KISA KISA GÜNDEM.... 10 MART 2023

Erdoğan imzaladı: Türkiye 14 Mayıs'ta seçime gidiyor(Birgün)

Erdoğan, seçimin 14 Mayıs'ta yapılmasına ilişkin ilişkin kararı imzaladı. Erdoğan'ın açıklamaları şöyle: "Anayasamızın 116’ncı maddesinin verdiği yetkiyle, 18 Haziran 2023'te yapılması gereken seçimlerin 14 Mayıs’ta yenilenmesi kararını imzaladım. Yarınki Resmi Gazete'de yayımlanacak bu kararın ardından, YSK iki aylık seçim takvimini başlatacaktır. Seçimlerin tarihinin 14 Mayıs olarak güncellenmesini kamuoyuyla paylaşmıştık. Bizi seçim tarihini öne çekme kararını alma sebeplerinden bazıları şunlardır: 18 Haziran üniversite sınav takvimiyle çakışan bir tarihti. Bu tarih yurtiçinde ve yurtdışında yüzbinlerce vatandaşımızın Hac farizasını ifa etmek için mübarek topraklara gittiği bir döneme denk geliyordu. İlk ve orta dereceli okullar tatile girmesi sebebiyle milyonlarca vatandaşımız tatile ve memleketlerine gitmek için yola çıkacaktı. Alternatif olarak da 14 Mayıs'ı teklif ettik. Demokrasi geçmişimiz bakımından anlamlı bir yıldönümüne tekabül eden bir tarihin hüsnü kabül gördüğünü biliyoruz. Ülkemizin 6 Şubat'ta yaşadığı deprem seçim tarihiyle ilgili tartışmaları gündemimizden çıkardı.

Enkaz başında tövbe seansı (İsmail Arı-BİRGÜN)

         Cemaat üyesi, depremzedelere enkaz üzerinde tövbe seansı düzenledi ve Menzil şeyhine bağlılık yemini ettirdi.
Köyünde bin 100 depremzede çocuğun bulunduğunu açıklayan Menzil Cemaati’nin deprem bölgesinde depremzedelere tövbe seansı yaptığı ortaya çıktı. Adıyaman’ın Kahta ilçesinde cemaatin Menzil köyü bulunuyor. Bu nedenle Adıyaman adeta Menzil Cemaati’nin merkezi konumunda. Depremden büyük oranda etkilenen Adıyaman’da da Menzil Cemaati “mürid devşirmek” için yoğun bir çalışma başlattı. BirGün’ün ulaştığı görüntüler ise tartışma yaratacak türden. Depremden kısa bir süre sonra Adıyaman bir binanın enkazının hemen yanında Menzil şeyhinin vekilinin depremzedeleri “tövbe ettirdiği” görülüyor. Görüntülerde, Menzil şeyhinin depremzedelere “Bütün yapmış olduğum günahlardan pişmanım. Keşke yapmasaydım. İnşallah bir daha yapmayacağım. Gavs (Menzil şeyhi) hazretlerini kendime şeyh kabul ettim” sözlerini tekrarlatarak “tövbe ettirdiği” anlaşılıyor. Çevredekilerim ise tövbe seansının ardından “Allah kabul etsin” dediği duyuluyor. Ayrıca Menzil şeyhine cemaat içerisinde “gavs” dendiği de biliniyor. Cemaat içerisinde deprem bölgesinde 25 bin depremzededen “tövbe alındığı” da konuşuluyor.

Edebiyat ve sinema İzmir’de buluşuyor(Evrensel)

İzmir Büyükşehir Belediyesi 11-19 Mart tarihinde Fuar İzmir’de, TÜYAP, İZFAŞ ve Kültürlerarası Sanat Derneği işbirliği ile ‘İzmir Unesco Edebiyat Kentine Doğru: Edebiyat – Sinema Buluşması’ düzenliyor (https://www.evrensel.net/haber/484463/edebiyat-ve-sinema-izmirde-bulusuyor)

LİMAK, Evrensel'e açtığı tazminat davasını kaybetti (Evrensel)

LİMAK Holding, 15 milyon fıstık ağacı ile beraber hayvancılığı da yok edecek marn ocağını Urfa’ya yapmak istediğini duyurduğumuz haber nedeniyle “Kişilik haklarının zedelenmesi” iddiasıyla gazetemize açtığı tazminat davasını kaybetti.(https://www.evrensel.net/haber/484534/limak-gazetemize-actigi-tazminat-davasini-kaybetti)

Borçların yapılandırılmasına ilişkin kanun teklifi, TBMM Genel Kurulunda kabul edildi

TBMM Genel Kurulunda, kamuya olan borçların yapılandırılmasını da içeren Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi kabul edilerek yasalaştı. Kanunla, Hazine ve Maliye Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), il özel idareleri, belediyeler, Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı (YİKOB) ile ilgili alacaklara yapılandırma imkanı sunuluyor. Alacaklar için 31 Aralık 2022 tarihi esas alınırken, vergiler, vergi cezaları, idari ve adli para cezaları, gümrük vergileri, sigorta primleri, topluluk sigortası primleri, emeklilik keseneği ve kurum karşılığı, işsizlik sigortası primi, sosyal güvenlik destek primi ile bu alacaklara ilişkin her türlü faiz, zam, gecikme zammı, gecikme faizi, cezai faiz, gecikme cezası gibi feri alacaklar kapsama dahil ediliyor. Bu idarelerin Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamında takip ve tahsil edilen diğer alacakları ile belediyelerin, su, atık su ve katı atık gibi alacakları da düzenleme kapsamında yer alıyor. Kanunla ayrıca işletmede mevcut olduğu halde kayıtlarda yer almayan ya da kayıtlarda yer aldığı halde işletmede bulunmayan emtia, makine, teçhizat, demirbaşlar ile kasa mevcudu ve ortaklardan alacakların beyanına ilişkin düzenlemeye gidiliyor. Düzenleme kapsamında kullanılacak Yİ-ÜFE aylık değişim oranları, Türkiye İstatistik Kurumunun her ay için belirlediği 31 Aralık 2004'e kadar toptan eşya fiyatları endeksi (TEFE) aylık değişim oranlarını, 1 Ocak 2005'ten itibaren üretici fiyatları endeksi (ÜFE) aylık değişim oranlarını, 1 Ocak 2014'ten itibaren yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) aylık değişim oranlarını, 1 Kasım 2016'dan itibaren aylık yüzde 0,75 oranını ifade edecek.


  (YAPILANDIRILACAK ALACAKLAR) Hazine ve Maliye Bakanlığı, Ticaret Bakanlığı, il özel idareleri, belediyeler ve YİKOB tahsil dairelerince takip edilen kesinleşmiş amme alacakları ve belediyelerin ve büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerinin kesinleşmiş bazı alacaklarından düzenlemenin yayımı tarihi itibarıyla vadesi geldiği halde ödenmemiş veya ödeme süresi henüz geçmemiş bulunan vergiler ve vergi cezaları, idari para cezaları, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'a göre takip edilen alacaklar, gümrük vergileri ve idari para cezaları ile bu alacaklara ilişkin her türlü faiz, zam, gecikme zammı, gecikme faizi, gecikme cezası gibi fer'i alacaklar yapılandırılacak. İhtirazi kayıtla verilen beyannameler üzerine tahakkuk eden alacaklar da kesinleşmiş alacak olarak yapılandırılacak. Her bir taşıt için ödenecek olan MTV, taşıta ilişkin idari para cezaları ile geçiş ücretinin en az yüzde 10'unun ödenmesi şartıyla taksit ödeme süresince fenni muayeneye izin verilecek. Tütün mamulleri, makaron, yaprak sigara kağıdı ve alkollü içkilerin üreticileri ve ithalatçılarının, ürünlerinde kullanmaları gereken özel etiket ve işaretleri kullanabilmeleri için yapılandırılan ve vadesi 1 Mart 2016'dan sonra gelen Özel Tüketim Vergisi Kanunu'nda yer alan ürünlere ilişkin özel tüketim vergisi ve vadesi 1 Ekim 2020'den sonra gelen katma değer vergisi ile bu vergilere ait beyannameden doğan damga vergisinin tamamının ödenmesi şartı getiriliyor. Belediyelerin su, atık su ve katı atık ücretleri ile sunduğu bazı hizmetlerden kaynaklanan ücret alacakları ile aldığı bazı paylar ile büyükşehir belediyelerinin katı atık ücretleri ile su ve kanalizasyon idarelerinin su ve atık su bedeli ile harcamalara katılma payı alacakları ve YİKOB'ların alacakları yapılandırılacak. Düzenlemeden yararlanmak isteyenlerden, diğer şartların yanı sıra dava açmamaları, açılmış davalardan vazgeçmeleri ve kanun yollarına başvurmamaları şartı aranacak. Söz konusu kurumların kesinleşmemiş veya dava safhasında bulunan amme alacakları da düzenlemenin kapsamında yer alıyor. Buna göre, düzenlemenin yayımı tarihi itibarıyla ilk derece yargı mercileri nezdinde dava açılmış veya dava açma süresi henüz geçmemiş olan ikmalen, re'sen veya idarece yapılmış vergi tarhiyatları ile gümrük vergilerine ilişkin tahakkuklar, istinaf veya temyiz süreleri geçmemiş ya da istinaf/itiraz veya temyiz yoluna başvurulmuş veya karar düzeltme talep süresi geçmemiş veya karar düzeltme yoluna başvurulmuş olan ikmalen, re'sen veya idarece yapılmış vergi tarhiyatları ile gümrük vergilerine ilişkin tahakkuklar da yapılandırılacak. Kanunla sadece vergi cezaları/gümrük yükümlülüğüyle ilgili idari para cezalarına ilişkin olarak dava açılmış olması halinde ödenecek tutarlar, düzenleme kapsamındaki idari para cezalarından ihtilaflı olanlar ile ecrimisillerden ihtilaflı olanların yapılandırılması da düzenleniyor. Düzenlemenin yayımı tarihinden önce başlanıldığı halde tamamlanamamış olan vergi incelemeleri ile takdir işlemlerine devam edilecek. Bu işlemlerin tamamlanmasından sonra, tarh edilen vergilerin yapılandırılması ve düzenlemeden yararlanma, ihbarname tebliğine bağlı başvuru ve ödeme süreleri belirlenerek kurala bağlanıyor. Buna göre, düzenlemenin kapsadığı dönemlere ilişkin iştirak nedeniyle kesilecek vergi ziyaı cezalarında, cezaya muhatap olanların, cezanın yüzde 25'ini belirtilen süre ve şekilde ödemeleri halinde cezanın kalan yüzde 75'inin tahsilinden vazgeçilecek. Düzenlemenin kapsadığı dönemlere ilişkin, yayımı tarihinden önce pişmanlık talebiyle veya izaha davet kapsamında verilip, ödeme yönünden şartların ihlal edildiği beyannameler ile kendiliğinden verilen beyannameler için kesilen ve düzenlemenin yayımı tarihi itibarıyla tebliğ edilmemiş vergi cezaları hakkında da bu hükümler uygulanacak. Düzenlemenin yayımı tarihinden önce tamamlandığı halde bu tarihte veya bu tarihten sonra vergi dairesi kayıtlarına intikal eden takdir komisyonu kararları ve vergi inceleme raporları üzerine gerekli tarh ve tebliğ işlemleri yapılması ve belirlenen tutarın, belirtilen süre içinde ödenmesi şartıyla kanunun hükümlerinden yararlanılabilecek. Bu düzenleme hükümlerinden yararlanacak mükellefler, Vergi Usul Kanunu'ndaki uzlaşma, tarhiyat öncesi uzlaşma, vergi cezalarında indirim, Gümrük Kanunu'nun uzlaşma, Kabahatler Kanunu'nun peşin ödeme indirimi ile Devlet İhale Kanunu'ndaki indirim hükümlerinden yararlanamayacak.

TÜİK verileri: Geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 22'ye ulaştı (BİRGÜN)

TÜİK verilerine göre; ocak ayında mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranı yüzde 9,7 seviyesinde gerçekleşti. Geniş tanımlı işsizlik oranı ise yüzde 22'ye ulaştı.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ocak ayına ilişkin iş gücü istatistiklerini açıkladı. Buna göre, 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı 2023 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre 166 bin kişi azalarak 3 milyon 424 bin kişi oldu. İşsizlik oranı ise 0,5 puan azalarak yüzde 9,7 seviyesinde gerçekleşti. Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü ( geniş tanımlı işsizlik) oranı ise 2023 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre 0,6 puanlık artış ile yüzde 21,9 oldu. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 15,3 iken potansiyel işgücü ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 16,7 olarak tahmin edildi.tuik-verileri-genis-tanimli-issizlik-orani-yuzde-22-ye-ulasti-1136142-1.

İşsizlik oranı erkeklerde yüzde 7,7 iken kadınlarda yüzde 13,7 olarak tahmin edildi. İstihdam edilenlerin sayısı 2023 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre 354 bin kişi artarak 31 milyon 837 bin kişi, istihdam oranı ise 0,5 puan artarak yüzde 48,9 oldu. Bu oran erkeklerde yüzde 66,9 iken kadınlarda yüzde 31,2 olarak gerçekleşti.

İşgücü 2023 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre 188 bin kişi artarak 35 milyon 260 bin kişi, işgücüne katılma oranı ise 0,2 puanlık artış ile yüzde 54,1 olarak gerçekleşti. İşgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 72,5 iken kadınlarda yüzde 36,1 oldu.

GENÇ NÜFUSTA MEVSİM ETKİSİNDEN ARINDIRILMIŞ İŞSİZLİK ORANI YÜZDE 20,2 OLDU

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre 0,5 puanlık artış ile yüzde 20,2 oldu. Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 16,5, kadınlarda ise yüzde 26,6 olarak tahmin edildi.

tuik-verileri-genis-tanimli-issizlik-orani-yuzde-22-ye-ulasti-1136139-1.

HAFTALIK ORTALAMA FİİLİ ÇALIŞMA SÜRESİ 44,9 SAAT OLDU

İstihdam edilenlerden referans döneminde işbaşında olanların, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi 2023 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre 0,7 saat artarak 44,9 saat olarak gerçekleşti.

tuik-verileri-genis-tanimli-issizlik-orani-yuzde-22-ye-ulasti-1136140-1.

ATIL İŞGÜCÜ ORANI

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı 2023 yılı Ocak ayında bir önceki aya göre 0,6 puanlık artış ile yüzde 21,9 oldu. Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 15,3 iken potansiyel işgücü ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 16,7 olarak tahmin edildi.

tuik-verileri-genis-tanimli-issizlik-orani-yuzde-22-ye-ulasti-1136141-1.

Kızılay koşa koşa Menzil’e gitmiş!(İsmail Arı-Birgün)

Kızılay’ın depremzedelere dağıtmak için Menzil Cemaati’nden yardım kolisi satın aldığı iddia edildi. BirGün’ün ulaştığı Menzil Cemaati ile Kızılay yetkilileri ise tüm soruları yanıtsız bıraktı, bir açıklama yapmadı.

Depremzedeler soğukta çadır beklerken Ahbap’a ve Türk Eczacıları Birliği’ne çadır satarak bir skandala imza atan 155 yıllık Kızılay’da tartışma yaratacak bir gelişme daha yaşandı.6 Şubat’ta meydana gelen büyük deprem felaketinin ardından Kızılay’ın, Menzil Cemaati’ne bağlı Nakış Gıda isimli bir şirketten gıda malzemesi, yardım kolisi satın aldığı iddia edildi. Depremzedeler için yapılan bu alımın ihalesiz olarak gerçekleştirildiği öne sürüldü.
Ayrıca Menzil Cemaati’ne mensup olduğu bilinen Kızılay Başkan Yardımcısı Fatma Meriç Yılmaz’ın bu alıma aracılık ettiği, Kızılay Başkanı Kerem Kınık’ın ise bilgisi olduğu belirtiliyor.
BirGün’ün ulaştığı Menzil Cemaati’ne bağlı Nakış Gıda’nın yöneticisi Kenan Kasap açıklama yapmadığını söyledi. Kasap, “Alımı ihalesiz mi yaptınız?” sorusuna “Ortalık yangın yeriyken ne ihalesi?” diye karşılık verdi. Öte yandan Menzil’den gıda alımına aracılık ettiği iddia edilen Kızılay Başkan Yardımcısı Fatma Meriç Yılmaz ile Kızılay Basın Müşavirliği de sorularımızı yanıtsız bıraktı. Ayrıca Nakış Gıda firmasının ofisi, Menzil Cemaati’nin İstanbul’daki merkezi olan Tuzla’daki Semerkant Kültür Merkezi’nin içerisinde yer alıyor.(ÖNCE DE İHALE VERİLDİ)
Öte yandan Kızılay’ın Menzil Cemaati’ne mensup olan Ferhat Danışman’ın Techno Health isimli şirketine 2019 yılında verdiği ihaleyi de BirGün ortaya çıkarmıştı. Kızılay Yönetim Kurulu, 5 Şubat 2018’de NAT Tarama, Serolojik Tarama ve Ferritin Tarama Testi alımı için ihale açılmasını kararlaştırdı. Techno Health ile Tenay Elektronik iş ortaklığı ‘pazarlık’ için ihaleye davet edildi. Pazarlık sonucunda 3 milyon TL indirimle alımın 713 milyon 529 bin TL (120 milyon Avro) bedelle iki şirketten oluşan ortaklıktan yapılması kararlaştırıldı. İhale 20 Mart 2019’da onaylandı. Kızılay’dan iş ortaklığı ile ihale alan Techno Health Şirketi’nin sahibi Ferhat Danışman’ın ise Menzil Cemaati’ne mensup olduğu biliniyordu. Sosyal medya hesabında Menzil ile ilgili paylaşımlar yer alan Danışman, aynı zamanda cemaate ait olan Emsey Hastanesi’nin de yöneticisiydi. BirGün’ün bunu ortaya çıkarmasının ardından Danışman sosyal medya hesabını kapatmıştı. Danışman, Menzil’e ait olduğu bilinen Emsay Hastanesi ile ilgili paylaşımları dışında “Menzil’de içilen çorba kişinin midesinden 100 yıl çıkmaz” mesajları da paylaştı.

Depremzede öğrenciler, İl Milli Eğitim Müdürlüğü eliyle Hakka Hizmet Vakfı'nın eline bırakıldı(Birgün)

Eskişehir Eğitim Sen Şube Başkanı Faik Alkan, depremin ardından Eskişehir’e gelen depremzede öğrencilerin Hakka Hizmet Vakfı gönüllüleri tarafından okullarda yapılan "Değerler Eğitimi" adı altında müfredat dışı etkinliklere maruz bırakılmasına tepki gösterdi. Alkan, “Siyasal iktidarın 20 yıllık döneminde okullar eğitim öğretim kurumları olmaktan çok dini faaliyetlerin, MEB, Diyanet İşleri Başkanlığı, dini vakıf ve cemaatler eliyle örgütlenmeye çalışıldığı mekânlar haline getirilmiştir. Laik bir ülkede devlet eğitimi bilimsellikten uzaklaştıramaz” dedi.(https://www.birgun.net/haber/depremzede-ogrenciler-il-milli-egitim-mudurlugu-eliyle-hakka-hizmet-vakfi-nin-eline-birakildi-424309)

 Hani beş kuruş çıkmayacaktı?(Mustafa Bildircin-Birgün)

İktidarın “Cebimizden beş kuruş çıkmayacak” dediği şehir hastaneleri bütçede karadelik gibi. CHP’li Emir’in açıklamasına göre, Sağlık Bakanlığı, KÖİ modeliyle yapılan sağlık tesislerine geçen yıl 25,6 milyar TL harcadı. İktidarın, “Cebimizden beş kuruş çıkmayacak” denilerek Kamu Özel İşbirliği modeliyle inşa ettirdiği şehir hastaneleri, Sağlık Bakanlığı bütçesinde karadelik haline geldi. CHP’li Murat Emir’in mercek altına aldığı Sağlık Bakanlığı’nın 2022 yılına yönelik mali raporları da şehir hastaneleri için bakanlık bütçesinden harcanan parayı ortaya koydu.Emir’in açıkladığı bilgilere göre, “Kamu Özel İş Birliği Modeli ile Yapılan Sağlık Tesislerine Yönelik Faaliyetler” kalemi için geçen yılın başında 21 milyar 564 milyon 904 TL ödenek ayrıldı. Ödenek, yıl içerisinde 25 milyar 661 milyon 900 bin TL’ye çıkarıldı. Şehir hastaneleri için 2022 sonunda yapılan açıklama ise toplam 25 milyar 658 milyon 933 TL olarak hesaplandı. Harcamanın büyüklüğüne dikkat çeken CHP’li Emir, “Şehir hastaneleri için devletin kasasından beş kuruş çıkmayacak’ derken kastettikleri buydu herhalde. Beş kuruş değil, 25,6 milyar TL çıkmış” dedi.
(BÜTÇEDE KARADELİK) Emir, şehir hastaneleri için Sağlık Bakanlığı bütçesinden 2021 yılında da 13 milyar 415 milyon 370 bin TL’lik harcama gerçekleştirildiğinin altını çizerek, şunları söyledi: “Türkiye’ye sağlıkta çağ atlattığını iddia eden iktidar, anlaşılan o ki müteahhitlere çağ atlatıyor. Sağlık Bakanlığı’nın raporlarına bakarken ilk dikkatimizi çeken şey şehir hastaneleri için yapılan harcamalar oluyor. İktidarın, ‘Cebimizden beş kuruş çıkmayacak’ iddiasını herkes hatırlıyor. Raporlar ise bunun doğru olmadığını ortaya koyuyor. Daha önce, ödenek yetersizliği nedeniyle tamamlanamayan ya da yapımına başlanamayan devlet hastanelerini gündeme getirmiştik. İçimiz acıyor. Kamunun kaynakları üç beş müteahhit ve şirket için heba ediliyor. AKP'nin, ‘Otel konforunda’ diyerek adeta pazarladığı şehir hastaneleri, vatandaşın vergilerini bir karadelik gibi içine çekiyor.”

Tütün avansa dikiliyor (Berkay Sağol-Birgün)

Dikim dönemi yaklaşan Ege tütünü, iklim koşulları ve yetersiz teşviklerden dolayı zor günler geçiriyor. Sözleşmelerde tütün fiyatı belirtilmezken çiftçiler avans parasına tütün üretmek zorunda kalacak. Tarımın en yoksul kesimlerinden biri olan tütün üreticilerinin borçları her geçen gün daha da artmaya devam ederken, üreticiler tütünden vazgeçmeyi sürdürüyor. Tütün üreticileri girdi maliyetlerinin artması, borçlar ve imzalanan sözleşmelerde tütünün kilogram fiyatının belirlenmemesi sebebiyle mağdur oluyor. Üreticiler ocak ayında şirketin kilogram başı 55 lira dayatmasına karşı Uşak, Denizli ve Manisa’da eylemler yaparak şirketin 55 lira olarak belirlediği rakama karşı eylem yaparak 100 lira talep etmişti. Şirketlerle daha sonra 70 lira karşılığında anlaşan tütün üreticileri için yeniden dikim dönemi yaklaşıyor. Sözleşmelerde fiyat belirlenmediği için tütün üreticileri, şirketten aldıkları avanslarla tütün üretmek zorunda kalacak. Tarım ve Orman Bakanlığı Tütün ve Alkol Dairesi Başkanlığı verilerine göre; 2021 yılında Ege Bölgesi’nde 27 bin 217 tütün üreticisi bulunurken bu sayı 2022’de 26 bin 33’e düştü. 2021 yılında 555 bin 596 dekar olan üretim alanı 2022 yılında 537 bin 38 dekar olarak kayıtlara geçti. 2021 yılında 47 bin 332 ton olan tütün üretimi ise 32 bin 663 tona kadar düştü. Uşak’ta tütün üreticiliği yapan ve Çiftçi-Sen Yönetim Kurulu üyesi olan Esat Yıldız, “Tütün üreticileri her yıl üretimden kaçıyor. Her yıl üretim alanı, üretilen tütün miktarı ve üretici sayısı gittikçe düşüyor. 2023 yılının mahsulünün fideleri toprağa atıldı. 15 Nisan’dan itibaren yetişir. 20 Mayıs’a kadar dikim biter. 2023 yılı sözleşmeleri bu yıl mayıs ayına sarkar. 2022 mahsulünün kantarı hâlâ sürüyor. 2023 yılı için tüccar çok yüksek avanslar veriyor. Ton başına şimdiden en az 60 bin lira alanlar var, bu rakam 80 bin liraya kadar çıkıyor. Bundan dolayı 2023 mahsulü sözleşmesi mayıs ayında imzalanacak ama fiyat kaşesi verilmeyecek” dedi. Yıldız, “2023 yılı mahsulü en az 130 lira olması gerekiyor. Şirket 110-115 liraya anlaşmaya çalışacak. Bu yıl tüm kalite tütünler 70 liraya satıldı ama seneye fiyat tütünün kalitesine göre belirlenir. Böyle olunca kilogramını 115 liradan da, 70 liradan da satan olur. En az 130 liranın altında verilen her fiyat üreticiyi zarar ettirir. Zarar eden çiftçi seneye tütün ekmez, üretici sayısı azalmaya devam eder” diye konuştu. Üreticilerin 2023 yılının fiyatını sormadığını avansa razı olduğunu söyleyen Yıldız, şunları dile getirdi: “Üretici mecburen bir an önce avans almaya çalışıyor çünkü hepsi bankaya borçlu. Tütün üreticilerinin yüzde 90’ı bankaya borçlu. Bu yüzde 90’ın yüzde 60’ı ikinci, yüzde 40’ı ise üçüncü bir bankaya borçlu. Böyle bir borç döndürme olayı var. Üreticiler avansı alacak ki bankaya borcunu ödesin ve dikime başlasın.”

'Cumhurbaşkanlığı için her biri 70 bin avroya Hollanda'dan çok sayıda at satın alındı'(SOL)


CHP Grup Başkanvekili Özgür ÖzelCumhurbaşkanlığı bünyesinde kullanılmak üzere Hollanda’dan at satın alındığını söyledi. Özel, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın yanıtlaması istemiyle Meclis'te konuyla ilgili soru önergesi verdi.

Özel, "Türkiye’nin çok büyük bir ekonomik kriz içinde bulunduğu, enflasyonun dizginlenemediği, işsizlik oranının düşürülmediği böylesi bir dönemde bu atların nasıl bir ihtiyaçtan alındığı bilinememektedir" dedi.

'Atlı Tören Kıtası’nda ise 41 at var'

Özgür Özel, önergesinde şunları kaydetti:

“Cumhurbaşkanlığı bünyesinde bulunan Cumhurbaşkanlığı Atlı Merasim Birliği’nin görevleri, resmi bayramlar ve devlet törenlerinde atlı tören kıtasını oluşturmak, binicilik müsabakalarında ülkeyi ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ni temsil etmek, Kara Kuvvetleri’nin at ve binicilikle ilgili kadrolarına personel yetiştirmek, ihtiyaç halinde teşkil edilecek süvari ve atlı birliklere çekirdek kadro oluşturmak olarak tanımlanmaktadır. Birlik bünyesinde 130 at bulunduğu belirtilmektedir.

Cumhurbaşkanı’nın yabancı devlet başkanlarını resmi törenle karşıladığı faaliyete katılan Atlı Tören Kıtası’nda ise 41 at bulunduğu ifade edilmektedir.

Tarafıma ulaşan bilgiye göre; Cumhurbaşkanlığı bünyesine yakın bir geçmişte Hollanda’dan, her biri 70 bin avroya denk gelen 1 milyon 400 bin TL tutarında çok sayıda at alındığı ifade edilmektedir. Bu tutarın Cumhurbaşkanlığı bütçesinden ödendiği belirtilmektedir.”

'Kaç adet at alındı, ne amaçla kullanılacaklar?'

ANKA'nın haberine göre, Özel, Fuat Oktay’a şu soruları yöneltti:

  • Hollanda’dan, Cumhurbaşkanlığı bünyesinde kullanılmak üzere kaç adet at alınmıştır? Söz konusu atların özelliği nedir? Hangi özellikleri nedeniyle tercih edilmiştir?
  • Bu atlar ne zaman alınmıştır? Bu atlar teslim alınmış mıdır? Bu atlar ne amaçla kullanılacaktır?
  • Bu atlar için ne kadar ödenmiştir? Ödenmesi gereken miktarın tamamı ödenmiş midir?
  • Bu kadar sıkıntılı bir süreçte bu alımı israf olarak değerlendiriyor musunuz?

        (derleyen:mstfkrc)



Kızılhaç ve Kızılay 3.5 milyon Avroluk battaniye parasını inkâr etti ama... İşte o belge + Battaniye parası nerede? (Murat Ağırel / CUMHURİYET)

 

Gazetemizin dün duyurduğu kaybolan 3.5 milyon Avroluk battaniye parasıyla ilgili Kızılay ve Kızılhaç Federasyonu’ndan “İddialar gerçekdışı” açıklaması geldi. Oysa elimizdeki belge bütçenin 10 Şubat’ta onaylandığını gösteriyor. Bu parayla battaniye alınması da şart koşuldu.

Ulusal Kızılay-Kızılhaç derneklerini bir araya getiren ve aralarında eşgüdüm ve işbirliğini sağlayan bir federasyon var adı Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu yani kısaltması (IFRC).

Türkiye, Kızılay Derneği Genel Müdürlüğü IFRC’nin üyesi. Kızılhaç Federasyonu BM gibi 190 ülkenin Kızılaylarının üst yapısı. Deprem olduktan sonra üye kuruluşlar hemen Türk Kızılay ile iletişime geçiyor ve “Size yardımcı olmak istiyoruz“ diye bildiriyorlar. Federasyon yani IFRC denen kuruluş yardımların toplanması ve dağıtılması noktasında sekretaryayı sağlıyor.

Türkiye’ye en fazla donör yani yardım sağlayan kuruluş Almanya ve Avusturya Kızılayları. Yapılan açıklamada Türkiye’ye yardımda bulunan 50 ülkenin Kızılayı var. Bu ülkelerin Kızılaylarının koordinasyonunu federasyon yapıyor. Toplanan nakit ve ayni yardımları bir araya getirerek Türk Kızılay’ına iletiyor. Kendisine üye olan kuruluşun yolsuzluk yapıp yapmadığını denetleyen ve ülkelere taahhüt veren kurumdur ayrıca.

Çadır haberim çıkınca Almanya’daki Alman Kızılhaç’ının yaptığı açıklama ile ilgili yetkilileri aradım. Federasyon yani IFRC bu ortaya çıkan somut gerçekle ilgili bir araştırma yaptı mı diye sordum.

Cevap: Hayır.

Araştırma yapmadığı gibi federasyon üye kuruluşlara basının sorması durumunda yapacakları açıklamayı gizli bir yazışma ile göndermiş. Demiş ki; “Size bu yönde soru gelirse sadece bu açıklamayı yapacaksınız.” Haliyle “Yok artık” dedim. Ancak bunun da belgesine ulaştım. Yapılan açıklama ve federasyon tarafından gönderilen basın metni bire bir aynı!




Paranın taşeronluğunu yapan bu federasyon ne yazık ki şeffaf ve güvenilir değil. Denetleme görevini yapmak yerine başka “motivasyonla” hareket ediyor. Ne demek istediğimi merak ediyorsunuz. Biraz daha somutlaştıralım. IFRC Genel Sekreteri Jagan Chapagain 19 Şubat’ta deprem bölgesine geldi. Huyumuz mu suyumuz mu bulaştı bilmem genel sekreter deprem bölgesine giderken 35 bin CHF verilerek özel jet kiralayıp gitmiş. Hangi bütçeden? KIZILAY yardım bütçesinden mi? Yoksa IFRC’ye verilen yardım paraları ile oluşan bütçeden mi?

E PES ARTIK!

Huyu suyu derken afaki söylemiyorum zira bu kuruluşun yardım paraları ile bizim KIZILAY yetkilimiz Alper Bey’e özel helikopter tutmuşluğu da var. Neyse bu genel sekreterin bu davranış karşısında federasyon çalışanı Frederic Barzo istifa ediyor. Kendisini aradık konuştuk. Jet kiralama işini doğruladı. Kiralama bedelinin 35 bin CHF değil 27 bin CHF olduğunu belirtti. İstifa nedeni sadece jet kiralama olayı olmadığını meslek etik gereğine uymayan davranışlar nedeniyle istifa ettiğini belirtti. Yani jet kiralama olayı doğru. O gün acaba uçak mı yoktu diye kontrol ettim. Hayır bolca uçuş varmış. Federasyonun temel prensip ve kuralları var. Federasyon üyelerinin yolsuzluk suçlamalarından da sorumludur. İnceleme yapacak kişi Türkiye’ye gelip yardım parası ile özel jet tutuyor, tüm kuruluşlara baskı yapıp bu basın metninin dışında açıklama yapmayacaksınız diyor. Al birini vur ötekine... Para babalarının mesken tuttuğu yardım kuruluşu görünümlü örgütler de evsiz barksız kalmış insanlar üzerinden faydalanıyor. Faydalanırken de lükslerinden taviz vermiyorlar.

Kızılay dünkü haberimizden sonra bir açıklama paylaştı. Çin’den gelen “20 bin çadır nerede?” demiştik. Cevap olarak “Yurtdışından ülkemize toplamda 38 bin 757 adet çadır geldi ve AFAD’a teslim edildi” demişler. Böyle olunca yeni soru ortaya çıktı. Cevaplanması için aradım yetkilileri yine cevap vermediler. Buradan soralım. Depremin ilk günlerinde çadır sattığınızı ortaya çıkardığımda “60 bin çadırı AFAD’a teslim ettik” demiştiniz. Yurtdışından gelen 38 bin 757 çadır AFAD’a teslim edilen toplam rakama dahil mi? 

3.5 MİLYON AVRO’NUN BELGESİ

Diğer durum Kızılhaç Federasyonu’na 3.5 milyon Avro battaniye için fon geldiği konusu. Bu fonun bekletildiğini Kızılay’ın boşalan stokunu mu dolduralım yoksa battaniye mi verelim diye bekletildiğini yazmıştım ve donörlerden gelen bağış tablosunu paylaşmıştım. Kızılay ve federasyon başkanı bunu yalanladı ama Kızılay’ın açıklamasında “Boşalan depoyu doldurmak uluslararası bir standart” diye cevaplamışlar. 

Ben kaynağıma ve bilginin doğruluğuna güveniyorum. Elimde belge olmasa bunu yazar mıyım?

IFRC Türkiye Temsilcisi Ruben Cano, “Haberde iddia edildiği gibi IFRC olarak Kızılay’dan cevabını beklediğimiz bir ‘battaniye’ konusu bulunmamaktadır. Öte yandan federasyona battaniye konusunda yine haberde iddia edildiği gibi gelen bir bağış kaynağı da söz konusu değildir. Haberde yer alan battaniye ile ilgili tüm iddialar gerçekdışıdır” demişti. Bu fonun kaynağı Avrupa Komisyonu İnsani Yardım ve Sivil Koruma Ofisi’dir (ECHO). Bu bütçe 10 Şubat’ta onaylandı. Hani Ruben Cano zorlanmasın diye onaylanan referans numarasını da verelim: 2023/00640/RQ/01/01.


(Hatta size bu para ne için gönderilmiş ECHO’nun resmi belgesini de paylaşayım.)

(Murat Ağırel - Cumhuriyet)
                                                                    /././

Battaniye parası nerede? (Murat Ağırel-Cumhuriyet)

Ülkemizi yasa boğan deprem felaketinin üzerinden 33 gün geçti. Yaşamını yitiren yurttaşlarımızın sayısı 50 bine dayandı. Bölgede halen giderilemeyen sorunlar var. Çadır sorunu hâlâ devam ediyor. Son olarak önceki gün çadırları yağmur suları bastı. Çocukların içerisinde kaldığı halleri düşündükçe ter basıyor. Kahroluyorum. Araştırdıkça ne kadar bozuk bir düzene insanların mahkûm edildiğini görüyorum. Nereye atsam ahlaken bir bataklık görüyorum.

Depremin ilk günlerinde çadır bulmak artık piyangodan ikramiye çıkma olasılığı ile ölçülüyordu. Zira her afette alıştığımız koşulsuz şartsız yanımızda olan gözbebeğimiz KIZILAY, çadır satışı ile ilgileniyordu.

Bu haberi yazdığımda deyim yerinde ise Türkiye’de herkes “Bu kadar da olamaz” dedi. Beni bilenler, tanıyanlar yazdıklarımın sonuna kadar arkasında olduğumu bilir. Ama lütfen yalan çıksın diye yorum yaptılar. Hak veriyorum. Fakat konunun muhatapları da doğrulayınca ortalık karıştı.

Satılan sadece çadır mıydı ve sadece AHBAP’a mı satılmıştı? Hayır tabii ki…

TEB (Türk Eczacılar Birliği), Arçelik, Opet, Michelin gibi firmalara da çadır satışı yapıldı. Konserve ve yapılan ikinci el yardımlar da satıldı.

Hatta KIZILAY’a fason çadır üreten firma dahi İBB’ye çadır sattı.


Tam kriz anından faydalanma durumu. Kimse bana ticaret diye anlatmasın. Depremin ikinci üçüncü günü insanlar enkaz altında, sağ kalanlar soğuk havadan korunmak için yer arıyor ama yardım kuruluşu çadır satıyor. Kimseye anlatamazsınız. Batan geminin malları…

Bu haberlerden sonra KIZILAY cephesinde bunlar yaşanırken Alman Kızılhaçı’nın yaptığı bir basın açıklaması karşıma çıktı. Açıklama içinde yer alan bilgiler bizim Türkiye’deki Kızılay’ın yaptığı açıklamanın neredeyse aynısı. Nasıl olur diye araştırırken karşıma neler çıktı neler.

Anlatalım...

Depremin hemen sonrasında federasyona bağlı donörler yani bağışçılar için 350 milyon CHF yardım çağrısı açılıyor. İlk aşamada bunun 15 milyon 336 bin CHF’lik kısmı geliyor. Bu yardımlar gerek nakit gerek ayni oluyor. Belgesini de paylaşalım:


Mesela Avusturalya, 2 milyon 293 bin CHF nakit yardımında bulunuyor. Avrupa Birliği kuruluşu ECHO, 2 milyon 986 bin CHF yardımda bulunuyor. Fransa Kızıl Haçı ise 1 milyon 586 bin CHF ayni yardımda bulunuyor. İspanya, Japonya Belçika da ayni yardımda bulunuyor. Yani ne var bu yardım içinde çadır, ilaç, giyecek, tulum gibi.

Bunların dışında mesela Çin, 20 bin çadır göndermiş. Fransa, İspanya çadır göndermiş. Çin’den gelen çadırlar ne oldu. Ben akıbetine ulaşamadım. THY ile taşınmasına dair belgelere ulaştım ancak sonrasında bu çadırların nereye gönderildiğine dair bir belgeye veya bilgiye ulaşamadım. Türk Kızılay yetkilileri çadır haberimden sonra ne telefonuma çıktılar ne de yazılı sorularıma cevap verdiler.

KIZILAY resmi açıklamasında 75 bin 136 çadır sevk ettik açıklaması yapmıştı. Acaba bu çadırlar deposunda var olan çadırlar mı yoksa Kızılhaç birliklerinden gelen çadırlar mı cevabını bilmiyoruz. Zira sadece Çin’den 20 bin çadır gelmiş. Onu da satmamışlardır herhalde diye düşünüyorum.

3.5 MİLYON AVROLUK BATTANİYE YARDIMI

Mesela federasyona bir yardım geliyor. Bu da 3.5 milyon Avro tutarında battaniye yardımı. Soğuk iklim koşulları için önem sıralamasında en önemli ihtiyaçlardan biri. Federasyona gelen bu yardım ne yapılıyor? Bekletiliyor efendim. Yazımı yazarken halen bekletiliyordu.

Çünkü bu para ile battaniye alıp dağıtalım mı? Yoksa KIZILAY’ın deposunda eksilen battaniye stokunu mu tamamlayalım diye karar vermeye çalışıyorlardı.

(Murat Ağırel / CUMHURİYET)


  



Sözcü'den ayrılan Özdil'i Akşener teselli etti, Peker RT'ledi - SOL

 Sözcü gazetesi ve televizyonundan ayrıldığını duyuran Yılmaz Özdil'i önce Meral Akşener teselli etti, sonra ülkücü mafya lideri Sedat Peker RT'ledi.

Geçtiğimiz gün Sözcü TV’den ayrıldığını açıklayan Yılmaz Özdil, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, Sözcü gazetesinden de ayrıldığını duyurdu. Özdil, "Sözcü gazetesinde buraya kadar" sözleri ile yaptığı açıklamada, "doğru bildiğini anlatmaya çalıştığını ancak anlatmayı beceremediğini" ifade etti. İYİP Genel Başkanı Meral Akşener, Yılmaz Özdil'in Sözcü gazetesi ile yollarının ayrılmasıyla ilgili sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı.

Akşener, Özdil'in duyurusuyla ilgili Twitter hesabından paylaşım yaparak "Yolunuz açık olsun" dedi. Akşener, paylaşımında şunları kaydetti:

"Elbet bu da geçer yahu... Dürüstlüğün, tarafsızlığın ve hakkaniyetin değeri elbet bir gün anlaşılır. Yolunuz açık olsun Yılmaz Bey."

Peker destek tweetlerini RT'ledi

Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) tarafından sosyal medya kısıtlaması getirilen ülkücü mafya lideri Sedat Peker, Sözcü gazetesinden ayrıldığını duyuran yazar Yılmaz Özdil hakkındaki destek tweet’lerini retweet’ledi. Peker, Akşener’in de mesajının yer aldığı "Milliyetçi Odak" adlı hesabın paylaşımını retweet’ledi.
















Yeniçağ Özdil'i çağırdı

Öte yandan İYİP’e yakınlığıyla bilinen Yeniçağ gazetesi, Sözcü’den ayrıldığını duyuran Yılmaz Özdil’i gazeteye çağırdı. Peker bu çağrıyı da retweet’ledi. Peker daha sonra Özdil’in ayrılma tweet’ini paylaştı.


Salda'nın ardından Burdur Gölü'ne de millet bahçesi yapılacak + 'Phaselis kararını gözden geçirin' (Yusuf Yavuz-SOL)

 Salda'nın ardından Burdur Gölü'ne de millet bahçesi yapılacak 

Burdur kent merkezinde, Bahçelievler Mahallesi sınırlarında, Burdur Gölü kıyısında yapılmak istenen proje ile ilgili imar planı değişiklikleri bakanlık tarafından onaylandı. Bir kısmı doğal SİT alanı niteliğinde olan göl kıyısına inşa edilmesi planlanan millet bahçesi projesine bölgedeki illerin baro başkanları tepki gösterdi. Burdur, Antalya, Isparta, Denizli ve Muğla Baro başkanları ortak bir açıklama yaparak kuruma periyoduna giren göl kıyısında uygulanmak istenen projenin geri çekilmesini istedi. Şubat 2019’da AKP’nin Burdur mitinginde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Salda ve Burdur gölleri kıyısında iki ayrı millet bahçesi yapacaklarını “müjde” diyerek duyurmuştu.

Adım adım kuruyan göle millet bahçesi

RAMSAR Alanı olarak koruma altına alınan ancak son yıllarda yanlış su politikaları yüzünden su hacminin yaklaşık yarısını kaybeden Burdur Gölü kuruma periyodunda. Her geçen gün adım adım çekilerek geriye çevre ve insan sağlığı açısından oldukça riskli bir zemin bırakan gölün kurtarılması için radikal önlemler alınması gerekiyor. Ancak önce gölü besleyen yüzey suları üzerinde çok sayıda baraj ve gölet inşa edilirken, yeraltı suları ise denetimsiz sondajlarla çekilerek gölün yok oluşu hızlandırıldı. Yöre halkı ve doğa koruma örgütleri bu sorunlara çözüm üretilmesini beklerken şimdi de Burdur Gölü kıyısına Millet Bahçesi yapılmak isteniyor. 

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Müdürlüğü, projenin uygulanacağı bölgeyle ilgili imar planı değişikliğini 17 Şubat’ta 30 gün süreyle askıya çıkardı. Bakanlık, Burdur Gölü kıyısındaki 122.247,00 m²lik alanı kapsayacak olan Millet Bahçesi projesinin kentin rekreasyon ihtiyacının karşılanması ve sosyal yaşamına destek olması amacıyla inşa edilmek istendiğini belirtiyor.

'Projeyi geri çekin' çağrısı

Bir kısmı doğal sit alanı olan arazide inşa edilmek istenen Millet Bahçesi projesine bölgedeki illerin Baro başkanlarından tepki geldi. Burdur Barosu Başkanı Av. Ramazan Gedik, Antalya Barosu Başkanı Av. Hüseyin Geçilmez, Denizli Barosu Başkanı Av. Adnan Demirdöğer, Isparta Barosu Başkanı, Av. Ünsal Çankaya ve Muğla Barosu Başkanı Av. Levent Akgün ortak bir açıklama yaparak bölgenin önemli sulak alanlarından biri olan Burdur Gölü'nü tehdit eden Millet Bahçesi projesinin geri çekilmesi çağrısında bulundu. 


Türkiye’nin en büyük göllerinden

Millet Bahçesi için seçilen yerin son derece sakıncalı olduğuna işaret edilen açıklamada, projenin Burdur Gölü için tehlikeli ve tahrip edici olduğu vurgulanarak şöyle denildi:

“Bilindiği gibi Burdur ilimiz, Burdur Gölü ile birlikte anılan bir kentimizdir. Ama bu Göl yalnızca Burdur ili için değil, Isparta, Denizli, Antalya, Muğla, Afyonkarahisar, Konya gibi pek çok yerleşim alanına uzanan; Salda, Karataş, Yarışlı, Gölhisar, Yazır, Eğridir ve Gölcük  Gölleri başta olmak üzere, birbirine yakın çok sayıda gölün bulunduğu bölgede, faunası, florası, endemik türleri, yaban hayatı, kuş türleri açısından önemli olduğu kadar yöre insanının yaşantısı üzerinde de dolaysız bir etkiye sahiptir. Göller Yöresinin merkezinde yer almakta ve bu alanın en işlevsel özelliklerine sahip olan Burdur Gölü, Türkiye’nin de en büyük göllerindendir ve havzasında barındırdığı canlılar için son derece önemli yaşam alanıdır.

Milyonlarca yıllık geçmişe sahip olan Burdur Gölü çevresiyle bir bütün olup, yeraltı ve yer üstü su kaynaklarıyla, mikro klima ve iklimin güvencesidir. Gölün kıyı kesimleri nemin en önemli kaynağını oluşturmaktadır. Burdur Havzasında gölün daralması, mikro- makro klimanın değişimi bize normalde geniş bir bölgede yetiştirilemeyen belli başlı bitkilerin küçük alanlarda yetiştirilebilmesi için imkan sağlar. Bu Burdur’un tarım ürünlerinin üretimi- kalitesiyle, havzanın, kentin sağlığı, nefes alabilmesi bakımından çok önemlidir. Çünkü yağışın azalması, buharlaşmanın ve sıcaklığın artması doğal beslenim dengesinin bozulmasında önemli rol oynamaktadır. 

Bununla birlikte sadece iklim elemanlarındaki bu değişiklikler gölün seviye ve alan kayıplarını açıklamak için yeterli değildir. Bu nedenle insan kaynaklı müdahalelerin önemi daha da artmaktadır. Burdur Gölü’nün suyu tuzlu olsa da, korunan kıyı-sahil alanlarının sağlayacağı mikro-makro klima (yağışların) yanı sıra içme kullanma suyunun da kaynağı- güvencesidir. İnsan baskısı altında olan doğal su kaynaklarının bulunduğu ortamda sıcaklığın bırakın 1-2 C derece artmasını- 0.5 C derecelik değişimi ‘geri dönüşü’ olmayan tehlikelere neden olabileceği unutulmamalıdır.

Mermer ocakları gölü ahtapot gibi sardı

Burdur Gölü Havzasında da ürün ve iklim bakımından bu tehlikeler yaşanmaktadır.

Bugün ise Burdur Gölü’nü besleyen su kaynaklarına barajlar, bentler, rastgele açılan su kuyuları ile müdahale edilmektedir. Su kullanımını artıran zirai, sanayi işletmelerinde izlenen tercihler ile bütün bu yöreyi ahtapot gibi saran mermer ocakları, maden ocakları faaliyetleri Burdur Gölünün başlıca zararlılarıdır. İklim krizi ile ortaya çıktığı gibi su, sulak alanlarımız ve su kaynaklarımız üzerinde gösterilmesi gereken olağanüstü hassasiyet yerine, yalnızca daha çok para kazanmaya odaklı yaklaşımlar sonucu Burdur Gölü’nün can çekişmekte olduğu bilim insanlarının ortaya koyduğu tespitlerle hepimizin ortak kanısı haline gelmiştir.

Burdur Gölü yok edilme sürecine girdi

Hiç kimse inkar edemez ki Burdur, Burdur Gölü varsa vardır. Burdur Gölü varsa Göller Yöresi vardır. O nedenle Baro Başkanları olarak açıklıkla ifade etmek isteriz ki bu alanda ihtiyacımız olan, şu an askıya çıkarılan plan tadilatıyla ilan edilen Mille Bahçesi projesi değildir. Beklentimiz Göl’ün su kaynaklarının önünün açılmasına ve korunmasına yönelik projeler üretilmesidir. Bu yapılmadığı gibi giderek artan insan baskı ve uygulamaları nedeniyle göz göre göre Burdur Gölü yok edilme sürecine girmiştir. Önemle altını çizmek isteriz ki Göl yoksa havza yok, su yok, tarım yok, Burdur yok!”

Kıyı kenar çizgisinde tehlikeli oyun

Göl kıyı kenar çizgisinin siyasi kararlarla ve bu alanı imara açarak yapılaşmak amacıyla sürekli geri çekilmesinin ekosistem kıyımından başka bir anlama gelmediği görüşüne yer verilen açıklamada da şöyle denildi:

“Göllerin suyu gibi kıyı ve sahil alanları gölün her su kotu değişiminde(azalmasında), kuruyan alanlardaki göle doğru uzanan yeni kıyı kenar çizgisi-kıyı ve sahil alanlarının yeniden belirlenmesi çok tehlikelidir. Göl kıyısındaki, karasal alanlarındaki nemin azalması suyun azalması demektir. Çünkü ne kadar geniş alanda suyun çevrimi olursa iklimin kararlığı ve dengesi olur. Kıyılarda göl çekildikçe yapılan düzenlemeler o alanın aşırı kurak olmasına neden olmaktadır. Nemin azalması, su kıtlığı ve kuraklık, yoksulluğu ve ekonomik büyümeyi, sağlığı ve refahı ve çevreyi etkiler. Mahsuller tükenir, hayvanlar ölür, aileler gıda kıtlığı ve kıtlıkla karşı karşıya kalır, insanlar göçe zorlanır ve çatışmalar çıkar. Burdur Göl havzasında önceki yıllarda, eşelediğinizde su çıkan topraklarda artık 100-200 metre yeraltına doğru inilmesine rağmen suya rastlanmamasının nedeni; gölün doğal yapı ve doğal döngüsüne yapılan müdahalelerdir.

'Ramsar Alanı' olarak ilan edildi

Burdur Gölü Havzasını kendi bütünlüğü içinde değerlendirmeyen millet bahçesi projesi, Burdur Gölü ekosistemini dikkate almadığı gibi, onu gözden çıkardığını ortaya koymaktadır.

Plan raporunda Ekolojik etkileme sınırı ve Tampon Bölgesi etütleri yoktur. Bu alanın, Sulak alan olması, Yaban hayatı barındırması, kuş cenneti olması ve bitki örtüsü itibariyle müdahalede bulunamayacağımızı uluslararası sözleşme ile taahhüt etmiş bulunuyoruz. Bu nedenlerle Burdur Gölü 13 Temmuz 1994 yılında ‘Ramsar Alanı’ olarak ilan edilmiştir.

Projenin bir kısmı 'Doğal Sit Alanı' içinde kalıyor

Burdur Gölü ve çevresinde 38.125 ha’lık alan ise 1993 yılında Orman Bakanlığı, Milli Parklar ve Av Yaban Hayatı Genel Müdürlüğü’nce ‘Yaban Hayatı Koruma Sahası’ olarak ilan edilmiştir. Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 25.05.1998 tarih ve 3834 sayılı kararıyla planlama alanının bir kısmı Doğal Sit Alanı statüsündedir. Bu kararda Burdur Gölünün içerdiği faunanın özelliği, topoğrafyası, varoluşu, doğal özellikleri nedeniyle korunması gerekli tabiat varlığı niteliğinde olup, sahip olduğu ekolojik önemi nedeniyle de Ramsar Sözleşmesi gereği de koruma altına alınmıştır. Koruma Amaçlı olduğu açıklanan 1/5.000 ve 1/1.000’lik Nazım ve Uygulama İmar  planlarının önemli bir kısmının 1.Derece Doğal Sit Alanı içinde kaldığı görülmektedir."

Sulak alanların korunması yönetmeliği hükümlerine aykırı

Göl kıyısındaki Millet Bahçesi projesinin korunan alanlara zarar vereceği kaydedilen Baro Başkanlarının açıklamasında, konuyla ilgili hazırlanan uzman raporuna atıfta bulunularak şu ifadelere yer verildi:

“Bu raporda açıkça projede öngörülen yapılaşmaları, insan hareketleri ve aydınlatma sonucu ortaya çıkacak olumsuz durumların Sulak alanların korunması yönetmeliği hükümlerine aykırı olduğu, Hassas Koruma Bölgesi için belirlenen hususlara uyulmadığı, projeyi hazırlayanlar tarafından alınan Jeolojik raporda bile ‘Özel Önlemli Alan’ olduğu belirtilen, şişme, oturma açısından sorunlu (zeminin iyi olmadığı) bir alanda gerekli önlemlerin ve bölgenin depremselliğinin dikkate alınmadığı, olumsuz görüş belirten kamu kurumlarının görüşlerinin de karşılıksız bırakıldığı, bu nedenlerle ilgili mevzuata, Planlama kriterlerine ve Şehircilik kriterlerine aykırı olduğu için iptal edilmesi gerektiği ortaya konulmuştur.

Burdur ve Burdur iline sınır olan illerin Baro Başkanları olarak bizlerin de görüşü bu doğrultudadır. Bu haliyle Millet Bahçesi projesi Burdur Gölü Ekosistemine daha da zarar verecektir. Yapılacak projelerin Burdur Gölü Havzasını, kendi bütünlüğü  ve doğası içinde değerlendirmesi zorunludur. Şu andaki millet bahçesi projesi Burdur Gölü ekosistemini dikkate almadığı gibi, onu gözden çıkardığını ortaya koymaktadır.


Proje durdurulmalı ve geri çekilmeli

Burdur Gölü’nün nefes alması, kendisine gelmesi ise çevresine bağlıdır. Enerjimiz, yapacağımız ekonomik harcamalar daha çok Burdur Gölü’nün iyileştirilmesi, su kaynakları ile buluşmasına yönelik olmalıdır. Çünkü Burdur Gölü çevresiyle birlikte eşsiz bir tabiat alanı, canlı yaşam müzesi ve doğal bahçedir. Hepimize düşen öncelikli görev bu değerimize sahip çıkmak, korumak ve ömrüne ömür katmak olmalıdır. Bu nedenlerle henüz kesinleşmemiş olmasına karşın şantiye faaliyetlerine başlanan bu projenin durdurulması ve geri çekilmesi gerektiğini kamuoyuna saygıyla duyuruyoruz.”

Erdoğan 'müjde' diye duyurmuştu

Şubat 2019’da AKP’nin Burdur mitinginde konuşan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Salda ve Burdur gölleri kıyısında iki ayrı millet bahçesi yapacaklarını “müjde” diyerek şu sözlerle duyurmuştu:

“Devlet hastanesi yanındaki yaklaşık 40 bin metrekarelik bir alana Burdur Millet Bahçesi'ni yapacağız. Şimdi size çok farklı bir müjde veriyorum. Salda Gölü'nü çevre koruma bölgesi olarak ilan ediyor, kıyısında da 300 bin metrekarelik bir millet bahçesi oluşturuyoruz.”

                                                               /././

'Phaselis kararını gözden geçirin' 

 

Antalya Kent Konseyi tarafından Phaselis Antik Kenti sınırlarındaki Alacasu Koyunda yapılan basın açıklamasında Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na 'kararı gözden geçirin' çağrısı yapıldı.

Antalya Kent Konseyi, yapılaşma girişimleriyle gündeme gelen 1. Derece Arkeolojik Sit Alanı statüsündeki Phaselis Antik Kenti’nde basın açıklaması yaptı.

Basın açıklamasına Antalya Kent Konseyi Başkanı Semanur Kurt ve Kent Konseyi üyeleri katıldı. Kent Konseyi adına hazırlanan basın açıklamasını okuyan Çevre Çalışma Grubu Başkanı Güray Doğan, Phaselis Antik Kenti’nin doğal ve tarihi özelliklerine işaret etti.

Açıklamada alana yapılacak projenin sadece tarihi dokuyu değil, aynı zamanda doğal zenginliği de yok edeceğine dikkat çekilerek, Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’na “kararınızı gözden geçirin” çağrısı yapıldı.

Akdeniz'deki önemli bir liman kentiydi

Antalya’yı Antalya yapan, onun korunmasına, gelecek nesillere aktarılmasına yardımcı en önemli unsur sizlerdeki çevre duyarlılığı olduğunu kaydeden Doğan, şu ifadeleri kullandı:

Bugün size Antalya’nın Kemer ilçesinden, Phaselis’ten sesleniyoruz. Phaselis ile ilgili bilmeyenlere öğretmek, bilenlere hatırlatmak isteyeceğimiz birkaç husus bulunmaktadır. Antik çağlarda Likya bölgesinde yer alan Phaselis, Akdeniz kıyısında kurulmuş önemli bir liman kentidir.

Geçmişi MÖ 7. yüzyıla kadar uzanıyor

Phaselis’in tarihi M.Ö. 7’nci yüzyıla kadar uzanır ve kentin önemi özellikle M.Ö. 4’üncü yüzyılda artmıştır. Pers İmparatorluğu döneminde Phaselis, Likya Birliği’nin bir üyesi olmuş ve önemli bir ticaret merkezi haline gelmiştir. Daha sonra Roma İmparatorluğu döneminde de stratejik önemi nedeniyle askeri bir üs olarak kullanılmıştır. Phaselis Antik Kenti, üç limanı, su kemeri, tiyatrosu, agora (pazar yeri) gibi yapıları ve antik dönemden kalma mezarları ile ilgi çeken önemli bir arkeolojik sit alanıdır. Phaselis Antik Kenti, sadece tarihi bir miras değil, aynı zamanda muhteşem bir doğa harikasıdır. Phaselis, Milli Parklar statüsüne sahip olan bir bölgede yer almaktadır ve zengin flora ve faunasıyla da tanınmaktadır."

'Betonlaşma bu güzelliği yok edecek'

1. Derece Sit Alanı olan Phaselis Antik Kenti’nin aynı zamanda Türkiye’nin önemli turistik yerlerinden biri olduğunu, yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaret edildiğini de hatırlatan Güray Doğan, şöyle konuştu:

“Bugün Phaselis, onu korumakla mükellef olan Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu kararıyla maalesef betona ve demire boğulmak istenmektedir. Betonlaşma ve talan, bu doğal alanın güzelliğini ve zenginliğini yok edecektir. Bu proje, sadece tarihi dokuyu değil, aynı zamanda doğal zenginliğimizi de yok edecek.

Koruma kuruluna 'kararı gözden geçirin' çağrısı

Kültürel ve doğal değerlerimiz beton dökerek demir döşeyerek korunamaz. Bu nedenle, bu projeyi şiddetle eleştiriyor ve reddediyoruz. Antalya Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nu kararını gözden geçirmeye davet ediyoruz. Tarihi dokuyu ve doğal alanı korumak hepimizin sorumluluğudur. Bu proje ne tarihi dokuyu ne de doğal alanı koruyacak, aksine yok edecektir. Zaman, Phaselis Antik Kenti'ni korumak için el birliğiyle hareket etme zamanıdır. Zaman Phaselis zamanıdır."

(Yusuf Yavuz-SOL)








Öne Çıkan Yayın

BİRGÜN "Köşebaşı + Gündem" -25 Temmuz 2025-

Memleketi ateşe attılar Eskişehir’in Seyitgazi ilçesindeki orman yangınında 10 kişi yaşamını yitirdi. Prof. Dr. Erdoğan Atmış, “Düzen değişm...