'Duble yol' politikası enkazda kaldı: 'Ulaşıma kâr olarak bakarsanız sonu böyle felaket olur' (İrem Yıldırım-SOL/Söyleşi)+TKP Deprem Takip Merkezi'nden 'depremlerin ulaşıma etkisi üzerine' değerlendirme raporu(SOL)

 'Duble yol' politikası enkazda kaldı: 'Ulaşıma kâr olarak bakarsanız sonu böyle felaket olur' (İrem Yıldırım-SOL/Söyleşi)


İTÜ İnşaat Fakültesi eski öğretim üyelerinden ulaşım uzmanı Prof. Dr. Haluk Gerçek soL’un sorularını yanıtladı.

6 Şubat’ta yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerin, bölgedeki ulaştırma sistemine verdiği hasar hem arama/kurtarma ve yardımların bölgeye ulaşmasını engelledi hem de yurttaşların bölgeden ayrılma çabasını. Depremde çöken karayolları, kayan demiryolları, parçalanan asfaltlar, kırılan Hatay Havalimanı pisti ve trafik krizi ilk günlerde tüm hareket alanını daralttı, müdahaleyi ciddi manada geciktirdi.

Tüm bu sorunların irdelendiği, TKP Deprem Takip Merkezi Ulaşım Çalışma Grubu’nun hazırladığı ‘6 Şubat Depremlerinin Ulaşıma Etkisi Üzerine Bir Değerlendirme’ isimli rapora katkı sunan İTÜ İnşaat Fakültesi eski öğretim üyelerinden ulaşım uzmanı Prof. Dr. Haluk Gerçek soL’un sorularını yanıtladı.

Prof. Dr. Haluk Gerçek, Türkiye’de yaşanan kazaları, depremleri, selleri ve bunların sonucunda çöken ulaşım sistemlerinin ana nedenini "kamudan tamamen el çektirilen işletmeler, planlamalar yani özelleştirilen sistemler" diyerek anlatıyor. Gerçek, “Ulaştırmanın yapımını ve işletmesini kâra, ranta, liberal politikalara dayalı piyasa koşullarına terk ederseniz sonuç bu olur” sözleriyle durumu özetliyor.

Plansızlık, koordinasyonsuzluk, özelleştirmeler, bilim ve aklın ışığında değil rant ve kâr endeksli atılan adımlar… Hem İstanbul’da beklenen depremin ulaşımda doğuracağı sonuçlar hem de ‘afet öncesinde ne yapılmalıydı ve ne yapılmadı’ sorularının yanıtını aradık.

Depremde ulaştırma/lojistik sistemlerinin bu denli sekteye uğramasının nedeni neydi?

Öncelikle ciddi bir plansızlık var. Afetle ve de afet sonrasında yapılacak müdahalelerle ilgili ulaşımda da tıpkı diğer konularda olduğu gibi, bir planlama yapılmadığı anlaşılıyor. Bu tür büyük bir depremde ulaşım sisteminin altyapısının önemli ölçüde hasar görmesi beklenen bir şey. Tüm bu meydana gelen çökme, kayma, kırılmalarda önemli nedenlerden biri bu yapıların öncesinde depreme dayanıklılığı konusunda yeterli önlemlerin alınmamış olması.

Bir diğeri de afet sonrasında da sizin de belirttiğiniz gibi gerek kurtarma çalışmalarının gerek yardım çalışmalarının bölgeye ulaştırılması ya da insanların bölgeden uzaklaştırılmasıyla ilgili işlevlerin ulaşım sistemindeki kesinti nedeniyle gerçekleştirilememesi. Tamamen bir tıkanıklık ve çaresizlik durumu ile karşılaşılıyor.

'Çalışma yapılmadığı ortaya çıktı'

Türkiye bir deprem ülkesi ve bu bölge için de öncesinde çok kez uyarı yapıldı. Yani öngörülebilir ve buna ilişkin bir çalışma yapılabilirdi. Ulaşım açısından alınması gereken önlemler neydi? Neye dikkat edilmesi gerekiyordu da edilmedi ve bu hâle geldi?

Bir kere ulaşım açısından mevcut ulaştırma alt yapısında yüksek deprem riski olan yerlerde yapısal olarak uygulanması gereken standartların tam olarak uygulanmadığı anlaşılıyor. Yıkımın büyük olma nedenlerinden bir tanesi nasıl binalar çürük yapılmışsa ulaşım sistemleri ile ilgili altyapı ve tesislerin de, depremin şiddetini kabul etmekle birlikte, gerekli önlemlerin alınmaması. Mesela faya çok yakın yerlerden güzergahların geçirilmiş olması, köprü-viyadük-üst geçit-tünel gibi yapılarda direncin daha düşük olması, yapısal bazı önlemlerde eksiklik olduğunu gösteriyor.

İkincisi, bir plana bağlı olarak kurumlar arasında bir koordinasyon olmaması. Herkes başının çaresine bakmaya kalktı ve bunun sonucunda birdenbire aşırı trafik yükü bindi yollara. Bununla ilgili de öncesinde bir planlama yapılmalıydı. Hangi alternatif yolların kullanılacağı, hareketlerin nasıl yönetileceği sorularına ilgili birimlerin önceden çalışma yapması gerekiyordu. Öyle de bir çalışma yapılmadığı da ortaya çıkmış oldu.

Yolların kapanmasının önemli bir nedeni bina enkazlarının yolları kapatması. Bu konuyla ilgili epey çalışma var, en az 3 metrelik bir şerit kalması gerekiyor ki gerek kurtarma araçlarının, acil araçların, ambulansların, lojistik destek araçlarının bu bölgelerle iletişimi sağlanmış olsun. Ama birçok yolda binalar öyle yıkıldı ki tamamen yollar kapandı. Girilemez ve çıkılamaz hâle geldi. Yolların kapanma riskiyle ilgili de önceden planların yapılması, ona göre gerekli yol genişliklerinin sağlanması ya da alternatif yolların planlanması gerekirdi.

'Tarihi Yarımada yıkılan binalar nedeniyle girilemez hâle gelir'

Yol genişliğine ilişkin atılacak adımlar aslında bilimsel olarak mevcut. Türkiye’de yol çalışmaları buna göre mi planlanıyor? Hiç buna uygun yapılan bir yol var mı?

Kesinlikle hayır. Yolların yıkılan binalarla kapanma riskiyle ilgili ciddi ciddi çalışmalar var. Özellikle Tarihi Yarımada’da öyle ilçeler var ki, önemli bir kısmının deprem sonrasında yıkılan binalar nedeniyle girilemez hâle geleceği yapılan çalışmalarda yazılmış zaten. Güngören, Esenler, Alibeyköy, Fatih o kadar dar ki. Yıkıldığı senaryoda, zaten önemli bir kısmı 6,5 metrenin altında genişlikte yollar olduğu için iki taraftaki bina genişliklerine de bağlı olarak tamamen kapanıyor.

Buna önlem alabilmenin birkaç yolu var. Binalarla ilgili önlemler var, o ayrı bir konu. Ulaşım sistemiyle ilgili özellikle sıkışık ve yoğun alanlar ile yıkılma riski yüksek olan bölgelerde yol genişliklerini en az 11 metre olacak şekilde ayarlamak lazım.

İkincisi bu kapanacak yollara alternatif koridorlar oluşturmak lazım daha baştan. Bunlar önceden planlanacak, sürekli kontrol edilecek şeyler.

                İTÜ İnşaat Fakültesi Eski Öğretim Üyelerinden ulaşım uzmanı Prof. Dr. Haluk Gerçek

Dolgu alanlar ve sahil riski

İstanbul’un deprem açısından en riskli alanı sahil hattı aynı zamanda da dolgu alan. Hem raylı hattın hem de karayolunun olduğu bu dolgu hattın depremde hasar görmesi ve tıkanması olası mı? Bu konuya ilişkin nasıl bir adım atılmalı?

Tamamen kapanmasa bile sahildeki faya yakın ve dolgu alan üzerine yapılmış bu ulaştırma yapılarının ki buna tünel kısmı hariç Marmaray’ın bir kısmı da dahil, ciddi hasar görme olasılığı yüksek. Gerek çökme, zemin oturmaları, kaymalar hatta belki tsunami tehlikesi sahil için söz konusu. Sahil bölgesi için böyle bir risk çok yüksek. Bunun için alternatif paralel çıkış yolları planlamak gerekiyor. Nispeten E-5’in ve 1. Çevre Yolu’nun biraz daha faydan uzak olması nedeniyle daha az hasar görme olasılığı mevcut ama orada da çok sayıda üst geçit, viyadük, köprü yapısı var. Ve onların güçlendirilmiş olması gerekiyor. Yolun kendisi çatlamasa bile önünüzdeki üst geçit çöktüğü anda yol kapanır. Eskilerin özellikle elden geçmesi ve eksiklerinin düzeltilmesi gerekiyor. Ulaşım altyapısında bu düzeltmeler yapılmazsa ciddi kesintiler ve tahribat ortaya çıkacak.

Sebep: 'Piyasa mekanizmasına göre çalışan bu kaotik yapı'

Tüm bu plansızlığın, denetimsizliğin, çözümsüzlüğün en büyük sebebi nedir peki?

Herkesin birbirinden habersiz, birbirini dinlemez bir şekilde bir şeyler yapıyor olması ve eskiden yapılan çalışmaların da okunmaması ve dikkate alınmaması nedenlerden birkaçı. Ama tabii en önemli neden kapitalist sistem yani piyasa mekanizmasına göre çalışan bu kaotik yapı. Merkezi planlama, eşgüdüm, bütün bu farklı eylemler toplum yararı esas alınarak planlanmadığı için karmakarışık bir durum var. Herkes görünüşte bir şey yapmış gibi görünse de ortak hedefte etkili bir sonuç almak pek mümkün değil bu sistemde. Bu iş için ciddi bir merkezi planlamaya ihtiyaç var. Sadece ulaşım için de söylemiyorum bunu gerek mekansal planlama, risk planlaması, risk analizleri, ulaşım planlaması, çevre planlaması bunların hepsinin birbiriyle konuşan şekilde, ortak biçimde, merkezi olarak koordine edilmesi gerekiyor.

'AKP, karayolunu ekonominin büyük çarkı olarak görüyor'

AKP iktidarının rasyonel bir ‘ulaştırma politikası’ var diyebilir miyiz?

AKP’nin ulaşım politikası yaptığını ya da yapacağını söylediklerinin tersine yine karayolu ağırlıklı devam etti. Ve büyük ölçüde otoyol, duble yollar yapıldı. Bazı hızlı tren projeleri de gerçekleştirdiler ama Türkiye’de demiryollarının hem yolcu hem de yük olarak oranı %5’in altında yani çok düşük. Yolcu taşımacılığında %10,  yük taşımacılığında %25’in yakalanması hedeflenirken hiçbiri gerçekleşmedi. Tersine sürekli karayoluna bağlı bir ulaşım sistemi oluşturuldu. Bu tabii Türkiye gibi bir ülkede son derece ekonomik olmayan bir yapıyı ortaya çıkardı. Karayolu ulaşımı hem petrole bağımlı hem çevreye zararlı hem de pahalı bir taşımacılık. AKP, ekonominin büyük çarklarından biri olarak karayolu yatırımlarını görüyor. Çünkü onun çarpan etkisi çok fazla. Pek çok sektöre kazanç sağlıyorsunuz; otomotiv sektörü, yapı sektörü, bir de hepimiz biliyoruz ki ihaleler var… AKP’nin rasyonel bir ulaştırma politikasına ulaşamadığımızı söyleyebiliriz.

Ulaşımın piyasa şartlarıyla yönetilmemesi, planlanmaması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü ulaşım, kamu yararı gözetilerek planlanması, yapılması ve işletilmesi gereken bir sektör. Bizde ne yazık ki her şey piyasaya ve neoliberal politikalara terk edildi. Kâr ve kazanç ilişkisi ile ulaşım sektörüne bakarsanız sonu böyle felaketler olur.

Kamu yararı gözetilerek, ekonomik açıdan da karayolu bağımlılığından kurtaracak kombine taşımacılığın, demiryolunun, limanların, deniz taşımacılığının payının arttırılmasına yönelik yatırımları bir an önce hayata geçirerek uygun politikaların hayata geçirilmesi gerek. Aslında bu bilinmeyen bir şey değil, bu işle ilgili insanlar yıllardır söylüyor ama tersi yapıldı bu güne kadar.

'Kazaların sebebi özelleştirmeler'

TCDD ve Yüksek Hızlı Trenler de bu bağlamda ele alınabilir. ‘Kâr ve kazanç’ ilişkisinin seçildiği bu ulaşım sisteminde Çorlu tren kazası ile aklımıza kazınan bir facia var. Nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özelleştirildi bir kere. Onlar da personel sayılarını azalttı ve hatları kontrol edip denetleyen görevlilerin çoğunu işten çıkardı. İş kâr odağına döndüğünde, kamu hizmeti olarak görülmemeye başlandığı anda maliyeti düşürmek için bakım az yapılıyor, personeli işten çıkarıyorsunuz o zaman da böyle kazalar oluyor. Özel sektöre verildikten sonra tek amaç kâr oluyor, güvenlikle ilgili önlemleri almak konusunda yeterli hizmet sağlanmıyor çünkü maliyeti düşürmek istiyorlar. Şunu da söylemek lazım, özelleştirmeden sonra demiryolunun zararı da arttı kazalar da arttı. Tüm bunlar kamunun ve devletin ulaşım sistemlerinin işletilmesi ve denetlenmesinde işten el çektirilmesinin sonuçlarıdır.

                                                                   /././

TKP Deprem Takip Merkezi'nden 'depremlerin ulaşıma etkisi üzerine' değerlendirme raporu(SOL)

TKP Deprem Takip Merkezi, 6 Şubat depremlerinin ulaşıma etkisi üzerine bir değerlendirme raporu yayımladı.

TKP Deprem Takip Merkezi Ulaşım Çalışma Grubu1, Maraş merkezli 6 Şubat depremlerinin ulaşıma etkisi üzerine bir değerlendirme raporu yayımladı. Rapor TKP Deprem Takip Merkezi Ulaşım Çalışma Grubu üyeleri Prof. Dr. Haluk Gerçek, Prof. Dr. Zerrin Bayrakdar, Dr. Murat Akad ve Faruk Bilen Çelik tarafından hazırlandı.

6 Şubat depremlerinin bölgedeki ulaştırma altyapısında, zemindeki bozulmalar, faylanma ve sarsıntının yarattığı hasardan kaynaklanan sorunlara yol açtığını belirtilen TKP Deprem Takip Merkezi raporunda, bu sonucun "ulaştırma altyapısının hazırlıksız olduğunu" gösterdiğini bildirdi.

"Yol, köprü ve tünellerdeki hasar ancak 10 Şubat’ta giderilebilmiştir. Bu kritik gecikme ilk günlerdeki aksamaların başlıca nedenleri arasındadır" denilen değerlendirme raporunda, "Bu fiziksel sorunlara bir de kapitalizmden kaynaklanan kaos eklenmiştir. Afet anında ulaştırmada planlı hareket esastır. Örneğin devlet bölgeye helikopterle havadan müdahale edebilmek için 142 özel firmayla iletişim kurmaya çalışmıştır. Devletin elinde afet sonrası müdahaleye uygun helikopter bulunmadığı anlaşılmaktadır" tespiti paylaşıldı.

Karayollarında acil durum yol ağı bulunması, hasar veya tıkanma durumunda bu ağın servis vermesi gerektiği vurgulayan TKP Deprem Takip Merkezi Ulaşım Çalışma Grubu, acil eylem trafik yönetim planının da olmadığı görüldüğünü bildirirken, "Ulaştırma yapılarının bir deprem politikası uyarınca tasarlanmadığı anlaşılmaktadır" açıklamasında bulundu.

TKP Deprem Takip Merkezi'nin depremlerinin ulaşıma etkisi üzerine değerlendirme raporu

"Depremde ulaştırma sistemi nasıl hasar görebilir?", "Kahramanmaraş merkezli depremlerde ulaşım yapıları nasıl hasar gördü?", "Deprem gibi bir afet durumunda ulaştırma/lojistik sistemlerinin işlevi nedir, bunlar için hangi önlemlerin alınması gerekir?" sorularına yanıt üreten TKP Deprem Takip Merkezi Ulaşım Çalışma Grubu'nun 6 Şubat depremlerinin ulaşıma etkisi üzerine bir değerlendirme raporu şu şekilde:

6 Şubat’ta yaşanan Kahramanmaraş merkezli depremlerin, bölgedeki ulaştırma sistemi üzerinde çok ciddi etkileri oldu. Depremlerin neden olduğu hasarlar ve deprem sonrasında trafiğin yönetilememesi ulaşımın aksamasına, bu nedenle arama/kurtarma ve yardım faaliyetlerinde gecikmelere yol açtı. Bu metinde, depremlerin etkisiyle ortaya çıkan sorunlar özetlenmekte; deprem gibi bir afet durumunda lojistik ve ulaştırma ile ilgili yapılması gerekenler ele alınmaktadır. Raporu hazırlayan Deprem Takip Merkezi Ulaşım Çalışma Grubu’nun ulaştığı sonuçlar aşağıda sıralanmakta, devamında ise ayrıntılarıyla açıklanmaktadır. 

  • 6 Şubat Depremleri bölgedeki ulaştırma altyapısında, zemindeki bozulmalar, faylanma ve sarsıntının yarattığı hasardan kaynaklanan sorunlara yol açtı. Bu sonuç ulaştırma altyapısının hazırlıksız olduğuna tanıklık etmektedir.
  • Yol, köprü ve tünellerdeki hasar ancak 10 Şubat’ta giderilebilmiştir. Bu kritik gecikme ilk günlerdeki aksamaların başlıca nedenleri arasındadır. 
  • Bu fiziksel sorunlara bir de kapitalizmden kaynaklanan kaos eklenmiştir. Afet anında ulaştırmada planlı hareket esastır. Örneğin devlet bölgeye helikopterle havadan müdahale edebilmek için 142 özel firmayla iletişim kurmaya çalışmıştır. Devletin elinde afet sonrası müdahaleye uygun helikopter bulunmadığı anlaşılmaktadır.
  • Karayollarında bir acil durum yol ağı bulunmalı, hasar veya tıkanma durumunda bu ağın servis vermesi gerekirdi. Ortada buna ışık tutacak bir acil eylem trafik yönetim planının da olmadığı görülmüştür.
  • Ulaştırma yapılarının bir deprem politikası uyarınca tasarlanmadığı anlaşılmaktadır.

Depremde ulaştırma sistemi nasıl hasar görebilir? 

Büyük bir depremin en ciddi sonuçları arasında ulaştırma sisteminin işlevlerinin kesintiye uğraması bulunmaktadır. Bu, deprem sonrası acil müdahalelerin yapılmasını kısıtlayan önemli bir etkendir. Ambulanslar, itfaiye, arama kurtarma çalışmalarına katılan araçlar, güvenlikle ilgili araçlar gibi acil müdahale araçlarının hareket yeteneği bu nedenle ciddi şekilde kısıtlanmaktadır. Ulaştırma altyapısının gördüğü hasar, şöyle sınıflandırılabilir: a) zemindeki bozulmalar, b) faylanma, c) sarsıntının yarattığı hasar ve d) tsunamiler. 

  1. Ulaştırma altyapısının depremden dolayı hasar görmesinin başlıca nedenleri arasında sismik hareketlerin neden olduğu zemin bozulmaları yer almaktadır. Bunlar toprak kaymaları, yanal yayılmalar, farklı zemin oturmaları ve yerüstü çatlaklarıdır. Güçlü bir yer sarsıntısı sırasında, kilsiz kum ve silt içeren alanlarda sıvılaşma görülebilir. Bu tür zeminlerde yer alan ulaştırma altyapıları (karayolları, demiryolları, limanlar, havaalanları, boru hatları ve lojistik merkezler) sıvılaşan zeminde oturma, yan yatma, dağılma, yanal deformasyon gibi hasarlara maruz kalabilir. Yüzey bozulmaları dik yamaçlarda toprak kaymalarına, karlı zeminlerde çığlara neden olabilir. Bu nedenle karayolları ya da demiryolları ulaşıma kapanabilir. 
  2. Depremden kaynaklanan yüzeydeki faylanma, karayollarına ya da demiryollarına denk gelebilir. Bunun olduğu yerlerde, yol yatağı yatayda ve/veya düşeyde kayabilir. Fay nedeniyle oluşan yer değiştirme, kayma ne kadar küçük olursa olsun, yola zarar verir. 

Yukarıda sayılan etkenler, karayolu ya da demiryolu köprüleri, viyadükleri, tünelleri gibi yapılarda da hasara neden olabilir. 

  1. Özellikle kentiçi ulaşım yollarında, sarsıntının etkisiyle hasar gören binalardan düşen parçalar ya da binaların bütün halinde yıkılmaları yolları kapatabilir. Dolgu alanlarda yer alan yollarda sarsıntı nedeniyle çökmeler görülebilir. Ya da köprü, viyadük gibi ulaştırma yapılarının taşıyıcı elemanları hasar görebilir. Bu hasar yıkılmaya neden olabileceği gibi, yıkılma yaşanmasa da ulaştırma yapısının işlev görmesini engelleyecek boyutta olabilir. 
  2. Bazı depremlerin neden olduğu tsunamiler de karayollarına, demiryollarına, limanlara, iskelelere, köprülere zarar verebilir. 

Kahramanmaraş merkezli depremlerde ulaşım yapıları nasıl hasar gördü?

6 Şubat 2023 günü meydana gelen depremler, bölgedeki ulaştırma altyapısında, yukarıda sayılan tsunami haricindeki bütün nedenlerden kaynaklanan hasarların oluşmasına yol açtı. 6 Şubat günü, bir bölümü otoyol üzerinde olmak üzere çeşitli karayolu ve demiryolu kesimleri ile bazı tüneller zarar gördü.2 Anadolu Ajansı’na konuşan Karayolları Genel Müdürlüğü yetkilileri yolların durumunu şöyle açıkladı: “Yolların durumu çok kötü. Deprem büyük hasara yol açmış. Yolların tümünde tahribat var.”3 Bu nedenle, ulaşımda ciddi sorunlar yaşandı. Müdahale için geç kalınmasının nedenleri arasında bu olgu da bulunmaktaydı.

6 Şubat’tan yaklaşık iki ay sonra, ulaştırma altyapısının gördüğü hasarın çerçevesi, depremlerin ardından kurulan TBMM Araştırma Komisyonu’na açıklandı. Karayolları Genel Müdürü Abdulkadir Uraloğlu, depremde zarar gören yol, köprü ve tüneller hakkında bilgi verdi. Uraloğlu, “Deprem bölgesindeki yol ağımız 9 bin 176 kilometre ve bunun 184 kilometresi depremden etkilendi. 711 kilometre tünelin 66 kilometresi bu bölgede ve 17,3 kilometrelik bir bölümü depremden etkilendi. Köprülerin de 5,1 kilometrelik kesimi depremden etkilendi” dedi. Ulaşım aksamalarını günlerce çözemediklerini de itiraf eden Uraloğlu, 6 Şubat’ta kapanan yolların tamamının ancak 10 Şubat’ta açılabildiğini söyledi. TCDD Genel Müdür Yardımcısı İsmail Hakkı Murtazaoğlu ise bin 215 kilometrelik hattın depremden etkilendiğini bildirdi.4

Dokuz Eylül Üniversitesi’nden araştırmacıların incelemelerinde, hasarların yol kaplamaları, şevler, demiryolları ve tüneller üzerinde yoğunlaştığı belirtildi. Depremle oluşan zemin sıvılaşması nedeniyle yol kaplamasının bazı yerlerde blok halde zemine battığı da kaydedildi. Zeminde oluşan hacim artışlarının kaplama üzerinde gerilmelere neden olduğu, bu durumu taşıyamayan asfalt kaplamalarda kabarmalar ve çatlaklar oluştuğu vurgulandı.

Bazı demiryolu kesimleri üzerinde, depremler sonrasında oluşan deprem yüklerinden kaynaklanan kalıcı şekil değiştirmeler gözlemlendiği belirtildi. Depremlerin neden olduğu yanal ve dikey atımların, demiryolu rayları üzerinde yatay ve düşey eksende deformasyonlara yol açtığı bildirildi. Malatya Erkenek tünelleri yaklaşım yolunda fay kırığının neden olduğu yol hasarının görüldüğü kaydedildi. Asfalt yolun, tamamında ağır hasar oluşmasıyla kullanılamaz duruma geldiğine de dikkat çekildi.

Kahramanmaraş ile Malatya arasındaki Erkenek tünellerinin Malatya güzergahında yer alan kısmında oluşan kaplama hasarına da raporda değinildi. Depremlerin yarattığı gerilmelerin kaplama dökülmesine ve su yalıtımında kullanılan membranların ortaya çıkmasına yol açtığı kaydedildi.5

Deprem sonrası görülen başlıca ulaşım sorunlarından bir başkası, deprem bölgesine bağlanan karayollarındaki trafik sıkışıklığı oldu. Yollarda meydana gelen deprem kaynaklı hasarlar dışında, afet bölgesine ulaşmak isteyen taşıtlar tarafından bu yollara önemli bir yük bindirildi. Bu trafik akımlarının yönetilememesi nedeniyle, afet bölgesine yapılması gereken müdahalelerde ciddi derecede gecikmelere neden olan trafik tıkanıklıkları ortaya çıktı. 

Deprem nedeniyle her zamankinden daha fazla açığa çıkan bir olgu da kapitalist sistemin kaotik yapısı oldu. Bu olgu, pek çok başka konuyla birlikte ulaştırma alanında da kendisini gösterdi. Yaşanan koordinasyonsuzluğun temelinde yatan kaotik yapı, ulaştırmayla ilgili hususlara da kaçınılmaz olarak yansıdı. 

Müdahale amacıyla deprem bölgesine gidenlerin plansız bir şekilde taşınmasının trafik sıkışıklığı ve müdahalelerde gecikme yaşanması gibi sonuçları oldu. Benzer şekilde deprem bölgesinden ayrılışlarda da benzer bir sorunla karşılaşıldı. Taşımacılık burada da piyasa koşullarına göre şekillendi. 

Oysaki afet anında bütün başlıklarda olduğu gibi ulaştırmada da planlı hareket etmek yaşamsal önemdedir. Ancak ulaştırma alanı piyasanın egemenliğinde olduğu sürece bunun yapılması mümkün değildir ve yaşadığımız son depremde de ne yazık ki aynı sorun ortaya çıkmıştır. 

Bu sorun, deprem bölgesine havadan müdahale amacıyla yapılabilecek taşımalara da yansımıştır.6 Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü deprem bölgesine havadan müdahale edilmesi için hava araçlarına sahip olan 142 şirkete yazı yazarak bu taşıtlarla deprem bölgelerine destek verilip verilemeyeceğini sormuştur. Sorun tam da buradadır. Karayolu ulaşımının aksadığı, Hatay Havalimanı’nın kullanılamaz durumda olduğu kritik saatlerde, çok yararlı olabilecek helikopterler verimli biçimde kullanılamamıştır. Oysa helikopterler özel şirketlere değil, devlete ait olsa ve nasıl kullanılacakları önceden ayrıntılı olarak planlanmış olsa, bu kaotik durum yaşanmayacaktı. TSK’nın olanaklarından yararlanmak varken, özel şirketlere başvurulması da ayrıca dikkat çekilmesi gereken bir sorundur. 

Deprem gibi bir afet durumunda ulaştırma/lojistik sistemlerinin işlevi nedir, bunlar için hangi önlemlerin alınması gerekir?

Yaşanan depremin bir kez daha hatırlattığı önemli bir sorun, böylesi bir afet durumunda yolların nasıl kullanılması gerektiğiyle ilgili bir planın yapılmamış olmasıdır. Yollar, afet bölgesi ile diğer bölgeler arasındaki erişimi sağladığı gibi, afet bölgesinin içerisinde hareketliliği sağlayan temel altyapı unsurlarıdır. Afet durumunda, özellikle ana bağlantıların ve tahliye koridorlarının  her iki açıdan da erişilebilir ve kullanılabilir durumda olması gerekir. Bunu sağlamak için ulaşıma ilgili kapsamlı ve ayrıntılı afet planlarının yapılmış olması gerekir. Yaşadığımız felaket bu planların yapılmamış olduğunu ve yapılmasının ne kadar yaşamsal olduğunu açıkça göstermiştir. Örneğin, denize kıyısı olan Hatay’da deniz ulaşımından yeterince yararlanılamamış olması bununla ilgilidir. 

Yolların afet durumundaki kapasite ve erişim özelliklerini etkileyen başlıca etmenler, yol ağı, yolun güzergâhı, kesit özellikleri, trafik karakteristikleri ile yol güzergahı üzerindeki arazi kullanım türleri, yapı yoğunlukları, yükseklikleri ve yıkılma olasılıkları gibi çevresel etmenlerdir. Bu nedenle, afet ve acil durumlarda erişilebilirliği sağlamaya yönelik yol ağı sisteminin çok iyi planlanması ve tasarlanması gerekmektedir.7 Bu tasarlamanın yanı sıra afet sırasında afet merkezine yakın alanlarda oluşabilecek olası yol hasarlarının giderilmesi, afet merkezine her türlü yardımın ulaştırılabilmesi, ana hat koridorlarının açılması için planlamalar yapılmalıdır. En acil ve hızlı yapılması gereken müdahaleler için gerektiğinde bisiklet, motosiklet gibi araçların kullanılması da planlamalara dahil edilmelidir.  

Acil ulaşım yol ağı, toplanma ve barınma alanları, afet yönetim merkezleri, acil durum hastaneleri ve kentlerde kurulan afet lojistik merkezlerine erişimi sağlayan, acil tıbbi hizmetlerin ulaşımına, kurtarma faaliyetlerine ve yardım malzemelerinin belirlenen alanlara ulaştırılmasına hizmet eden öncelikli yol ağıdır. Öncelikli yol ağı; bölgesel hasar hacmine dayandırılmalı, tahliye alanları, afet yönetim merkezleri, acil durum hastaneleri vb. acil durum faaliyetlerini içeren belirleme çalışmaları yapılmalıdır. Bu tesisler acil durum yol ağı ile etkili bir biçimde birbirine bağlanmalı, müdahale süresi ve şekli açısından stratejik alanlara konumlandırılmalıdır. Deprem sonrası yolların hasar görmesi, binaların yıkılması ve depremden zarar gören kişilerin yolları tıkaması sonucunda trafik akışı karışacaktır. Bu nedenle, acil durum yol ağının güvence altına alınması ve depremden zarar gören kişilerin ulaşımını sağlamak amacıyla önceden belirlenen acil ulaşım yolların servis verebilmeleri için acil eylem trafik yönetim planının oluşturulması gerekmektedir.8

Olası bir afet durumunda, çöken binalara bağlı yol kapanmalarına karşı önlem almak gerekir. Japonya’daki Kobe depreminde elde edilen verilerde; yol kapanma olasılıkları genişliği 2 ila 6 metre olan yollar için %98, genişliği 7 ila 15 metre olan yollar için %11 ve genişliği 16 metreden büyük yollar için %0,3’tür. Yine geçmişte elde edilen deneyimlerden, yol kenarında bir binanın yıkılması durumunda bile araç trafiğinin geçebilmesi için minimum 3 metrelik yol genişliğini sağlamak gerektiği bilgisi elde edilmiştir. Buna göre en azından 11 ila 12 metrelik yol genişliğinin temin edilmesi gereklidir.9 Mevcut yol ağında mümkün olduğunca bu kritere uyulması amacıyla gerekli düzenlemeler yapılmalı, acil ulaşım yol ağı belirlenirken bu kriter dikkate alınmalıdır. 

Afet anında yardım malzemelerinin lojistiği için ulaştırma sistemini en verimli şekilde kullanmak amacıyla afet sonrası acil eylem planı yapılmalı, varsa bu planlar gözden geçirilerek güncellenmelidir. Belirlenecek 1. ve 2. derece lojistik merkezlerde konteyner, çadır, duş, WC ve diğer dayanıklı yardım malzemeleri demonte biçimde stokta tutulmalıdır. Stoklar ürün ve malzeme cinsine göre belirli periyotlarda kontrol edilmeli, fare ve haşere gibi zarar oluşturabilecek dış etkenlerden korunması için önlemler alınmalıdır. İlçe ve semt ölçeğinde yardım malzemelerinin lojistiğinin sağlanacağı 2. ve 3. derecede lojistik merkezlerde, bu işleyişin koordinasyonu aşamasında, ilçe belediyeleri, sivil toplum örgütleri ve mahalle gönüllülerinin katılımı sağlanmalıdır.

Ulaşım altyapısının depremden olabildiğince az zarar görmesi için öncelikle deprem politikası ve hedefleri belirlenmelidir. Buna göre kilit önemdeki ulaştırma yapılarının depreme dayanıklılığıyla ilgili analizler ve değerlendirmeler sistematik olarak yapılmalı, bunlara gerekli sismik cihazlar yerleştirilmelidir. Bu analiz ve değerlendirmelerle birlikte, ulaştırma yapılarıyla ilgili gerekli güçlendirme ya da yeniden yapım kararları alınmalıdır. 

Ülkemizdeki diri fay hatlarının nerelerden geçtiğine ilişkin önemli bir bilgi birikimi sağlanmış durumdadır. Yollar, yol güzergâhı fay hattına mümkün olduğunca uzak ve ona paralel olacak şekilde tasarlanmalıdır. Böylece yolların hasar alma olasılıkları azalacaktır. 

Deprem sonrasında yaşanacak trafik sorunlarının giderilmesi için etkili bir trafik yönetimi ve eşgüdüm gereklidir. Depremden hemen sonra bununla ilgilenecek olan bir kurul, önceden belirlenmiş olmalıdır. Bu kurul, depremde hasar gören ya da etkilenen ulaşım hatlarının yönetilmesiyle ilgilenmelidir. Ulaşımdan sorumlu bütün kurumların temsilcileri bu kurulda yer almalıdır. 

Ulaşımdan sorumlu kurumların her düzeyi için depremle ilgili mühendislik dallarında mesleki gelişimi sağlayacak programlar yürütülmelidir. 

Afet durumunda ulaştırma ile ilgili meselelerde nasıl hareket edilmesi gerektiğini belirlemek için, ulaştırma alanı ile ilgili farklı başlıklarda kapsamlı planların hazırlanması yaşamsal önemdedir. Aksi takdirde, Kahramanmaraş merkezli depremler dahil bugüne kadar ülkemizde yaşanan bütün afetlerde olduğu gibi ciddi kayıplar yaşanacaktır. 

(SOL)



Bakan Ersoy’a Phaselis’teki 47 milyonluk ihaleyi sordu (Yusuf Yavuz-SOL)+TKP'den Phaselis kararına tepki: 'Peşini bırakmayacağız'(SOL)

 Bakan Ersoy’a Phaselis’teki 47 milyonluk ihaleyi sordu (Yusuf Yavuz-SOL)

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Antalya’daki Phaselis antik kentinde başlattığı iki ayrı halk plajı ihalesiyle ilgili yolsuzluk iddiası TBMM’ye taşındı.

Sahil kentlerindeki plajları işleten bakanlığa bağlı TURAŞ A.Ş’nin önceki genel müdürü Tayhan Şimşek, Phaselis’teki yapım ihalesinin 25 milyon yaklaşık maliyeti olduğunu ancak bir ay sonra ihaleye çıkarılan projenin 47 milyona yüklenici firmaya verildiğinin sorgulanması gerektiğine dikkat çekmişti. CHP Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un yanıtlaması istemiyle Meclis’e verdiği soru önergesinde, “maliyet hesaplarına göre yüksek bedellerle ihaleye çıkılmasının gerekçesi nedir?” diye sordu.

CHP Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’un yanıtlaması talebiyle TBMM’ye sunduğu soru önergesinde, Phaselis’teki yapım ihalesiyle ilgili iddialara yanıt verilmesini istedi.

'Maliyet hesabı neden dikkate alınmadı?'

Phaselis antik kentinin 1. derece arkeolojik sit alanı içerisinde yapımına başlanan halk plajı projesiyle ilgili ihale bedelinin 25 milyon TL olarak belirlenmesine karşın yaklaşık iki katını bulan 47 milyon TL üzerinden ihale edildiği iddiasının basına yansıdığına dikkati çeken Budak, Bakan Ersoy’dan “Yüksek bedelle ihaleye çıkıldığına dair ileri sürülen iddialar gerçek midir? Maliyet hesaplarına göre yüksek bedelle ihaleye çıkılmasının gerekçesi nedir? Maliyet hesabı neden dikkate alınmamıştır?” sorularına yanıt verilmesini istedi.

Önergesinde, söz konusu ihale sürecine ilişkin bir denetim yapılıp yapılmadığı sorusunu gündeme getiren Budak, Bakan Ersoy’dan “Yapıldıysa bu denetimler sonucunda ihalede herhangi bir usulsüzlüğe rastlanmış mıdır? Ne tür yaptırımlar uygulanmıştır. İdari soruşturma gerçekleştirilmiş midir? İhale sürecinde kamu zararı oluşmuş mudur? Oluştuysa ilgili kişilere rücu süreci başlatılmış mıdır?” sorularına yanıt istedi.

Ersoy'a Bodrum'daki ihale de soruldu

Öte yandan Phaselis’teki ihaleye ilişkin iddialar üzerinden gündeme gelen TURAŞ’ın işlettiği Bodrum Kumbahçe’deki Halk Plajına ilişkin yolsuzluk konusuna da değinen CHP Antalya Milletvekili Çetin Osman Budak, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy’dan bununla ilgili de açıklama istedi.

Konuyla ilgili de Meclis’e ayrı bir soru önergesi sunan Budak, Bodrum Kumbahçe Mahallesi Tavşanburnu Mevkii’nde 671 ada, 1 parselde bulunan günübirlik tesis alanı yapım işine ait ihalede, TURAŞ A.Ş.’nin yüklenici şirkete yaptığı ödeme ile ihale bedeli arasında yüksek miktarda fark olduğuna işaret ederek, “Bordum 3. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2020/24 sayılı dosyasında bilirkişilerce tespit edilmiştir. Mahkeme dosyasında bilirkişilerce tespit edilen fazla ödemenin gerekçesi nedir? Yapılan fazla ödemeden dolayı oluşan zarar ilgili kişilere rücu edilmiş midir? Söz konusu bedel tahsil edilmiş midir?” diye sordu.

                                                              /././

TKP'den Phaselis kararına tepki: 'Peşini bırakmayacağız'(SOL)

Antalya'da Phaselis kıyılarının ve arkeolojik alanların şirketlere ihale edilmesine karşı yapılan buluşmaya katılan TKP milletvekili 'sürecin peşini bırakmayacağız' dedi.

17 Nisan'da Phaselis’e Dokunma Hareketi’nin çağrısıyla Bostanlık Koyu’nda bir araya gelindi. Türkiye Komünist Partisi Antalya Milletvekili adaylarının da yer aldığı buluşmada 1. Derece arkeolojik sit alanı olan Alacasu ve Bostanlık Koyları’nda Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından özel bir şirkete ihale edilerek yürütülen projenin alanın doğal ve tarihsel değerlerine kalıcı zararlar vermekte olduğu vurgulanırken projenin durdurulması talebi yinelendi.

Phaselis Antik Kenti’nin de bulunduğu 1. Derece arkeolojik sit alanında 6 Şubat depreminin hemen ertesi haftasında başlatılan projeye karşı itirazlar devam ediyor. Daha önce Phaselis’e Dokunma Hareketi’nin çağrısıyla Alacasu (Cennet) Koyu’nda bir araya gelerek tepkilerini dile getiren halk, bu sefer de projenin parçası olan bir diğer koyda, Bostanlık Koyu’nda bir araya geldi.
 
Yapılan basın açıklamasında Phaselis’e Dokunma Hareketi adına konuşan Erdal Elginöz, Bostanlık Koyu’na çekilen güçlü şebeke elektriğinin buraya büyük bir işletme yapılacağı şüphesini doğurduğunu belirterek bugün gazeteci Yusuf Yavuz tarafından yapılan habere şu sözlerle dikkat çekti: “İhale süreci ile ilgili şüphelerimiz artarken, az evvel aldığımız habere göre; Gazeteci Yusuf Yavuz’un bugün yayınlanan haberine göre; TURAŞ’ın eski genel müdürü Taylan ŞimşekBiz Phaselis’i 25 milyona ihaleye çıkaracaktık, şimdi 47.7 milyona çıkmış, bu araştırılmalıdır.’ dedi. Alacasu ve Bostalık Koyları’ndaki bu tahribat abidesi projelerin iptal edilmesinin mücadelesini bırakmayıp, takipçisi olacağımıza söz veriyoruz.” dedi.
Alanda bulunan Türkiye Komünist Partisi Antalya Milletvekili adayları Bilal Doğan ve Nazlı Ece Mutlu, Piyasacı patron düzenine karşı bir adım geri atmayacak, halktan çalınanların peşini bırakmayacağız.’ diyerek projenin derhal iptal edilmesi taleplerini vurguladılar.

(SOL)




Arzu Okay: ‘Keşkesiz Bir Kadın’ (I+II) - Mesut Kara / Evrensel

 (I)

Ortaokul ikinci sınıftaydım yanılmıyorsam; ders arasında kızlar tuvaletinin önündeki kalabalıktan lisede okuyan kızlardan birinin intihar girişiminde bulunduğunu öğreniyoruz. Okulun güzel kızlarından olan Ayşen, sevgilisinden hamile kaldığı için intihar girişiminde bulunmuş, ölmek istemişti. Onu daha sonraki günlerde okulda görmedik.

Yıllar sonra Ayşen çok daha acımasız bir sömürü çarkının dişlileri arasında hard-seks filmlerinin yıldızlarından biri olarak çıkıyordu karşımıza.

Yaşanan bütün dramlara rağmen hayat akıp gidiyordu. Aradan yıllar geçti. İlk gençliğimi yaşadığım günlerde hayatımızın akışı da değişmeye başlıyordu yavaş yavaş. Bugünlerde özlemini daha çok çektiğimiz değerler, erdemler, yaşam biçimleri hayattan el çekmeye başlamışlardı birer birer. Tramvaylar, troleybüsler, bahçe içindeki evler, boş yeşil alanlar, çocukluk oyunlarımız; mendil kapmacalar, köşe kapmacalar, saklambaçlar ve aç kapıyı bezirganbaşılar, gazoz kapakları, hatta gazozlar, tahta bacak canbazlar, misketler, macuncular ve pamuk helvacılar, cikletlerden çıkan artist resimleri... Her biri birer birer çekiliyordu hayatımızdan. “Benim balonlarım vardı, onları kimler aldı” gibi şarkılar yapılıyordu artık.

Biz de misketlerimizi, balonlarımızı, uçurtmalarımızı arıyorduk, geri istiyorduk. Fakat artık yoktular... Tıpkı çocukluk-gençlik idollerimiz gibi... Onları beyaz perdesinde izlediğimiz sinema salonları gibi... O sinemalar da yerlerini apartmanlara, iş hanlarına bırakmışlardı. Her şey değişiyordu...

’70’li yılların ortalarına geldiğimizde Ayhan Işık’lı, Cüneyt Arkın’lı, Yılmaz Güney’li, Ediz Hun’lu, Türkan Şoray’lı, Fatma Girik’li, Hülya Koçyiğit’li filmleri izleyeceğimiz salonlar kalmamıştı artık. Ülke çalkantılı günler yaşıyor, aileler evlerine çekiliyordu... Yeşilçam’ın idolleri de kopmuşlardı çok sevdikleri sinemadan. İşte o günlerde krizi çok derin yaşayan Yeşilçam yeni arayışlara girmiş, televizyonun da etkisiyle eve kapanan ailenin yerine “sokaktaki adama”, “lümpen” seyirciye film yapmaya başlamıştı. Önceleri seks-komedi diye başlayan bu furya zamanla pornoya kadar uzandı.

Filmlerin masum kızları, örnekse Arzu Okay soyunmaya başlamıştı fakat hiçbir zaman seks filmlerinde oynamadı, seks yıldızı olmadı. Fakat toplumsal riya (ikiyüzlülük), işi Yeşilçam’ın bu masum güzelinden “seks yıldızı efsanesi” yaratmaya kadar vardırdı. Masum güzeli acımasızca “lanetli kadın”a dönüştürdü. Oysa Arzu Okay ’80’lerde yapılan “kadın filmlerinde”, cinsellik içeren filmlerde oynayan kadın oyuncular kadar bile soyunmamış, çıplak olmamıştı filmlerinde.

                                                               ***

İlk iki kitabımı Parantez Yayınları’ndan yayımlayan Metin Celal bir “Arzu Okay kitabı” yazmamı istemişti. Daha önce neredeyse bütün filmlerini izlediğim, Uç’ta bağlantılı bir arkadaş sayesinde şiirlerini yayımladığım Arzu Okay’la tanıştığımda, kendisiyle ilgili bir kitap hazırlamak istediğimi söylediğimde son derece olgun, kendini korumuş ve iyi yetiştirip dönüştürmüş, birikimli ve entelektüel arkadaş çevresi olan, mütevazı, olabildiğince sade, “sıradan” biri vardı karşımda. Sık sık görüştüğü sohbet ettiği arkadaşları arsında Ömer Laçiner, Mehmet Güreli, Oyuncu Görkem Yeltan gibi sanatçılar vardı. ‘Yaratılan, dayatılan’ imajın, algının, toplumsal riyanın oluşturduğu algının çok ötesindeydi.

                                                             Arzu Okay ve Mesut Kara / Fotoğraf: Mesut Kara'nın kişisel arşivi

İsteğimi olumlu karşıladıktan sonra sabahları Nişantaşı’da Sezer Sezin’in evinin karşısındaki evine gidip çalışmaya, söyleşiler yapmaya başlamıştık. Kitap bir nehir söyleşi olacaktı ya da söyleşilerden yola çıkarak yazacağım bir portre, yaşam öyküsü olacaktı.

Fakat Arzu Hanım’ın yaşamını sürdürdüğü Paris’e dönme zamanı gelmişti, “Geldiğimde sürdürürüz” diyerek Paris’e gitmişti. Fakat Arzu Okay beni tekrar aramadı ve kitap çalışmasını sürdüremedik. Tamamlanamayan bir çalışma olarak kalmış olması beni hep üzdü.

Yıllar Sonra (2021) Gazeteci Türey Köse’nin Arzu Hanım’la birlikte çalışarak hazırladığı farklı zamanlarda farklı yerlerde yaptıkları nehir söyleşiden (söyleşilerden) oluşan “Arzu Okay- Keşkesiz Bir Kadın”(1) kitabı yayımlandı. Geçtiğimiz yıl Arzu Okay ve Türey Köse söyleşi ve kitap imzası için Kuşadası’ya geldiklerinde Arzu ablayla kısa da olsa yeniden sohbet edebilme olanağı bulabilmiştim.

Bu kitap dışında Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezinin, “Türkiye Sineması Görsel Hafıza Projesi” kapsamında kayda aldıkları sinemacılardan biri de Arzu Okay’dı. O kayıtta da yaşam öyküsünü, sinema serüvenini ayrıntılı biçimde anlatıyordu Arzu Okay. Ayrıca kendisiyle yapılmış önemli belge içeriğinde söyleşiler de var: Fatih Türkmenoğlu’nun 15 Nisan 2007 tarihli söyleşisi gibi

ORTA HALLİ MÜTEVAZI BİR AİLEDEN MÜTEVAZI BİR ‘YILDIZ’A UZANAN HAYAT YOLCULUĞU

Açık sözlü, dürüst, sade, birikimli ve kendi tanımıyla “sıradan”, kendini yetiştirmiş, yaptığı işlerde başarılı bir kadındı Arzu Okay. Üstelik bütün bunları erkek egemen bir sinema ortamında, erkek egemen bir ticaret dünyasında “yalnız bir kadın” olarak başarmıştı.

2000 yılında 12 sayı yayımladığımız UÇ adlı dergide şiirlerini yayımladığım Arzu Okay iyi ve yaratıcı bir kitap okuruydu…

Nüfusunda İzmir yazıyor olsa da 1955 yılında İstanbul’da Bomonti’de bir apartmanda doğmuş, sonra Şişli’de Perihan Sokak’ta Perihan Apartmanı’nda oturmuşlar bir süre.

O günleri şöyle anlatır Arzu Okay: “Bizim evin kapısının önünde oturunca karşıda bir sinema vardı, Arzu Sineması. Çocukken arkamdan ‘Arzu Sineması’ diye bağırıyorlardı. Ortalık sessiz, aşağısı tamamen dutluk, yukarıda Arzu Sinemasını görüyorduk tamamen. Oturup oradan gece film seyrediyorduk, filmin sesi de geliyordu. Başka yazlık sinemalar vardı, onlar da çok güzeldi. Bir tanesi kovboy filmleri oynatıyordu, bir tanesi yabancı filmler, haftanın bilmem kaç günü yazlık sinemaya gidilir, çekirdek çitlenir, gazozlar alınırdı.”(*)

“15 yaşında sinema güzeli seçildik, bu hayata düştük!” diye espriyle söz ettiği günlerde 14 yaşındayken Zeki Müren’le bir fotoromanda oynamıştır. Saklambaç gazetesi fotoromanları için “Bir kız arıyordur”, yarışmaya girip kazanır. Daha sonra başka fotoromanlarda da oynar böylece. Gazetenin reklamlarında modellik yapar.


(1) Arzu Okay- Keşkesiz Bir Kadın, Söyleşi Türey Köse, İletişim Yayınları
(*) “Türkiye Sineması Görsel Hafıza Projesi”, Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi

(II)


Mecidiyeköy’ün dut bahçelerinde çocukluk günlerini geçirirken, çocukluğunu yaşayamadan geçinmekte zorlanan ailesine destek olmak için çalışmak zorunda hisseder kendini Arzu Okay.

Arzu Okay’ın gerçek doğum tarihi 1 Ekim’dir, nüfusa 23 Nisan olarak kaydedilir. Anne anneanne ve Arzu Okay’dan oluşan, çok fazla eşi dostu, akrabası olmayan üç kişilik bir ailedir ailesi. Zamanının çoğunu birlikte sinemaya, at yarışlarına gittiği, toto oynayan, mahallelinin göz bebeği olan ve “totocu anne” dediği anneannesiyle geçirir.

2000’lerin başında yaptığımız söyleşilerin kayıtlarından,(1), Türey Köse’yle hazırladıkları “Keşkesiz Bir Kadın”(2) kitabından yararlanarak Arzu Okay’ın yaşam öyküsünü, sinema serüvenini yazmayı sürdürelim.

Hayatındaki en önemli insan öğretmen olan, ilk eğitimini aldığı ve elinde büyüdüğü anneannesidir. 4-4.5 yaşında okumaya yazmaya başlar Arzu Okay.

Okulda çok çalışkan ve okul birincisi olacak kadar başarılıdır. Okumaktan başka seçeneği olmadığını, kurtuluşunun buna bağlı olduğunu düşünüyordur. Fakat hayat ona başka bir gelecek hazırlıyordur.

Saklambaç için Zeki Müren’le bir fotoroman çekilecektir, birlikte oynayacağı kadın oyuncu aranıyordur. Annesi isteklidir Arzu Okay’ın resmini gönderirler. Okulda çevrede çok bilinmesin diye Gaye Oktay adını kullanırlar. Seçilir ve ilk fotoromanında da Zeki Müren gibi bir yıldızla oynar. Gazetede de çok sevmişlerdir Arzu Okay’ı, Günaydın’ın reklamlarında da modellik yaptırırlar. Kadir İnanır da fotoromanlarda oynuyordur o sıralar. Maaşlı elemanlarla sıraya girip gişeden oynadıkları fotoromanların parasını alıyorlardır.

Kışın anneannesiyle birlikte Pangaltı’da İnci Sinemasına gidiyorlardır. Belgin Doruk’lu, Ayhan Işık’lı “Küçük Hanımefendi” günleridir. O günlerde hayal bile edemeyeceği, kısa bir süre sonra birlikte daha ilk filmde başrolde oynayacağı Ayhan Işık’lı filmleri izliyordur.

Geçimlerine katkı sağlamak için fotoromanlarda oynamaya başladığında hayatındaki köklü değişimin kapılarını araladığının da farkında değildir.

Sinemaya yeni yüzler kazandırmak için yapılan “Sinema Güzeli” yarışmasında15 yaşında “Sinema Güzeli” seçilince İtalya’daki yarışmaya da gönderilir, orada da dünya dördüncüsü olur Arzu Okay.

Döndüğünde hemen 10 filmlik kontrat yapılır, böylece daha önce filmlerde izlediği Ayhan Işık’la başrolde oynadığı ilk filmi “Ölünceye Kadar”la sinema serüveni başlar. “Yeterli bir oyunculuk altyapısı yokken zor bir iş” diyen Fatih Türkmenoğlu’nu şöyle yanıtlar; “Vardı… Babam şoför, annem ev kadınıdır, bu durumda ‘Sanatçı bir aileden geliyorum’ deme şansım yok ya! Lisede tiyatroyla çok ilgiliydim. Ruhumuzda vardı hayatım… Hah hah! Mecidiyeköy Lisesinin o zamanlar çok iyi bir tiyatro grubu vardı. Profesyonel oyuncular çalıştırırdı. Turnelere falan bile gittik, yarışmalara katıldık.”(*)

Bütün amacı hedefi okuyup, başarılı olup kariyer yapmak olsa da sinema oyunculuğuna başlayınca başarılı olduğu okulunu bırakmak zorunda kalır. Sonraki yıllarda tam bir kitap kurdu olan Arzu Okay’ın İlk okuduğu kitaplardan biri Ergin Konuksever’in hediye ettiği “Demir Ökçe”dir. (Jack London) ’70’li yıllarda politik yaşam içinde solda duruyor, sol-devrimci bir yapıya sempati duyuyordur Arzu Okay. Kendini geliştirmek için sürekli kitap okuyordur.

Travmalara maruz kalmayı çok küçük yaşlarda yaşamaya başlamış Arzu Okay; annesiyle babası o henüz on aylıkken ayrılmışlar. Taksi şoförü babası kızını arayıp sormuyordur.

Oyuncu olduktan sonra bindiği taksilerde bazen “Arzu Hanım, bu sizin babanızın arabası, sizden para alamayız” diyen şoförlere denk gelir.

“Seni çalıştırmam” diyen annesiyle tartışıp babasının peşine düşer. 17 yaşındadır ve çalışabilmek için bir veliye ihtiyacı vardır. Mis Sokağı’nda çalıştığı taksi durağında bulur babasını, konuşurlar, buluşup birlikte yemek yerler fakat baba sonra “Onu evlatlıktan reddediyorum” diye gazetelere açıklamalar yapar.

Yıllar sonra sinemayı, sahneyi bırakıp, İngiltere’ye gitmiş, ticaret hayatı başlamıştır Arzu Okay’ın. İstanbul’a geldiği bir gün Sıraselviler’de denk geldiği babasının arabasının önünü keser.  27 yaşındadır artık;” “İstersen görüşelim” diyerek evine yemeğe davet eder.

Güzel bir rakı sofrası kurmuştur baş başa içip konuşup güzel bir gün geçirirler, iyi bir dostluk yakalarlar. Sonrasında iyi arkadaş olurlar, annesiyle de barıştırmıştır. Üç sene sonra da kaybeder babasını.

Babasıyla yüzleşmesini şöyle anlatır Arzu Okay kitabında Türey Köse’ye: “Suçlamanın anlamı yok ya olduğu gibi kabul edeceksin ya da görüşmeyeceksin. ‘Sen bana bunu yaptın, ben sana bunu yaptım’la başlarsan yürütemezsin. Babam, ‘Bunları seninle konuşmak istiyorum’ dedi. ‘Ben istemiyorum’ dedim. Ne konuşacağım, bir çocuğu on aylıkken bırakıp gidip onca sene aramamanın nasıl bir açıklaması olabilir ki? Hiçbir mazereti olamaz. İlişkimizi devam ettirmek istiyorsak, bugünden başlayacağız. Geriye dönmeyeceğiz. O hesap kapanmaz!” (Keşkesiz Bir Kadın s.20)

Henüz genç sayılacağı bir yaşta babası ve onun yaşattığı travmayla böylesine olgun ve örnek bir tavırla hesaplaşmıştır Arzu Okay.

SİNEMANIN MASUM KIZI

Ayhan Işık’la başrolde oynadığı ilk filmi “Ölünceye Kadar”ın (1970) yönetmeni, senaryosunu da yazan Safa Önal, yapımcı Berker İnanoğlu’dur. Filmde Ayhan Işık ve Arzu Okay’a Salih Güney, Hayal Sirer’in yanı sıra Yılmaz Gruda, Feridun Çölgeçen, Nevzat Okçugil, Özcan Özgür, Muammer Gözalan, Mahmure Handan, Müşerref Çapın gibi oyuncular eşlik eder. İlk filminde Nesrin rolüyle oldukça başarılıdır Arzu Okay, devamı da gelir…

Not: Haftaya Arzu Okay’ın sinema serüveniyle sürdüreceğiz yazımızı

(1) Mesut Kara Arzu Okay nehir söyleşiler, 2004
(2) Arzu Okay- Keşkesiz Bir Kadın, Söyleşi Türey Köse, İletişim Yayınları
(*) Fatih Türkmenoğlu söyleşisi, 15 Nisan 2007

KISA KISA GÜNDEM - 16 NİSAN 2023 -

 


Uzmanların 'deprem' uyarısı yaptığı İstanbul'da sığınacak yer yok: AKP'nin rant aşkı(Şeyda Öztürk-Cumhuriyet)

İstanbul’un depreme hazırlığıyla ilgili tartışmalar sürerken kentte toplanma alanlarının imara açıldığı ortaya çıktı. İstanbul’da, 2002’de 493 toplanma alanı belirlendi. AKP döneminde bunların 400’e yakınına AVM, rezidans yapıldı. Muhalefet, “Bu İstanbul’a ihanet” dedi.(İMARA AÇILAN ALANLARDAN BAZILARI) *Şişli-İstanbul Adliyesi: Acil durumda çadır kent kurulması planlanan bölgede adliye yükseldi. *Kartal-Anadolu Adliyesi: 9 yıl önce açılan Anadolu Adliyesi’nin bulunduğu bölge de aslında bir deprem toplanma alanıydı. 350 milyon TL harcanarak yapılan bina sürekli düzenlenen tadilat ve onarım ihaleleriyle de gündeme geldi. *Bahçelievler-Zaman gazetesi: 15 Temmuz darbe girişiminin ardından kapatılan Zaman gazetesi binasının bulunduğu bölge de bir çadır alanıydı. Acil durumlarda çadır kent kurulması için belirlenen alanda yapılan değişikliklerle bina yükseldi. Eski binada Bakırköy Adliyesi Ek Hizmet Binası bulunuyor. Şişli-Trump Towers: Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın yatırımı olarak Trump Towers kuleleri bölgeye yapıldı. Bir kulenin olduğu bölge çadır kent iken diğeri ise acil durum helikopter pisti alanıydı. Beşiktaş-Zorlu AVM: Zincirlikuyu’daki Karayolları 17. Bölge Müdürlüğü’ne ait arazi, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından satıldı. Marmara’daki depremin ardından toplanma alanı olarak belirlenen bölgede Zorlu AVM yapıldı. *Forum İstanbul AVM-Bayrampaşa:  Bayrampaşa’daki bir diğer çadır kent alanında da diğer bölgelerde olduğu gibi alışveriş merkezi projesi gerçekleştirildi. Acil durumlarda çadır kent kurulması gereken bölge yapılan değişikliklerle birlikte Forum İstanbul AVM oldu. *Levent-İETT Garajı: Yüksek yapıların bulunduğu Levent’teki açık toplanma alanında birçok değişiklik yapıldı. Şu anda imar planlarında konut ticaret alanı olarak gözüken bölgede İstanbul Elektrik Tramvay ve Tünel İşletmeleri garajı bulunuyor.   (https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/uzmanlarin-deprem-uyarisi-yaptigi-istanbulda-toplanma-alanlari-rant-kurbani-2071928)

AKP'nin süper hızlı vaadi: Hayaller raylar altında(Sena Yaşar-Cumhuriyet)

AKP, yüksek hızlı trende vaatleri tutturamıyor. 2019’da, “Ankara-İstanbul arası 3 saat olacak” denildi. Ancak yolculuk 4 saat 45 dakikayı buluyor. Şimdi de seçim beyannamesinde aynı güzergâhın “süper hızlı trenle 1.5 saate düşeceği” savunuldu.(https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/akpnin-super-hizli-vaadi-hayaller-raylar-altinda-2071944)

İsmailağa bağlantılı bir dinci vakıf daha(Sena Yaşar-Cumhuriyet)


Kültür ve Turizm Bakanlığı Vakıflar Genel Müdürlüğünden: VAKFIN ADI: Bilgiçler Eğitim ve Yardım Vakfı VAKFEDENLER: İhsan Kenan BİLGİÇ, Kamil BİLGİÇ, Kerim İsmail BİLGİÇ, Adnan AKYÜZ, Murat BİLGİÇ, Ali Emre BİLGİÇ. VAKFIN İKAMETGAHI: İSTANBUL VAKFIN TESCİL KARARINI VEREN MAHKEMENİN ADI, KARAR TARİHİ VE NO’SU: Büyükçekmece 1.Asliye Hukuk Mahkemesinin 31.03.2023 tarihinde kesinleşen, 20.03.2023 tarih ve E:2023/81, K:2023/193 sayılı kararı. VAKFIN AMACI: Yurt içinde ve yurtdışında imkanları ölçüsünde topluma sosyal, kültürel ve sağlık alanlarında hizmetlerde bulunmak ve vakıf senedinde belirtilen diğer amaçları gerçekleştirmektir. VAKFIN MAL VARLIĞI: 120.000,00 TL (YüzyirmibinTürkLirası). YÖNETİM KURULU: İhsan Kenan BİLGİÇ, Kamil BİLGİÇ, Kerim İsmail BİLGİÇ. VAKFIN SONA ERMESİ HALİNDE MAL VE HAKLARIN DEVRİ: Borçların tasfiyesinden arta kalan mal ve hakları 4740085372 vergi nolu İmamı Ebu Hanife ve İmam Maturudi Araştırma Vakfı’na devredilir. Türk Medeni Kanununun 104. maddesi gereğince ilân olunur.(4049/1-1) 

İstanbul’da, yeni bir dinci vakıf daha kuruldu. “Bilgiçler Eğitim ve Yardım Vakfı” adıyla kurulan vakfın yönetimi, İstanbul’da ayakkabı ve terlik üretimi yapan sanayici bir ailenin bireylerinden oluşuyor. Vakfın sona ermesi durumunda mal varlığı, İsmailağa Cemaati’nin ölen lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun kayınbiraderi Ahmet Vanlıoğlu tarafından kurulan İmamı Ebu Hanife ve İmam Maturudi Araştırma Vakfı’na devredilecek.(https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/ismailaga-baglantili-bir-dinci-vakif-daha-2071961)

MHP'den okulda parti propagandası(Cumhuriyet/İzmir)

Cumhur İttifakı ortağı MHP tarafından Aydın Efeler’de bulunan Cumhuriyet İlköğretim Okulu’na öğrencilerin sınıflarda eğitim gördüğü esnada propaganda amaçlı asılan pankart tepki çekti.(https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/mhpden-okulda-parti-propagandasi-2071942)

Kadın katiline ‘katmerli’ indirim(Nurcan Gökdemir-Birgün)

                                                                                          Fotoğraf: DepoPhotos

Yargıtay Cumhuriyet Savcısı, kız kardeşini boğarak öldürdükten sonra intihar süsü veren ağabeyin ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını hukuka aykırı buldu. Katilin, iyi hal ve haksız tahrik indiriminden yararlandırılması istendi.(https://www.birgun.net/haber/kadin-katiline-katmerli-indirim-429357)

Erdoğan'ın danışmanı Aktay: Hz. Musa kölelere özgürlük verdi, kapris yapıp soğan istediler (BİRGÜN)

Soğan fiyatlarıyla ilgili tartışmaya Erdoğan'ın danışmanı Yasin Aktay da katıldı. Soğan fiyatlarının bilinçli şekilde yükseltildiğini savunan Aktay, ekonomik tabloyu eleştirenleri kaprisli olmakla suçladı.(https://www.birgun.net/haber/erdogan-in-danismani-aktay-hz-musa-kolelere-ozgurluk-verdi-kapris-yapip-sogan-istediler-429320)

Ağaoğlu’nun gözünü ‘rant’ bürüdü(Aycan Karadağ-Birgün)

AKP’ye yakınlığıyla bilinen müteahhit Ali Ağaoğlu'nun, yargı kararlarına rağmen Muğla’nın Milas ilçesinde ‘kent projesi’ kurma ısrarı sürüyor. Sulak ve sit alanında yapılmak istenen projeye bölge halkı tepkili. AKP döneminde servetine servet katan müteahhit Ali Ağaoğlu, Muğla’nın Milas ilçesinde ‘kent projesi’ yapmak için yeniden harekete geçti. Mahkeme kararları ve bölge halkının itirazlarına rağmen projeyi yapmak isteyen Ağaoğlu’na ise Çevre, Şehircilik ve İklim Değişiklik Bakanlığı’ndan onay geldi.

Bakanlık, proje için 24 Nisan tarihinde inceleme değerlendirme komisyonu (İDK) toplantısı yapılacağını duyurdu. Ağaoğlu’nun sahibi olduğu Akdeniz İnşaat, 9 milyon 700 bin metrekare alanlık bölgede yaklaşık 4 buçuk milyon metrekareyi kullanarak 16 bin kişilik ‘kent projesi’ yapmak istiyor.  Proje kapsamında; 25 ayrı bölümden oluşan 3 bin 683 konut, 230 odalı golf oteli, 505 odalı spa oteli, 255 odalı apart ve 510 odalı bir grand oteli yer alıyor. Ayrıca altı adet günübirlik tesis, bir adet golf sahası, altı adet ticaret merkezi, otoparklar, yüzme havuzları, su oyunları alanları, AVM, spor salonları, okul ve sağlık birimleri gibi onlarca bina ve tesis inşa edilmek isteniyor.(250’YE YAKIN KUŞ TÜRÜ YOK OLACAK) Proje alanı Mandalya Körfezi’nin kıyısında koruma altındaki birinci derecede doğal ve arkeolojik sit bölgesi içerisinde kalıyor. Bölgede ayrıca, Milas Metruk Tuzlası Sulak alanı Ekolojik Etkilenme Bölgesi ve Metruk Tuzla Tampon bölgesinin yanında Bargilya Antik Kenti, Halep Çamı Doğal Tabiat Koruma alanı bulunuyor. Öte yandan 2001 yılında IBA (Important Bird Area) tarafından kuş alanı olarak belirlenen ve 2004 yılında Ulusal Sulak Alan Komisyonu tarafından koruma kapsamına alınarak yönetim planı yapılan Tuzla Sulak Alanı, 250’ye yakın kuş türüne ev sahipliği yapıyor. (‘ÇED OLUMLU’ KARARI İPTAL EDİLDİÇevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, projeye 2 Mayıs 2021 tarihinde ‘çevresel etki değerlendirme(ÇED) olumlu’ kararı verdi. Karar sonrası Milas Belediyesi projeye ruhsat verdi. Proje bölgede yaşayan yurttaşlar tarafından tepkiyle karşılandı. Muğla Çevre ve Ekoloji Politikaları Derneği ise proje için verilen ‘ÇED olumlu’ kararın iptali için dava açtı. Davaya Muğla Büyükşehir Belediyesi ve TMMOB müdahil olarak katıldı. Muğla 2. İdare Mahkemesi’nde görülen davada mahkeme, ‘ÇED olumlu’ kararı iptal etti.  Karar sonrası Milas Belediyesi ise ruhsatı iptal etti.

Gabonlu Dina'nın ölümü: Cansız bedeni, Büyükelçilik ve ailesine bilgi verilmeden İstanbul'a gönderilmiş(Birgün)

Karabük'te, cansız bedeni bulunan Gabonlu Dina'nın, Karabük Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeki cansız bedeninin Gabon Büyükelçiliği ve ailesine haber verilmeden İstanbul’a gönderildiği ortaya çıktı.(https://www.birgun.net/haber/gabonlu-dina-nin-olumu-cansiz-bedeni-buyukelcilik-ve-ailesine-bilgi-verilmeden-istanbul-a-gonderilmis-429334)

'Boğaziçi Üniversitesi’nde göreve başlamayan akademisyene koltuk verildi'(SOL)
Rektör atamasına karşı tepkilerin sürdüğü Boğaziçi Üniversitesi'nde, henüz görevine başlamayan Dr. Öğretim Üyesi Oğuz Köklü'ye bir komisyonda koltuk verildiği öne sürüldü. 
Boğaziçi Üniversitesi’nde kendisi için adrese teslim kadro açıldığı ileri sürülen bir öğretim üyesine, henüz göreve başlamadan bir komisyonda koltuk verildiği iddia edildi. Diken'de yer alan habere göre Dr. Öğretim Üyesi Oğuz Köklü için 31 Aralık 2022’de "matematik ve fen bilimleri eğitimi" bölümünde bir adrese teslim kadro ilanı açıldı. Dört buçuk ayın ardından Köklü’nün bölüme atandığına dair herhangi bir belge olmadığı söylenen haberde, bir öğretim üyesi atandığında okuldaki tüm çalışanlar atamayla ilgili belgeye ulaşabildiğine vurgu yapıldı.(Bölüme bilgi verilmedi) Köklü'nün henüz bölümdeki görevine başlamadığı iddia edildi. Göreve başlama işlemleri bölüm tarafından yürütüldüğü hatırlatan haberde, Köklü’yle ilgili bölüme iletilen herhangi bir bilginin olmadığına vurgu yapıldı ve buna rağmen Köklü’ye bir komisyonda koltuk verildiğine dikkat çekildi. 22 Mart tarihli görevlendirmelere göre, Köklü "öğrenci faaliyetleri koordinasyon kuruluna" üye yapıldı. Yani atandığı şüpheli ve göreve henüz başlamamış bir kişiye kayyum yönetimi tarafından koltuk verilmiş oldu.

Fransa'da emeklilik yaşını yükselten reform yasalaştı: Halk sokağa indi(SOL)

Cumhurbaşkanı Macron imzayı attı, tartışmalı emeklilik reformu yasalaştı. Ülke genelinde devam eden protestoların büyümesine neden olan hamleyi muhalefet ise 'provokasyon' olarak niteledi.(https://haber.sol.org.tr/haber/fransada-emeklilik-yasini-yukselten-reform-yasalasti-halk-sokaga-indi-371767)

Depremzedeler için toplanan bağışlar vakıflara gönderilmiş(SOL)

Elazığ Özel İdaresi de depremzedelere yardım amacıyla personellerden topladığı yardım paralarını Kızılay veya AFAD’a bağışlamak yerine Mamuret’ül Aziz Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı'na göndermiş.   Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde, 6 Şubat'ta meydana gelen deprem 11 ili etkilemiş, onbinlerce vatandaş vefat etmiş yüzbinler ise evsiz kalmıştı. Depremzede vatandaşların mağduriyetini gidermek için birçok devlet kurumu harekete geçip yardım toplamıştı. Bu kurumlardan biri de Elazığ Özel İdaresi olmuştu.

Sözcü’den Evren Demirdaş’ın haberine göre, Elazığ Özel İdaresi yöneticileri depremzedelere yardım amacıyla özel idare personellerinin rızasıyla maaşlarından 300-500 lira arasından kesinti yaptı. Yaklaşık 250 bin liranın toplandığı yardım parasının 50 bin lirasını Mamuret'ül Aziz Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına gönderdiği ortaya çıktı.  Personelden toplanan bağışların Mamuret'ül Aziz  Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına gönderilmesiyle ilgili Elazığ Vali Yardımcısı Recep Gündüz ise telefonlarına cevap vermedi. Deprem yardım paralarının  Kızılay'a veya AFAD'a gönderilmemesine tepki gösteren CHP Elazığ Genel Meclis üyesi Mahmut Okçuoğlu, şöyle konuştu:

  • Kahramanmaraş'ta binlerce insanımızda deprem hayatını kaybetmesi ve evsiz kalmaları sonrasında birçok kamu kurumu depremzede vatandaşlarımızın acılarını hafifletmek amacıyla büyük bir dayanışma içerisinde oldular.
  • Devletin birçok kurumunda çalışan personel maaşlarından feragat ederek deprem bölgelerine göndererek insanlarınızın ihtiyaçlarını bir nebzede karşılamak istedi.
  • Bu zorlu süreçte Elazığ Özel İdaresi çalışanları da depremzede vatandaşlarımıza destek olmak amacıyla maaşlarından küçük bir meblağ bağışta bulunmuştur.
  • İl Özel İdaresi Memur Personel hesabında toplanan bağıştan 50 bin lira devletin kurumu olan AFAD ve Kızılay'a bağışlanmak yerine Mamuret'ül Aziz Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfına gönderilmiştir.
  • Buradaki amacımız bu vakfı zan altında bırakmak değildir. Ancak devlet kurumu olan bir idarenin toplanan bağış paralarını özel bir vakfa göndermesi ne ahlaki ne de hukukidir.
  • Elazığ valisine ve Özel İdaresi yöneticilerine buradan sormak istiyorum, bu bağışı kime sorarak yaptınız? Devletin kurumları varken personelin bağışlarını neye dayanarak bu vakıfa gönderiyorsunuz?
  • Bağışı yapan personel paranın vakıflara gideceğini bilseydi yine de yardım yapar mıydı? Personellerin çok masumane yaptığı bu bağışları hangi gerekçeyle vakıflara gönderdiniz?

        (derleyen: mstfkrc)






Öne Çıkan Yayın

T-24 "Köşebaşı +Gündem" -20 Haziran 2025-

  Belediyelerin öğrenci yurdu açma yetkisi kaldırıldı! Meclis’te kabul edilen yasa ile belediyelerin öğrenci yurdu açma yetkisi kaldırıldı. ...