GAZİ KATLİAMI - (DOSYA- derleyen: mstfkrc)



Gazi Katliamı'nın 28. yılında anma eylemi: 'Ayağa kalkıyoruz!'(SOL)

Gazi Mahallesi'nde cemevi ve kahvehanelerin taranmasıyla başlayan ve 22 yurttaşın yaşamını yitirdiği katliam için bir anma yürüyüşü düzenlendi.

12 Mart 1995 yılında Gazi Mahallesi'nde Alevi yurttaşların hedef alınmasıyla başlayan ve 22 yurttaşın yaşamını yitirdiği katliamın üzerinden 28 yıl geçti.

Bugün 12 mart platformunun çağrısıyla katliamı anmak üzere Gazi cemevi önünde toplanıldı. Ortak eylemde, "Katillerden hesabı emekçiler soracak", "Unutmadık unutturmayacağız", "Ya çete düzeni ya sosyalizm" sloganlarının yanında "Hükümet istifa!" sloganı da atıldı. Platformun ortak açıklamasında, "Gündüzünde sömürülmeyen, gecesinde aç yatılmayan ekmek, gül ve hürriyet günlerine kadar! Unutmayacağız, unutturmayacağız!" denildi.

Eyleme katılan Gazi Semt Evi – TKP Sultangazi Örgütü'nün açıklamasıysa şöyle:

Gazi Katliamı’nın 28. Yıldönümünde Çağrımızdır: Ayağa Kalkıyoruz!

Gazi Mahallesi'nde Alevi yurttaşların hedef alınmasıyla başlayan ve 22 yurttaşımızın yaşamını yitirdiği katliamın üzerinden 28 yıl geçti. 28 yıl boyunca katliamın tek bir sorumlusu dahi hesap vermezken, sorumlular iktidarlarca sürekli korundu ve desteklendi, göstermelik olarak sadece iki polise verilen 4 yıl 32 aylık ceza dışında, kimse ceza bile almadı.

Yurttaşlarımızı, karanlık çeteler ile kol kola girerek katledenlerle; özelleştirmeler ve ihalelerle ülkeyi talan edip on binlerce yurttaşlarımızı enkaz altında bırakan, her türlü hak gaspı ve zorbalıkla açlığa mahkum eden, çocuklarımızı tarikatların ve cemaatlerin pençesine atan, hayat pahalılığı ve geçim derdiyle çaresiz bırakan aynı düzendir. 

28 yıl önce yaşananlar, Gazi ve 1 Mayıs Mahallesi emekçilerinin hafızasında canlılığını korumaktadır. Bu ülkenin emekçilerine karşı yapılan katliamları, onların katillerini de bu katilleri koruyanları da unutmadık, unutturmayacağız! 

Çaresizlik hissiyle öfkesini içine atan halkımıza çağrımızdır; gerici katliamlarla, kadın cinayetleriyle, iş cinayetleriyle, katliama dönüştürülen afetlerde ölmeyeceğimiz bir ülkeyi mutlaka kuracağız.Bir daha enkaz altında kalmayacağımız bir ülke için ayağa kalkıyoruz!"

  

28. yılında Gazi Katliamı: Neler olmuştu?(SOL-Arşiv)

Gazi Mahallesi'nde cemevi ve kahvehanelerin taranmasıyla başlayan ve 22 yurttaşın yaşamını yitirdiği katliamın üzerinden tam 28 yıl geçti.

Sivas'ta yaşanan katliamdan iki yıl sonra, 12 Mart 1995 yılında Gazi Mahallesi'nde Alevi yurttaşların hedef alınmasıyla başlayan ve 22 yurttaşın yaşamını yitirdiği katliamın üzerinden 28 yıl geçti.

Yıllar boyunca katliamın tek bir sorumlusu dahi hesap vermezken, göstermelik olarak iki polise verilen 4 yıllık hapis dışında kimse ceza bile almadı.

İşte Gazi'de yaşanan katliamın tarihçesi:

12 Mart 1995

Akşam saat 20.30’da Gazi Mahallesi'ndeki cemevi ve bazı kahvehaneler taksiden açılan ateşle tarandı. Halil Kaya adlı mahallelinin ölümü ve birçok kişinin yaralanması ile sonuçlanan bu olayın ardından, katiller taksi şoförünü de öldürüp aracı ateşe vererek kaçtı. Olayın mahallede duyulması üzerine, Gazi Karakolu’na doğru yürüyüşe geçen kitlenin üzerine polisin açtığı ateş sonucu cemevi önünde bekleyen Mehmet Gündüz başından vurularak öldürüldü.

13 Mart 1995

Cemevi önünde öldürülen iki kişinin cenazesinin teslim edilmemesi üzerine binlerce kişi karakola doğru yürüyüşe geçti. Yine polisin kalabalığa açtığı ateş sonucu sabah 3, öğleden sonra 12 kişi öldürüldü. İki günde öldürülenlerin sayısı 17’ye çıktı.

14 Mart 1995

Gazi Mahallesi'nde sokağa çıkma yasağı ilan edilmesine rağmen halkın tepkisi giderek arttı. Bunun üzerine bölgeye askeri birlikler sevk edildi.

15 Mart 1995

Gazi Mahallesi'nde yaşananlara Ümraniye 1 Mayıs Mahallesi'nden de tepki geldi. 1 Mayıs Mahallesi'ndeki protestolara yine polisin saldırısı sonrası beş kişi yaşamını yitirdi. Burada da sokağa çıkma yasağı ilan edildi.

Tansu Çiller devrede

22 kişinin yaşamını yitirdiği katliam sırasında başbakan olan Tansu Çiller, "Açıkça söylüyorum; devlet bu kadar sağduyulu ve olaya bu kadar hakim olmasaydı, bugün kontrol altına alınmış olan bu olay çok daha vahim bir hale gelebilirdi" derken, dönemin İçişleri Bakanı Nahit Menteş ise "Hangi örgüt olduğunu bilsek, olay bitecek. Ancak şu bir gerçek ki 12 Eylül öncesi Dev-Yol ve Dev-Sol buralarda at oynatmış" ifadelerini kullanacaktı.

Gazi Katliamı'nın ardından yapılan yargılamalarda sadece iki polis toplamda 4 yıl 8 ay ceza aldı.

                                                   /././

Gazi Katliamı 28. yılında: Katliamın üstü örtüldü, failler yargılanmadı(Evrensel)


Türkiye tarihinin karanlık geçmişinde hâlâ aydınlatılamamış olan ve 17 insanın yaşamını yitirdiği Gazi Katliamı’nın üzerinden 28 yıl geçti. Üstü örtülen katliamın gerçek failler yargılanmadı.

Gazi Mahallesi’nde 12 Mart 1995 tarihinde çoğu polis kurşunuyla 22 kişinin öldürüldüğü katliamın üzerinden 28 yıl geçti. Ancak katliamın üzerinden 28 yıl geçmesine rağmen, katliamın asıl failleri ortaya çıkarılmadı

Alevilerin yoğun yaşandığı mahallede katliam, üç kıraathane ve bir pastanenin kimliği belirsiz kişilerce bir taksiden otomatik silahlarla taranmasıyla başladı. Taranan kıraathanelerden birinde bulunan Alevi Dedesi Halil Kaya yaşamı yitirdi, 5’i ağır 25 kişi de yaralandı. Gerçekleştirdikleri bu saldırıların ardından olay yerinden uzaklaşan saldırganların gasbettikleri taksinin şoförünü öldürüp, taksiyi ateşe verdikleri daha sonra anlaşıldı.

“HALK SOKAKLARA DÖKÜLDÜ”

Yaşanan saldırının neden olduğu öfke ile mahalle sakinleri Gazi Karakolu’na doğru yürüyüşe geçmesinin ardından polis, halkın üstüne ateş açtı. Mehmet Gündüz’ün hayatını kaybettiği polis saldırısında, çok sayıda kişi de yaralandı. Yaşanan bu olayla birlikte öldürülen iki kişinin cenazelerin verilmemesi açığa çıkan öfkenin daha da büyümesine neden oldu. Ertesi gün kentin dört bir yanından gelen 15 bine yakın insan, Gazi Cemevi’nin önünde toplandı. Cenazelerin teslim edilmemesini protesto edenlere polisin yeniden saldırması üzerine başlayan olaylarda 17 kişi yaşamını yitirirken, aralarında gazetecilerin de bulunduğu yüzlerce kişi yaralandı. Aynı gün İstanbul Valiliği Gazi Mahallesi’nde sokağa çıkma yasağı ilan etti. Ancak Gazi Mahallesi ile de sınırlı kalmayıp, Ümraniye’ye bağlı Mustafa Kemal Mahallesi’ne (1 Mayıs Mahallesi) sıçrayan protestolarda 14-15 Mart tarihlerinde 5 kişi daha hayatını kaybetti. Yaklaşık bir hafta süren olaylarda toplam 22 kişi yaşamını yitirmiş oldu.

1996-1998 yılları arasında Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkan Yardımcılığı yapan Hanefi Avcı, "Bu olayları 'Yeşil' kod adlı Mahmut Yıldırım başlattı" ifadelerini kullandı.


KATİLAMIN ÜSTÜ ÖRTÜLDÜ

Olaylara ilişkin Eyüp Cumhuriyet Başsavcılığı, 20 polis hakkında “müdafaa ve zaruret sınırını aşarak faili belli olmayacak şekilde adam öldürmek” iddiasıyla dava açtı. Eyüp Ağır Ceza Mahkemesi’nde açılan dava, kamu güvenliğinin sağlanamayacağı iddiasıyla Trabzon’a taşındı. 11 Eylül 1995'te Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi'nde başlayan yargılama süreci, 5 yıl içinde 31 duruşma yapılarak 3 Mart 2000'de karara bağlandı. Yargılanan 20 polisten 18 i beraat ederken, 2 polis hakkında ise sadece 4 yıl 32 ay hapis cezası verildi.

AİHM TÜRKİYE'Yİ MAHKUM ETTİ

Yargıtay’ın kararı 11 Temmuz 2002’de onaması üzerine yakınlarını kaybeden 22 kişi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvurdu. Yargılama sonucunda mahkeme, 27 Temmuz 2005'te açıklanan kararda Gazi Mahallesi'nde hayatını kaybeden 12 kişi ile Ümraniye'de öldürülen 5 vatandaşın ailelerine tazminat ödenmesine karar verdi. AİHM, Türkiye’nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 2’nci maddesinde düzenlenen “yaşama hakkı” ve 13’üncü maddesinde düzenlenen “milli makamlara başvuru yollarının kapatılması” hükümlerine aykırı davrandığı kararını da verdi.

ZAMAN AŞIMINA 5 GÜN KALA DAVA AÇILDI

Bu kararla avukatlar Ümraniye'deki saldırıya ilişkin soruşturma açılması talebiyle yeniden Ümraniye Başsavcılığı’na başvurdu. 10 yıl boyunca bekletilen dosya, 2015'te soruşturmanın zaman aşımına uğramasına 5 gün kala yaşanan savcı değişikliği ile kabul edildi. Ancak bu kez de İstanbul Anadolu 2’nci Ağır Ceza Mahkemesi zaman aşımından dosyanın düşürülmesi kararı verdi. Mahkeme, kararına gerekçe olarak ise iddianamenin kabul tarihini gösterdi. Yapılan temyiz başvurusunu değerlendiren Yargıtay, iddianamenin mahkemece kabul tarihi değil, hazırlandığı tarihin esas alınması gerektiğini belirterek, zaman aşımının dolmadığına hükmetti ve kararı bozdu. Bu karar üzerine ilk duruşması 14 Aralık 2018'de yapılan davanın duruşması 20 Mart’ta tekrar görülecek.

                                                                     /././

Gazi Katliamı: Cezasızlık hukuku aklar, ya toplumsal vicdan? (Turan Eser-Birgün)

Alevilerin bilinçaltı acıyla örülü katliam kronolojisinin travmalarıyla doludur. İşte bu nedenle Aleviler, hak ve yüzleşme temelli mücadelesinin merkezine adalet arayışını ve belleğine ise umudu koymuştur.

28 yıl önceydi.

Bu kez 1993 Sivas Katliamı’ndan 2 yıl sonra yine Alevilerin yoğun yaşadığı Gazi Mahallesi seçilmişti.

Tıpkı 1978’de Maraş Katliamı, 1980’de Çorum Katliamı gibi..

Tarih 12-15 Mart 1995.

Önce provakasyon araçları Gazi Mahallesi’ne girdi. Üç kahvehane ve bir pastane tarandı. Bu silahlı taranma sonucu, Halil Kaya isimli bir Alevi Dedesi öldürüldü.

Halk sorumlusunu biliyordu. Sorumlular karakoldaydı ve oraya yürüdüler.

Bu kez de halkı taradılar…

22 ölü, 300 yaralı…

Devlet Katilleri Hâlâ Koruyor

Gazi Davası, tıpkı Sivas, Çorum ve Maraş Davaları gibi katliamı aklayan ve mağdurları suçlayan ve cezalandıran sürece dönüştü. Gazi davası İstanbul’dan Trabzon’a kaçırıldı.

Halkı tarayan 20 polis yargılanıyordu. İkisine ceza verildi ama cezaları ertelendi ve polisler görevlerine devam ettiler. Katledilenlerin aileleri de yaslarını tutmaya ve adalet aramaya başladı.

Katliamlarda cezasızılık ilkesi bu toprakların asırladır değişmeyen zihniyetidir. Gazi inkâr, imha ve devlet eliyle hukuk dışı yapılanmaların cinayeti ve katliamının en belirgin örneğiydi.

Türkiye’de asırladır değişmeyen bir zihniyet ve tutum var. İnkâr, imha ve devlet eliyle hukuk dışı yapılanmaların cinayetleri ve katliamları.

Türkiye’de demokratikleşme, laiklik, eşitlik, çoğulculuk ve barış arayışı arttıkça, mücadele yükseldikçe, bu değerlere karşı olan egemen güçler ve onların karanlık derin güçleri ya darbeler ve katliamlar organize ederler.

Onun içinde kimlik eksenli toplumsal fay hatlarını hedef alırlar. Farklı kimliklerin eşit koşullarda bir arada ve barış ortamında yaşamasına engel olmak için farklı kimliklere mensup kesimlere yönelik katliamlar düzenlenir.

Devletin derin ve açık güçleri ise bu katliamlarda başrolü üstlenir.

Türkiye’de toplumsal barışa dayalı demokratikleşme, laiklik, eşitlik, çoğulculuk ve barış talebi her zaman ya katliamlar ya da darbelerle engellenir.

Gazi Katliamı, devletin başrol üstlendiği böyle bir kimlik üzerinden toplumsal fay hatlarına yönelik bir katliamdır. Hedefinde Madımak’ta eksik kaldığı düşünülen Alevi katliamının devamı vardı.

O nedenle Gazi Davası tıpkı Sivas Davası gibi, hukuk dışı bir anlayışla “zaman aşımına” uğratıldı.

Amaç, Alevilerin toplumsal hafızasını ve değerlerini katliamlar ve asimilasyonla yok etmektir.

Sadece Alevi toplumunun değil, tüm toplumsal kesimlerin aslında vicdanı bu ülkede rahat değil. Toplumsal kesimler vicdanını rahatlamak istiyor.

♦ Bunun için de siyasi iktidarların, TBMM’nin ve devletin Gazi Katliamı’yla yüzleşmesini ve tüm sorumluların açığa çıkarmasını bekliyor.

♦ 12-15 Mart 1995 tarihinde Gazi’de ve Ümraniye‘de devam eden katliamın yıldönümündeyiz. Katliamının ardından 28 yıl geçmesine rağmen gerçek katliamcılar henüz ortaya çıkarılmadı. Demokratik kamuoyunun vicdanı halen yaralıdır.Gazi katliamında katledilen gençlerin ailelerinin yüreğinde acı halen dinmedi. Devlet halen Alevi toplumundan özür dilemedi ve Gazi davasını aydınlığa kavuşturmadı.

♦ Gazi Davası’nın mağdurları yıllardır “adalet” peşinde koşmuş ama sonuç alamamıştır. Hukuk açısından bir skandal niteliği taşıyan bu dava AİHM’e kadar gitmek zorunda kalmıştır.

♦ Türkiye’yi katliamlar coğrafyasına dönüştüren bu tarihlerle yüzleşilmeli ve gerçekler açıklığa kavuşturulmalıdır.

♦ Aksi takdirde, Türkiye’de toplumunun güvenliği sağlanamaz, bu tür katliamlara yaşam alanları açılmaya devam eder.

♦ Bu katliamlara sessiz kalmak, geleceğin güvence altına alınmasına kayıtsız kalmak anlamı taşır.

♦ Çağdaş, laik, eşitlikçi, barışçı ve demokratik bir Türkiye özlemi, ancak katliamcıların salt tetikçileri ile sınırlı değil, arkasındaki ideolojik ve derin güçlerle açığa çıkarılmasıyla mümkündür.

♦ Tarihimiz bu karanlık gününde, Gazi Katliamı’nda devletin üstlendiği başrolü Türkiye unutmadı. Bu kara leke, ancak çağdaş, laik, demokratik bir Cumhuriyetin, herkes için eşit hukuk devletine dönüşmesiyle aşılabilir.

♦ Gazi Mahallesi’nde ne olmuştu, “28 yıl önce ne yaptık ve nasıl yüzleşmeliyiz” diye sorması gereken önce devlettir…

♦ Çünkü tüm katliamları açıklığa kavuşturacak bilgiler, bu halkın can güvenliğinden sorumlu devletin elinde mevcuttur.

♦ 15 Mayıs 2023 sabahı yeni bir TBMM ve yeni bir hükümete uyanacağız. İşte bu nedenle Alevi hareketi, tüm muhalif partilerden, katliamların aydınlatılmasını ve Gazi davasının yeniden görülmesini talep edecektir.

♦ Bu talep, yeni kurulacak hükümetin öncülüğünde TBMM çatısı altında derhal bir araştırma komisyonu kurularak, Gazi davasının yeniden görüşülmesi sağlanmalıdır. Çünkü Gazi davası toplumun vicdanında henüz sonuçlanmamıştır.
   
                                                                       /././

Gazi katliamının 28’inci yıldönümünde yaşamını yitirenler anıldı: ‘Sorumlular yargılanmadı’(Cumhuriyet)

İstanbul Gazi Mahallesi’nde 12 Mart 1995’te yaşanan katliamda yaşamını yitiren 22 kişi, katliamın 28. yılında mahallede düzenlenen yürüyüşle anıldı.

İstanbul Gazi Mahallesi’nde 12 Mart 1995’te 22 kişinin öldürüldüğü katliamın üzerinden 28 yıl geçti. Türkiye tarihinin kara lekelerinden biri olan katliamın asıl failleri ortaya çıkarılmadı ve yargılanmadı. Gazi Mahallesi katliamında yaşamını yitirenler bugün katliamın 28’inci yılında demokratik kitle örgütleri ve sol partiler tarafından yapılan etkinlikle anıldı.

‘AMAÇ DEVRİMCİ MUHALEFETİ SİNDİRMEK’

Anma için Gazi Mahallesi Cemevi önünde yüzlerce yurttaş bir araya geldi. Güvenlik önlemlerinin yoğunluğu dikkat çekerken grup, sloganlarla katliamın gerçekleştiği alana yürüyüş düzenledi. Burada katliamda yaşamını yitiren Dilek Şimşek’in kardeşi Hüseyin Şimşek bir basın açıklaması yaptı. Şimşek yaptığı konuşmada, “Bundan tam 28 yıl önce 12 Mart 1995’te İsmetpaşa Caddesi’nde bagajında şoför Mesut Efe’nin cesedi ile ilerleyen taksiden açılan ateşle kahvehaneler kurşun yağmuruna tutulmuş bir kişi hayatını kaybetmiş 5’i ağır 25 kişi yaralanmıştı. Gazi halkı için bu saldırılar yeni değildi. Amaç Gazi’de devrimci muhalefeti sindirmek ve devrimci demokratik Gazi halkına gözdağı vermekti” dedi. Şimşek, katliamın sorumlularının dönemin Başbakanı Tansu Çiller, İçişleri Bakanı Nahit Menteşe, İstihbarat Daire Başkanı Hanefi Avcı, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, İstanbul Valisi Hayri Kozakçıoğlu ve İl Emniyet Müdürü Necdet Menzir olduğunu söyledi.

HÜKÜMET İSTİFA SLOGANLARI ATILDI

Yurttaşlar katledilenlerin mezarlarının bulunduğu Gazi Mahallesi Mezarlığı’na yürüdü. Yürüyüş sırasında sık sık “Hükümet istifa” sloganları atıldı.

                                                     /././

Gazi davası hâlâ faili meçhul - Av. Remzi KAZMAZ(Cumhuriyet)

İstanbul Gazi Mahallesi’nde 12 Mart 1995 akşamı, Alevilerin gittiği üç kahvehanenin kurşunlanmasıyla başlayan ve 23 kişinin hayatını kaybetmesine, 653 kişinin yaralanmasına neden olan Gazi Olayı’nın üzerinden tam 28 yıl geçti.

Bu korkunç katliamı ne yazık ki hukuk katliamı izledi. Gazi Mahallesi’nde yaşanan olaylarla ilgili tüm sorumlular adalet önüne çıkarılamadan Gazi davası zamanaşımına uğradı. 2004’te yapılan düzenlemeyle insanlığa karşı işlenen suçlar ile bu suçlarda zamanaşımı kaldırıldı ama bu düzenleme geriye işletilmedi!

ETKİSİZ YARGI

Bu davada ne yazık ki hukuk Karadeniz’in azgın sularında boğuldu. Gazi Davası karanlıkta kaldı. Gazi Davası’nın aydınlatılması için verdiğimiz mücadelede, yargılamanın seyrine baktığımız zaman, usul ve esasa ilişkin hatalarla dolu olduğunu, yargının ne derece atıl ve etkisiz kaldığı anlaşılacaktır.

Davanın durması, davanın Trabzon Ağır Ceza Mahkemesi’ne nakli, hâkimin dünyada eşi benzeri olmayan davadan çekilme gerekçesi, makul süre, savunma hakkı, keşif, hemen hemen her duruşmada talep ettiğimiz ama hiçbir zaman araştırılmayan delillerimiz, hazırlık evraklarının eksikliği, telsiz konuşmalarıyla ilgili bantların çözümü, uzun menzilli silahların kimlere verildiği, olaylarda kullanılan silahlardan çıkan mermi ve kovanların hangi görevlilere ait olduğu ve onlarca delilin mahkeme tarafından değerlendirilmemesi... Ayrıca o dönem Başbakanlık tarafından Kutlu Savaş’a hazırlatılan Susurluk Raporu’nun açıklanmayan bölümleri, istenmesine rağmen mahkeme dosyasına konulmamıştır.

Adil yargılamanın en temel ilkelerinden biri olan makul süre tarih olmuş, dava parçalara ayrılmıştı. Bu davadan geriye çile, azap ve eziyet dolu günlerde, adalet peşinde koşan çilekeş ailelerin gözyaşları ve sabırlı bekleyişleri kaldı.

HUKUK VE ADALET

28 yılı aşkın süredir, ailelerin gözü yaşlı sabırlı bekleyişi ile sürdürdüğüm bu mücadelede Trabzon’un zorlu yollarında dünyayı iki kez dolaştım. Ancak inatçı ve kararlı bir şekilde sürdürdüğüm bu mücadelede en ufak bir yol alınmaması, bütün taleplerimiz karşısında gerek mahkemelerin gerek siyasilerin üç maymunu oynaması karşısında iki yıl önce “Ülkemizde hukuk rüzgârlarının esmediğini” söyleyerek cübbemi çıkarıp Gazi davasının avukatlığından çekildim.

Geçmişte işlenen birçok cinayetin yapılan birçok katliamın failleri hâlâ ortada yok. Faili meçhul olaylardan biri olan Gazi Olayı aydınlatılırsa diğer birçok faili meçhul de aydınlanacaktır. Böylece, yıllardır yüreklerinde acı ile yaşayanların adalete ve hukuk devletine olan inançlarını yeniden inşa edebilir, toplumsal barışı sağlayabiliriz. Kaldı ki bu faili meçhul olaylar karşısında suskun kalmak, katliamları onaylamak olacaktır. Her katliam bir sonrakine cesaret verir. Bu nedenle susmak geleceğimizi her gün öldürmektir.

Ülkemizde ve dünyada bu tür olayların bir daha yaşanmamasını diliyor, 12 Mart 1995 yılında faili meçhul bir şekilde hayatını kaybeden kişileri saygıyla anıyor, yaşanan olayın sorumlularının bir an önce yargılanmasını ümit ediyorum.

AV. REMZİ KAZMAZ / GAZİ DAVASI SÖZCÜ AVUKATI



KISA KISA GÜNDEM - 13 MART 2023 -

 


Kızılay’ın kira gelirini yıllarca AKP'ye yakın YDA adlı şirket toplamış(BİRGÜN)

Ortaya çıkan skandallarla gündemden düşmeyen Kızılay’ın, kira gelirlerini iktidara yakın şirkete bıraktığı ortaya çıktı. Kızılay’ın Ankara’da mülkiyeti kendisine ait olan alanına dört bankamatik, üç büfe ve reklam panoları konuldu. İşletmelerin kira gelirini yıllarca YDA adlı inşaat şirketi topladı.(https://www.birgun.net/haber/kizilay-in-kira-gelirini-yillarca-akp-ye-yakin-yda-adli-sirket-toplamis-424516)

Sahte dayanıklılık raporu satılıyor!(İsmail Arı-Birgün)

Milli Eğitim, özel eğitim kurumlarından depreme dayanıklılık raporu istedi. Raporu hazırlayan şirketin yetkilisi kolonlardan örnek almadığını itiraf etti: “Milli Eğitim’in salak olduğunu herkes biliyor, rapor kontrol edilmiyor”(https://www.birgun.net/haber/sahte-dayaniklilik-raporu-satiliyor-424478)

Çocuklar korumasız(Mustafa KÖMÜŞ-BİRGÜN)

Maraş merkezli depremlerin ardından onlarca çocuk hâlâ aranıyorken dinciler de gözünü çocuklara dikti. Son örnek İlim Yayma Cemiyeti’nden. Çocuklara Kuran dersi veren cemiyet yüzlerini de ifşa etti.(https://www.birgun.net/haber/cocuklar-korumasiz-424471)

Hep boş sözler, palavra(Mustafa BİLDİRCİN-BİRGÜN)

İktidarın her kriz döneminde müjde diye duyurduğu projelerin büyük bölümü kağıt üzerinde kaldı. Bir bölümü ise ya hayal kırıklığı yarattı ya da hedeflenen tarihte hayata geçirilemedi. Eğitimden istihdama, sağlıktan yargıya kadar hiçbir vaadini eksiksiz hayata geçiremeyen iktidarın, özellikle ekonomik vaatlerinin çoğunluğu sadece birer söz olarak tarihte yer aldı.(https://www.birgun.net/haber/hep-bos-sozler-palavra-424493)

Tersine gerçekleşen vaatler

İktidarın seçim dönemlerinde raftan indirdiği müjdelerin kağıt üzerinde kaldığını gözler önüne seren verilerden bazıları ise şöyle sıralandı: • Kişi başına düşen milli gelir 2023’te 25 bin dolar olacaktı, 9 bin 161 dolar seviyesine kadar düştü. • Toplam 36 bin 500 kilometre olması hedeflenen bölünmüş yol uzunluğu 2023 itibarıyla 27 bin kilometre olarak kaydedildi. • 2023’te yüzde 10’un altında olması planlanan yoksulluk oranı yüzde 11,4 olarak gerçekleşti. • Yüzde 15’in altına düşürülmesi planlanan kayıt dışı istihdam oranı yüzde 28,7'lik seviye ile can yakmaya devam etti. • Erdoğan’ın, “Giderlerse gitsinler” dediği doktor sayısında 144 bin ile 200 bin hedefinin çok gerisinde kalındı. • Tek haneli sayılara düşürüleceği savunulan enflasyon oranı giderek tırmanarak Kasım 2022’de yüzde 84,4 olarak hesaplandı.

Gerici vakıf ve dernekler çadır kentlerde kol geziyor: TBB’ye bağlı gönüllü avukatlara engelleme!(Gökay BAŞCAN-BİRGÜN)

Gerici dernek ve vakıflar çadır kentlerde rahatça dolaşırken depremzedelere hukuki destek vermek için bölgede bulunan TBB’nin gönüllü avukatları AFAD tarafından engellendi. Avukat Okumuşoğlu, “İçerideki dernek ve vakıfla kol geziyorken TBB’nin engellenmesi kabul edilemez” dedi.(https://www.birgun.net/haber/gerici-vakif-ve-dernekler-cadir-kentlerde-kol-geziyor-tbb-ye-bagli-gonullu-avukatlara-engelleme-424541)

Erdoğan ve Bahçeli, Kırıkhan'da: Sıkıntılar yaşadıysanız helallik istiyoruz(BİRGÜN)

                                                                                                                                   Fotoğraf: AA (Arşiv)

AKP'li Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Cumhur İttifakı'ndaki ortağı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, depremin vurduğu Hatay'ın Kırıkhan ilçesine ziyarette bulundu. İki isim de konuşmalarında, devletin ilk andan itibaren depremzedelerin yardımına koştuğunu öne sürdü.(https://www.birgun.net/haber/erdogan-ve-bahceli-kirikhan-da-sikintilar-yasadiysaniz-helallik-istiyoruz-424540)

AKP için her yol mübah (Mehmet Emin Kurnaz-BİRGÜN)

Ülke tarihinin en kritik seçimlerine iki ay kala iktidar iyice panikledi. Suç örgütü liderliğinden hüküm giymiş isimlerle yakın temaslardan HÜDA PAR’la ittifak kurmaya kadar koltukta kalmanın her yolunu deneniyor. Siyaset bilimci ve sosyologlar, meselenin yalnızca oy devşirmek olmadığına dikkat çekiyor. Uzmanlara göre bu hamleler HÜDA PAR gibi yapılanmalar üzerinden topluma korku salmanın da bir aracı niteliğinde.(https://www.birgun.net/haber/akp-icin-her-yol-mubah-424577)

Depremde çadır satan Kızılay'dan sonra AFAD'ın vicdansızlığı ortaya çıktı: Bu kez vinç ticareti (Mehmet İnmez-Cumhuriyet)

Depremde sınıfta kalan Kızılay ve AFAD’ın skandalları bitmiyor. Liyakatsiz kadroların çifter çifter maaşlarla yönettiği kurumlar tel tel dökülüyor. Binlerce insan enkaz altındayken AFAD’ın kontrolündeki vinçler için ailelerden para istendi. Yurttaşlar her saat için 10 bin TL ödemek zorunda kaldı. Bölgeye giden özel sektöre ait vinçler yollarda bekletilmiş bir kısmına da AFAD tarafından el konulmuştu. Kızını yitiren oyuncu Orhan Aydın, “Biz bu vinçlere para ödedik. 21. yüzyılın vicdansızlığı” dedi. Vinçlere para ödeyen çok sayıda yurttaş konuyu mahkemeye taşıyacak.(https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/depremde-cadir-satan-kizilaydan-sonra-afadin-vicdansizligi-ortaya-cikti-bu-kez-vinc-ticareti-2060374)

Depremde ağaç kıyımı(Şeyda Öztürk-Cumhuriyet)

Çanakkale’de 72.5 hektarlık alanda doğal kızılçam ormanı katliamı başladı. Tarım Orman-İş Sendikası Başkanı Şükrü Durmuş, “Depremi fırsat bilerek vurgun yapılıyor. Çokuluslu şirketlere hammadde temini için ağaçlar kesiliyor” dedi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/cevre/depremde-agac-kiyimi-2060397)

AKP, ekonomide rotayı Mehmet Şimşek'e çevirdi(Selda Güneysu-Cumhuriyet)

AKP kulislerinde, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “kamuoyunun yakından tanıdığı ve güvendiği sürpriz isimleri milletvekili aday listesine alacağı, bu isimler arasında eski AKP’li milletvekilleri ile eski bakanların yer alacağı” konuşuluyor. Bu isimlerden birinin de eski bakan Mehmet Şimşek olduğu belirtiliyor.(https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/akp-ekonomide-rotayi-mehmet-simseke-cevirdi-2060382)

Marmaris'teki tartışmalı projeye 'ÇED' onayı(Mehmet İnmez-Cumhuriyet)

Muğla’da Sinpaş Grubu’nun, Marmaris İçmeler’deki Kızılbük Thermal Wellness Resort projesine ilişkin ÇED kararı süreci tamamlandı. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı proje için ÇED olumlu raporu verdi.(https://www.cumhuriyet.com.tr/cevre/marmaristeki-tartismali-projeye-ced-onayi-2060396)

Yeşilçam'ın duayen oyuncusu Yılmaz Gruda hastaneye kaldırıldı!(Cumhuriyet)

Yeşilçam'ın usta ismi Yılmaz Gruda, sağlık sorunları nedeniyle hastaneye kaldırıldı. Kaldırıldığı hastanede kırmızı alanda tutulan usta oyuncunun menajeri Tümay Özokur, sosyal medya hesabı üzerinden Sağlık Bakanlığı'na çağrıda bulunarak Gruda'nın yoğun bakıma alınmasını talep etti.(https://www.cumhuriyet.com.tr/yasam/yesilcamin-duayen-oyuncusu-yilmaz-gruda-hastaneye-kaldirildi-2060399)

(derleyen: mstfkrc)













HÜDAPAR “Erdoğan’ı destekleyeceğiz” dedi, Timur Soykan Hizbullah’ın kanlı tarihini hatırlattı - BİRGÜN + Taliban'dan HÜDA PAR görüşmesi (SOL)+ Vatan Partisi ve Hüda-Par 'şeriat'ta birleşti (Gazete Manifesto)

 HÜDAPAR “Erdoğan’ı destekleyeceğiz” dedi, Timur Soykan Hizbullah’ın kanlı tarihini hatırlattı - BİRGÜN 

HÜDAPAR, 14 Mayıs’ta Erdoğan’a destek vereceğini açıkladı. BirGün yazarı Timur Soykan, “Hizbullahçıların partisi HÜDAPAR, Cumhur İttifakı’nın ortağı olurken Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ı nasıl katlettiklerini ve mezar evlerini hatırlayalım” diyerek hafızaları tazeledi.

Hür Dava Partisi (HÜDAPAR) 14 Mayıs’ta yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde Recep Tayyip Erdoğan’ı destekleyeceğini açıkladı.

BirGün yazarı Timur Soykan, HÜDAPAR Zekeriya Yapıcıoğlu’nun “Türkiye Cumhuriyeti'ne göre Hizbullah bir terör örgütü olabilir ama bana göre bir terör örgütü değil” dediği örgütün cinayetlerini, katliamlarını ve işkencelerini hatırlattı.

Sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımlarda Soykan, şunları kaydetti:

"Hizbullahçıların partisi HÜDAPAR, Cumhur İttifakı’nın ortağı olurken Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan’ı nasıl katlettiklerini ve mezar evlerini hatırlayalım. Hizbulkontra için Türkiye tarihinin en vahşi örgütü denilebilir.

Devlet içinden desteklendiği defalarca itiraf edildi ve ‘Hizbul-kontra’, ‘Hizbul-vahşet’ diye anıldı. Radikal İslamcı örgütün merkezi Batman’dı. Bugün Erdoğan’ı destekleyen Doğu Perinçek’in dergisi ‘2000’e Doğru’ da Hizbullahçılar’ın hedefi olmuştu.

GAZETECİ HALİT GÜNGEN ÖLDÜRÜLDÜ

Gazeteci Halit Güngen, 2000’e Doğru Dergisi’nde 1992'de Hizbullahçıların, Diyarbakır Çevik Kuvvet Merkezi’nde eğitildiğini yazdı, ilk kez örgütün lideri yazıldı: Hüseyin Velioğlu. 21 yaşındaki Halit Güngen bu haberden iki gün sonra derginin Diyarbakır Bürosu’nda öldürüldü.

MEZAR EVLER

Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan, Hizbullah’a yönelik çok sayıda operasyon yapmış, önemli kadrolarının yakalanmasını sağlamıştı. Bu operasyonlarda ele geçirilen belgeler ve bilgiler soncu örgütün lideri Hüseyin Velioğlu, İstanbul Beykoz’daki bir villada kuşatıldı.

Beykoz’daki villaya baskında Hüseyin Velioğlu öldürüldü, Edip Gümüş ve Cemal Tutar sağ yakalandı. Cemal Tutar, gazeteci Halit Güngen’i de öldürdüğünü itiraf edecekti. İtiraflar ve villada yakmaya çalıştıkları CD’ler ile bilgisayar açılınca Hizbul-vahşet gözler önüne serildi.

İstanbul, Adana, Diyarbakır, Konya gibi pek çok şehirde insanları beton çivisi ve domuz bağıyla işkence yapıp öldürerek gömmüşlerdi. Çok sayıdaki mezar evden haftalarca cesetler çıkarıldı. Bir kısmı ajan olmakla suçlanıp Hüseyin Velioğlu’nun emriyle öldürülmüştü.

Müslüman feminist yazar Konca Kuriş, Temmuz 1998’de evinin önünden kaçırılmıştı ve kayıptı. Ocak 2000’de Hizbullah’ın Konya Meram’daki mezar evinde Konca Kuriş’in cesedi bulundu. 35 gün domuz bağıyla işkence yapılıp öldürüldükten sonra evin bodrumuna gömülmüştü.

GAFFAR OKKAN SUİKASTI

Operasyonlarla çok sayıda örgüt üyesi yakalandı. Tek kurşunla cinayetler örgütün imzasıydı ve hepsini itiraf ettiler. Gaffar Okkan’a yönelik suikast ihbarları geliyordu. Hizbullahçılar, Türkiye tarihinin en organize, kalabalık ve karanlık suikast eylemini gerçekleştirecekti.

Gaffar Okkan, 24 Ocak 2001 günü saat 17.40’da emniyet müdürlüğüne 500 metre uzakta kurulan pusuda çapraz ateşe alındı. Hizbullahçı tetikçi sayısı 20’den fazlaydı. 16 tane kalaşnikof silah kullanıldı. 469 tane mermi sıkıldı. Saldırıdan hemen önce bölgenin elektrikleri kesildi.

Gaffar Okkan ve 5 koruma polisi hayatını kaybetti. Adım başı kontrol noktası olan Diyarbakır’da emniyet müdürlüğünün 500 metre uzağına uzun namlulu silahlarla 20 kişi nasıl gelmiş ve biri bile yakalanmadan nasıl kaçabilmişlerdi… Destek almamaları halinde bu imkansızdı.

“MİLLİYETÇİLERİN AKLINA GELMİYOR”

Suikasttan bir hafta önce Gaffar Okkan’a Hizbullahçıların suikast düzenleyeceğine dair istihbarat 32. Gün'de haber olmuştu. Mezar evlerde onlarca kişiyi öldürenler, 10 yıl sonra, 2011'de adli kontrol şartıyla tahliye edildi. Sloganlarla karşılanıp yurt dışına kolayca kaçtılar.

Sözcü’den Özgür Cebe’nin haberiyle öğrendik. Gaffar Okkan’ı katledenlerin hepsi 2019 seçimi öncesi cezaevinden salınmıştı. Tahliyelerden önce Erdoğan, HÜDAPAR Başkanı’yla görüşmüştü ve seçim desteği karşılığında bırakıldılar. Şimdi Hizbullahçılar, Cumhur İttifakı’nın ortağı.

Çok milliyetçi, şahin siyasetçilerin, polis teşkilatının aklına Hizbullahçılarca katledilen devletin emniyet müdürü Gaffar Okkan gelmiyor. Doğu Perinçek de dergisinde çalışırken öldürülen gazeteci Halit Güngen’i unutmuş olmalı, Erdoğan’a desteği sürüyor. Ama tarih unutmuyor."

                                                              /././

Taliban'dan HÜDA PAR görüşmesi (SOL)- (19/10/2022)

Afganistan’daki Taliban hükümeti sözcüsü Zabihullah Mücahid, Diyarbakır'da HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ile görüştü.


HÜDA PAR'a ait 'Alimler ve Medreseler Birliği' tarafından gerçekleştirilen, “7’nci Alimler Buluşması” için Diyarbakır'a gelen Zabihulah Mücahid,  HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu ile görüştü. 

Rudaw'da yer alan habere göre, HÜDA PAR Diyarbakır İl Başkanlığında gerçekleşen görüşmede Yapıcıoğlu, ziyaretten duyduğu memnuniyeti ifade etti.

Ziyarette Mücahid'den Afganistan'daki son gelişmeler hakkında bilgi aldıklarını ifade eden Yapıcıoğlu, önceki gün düzenlenen “Alimler Buluşması”nda yaptığı konuşmasında, Afganistan'daki durum hakkında görüşlerini dile getirdiğini hatırlattı.

Yapıcıoğlu, "Çok uzun süren bu savaştan dolayı ve Afganistan'ın altyapısı tahrip oldu, insan kaynakları çok ciddi bir zarar gördü, ekonomik kaynakları halen ambargolar dolayısıyla tam olarak kullanılamıyor. Bu vesileyle bir kez daha bütün İslam ülkelerine çağrıda bulunuyoruz. Siyasi, kültürel her türlü ilişkiyi oradaki kardeşlerimizle kurmak ve onların elinden tutmak hepimizin boynunun borcudur" dedi.

Mücahid ise "Türkiye halkı ve devletinden ve burada bulunan dostlardan isteğimiz; Afgan halkı son birkaç yıldır ciddi sıkıntılarla karşılaştılar. Ülkemizde savaş yeni bitmiş sayılır. Bu nedenle ülkemizin yardım ve ekonomik projelere ihtiyaçları var"  ifadelerini kullandı.

"İş adamlarına yatırım çağrısında" bulunan Mücahid, "Türkiyeli iş adamlarının Afganistan'da oluşan fırsattan istifade etmelerini istiyoruz. Ülkemizde 40 yıl boyunca var olmayan emniyet ve güven şu an oluşmuş durumda. Bu da yatırımlar için çok güzel ve müsait ortamdır. Türkiye hükümeti, halkı, iş adamları, alimleri ve bizimle aynı düşüncede olanlar bize destek ve yardım edebilirler, Afganistan'da yatırım yapabilirler. Yapacakları yatırımlar sayesinde hem kendileri bundan istifade edecek hem de halkımıza büyük faydaları olacaktır" diye konuştu.

Mücahid, şöyle devam etti:

"Türkiye'deki ekonomik tecrübelerden istifade edebiliriz. Şehirlerimizi tekrardan imar edebiliriz. Aynı şekilde elektriğimizi üretebiliriz. Bu yatırımlarımızın sermayeye ve Afganlarla iş birliğine ihtiyacı vardır. Türkiye'de yaşayıp ülkelerinin kalkınmasında tecrübe sahibi olan tüccar ve iş adamlarından isteğimiz aynı tecrübelerini Afganistan'a da aktarmalarıdır. Maden, imar ve çeşitli alanlarda yatırım yapabilirler. Türkiyeli dostlarımızdan ricamız bizleri desteklemeleri, Afganistan'ın da Türkiye gibi kalkınmasına öncülük etmeleridir."

Vatan Partisi ve Hüda-Par 'şeriat'ta birleşti (Gazete Manifesto)-(16/08/2021)

Taliban'ın zaferi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde  Erdoğan'ı destekleyen HÜDA-PAR'ı ve Vatan Partisi'ni ortak noktada birleştirdi.

Afganistan’da Taliban 20 yıl sonra başkent Kabil’i ele geçirdi. Afganistan Cumhurbaşkanı Eşref Gani ülkeyi terk etti. Hiçbir direnişle karşılaşmadan kent merkezine giren Taliban, Başkanlık Sarayı’nın kontrolünü de ele geçirdi. Afganistan halkı ise Taliban’dan kaçmak için ülkeyi terk etti.Taliban’ın zaferi, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde  Erdoğan’ı destekleyen HÜDA-PAR’ı ve Vatan Partisi’ni ortak noktada birleştirdi. HÜDA-Par Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Eşin, konuya ilişkin, Hizbullah’ın yayın organı Doğruhaber’e bir açıklama yaparak, Taliban’ı savundu. Eşin, 20 yılık işgalin sevindirici olduğunu belirterek, “ABD kaybetti, NATO kaybetti, Batı dünyası ve işbirlikçileri kaybetti. Afganistan halkı kazandı” diye konuştu. Genel af ilan edilmesinin önemli olduğuna dikkat çeken Eşin, “Temennimiz ülkede 40 yıldır devam eden savaşın sona ermesi, sorun ve problemlerin savaş ve çatışma ile değil, kardeşlik esasında çözüme kavuşturulması, huzur ve barışın hakim olduğu, İslam ülkelerine örnek olabilecek adil ve hak bir yönetimin inşa edilmesidir” ifadelerini kullandı.

VATAN PARTİSİ’NDEN DESTEK

Vatan Partisi Genel Sekreteri Özgür Bursalı ise, Genel Merkezde düzenlenen basın açıklamasında Taliban’dan övgüyle bahsetti. Özgür Bursalı, “Dünyanın bütün ülkelerinin saptadığı gibi, Taliban Örgütü, ABD emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı yürüttüğü silahlı mücadeleyi son hedefine ulaştırmak üzeredir. “Süreç, Afganistan’ı birleştirecek ve bağımsızlığını sağlayacak bir hükümetin kurulması yönündedir.  Taliban yönetimi, uluslar arası alanda şimdiden Afganistan’ın meşru bir gücü olarak kabul görmektedir” diye belirtti.


(derleyen:mstfkrc)

12 Mart Muhtırası üzerinden 52 yıl geçti (Çağdaş Bayraktar-Cumhuriyet) + ‘Devrim İdealtepe’de’ (Ali Sirmen-Cumhuriyet)


12 Mart Muhtırası üzerinden 52 yıl geçti (Çağdaş Bayraktar-Cumhuriyet)

Gazetemizin kapatıldığı ve yazarımız İlhan Selçuk’un da sorguda işkence gördüğü 12 Mart Muhtırası’nı değerlendiren uzmanlar, “Bu muhtıra 12 Eylül’ün öncüsüydü” dedi.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) komuta kademesinin dönemin Cumhurbaşkanı  Cevdet Sunay’a muhtıra vererek 32. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni istifaya zorladığı “12 Mart Muhtırası” üzerinden 52 yıl geçti. Sonrasında gazetemizin kapatıldığı ve yazarımız İlhan Selçuk’un da sorguda işkence gördüğü 12 Mart Muhtırası’nı Cumhuriyet’e değerlendiren uzmanlar, “Bu muhtıra 12 Eylül’ün öncüsüydü” dedi. 
52 yıl önce bugün TSK, siyasi iktidarın “tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine soktuğu” gerekçesiyle muhtıra verdi. Sonrasında CHP Milletvekili Nihat Erim’in başbakanlığında “partiler üstü reform hükümeti” iddiasında bir hükümet kuruldu. Hem orduda birçok komutan emekli edildi hem de aralarında  İlhan Selçuk  ve Doğan Avcıoğlu’nun da bulunduğu birçok yazar işkenceden geçirildi. 

‘İNTİKAM OPERASYONU’

“12 Mart askeri darbesi 9 Mart ile birlikte değerlendirilmelidir” diyen Doç. Dr. Ömer Atagenç, “Zira 12 Mart, 9 Mart’taki sol darbe girişiminin başarısızlığı sonrasında bu darbe girişimi ile ilişkisi olduğu düşünülen çevrelerin tahkikata uğraması ile sonuçlanacaktır” ifadelerini kullandı. 'Balyoz Hareketi' olarak bilinen ve 28 Nisan 1971’de başlayan sistematik şiddet bu girişimle ilişkisi olduğu düşünülen kişilerin Ziverbey Köşkü’nde uğradığı işkencelerle birlikte artarak devam etmesinin intikam operasyonu olduğunu belirten Atagenç,  “Bu dönemde Cumhuriyet gazetesi ve Doğan Avcıoğlu önderliğindeki  Yön-Devrim çevresinin maruz kaldığı baskı oldukça şiddetlidir. Avcıoğlu ve çevresinin de benzer bir akıbete uğradığı görülmüştür. Ayrıca 12 Mart darbesi kendi muhaliflerini 'darbecilik' suçlaması ile baskı altına almıştır. 12 Eylül’ün öncülü bir süreç yaşanmıştır” ifadelerini kullandı.

Dönemin Adalet Partisi iktidarının zihniyet olarak Demokrat Parti iktidarının devamı olduğuna dikkat çeken Dr. Çiğdem Bayraktar, “Ekonomik sorunlar, ABD’nin 6. Filo savaş gemisinin gelmesi ve birçok çeşitli nedenle yükselen toplumsal tepki karşısında Demirel hükümeti yetersiz ve işlevsiz kaldı” dedi.

                                                        /././ 

 ‘Devrim İdealtepe’de’ (Ali Sirmen-Cumhuriyet)

Sevgili,

Düşününce tüylerim diken diken olarak fark ettim. 12 Mart muhtırası verileli 50 yıldan fazla olmuş. Bugün artık acılar solmuş, zaman yassılaşmış, sen artık imkânsız olmuşsun. Ben yok olmanın eşiğine gelip dayanmışım. Artık hapishane yıllarımızın elli yılı aşkın kıdemi var.

Hep hayıflanmışsındır “Zamanında not tutsaydım da ben de anılarımı yazsaydım, ben de ne hikâyeler var” diye.

Haklıydın. Ziyaret kuyruklarında beklerken sıkıyönetim adliye koridorlarında turlarken, bir yandan içerideki kocayı kollar, bir yandan oğlanı büyütürken ailenin temel direği asıl ilginç olanı Mine Sirmen’in hapishane anılarıydı 

                                                             ***

12 Mart döneminde Uğur onların bir bölümünü, yani tutuklu eşlerini yazdı. Seninkileri de fırsat düştükçe, ben yazacağım artık. Senin hapishane anıların da benimkiler gibi zaman zaman kahkaha doludur. 12 Mart’taki ilk hapishane anın öyle mesela.

22 Haziran 1972 günü 1. Şube ekiplerince, Madanoğlu davasından İstanbul Emniyeti’ne götürüldüğümüzde Ankara sıkıyönetimi tarafından istendiğimiz belirtilmişti. O günü ve geceden sonra ertesi gün de 1. Şube’de geçirirken bir an önce Ankara’ya gönderilmemiz için başvuruda bulunmuş nihayet ertesi akşama doğru ücretini bizim cebimizden vereceğimiz bir otobüsle Ankara’ya gitmemize karar verilmişti.

Akşamüstü, Sansaryan Han’dan otübüsle Sirkeci’de araba vapuru iskelesine hareket ettik. Gözaltında olanlara kelepçe falan vurmadan her birinin yanına bir sivil memur oturtarak yola çıkarılmıştık. Sirkeci’den dünya gözüyle Üsküdar’a şöyle bir baktım. Çokça okumuş olduğum ama bu kez ortasında kendimi bulduğum bir öyküyü, ne yalan söyleyeyim, biraz da endişeyle bir daha okuyordum. Karşıya geçtik. Ben giderken ortaya bir teklif attım. İstanbul’dan gidiyorduk, bir daha ne zaman döneriz belli olmazdı. Birazdan Pendik’ten geçecektik. Pendik’in güzel sahil lokantalarından birinde bir yemek yiyip öyle yola devam etseydik. O sırada biz henüz bilmiyoruk ama VİP tutuklular olduğumuzdan, önerimiz çok kokacağı için rakı içmemek (biz de votka içtik) kaydıyla kabul gördü.

                                                              ***

Gece Pendik’in güzel sahil lokantası İskele’de yemeğimizi yedikten sonra Ankara’ya hareket ettik.

Ertesi günü de Albay Ali Elverdi tarafından Ankara sıkıyönetimi tarafından tutuklandık ve Mamak Muhabere Okulu’nun bando bölüğünün binasına konulduk. Tabii bu arada sen endişe içinde beni bulmak üzere Ankara’a gelmişsin ve sonunda da bulmuş, ama saat geç olduğundan görüşme izni alamamışsın. Bir not bırakmak istediğinde kabul etmişler. Sen de geldiğini, geç olduğu için görüşemediğini İstanbul’a döneceğini bildiren bir not yazmış, sonuna da şunları eklemişsin: “Devrim’i merak etme! İyi ve İdealtepe’de.”

Notu verdikten sonra, nerede olursa olsun, sesinden tanıyacağım avukat hanım yürüyüşünle çıkışa doğru yürürken arkadan bir er telaşla koşup, sormuş:

- Abla komutanım merak etti bu “Devrim iyi, İdealtepe’de ne demek?”

Sen bunca gerginliğin yorgunluğun üstüne artık dayanamamış ve ünlü kahkahanı patlarak,

- O mu demişsin, Ankara’ya gelirken oğlumuz Devrim’i İdealtepe’ de oturan babaannesine bıraktım da...

Doğan Avcıoğlu’nun çıkardığı Devrim dergisi ve ideal sözcükleri falan bir araya gelince adamlar  parola veriyorsun zannetmişler herhalde.

Merak ediyorum elli küsür sene önce patlayan kahkahan, Mamak Muhabere Okulu’nun müracaat kapısının oralarda bir yerlere asılıp, kalmış olabilir mi acaba?

(Ali Sirmen-Cumhuriyet)




 

Berkin Elvan katledilişinin 9. yılında mezarı başında anıldı + 9 yıl oldu: Berkin için, adalet için...+ AİHM'den Berkin Elvan davasında ihlal kararı - (SOL)


Berkin Elvan katledilişinin 9. yılında mezarı başında anıldı

Haziran Direnişi sırasında polisin attığı gaz kapsülü ile başından yaralanıp hayatını kaybeden Berkin Elvan, ölümünün dokuzuncu yıldönümünde anıldı.

Haziran Direnişi sırasında polisin attığı biber gazı fişeğiyle başından vurulup 269 gün komada kaldıktan sonra 11 Mart 2014’te yaşamını yitiren Berkin Elvan, ölümünün 9’uncu yılında mezarı başında anıldı.  İstanbul’un Şişli ilçesindeki Feriköy Mezarlığı’ndaki anmaya Elvan’ın ailesi, arkadaşları ve çok sayıda siyasi parti temsilcisi katıldı. “15’inde bir fidan, Berkin Elvan”, “Berkin Elvan ölümsüzdür” ve “Gezi tutsakları onurumuzdur” sloganları attı. Elvan için bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

Gülsüm Elvan: 'Yargılanacaklar'

Oğlunun mezarına karanfil bırakan Anne Gülsüm Elvan, yaşasaydı bugün Berkin’in 24 yaşında olacağını söyledi. Elvan, şöyle konuştu:

“Berkin hep 14 yaşında kaldı. Ben yıllardan beri mücadele ederken, 'Hiçbir çocuk ölmesin' dedim ama maalesef, geldiğimiz noktada gitgide ölümler çoğalıyor. Biz, 'Adalet onun için' dedik ama maalesef onu da göremedik. Çok üzgünüz, çok öfkeliyiz çünkü son deprem hepimizi daha mahvetti. Tek dileğimiz adalet, adalet. Yine Can’sız (Atalay), biliyorsunuz 16 Haziran’da da yoktu, Mücella (Yapıcı) abla, bu anmada da yoklar. Buruğuz, üzgünüz. Umarım en kısa zamanda onları alacağız. Çok seviyoruz onları. Öfkeliyiz, gerçekten çok öfkeliyiz. Bu son depreme baktığınız zaman enkazın altında doğmamış çocuklara sebep olanlar; umarım bir an önce bir an önce adalet gelir, yargı gelir, yargılanacaklar. 'Başka analar acı çekmesin, artık yeter' diyorum. Başka bir şey diyemiyorum. Yeter artık.”

Sami Elvan: 'Adalet bize gelince var, katile gelince yok'

Eşi ve kendisi hakkında dava açıldığını hatırlatan baba Sami Elvan da adalet görmediklerini dile getirdi. Elvan, şunları söyledi:

“Bizim oğlumuzun katili şu an dışarıda. Belki de bilmiyorum, hâlâ öldürmeye devam ediyordur. Eşimle ben yargılanıyoruz. 8,5 yılla yargılanıyoruz. Bize gelince adalet var ama katile gelince adalet yok. Bizim avukatımız, Mücella abla, Tayfun Kahraman, bütün Gezi’de olan insanların hepsini suçsuz bir şekilde şu an müebbetle yargılıyorlar ve içeri attılar. Bizim çocuğumuzu öldüren katil de müebbet aldı ama hâlâ dışarıda. Bu adaletin neresinde bir a’sı var, bana bunu kim tarif edebilecek? Buradan Adalet Bakanı’na sesleniyorum. ‘Türkiye’de yargı bağımsız’ diye konuşuyor. Yargı bağımsız mı acaba? ‘Bu kadar cezaevi yaptık’ diye övünüyorlar. Herhalde onlar kendilerine yaptılar cezaevini. Umarım öyle olacak, yakın bir zamanda öyle düşünüyorum. Buradan cezaevindeki bütün hükümlülere, Gezi davasında tutuklanan bütün dostlarımızı en kısa zamanda aramızda görmek istiyoruz. Başta Selahattin Demirtaş olmak üzere Can Atalay, Mücella Yapıcı, diğer dostlarımızı da hepsini aramızda görmek istiyoruz. En kısa zamanda aramızda olacaklarını biliyorum. Bir de şunu söylemek istiyorum. Benim çocuğum geri dönmeyecek. Bunu defalarca söyledim ama biz bu davanın emsal teşkil etmesini istiyoruz. Bir daha böyle bir şey olmamasını istiyoruz. Ülkemizde hukukun, adaletin, kardeşliğin, barışın olmasını istiyoruz.”

'Bu sistem on binlerce çocuğu ailesinden koparmaya devam etti'

Aile adına hazırlanan ortak açıklamayı da Berkin'in kardeşi Özge Elvan okudu. "2013’ten beri yürüttükleri adalet mücadelesinin, adliyenin tozlu raflarında kaldığını" belirten Elvan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Dönemin İstanbul Emniyet Müdürü Hüseyin Çapkın ve İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu yargılanmadı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 7 Şubat’ta Çapkın ve Mutlu’nun sorumluluklarıyla ilgili etkili bir soruşturma yürütülmediği görüşüne vardı ve Türkiye’yi mahkûm etti, fakat Türkiye’deki adli makamlar, bu karara rağmen harekete geçmedi. Berkin’imizin katili Fatih Dalgalı ise sadece 16 yıl 8 ay hapis cezasına çarptırıldı. Mahkeme heyeti, Dalgalı’nın kasten öldürme suçunu işlediğinin sabit olduğuna hükmetti. Dalgalı, bir gün bile hapse girmedi. Berkin’imizin katillerine hak ettikleri cezayı vermeyenler, avukatımız Can Atalay’ı, mücadele arkadaşımız Mücella Yapıcı’yı, her zaman yanımızda olan Tayfun Kahraman’ı, Çiğdem Mater’i, arkadaşlarımız Ali Hakan Altınay ve Mine Özerden’i hapse tıkadı. Sadece Berkin için deyip bütün çocuklar için adalet isterken bu sistem on binlerce çocuğu ailesinden koparmaya devam etti.

'Çocuklarımızı enkazda aramayan iktidara karşı adalet arıyoruz'

Biz adalete açız. Bir çocuğun 6 yaşında evlendirilmesine göz yumanlara karşı adalet arıyoruz. Çocuklarımızı tarikatların, çocuk istismarcılarının eline bırakanlara karşı adalet arıyoruz. Çocuklarımızı enkazda aramayan bu iktidara karşı adalet arıyoruz. Devlet eliyle öldürülen tüm çocuklar için adalet arıyoruz. İşte biz bu yüzden iktidara ve adaleti bir türlü sağlamayan yargı makamlarına sesleniyoruz. Siz katilleri korumaya çalışsanız da biz Berkin için, katledilen bütün çocuklar için, deprem bölgesinde yaşamını yitiren ve hâlâ korunamayan çocuklar için, tarikatların ellerinde bırakılan çocuklar için adalet istemekten asla vazgeçmeyeceğiz. Önümüzdeki yıl 10’uncu kez bu mezarın başında adaleti bulmuş olmayı diliyoruz. Çünkü bir çocuğun katilinin hesap vermesi, geride kalan tüm çocuklarımızın geleceğinin teminatı olacak. Oğlumuz, canımız, yavrumuz, Berkin’imiz; kaç yıl geçerse geçsin sana yaşatılan zulmü unutmayacağız. Seni bizden koparanları asla affetmeyeceğiz. Elbet bir gün yattığın yerde rahat uyuyabilmeni sağlayacağız.”

                                                               /././

9 yıl oldu: Berkin için, adalet için... 

Haziran Direnişi'nde polis saldırısı sonrası yaşamını yitiren Berkin Elvan’ın ölümünün üzerinden 9 yıl geçti.

Haziran Direnişi'nde polisin hedef alarak gaz fişeğiyle vurarak öldürdüğü Berkin Elvan henüz 15 yaşındayken, 269 gün boyunca yoğun bakımda kaldıktan sonra 11 Mart 2014'te aramızdan ayrılmıştı.

O günden bu yana süren adalet mücadelesi iktidar güdümündeki yargı eliyle engellenirken, Berkin'in ailesinin ve halkın adalet mücadelesi sürüyor.

Berkin'in ailesi, bugünkü anma öncesi yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullanmıştı:

"Berkinimizi anıyoruz! Evladımız, canımız, Berkinimiz bizden koparalı 9 yıl oldu. Katledilişinin 9. yılında Berkinimiz için, tüm çocuklar için, adalet için Feriköy Mezarlığı’nda olacağız. Tarih: 11 Mart Cumartesi (Yarın) Saat: 15:00"

                                                              /././

AİHM'den Berkin Elvan davasında ihlal kararı

AİHM, Berkin Elvan’ın ailesinin yaptığı şikayette Türkiye’nin, AİHS’nin yaşam hakkıyla ilgili 2 maddesini ihlal ettiğine hükmetti.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Gezi Direnişi sırasında polis şiddetiyle öldürülen Berkin Elvan’ın ailesinin açtığı davada Türkiye’yi mahkum etti.

Elvan’ın anne ve babası Sami ve Gülsüm Elvan ile iki kız kardeşi Gamze ve Özge Elvan 2019 yılında Türkiye aleyhine AİHM’de dava açmıştı.

BirGün'ün aktardığına göre, AİHM'nin sosyal medya hesabından yapılan paylaşımda, başvuruyla ilgili olarak Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) yaşam hakkıyla ilgili 2 maddesini ihlal ettiğine hükmedildiği belirtildi.

Gerekçeli kararda emniyet ve vali detayı 

AİHM, açıkladığı gerekçeli kararında, Berkin Elvan’ın ölümüyle ilgili Türkiye’nin AİHS’in 5’inci maddesi kapsamındaki usule ilişkin yükümlülüğünü yerine getirmediğini tespit etti.

Kararda, İstanbul Emniyeti'nin oynadığı role ilişkin etkili bir soruşturma yürütme konusundaki usuli yükümlülüğü İstanbul Emniyet Müdürü veya İstanbul Valisi’nin Berkin Elvan’ın ölümünde rol oynamış olabileceğine yer verildi.

Türkiye’de Berkin Elvan’ın ölümüne ilişkin yetkililerin sorumlularla ilgili “etkili bir soruşturma yapmamasının” insan hakları ihlali teşkil ettiği görüşüne vardı.(07/02/2023)

(SOL) 

Öne Çıkan Yayın

GÜNDEM -19 Haziran 2025-

İsrail yardım ve şarj noktalarında toplanan Gazzelileri hedef alıyor: Bir günde 69 Filistinliyi katletti -soL- Gazze’deki Sağlık Bakanlığı’n...