10 Aralık 2021 Cuma

CHP'li Engin Özkoç: İçişleri Bakanı derhal görevden alınmalı ve Yüce Divan'da yargılanmalı - Cumhuriyet

 

CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun istifa etmek yerine görevden alınması gerektiğini belirterek "Onun yüzünün kızarmasını, istifa etmesini bekleyemeyiz. Hala işleyen bir mekanizme varsa, bu adam muhakkak görevinden alınmalıdır ve Yüce Divan'da yargılanmalıdır" dedi. Özkoç ayrıca, "El Kaide’nin bir alt kurumunun lideri olan bir kişiyi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapmış" ifadelerini kullandı.

CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu için “Bu İçişleri Bakanı derhal görevinden alınmalıdır. İstifa etmelidir demiyorum, çünkü onda istifa edecek yüz yok. Onun yüzünün kızarmasını, istifa etmesini bekleyemeyiz. Hala işleyen bir mekanizme varsa, bu adam muhakkak görevinden alınmalıdır ve Yüce Divan'da yargılanmalıdır” dedi.

Özkoç, 

AKP'li Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a da “1 trilyon lira şu an da milletin borcu var. Senin borcun var mı? Katar’da mı paralar nerede? Senin borcun var mı gerçekten? İnsanların borcu var, birbirlerinin yüzlerine bakamıyorlar. Sen hiç borçlandın mı? Asgari ücret normal olarak kesinlikle 5 binin altına düşmemeli. Asgari ücret getirdiği zamların, kaybettikleri rakamların tamamını telafi edecek bir asgari ücret olmalı” dedi. 

Engin Özkoç, TBMM’de bugün düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Özkoç’un konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

"UYUŞTURUCU BARONLARINI KOLLAYAN İÇİŞLERİ BAKANI’NIN ARKASINDA ERDOĞAN VAR"

“Şu anda TBMM’de, Genel Kurul’da, Türkiye Cumhuriyeti’nde önümüzdeki yıl yapacağımız harcamaların nasıl yapılacağı konusunda bütçeyi görüşüyoruz. Hem yurttaşlarımızın hem ülkemizin yapacağı yatırımları, alacağımız tedbirleri görüşüyoruz. Dün İçişleri Bakanlığı bütçesi vardı ancak sağlıklı görüşme yapılamadı. İçişleri Bakanı bizzat Genel Kurul’u provoke etti, milletvekillerine hakaret etti. Bu İçişleri Bakanı artık suç işleyen bir kişidir. Suçluyu koruyan ve kollayan kişidir. Uyuşturucu baronlarının arkasında duran kişidir. Adı Süleyman Soylu’dur. İçişleri Bakanı, 4,9 ton Türkiye’ye getirilen kokainin bağlantısını, aradan bir buçuk yıl geçmesine rağmen tek bir işlem yapmamıştır. İçişleri Bakanı’nın elinde, bu uyuşturucu Kolombiya’da yakalanmış, teslim alacak konteynerlerle ilgili bilgi var mı? İçişleri Bakanı’nın doğruladığı rapor şu anda elimde. Bu belgede, gelen kokainin taşındığı konteynerlerin numaraları var. İçişleri Bakanlığı tarafından biliniyor. Bilinmiyorsa sebebini açıklamak zorunda. Soruyorum. Bir buçuk yıldan beri bu baronla ilgili neden hiçbir işlem yapmadın? Evlerinizde çocuklarınızla ilgili endişe ediyorsunuz ya, okullara kadar inen uyuşturucu ile ilgili uykularınız kaçıyor ya, bu uyuşturucuyu Türkiye’ye getirenin adı İçişleri Bakanı tarafından biliniyor, ancak işlem yapmıyor. Bakan doğruladı, adı da Mersin Limanı’nda var. İçişleri Bakanı’nın yapacağı tek iş var, bununla ilgili işlem yapması. Yaptı mı? Yapmadı. Dün sorduk. Ne cevap verdi. ‘Hainler, yalancılar’, hakaretler, parmak sallamalar, üzerine yürümeler. İçişleri Bakanı neyi saklıyor? Uyuşturucu baronunu koruduğunu saklıyor. Buradan suç duyurusunda bulunuyorum. İçişleri Bakanı, eğer parlamenter sistem olsaydı Yüce Divan’da yargılanırdı, güven oyu istenirdi, bakanlıktan düşürülürdü. Uyuşturucu baronunu bir buçuk yıldır kollayan İçişleri Bakanı’nın arkasında kim var? Recep Tayyip Erdoğan."

"ERDOĞAN’IN BİR ŞEY SÖYLEMESİ GEREKMEZ Mİ" 

"Plan ve Bütçe Komisyonu, karşımda Süleyman Soylu var. İki kişi ABD hazinesini soymuş, zimmetlerine para geçirmiş. O adamlar yakalanmış, iftiracı olmuşlar. Amerika, Türkiye’ye bilgi vermiş. ‘140 milyon kara para Türkiye’de aklanmıştır.’ Kara para aklayan Sezgin Baran Korkmaz’ın kim olduğunu bildikleri halde, İçişleri Bakanı tarafından onun uçağı kullanılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri, Amerika’dan gelen bilgi doğrultusunda bu kişi hakkında mal varlığına el koyma ve yurt dışına çıkma yasağı almıştır. Bir ay içinde ne değişmiştir? Birden harekete geçmişlerdir. Devletin mahkemeleri bu suçluyla ilgili mal varlıklarına el koymayı ve yurt dışı yasağını bir anda kaldırmıştır. Sezgin Baran Korkmaz denilen suçlu, İçişleri Bakanı ile İçişleri Bakanlığı’nda birebir görüşme yapmıştır. Kendisine sorduk. ‘Bunu bize açıkla’ dedik. İçişleri Bakanı cevap vermiş. Dün söylediğinin tam tersine. ‘Bir şey yaptık; biz devletin bütün kurumlarıyla beraber, Sayın Özkoç, aklınızın yetmediği şudur: Türkiye uluslararası bir operasyona gelirken devletin bütün kurumlarıyla yukarıdan aşağı öyle bir karar aldık ki…’ Devletin kurumları kim? Sulh ceza mahkemeleri, İçişleri, istihbarat… ‘Bütün bu kurumlarla öyle karar aldık ve öyle meseleye daldık ki Amerika’yı da açığa düşürdük.’ Yani ‘Sezgin Baran Korkmaz’ı devletin bütün kurumlarıyla kaçırdık’ diyor. Cumhurbaşkanlığı’nda oturan kişi, Recep Tayyip Erdoğan’ın bir şey söylemesi gerekmiyor mu? Her seferinde yalan haberlerle sayfalarını dolduran yandaş medyanın ‘Bu kadar da olmaz, itiraf etti, artık bunun üzerine gitmeliyiz’ demez mi?"

"EL KAİDE LİDERİ OLAN BİR KİŞİYİ VATANDAŞ YAPMIŞ"

"İçişleri Bakanı, bu kadar da değil, bizzat terör örgütü lideri olan, bağlantılı olan, El Kaide’nin bir alt kurumunun lideri olan bir kişiyi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yapmış. Kimse bir şey demeyecek mi? 5 milyon göçmenin içinde kaç tane El Kaide, El Nusra, Afgan ajanı, kara para baronları, uyuşturucu baronları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı almıştır? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları, ‘yetti artık’ demeyeceğiz mi? Sen söyle olduğun için biz şehit vermeye devam ediyoruz. Bugün, Türkiye yönetilemediği için üç tane filiz gibi kardeşimizi şehit verdi. Üç tane, Türkiye Cumhuriyeti geleceğini şehit verdi. Dün ‘Terörü bitirdik’ dedi, bugün teröre üç şehit verildi. Suç işleriyle birlikte olan birileri olmazsa anneler şehit vermez. Devletimizle gurur duyarız. Ama devleti ve kurumları itibarsız hale getiren bu devlet görevlileridir."

"BU ADAM YARGILANMALIDIR"

"Bir ulusal televizyona çıkıyor, ‘Bir siyasetçinin mafya liderinden 10 bin dolar rüşvet aldığını biliyorum’ diyor. Gariban vatandaşımız ufacık herhangi bir suçla karşı karşıya geldiği zaman aslan kesilen, milletin arkasından parmak sallayan kişi, bu mafya liderinden 10 bin dolar alan siyasetçiyi açıklamıyor. Onu koruyor. Bu İçişleri Bakanı görevini yapmaya devam ediyor. Beceriksiz bir adam olduğu için binlerce insanı Covid belasıyla yüz yüze getirdi. Bu İçişleri Bakanı suç baronlarıyla hareket etti. Bu İçişleri Bakanı derhal görevinden alınmalıdır. ‘İstifa etmelidir’ demiyorum, çünkü onda istifa edecek yüz yok. Onun yüzünün kızarmasını, istifa etmesini bekleyemeyiz. Hala işleyen bir mekanizma varsa bu adam muhakkak görevinden alınmalıdır ve Yüce Divan’da yargılanmalıdır.”

"KILIÇDAROĞLU SAĞDAN DA OY ALABİLECEK BİR LİDER"

Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusundaki kulisler işaret edilerek, “Zaman zaman Abdullah Gül’ün adaylığı ile ilgili konular gündeme geliyor. Sağdan da oy alabilecek birinin cumhurbaşkanı adayı konuşuluyor” sorusuna Özkoç, şu yanıtı verdi:

“Mesela Kemal Kılıçdaroğlu, sağdan da oy alabilecek bir lider. Mesela Kemal Kılıçdaroğlu ‘Tüm Türkiye’yle, geçmişimizle, bütün yaralarımızı saralım’ diyen bir lider. Mesela Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Türkiye’de artık kavga değil, barış içerisinde olalım’ diyen bir lider. Örneğin Kemal Kılıçdaroğlu, benim dostlarım diye, kendisinin dışında farklı düşünen herkesi kucaklayan bir lider. CHP’ye ‘Böyle bir insan kimdir’ diye sorarsanız CHP’liler der ki ‘Bizim Genel Başkan’ımızdır’ der. ‘Adı Kemal Kılıçdaroğlu’dur’ der. Bugüne kadar gerçekten ülkesiyle ilgili hiçbir ayrımcılığa girmeyen, ülkesinin bütün yurttaşlarını kucaklayan, onlara politikanın sevgiyle saygıyla da yapılabileceğini defalarca gösteren liderin adı Kemal Kılıçdaroğlu’dur”

 “ERDOĞAN HAKÇA BİR ASGARİ ÜCRETİN ALTINA İMZA ATABİLİR Mİ”

Asgari ücreti ile ilgili soruya Engin Özkoç, “TÜİK Başkanı, asgari ücret alacak binlerce kişiyi yanlış bilgilendirdiği için, TÜİK ile ilgili rakamları doğru yayınlamadığı için, enflasyon üzerinden asgari ücretin belirleneceğini bildiği halde binlerce vatandaşımızın hakkını hukukunu yalan beyanlarıyla engellediği için ana muhalefet partisi liderini içeri almıyor. Bu TÜİK Başkanı o görevdeyken biz asgari ücreti konuşabilir miyiz? 100 bin liranın üzerinde maaş alan Recep Tayyip Erdoğan, gerçekten hakça bir asgari ücretin altın imza atar mı” diye yanıt verdi.

“ASGARİ ÜCRET KESİNLİKLE 5 BİN LİRANIN ALTINA DÜŞMEMELİ”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yastık altı para” çağrısı için Özkoç, “Dolar almış başını gidiyor, vatandaşın geçinecek parası yok, Cumhurbaşkanı milletle dalga geçiyor. Cumhurbaşkanı hangi fırsattan bahsediyor? Mesela beşli çetenin aldığı ihalelerden milletimizin bir payı olacak mı? Mesela esnafın faiz borcunu sıfırlayacak mısın? Milletin yastığının altında dolar var mı dolar? 1 trilyon lira şu an da milletin borcu var. Senin borcun var mı? Katar’da mı paralar, nerede? Senin borcun var mı gerçekten? İnsanların borcu var, birbirlerinin yüzlerine bakamıyorlar. Sen hiç borçlandın mı? Asgari ücret, normal olarak kesinlikle 5 binin altına düşmemeli. Asgari ücret, getirdiği zamların, kaybettikleri rakamların tamamını telafi edecek bir asgari ücret olmalı” dedi.

CUMHURİYET

Ocak-Eylül 2021’de Millî Gelir: Bölüşüm Göstergeleri - Korkut Boratav / SOL

 

AKP’nin bugünlerde izlediği 'aykırı' veya ona alternatif olarak savunulan katı neoliberal politikalar, orta dönemde bu bunalıma son veremez.   

Millî gelirin (GSYH’nın) Ocak-Eylül 2021 dönemi verileri TÜİK tarafından geçen hafta yayımlandı.

Bugün TÜİK’in cari fiyatlarla gelir yöntemi ile GSYH bulguları üzerinde odaklanmak istiyorum. Millî gelirin bölüşüm göstergelerini veren en bütüncül istatistik olduğu için önemlidir. 

AKP iktidarının bölüşüm bilançosu açısından da anlamlı bulgular sağlamaktadır. 

Gelir yöntemi ile GSYH hesabında sınıfsal bölüşüm kavramları

“Gelir yöntemi ile hesaplanan GSYH toplamı”, sınıfsal gelir dağılımı içinde yer alan iki önemli gelir türünü veriyor: Ücretler ve ücret dışı gelirler. Bu iki kategori, GSYH tablosunda “işgücü ödemeleri” ve “karma gelir” olarak adlandırılıyor.

Bazı iktisatçılar son üç aylık (2021 Temmuz-Eylül) GSYH verilerinden türetilen Ücret/GSYH oranını önceki yıllarla karşılaştırarak değerlendirdi. Bu ölçüt önemlidir; ama eksiktir; tamamlanmalıdır. Zira, gelirlere göre hesaplanan GSYH toplamı, sınıflar-arası bölüşüme girmeyen iki önemli kategori içermektedir. Bu millî gelir kavramı şöyle tanımlanıyor: 

GSYH = Ücretler + karma gelirler + sabit sermaye tüketimi + üretimden alınan vergiler  

Ekonomideki sınıflar-arası bölüşüm ilişkilerini incelemek istiyorsak net hasıla hareket noktası olmalı ve gayri safi (“brüt”) hasılaya giren sabit sermaye stokunun tüketimi (“aşınması”) dışlanmalıdır

Üretimden alınan (dolaylı) vergiler ise, devletin el koyduğu bir net hasıla öğesidir. Bu kategorinin farklı sınıflara yansıması ayrıca incelenmelidir. TÜİK tablolarıyla bunu yapamıyoruz. Bu durumda dolaylı vergileri dışlayan aşağıdaki net katma değer (NKD) tanımını kullanabiliriz: 

Net katma değer (NKD) = Ücretler + ücret-dışı gelirler… Bu toplamın içinde ücretlerin payı (Ücret/NKD), en geniş anlamdaki işçi sınıfının (ücret + maaş toplamları ile ölçülen) bölüşüm payını temsil eder1.

Ocak-Eylül 2016-2021: İşçi sınıfı “bölüşüm şoku” karşısında… 

Aşağıdaki tabloda AKP iktidarının son altı yılında, ücret/maaş gelirlerinin (farklı bir ifadeyle işçi sınıfının) net katma değerden aldığı payın (Ücret/NKD’nin) seyri yer alıyor.

Niçin 2016 ile başlıyoruz? İki gerekçe söz konusudur.

Birincisi, AKP’nin temsilî demokrasi sınırları içinde iktidarının, 2015’te son bulması ile ilgilidir.

AKP Haziran 2015 seçimlerinde yenilgiye uğradı ve iktidarı ne pahasına olursa olsun korumayı kararlaştırdı.  “Geleneksel demokratik” normların çiğnenmesinin ilk adımı, devlet şiddetinin öne çıktığı Kasım 2015 seçimlerinde atıldı. Sonrasını hâlâ yaşıyoruz: 2016 darbe girişimini izleyen Anayasa değişikliği, OHAL’e, KHK’lara dayanan neo-faşizme geçiş dönemi…

İkinci gerekçe, neo-faşizme geçişin iktisat politikalarına yansımasıyla ilgilidir: Bu rejim, meşruiyet görüntüsünü korumak zorundadır; bu nedenle “arızalı” yöntemler ile de olsa, seçim takvimini çalıştırmalıdır.

Ne var ki, 2015’e kadar AKP iktidarına damgasını vuran neoliberal politikaları sürdürmek, seçim ortamlarında güçleşti: Uluslararası sermaye hareketleri yavaşlamaktaydı ve Türkiye gibi dış kaynak bağımlısı olan ekonomilerde finansal disiplin öne çıkmaktaydı. Neo-faşizmin seçim kazanma önceliği ile uyumsuz bir durum…

AKP finansal disiplin cenderesinden çıkmaya 2017’de karar verdi. Arada bir (2018 ve 2020’de) zorunlu engellerle karşılaştı; yine de “düşe-kalka” bu önceliği bugüne kadar izledi. Ana yöntem ve amaç basittir: Şirketlere ucuz kredi pompalayarak büyüme ivmesini sürdürmek

Yerli ve gözetilen sermaye çevrelerini güç uluslararası koşullarda korumayı, kurtarmayı, ihya etmeyi gözeten bu politikaların en geniş anlamdaki işçi sınıfına yansıması tabloda gözleniyor:








Tek bir tespit yeterlidir: 2016-2021’in Ocak-Eylül dönemleri sonunda ulusal net katma değerde ücret payı 6,2 puan (% 45,3 → % 39,1) gerilemiştir. Türkiye iktisat tarihinde benzerine nadir rastlanılacak boyutta, işçi sınıfının tümünü etkileyen bir bölüşüm şoku… Şirketlerin ve Saray’ın denetlediği bölüşüm ilişkilerinin sonucu… 

Yıllık değişimleri izlediğimizde bu “şok”un sürekliliği de ortaya çıkıyor: Ücret/NKD oranının bir puan yükseldiği 2018’i saymazsak, işçi sınıfının bölüşüm payı kesintisiz her yıl gerilemiştir

Ücretler ve ücret-dışı gelirlerin ayrışması 

Tabloda yer alan ücret ve ücret-dışı gelirlerin içsel ayrıştırılmasını nicel olarak yapamıyoruz. Ama, bilinen bağlantıları vurgulayabiliriz. 

Ücretler kategorisi, kapitalist ekonomilerde sermaye katmanlarının artık-değerden paylarını oluşturan bazı öğeleri de içerir: Dev şirketlerin brüt kâr paylarının bir bölümü, yönetim kadrolarına astronomik yönetici maaşları olarak aktarılır; istatistiklere “ücret” olarak geçer. 

Bunlara yeni oluşan Saray kadrolarını da içeren AKP bürokrasisinin ikili, üçlü… maaşlarını, özlük haklarını da ekleyin. Bu eklentilerle ücretler toplamı, geniş anlamda işçi sınıfına atfedilemez. Bu şişkin kalemler ayrıştırabilseydi, tablodaki ücret aşınmasının daha da derinleşeceği tahmin edilebilir. İşçi sınıfının niteliksiz, örgütsüz, güvencesiz öğeleri için bölüşüm kayıplarının ötesine giden, ağır bir mutlak yoksullaşma, sefalet söz konusudur. 

Ücret-dışı gelirler içinde benzer bir ayrıştırma, sınıfsal karşıtlığı daha keskinleştirecektir. TÜİK’in “karma gelir” olarak adlandırdığı bu kategori içinde artık-değerin tüm öğeleri yer alır: Brüt şirket kârları, ticarî kârlar, faiz ödemeleri, kira gelirleri vb… Ayrıca   kapitalist üretim ilişkilerinin parçası olmayan diğer gelir türlerini de kapsar. 

Bunlardan biri, Türkiye tarımında, aile emeğine dayalı köylü/ çiftçi işletmelerinin net gelirleridir. Ticaret, sanayi, hizmet alanlarındaki esnaf, zanaatkâr katmanlar, serbest (“profesyonel”) meslek sahipleri, kısacası “kendi hesabına çalışan” tüm istihdam biçimleri de benzer konumdadır. Elbette “karma gelir” türleri söz konusudur.

Bu faaliyet kollarında yapılan ücret ödemeleri, TÜİK tarafından kapsanıyor. Ama, “kendi hesabına çalışan” (ezici çoğunluğu “emekçi” kimliği taşıyan) insanlara intikal eden tüm diğer gelirlerin seyri, herhalde, Tablo’nun son sütununda yer alan “ücret-dışı” toplamın gerisinde seyretmiştir. 

Örneğin korona salgını içinde ve sonrasında Türkiye’de çiftçilerin net gelirlerinde ciddi boyutlu aşınmanın gerçekleştiği vurgulanmaktadır; ama nicel dökümü bildiğim kadarıyla yapılmamıştır. Bulguları ZMO’dan bekliyoruz.

Temel tespit: Ağır, kalıcı bir toplumsal bunalım… 

Bu ayıklamaları yaptıktan sonra tablonun son sütununa odaklanalım: Ücret-dışı gelirlerin net katma değer payında gözlenen artış eğilimi, Türkiye kapitalizminin egemen sermaye katmanlarının payını eksik yansıtmaktadır.

Bunlar, sanayi, bankacılık, inşaat, iç ve dış ticaret alanlarında uzmanlaşmış şirketler ve uzantılarıdır. Saray’ın kredi pompalamasının nimetleri, gelirlerine yansımıştır. Diğer ücret-dışı (çoğu “emekçi” kimlikli) gelir türlerinin aşınması, ayrıcalıklı burjuvazinin semirmesinin sonucudur. 2016-2021 yıllarında gelir dağılımı bu egemen katmanlarının lehine dönüşmüştür. Son sütunda gözlenen eğilimin çok üzerinde bir tempoyla… 

Tabloda yansıyan bölüşüm şokunu istihdam/işsizlik istatistikleriyle bütünleştirelim. Dahası, Dünya Bankası’nın 2020’de Türkiye’de yürüttüğü yoksulluk / yoksullaşma bulgularıyla tamamlayalım. Türkiye ekonomisine ilişkin büyüme öngörülerine de göz atalım. 

Bu köşede zaman zaman vurguladığım sonucu tekrar etmek zorundayız: Saray, son yıllarda Türkiye’nin halk sınıflarını çok ağır bir toplumsal bunalım içine sürüklemiştir. 

AKP’nin bugünlerde izlediği “aykırı” veya ona alternatif olarak savunulan katı neoliberal politikalar, orta dönemde bu bunalıma son veremez. 

Korkut Boratav / SOL   

  • 1.Bu tanımdan türetilebilen Ücret dışı gelirler / Ücretler oranı ile Marksist terminolojide sömürü oranı olarak tanımlanan S/V ilişkisi arasında “akrabalık” vardır; ama özdeşlik değil…

9 Aralık 2021 Perşembe

KISA KISA GÜNDEM (9 ARALIK 2021)

 


1-MTV'de 2022 için zam oranı yüzde 25 oldu.(Yeniçağ)

Yılbaşından itibaren geçerli olmak üzere Motorlu Taşıtlar Vergisi'nde yeniden değerleme oranı yüzde 25 olarak belirlendi. Böylece otomobil grubu için en düşük MTV tutarı 109 liradan 136,25 liraya; en yüksek MTV tutarı ise 50 bin 107 liradan 62 bin 633 liraya çıkmış oldu.






2)-Rıdvan Dilmen kime oy vereceğini açıkladı.(Yeniçağ)

"Benim bir tane oyum var. Cumhurbaşkanı Erdoğan siyasete devam ettiği sürece de oyumu Erdoğan'a atacağım. Ben Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şahsına oy atıyorum. Erdoğan bırakırsa AKP'ye oy atmam. Son yerel seçimlerde de oyumu Binali Yıldırım'a verdim. “




3)-Devletin tıbbi cihaz sektörüne borcu 9 milyar liraya ulaştı.(SOL)

Reuters, Türkiye'deki tıbbi ekipman tedarikçilerinin döviz krizinden dolayı borçlarını ödemekte zorluk çektiğini yazdı.

Reuters'a konuşan Türkiye Sağlık Endüstrisi İşverenleri Sendikası (SEİS) Başkanı Metin Demir, "Döviz kurunun altı olduğu 2020 Ocak ayına kadar hastanelerden ödenmemiş faturalarımız var. Ve şimdi oranın ne olduğunu görüyorsunuz" dedi.

Demir, "Firmaların sermayesi tükeniyor. Acilen ödeme alamazsak, sektörde şirket kapanışları görebiliriz" değerlendirmesinde bulunurken, tıbbi malzeme tedarikçilerinin stoklarının yüzde 85'i için ithalata bel bağladığını da sözlerine ekledi.

Metin Demir, alacakların kurun 6 lira olduğu 2020 Ocak ayına kadar gittiğini söyledi. Demir, "Eylül'de 1 milyar lira ödedik, 1,2 milyar lira daha aldık. O kadar. Ama ödenmeyen faturalar 9 milyar liraya yaklaştı" dedi.

Öte yandan Reuters haberle ilgili temasa geçtiği Sağlık Bakanlığı yetkililerden henüz bir açıklama gelmediğini bildirdi.

4)-Çin'den Batı'nın 'diplomatik boykot'una cevap: Kimin umrunda? (SOL)

Çin ABD, Kanada ve Avustralya'nın Olimpiyatlar'a karşı 'diplomatik boykot' ilanına 'Gelirler ya da gelmezler, kimsenin umurunda değil' yanıtını verdi. 

04-20 Şubat 2022 Tarihleri arasında düzenlenecek olan, kış olimpiyatlarını ABD'nin 'diplomatik boykot' kararı almasını iki ülke daha takip etti.

Çarşamba günü Kanada ve Avustralya da Pekin'e karşı 'diplomatik boykot' ilan ederken Çin Dışişleri Bakanlığı ABD'nin "bedeli ödeyeceği" konusunda uyardı. Pekin, Canberra'yı "siyasi duruş ve bencil oyunlar oynamakla" ve Washington'u "körü körüne takip etmekle" suçladı.

Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Vang Venbin, Çin'in Avustralyalı yetkilileri hiçbir zaman Olimpiyatlara davet etmeyi düşünmediğini belirterek, son 'diplomatik boykot' furyasını "Gelirler ya da gelmezler, kimsenin umurunda değil" ifadeleriyle değerlendirdi.

Sözde 'boykot', sporcuların Olimpiyatlara katılmaması anlamına gelmiyor, saadece diplomatik protokolün Pekin'e gitmeyeceğini ifade ediyor.

5)-Bakan Çavuşoğlu, katliamla gündeme gelen ALİMDER'in açılışına katılmış! (Cumhuriyet)

Antalya'da, amaçları arasında “dini şuurla insan yetişmesine katkıda bulunmak” olan Antalya İlim ve Kültür Derneği'nde (Alim Derneği) aşçı İhsan Güney, üniversite öğrencisi Mehmet Sami Tuğrul'un yemekhanede başını keserek öldürmüştü. Güney ardından tutuklanmıştı.  

CHP Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır da sosyal medya hesabından, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu'nun 2015 yılında ALİMDER'in açılışına katıldığına dair paylaşımını hatırlattı.

Başarır'ın hatırlattığı paylaşımda Çavuşoğlu'nun, "Dualarla açtığımız ALİMDER'in, Alanya'dan Türkiye ve dünya gençliğine #diriliş ruhuyla söyleyecek çok sözü var" ifadelerini kullanarak açılışa dair görüntüleri paylaştığı görülüyor.Başarır, Çavuşoğlu'nun gönderisini paylaşarak "Gençlerimizi ne olduğu belirsiz derneklere teslim ediyorsunuz. Bir de utanmadan o derneklerin ve yurtlarının açılışına katılıyorsunuz. Söz verdik mutlaka yapacağız! İktidara geleceğiz ve gençlerimizi karanlık zihniyetlerin yurtlarına asla muhtaç etmeyeceğiz!" ifadelerine yer verdi.

6)-Artvin Cerattepe’de koruma bölgesinin sınırı daraltıldı.(Hazal Ocak/Cumhuriyet)

İş insanları Mehmet Cengiz ve Ömer Faruk Kalyoncu’nun şirketleri Artvin Cerattepe’de yeni maden ruhsatları almıştı. Alana komşu koruma ve gelişim bölgesinin sınırları daraltıldı. 

Artvin, Cerattepe’de şehrin doğal güzelliklerini gözler önüne seren Artvin Kafkasör Kültür ve Turizm Koruma ve Gelişim Bölgesi sınırlarının Cumhurbaşkanlığı kararıyla daraltıldığı ortaya çıktı. İlgili kararın 17 Ekim 2021 tarihli Resmi Gazete’de yayımlandığına dikkat çekildi. Yeşil Artvin Derneği eski ve yeni sınırları karşılaştırdı. Haritalar incelendiğinde sınırların daratıldığı görülüyor.

YARGIYA TAŞIYACAĞIZ

Dernek genel sekreteri ve bölge sakini Avukat Bedrettin Kalın Cumhurbaşkanlığı kararını yargıya taşıyacaklarını belirterek “Burası Artvin’in tek rekreasyon alanı. Bir kentin yaşam haklarına saldırı. Cerattepe bölgesinde madenciliğe alan açmak için yapılan bir iş. Gerçekten vahim” diye tepki gösterdi. Tüm itirazlara karşın iş insanı Mehmet Cengiz’in şirketi Cengiz Holding gelişim bölgesine komşu alanda maden ocağı çalışmalarını sürdürüyor.

SONDAJ BAŞVURUSU

Kalın; Cumhurbaşkanlığı kararını gazetemize değerlendirdi. Kalın bu kararın alınmasında hiçbir gerekçenin belirtilmediğine dikkat çekerek “Cerattepe bölgesinde madenciliğe alan açmak için böyle kararlar alınıyor. Hangi bilimsel öngörüyle ve hangi kamu çıkarıyla yaptığını bilmiyoruz ama aslında biliyoruz. Tek gerekçesi Mehmet Cengiz istediği için” dedi. Kalın, şunları da söyledi: “Burası halkın tek gidebileceği mesire alanı. Bölgeden çıkarılan alanların da sondaj izinleri istendiğini duyduk. Bir taraftan turizm bölgelerinden çıkarılırken diğer yandan sondaj izinleri için başvuru yapıldığına ilişkin duyumlar alıyoruz”

7)-Pabuçdere ve Kazandere barajları kuruma noktasına geldi.(Birgün)

İstanbul'a su sağlayan, Kırklareli'ndeki Kazandere Barajı'nda nisanda yüzde 76,1 seviyesinde olan doluluk oranı yüzde 4,91'e, Papuçdere'de ise 76,22'den yüzde 2,74'e geriledi.

Sonbahar aylarının büyük oranda yağışsız geçmesi nedeniyle barajlardaki su seviyesi günden güne azaldı. İstanbul Su ve Kanalizasyon İdaresi (İSKİ) verilerine göre, nisan ayında yüzde 80,82 olarak zirve yapan 10 barajın doluluk oranı mayıs ayından itibaren kademeli olarak düşmeye başladı.İstanbul'a su sağlayan baraj ve göletler 868 milyon 68 bin metreküp su biriktirme hacmine sahipken, su miktarı bugün itibarıyla 358 milyon 35 bin metreküp ölçüldü.

En önemli barajlarda su kıtlığı yaşanıyor

Su seviyesi en çok azalan barajların başında Kırklareli'nin Karadeniz sahiline yakın bölgesinde yer alan Pabuçdere ve Kazandere geldi.

Kazandere Barajı'nda nisanda yüzde 76,1 seviyesinde olan doluluk oranı yüzde 4,91'e, Papuçdere'de ise 76,22'den yüzde 2,74'e geriledi.

58 milyon 5 bin metreküp su toplama kapasitesine sahip, ormanlık alanda bulunan Pabuçdere ile 17 milyon 42 bin metreküp kapasiteli Kazandere barajlarının sadece en derin bölgesinde az miktarda su kaldı. Her iki barajda da suyun çekilmesi nedeniyle kum adacıkları ve çatlaklar oluştu. Kazandere Barajı'nın bir bölümünde yabani otların yeşerdiği görüldü.

Pabuçdere'de bugün itibarıyla 1 milyon 600 bin, Kazandere'de ise 860 bin metreküp su olduğu kayıtlara geçti. İstanbul'a su sağlayan barajlardaki doluluk oranları Elmalı'da yüzde 50,94, Terkos'da yüzde 40,83, Darlık'ta yüzde 33,82, Büyükçekmece'de yüzde 40,24, Ömerli'de yüzde 68,73, Sazlıdere'de yüzde 20,86, Alibey'de yüzde 18,94 ve Istrancalar'da yüzde 27,67 oldu.

8)-Şimdi de kırmızı yosun tehlikesi.(Dilara Şimşek-Birgün)

Megakentte bir süredir etkili olan lodosun ardından Caddebostan Sahili kırmızı yosunlarla kaplandı. Hidrobiyolog Artüz, Marmara’daki kirlilik nedeniyle kırmızı yosunların arttığını kaydederek acil önlem çağrısında bulundu.


Her ay başka felaket

Artüz, 2021 senesinde denizde meydana gelen felaketleri şöyle sıraladı:

• Ocak: Tekirdağ bölgesinde dip canlılarında ölüm meydana geldi.

• Şubat: Tekirdağ’da yüzey balıklarda kitlesel ölümler görüldü.

• Mart: Marmara Denizi’nde müsilaj ortaya çıktı.

• Haziran: Kumburgaz hattında yengeç ölümleri.

 Ekim: Denizanası ölümleri.

 





Patronların Kürt halayı - Alpaslan Savaş / SOL

 


Sömürücü Kürtlerle sömürülen Kürtlerin ortak çıkarı yoktur. Ortak çıkarı olan yalnızca emekçilerdir, işsizlerdir, yoksullukla, açlıkla burun buruna yaşamak zorunda kalanlardır.

2010 yılının Aralık ayıydı. AKP, kritik Anayasa referandumundan zaferle ayrılmış, yetmez ama evetçi liberallerin ve ortağı Gülen cemaatinin desteğiyle doludizgin yol alıyordu. İktidarın siyasi hamlelerine bu atmosferle uyumlu bir “Kürt açılımı” eşlik ediyordu.

İşte tam o günlerde Diyarbakır, çok konuşulacak bir toplantıya ev sahipliği yaptı. Toplantının adı “Girişim ve İş Dünyası Zirvesi” idi. Ülke çapında otuz ayrı bölge ve sektör federasyonunu bünyesinde barındıran TÜRKONFED’in çağrısıyla toplanan zirve, patronları Diyarbakır’da bir araya getirdi.

Diyarbakır Organize Sanayi İşadamları Derneği DOSİAD başkanı Aziz Özkılıç, Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak, BDP’li belediye başkanı Osman Baydemir ev sahipleriydi. 

Zirvenin ilk günkü gala yemeğinde bölgenin ileri gelen sermaye gruplarının temsilcileriyle birlikte iki ağır misafiri, Türkcell CEO’su Süreyya Ciliv’i ve TÜSİAD başkanı Ümit Boyner’i ağırlıyorlardı.

Kürsüye önce Boyner çıktı ve toplantıya katılanları Kürtçe selamladı:

“Ji bo biratîyê, Ji bo aşitîyê, Ji bo wekhevbunê Diyarbekir mala meye”

Sonra aynı selamı Türkçe tekrarladı:

“Kardeşlik için, barış için, özgürlük için Diyarbakır hepimizin evidir”

Boyner’in selamı salonda dakikalarca alkışlandı.

Devam etti.

Temsili adalet için yüzde 10 barajının düşürülmesi gerektiğini söyledi. Diyarbakır cezaevi için özür dilenmesini, Kürtçe köy isimlerinin iade edilmesini istedi.

Sonra Turkcell CEO’su Ciliv geldi. Şirketin kısa süre önce Diyarbakır ve Erzurum’da açtığı iki yeni çağrı merkezini hatırlattı, bölgeye yatırım yaptıkları için pişman olmadıklarını söyledi. Hatta o kadar memnundu ki artık kendini bir Diyarbakırlı olarak görüyordu.


O akşam, herkesin keyfi yerindeydi. Belediye başkanı Baydemir, Turkcell CEO’sunun “Diyarbakır’da internet Paris’ten daha hızlı” sözlerine karşı kendisinin yurtdışı yasağı olduğunu hatırlattı. Vali Baydemir’e “Üzülme Osman, Süreyya Bey sorunu 3G ile çözecek” diye dokundurdu. Espriler, kahkahalar böyle sürüp gitti.Gecenin sonunda halay kuruldu. TÜSİAD başkanı, Turkcell CEO’su, Vali, Belediye Başkanı, bölgenin ileri gelen patronları el ele tutuştular ve hep birlikte Diyarbakır halayında durdular.

                                                     ***

O gece halay başı elindeki mendille Tarkan Kadoğlu idi. Doğu ve Güneydoğu Sanayici ve İşadamları Dernekler Federasyonu DOGÜNSİFED’in başkanı olan Kadoğlu Cizreli bir patrondu. Kömür tüccarı babasının yanında iş hayatına atılmıştı. İşlerin başına geçtikten sonra şirketi Gaziantep’e taşıdı ve inşaat, turizm, sağlık, gıda başta olmak üzere pek çok sektörde yatırımlara imza attı. Irak’taki bölgesel Kürt yönetimi işlerinin daha da gelişmesine yaradı. Oradan aldı, burada sattı. Petrol dağıtım firması Kadoil’i kurdu, Mersin’de uluslararası petrol terminali oluşturdu. Boyner’le halaya durduğu sırada sahibi olduğu şirketler milyar dolarlık ciroya sahipti.

Diyarbakır’daki halaydan hemen önce, Ümit Boyner’in başkan seçildiği TÜSİAD genel kurulunda o da aynı listeden yedek üye olarak yönetim kuruluna girdi. Birkaç genel kurul sonra TÜSİAD yönetimindeki ilk “Kürt işadamı” oldu.

2013 yılında bir gazeteye verdiği röportajda, “barış sürecini” çok önemsediklerini, büyük hedeflere ancak bu sorunu çözerek ulaşabileceklerini söyledi.  Bu iki halk birdi. İstanbul’da yaşayan 3 milyon Kürt, Boğaz’ı bırakıp gitmezdi. “Mesela ben İstanbul’daki ofisimden denizi seyrederken, neden bu ülkeden gideyim ki, kimse kusura bakmasın” diye örnek olarak kendini verdi.

                                                                      ***

“Süreç”, AKP’nin bir virajı daha almasını sağladıktan sonra sona erdi. Gezi direnişi hesap bozdu, iktidar ortağı cemaatle açılan ara ve sonrasındaki darbe girişimi AKP’yi yeni siyasi açılımlar ve ittifak arayışlarına yöneltti. Masa devrildi, silahlar çekildi.

2016 yılına gelindiğinde AKP’nin “Kürt açılımı” sona ermişti belki ancak patronların durduğu halay, bu kez Erdoğan’ın açtığı “sermayeye Kürt paketi” ile devam etti. Adına “Cazibe Merkezleri” dediler.

Birbirine yakın 23 il için 5 merkez belirlendi. Bu merkezler Van, Diyarbakır, Kars, Erzurum ve Malatya oldu. Devlet destekli yol, köprü ve tünel inşaatları için 8,5 milyar, enerji alanında yatırım yapacak şirketler için 3 milyar lira kaynak ayrıldı. Fabrika arazileri bedelsiz tahsis edildi. Kullanılacak makine teçhizat için sıfır faizli kredi olanağı sağlandı. Kurumlar vergisi alınmadı.

Batman’da tekstil atölyeleri, Şırnak’da maden ocakları, Malatya’da, Erzurum’da çağrı merkezleri açıldı. Kürt emekçileri bu işletmelerde uzun çalışma süreleri, kayıt dışı işçilik, asgari ücretin altında gelir ve iş cinayetleriyle yüz yüze çalıştılar. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da patronlar için ilan edilen “cazibe merkezleri” işçiler için “sömürü merkezleri” oldu.

                                                                             ***

2010 yılının Aralık ayında Diyarbakır’da TÜSİAD başkanı Ümit Boyner ve belediye başkanı Osman Baydemir’in birlikte durduğu halayın başı, ilk Kürt TÜSİAD yönetim kurulu üyesi, İstanbul’daki ofisinden boğazı, Diyarbakır’dakinden surları izleyen Cizreli patronun adı bu kez 2018 yılında bir cinayetle gündeme geldi. Bir başka petrol dağıtım şirketi patronu olan Ömer Faruk Ilıcan’ın evinin önünde öldürülmesi olayında planlayıcı ve azmettirici olarak…

Cinayetin hikâyesi ilginçti. Polis operasyonu cinayetten aylar sonra yapıldı. 7 kişinin gözaltına alındığı operasyonda bir tek o yakalanamadı. Irak’a kaçtığı ileri sürüldü. Firarda olduğu sırada davada önemli gelişmeler oldu. Adliye koridorlarında çantayla paralar taşındı, savcılar değişti, davanın sanığı davanın tanığı oldu. Yaklaşık iki yıl süren davada Kadoğlu tutuksuz yargılandı ve pek çok başka skandalın ardından mahkeme tarafından müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Cinayeti ve yargılama sürecini Barış Terkoğlu ile Barış Pehlivan son kitapları “Cendere, Metastas-2”ye taşıdı. Terkoğlu ve Pehlivan, Cizreli patrona dair kitapta şu bilgiyi veriyor:

“Cinayetin azmettiricisi ve bilinçli olarak dışarıda bırakılanı Tarkan Kadoğlu karar duruşmasına gelmedi, kaçtı. Bu satırlar yazılırken, halen firariydi. Ara ara Gaziantep’te görüldüğü iddiaları fısıldanıyordu”1

                                                                       ***

O gece TÜSİAD’ın Diyarbakır’da kurduğu halay sıradan bir düğün halayı değildi. Adına “demokrasi halayı” dediler. Demokrasi yatırım oldu, teşvik oldu, milyonlarca dolar kâra dönüştü. Ama ne hikmetse Kürt emekçisinin payına yine halayın davulcusu olmak düştü. O gün bugündür bölgede zengin daha zengin, yoksul daha yoksul.

Çünkü Kürt emekçisi yoksulsa ve bu yoksulluk tıpkı başka kökenden emekçilerin yoksulluğu gibi ise, bunun nedeni Kürt ya da diğer kökenden başkalarının zenginliğidir.

Sömürücü Kürtlerle sömürülen Kürtlerin ortak çıkarı yoktur. Ortak çıkarı olan yalnızca emekçilerdir, işsizlerdir, yoksullukla, açlıkla burun buruna yaşamak zorunda kalanlardır.

İşte bu nedenle yoksulla zenginin halayı bir arada olmaz.

Yoksulla zenginin halayında ritim tutmaz.

Alpaslan Savaş / SOL

  • 1.“Cendere, Metastas-2”; Barış Terkoğlu- Barış Pehlivan; Kırmızı Kedi Yayınevi, 2020, sf.74

8 Aralık 2021 Çarşamba

KISA KISA GÜNDEM (8 ARALIK 2021)

 


1-Katarlılara müjde,Trabzon'da 4 farklı noktada orman yangını.(Yeniçağ)

Trabzon’da 4 noktada orman yangını çıktı. İtfaiye ve orman ekiplerinin müdahalesi sürüyorken, Katarlıların yanan ormanlık alanlara el atabileceği gündeme geldi.

Trabzon Sürmene'nin Dirlik Mahallesi'ndeki 4 noktada, sabah saatlerinde orman yangını çıktı.İhbar üzerine bölgeye itfaiye ve Orman Bölge Müdürlüğü ekipleri sevk edildi. Ekipler, kısmen kontrol altına aldıkları alevleri söndürmek için çalışmalarını sürdürüyor. Yangının sebebi ise henüz bilinmiyor.

 2)-Cumhurbaşkanı Erdoğan: AB'nin Kavala ve Demirtaş’la ilgili aldığı kararları tanımıyoruz!(Yeniçağ)

"Buna yorum yapmaya gerek yok ki. Biz, Avrupa Birliği’nin Kavala’yla, Demirtaş’la, şununla, bununla ilgili aldığı kararları tanımıyoruz. Olay bu kadar basit. Yok farz ediyoruz. Bizim indimizde bunlar yok hükmündedir. Bunları kaç kez açıkladık. İster anlasınlar ister anlamasınlar. Bizim yargımızın vermiş olduğu kararın üzerinde biz, Avrupa Birliği kararı tanımıyoruz. Ne biliyorlarsa onu yapsınlar."




3)-İsmail Saymaz’dan ağır suçlama: Aileyi değil tarikatı korumak için alındı bu karar.(Yeniçağ)

Gazeteci İsmail Saymaz, ALİMDER’in Antalya şubesinde aşçı tarafından başı kesilerek öldürülen öğrencinin haberine getirilen yayın yasağına isyan etti.





4)-Benzin ve motorine büyük zam: İşte yeni çift haneli fiyatlar.(SÖZCÜ)

Bu geceden itibaren geçerli olmak üzere litre fiyatı benzinde 77 kuruş, motorinde 31 kuruş zamlanacak. Motorine bugün de 66 kuruş zam gelmişti. EPGİS’in duyurusuna göre, bugün 66 kuruş zamlanan motorinin litre fiyatı, bu geceden itibaren 31 kuruş daha zamlanacak. Benzinin litre fiyatına ise bu geceden itibaren 77 kuruş zam gelecek.Böylece hem benzin hem de motorinin litre fiyatı çift haneli olmuş olacak. 

İŞTE ÇİFT HANELİ FİYATLAR

Böylece motorinin litre fiyatı yaklaşık olarak Ankara'da 10,05 TL'den 10,36 TL’ye, İstanbul'da 9,99 TL'den 10,30 TL'ye, İzmir'de 10,07 TL'den 10,38 TL’ye yükselecek.Benzinin litre fiyatı yaklaşık olarak Ankara'da 9,60 TL’den 10,37 TL’ye, İstanbul'da 9,55 TL’den 10,32 TL’ye, İzmir'de 9,62 TL'den 10,39 TL’ye yükselecek. Fiyatlar, il, ilçe ve bayilere göre değişebiliyor. 

İKİ AYDA YÜZDE 41 ZAM

Merkez Bankası’nın Cumhurbaşkanı’nın talimatı doğrultusunda yüksek enflasyona rağmen seri faiz indirimlerine gitmesiyle Türk lirasında yaşanan tarihi değer kayıpları, akaryakıt ve birçok üründe zam yağmuruna neden oldu.Motorinin litre fiyatı sadece iki ayda 3 TL zamlanırken, iki aylık zam oranı yüzde 41’e ulaştı. Benzinde iki aylık zam oranı ise yüzde 32,5’e ulaştı.

ÖTV SIFIRLANMIŞTI

Hükümet, ekim ayı başına kadar zamları, özel tüketim vergisinden (ÖTV) düşerek akaryakıtta fiyatları kontrol etmeye çalışmıştı ancak litre başına benzinde 2,53 TL’lik, motorinde 2,05 TL’lik, LPG’de 1 TL’lik ÖTV sıfırlanınca, kur ve ürün fiyatı kaynaklı zamlar otomatik olarak pompaya yansımaya başladı. Türk lirasındaki değer kaybı hem vatandaşın ödediği akaryakıt fiyatlarını artırırken hem de devletin büyük vergi kaybına neden oldu.

5)-Çiğ süt zammı süt ürünlerine de yansıdı: 5 liradan 20 liraya kadar fiyat artışı.(Cumhuriyet)

Ulusal Süt Konseyi’nin çiğ süte yaptığı zam sonrasında süt ürünlerinde de 5 liradan 20 liraya kadar fiyat artışı yaşandı. 
Geçtiğimiz hafta çiğ süte Ulusal Süt Konseyi tarafından zam yapılmış, böylece sütün litre fiyatı 3.20 TL’den 4.70 TL’ye yükselmişti. 25 litre sütten 1 kilo elde edilen tereyağın fiyatı 54 liradan 70 liraya yükselirken, yine 18 litre çiğ sütten 1 kilo elde edilen kaymak ise 45 liradan 60 liraya yükseldi. 

Eskişehir’in Odunpazarı ilçesinde bulundan Asarcıklı Caddesi’nde bulunan şarküteri çalışanı Hasan Akça, çiğ süt zammından sonra süt ürünlerine zam geldiğini aktarırken, bu artışı tam anlamıyla yansıtmadıklarını belirtti. Akça, “Geçtiğimiz hafta çiğ süte gelen zamlar bizim dükkânımızdaki ürünlerimizin fiyatlarını etkiledi. Yüzde 50 oranında ürünlere zam gelse de biz fiyatlara tam anlamıyla bu zamları yansıtmadık. Örneğin tereyağın kilogram fiyatı 54 liradan 70 liraya, kaymağın fiyatı ise 45 liradan 60 liraya yükseldi. Bunun yanı sıra peynir fiyatı 44 liradan 54.90 TL’ye yükselirken yoğurt fiyatlarına 5’er lira artış yapıldı” diye konuştu.

6)-Denktaş'ın eski danışmanından, TRT'nin 'Kıbrıs: Zafere Doğru' dizisine tepki: 'Tarih çarpıtılamaz' (Cumhuriyet)

KKTC'nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın eski danışmanı, Başbakanlık eski özel kalem müdürü ve Dışişleri Bakanlığı Tanıtma Dairesi eski müdürü Sabahattin İsmail, final yapacağı öğrenilen TRT dizisi 'Kıbrıs: Zafere Doğru' dizisine tepki gösterdi. İsmail, "Uydurmalar yerine gerçeklere yer verilseydi böyle olmazdı, tarih çarpıtılamaz" dedi.










7)-BirGün yazarı Timur Soykan’a şeffaflık ödülü.(BİRGÜN)

2021 Şeffaflık Ödülleri açıklandı. BirGün yazarı Timur Soykan, mafya-siyaset-devlet üçgenini irdeleyen yazılarıyla medya kategorisinde ödüle layık görüldü.

Uluslararası Şeffaflık Derneği tarafından verilen ‘Şeffaflık Ödülleri’nin sahipleri belli oldu.

Medya kategorisinde ödüle gazetemiz BirGün’ün yazarlarından Timur Soykan değer görüldü.

Soykan’ın ödüle değer görülmesi şu sözlerle açıklandı: “Türkiye’nin mafya-siyaset-devlet üçgeni hakkında cesurca çalışmalar yürüten ve gittikçe zorlaşan araştırmacı gazetecilik mesleğini sürdüren nadir kişilerden olan Soykan, yolsuzluk, organize suç örgütleri ve kaçaklık gibi alanlarda kamuoyunu aydınlatmaya devam etmektedir.”

Kurumsal kategoride ödül Mimarlar Odası Ankara Şubesi’ne verildi. Yurttaş/sivil girişim kategorisinde ise ödül bürokrat Faruk Çebi’ye gitti.

8)-İletişim Başkanlığı 393 bin TL’ye dezenfekte edilecek.(BİRGÜN)

İletişim Başkanlığı, Ankara’daki hizmet binasının dezenfekte edilmesi için tam 393 bin TL’lik bir ihale düzenledi. Harcamaları ve personel sayısı ile sık sık gündem olan Cumhurbaşkanlığı’na bağlı İletişim Başkanlığı’nın dezenfekte edilmesi için yüz binlerce liralık bir ihale düzenlendiği açığa çıktı.2 Aralık’ta açıklanan ihale sonuç ilanına göre de İletişim Başkanlığı ile Arvend Gıda Elektronik Tekstil Turizm İnşaat Şirketi arasında tam 393 bin TL’lik bir sözleşme imzalandı. İletişim Başkanlığı, şirketten binayı 30 gün içerisinde dezenfekte etmesini istedi.