaç düzenleyicisi Avrupa İlaç Ajansı (EMA), şu ana kadar AB ülkelerinde BioNTech-Pfizer, Moderna, AstraZeneca ve Johnson&Johnson firmalarınca üretilen aşıların kullanımına izin veriyor.

6)-Meclis’in hayalet vekilleri.(Birgün)

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Sistemi’ne geçişle birlikte yasama yetkisini tamamen Saray’a devreden, denetim yetkisini ise kullanamaz hale gelen çoğunluğu iktidar partisinden onlarca milletvekili bir yılı hiçbir şey yapmadan tamamladı. 

İstifa ve ölüm gibi nedenlerle 600’den 582’ye gerileyen AKP’lilerin çoğunlukta olduğu 79 milletvekili, 2021’de hiç kanun teklifi hazırlamadı. Araştırma, soruşturma, genel görüşme, soru önergesi gibi yürütmeyi denetleme yöntemlerine de başvurmayan milletvekilleri, TBMM Genel Kurulu ve komisyonlarda da hiç söz almadı. Bu süreçte 300 bin TL’den fazla maaş alan milletvekilleri arasında, Bayburt’un tek milletvekili olan AKP’li Fetani Battal da bulunuyor. Son üç yıldır yasama faaliyetine katılmayan milletvekillerinin de büyük bir bölümünü AKP’li isimler oluşturdu.


2021 YILININ TEMBELLERİ

AKP: Ahmet Zenbilci, Fatih Şahin, Hacı Turan, Yalçın Akdoğan, Tuğrul Türkeş, Mustafa Köse, Seda Nur Çelik, Adil Çelik, Fetani Battal, Selim Yağcı, Ferdi Berdibek, Osman Mesten, Ebubekir Bal, Metin Bulut, Sermin Balık, Zülfü Demirbağ, Tolga Ağar, Selami Altınok, Emine Nur Günay, Hacı Osman Akgül, Husret Dinç, Hacı Bayram Türkoğlu, Mehmet Uğur Gözgöz, Recep Özel, Ahmet Mücahit Arınç, Canan Kalsın, Mehmet Doğan Kubat, Nurettin Canikli, Binali Yıldırım, Alpay Özalan, Hamza Dağ, Recep Şeker, Hakkı Köylü, Taner Yıldız, Gülay Samancı, İsmail Bilen, Mehmet Ali Özkan, Tamer Akkal, Cengiz Demirkaya, Mehmet Yavuz Demir, Mehmet Emin Şimşek, Şenel Yediyıldız, Hayati Yazıcı, Osman Ören, Ahmet Akay, Halil Özcan, İbrahim Halil Yıldız, Mehmet Ali Cevheri, Rizgin Birlik, Adnan Günnar, Meliha Akyol, Bekir Bozdağ.

CHP: İlhan Kesici

MHP: Muharrem Varlı, Yaşar Yıldırım, Semih Yalçın

Yenilik Partisi: Öztürk Yılmaz

Bağımsız: Mensur Işık

7)-İcradan satılık tarım arazileri.(Birgün)

Çiftçilerin, Tarım Kredi Kooperatifi’ne olan borçlarının erteleme süresinin sona ermesiyle icradan tarla satışlarında meydana gelebilecek artış endişe yaratıyor. Sadece Ziraat Bankası’nın sitesinde 669 arsa satışta.

Üretici artan maliyet ve borç sarmalında yeni sezonu bekliyor. Üreticinin büyük bir bölümü 2021-2022 üretim sezonuna gübre kullanmadan başlamak zorunda kaldı.

Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin verilerine göre son bir yılda amonyum sülfat gübresi yüzde 200 artarken, aynı dönemde amonyum nitrat gübresi yüzde 195, üre gübresi yüzde 239, DAP gübresi yüzde 159 ve 20.20.0 kompoze gübresi yüzde 130 arttı. 

Ayrıca son bir yılda tarımsal sulamada kullanılan elektrik fiyatları yüzde 57, mazot fiyatları yüzde 33, TİGEM hububat tohumluk fiyatları yüzde 40-63 arasında, süt yemi fiyatları yüzde 52 ve besi yemi fiyatları yüzde 48 arttı. Üretici fiyat-girdi-üretim üçgenine sıkışmış durumda. Üreticiler bu sıkışmışlıktan çıkma noktasında Tarım Kredi Kooperatifleri’ne ve bankalara kredi borçlanmaktan başka çare bulamıyor.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) verilerine göre tarım kesiminin bankalara olan borcu yılın ilk 10 aylık döneminde 28,5 milyar lira artarak 156,2 milyar liraya yükseldi. Bu borcun 116,9 milyar liralık kısmı kamu bankalarına, 39,3 milyar liralık kısmı ise özel bankalara olan tarım kredisi borçlarından kaynaklanıyor. Borcun 4,4 milyar lirası ise takipte.

Geri ödenmeyen kredi borçlarına karşılık bankalarda haciz yoluyla el konulan her türlü gayrimenkul bulunuyor. Çiftçilerin, Tarım Kredi Kooperatifi’ne olan borçların erteleme süresi ise aralık ayı itibarıyla sona erdi. Ertelenen borçların ödenememesi nedeniyle önümüzdeki günlerde icradan tarla ve tarım arazi satışlarında meydana gelebilecek artış endişe yaratıyor.

ZEYTİNLİK BİLE VAR

Halihazırda borç çevirmekte zorlanan üreticilerin tarım alanları bankalar tarafından icra ile el konulup ihale usulüyle satışa çıkarılıyor. Ziraat Bankası’nın internet sitesinde yer alan ilanlara göre toplam 669 arazi ihale usulüyle satışta. Teklif vermeye başlanması ile yedi gün ilanda kalan arsalarda ihaleye katılma şartı olarak yüzde 6 teminat isteniyor. İlandaki arsalar arasında tarım arazilerinden zeytinliklere kadar çok sayıda tarla bulunuyor. Bu rakamlar yalnızca Ziraat Bankası’nın ihale yoluyla satışa çıkardığı tarım arazileri.

Bunun dışında icra iflas müdürlükleri tarafından satışa çıkarılan tarım arazileri de var. Basın İlan Kurumu’nun sitesi olan ilan.gov.tr’de tarla statüsünde 1867 mülk çeşitli mahkemeler tarafından icradan satışa çıkarılmış durumda.

Türkiye ekonomisinin üçüncü çeyreğine ait büyüme rakamları da tarım sektörünün içinde bulunduğu sıkıntıları gözler önüne sermiş durumda. Tarım sektörü geçen yılın aynı çeyreğine göre yüzde 5,9 oranında küçüldü. Sektörün yarattığı katma değer yılın ilk dokuz aylık döneminde yüzde 2,8 oranında azaldı.
Tarımsal üretimin geleceğine dair endişeler artarken konuya dair çiftçinin derdine derman olacak bir politika ise iktidarın gündeminde değil.

Bir tetikçinin Mansur Yavaş hamlesi - Barış Pehlivan / Cumhuriyet

 

Ne dedi Devlet Bahçeli:

Mansur Yavaş bundan sonra dikkat etsin, arkasında bir ülkücü nefes var!” 

Hemen ardından, Alparslan Türkeş Vakfı’na yapılan son baskında da yine Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı hedef alındı.

Yani her ne kadar Yavaş polemiğe girmek istemese de işi pek kolay görünmüyor.

Keza bir duyumum var: Çok yakın zamanda Mansur Yavaş hakkında bir karalama kitabı da çıkacakmış.

Yazarı da tanıdık, Ergenekon kumpasları döneminin tetikçilerinden biriymiş. Hatta emekli amirallerin Montrö açıklaması sürecinde tekrar piyasaya sürülen kişiymiş.

Bilen biliyor, o isim Melih Gökçek’in televizyon kanalında çalışıyor.

İşte bunu bilenler de “Gökçek Yavaş’a karşı kitap yazdırdı” dedikodularını çıkarıyormuş. Hani, haksız da değiller gibi.

Neyse bir tetikçinin kalemiyle Mansur Yavaş’ı yıpratacaklarını düşünmeleri de ne garip bir kafa, orasını anlamak hayli zor. 

                                                                    ***

DEMİRÖREN’DE ALBAYRAK ATAMASI

Yeni Hazine ve maliye bakanının, Nureddin Nebati olmasının yankıları sadece ekonomide ve siyasette mi olacak sanıyorsunuz?

Yanılırsınız.

Bakın, neredeyse eşzamanlı olarak medyada da kritik bir atama yapıldı.

CNN Türk Genel Müdürü Murat Yancı, Demirören Medya Grubu TV grup başkanı olarak atandı. 

Peki, kimdi o Murat Yancı? 

A Haber’in kuruluşunda yer alan bir isimdi. Yani Berat Albayrak’ın ağabeyi Serhat Albayrak’a çok yakın bir televizyoncuydu. Peki, bu atama kararı ne anlama geliyordu? 

Şu...

Nasıl ki Nureddin Nebati’nin “paranın patronu” olması, aslında bir zamanlar yardımcısı olduğu Berat Albayrak’ın kayyumu olmak ise... 

Murat Yancı’nın Demirören’in tüm televizyonlarının patronu olması da aslında Serhat Albayrak’ın kayyumu olmaktı. 

Ve Berat Albayrak’a yakın bir ismin Hazine ve maliye bakanı olması, Serhat Albayrak’ın da medyadaki etkisinin artması anlamına geliyordu. 

Yani... İzlediğimiz sıradan bir atama değildi ve Demirören’in televizyonlarındaki yayın stratejisine de yansıyacaktı. 

                                                                         ***

NEDEN TÜRKİYE’YE GELMİYORLAR

Biliyorsunuz: Aydın Doğan Ödülü’nün 25’incisi

dünyada ilk Covid-19 aşısını geliştiren bilim 

insanları Özlem Türeci’ye ve Uğur Şahin’e 

verildi.
 

Türkiye’den birçok gazeteci de iki isim için 

düzenlenen ödül töreni için kalktı, Almanya’ya 

uçtu. 

Soru şuydu: Neden iki bilim insanı ödüllerini almaya Türkiye’ye gelmedi de ödül onların ayağına gitti? 

Dahası, Türeci ve Şahin on milyonlarca doz aşıyı Türkiye’ye gönderirken neden kendileri de ülkelerine bir ziyaret gerçekleştirmedi?

Almanya’da ödül törenini izleyen gazetecilerden Özlem Gürses BioNTech aşısının Türkiye’de de üretilip üretilemeyeceğini iki bilim insanına sordu. Ve özetle şu yanıtı aldı: “Türk Sağlık Bakanlığı ve bilim çevreleriyle görüşmelerimiz sürüyor. Önümüzdeki sene yaz aylarında Türkiye’ye gelmek istiyoruz.” 

Biraz arşiv karıştırırsanız, aslında geçen yaz bekleniyordu Türeci ve Şahin...

Neyse, sadede geleyim...

İki isimle görüşen gazetecilerin ortak izlenimi şu yönde: 

“Siyasetin dışında durmak için çabalıyorlar. Eğer Türkiye’ye gelirlerse Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bunu bir siyasi şova çevirmesinden endişeleniyorlar. Bu nedenle gelmek istemiyorlar.”

Barış Pehlivan / Cumhuriyet


Medya mahallesi - Çağdaş Gökbel / SOL

 Medya: Doğru bir tasvirle ancak ‘kontluk’ olarak nitelendirilebilir. Yaşadığım yer üzerinden bu durumu biraz daha somutlaştırmak isterim.

Bizim jenerasyonun ortak hafızasında, ‘mahalle’ pozitif çağrışımları olan bir kelimedir. İnsanların kolektif hafızasında olumlu olarak yer etmiş bu kavramlar ‘ideolojinin’ zihinlere sızabilmek için kullandığı ‘anahtar kelimelerdir’. 

Doğan medyanın gazeteciliğe armağan ettiği kavramlardan birisidir ‘mahalle’. Medya’nın mahallesinde özgürce top oynamak, uçurtma uçurmak ya da tozun toprağın içinde misket oynamak yoktur. 

Tüm bu pozitif çağrışımları bir kenara bırakalım, medya bir mahalle olarak asla tanımlanamaz. O, daha çok acımasız bir kast sistemini temsil eder. Zaten bu yüzden de hiç kimse merkez medyanın çemberini aşıp da kolay kolay mahallenin bir konuğu olamaz.

Öyleyse sonuca ulaşmak için okuyucuyu daha fazla yormanın bir anlamı yok. Medya: Doğru bir tasvirle ancak ‘kontluk’ olarak nitelendirilebilir. Yaşadığım yer üzerinden bu durumu biraz daha somutlaştırmak isterim. Tullamore, İrlanda’nın bu küçük kasabası, geçmişte Offaly kontluğuna bağlıdır. Zamanda bir yolculuk yaparsak eğer toprağın üzerindeki tüm canlılar (insanlar dahil) Offaly kontluğunun malıdır. Peki, zamanda yolculuk yapmaya gerçekten gerek var mı? Böyle bir zahmete katlanmaya gerek yok, medya mahallesinin tüm üretim araçları, ‘insanlar dahil’ medya kontluğunun malıdır. Bu kontluklar güçlerini çeşitli sembollerle hatırlatır yoksul emekçilere.

    Offaly kontluğu ve Türkiye’deki medya kontluğunun sembolleri

Gazeteciliğin bugün içerisinde olduğu kriz, geriye gidişin ucu bucağı olmadığına işaret etmektedir. Bu feodal kast sisteminde gerçekten becerikli gençler acımasızca öğütülür. Büyük camlı kapılardan içeri girenler, bir daha özgün düşünceleriyle toplumsal hayata karışamazlar. Onlar, ‘gerçeği inşa eden’ birer medya manipülatörüne ya da popüler tabirle profesyoneline dönüşürler. 

Ekonomi ve ekmek davası insanın belini bükerken, dik durabilme bir marifet ya da kabiliyet olmanın ötesine geçer. Böyle bir şey artık söz konusu bile değildir. Kontluğun malı olanlar, feodal beyin onlara sunduğu yemeğin hakkını vermek zorundadırlar. Meslek yaşamıma girdiğimden beri, bin bir zorlukla kurulan ‘muhalif yayın organlarının’ emekçilerinin çektikleri çileye şahit oldum. Onlardan biriyim ve arada aldığım cep harçlığı sayesinde kendimi bu kölelik düzeninde motive edebildim. 

Kontluğun kalelerinin dışında korkunç bir açlık, yokluk ve yoksunluk bizleri bekler. İstismarın adı ‘gazeteyi ya da televizyonu ayakta tutmaktır’. Cebinde beş kuruş para olmadan habere doğru kilometrelerce yol yürüyenler, gittikleri haber ya da röportajlarda da karakter yoksunu adam ya da kadınların anlamsız ego fırtınalarına tutulurlar. 

İşte bir basın kölesinin hayatı. Yaptığım röportajlar için tek kuruş para talep etmezken, talep ettiğim tek şey editörlerimizin sigortalarının ve maaşlarının yatmasıydı. Emekten, şereften ve namustan yana olduklarını söyleyenler yani kontluğun alternatifi olduklarını iddia eden sözde muhalif kontlar, bunların hiçbirini yapmadı. Bizler yaşamdaki her şeyden fedakârlık ederken, onlar yollarını buldular. Alın size ‘medya mahallesi’ tepe tepe kullanın. Bir kez olsun anne ve babamı çalışıyorum, bu işi yapıyorum dediğim için yemeğe dahi götüremiyorsam bu işi neden yapıyordum?

Kast ve kölelik sisteminin böylesine yoğun yaşandığı bir işte ısrar, kapitalist ölçülerle düşüneceksek eğer akıllı insanların yapacağı iş değildir. Bu işi yapabilmek için gazetecilik denen ve sonsuz merak duygusuyla tetiklenen bu işe inanmanız gerekir. Zaten insanların vahşice sömürülmesine neden olan da bu inanç duygusunun sonsuz düzeyde istismar edilmesidir.

Medyanın ve burada kölece sömürülen emekçilerinin böylesine bir kast sistemine tutsak olmasında hepimizin payı var. Bu eleştiri noktasından kendimize bakmadığımız sürece onların televizyonlarına, gazetelerine hatta niteliksiz popüler figürlerine tutsak olacağız. 

İrfan Erdoğan, iletişim alanında dikkatle ve özenle takip ettiğim ender bilim insanlarından birisidir. Kapitalizme ve onun ahlak gibi görünen ahlaksızlığına isyan eder Erdoğan. Sınıfsal eşitsizlikleri, çalışmalarının merkezine almayan bir sosyal bilimci asla dikkate değer tezler ortaya koyamaz. İletişim denen bu bilimde, ‘kapitalist ekonomi’ kurallarının dışında ondan bağımsız gerçekleşen hayali bir üretim kolu değildir. İletişim, yaşadığımız yüz yılın felaketidir. Bunu hâlâ göremediğimize ya da buna hâlâ gereken özeni göstermediğimize göre bu felakette ortak sorumluluğa sahibiz demektir.

Medya kontluğunun alternatifi olma iddiasındaki yayın organları için artık ‘kırmızı alarm’ verebiliriz. Kendi öz gücümüze, kendi insan kaynağımıza dayanmadıkça ve kendi insanımıza omuz vermedikçe büyük medya tekellerinin ve onların iş bilir popüler figürlerinin esiri olmaya devam edeceğiz. Zaten mantıklı iki kelimeyi yan yana getirecek insan kaynağına gerçekten sahip değilsek ve kontluğun medyasına muhtaçsak eğer vay halimize!

Bir süredir Avrupa’daki meslektaşlarımızla iyi işler yapan ve Avrupa’da haber uğruna sonsuz bir emek veren dostlarımız neden bu televizyonlarda görünemiyor ya da yer alamıyor diye tartışıyoruz. Meselenin iyi bir iş üretmek olmadığı gerçeğini artık kabul etmek zorundayız. Bahsettiğim kontluğun üyesi bir gazeteci misiniz, yoksa bunun dışında bir gazeteci mi? Dışında kalanların ağızlarıyla kuş tutsalar bile toplumsal görünürlük hakları ellerinden alınmıştır. Onlar bir sosyal medya uygulamasındaki basitlikle engellenmiş kişilerdir.

Kontluktaki arsızca sömürünün tek sorumlusu elbette bu acımasız kast sistemini inşa edenler değildir. Gazeteciler bir meslek hastalığından mustariptir. Toplumsal olarak da narsizmin liberal ideoloji tarafından topluma sürekli olarak pompalandığı bir atmosferden gazetecinin kaçabilmesi olanaksızdır. Kişisel egolarımızın, aynı sınıfta olan bizleri bir iç rekabete ve yabancılaşmaya sürüklemesine asla izin vermemeliyiz. Artık bu noktada basın emekçilerinin birbirlerinden başka tutunabilecekleri hiçbir şey kalmamıştır. Öyleyse eyyamcılık hastalığını bir kenara bırakıp birbirimizi açık açık eleştirmek zorundayız. Yoksa bu kontluğun duvarlarında sonsuza dek bir gedik açamayacağız.

Gelelim ‘medya mahallesine’. Ayşenur Arslan ile röportaj yaptıktan sonra kendisine burada yazacağım eleştirileri mesaj yoluyla da iletmiş olduğum için buraya yansıtmak noktasında hiçbir çekince duymuyorum. 

Sürekli aynı konukların etrafında dönen bir programın, açıkçası ‘medya mahallemizin’ ne kadarını yansıtabildiğini hiç bilmiyorum. Ayrıca bu durum elbette ki Ayşenur Arslan’la sınırlı bir konu da değil. Bir gazetecinin konuk listesi doğan medya ile ya da günümüzün merkez medya figürleriyle sınırlı olması ibretlik bir durum. Tipik bir gazeteci refleksidir, bu satırları yazdığım için kendimi buralara önerdiğimi bizim cenahtan insanlar düşünebilir. 

Mesleğimizin ve bu meslek dünyasının çarpık algılarını sezmekte ustalaştım sayılır. Bu kanallara çıkmayı zerre umursamıyorum. Umursadığım tek şey kendi topluma ulaşma kanallarımızı inşa edebilmek. Buradaki esas sorun, bizim kendi araçlarımızla topluma nasıl ulaşabileceğimizdir. 

Konuk listesi ve ufku daha geniş olan ama daha az görünür olan kanallarda zaten sözümü söylemeye, çalışmalarımı ve fikirlerimi anlatmaya çalışıyorum. Beni esas rahatsız eden şey, bu ‘medya kontluğu’nun insanlara bir deli gömleği biçmesidir. 

Eğer haftanın her günü, biteviye aynı insanların aynı suretlerini görmeye mahkûm ediliyorsak ortada herhangi bir alternatiften söz edemeyiz. 

Şimdi, önümüzde iki yol var, ya bu deli gömleğini paramparça edecek ya da bu gömleğin tüm bedenimizi sararak bizi hareketsiz bırakmasına rıza göstereceğiz.

Çağdaş Gökbel / SOL


AKP'li belediyelerde usulsüzlük bitmiyor. Sayıştay'dan Balıkesir Büyükşehir Belediyesi ile ilgili şok tespit - YENİÇAĞ

 Sayıştay raporları, AKP'li bir belediyede daha usulsüzlüğü tespit etti. Son olarak, Balıkesir Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik yapılan incelemede çok sayıda usulsüzlük tespit edildi.

Sayıştay, Başkanlığını Yücel Yılmaz'ın yaptığı Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’ne "dur" dedi. Sayıştay Başkanlığı belediyelere yönelik denetimlerini tamamladı. Bir yıl süren denetimler rapor haline getirildi. 

Raporda, Balıkesir Büyükşehir belediyesi bir kez daha dikkatleri çekti.


Usulsüzlükler tek tek belirlendi.

TV 100'den Ercan Öztürk'ün haberine göre, Sayıştay'ın Balıkesir'de yaptığı incelemelerde çok sayıda usulsüzlük tespit edildi. Onlardan biri minibüs hatlarının işletmeleriyle ilgiliydi. Başkanlığını Yücel Yılmaz'ın yaptığı Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin 2 bin 217 minibüs hattının işletme hakkını ihalesiz verdiği belirlendi. Üstelik de süresiz olarak...


Ticari minibüs hattı işletme hakkının yeniden düzenlenmesi gerektiğini belediyeye bildiren Sayıştay, 2 bin 217 sözleşmenin iptal edilip, işletmelerin ihale yoluyla yapılmasını istedi..

Sayıştay raporuna göre, bir başka usulsüzlük de belediye mülkiyetinde olan işletmelerin İhale yapılmadan belediye şirketlerine devredilmesi oldu. Meyve hali, iskele, kahvehane, tiyatro gibi yerlerin ihale yapılmadan belediye şirketlerine kiralandığı tespit edildi. Sayıştay, bunu 2886 sayılı devlet ihale kanununa aykırı buldu.


Belediyeye ait çok sayıda taşınmazın da İhaleyle kiraya verilmesi gerekirken, İşgaliye sözleşmesiyle kiraya verildiği ortaya çıkarıldı. Dükkan, kafeterya, büfe ve benzeri 91 adet taşınmazın ihale yapılmadan kiraya verildiği belirlendi. Sayıştay, işgalcilerle yapılan sözleşmenin iptal edilmesi ve 91 adet taşınmazın ihale yoluyla kiraya verilmesini raporladı.

Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin, dernek ve vakıflara taşınmaz tahsislerinde de büyükşehir belediye meclis kararı ile çevre ve şehircilik bakanlığın onayı alınmadan işlem yapıldığı belirlendi. Üç derneğe 3 yıl, 10 yıl ve süresiz tahsisler yapıldı. Kanuna aykırı bulunan bu tahsislerin iptal edilerek belediye meclis kararı ve çevre ve şehircilik bakanlığı onayıyla yapılması istendi.

Sayıştay'ın son tespiti ise Balıkesir Büyükşehir Belediyesi'nin şeffaflığına ilişkin. Sayıştay, belediyenin yeteri kadar şeffaf olmadığını bildirdi.. Kamuoyuna açıklaması zorunlu bilgi, belge ve karar ve raporları internet sitesinde yayınlamadığını tespit etti. Sayıştay denetçilerinin bir önceki yıl da aynı konulara ilişkin tespitlerinin olmasına rağmen belediyenin bu bulguları düzeltme yoluna gitmediği görüldü.

(YENİÇAĞ)