KISA KISA GÜNDEM - 26 NİSAN 2023 -

 


TKP'den Hataylı depremzedelerin oy hakkı için ücretsiz otobüs organizasyonu(soL)

TKP, depremzedelerin oy kullanması için yaptığı planlamayı duyurdu. TKP Hatay İl Örgütü, "Yüz binlerce Hataylı yurttaşımız, deprem sonrası Hatay'dan ayrılmak zorunda kaldı. TKP Hatay İl Örgütü olarak, 1 oyun bile çok önemli olduğunun söylendiği bu dönemde Hatay dışındaki dostlarımızın seçimde oy kullanabilmesi için ücretsiz otobüs organizasyonu yapacağız" duyurusunda bulundu.  Bu duyurunun ardından yapılan açıklamada "Adana, Ankara, Antalya ve Mersin illerinde bulunan Hataylı yurttaşlarımızın oy haklarını kullanabilmeleri için 14 Mayıs 2023 Pazar günü #Hatay’da olacakları şekilde bu illerden ücretsiz otobüsler kaldırıyoruz. Hatay dışında bulunan ve Hatay’da oy kullanacak olan yurttaşlarımız TKP Deprem Takip Merkezi’ne (Tel: 0 531 272 53 43) ulaşabilirler" denildi.

Önce 'kâr etmiyor' sonra 'deprem' dediler: İşçi düşmanlığı Meslek Hastalıkları Hastaneleri'ne kilit vurdu(İREM YILDIRIM-sol/ÖZEL)

İstanbul Tabip Odası ve emek örgütleri meslek hastanelerinin kapatılmasına karşı düzenlenen basın toplantısında, durumu ‘işçi düşmanlığı’ olarak niteledi.(https://haber.sol.org.tr/haber/once-kar-etmiyor-sonra-deprem-dediler-isci-dusmanligi-meslek-hastaliklari-hastanelerine-kilit)

'Erdoğan istisnasız bütün anketlerde önde' dedi, 10 anketle yanıt geldi (soL)   ORC Araştırma'dan Pösteki, Cüneyt Özdemir’in 'Erdoğan istisnasız bütün araştırmalarda Kılıçdaroğlu’nun önünde çıkıyor' açıklamasına 10 anketle yanıt verdi.

Kendi Youtube kanalında yayın yapan Cüneyt Özdemir, anketlere ilişkin ilginç bir iddiada bulunmuştu. “Bir sürü insan o gün geldiğinde diyerek zil takmış oynuyor. Bakıyorsun şu an bütün araştırmalarda AK Parti 1. çıkıyor. Erdoğan istisnasız bütün araştırmalarda Kılıçdaroğlu’nun önünde çıkıyor. Böyle bir gerçek de var. Bazen gerçeği görmemek insanların işine geliyor gibi" diyen Cüneyt Özdemir'e, ORC Araştırma şirketinin Genel Müdürü Mehmet Pösteki'den yanıt geldi. “Sayın Özdemir bakış açınızı değiştirmelisiniz zira Beştepe dışında nereden bakarsanız bakın dediğiniz gibi bir sonuç yok” diyen Pösteki’nin paylaşımı şöyle:


Yurttaşlar, Güneş Enerji Santrali projesine tepki gösterdi: Traktörlü eylem (Cemil Ciğerim-Cumhuriyet)

Samsun Büyükşehir Belediyesi’nin Ladik ilçesi Tatlıcak köyünde 850 dönümlük mera alanında yapmayı planladığı Güneş Enerji Santrali (GES) projesine karşı yurttaşların tepkisi sürüyor. Projeye tepki gösteren yurttaşlar, traktörlerini projenin planlandığı alana sürerek belediyenin zemin incelemesine ilişkin yaptığı çalışmaya engel oldu. Söz konusu projenin bölgedeki tarım ve hayvancılığı olumsuz etkileyeceğini ifade eden bölge sakinleri, “Bölge insanı burada tarım ve hayvancılık yapıyor. Mera alanımıza kıymayın. Bölgede tarım ve hayvancılık bitecek. Bu atılan yanlış adımdan vazgeçin” dedi. Yurttaşlar talepleri karşılanana kadar mücadelelerini sürdüreceklerini ifade etti.

Borda 7 bin katlık vurgun(Mustafa Çakır-Cumhuriyet)

Eski Maden Mühendisleri Odası Başkanı Mehmet Torun, Türkiye’nin bor madenini tonu 384 dolardan sattığını belirterek “Madeni uç ürünlere dönüştürenler, aynı ürünü Türkiye’ye 7 bin kat daha fazla değerle satıyor” dedi. Torun, iktidarın övündüğü rakamların Türkiye’nin ne denli büyük ölçüde “yağmalandığı ve sömürüldüğünün” göstergesi olduğunu belirtti. Bor madeni işlendiğinde değerinin arttığını belirten Torun, “Tonunu 384 dolardan sattığımız bor madeni işlendiğinde, lazer teknolojisinde kullanılan kristal borun tonu 13 bin kat değer kazanarak 5 milyon dolara, askeri alanda kullanılan amorf borun tonu 5 bin kat değer kazanarak 2 milyon dolara satılıyor” dedi. Torun, doğal kaynakların kamulaştırılması gerektiğini, stratejik bir planlamayla katma değeri artıracak yatırımlar yapılmasının şart olduğunu aktardı.

Başkan Erbaş’tan Diyanet personeline ‘çikolata ve kolonya’(Sefa Uyar-Cumhuriyet)

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, yurttaşların bağışlarıyla varlığını sürdüren Türkiye Diyanet Vakfı (TDV) logosuyla başkanlık personeline çikolata ve kolonya gönderdi. Ancak bazı personelin, “Bağış paralarının bu şekilde verilmesi uygun değil”, “Çocuklarıma bağış paralarından çikolata yedirmem”, “Asıl vakıf malı budur. Buna dokunan yanar” sözleriyle eleştirdiği öğrenildi. Öte yandan, dün Erbaş’ın da katıldığı bayramlaşmaya, personelin büyük kısmının gelmemesi dikkat çekti.(https://www.cumhuriyet.com.tr/siyaset/baskan-erbastan-diyanet-personeline-cikolata-ve-kolonya-2075055)

Gümüşsuyu Askeri Hastanesi’ni yapboza çevirdiler (Çağdaş Bayraktar-Cumhuriyet)

Askeri sağlık sisteminin 2016’da Sağlık Bakanlığı’na devredilmesi sonrası iki farklı hastaneye ek bina yapılan Gümüşsuyu Askeri Hastanesi şimdi de Beyoğlu Göz Araştırma Hastanesi’ne devredilecek.

Gümüşsuyu Askeri Hastanesi önce Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne ek bina olarak hizmete devam etmişti. Bu evrede de ameliyathaneleri “kalite standartlarının altında olduğu” gerekçesiyle kapatılıp polikliniğe çevrilmişti. Sonrasında ise Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne ek bina yapılan Gümüşsuyu Askeri Hastanesi Aralık 2022’den itibaren de 8 polikliniğini Beyoğlu Göz Araştırma Hastanesi’ne vermişti.('AMAÇ NEDİR?') Deprem sonrası “depreme dayanıklı olmadığı” gerekçesiyle iki katlı binaları bile yıktırılan hastane ile ilgili geçen mart ayında alınan kararla ise bina, Beyoğlu Göz Hastanesi’ne ek bina yapıldı. Konuya ilişkin resmi yazı yollayan İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü, mevcut personelinden hastaneyi boşaltmasını istedi. Sağlık Hizmetleri Sendikası Başkanı Özlem Akarken, “2016‘dan beri yapboz tahtasına çevrilen bina personeli için amaç nedir kestiremiyoruz” dedi. Akarken, şunları söyledi: “Devir sonrası dönemin Sağlık Bakanı ‘Bu sistemi iyi işleteceğiz’ dedi. Ancak devir alınan binalar maalesef TSK zamanında olduğu gibi bakımlı olamadı, binalar iyi işletilemedi. Bununla beraber devir olan personelin özlük haklarında hak kayıplar yaşandı. Bu şekilde davranılarak bu binalardan bizleri uzaklaştırmak isteniliyorsa ya da bu binaları farklı bir şekilde kullanmak isteniliyorsa yöneticilerden şeffaf olunmasını istiyoruz.”

Nakite hasret halk kredi kartına sarıldı(Birgün)
Geliri enflasyon karşısında eriyen yurttaş, nakit olmayınca harcamalarını kredi kartından yapmak zorunda kalıyor. BKM verilerine göre, martta 416,8 milyar TL ödeme, sayıları 104 milyonu aşan kredi kartından yapıldı.(https://www.birgun.net/haber/nakite-hasret-halk-kredi-kartina-sarildi-431894)


Eski ATO Başkanvekili Mehmet Aypek silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti(Birgün)

ESKİ Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanvekili Mehmet Aypek, Ankara'da bir plazada bulunan ofisinde, yakın koruması tarafından düzenlenen silahlı saldırı sonucu hayatını kaybetti. Olay, akşam saatlerinde Ankara'nın Çankaya ilçesinde bulunan Muhsin Yazıcıoğlu Caddesi'nde bir plazada meydana geldi. Eski ATO Başkanvekili Mehmet Aypek, plazanın girişinde bulunan ofisinde koruması Halil G. tarafından düzenlenen silahlı saldırı sonucu ağır yaralandı. Plaza yakınlarında bulunan Yunus polisleri, silah sesi sonrası plazaya gelerek zanlı Halil G.'yi silahıyla birlikte yakalayarak gözaltına aldı. Saldırıda ağır yaralanan Aypek ise olay yerine 200 metre mesafede bulunan 100'üncü Yıl Hastanesi'ne kaldırıldı. Aypek, yapılan tüm müdahalelere rağmen hayatını kaybetti. Aypek'in yaşamını yitirdiği öğrenen yakınları ve sevenleri hastaneye akın ederken, olayla ilgili soruşturma başlatıldı.

AKP’li Balıkesir Belediyesi ya gezdiriyor ya da ihale veriyor(Mustafa Bildircin-Birgün)
          Belediye, muhtarlara Balkan turu düzenlemişti. (Fotoğraf: Balıkesir Büyükşehir Belediyesi)

Toplam 1 milyar TL’yi aşan borcuna karşın muhtarları ve AKP’li vekilleri yurtdışı seyahatine götüren Balıkesir Büyükşehir Belediyesi, şimdi de 17,5 milyon TL’lik ihaleyi AKP’li Değişman'ın şirketine verdi. AKP’li isimler tarafından yönetilen belediyelerin, AKP'de aktif siyaset yapan isimlere verdiği yüksek bedelli kamu ihalelerine bir yenisi daha eklendi. Toplam 1 milyar TL’yi aşan borcuna karşın 2022 yılında önce muhtarları, ardından ise il başkanı ve milletvekillerini ülke ülke gezdirdiği ortaya çıkan AKP'li Balıkesir Büyükşehir Belediyesi’nin, Güneş Enerji Santralı yapımına yönelik ihalesinin AKP’de aktif siyaset yapan bir isme verildiği ortaya çıktı. Yücel Yılmaz yönetimindeki Balıkesir Büyükşehir Belediyesi 20 Mart’ta, “Çayırhisar Yerleşkesi 900 KWE Çatı Üzeri Güneş Enerji Santralı (GES) Yapım İşi” ihalesi gerçekleştirdi. Kamu ihalelerinde, “İstenmeyeni eleme aracı” olarak kullanıldığı gerekçesiyle eleştirilen pazarlık 21/B yöntemiyle gerçekleştirilen ihale kapsamında dört şirket teknik şartnameyi inceledi.(SÖZLEŞME 17,5 MİLYON TL) Balıkesir Belediyesi’nin Çayırhisar’da bulunan yerleşkesinde düzenlenen ihaleye verilen teklif sayısı ise iki oldu. İdarenin 17 milyon 305 bin 139 TL yaklaşık maliyet hesabı çıkardığı ihaleye verilen en yüksek teklifin 19 milyon TL, en düşük teklifin ise 17 milyon 499 bin TL olduğu bildirildi. Teklifler üzerinde inceleme yapan komisyon heyeti, 27 Mart’ta nihai kararını verdi. AKP’li belediye ile ihaledeki en düşük teklifin sahibi Ar As Enerji Madencilik Danışmanlık Organizasyon isimli şirket ile 17 milyon 499 bin TL’lik sözleşme imzalandı.(AKP YÖNETİCİSİ) AKP’li belediye ile 17 milyon 499 bin TL’lik sözleşme imzalaya Bingöl merkezli şirketin yönetiminden ise bilindik bir isim çıktı. AKP Bingöl İl Başkan Yardımcısı ve İnsan Hakları Başkanı Muhyettin Değişman’ın şirketin sahibi olduğu öğrenildi.

37 yıl sonra felaketi yeniden çağırıyoruz(Gökay BAŞCAN-Birgün)

                         Nükleer yakıtın yarın Akkuyu’ya ulaşması bekleniyor. (Fotoğraf: AA)

İktidar, Çernobil’in yıldönümünden bir gün sonra yeni bir felakete kapı aralıyor. Akkuyu Nükleer Santralı’na yakıt getirilmesini tedirginlikle takip ettiklerini belirten uzmanlar, "Seçim öncesinde iktidarın şovu" dedi.(https://www.birgun.net/haber/37-yil-sonra-felaketi-yeniden-cagiriyoruz-431913)

Seçim öncesi düzenlenen Diyarbakır merkezli operasyona birçok ilden tepki yükseldi(Evrensel)

Seçim öncesi Diyarbakır merkezli 21 ilde düzenlenen gözaltı operasyonuna Türkiye'nin dört bir yanından tepki yükseldi. Düzenlenen açıklamalarda "Baskılara boyun eğmeyeceğiz" denildi.(https://www.evrensel.net/haber/488321/secim-oncesi-duzenlenen-diyarbakir-merkezli-operasyona-bircok-ilden-tepki-yukseldi)

SGK açığı büyüyor: Halkın sağlık hakkı tehlikede(Zeki Gül-Evrensel)

SGK, 2022 yılında da “Bütçeden yapılan rekor transferlere rağmen 39.7 milyar TL açık verdi.” AKP 2005 yılında gerek sağlığı gerekse sosyal güvenlik kurumlarını tek elden yöneteceğini ilan etmişti. Bir taraftan SSK, Emekli Sandığı ve BAĞ-KUR’u Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) başlığında birleştirmiş, yanı sıra başta SSK hastaneleri olmak üzere tüm kamu sağlık kurumlarını Sağlık Bakanlığına devretmişti. 18 yılın sonunda geldiğimiz nokta hiç de iç açıcı değil. SGK’den başlayacak olursak, AKP döneminde kurumun açığı yaklaşık yüz kat artışa doğru koşuyor. Bu hali ile geleceğimiz, yani emekli aylıklarımız ve sağlık hakkımız tehlikede.CHP TBMM Grubunun ekonomi raporlarına da yansıdığı üzere “SGK açığı 2022 yılı ocak-eylül döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 74.4 oranında artarak 21.7 milyar liradan 37.9 milyar liraya kadar yükseldi”. Yine “6 milyon 934 bin 830 kişinin Genel Sağlık Sigortası (GSS) primleri, kendi ödeme güçleri olmadığı için devlet tarafından karşılandı.” Tüm bu veriler üzerine iki milyonu aşkın EYT’li (emekliliği yaşa takılanlar) emekli maaşı almaya başladı. Üstelik son büyük depremin SGK’ye maliyeti henüz hesaplanmış değil. Depremin yarattığı yıkıma bağlı olarak yeni dul-yetim aylıkları, yeni malulen emeklilik sayıları, organ kayıplarına bağlı ortez, protez dahil sağlık harcamaları henüz bilinmiyor.  Hasılı, iktidarları döneminde bundan 3 yıl önce “SGK açığı 94 kat artmış” bir iktidarın, depremin etkisi sonrası SGK’yi yönetebilmesi pek mümkün görünmüyor. Seçim sonrası yeni hükümetin en öncelikli konularının başında SGK’nin yani bizlerin sağlık ve emeklilik hakkının, batırıldığı çıkmazdan kurtarılması geliyor. Dağılma sürecindeki Osmanlı’da dahi aşı üretim tesisleri varken, pandemi öncesi kamu aşı fabrikalarını kapatan bir hükümet anlayışı, öncesinde SSK ve askeri ilaç fabrikalarını da kapatmıştı. SGK böyle bir anlayışla nasıl zarar etmeyebilir ki? Yaratılan ekonomik kriz, SGK’de emekli sayısındaki artışın ek maliyetini karşılayacak istihdam artışını da engellemekte. TÜİK verilerine göre “Türkiye’de istihdamdaki nüfus 2022 son çeyreği itibarıyla 31.5 milyon kişi, buna karşılık SGK’ye kayıtlı toplam aktif sigortalı sayısı ise 26.3 milyon dolayında bulunuyor. Buna göre 5 milyona yakın kayıt dışı çalışan var ve adına sigorta primi ödenmiyor.” Unutmayalım ki SGK, aktif sigortalılar, emekliler ve bağımlılarla birlikte “Toplam 75.5 milyona yakın kişiye sağlık hizmeti veriyor. Bu sayı da nüfusun yüzde 89’una” denk geliyor. Hasılı çökertilen bir kurum değil, halkın sağlığı ve geleceği…Sağlıcakla kalın.

                                                              /././

(derleyen: mstfkrc)




İstanbul’un belediye başkanları - Şükrü Aslan / BİRGÜN

 


Belediye başkanı olarak seçildiğinden beri, sürekli sistemin kıskacı içine çekilmeye çalışılan Sayın Ekrem İmamoğlu’nun karşı karşıya kaldığı muamele, İstanbul’un, geçmişte de merkezi hükümetlerin kontrol/müdahale alanı olarak yaşadığı deneyimleri ilgi çekici hale getiriyor. İstanbul belediye başkanlarının göreve gelme ve gitme biçimleri ise herhalde bu deneyimlerin en önemli kısmını oluşturuyor.

Bir modern kurum olarak belediye İstanbul’da, 19’uncu yüzyıl ortalarında kurulmuştu. İlk belediye başkanının (Şehremaneti) atandığı 1855 yılından Cumhuriyetin ilan edildiği 1923’e kadar 51 Belediye Başkanı görev yapmıştı. Cumhuriyetin ilanından bugüne kadar ise 33 belediye başkanı göreve geldi. Sadece bu sayılar bile şehrin, belediye başkanlığı yönünden nasıl yoğun bir sirkülasyona muhatap olduğunu gösterir. O kadar ki gerek son Osmanlı, gerekse Cumhuriyet dönemi boyunca İstanbul’da birkaç hafta, hatta birkaç gün Belediye başkanlığı yapanlar bile olmuştu. Mesela Fevzi Bey 2-30 Ekim 1874; Şerif Mahmut Rauf Paşa ise 19 Temmuz-27 Temmuz 1908 tarihleri arasında görev yapmışlardı. Elbette uzun yıllar görev yapan şehremanetiler de vardı. Mesela Rıdvan İsmail Paşa 1890-1906 yılları arasında görev yapmış ki, diğerleriyle kıyaslandığında en uzun süreydi.

***

Osmanlı son dönemindeki ilk şehremaneti deneyiminden başlamak üzere 1963’e kadar şehrin belediye başkanları, merkezi hükümetlerin ataması ile ya da sonuç olarak aynı anlama gelen Şehir Meclisleri tarafından seçilirdi. Şimdi bildiğimiz biçimiyle halkın doğrudan oyu ile ilk belediye başkanı seçimleri ise 1963 yılında yapılmıştı. Ne var ki bu ilk ‘demokratik’ seçimde en çok oy alan Nuri Erogan, başvurusundaki eksik evrak yüzünden itiraza konu olmuş; mazbatasını alamamıştı. Böyle olunca şehrin belediye başkanlığına kendisinden çok daha az oy aldığı halde ikinci sıradaki Haşim İşcan seçilmişti.

1963’den bu yana halkoyu ile şehrin yerel yöneticilerini seçme uygulaması askeri darbeler veya Olağanüstü Hal Uygulamaları ile zaman zaman kesintiye uğramıştır. Hatta “istikrar” sağlama iddiasındaki askeri darbelerin ardından da, şehrin belediye başkanlığında sirkülasyon devam etmiştir. Mesela 27 Mayıs 1960 darbesini takip eden üç yıl içinde şehrin belediye başkanı sekiz kez değişmiştir. Aynı şekilde 12 Eylül 1980 askeri darbesinden Mart 1984’deki yerel seçimlere kadar; yaklaşık dört yılda üç belediye başkanı İstanbul’da görev yapmıştır.

Askeri darbe ve olağanüstü dönemleri dışarıda bırakırsak, belediye başkanlarının ayrılması, seçimlerin yapıldığı 1963’den bu yana genellikle görev sürelerinin bitmesiyle gerçekleşmiştir. Ne var ki bu süre içerisinde de doğrudan merkezi hükümetlerin kararı ile görevlerine son verilen belediye başkanları vardır. Herhalde onlardan en dikkat çekici olanı ‘metal yorgunluk’ gibi tuhaf bir gerekçeyle istifa etmek zorunda bırakılan Kadir Topbaş’tır. İBB başkanı olarak Topbaş’ın maruz kaldığı muamele ve görevden ayrılma biçimi travmatik bir durumdu.

***

İstanbul’un Belediye Başkanlarının deneyimleri pek çok başka bakımdan da ülkenin ahvali ile doğrudan ilişkili nitelikler taşımaktadır. Mesela ülkenin temel politik gerilimlerini, modern Ankara karşısında muhafazakâr İstanbul üzerinden izlemek ilginçtir. Cumhuriyet rejiminin İstanbul’a tayin ettiği belediye başkanları bu geleneksel şehirde, radikal modernist bir dizi iş yapmışlardı. Mezarlıklar dâhil şehrin pek çok geleneksel mekânını yıkmışlardı. Kendilerini bu işe ve hatta doğrudan Cumhuriyetin başındaki lidere adamışlardı. Bundan dolayı mesela Muhittin Üstündağ Atatürk ile, Lütfü Kırdar da İnönü ile özdeşleşmişti. CHP hükümetinin son aylarında İstanbul Belediye Başkanlığına gelen ve fakat Demokrat Parti ile çalışan Fahrettin Kerim Gökay için de bunu söylemek mümkündür. Her biri bu kişisel adanmışlıkların bedelini türlü biçimlerde ödemişlerdir. Bu da başka bir olgudur.

Bütün bu tarihsel tecrübelere dönüp baktığımızda bugün de şehirde değişen ve değişmeyen bazı hususiyetlerin olduğunu görebiliyoruz. Bu şehir, partileri ve belediyecilikleri birbirinden farklı olan bir dizi belediye başkanı tanıdı. Ama merkezi sistemin İstanbul’a ilişkin tahayyülü, müdahale arzusu ve biçimleri neredeyse hiç değişmedi. Şimdi de olduğu gibi.

Şükrü Aslan / BİRGÜN

TARİHTE BUGÜN (26 NİSAN)

 


OLAYLAR:

  • 1865 - ABD Başkanı Abraham Lincoln'ü bir suikastle öldüren John Wilkes Booth, Amerika Birleşik Devletleri Kara Kuvvetleri askerleri tarafından on iki günlük bir insan avının sonunda, kuzey Virginia'nın kırsal kesiminde yakalandı ve öldürüldü.
  • 1870 - Osmanlı Devleti’nde, Dârülmuallimât (Kız Öğretmen Okulu) açıldı. Sınavla 32 kız öğrenci alındı.
  • 1903 - Ünlü İspanyol takımı Atlético Madrid kuruldu.
  • 1912 - İlk defa, bir Osmanlı pilotu olan Fesa Bey (Evrensev)Osmanlı tayyaresi ile Türk toprakları üzerinde uçtu.
  • 1930 - İstanbul, Mecidiyeköy'deki likör fabrikası açıldı.
  • 1933- Naziler 26 Nisan-9 Mayıstarihleri arasında Almanya’da özel kitaplıklar ve halk kütüphanelerindeki “yıkıcı ve zararlı” kitapları yürüttükleri kampanya ile toplattı. 94 yazara ait kitaplar 10Mayıs1933’de Berlin Opera Binası önünde düzenlenen törenle yakıldı.
  • 1937- Anadolu Demiryolları ve Haydarpaşa Liman Şirketi millileştirildi.
  • 1944- Sebahattin Ali ile kendisini komünistlikle suçlayarak hakarette bulunduğu gerekçesiyle dava ettiği Nihal Atsız arasındaki Irkçılık Turancılık Davası’nın ilk duruşması yapıldı.
  • 1961 - Yüksek Seçim Kurulu oluşturuldu.
  • 1967- “Vatandaş Oyunu” için Malatya’ya giden Bölge Tiyatrosu oyuncuları, Yüksek İslam Enstitüsü’lülerin linç girişiminden zor kurtuldu.
  • 1967 - Pablo Picasso'nun bir tablosu, yaşayan bir sanatçı için o güne kadarki en yüksek fiyat olan 532.000 dolara satıldı.
  • 1971 - 11 ilde sıkıyönetim ilan edildi. Adalet Bakanı İsmail Arar, gazetecilerin "Bir isyan mı var?" sorusunu cevapsız bıraktı. Bir ay süreyle sıkıyönetim ilan edilen iller şunlar: Ankara,  İstanbul, İzmir, Adana, Diyarbakır, Eskişehir, Hatay, Kocaeli, Sakarya, Siirt, Zonguldak.
  • 1971 - Sıkıyönetim, Devrimci Doğu Kültür Ocakları ve Dev-Genç'i kapattı.
  • 1972 - Yazar Sevgi Soysal, bir yıl hapse mahkûm oldu.
  • 1972 -Askeri Mahkeme, Yargıtay’ın bozma kararına rağmen SBF Anayasa Profesörü Mümtaz Soysal’ı yeniden 6 yıl 8 ay hapis ve sürgün cezasına mahkum etti.
  • 1973- Temyize götürülen davada Yargıtay, kapatılan Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Genel Başkanı Behice Boran dahil 12 yöneticinin ağır hapis cezalarını onayladı.
  • 1977 - Cumhuriyet Halk Partisi lideri Bülent Ecevit'in seçim otobüsü, Niksar'da kurşunlandı. Saldırıda 10 kişi yaralandı.
  • 1978 - Dr. Cengiz Taşer, TRT Genel Müdürü olarak atandı.
  • 1979 – İstanbul’da 1 Mayıs kutlamaları Sıkıyönetim Komutanlığı’nca yasaklandı, 27 kitle örgütü kutlamanın İzmir’de yapılması çağrısında bulundu. Adana, K.Maraş, G.Antep ve Adıyaman illeri Sıkıyönetim Komutanlıkları da 1 Mayıs gösterilerini yasakladı.
  • 1982 – Yılmaz Güney’in senaryosunu yazdığı Şerif Gören’in yönettiği ‘Yol’ filmi Cannes Film Festivali’nde büyük ödülü Costa Gavras’ın ‘Kayıp’ filmiyle paylaştı.
  • 1982-  10 Nisan’dan beri cezaevinde olan Bülent Ecevit hakkında bir tutuklama kararı daha verildi. Ecevit, Hollanda TV’sine gönderdiği mektubun BBC de yayınlanması nedeniyle Sıkıyönetim Mahkemesi’nce 2.kez tutuklandı.
  • 1986- DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit Libya’nın Ankara Büyükelçiliğini ziyaret ederek Amerika Birleşik Devletleri’nin Libya’yı 15 Nisan günü bombalaması nedeniyle “geçmiş olsun” dileğini iletti.
  • 1986 - Çernobil faciası: Ukrayna'nın (SSCB) Çernobil kentinde meydana gelen ve yaklaşık 7 milyon kişinin zarar gördüğü patlama nedeniyle ortaya çıkan radyoaktif bulutlardan, Türkiye de etkilendi.
  • 1994 - Güney Afrika Cumhuriyeti'nde ilk çok ırklı seçimler yapıldı. Oyların yüzde 62'sini alan Nelson Mandela liderliğindeki Afrika Ulusal Kongresi, seçimlerin galibi oldu.
  • 1995- Sosyal Sigortalar Yasası’nda değişiklik yaparak emeklilik yaşının yükseltilmesi yönündeki girişimleri protesto etmek amacıyla İstanbul’dan Ankara’ya “Mezarda Emekliliğe Hayır Yürüyüşü” yapıldı. 24 Nisan’da İstanbul Kadıköy’den yola çıkan DİSK Yönetim Kurulu ve üye sendikaların başkanları 26 Nisan’da Ankara’da yüzlerce işçi tarafından karşılandı. Yürüyüş Meclis’in önünde sona erdi ve DİSK heyeti SSK’ya ilişkin talepleri içeren bir dilekçeyi Meclis Başkanlığı’na verdi ve iktidar ve muhalefetle yapılan görüşmeyle sona erdi.
  • 1995 - Türkiye'nin ilk kadın kaymakamları Elif Arslan ile Özlem Bozkurt görevlerine başladılar.
  • 1999 - Çernobil Faciası'nın yıl dönümünde sanal korsanlar bilgisayarları kilitledi. Çernobil virüsü'nden 300 bin PC etkilendi. Binlerce şirkette büyük panik yaşandı. Faturası 100 milyon dolar.
  • 2003- İstanbul Film Festivali Altın Lale Ödülü’nü Arjantinli Diego Lerman’ın yönettiği “Aniden”, Ulusal yarışmayı Nuri Bilge Ceylan’ın “Uzak” filmi kazandı. Radikal gazetesinini verdiği “Halk Ödülü”nü Handan İpekçi’nin “Büyük Adam, Küçük Aşk”ı aldı.
  • 2004 - Karadenizliler, Çernobil faciasından tam 18 yıl sonra dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral ve Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ahmed Yüksel Özemre hakkında suç duyurusunda bulundu. Gerekçe; Karadeniz'de kanser vakalarının artması.
  • 2005 - Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in veto ettiği 10 bin polis kadrosu açılmasına ve ilahiyat mezunlarının da polis olabilmesine olanak sağlayan yasa, TBMM'de aynen kabul edildi. 
  • 2006- Çağlayan Ahmet Buhan Lisesi öğrenci ve velileri, okullarının yıkılarak “Adalet Sarayı” yapılmasını protesto etti.
  • 2010 - Mardin'in Mazıdağı İlçesi'ne bağlı Bilge Köyünde, 7'si çocuk 44 kişinin öldürülmesiyle ilgili tutuklanan 8 kişiden, 6'sına kırk dörder kez müebbet hapis verildi. Bilge Köyü Katliamı olarak tarihe geçen olayda; yaşı küçük olan bir sanığa 44 kez 15 yıl, evinde silah bulunduran sanığa ise 15 yıl hapis cezası verildi.
  • 2011- Mahkeme süreci sonlanmadan Erdoğan’ın “ucube” dediği, Mehmet Aksoy’a ait heykelin yıkımına başlandı.
  • 2017- Emniyet Genel Müdürlüğü FETÖ bağlantılı olduğu değerlendirilen 9 bin 103 polisi açığa aldı.


DOĞUMLAR:

ÖLÜMLER:

  • 1444 - Robert Campin, Flaman ressam (d. 1378)
  • 1936 - Samipaşazade Sezai, Türk öykücü ve romancı (d. 1859)
  • 1943 - Naşit Özcan, Türk tiyatrocu ve tulûat ustası (d. 1886) Tiyatromuzun büyük oyuncularından Naşit Özcan yaşamını yitirdi. Tuluat tarzının en yetkin oyuncusu sayılan Özcan tuluatın İbiş’ine kişilik kazandırmasıyla biliniyordu. Özcan sinema ve tiyatromuzun ünlü isimlerinden Adile Naşit ve Selim Naşit’in babasıydı.
  • 1969 - Morihei Ueshiba, Japon dövüş sanatı üstadı ve Aikidonun kurucusu (d. 1883)
  • 1971 - Celal Sururi, Türk tiyatro sanatçısı (d. 1903)
  • 1985 - Aylin Urgal, Türk pop müzik sanatçısı (d. 1951)
  • 2002 - Orhan Elmas, Türk oyuncu ve yönetmen (d. 1927)
  • 2006 - “Haydar Haydar”, “El Vurup Yaremi İncitme Tabip” gibi türküleriyle tanınan, 400’den fazla türküyü derleyerek halk müziğine kazandıran halk müziği sanatçısı Ali Ekber Çiçek, 71 yaşında İstanbul’da öldü.
  • 2017 - Jonathan Demme, Amerikalı yönetmen (d. 1944)
  • 2022 - İsmail Ogan, Olimpiyat Oyunları şampiyonu Türk güreşçi (d. 1933)

      (derleyen: mstfkrc)

TKP Genel Sekreteri Kemal Okuyan 2023 seçiminin önemine dikkat çekti: 14 Mayıs sağduyunun isyanı olacak - İklim Öngel / CUMHURİYET

 

Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan, “14 Mayıs isyan etmenin en uygun tarihidir. Bu isyanın bir parçası sağduyuludur, ‘Erdoğan gitsin’ diye cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’na oy kullanmaktır” dedi.
  • 14 Mayıs isyan etmenin en uygun tarihi. Bu isyanın bir parçası sağ duyuludur, “Erdoğan gitsin” diye Kılıçdaroğlu’na oy kullanmaktır. Öbür tarafı ise ilkesizliğe, tuhaf siyaset anlayışına, birbirine hiç benzemeyen partilerin aynı listelerden girmesine meydan okumaktır.
  • Erdoğan’ın gitmemesi durumunda bu toplumda çok büyük bir hayal kırıklığı ve umutsuzluk olacak. Ülkesinden umudu kesmiş bir toplumla baş başa kalacağız. TKP için bu bir felaket.

Türkiye Komünist Partisi Genel Sekreteri Kemal Okuyan Cumhuriyet’in sorularını yanıtladı. 

  • Neden Emek ve Özgürlük İttifakı değil de Sosyalist Güç Birliği?

Seçim gündemde yokken, yakın bulduğumuz partilerle görüşmeler yürütüyorduk ve “Bize yakışan programı, dünyada solun evrensel değerlerini öne çıkartan ilkeleri Türkiye’de nasıl daha güçlü hale getiririz” sorusuna yanıt arıyorduk. Bu doğrultuda görüşmelere başladık. Sosyalist Güç Birliği böyle şekillendi. Emekten yana olmak, laikliği savunmak ve antiemperyalist olmak bizim kırmızı çizgilerimiz. Bu kırmızı çizgilere uygun hareket eden herkesle birlikte oluruz.

  • Kırmızı çizgilerde mi anlaşmazlık çıktı?

Sol; emek, laiklik, anti emperyalizm olmadan olamaz. “Suriye’de ABD ile işbirliği yapmaya ne diyorsunuz?” Çünkü HDP’nin savunduğu hareket Suriye’de ABD ile işbirliği yapıyor. Bu laiklik için de geçerli. Şu soruyu sorduk görüşmelerimizde; ‘Tarikatlar dağıtılsın diyebilecek misiniz?’ Yok, o kadarını diyemeyiz. E o zaman laikliği savunmuyorsunuz demektir. Bizim işimiz çok rahat. Emek ve Özgürlük blokunda solcu arkadaşlar olabilir ama bu arkadaşların tercihi böyle olmayanlarla yan yana gelmektir. 

‘KARŞILARINDA UZAYLI BEKLİYORLARDI’

  • Komünizme karşı Türkiye’de yıllardır süregelen bir önyargı var. Bunda kırılma var mı ve depremde gösterdiğiniz çabanın etkisi oldu mu?

TKP sahaya indikçe, temas ettikçe bu önyargı kırılıyor. Komünizm hakkında o kadar büyük bir yalan söylenmiş ki. Karşılarında uzaylı bekliyorlar. Tersinden avantaja dönüyor. Bizler bu ülkenin evlatlarıyız. Uzaylı değil, dürüst, çalışkan, kimsenin dinine imanına karışmayan insanlar olduğumuzu gördüler. TKP sert bir laiklik, Cumhuriyet savunusu yapıyor. Son yıllarda en fazla baş örtülü, türbanlı insan örgütleyen sol parti biziz.

‘KOMÜNİSTLER DEVRİMCİ SAĞCILAR DEVLETİ ÇÖKERTTİ’

  • Nasıl oldu bu?

Türkiye’de inançlı insanların bir bölümü inanç sisteminin istismarından, dinin siyasete entegre edilmesinden rahatsız. Türkiye’nin muhafazakâr kesimlerinden ilgi var partiye. Depremde bu çok hızlandı. Kentler yıkıldı, anılar gitti, en önemlisi canlarımız gitti. Bir başka şey daha yıkıldı. İnsanların bel bağladığı soyut bir varlık olarak düşündüğü devlet çöktü. İnsanlar gözlerini açtığında arama kurtarma veya dayanışma çalışmalarında devleti değil komünistleri gördü ve altüst oluş yaşadı. Komünistler devletçi bir ekonomiyi savunuyorlar. Yıllarca inandıkları sağcı siyasetçiler ise bir anlamda devleti ortadan kaldırmış durumda.

GELECEĞE İPOTEK KONMAZ

  • Neden tek liste tercih etmediniz?

Biz SOL Parti’yle görüşmelerimizde şunu önermiştik: “İlleri paylaşabilir miyiz” SOL Parti TKP ittifakından ibaret olsaydı böyle bir şeye girilebilirdi. Ancak Sosyalist Güç Birliği’nin çok daha bileşenli bir yapıya kavuşmasıyla bu gündemden düştü. 14 Mayıs’ta siyaset bitmeyecek. TKP’nin kendi stratejisinde bu seçimlerden önemli beklentileri var. 

  • Ne gibi beklentiler?

Biz kök saldığımızı bazı yerleşimlerde siyasi dengeleri değiştirebilme yeteneğine sahip olduğumuzu ve Türkiye’de önümüzdeki süreçte başat siyasi güçlerden biri olduğumuzu göstermekte kararlıyız. Bu yalnızsa milletvekili aritmetiğine sığacak bir şey değil. Bir daha bu toplumun enkaz altında kalmaması için bazı kuvvet noktalarına ihtiyaç var. O kuvvet noktası TKP’dir. Bu kadar ilkesizleşmiş, bu kadar sağcılaşmış, herkesin herkesle işbirliği yaptığı bir siyaset atmosferinde umut ve gelecek olmaz. Cumhuriyetçilik, devletçilik, laikliğin korunması için TKP çok önemli bir çapa işlevi görüyor. Bunu güncel matematik hesaplara kurban edemeyiz.


  • Sosyalist Güç Birliği’nin aday çıkaracağına kesin gözüyle bakılıyordu. Kılıçdaroğlu’nu destekleme noktasına nasıl gelindi?

2 yıl ciddi değerlendirmeler yaptık, nabız yokladık. Geldiğimiz nokta itibarıyla bir cumhurbaşkanı adayı çıkarmanın bizim istediğimiz sonucu veremeyeceğine dair kanaate ulaştık. Toplumda şöyle bir algı ortaya çıktı: Bizim yaklaşımımızda her şey tamam ama cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda toplumda gözünü kulağını kapatma hali var. 

  • Toplum baskısı gibi mi?

Baskı değil ama iletişim kuramıyorsunuz. Dinlemiyorlar ve biz bunu anlıyoruz. İnsanlar “Erdoğan gitsin” noktasında belirgin bir görüşe sahipler. Biz bunun tersini düşünerek de hesap yaptık. 

‘EN DOĞRU KARARI VERDİK’

Erdoğan gidince her şey güllük gülistanlık olmayacak. Millet İttifakı’nın bu ülkede AKP kadar tehlikeli politikalara imza atabileceğini söyleyen bir partiyiz. Buna rağmen şu bizim için de tehlike. Erdoğan’ın gitmemesi durumunda bu toplumda çok büyük bir hayal kırıklığı ve umutsuzluk olacak. Bu bizi ilgilendiriyor. Biz ülkesinden umudu kesmiş, ülkesine inanmayan bir toplumla baş başa kalacağız. TKP için bu da bir felaket. TKP olarak küçük bir dernek psikolojisiyle davranamazdık. Adres göstermek zorundaydık bunu da açıktan yaptık.

  • Bu karar içinize sindi mi?

Siyasette her zaman böyle güle oynaya karar almayabilirsiniz. Mutlu musunuz, hayır değiliz, Keşke biz güçlü bir alternatif yaratabilseydik. Şu anlamda içimize siner tabii ki en doğru kararı verdik. Çok net söylüyorum.

‘ERDOĞAN’A YARAR UYARISI’

  • 14 Mayıs için “kader seçimi, olağanüstü seçim” diyorlar, referanduma benzetenler var. Bu söylemlere katılır mısınız?

Hayır. Bu seçim önemli evet ama böyle söyleyerek insanları ikna etmeye çalışmak iki yanlışa götürüyor. Biri bunu söyleyenler AKP’ye benzeyen politikalarına meşruiyet kazandırmaya çalışıyorlar. Bunun kendilerine yarayacağını da sanmıyorum. Bu, panikten uzak duran, istikrara oynayan Erdoğan’a da yarayabilir. İkincisi, velev ki Erdoğan kazandı, “Bu son düzlük” diyenler insanların karşısına çıkıp nasıl “Mücadeleye devam ediyoruz” diyecekler. Bu büyük bir hata. Herkes elinden geleni yapsın, Erdoğan gitsin ama insanların geleceklerine ipotek konmasın. 

  • Oyların bölünmesi, boşa gitmesi meselesinden en çok etkilenen partilerdensiniz. Bu nasıl aşılır?

Net söyleyeyim, Türkiye’de “Erdoğan gitsin” ya da “Bazı şeyler değişsin” diyen insanlar olaya şöyle baksınlar: Meclis’te geçtiğimiz dönemki aritmetik neyi değiştirdi? Bu mu önemli olur yoksa Türkiye’de 550 bin, 1 milyon kişinin oy verdiği bir TKP’nin varlığı mı AKP’yi ve AKP’nin temsil ettiği zihniyeti geriletir? Oylar değerli ise o oyların arkasında duran kuvvet ve irade de değerlidir. Biz bu iradeyi “Oylar boşa gitmesin” diye sürekli olarak iktidar ve muhalefetin ana kuvvetini oluşturan partilere yönlendirdiğimiz sürece Türkiye karanlıkta kalıyor. Buradan çıkılması lazım. 

  • Çıkılmazsa ne olur?

Vereceği oy yurttaşlarımızın biricik siyasi varlığı. Orada kilitleniyor. Tersinden düşünse “Benim oyum değerli çünkü bu oy benim iradem vicdanım ve ahlakım. Ben bu oyla meydan okuyorum” dese. Seçmene ticaret anlayışı ile yaklaşılıyor. Nerede değerler, nerede ilkeler, nerede program? Hesap şu: ‘Sadullah Ergin’i unut o önemli değil, o sayede 20 kişi daha geliyor parlamentoya. O oyun kaç milletvekiline dönüşeceğine ilişkin bir matematik var. Bu kafayla Türkiye iki partili sisteme gider.

‘KARŞI DURMA TARİHİ’

Yurttaşlarımızın kendilerine dayatılan tuhaf siyaset anlayışına isyan etmelerini söylüyorum. 14 Mayıs da isyan etmenin en uygun tarihidir. Çünkü bir avantaj var, bu isyanın bir parçası sağ duyuludur, “Erdoğan gitsin” diye cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’na oy kullanmaktır. Bu isyanın öbür tarafı ise ilkesizliğe, tuhaf siyaset anlayışına, birbirine hiç benzemeyen partilerin aynı listelerden girmesine meydan okumaktır.

BİZE HAYALCİ DİYENLER 100. YILI KUTLAMASIN

  • Tam bağımsızlık vurgusunu sık yapıyorsunuz. Bunu açar mısınız, biz bağımlı mıyız?

Ülkenin kaynaklarının başka güçler tarafından yağmalanmasına karşıyız. Karar mekanizmalarının başkalarının elinde olmasını istemiyoruz. Yani bağımsızlığın yanında egemenlik meselesi de var. Başta NATO olmak üzere Türkiye’nin emperyalist ülkelerle girdiği bağımsızlığını zedeleyen anlaşmaların tümü yırtılıp atılacak. Bunun olabilmesi için Türkiye’deki sosyoekonomik düzenin değişmesi gerekiyor. Türkiye’de devletçi, toplumcu bir ekonomiyle bağımlılık zincirini yok edebiliriz.

  • Sizi eleştirenlere ne dersiniz?

Bizi hayalcilikle suçlayanlar 100. yılında Türkiye Cumhuriyeti’ni kutlamasınlar. Bundan bir asır önce daha mı büyük olanaklara sahiplerdi. Bu ülkede bir Milli Mücadele kurulması için çaba harcayanlar, işgale ve saraya karşı Milli Mücadele verenler ve bunun üzerine bir Cumhuriyet ilan edenlerin ellerinde daha büyük bir olanak mı vardı? Hatta ellerinde büyük bir halk desteği bile yoktu. Sonra “Siz hayalcisiniz de dünyaya kafa mı tutacaksınız?” Neden? 

KEMAL OKUYAN KİMDİR?

1962’de doğdu. Çocukluk ve gençlik yıllarını Ankara ve İzmir’de geçirdi. Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’nü bitirdi. Sosyalist mücadeleye Türkiye İşçi Partisi’nde katıldı. Sosyalist Türkiye Partisi ve bu partinin kapatılmasından sonra kurulan Sosyalist İktidar Partisi’nde çeşitli görevler aldı. SİP’in Türkiye Komünist Partisi (TKP) ismini almasından sonra TKP’de Merkez Komite üyeliğinde ve bazı merkezi görevlerde bulundu. Okuyan, halen TKP’nin genel sekreteri.

 İklim Öngel / CUMHURİYET

‘Bay Kemal’ diye diye imar rantını büyütüyor - Bahadır Özgür / BİRGÜN

 

Erdoğan, 6 Mart günü depremi bahane edip öfkeyle ‘Bay Kemal’ diye diye şu örneği vermişti: “Deprem riski olan Karabağlar’da dönüşümü engellediler.” O kentsel dönüşümün detayları ortaya çıktı işte: Yine bomboş arazi ve bol miktarda AKP’li mülkü.

Fotoğraflar kentsel dönüşüm yapılan boş Hazine arazilerindeki Nuhoğlu ve TOKİ projelerine ait. (Fotoğraflar: BirGün)

Biraz uzun bir hatırlatmayla başlayalım. Sonrasında AKP’nin mesele imar rantına geldiğinde nasıl inatla, ince hesapla hareket ettiğini; felaketleri dahi fırsat bilip biraz daha zenginleşmek için neler yaptığını okuyacaksınız çünkü. 

6 Mart 2023 günü… Kabine toplantısı bitmiş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan deprem riskine karşı tedbirleri açıklıyor. Söz dönüp dolaşıp kentsel dönüşüme geliyor. Hiddetle CHP’yi işaret ediyor. “Hadi bakalım” diyor; “İzmir’in belediyesi zat-ı şahanelerinde. Şu Karabağlar’ı değiştirin de görelim be.” Ve ardından rutin ‘Bay Kemal’ hitapları.

9 Mart 2023 günü… ATV koşturup gidiyor Karabağlar’a. Muhabir gecekonduvari binaların görüntüsü eşliğinde şevkle sunuyor haberi: “Kentsel dönüşüm, Şehir Plancıları Odası’nın açtığı davalar yüzünden 11 yıldır engelleniyor. 540 hektar alan riskli ilan edildi ama belediye ile CHP’ye yakın odalar dönüşümü engelledi.” Bazı ‘uzman görünümlü’ kişiler de görüş veriyor sırayla: “İlla Hatay, Maraş gibi mi olsun!”

Milyonlarca insanın taptaze deprem acısının bile ‘katık’ yapıldığı bu saldırgan propagandanın arkasından ne yapıldı peki? Fakir fukaraya güvenli konut inşaatına mı başlandı? Karabağlar eskisinden daha güvenli hale mi getiriliyor? Hışımla açıklanan ‘deprem tedbirleri’ neler?

Gelin beraberce bakalım şimdi.

BOMBOŞ ARAZİYE KENTSEL DÖNÜŞÜM

13 Nisan 2023 günü Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı, Karabağlar’da 540 hektarlık alan içindeki 101 hektarla (1. Etap) ilgili parselasyon planlarını açıkladı. Bakanlığın internet sitesinde yayımlanan o parselasyonun eklerindeki listeye bakanlar, propagandanın kimlerin çıkarını gizlemeye dönük olduğunu da gördü böylece. Buraya döneceğiz, ama önce hikayenin en başına gidelim ki, AKP’nin ısrarının sebebini anlayalım.

Karabağlar’daki 540 hektar 31 Aralık 2012 günü ‘afet yasası’ kapsamında tarafından riskli alan ilan edildi. Haliyle kentsel dönüşüme sokuldu. Bunun içindeki 101 hektarlık bölüm için aceleyle imar planı hazırlandı. Şehir plancıları, jeoloji mühendisleri ve peyzaj mimarları odalarının şubeleri mahkemeye koştular. Çünkü heyelan bölgesi de olan yerde ne zemin etüdü var ne de bina! Büyük kısmı Hazine arazisi. Yani 100 binden fazla insanın yaşadığı yerde dönüştürmek için bula bula bomboş araziyi buldular.

Mahkeme 2015’te planı iptal etti. Ancak Bakanlık dava sürerken hazırlanan yenisini onayladı. Ona da dava açıldı. Bakanlık yine dava devam ederken 2016’da başka bir tane hazırladı. Bu plana da askı sürecinde itiraz edildi. Bakanlık ne yaptı dersiniz? ‘En yeni planı’ hazırladı. Odalar bir kez daha mahkeme yolunu tuttular. 2017’de açılan davaya istinaden mahkeme 2018’de iptal kararı aldı. 6 Ocak 2020 tarihinde Bakanlık bu sefer 2016’daki yargı kararlarını gerekçe göstererek davaya konu planları onayladı. Bir kez daha mahkeme ve sonuç: 3 Şubat 2022 tarihli karar ile dava konusu işlemin iptaline…

Son olarak, 31 Ağustos 2022’de yine planlar onaylıyor ve yine dava açılıyor. Dava ediyor ancak planlara askı süresi içerisinde yerel yönetimler ve vatandaşlar tarafından yapılan itirazlar dikkate alınarak plan değişiklikleri 24 Şubat 2023’te onaylanıyor. Ve 18 Nisan 2023’te hazırlanan parselasyonlar askıya çıkıyor.

2015-2023 arasında olan biteni özetlersek 7 ayrı imar planı ve 3 ayrı plan değişikliği yapılmış.

Belki okurun kafasını biraz karıştıracak bu hukuki detayların aktarılmasının sebebi, AKP’nin kağıt üzerinde imar planlarıyla nasıl ısrarla oynadığını göstermek. Zerresi Karabağlılar’ın yararına değil oysa. Onu da teknik ayrıntılarla dolu planların gerçek hayattaki karşılığına bakınca anlıyoruz. Bakalım öyleyse…

HER PLANDA LÜKS KONUT DİKTİLER

540 hektarlık alanda kentsel dönüşümün başlatıldığı 101 hektar için planlar yapılıp iptal edilirken yargı kararları dahi beklenmeden hızla devasa konutlar yapıldı. Mesela Yenitepe İzmir projesi. Nuhoğlu İnşaat yapıyor. Proje “İlbank güvencesiyle” diye satışta. TOKİ, kentsel dönüşüm arazisini ‘lüks site projeleri’ne çevirmiş. Olanca hızıyla konut üretiyor ve müzayede salonunda açık artırmayla satışa çıkarıyor. 29 Eylül 2021’de 267, 15 Ekim 2021’de 141 konut, “Yüzde 40 peşin, kalanı 120 ay vadeyle” açık artırmada satıldı.

Kim aldı bu konutları peki? Karabağlar’da yaşayan ve Erdoğan’ın talimatıyla “deprem riski altındasınız” denilen vatandaşlar mı? Elbette hayır. Onlar risk altında hala. En küçüğü 1.2 milyondan başlayıp 3-4 milyon liraya kadar çıkan fiyatlara kimin gücü yeterse onun artık konutlar.

Karabağlar’daki kentsel dönüşümün asıl hedefi ise parselasyon listesine bakınca ortaya çıkıyor. Listede imar planı değişikliği yapılan 101 hektarlık alandaki mülklerin kimlere ait olduğu yer alıyor. 19 Nisan günü Ege’de Son Söz gazetesinden Metehan Ud’un duyurduğu listedeki isimleri incelediğimizde, parsellerin çoğunu AKP’lilerin parsellediğini görüyoruz. Kimler yok ki!

ARAZİLERİN ÇOĞU AKP’LİLERE AİT

En fazla araziye sahip şirket Megapol Emlak Yatırım. Diğerleri de Vaha Emlak, Vaha Konut Yatırım, Vaha Gayrimenkul ve Vaha Perakende şirketleri. Tümü tek bir isme ait. Selim Gökdemir. 

Hani Karabağlar’da kentsel dönüşüm onun için yapılıyor denilse yeridir. 2004-2009 arası İzmir Büyükşehir Belediye Meclis üyesiydi. İmar Komisyonu’nda da çalıştı. 2009’da AKP’den Bayraklı Belediye Başkanı adayı oldu. AKP İzmir yönetiminde görev aldı. İzmir’de diktiği gökdelenlerle tanınıyor. 2016’da da yine kendisine ait Megapol Elektrik Üretim şirketine Karşıyaka ve Çiğli’nin tamamı ile Bayraklı’nın bir bölümünde, toplam 4 bin 725 hektar alanda jeotermal sondajı yapma izni de verilmişti. Bir de adının İzmir’de patlak veren ilk “FETÖ borsası” iddialarına karıştığını da hatırlatalım. Orkide Yağları’nın sahibi Ahmet Küçükbay’ın ifadeleriyle ortaya çıkan rüşvet skandalı İzmir’de FETÖ soruşturmasını yürüten Başsavcı Vekili Okan Bato’ya uzanmıştı. Bato, FETÖ’ye finansman sağlamakla suçlanan Gökdemir dahil 23 kişi hakkında takipsizlik kararı vermişti.

                                                       Selim Gökdemir

Kentsel dönüşümün fayda sağladığı bir diğer isim Uluağaç Gayrimenkul Sanayi AŞ. Onun da çok sayıda parseli bulunuyor. Sahibi Aydın Şengül. Eski AKP İzmir İl Başkanı ve 24. dönem milletvekili. AKP’den milletvekili aday adayı olmuş Adnan Görümlü ve AKP’den Gaziemir Belediye Başkan aday adayı olmuş Yılmaz Eroğlu’nun Eroğlu Tekstil şirketinin da yüklü miktarda arazisi bulunuyor bölgede. Kalan isimlerin çoğunluğu da AKP ile ilişkili çıkıyor zaten. Üstelik Karabağ’da yaşamıyorlar. Satın alıp biriktirmişler.

İşte bir kentsel dönüşüm hikayesinin perde arkası daha böyle. Memleketin imar haritasını AKP’lilerin arazilerine göre değiştirip duruyorlar. Her öfkeli “Bay Kemal” nidasının ardına, biraz daha zenginleşecekleri bir yolu gizliyorlar.  

Bahadır Özgür / BİRGÜN



Öne Çıkan Yayın

"Gündem" -21 Haziran 2025-

Ankara'da lityum fabrikasında gaz sızıntısı: 2 işçi öldü, 3 işçi yaralandı!-Birgün- Ankara'nın Polatlı ilçesinde bir fabrikada boru ...