SÖZCÜ "Gündem" -5 Nisan 2025-

Elektrik fiyatlarına dev zam

EPDK, maliyetlerdeki artış nedeniyle elektrik fiyatlarına konutta yüzde 25 zam yapıldığını duyurdu. Ayrıca doğal gaz için de bir artış yapıldığı bildirildi.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK), elektrik ve doğal gaz fiyatlarına yapılan yeni zamları açıkladı. Açıklamada, "elektrik üretim ve dağıtım maliyetlerindeki artış" nedeniyle konut aboneleri için yüzde 25 oranında zam yapıldığı duyuruldu. Bunun yanında kamu ve özel hizmetler sektörü aboneleri için yüzde 15, sanayi abone grubu için yüzde 10 ve tarımsal faaliyetler abone grubu için ise yüzde 12,4 oranında zam yapıldı. Bu değişiklikle birlikte ayrıca 100 kilovat elektrik tüketimi olan bir mesken abonesi için ödeme tutarı 259,04 liraya yükseldi. DOĞAL GAZA DA ZAM;  Öte yandan, doğal gaz için de açıklama yapıldı. Açıklamada, "Ayrıca BOTAŞ’ın internet sitesinde ilan ettiği BOTAŞ doğal gaz toptan satış fiyatları ışığında: Nihai doğal gaz satış fiyatlarında sanayi tüketicileri için ortalama yüzde 20, elektrik üretim santralleri için ise ortalama yüzde 24,2 oranında artış söz konusudur" denildi. Yeni fiyat tarifeleri, 5 Nisan 2025 tarihi itibarıyla geçerli olacak. BAKAN 'BAKACAĞIZ' DEMİŞTİ; Geçen mart ayında elektrik dağıtım şirketlerinin artan maliyetlerini gerekçe göstererek, elektrik tarifelerinde bir artış talep ettiği iddia edilmişti. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, zam konusunda henüz kesin bir kararın verilmediğini belirterek "Bakacağız, değerlendireceğiz" ifadelerini kullanmıştı.

                                                      ***

Öğrenciler AKP’nin kitap listesini okuyacak!-Sultan Uçar-

CHP’nin bazı markaları boykotunu eleştiren AKP, İstanbul’daki ilk ve orta dereceli okullarda düzenlenecek kitap okuma yarışması için yüzde 90’ı iktidara yakın yayınevlerinden 71 milyon TL’lik kitap satın aldı. Yarışacak öğrencilere, AKP Grup Başkan Vekili Bahadır Yenişehirlioğlu dahil çok sayıda siyasal İslamcı yazarın kitabı okutulacak.

İstanbul Valiliği ve İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü, “Ben Okuyorum, İstanbul Okuyor” adlı proje başlattı. İlçe Milli Eğitim Müdürlükleri, 28 Nisan günü kitapları okuyanları, çoktan seçmeli 50 soru sorup 90 dakikalık sınava alacak. İlk bakışta kitap okunmasını teşvik gibi görünen bu yarışmada, ilginç ayrıntılar ortaya çıktı.(YENİ ŞAFAK EKİBİ) İstanbul’daki tüm ilçelerde bulunan ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerinin katılacağı yarışma için Milli Eğitim’in yaptığı binlerce kitaptan oluşan, “Tavsiye Kitap” listesi yayıncılık sektörünü karıştırdı. “Yeni Şafak Grubu”, “Anadolu Mektebi Grubu” ve “Ötüken Neşriyat Grubu” gibi iktidara yakın yayınevleri grupları oluşturulduğu görüldü.(MİT BAŞKANI ÖNERİLDİ) Öğrencilerden okunması istenilen kitaplar arasında; AKP Grup Başkanvekili ve Manisa Milletvekili Bahadır Yenişehirlioğlu, MİT Başkanı İbrahim Kalın  gibi İslami kesimden önde gelen birçok ismin kitaplarına öncelik verildi. Dünya klasikleri arasında yer alan kitaplar tavsiye edilse de yayınevinin siyasi görüşüne göre kitap alımı yapıldı.(KÜÇÜK PRENS’İ KAPTILAR!) Yayıncılık sektöründe; Küçük Prens adlı kitabın en niteliklisi, Cemal Süreya ve Tomris Uyar’ın çevirisini yaptığı ve Can Yayınları’nın bastığı olmasına rağmen MEB, bu kitabı Ahmet Kabaklı’nın kurduğu Türk Edebiyatı Vakfı’ndan almayı seçti. Bu vakıftan 170 bin 975 adet kitap alındı.


(605 bin kitap denetlenmeden okul kütüphanelerine girdi) 71 milyon 133 bin TL’lik kitap ihalesini İstanbul Valiliği Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlığı yaptı. Yarışma için satın alınan 605 bin kitap, Talim Terbiye Kurulu denetimi olmadan, okul kütüphanelerine gönderildi.(İşte tavsiye edilenler!) -(Hesaplı işler peşinde) Yeni Şafak Ekibi adı altında çok sayıda yazar ve kitabı listeye alındı. İHL kökenli Fatma Çağdaş Börekçi’nin, Nesil Yayıncılık’ın basılan ‘Hesaplı işler Peşinde’, ‘Çakma Öğrenci’ gibi eserlerinden binlerce satın alındı.(DÜNYA İMTİHAN YERİYMİŞ) Çocuk kitapları yazarı, pedagog Gülşen Ünüvar’ın kitapları da listede. Makalesinde, “Defalarca yenilsen, sayısız kere kaybetsen de üzülme. Dünya bir imtihan yeri…” diye tavsiye vermişti. Mustafa Kutlu’nun aşk ilişkileri ve kardeşliği anlattığı “Yıldız Tozu” kitabı ilkokul çocuklarına önerildi. Dergah Yayınları’ndan çıkan ‘Nur’ adlı kitabı da listede. Kitabın ana kahramanı Nur adlı genç kadının, tekkelerin kapatılmasının yarattığı boşlukla düştüğü iç sıkıntı anlatılıyor. Yeni Şafak Gazetesi Yazarı Taha Kılınç’ın kitapları da listede. Erdoğan’la ilgili, “Askerin siyasete ve dini alana müdahalesinin önlenmesi ve Türkiye’nin sivilleşmesi bile, başlı başına bir hayranlık sebebi. Cumhurbaşkanımız Erdoğan şahsını fersah fersah aşan bir misyonla Müslümanların kendi serüvenlerini seyrettiği bir aynadır”demişti.(CENNET MÜJDECİSİ) Hilal Kara: İlahiyat mezunu. Dini kitapları var. “Peygamber Efendimiz, Hanım Sahabiler, Çocuk Sahabiler, Ashab-ı Suffe, Çocuklar İçin Cennetle Müjdelenen Sahabeler, Peygamberimizin Yiğit Arkadaşı Sa’d Bin Ebi Vakkas” kitapları önerildi.  Mevlana İdris: Diriliş, Dergah gibi dergilerde yazdı. İslamcı kimliğiyle tanınan VakVak Yayınları’ndan çıkan Korku Dükkanı, Sufi ve Pufi gibi kitapları satın alındı. Hayvanlar İş Başında adlı 12 kitaplık, Arapça harplerle basılı Osmanlıca masal serisinden de binlerce adet alındı. İdris ayrıca İslamcı Yazar Nuri Pakdil belgeselinde metin yazarı. Pakdil bir röportajında, “Türkiye’nin genel siyasi konjonktüründe sadece AK Parti’nin savunulması gerektiğini düşünüyorum. Türkiye’de 1923’ten sonraki döneminin en iyi muhalif temsilciliğini Ak Parti yaptı” demişti. Nurettin Topçu: Nakşibendi tarikatından. 2017’de Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü aldı. İslam ve İnsan, Yarınki Türkiye, Ahlak Nizamı, Türkiye’nin Maarif Davası gibi kitapları önerildi. Türkiye’nin Maarif Davası kitabında, “Bizde vaktiyle medrese, milli mektepti” diyerek, cumhuriyetle birlikte milli bağların koptuğunu ve eğitimin enkaz haline geldiğini anlatıp, Kuran referanslı eğitim istedi.(“Kitap seçimi ve listeler tarafsız oluşturulmadı”) Türkiye Yayıncılar Birliği: “İstanbul Valiliği ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nün ‘Ben Okuyorum, İstanbul Okuyor’ projesiyle ilgili 605 bin kitap aldı. Kitaplar seçilirken tarafsız, bilimsel ve siyasetten uzak hareket edilmedi. Listelerin oluşturulması ve kitap alım süreci sağlıklı yürütülmedi. Öğrencilerin yaşına uygun seçimler yapılmadı. Yayıncılar ve eğitimcilerle hareket edilmedi. Edebiyatımızın klasikleri kitaplarla çağdaş, yerli ve uluslararası edebiyat örnekleri de listelere dahil edilip, şeffaflıkla toplumla paylaşılmalıdır.” (Atatürkçü yazarlara veto) MEB’İN tavsiye ettiği kitaplar arasında Kuvayi Milliye Destanı’nı yazan Şair Nazım Hikmet başta olmak üzere, Türk Edebiyatı’nın çınarları Can Yücel, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Ahmet Arif, Kemal Tahir, Sabahattin Ali, Muzaffer İzgü gibi çok sayıda ismin tek bir kitabı dahi satın alınmadığı gibi okul kitaplıklarına da sokulmadı. (AKP GRUP BAŞKAN VEKİLİ’NİN KİTAPLARI DA OKUTULACAK) Bahadır Yenişehirlioğlu:  AKP Grup Başkan Vekili ve AKP Manisa Milletvekili. Son Hasad, Antikacı, Derviş, Aşk Çölü, Beyaz Usta, Siyah Çırak adlı eserleri Yeni Şafak kontenjanından, öğrencilere okutulmak üzere satın alınıp, okullara gönderildi. Sosyal medya hesabından Yenişehirlioğlu önceki gün boykotla ilgili, “CHP’nin asıl hedefi boykot değil milli zarar” diyerek esnafı gezdi.(ENSAR BAŞKANI ÖNERİLDİ) Kamil Çakır: Türk Dili ve Edebiyatı Derneği eski Başkanı. İHL ve ilahiyat mezunu. Ensar Vakfı Küçükçekmece İlçe Başkanı’ydı. Geçen yıl öldü. Şehir Şehir Yar, Adınla Başlar Her Şey, Kristal Kelebekler, Medeniyetimizin Mimarları kitapları Anadolu Mektebi Grubu kapsamında alındı. (MİT BAŞKANI DA LİSTEDE) Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllarca baş danışmanlığını yapan MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın, Ben Öteki ve Ötesi, Barbar Modern Medeni, Akıl ve Erdem adlı kitapları da satın alınıp, okullara gönderildi.(NOT DEFTERİ) - Türkiye’de yaşayan her 10 bin kişiden sadece 1’i kitap okuyor. - MEB, öğrencilere ders dışında yılda 2 kitap okuma şartı getirdi. - Okuduğunu anlamada Türkler, 37 OECD ülkesi içinde 30. oldu.
Yarışma için 28 Nisan’da sınav yapılacak. Dereceye girenler, 5 Mayıs’ta İstanbul Valisi Davut Gül imzalı belge ve Cumhuriyet altını verilecek.

                                                                        ***

Milyar dolarlık filomuz Karadeniz’de bekliyor -Güney ÖZTÜRK-

ABD’nin başını çektiği Kıbrıs Rum Kesimi, Katar konsorsiyumu Türkiye’nin de hakkı olan parselde harıl harıl sondaj yaparken, Türkiye’nin sondaj gemileri Karadeniz’e çekildi.

1 MİLYAR DOLARLIK FİLO; Türkiye, enerji bağımsızlığı hedefi doğrultusunda modern bir sondaj filosu oluşturdu. Fatih, Yavuz, Kanuni ve Abdülhamid Han sondaj gemileri ile Barbaros Hayreddin Paşa ve MTA Oruç Reis sismik araştırma gemilerinden oluşan bu filo, toplamda 1 milyar dolarlık bir yatırımın ürünü. Her biri ileri teknolojiyle donatılmış bu gemiler, derin deniz sondajı ve sismik araştırmalar yapabilme kapasitesine sahip.​DÜNYANIN EN GÜÇLÜLERİ; Özellikle 2021’de satın alınan Abdülhamid Han sondaj gemisi, 238 metre uzunluğu, 42 metre genişliği ve 12 bin.200 metreye kadar (dünyanın en derin Mariana Çukuru 11 bin metre) sondaj yapabilme yeteneğiyle filonun en güçlüsü olarak öne çıkıyor. Fatih sondaj gemisi ise Karadeniz Sakarya havzasında gerçekleştirdiği 540 milyar metreküplük doğalgaz keşfiyle Türkiye’nin enerji tarihinde önemli bir yer edindi.​

RUMLAR 5’İNCİ PARSELDE; Ancak Doğu Akdeniz’de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin 5’inci parselde Amerikan ExxonMobil ve Katar Petroleum ile birlikte Türkiye’nin kıta sahanlığını ihlal eden sondaj faaliyetleri yürüttüğü bir dönemde, Türkiye’nin bu güçlü filosunun hareketsiz kalması dikkat çekti. Filomuzdaki sondaj gemilerinin tamamı Karadeniz’de beklerken, Oruç Reis gemisi ise Somali açıklarına gönderildi. 5’inci parsel Türkiye’nin kıta sahanlığı ile kesişen Mavi Vatan bölgesi.

AB İLE İLİŞKİLERİN ŞARTI; Ayrıca Rumların sondajı, KKTC’nin Ada üzerindeki eşit haklarını da yok sayıyor. İşin en ilginç yanı, AB ile Türkiye arasında Bakan Mehmet Şimşek’in katılımıyla önceki gün Brüksel’de başlayan Ekonomik Diyalog görüşmelerinin 2019’da kesilme nedeninin de, tam olarak Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki yürüttüğü sondaj faaliyetleri olması... 6 yıl sonra görüşmeler yeniden başladı. Ancak Türk filosu, Doğu Akeniz’i tamamen terk etmişti.

HEPSİ SON TEKNOLOJİ

Fatih Sondaj Gemisi: 2017 yılında 154 milyon dolara satın alındı ve 87.5 milyon dolar reaktivasyonla toplam maliyeti 241.5 milyon dolara ulaştı. Yavuz Sondaj Gemisi: 2018’de 262.5 milyon dolara alındı. 38 milyon dolar reaktivasyon bedeliyle maliyeti 300.5 milyon doları buldu..

Kanuni Sondaj Gemisi: 2020’de açık artırmayla 37.5 milyon dolara alındı ve üzerine yapılan 165 milyon dolarlık masrafla toplam maliyeti 202.5 milyon dolara ulaştı.

Abdülhamid Han Sondaj Gemisi: Kasım 2021’de 180 milyon dolara satın alındı. Dünyanın en teknolojik 5 gemisinden biri.

Barbaros Hayreddin Paşa: 2013’te 130 milyon dolara satın alındı. Gemi, denizin 8 bin metre altındaki jeolojik yapıları inceleyebiliyor ve üç boyutlu sismik veri toplayabiliyor. MTA Oruç Reis: Türkiye’de 400 milyon liraya inşa edildi. Deniz tabanından itibaren 15 bin metre derinlikteki jeolojik yapıları ayrıntılı görüntüleyebiliyor.       

Yasak bölgedeki arsayı kıyak yapmak için almışlar -Deniz Ayhan-

Topbaş döneminde kışladaki bu arsayı İBB 13 milyon dolar ödemiş, arsa sahibinin avukatı ise kıyak yapılan kişi ya da kişinin ‘ismini veremem’ diyor.  İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) yönelik yolsuzluk iddiası çerçevesinde soruşturma sürerken, geçmiş döneme dair yolsuzluklar da ortaya çıkıyor. Bunlardan biri daha13 Şubat 2021’de vefat eden eski İBB Başkanı Kadir Topbaş dönemine ait. BELEDİYE ZARAR ETTİ; Topbaş döneminde 2016 yılında Başakşehir’de askeri alan niteliğinde olan özel mülkiyetli bir arazi satın alındı. 41 milyon 234 bin 45 TL, yani 13 milyon 396 bin 375 dolar ödendi. Ancak arsa Ahmet Öztürk Kışlası içinde yer aldığı için taşınmaza erişim ana yollardan sağlanamadı. İBB 2021’de müfettiş görevlendirdi. Arsanın değerinin ulaşılmaz olması nedeniyle 13 milyon 350 bin TL, yani 1 milyon 892 bin 784 dolara düştüğü saptandı. Belediyenin zararı güncel değerlerle 11 milyon 503 bin 591 dolar yani 437 milyon TL oldu. 2021 yılında İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun talimatıyla bu askeri araziye ilişkin de teftiş yapıldı. Ardından müfettiş görevlendirildi. 2016’da arazinin satışında arazi sahiplerinin vekili olan kişinin eski AKP’li İBB meclis üyesi ve AKP Maltepe eski ilçe başkanı Kamil Barkır olduğu bilgisine ulaşıldı. Arazi yıllarca atıl durumda kaldı. Alınan taşınmaz, Şehit Piyade Çavuş Ahmet Öztürk Kışlası içerisinde yer aldığı için taşınmaza erişim ana yollardan da sağlanamadı.Arazinin fonksiyonu 2023’te “Askeri alan”dan “Kentsel Gelişme Alanı” ve “Kentsel- Bölgesel Yeşil ve Spor Alanı”na dönüştürüldü. 

ÇIKAR İÇİN ZARARA UĞRATILDI; Müfettiş incelemesi sürerken İBB yetkilileri tarafından bir gayrimenkul değerleme şirketine arazi inceletildi. Gayrimenkul uzmanları incelemenin ardından araziyle ilgili rapor hazırladı. Raporda kışla içinde kalan bu taşınmazın değerinin 13 milyon 350 bin TL, yani 1 milyon 892 bin 784 dolara düştüğü görüldü. İBB müfettişleri raporlarında, “Birilerinin özel çıkarına Büyükşehir Belediyemizin zarara uğratılmış olduğu anlaşılmıştır” değerlendirmesine yer verdi. Arsanın değeri hesaplandığında belediyenin yalnızca bu askeri araziden zararı 11 milyon 503 bin 591 dolar olduğu ortaya çıktı. 2025 yılı güncel dolar kuruna göre hesaplandığında zararın 437 milyon liraya ulaştığı saptandı. Kur arttıkça da zarar büyüyor. İçişleri Bakanlığı bu dosyayı aldı ancak işlem yapmadı, sümen altına itti.(Çevre Bakanlığı, 10 Nisan 2023’te rezerv yapı alanı ilan etti)  12,4 milyon metrekarelik alanı kaplayan Şehit Piyade Uzman Çavuş Ahmet Öztürk Kışlası arazisi, 10 Nisan 2023’te “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun” uyarınca rezerv yapı alanı ilan edilmişti. 

                                                     ***

SÖZCÜ




BİRGÜN "Köşebaşı + Gündem" -4 Nisan 2025-

 Avukatı duyurdu: Mahir Polat hastaneye sevk edildi

Cezaevinde tutuklu bulunan İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat, hastaneye sevk edildi. Avukatı, yüksek tansiyon sorunu yaşayan Polat'ın "kalp krizi ve beyin kanaması riskinin bulunduğunu" ifade etmişti.(https://www.birgun.net/haber/avukati-duyurdu-mahir-polat-hastaneye-sevk-edildi-612574)

                                                         ***

AKP’li belediyeye 50 milyon TL’lik bağış -İsmail Arı-

Murat Kurum’un yönettiği Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Hazine arazilerinin satışından elde edilen geliri AKP’li Sincan Belediyesi’ne bağışlayacak. Bakanlık kasasından AKP’li ilçe belediyesine 50 milyon TL aktarılacak.

                          Sincan Belediye Başkanı AKP’li Murat Ercan ile Erdoğan (Fotoğraf: AA)

İktidar, muhalefetin yönettiği belediyeleri mali yaptırımlar, kayyumlar ve soruşturmalarla zora sokmak için adımlar atarken kendi belediyeleri için ise musluğu sonuna kadar açmaya devam ediyor.

Ankara’daki AKP’li Sincan Belediyesi’ne, Saray’ın 30 milyon TL’lik bağışının ardından şimdi de AKP’li Murat Kurum’un yönettiği Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı bağış yapacak.Sincan Belediye Meclisi’nin Mart ayı oturumunda, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 40 milyon TL’lik şartlı bağışı kabul edildi. Kabul edilen teklifte, “Sincan’da Hazine arazilerinin satıldığı ve satışlardan elde edilen gelirinden 40 milyon TL’lik gelirin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından belediyemize şartlı bağış olarak verilmesinin kabul edilmesi…” ifadeleri yer alıyor.

KASAYA AKTARILDI

Ayrıca Belediye Meclisi’nde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na bağlı Türkiye Çevre Ajansı Başkanlığı’nın da 10 milyon TL’lik bağışı kabul edildi.

Böylece Bakanlık kasasından Belediye’ye bağış adı altında toplam 50 milyon TL aktarılmasına onay verildi.

Sincan Belediye Meclisi’nin Şubat ayı oturumunda da yine bir “Bağış” teklifi oylamaya sunulmuştu. Teklifte, “Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı tarafından, devam eden yatırım projeleri ile sosyal yardımların desteklenmesi amacıyla belediyeye şartlı bağış yaptığı” ifade edildi.

Teklifte, Cumhurbaşkanlığı’nın 31 Aralık 2024 tarihinde belediyenin banka hesaplarına 30 milyon TL gönderildiği ve 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun 18’inci Maddesine göre şartlı bağışın kabul edilmesi için Belediye Meclisi’nde oylama yapılması gerektiği açıklandı. 3 Şubat’ta yapılan oylamada, Cumhurbaşkanlığı’nın 30 milyon TL’lik şartlı bağışı oy birliğiyle kabul edildi.

MUHALEFETİ SİLKELİYOR!

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önce yaptığı açıklamada muhalefet belediyelerine yönelik “Silkeleyin” diye talimat vermişti. Erdoğan, “Açık artırma usulüyle asgari ücret açıklayan muhalefeti de ülke ve millet hayrına bir iş yapacaklarsa SGK’ye olan birikmiş borçlarını ödemeye davet ediyorum. Sayın Bakan kendilerini çok daha kararlı şekilde silkelemende fayda var" demişti.

                                                   ***

Rant planı suya düştü -İsmail Arı-

BirGün’ün Gaziantep Büyükşehir Belediyesi’nin vurgununu ortaya çıkarmasıyla belediye geri adım attı. İhalesiz işlettirilen otopark için ihale düzenleneceği açıklandı.(https://www.birgun.net/haber/rant-plani-suya-dustu-612252)

                                                     ***

TRT’den 30 milyar TL’lik vergi geliri -Mustafa Bildircin-

TRT’nin gelirinin büyük bölümü yurttaşın vergilerinden oluşuyor. AKP iktidarının propaganda aygıtı olmakla eleştirilen kurumun, 2021-2023 tarihleri arasındaki bandrol geliri 29,5 milyar TL’ye kadar ulaştı.(DRAMATİK ARTIŞ VAR) TRT’nin, yurttaşın cep telefonu, akıllı saat, tablet ve bilgisayar gibi satın aldığı ürünlerden elde ettiği bandrol vergisi, yıllara göre şöyle: • 2021: 3 milyar 362 milyon 642 bin TL, • 2022: 7 milyar 947 milyon 169 bin TL, • 2023: 18 milyar 235 milyon 898 bin TL(https://www.birgun.net/haber/trtden-30-milyar-tllik-vergi-geliri-612495)

                                                     ***

Boykot yüzleri ekşitti -Gözde Bedeloğlu-

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarının gözaltına alınıp tutuklanmasıyla başlayan protestolar, 2 Nisan günü, ülke genelinde tüketimin durdurulması ile devam etti. Boykotiktidar ve medyası tarafından her ne kadar CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in çağrısıymış gibi yansıtılsa da meydanlardan yükselen bir talepti ve muhalefet dahil toplumun her kesiminden destek gördü. Dün, iktidar medyasının manşetlerine ve çalışanlarının yazdıklarına bakılırsa boykot etkili olmamıştı. Sabah’a göre, İBB’deki yolsuzluğun üzerini kapatmaya çalışan Özgür Özel’in ekonomiye sabotaj girişimi tutmamış, insanlar boykot çağrısına inat çarşı ve pazarlara akın etmiş, AVM ve marketlerde yoğunluk yaşanmıştı. Aksini gösteren görüntüler de vardı. Örneğin, müşteri olmadığı için tezgahlarını toplayan pazarcılar, insan trafiğinin gözle görülür oranda azaldığı meydan ve AVM’ler, kepengini tamamen indirmiş esnaf ve yeme-içme mekanları, sakin sokaklar… Boykot, eylemcilerin talebiyken, yine CHP’nin belediyelerdeki ‘yolsuzluğu’ örtme çabasının bir parçası olduğunu savunan Türkiye gazetesi de milletin asıl CHP’yi boykot ettiğini manşetine taşıdı.

***

İktidar, İmamoğlu ve ekibini hedef alan yolsuzluk suçlamalarında ısrarcı. Ancak bu iddialar halkın,  Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın en güçlü rakibini bir operasyonla hapse attırdığına dair algısını değiştirmekte yetersiz kalıyor. Savcılık sorgusunda, “öyle duydum, böyle tahmin ediyorum, şöyle inanıyorum”dan öteye gitmeyen gizli tanık ifadelerinin dikkate alındığı ortaya çıkmıştı. Dün, Birgün’ün ‘İçeriden Dışarıya Mektuplar’ köşesinde Doç. Dr. Buğra Gökçe’nin mektubu yayınlandı. “Bana ne mal varlığım, ne hesap hareketlerimle ilgili bir anomaliden bahsedilerek soru soruldu, ne bir MASAK raporunda bahsedildi, ne de bir ‘gizli tanık’ ifadesiyle 'şu konularda şunları yapmakla suçlanıyorsun’ ne de buna benzer tek bir soru yönetildi. Özetle, mali anlamda tek bir kusur ya da suistimalim bulunamamış ki soru sorulmadı” dedi. İstanbul Planlama Ajansı (İPA) başkanı Gökçe, suç örgütüne üye olmak ve rüşvet almakla suçlanıyor. İktidar medyası çalışanı Cem Küçük, Buğra Gökce için “Devletin verdiği rakamları baz almayıp kendi paralel açıklamalarınızı yaparsanız paketlenirsiniz” demişti. İPA, her ay “İstanbul’da Yaşam Maliyeti” raporu açıklıyor.

***

İktidara göre boykot tutmadı! İletişim Başkanı Fahrettin Altun, Anadolu Ajans muhabirinin Bankalararası Kart Merkezi (BKM) verilerinden derlediğini söylediği bilgileri, milletin ‘yıkıcı’ boykot çağrılarına prim vermediğinin ispatı olarak sundu. Buna göre 2 Nisan’da kartlı alışverişin tutarı Mart ayı ortalamasını geçti. 1 Nisan’da 14 milyar TL olan alışveriş miktarı 2 Nisan günü 28 milyar TL’ye yükseldi. Özetle, insanlar boykot gününde deliler gibi alışveriş yapmış. TÜİK’in açıkladığı enflasyon verilerini basit bir mutfak hesabıyla artık rahatlıkla çürütülebilecek seviyede ekonomi bilgisine ulaşan yurttaşın bu veriyi doğru kabul etmeme olasılığını bir kenara bırakarak, ekonomist Yalçın Karatepe’ye kulak verdiğimizde akla yeni sorular ekleniyor. Karatepe, sosyal medya hesabından Altun’a sormuş; “kamuya açık olan BKM sitesinden bu verilerin bağlantısını paylaşabilir misiniz?” Cevap yok, çünkü girip bakıyorsunuz sitede böyle bir paylaşım yok. Ekonomi yazarı Alaattin Aktaş, BKM’nin kart harcamalarına ilişkin olarak günlük değil aylık veri açıkladığını, haftalık veri açıklayan Merkez Bankası’na göre ise Mart ayının ilk üç haftasındaki tutar 1 trilyon 52 milyar TL. Yani günlük ortalama 50 milyar TL. Fahrettin Altun’un 2 Nisan günü için açıkladığı rakam ise 28 milyar TL. Hesap ortada, boykot etkili olmuş.  AKP’nin millete en büyük armağanı, onca yıl içinde yurttaşın hukuk ve finans alanındaki okur yazarlığını kuvvetlendirmiş olması. Gerçi bedeli çok ağır oldu ama durumumuz budur. Hukuki haklarımızın ve paramızın her zaman peşinde olmak zorundayız.

***

Rakamlar dışında boykotun etkili olduğunu, bizzat iktidar mensupları ve yayın organlarının tepkisinden görebiliyoruz. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum, elini yüksekten açarak, tüketim boykotunun emperyalist bir operasyon olduğunu iddia etti. Oysa ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, çok değil bundan üç ay önce “Pahalı ürün satanları dize getirecek etkili yöntemlerden biri boykottur. Fırsatçılık yapanlara karşı en büyük kozumuz, satın almama özgürlüğünü kullanmaktır” diyerek yurttaşa yol göstermişti. Türkiye’de ikili hukuk işliyor olmasaydı, Uçum açık açık Erdoğan’ı emperyalist operasyon yürütmekle suçlamış olacaktı. Ama neyse ki, memlekette kişilere ve gruplara göre ayrı kuralları olan bir yargı sistemi var da Uçum, Cumhurbaşkanı hakkında böyle nahoş bir imada bulunmaktan kurtuldu. Tüketim boykotu, Uçum’un iddia ettiği gibi ne yeni nesil bir protesto ne de hukuka aykırı. Tarihi 1900’lerin başına, Osmanlı dönemine kadar geriye gitmekle birlikte, Anayasa’ya göre de suç değil elbette. Diğer yandan Anayasa Mahkemesi’ne göre Can Atalay’ın şu an hapiste değil mecliste görevi başında olması gerekiyordu. Anayasal özgürlüklerimiz adım adım elimizden alınıp ‘suç’ haline getirildi. Bu yüzdendir ki dün, aralarında oyuncu Cem Yiğit Üzümoğlu’nun da bulunduğu 11 kişi boykota destek paylaşımları yaptığı için gözaltına alınıp sorgulandı. TRT, boykota destek olan oyuncu Aybüke Pusat’ı dizi kadrosundan çıkardı. Ama Uçum, işin ucunun küresel emperyalistlere dayandığı konusunda ısrarcı. Örnek olarak benzer bir eylemin yarın (5 Nisan) ABD Başkanı Trump ve yönetimine karşı organize edildiğini söyledi. Gazze’yi ‘devralma’ planları yapan ‘milli ve yerli’ Trump’a meğerse ‘küreselciler’ oyun oynayacakmış. Duy da inan istersen.

***

İçinde bolca emperyalizm, mandacılık, millilik, yerlilik ve küreselcilik geçen, birbirinin tekrarı upuzun açıklamalar yapınca; aslında çok kısa ve açık anlatabilecek bir gerçeği, yani “hak, hukuk, adalet” talebini perdeleyemiyorsunuz. Üstelik ‘eski nesil’ boykotçuluğun tadına varmış, tüketimden gelen gücünü keşfetmiş ve uzun anlatılar çağını kapatmış yeni nesil için durum epeyce farklı. Her anlamda ‘görülmek ve duyulmak’ arzusu taşıyan yeni kuşağın sadece Türkiye’de değil dünyada da temel ihtiyaçlar seviyesinde yaşadığı yoksulluk ve yoksunluk resmen çığlık attırmaya başladı. Boykot etkili oldu mu, sorusuna geri dönecek olursak; dün Birgün’ün manşetinde yazıldığı gibi yargısı, bakanı, yandaş sendikası, ticaret odası, TRT’si, RTÜK’ü… her bir koldan boykota karşı çıktı. Bunun elbette ekonomik bir sonucu var ancak daha da önemlisi, yurttaşın bilinçli bir tüketici davranışıyla, ülkede yaşanan hukuksuzluk ve ekonomik çöküşün öfkesini doğru yere yönlendirip, hesabını doğru yerden sorması. Üstelik de bunu örgütlü bir şekilde yapması. Ana muhalefetin de bu kez yalnız bırakmadığı milyonlarca insan, hem birlikte hareket ederek güçleniyor hem de muhalefeti daha cesur adımlar atmaya teşvik ediyor, CHP, sistem içine sıkışan bir muhalefet partisi olmaması yönünde harekete geçmeye zorlanıyor. İktidar medyası yazarları boşuna CHP’nin İmamoğlu-Özer ikilisi tarafından teslim alındığından yakınmıyor. Boykot ile esnafı bitirdiniz deseler, esnaf da kepenk kapattı. Çiftçinin zor duruma düştüğünü söyleseler, İmamoğlu protestolarına Yozgatlı çiftçiler traktörleriyle katıldı. Kısaca, ümüğü sıkıla sıkıla ödediği verginin, hakkın hukukun peşine düşen bir halk, sadece demokrasi karşıtlarının canını sıkar.

                                                               /././

SÖZCÜ "Gündem" -4 Nisan 2025-

Gezen Bakan şimdi de Almanya’da

Göreve geldiği günden beri neredeyse gitmediği ülke kalmayan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Mahinur Özdemir Göktaş’ın son durağı Almanya oldu.(https://www.sozcu.com.tr/gezen-bakan-simdi-de-almanya-da-p158467)

                                                    ***

İstanbul’un dev yolsuzluk dosyası hâlâ sümen altında -Deniz Ayhan-

İktidara yakın firma AKP’li Fatih Belediyesi’nden 13 milyon dolara aldığı araziyi imara açtırıp İBB’ye 116 milyon dolara sattı. Kamu zararı tespit edildi, bakanlık işleme almadı.(https://www.sozcu.com.tr/istanbul-un-dev-yolsuzluk-dosyasi-hala-sumen-altinda-p158464)

                                                          ***

İmamoğlu için bulunan usulsüzlüğü AA açıkladı: Çatıyı yüksek yapmış, terası odaya katmış!-Deniz Ayhan-


İstanbul Çevre Şehircilik İl Müdürlüğü, İmamoğlu İnşaat’ın 3 projesi için tespit formu hazırladı. ‘Yolsuzluk’ dosyasına kondu. Beylikdüzü villalarındaki usulsüzlükler şöyle sıralandı: Teras salona katıldı, çatı yüksek yapıldı, mutfak büyütüldü.(https://www.sozcu.com.tr/imamoglu-icin-bulunan-usulsuzlugu-aa-acikladi-catiyi-yuksek-yapmis-terasi-odaya-katmis-p158465)

                                                          ***

Türkiye’nin ‘dostu’ Türkiye karşıtı blokta

Ege’de düzenlenen Iniochos hava tatbikatında, yeni bir ittifak oluştu. Doğu Akdeniz’de olası tehdide karşı yapılan tatbikata ABD öncülük, Yunanistan ev sahipliği yaptı. Rum Kesimi, Hindistan ve İngiltere’nin yanı sıra ‘dost’ dediğimiz Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn uçakları, İsrail’le birlikte uçtu.(Kara gün dostuydu)Erdoğan 15 Temmuz hain darbe girişimi sırasında Katar’ın Türkiye’ye verdiği destek hakkında, “Katar kara gün dostu olduğunu gösterdi” ifadesini kullandı. Erdoğan, Aralık 2021’deki Doha ziyaretinde de “Katar’ın güvenlik ve istikrarını kendi ülkemizinkinden ayrı tutmuyoruz” demişti.(https://www.sozcu.com.tr/turkiye-nin-dostu-turkiye-karsiti-blokta-p158461)

Tavuk döner kabusu! 600’den fazla kişi zehirlendi: İşletme mühürlendi, sahipleri tutuklandı


Kocaeli’nin Körfez ilçesinde bir dönercide tavuk döner yedikten sonra rahatsızlanan 648 kişi hastanelere başvurdu. Olayın ardından işletme sahipleri gözaltına alınıp tutuklanırken, iş yeri ise tedbir amaçlı mühürlendi.(https://www.sozcu.com.tr/tavuk-doner-kabusu-600-den-fazla-kisi-zehirlendi-isletme-muhurlendi-sahipleri-tutuklandi-p158474)

                                                             ***

F.Bahçe'den Okan Buruk açıklaması! 'Kurşun yemiş refleksi...'

Ziraat Türkiye Kupası çeyrek final maçında evinde Galatasaray'a 2-1 mağlup olarak kupaya veda eden Fenerbahçe, mücadele sonunda yaşanan gerginlik ile ilgili açıklama yaptı. Sarı lacivertli ekibin teknik direktörü Jose Mourinho ile Okan Buruk arasında yaşananlara ilişkin açıklama yayımlayan Fenerbahçe, sarı kırmızılıların teknik adamını hedef aldı.('TAHRİK ETTİ') "Zorunlu Açıklama" başlığı ile yapılan paylaşımda "Dün maçın ardından hakemlerin elini sıkma bahanesi ile hakemlerle görüşme halindeki Teknik Direktörümüz Jose Mourinho’nun yanına gelen, el kol hareketleri ve söylemler ile teknik direktörümüzü tahrik eden, polis çizgisini geçtikten sonra saygısızca el hareketi yapma cüretini gösteren Okan Buruk hakkında açıklamamızdır.  Teknik Direktörümüzün bu tahrikler karşısında anlık burnuna dokunmasının ardından ilgili şahıs kendini abartılı şekilde yere atmıştır.  Planlı şekilde, haddini aşarak yaptığı tahrikler sonrasında, bu planın devamı olarak kendisini adeta “kurşun yemiş” refleksi ile profesyonelce yere atan bu şahsın saygısız söylem ve hareketleri görüntülerle sabittir." ifadeleri kullanıldı.('FUTBOLCULUK DÖNEMİNDEN AŞİNA') Açıklamanın devamında Okan Buruk'un futbolculuk dönemine atıfta bulunan sarı lacivertliler, "Burnuna dokunulan bir kişinin yere atlayıp saniyelerce kıvranmasındaki anlamsızlık ve oynanan oyunculuk tüm kamuoyunun malumudur.  Bu şahsın futbolculuk döneminden kendini yere attığı görüntülerin teknik direktörlük kariyerinde de devam ettiği, bu tavrın karakteristik bir duruş olduğu ortadadır.  Yapılan çirkin tahrikler ve sonrasında yaşananlara yönelik değerlendirmenin tek taraflı değil, sebep sonuç bağlantısı ile yapılması gerektiği açıktır." değerlendirmesinde bulundu.

Cihan Aydın kavgayı görmemiş-Erman Toroğlu-

https://www.sozcu.com.tr/cihan-aydin-kavgayi-gormemis-p158441

                                                  ***

Japon otomotiv devinden ABD kararı: Sipariş almayacağını duyurdu

ABD Başkanı Trump'ın tarifelerinin ardından Japon otomotiv devi ABD'den çekilmeye karar verdi. Nissan ayrıca ocak ayında bu ay iki vardiyadan birini sonlandıracağını duyurmasının ardından, Rogue SUV'un Smyrna, Tennessee'deki fabrikasında üretiminin iki vardiya halinde sürdürüleceğini açıkladı .(https://www.sozcu.com.tr/japon-otomotiv-devinden-abd-karari-siparis-almayacagini-duyurdu-p158503)

                                                        ***

SÖZCÜ



soL "Köşebaşı + Gündem" -4 Nisan 2025-

Öfkeni çalmalarına izin verme!-Ali Ufuk Arikan-

"Ülkemizi ve geleceğimizi bu düzenden kurtarmak zorundayız. Bunun için sokağa taşan öfkemizi düzene kaptırmamak, onu örgütlü bir umuda taşımak zorundayız."

Halk bir kez halk olarak ayağa kalktığında kurulu tüm denklemler değişir diyorduk hep.

19 Mart günü halkın yıllardır bu düzene, bu düzenin temsilcisi olan iktidara yönelik tepkisini sokağa döken bir tetikleyici olarak geçti tarihimize.

Ve evet, halk orada, sokaktaydı ve düzenin tüm denklemlerini değiştirebileceğine dair güçlü işaretler bıraktı geride, bir kez daha…

Daha önce de halkımızın öfkesi sokaklara döküldüğünde iktidarlar büyük bir korku içinde ne yapacağını bilemez hale gelmişti.

Gezi günleri bunun yakın tarihimizdeki en canlı örneği değil miydi?

İktidar temsilcilerinin sokağa dökülen milyonlar karşısında günlerce ülkeye dönemediği günleri hatırlamıyor muyuz?

Peki, ne oldu da o görkemli günlerden bugünlere geldik…

Her şey bir yana, öfkemizi çalmayı başardılar!

Gezi’de milyonlar sadece bir ağaç için değil, memleketine sahip çıkmak, bu düzene, onun temsilcilerine boyun eğmediğini göstermek için sokağa dökülmüştü.

Halkımız haftalarca maruz kaldığı çok ağır polis saldırılarına rağmen kent meydanlarını bu inatla tutmayı başarmıştı, büyük ve çok haklı öfkeleriyle…

Sonra bu öfkeyi düzenin ‘muhalif' renkleri, “Çok sıkı AKP karşıtıyız, AKP’den de böyle kurtuluruz” diyerek alıp sandığa teslim etti.

Bunu da gözümüzün içine baka baka yaptılar üstelik.

Her şeyin çözümü 5 yılda bir önümüze gelen sandık ve o sandığa giderek oy kullanmaktı.

Halkın başka bir şey yapmasına gerek yoktu.

Sonra buna bir de “sokağa çıkmak AKP’nin ekmeğine yağ sürüyor”culuk eklendi.

Ne zaman bu ülkede emekçiler, gençler, kadınlar sokağa çıksa “iktidarın ekmeğine yağ sürüyorsunuz” diyen düzen ajanları sardı dört bir yanı.

Evet, AKP’li değillerdi bunlar ama en az AKP kadar bu düzenin aparatlarıydı.

Onlar AKP’den çok halkın kontrolden çıkan öfkesinden, ayaklarının altından kayıp gidebilecek düzenlerinden endişe ettiler.

Çok haklılardı aslında endişelerinde.

O çok sıkı AKP karşıtları tam da bu nedenle halkın öfkesini çalıp sandığa havale etti. Sonra bu düzen yeniden üzerimize devrildiğinde soluğu Erdoğan’ın Yenikapı mitinginde aldılar, yine tam da bu nedenle.

Şimdi bir kez daha öfkeliyiz.

İnsanlık tarihinde büyük mücadeleler sonucunda kazanılan seçme ve seçilme hakkının açıkça tanınmadığı, siyaset alanın giderek iktidar ve düzen lehine daraltıldığı bir tabloda dahi, sadece 'seçim sandığı' çözüm diye sunuluyor öfkeli milyonlara.

Bir kez daha halkın öfkesi sandığa sıkıştırılacak, kendi parti içi koltuk rekabetlerine, hizip çatışmalarına feda edilecek. Ve iktidara yine büyük nefes alanları sunulacak, bu düzen böylece sürüp gitsin diye...

Oysa biz öfkeliyiz.

Bu öfkenin, halkın taşıdığı büyük öfkenin sadece bir belediye başkanıyla ilgisi olmadığını bilecek kadar öfkeliyiz.

Bugün gözaltına alınırken tacize uğrayan, ağır işkencelere maruz kalan gençlerin öfkesi sadece bir belediye başkanı tutuklandığı için sokaklara taşmadı. Ödeyemedikleri yurt paraları nedeniyle okula devam edemeyen arkadaşları için; gelecekleri ve umutları bu düzen eliyle çalınan arkadaşları, kendileri için…

Bugün sokakta ağır polis saldırısına karşı inatla meydanları terk etmeyen milyonlarca emekçi sadece kayyum gelir mi diye değil, insanca, eşitçe yaşayabileceği bir ülke için sokaktaydı.

Gericiliğin her türlü saldırısına maruz kalan kadınlar, milyonlarca yurttaşımız bu gerici cendereden hesap sormak için tüm öfkesi ve haklılığıyla sokaktaydı.

Şimdi bu öfkenin umuda, örgütlülüğe taşınması gerekiyor, başka hiçbir çıkar yolumuz yok.

Ülkemizi ve geleceğimizi bu düzenden kurtarmak zorundayız.

Bunun için sokağa taşan öfkemizi düzene kaptırmamak, onu örgütlü bir umuda taşımak zorundayız.

Bu düzenin temsilcilerinin gerçekten korktukları şey tam da bu!

Bir kez daha öfkemizi birilerinin koltuk ve sandık hesaplarına teslim etmeyeceksek, öfkemizi çaldırmayacak, onu örgütlü kılacağız.

İnsanlık tarihinden biliyoruz, memleketimizin, o çok sevdiğimiz ülkemizin tarihinden biliyoruz.

Örgütlü öfkemiz her şeyi değiştirir.

Görevimiz ve aynı zamanda çağrımız budur. Bu öfke örgütlenmeli!

                                                              /././

Şanlıurfa'da kanalizasyon çalışması sırasında göçük: 3 işçi hayatını kaybetti

Şanlıurfa'da kanalizasyon çalışması sırasında meydana gelen göçük altında kalan 4 işçiden 3'ü hayatını kaybetti. Olayla ilgili soruşturma başlatıldı.(
https://haber.sol.org.tr/haber/sanliurfada-kanalizasyon-calismasi-sirasinda-gocuk-3-isci-hayatini-kaybetti-397244)

                                                       ***

AKP'lilerin ardından Espressolab'e bir destek de Ali Koç'un annesi Çiğdem Simavi'den geldi

CHP Genel Başkanı Özel'in boykot çağrısının ardından AKP tarafından açıkça desteklenmeye başlanan Espressolab'e, Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç ve Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Koç'un annesi Çiğdem Simavi'den de destek geldi.

Boykot kararına karşı Espressolab'e bir destek de Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Koç ve Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Ali Koç'un annesi Çiğdem Simavi'den geldi. Espressolab'in İstanbul Merter'de bulunan şubesini ziyaret eden Çiğdem Simavi, EspressoLab’in kurucusu Esat Kocadağ ile bir araya geldi. Kocadağ, Çiğdem Simavi ile fotoğrafını “Bugün Espressolab’de değerli büyüğüm Sayın Çiğdem Simavi Hanımefendi’yi ağırlamaktan büyük mutluluk duydum” notuyla sosyal medyada paylaştı. Kocadağ'ın paylaştığı fotoğraflarda, ikilinin birlikte kahve içtiği görüldü.(https://haber.sol.org.tr/haber/akplilerin-ardindan-espressolabe-bir-destek-de-ali-kocun-annesi-cigdem-simaviden-geldi-397245)

Topbaş'la akrabalıktan, Fas Başbakanıyla ortaklığa: Espressolab nasıl bu kadar büyüdü?-Yalçın Çuğ-
https://haber.sol.org.tr/haber/topbasla-akrabaliktan-fas-basbakaniyla-ortakliga-espressolab-nasil-bu-kadar-buyudu-393385

                                                     ***

Hikâyenin sonu mu?-Gülay Dinçel-

Düzen cephesinin stratejileri bir yana eşitlik ve özgürlük arayışlarının düzen içi programlara hapsedilerek sönümlendirilmesine izin verilmemesi, insanca yaşamı mümkün kılacak bir programa, sömürüsüz bir düzen talebine taşınması gerekiyor.

Düzen içi muhalefet, Türkiye ekonomisine ilişkin tartışmalarda uzun bir zamandır hikâye yokluğuna işaret ediyor. Neredeyse 2010’ların başından bu yana Türkiye kapitalizminin bir yol haritası olmadığı, bir yön arayışının devam ettiği öne sürülüyor. Bu arayış saptamasına muhalefetin sol kanadından sermaye birikim modelinin tıkanmış olduğu, yenisi konusunda sermaye sınıfı içi bir ortaklaşmanın sağlanamadığı katkısı yapılıyor. Sermaye birikim modelinde bir tıkanma yaşandığı önermesi kapsamlı bir tartışmayı hak ediyor, ancak ayrıca, başka bir yazıda yürütmek üzere.

Yeni bir hikâye ihtiyacı yeniden ve yeniden dillendirilirken Türkiye kapitalizminin aslında bir hikâyesi olduğunu, hatta sona gelindiğini söylemek daha doğru görünüyor. 2018’i başlangıç kabul edersek bir hikâye için yedi yıl hiç kısa bir süre değil. Son yedi yıl sermaye sınıfı açısından muazzam sayılabilecek kazanımlar elde edilmesini sağlarken Türkiye kapitalizminin yapısı gereği devasa sorunları da açığa çıkardı. Görünen o ki en ağır sonuç düzen siyasetinin yönetme becerilerindeki aşınma.

Sermaye sınıfı ve düzen adına sağlanan kazanımların kibre dönüşmüş bir büyüklenme yarattığı söylenebilir. Sadece sınıfına iyi hizmet etmenin gururu değil, ana halka işçi sınıfı olmak üzere toplumu kontrol altında tutma konusunda literatüre geçmeyi hak eden bir “maharet” sergilediklerini düşündüklerine, bunu uluslararası düzlemdeki iddiaların önemli dayanaklarından biri yaptıklarına kuşku yok.

Siyasi iktidar, 2018’de finansal sıkışma, 2020’de pandemi, 2023’te deprem tepe noktalar olmak üzere yoksullaşmadan ibaret olmayan, bir toplumsal yıkım olarak nitelenebilecek tabloyu telafi etmeye yönelik göstermelik de olsa mekanizma geliştirmeye hiç zahmet etmedi. Sermaye lehine politikalarda gaza basarak büyümeden dökülen kırıntılarla sorunları aştıklarını, geride bıraktıklarını varsaydılar. Bu bağlamda düzen muhalefetinin eşsiz katkısını da unutmamak gerekiyor tabii, “kayıp 128 milyar dolar”, “beşli çete” cinlikleri bir yanda “sandık siyaseti” diğer yanda toplumu oyalama konusunda sundukları destek yadsınamaz. Sermaye sınıfının bir bütün olarak çok kazandığı bir tabloyu görmezden gelip sermaye içi mağdur kesimler yaratarak, beceriksiz bir yönetim elinde kötüleşen ekonomik dengeler tarif ederek, hak aramaya yönelebilecek refleksleri kötürümleştirdiler.

Gelinen noktada iki önemli sonuçla karşı karşıyayız:

İlk sonuç, işçi sınıfının siyasete düşen gölgesi: Elimizde bir ekonomik çöküş değil yedi yıllık bir büyüme hikâyesi var. Sermaye birikiminin genişlediği, nicel gelişmelerin kimi nitel sıçrama olanakları da yarattığı bir dönem. Yoksullaşmanın ötesinde pandemi ve deprem gibi değişik boyutlarda iki ayrı insani yıkımı yaşamış bir toplumun hiç durmadan ürettiği, işçi sınıfının genişlediği ve geliştiği bir süreç. Böyle bir sürecin açığa çıkardığı öfkenin, kaybedenlerin öfkesinden çok daha fazlasını barındırdığı açık. Şimdilik güçlü bir sınıf hareketi sahneye çıkmamış olsa da yarattığı zenginliğe karşılık içine itildiği büyük yıkımın fazlasıyla idrakinde, hesaplaşma potansiyeli yüksek bir sınıf dinamiğinin çok yakında durduğu bir histen çok fazlası artık.

Dışarıya ve içeriye en büyük “maharet” olarak sunulan, üstelik “mekanizmasız” kontrolün darmadağın olduğu net. Son iki hafta, ideolojik-siyasi dağılmanın sadece siyaset düzleminde vuruşarak toparlanamayacağını, ideolojik koordinatlara yönelik müdahalelerin zaman alacağını ortaya koyarken iktisadi düzlemde “telafi mekanizmaları” oluşturmaya yönelik arayışların artmasının olası olduğu söylenebilir.

Siyasi iktidardan başlayarak düzenin tüm aktörlerinin dahil olacağı bu sürecin sınırlarının ana belirleyeni tabii ki genel olarak halkın kararlılığı, özel olarak işçi sınıfının hareketliliği olacak. Ancak işçi sınıfının gölgesinin Türkiye siyasetinin üzerine güçlü bir şekilde düştüğünü saptayabiliriz. Düzen cephesinin elindeki olanakları, araç çeşitliliğini, sınıf üzerindeki kuşatmanın düzene sağladığı avantajları tabii ki hafife almadan.

İkinci sonuç ise düzen cephesinde rehavete ilişkin bir hesaplaşmanın kaçınılmazlığı: Düzen adına birinci dereceden sorumlusu siyasi iktidar olan bir rehavetin aynı zamanda bir faturayı da gündeme getirmesi kaçınılmaz. Özellikle son birkaç yılda tırmanan düzen içi gerilimlerde söz konusu rehavete ilişkin tutum farklılıklarının rolü olduğu düşünülebilir. Bir iktidar değişikliğini ima etmekten ziyade düzenin tüm aktörlerinin bu eksendeki repertuarlarını gözden geçireceği söylenebilir. Zira iki haftadır sokağa çıkan gençlerin güçlü biçimde ifade ettiği geleceksizlik duygusu, kendi deneyimlerinden ziyade her gün, her ay, her yıl daha fazla çalışıp daha fazla kaybeden anne-babalarından, yakınlarından kaynaklanıyor.

Kapsamlı olarak ayrı değerlendirilmesi gerekmekle birlikte Türkiye kapitalizminin gelişkinlik düzeyi ve temel mekanizmaları, çok çalışmanın neredeyse tamamen karşılıksız olduğu inancının bu denli yaygınlaşması ve yerleşikleşmesine izin vermekten henüz çok uzak. Düzen içi itiş kakış ya da hesaplaşmada bu boyutun ağırlığının artacağı, “düzeltme” mesaisinin yoğunlaşacağı, düzen içi çözüm yelpazesinin biraz genişleyeceği, dolayısıyla rekabetin şiddetleneceği bir tabloyla karşı karşıya olduğumuz söylenebilir.      

Her iki sonucun da işaret ettiği işçi sınıfına yönelik kapsayıcılığın artırılması ya da işçi sınıfı üzerindeki kuşatmanın restorasyonu eksenli telafi mekanizmalarının geliştirilmesinden, düzen içi alternatif programların ortaya çıkmasından sosyal demokrasiye alan açıldığı çıkarsaması yapılabilir. Bugünün dünyasında ve Türkiyesi’nde, sermaye yapısının geçirdiği dönüşümle birlikte ne kadar mümkün tartışmalı. Asgari bir sosyal demokrat bir programın bile meta üretimi olmasa bile hizmet üretiminde devletin ağırlığının artırılmasını kolayca dayatacağı açık. Sermaye sınıfının sadece kâr hırsıyla değil sınıf refleksleri nedeniyle de bu eksendeki zorlamalara çok tahammülsüz olacağını dikkate almak gerekir. Ama yine de bir tür “devlete dönüş” tartışmasına da, bu eksendeki çeşitli uygulamalara da mecbur bırakacak bir mücadeleye açık bir toprakta ve zamanda olduğumuzu not düşelim.

Düzen repertuarından saçılacak iktisadi telafi mekanizmalarının daha çok yeniden bir iç pazar/talep büyümesinin önünü açmaya yönelik olacağı öngörülebilir. Türkiye ölçeğinde ve gelişkinliğinde bir kapitalist ülkenin iç talebi süreklileşmiş bir şekilde baskılaması zaten düşünülemez. Bir boyut kendi sermayesi açısından iç pazarın aynı zamanda hazır pazar olması, özellikle dış pazar genişlemesinin zayıf olduğu dönemlerde sağladığı avantaj. Diğer boyut ise uluslararası sermaye entegrasyonda bir tür pazar değiş tokuşuna dayalı bir modelin benimsenmiş olması. Özellikle Türkiye-AB ticaretinde işaret edilen ikinci boyut hayli önemli.

2000’ler ve 2010’ların ilk yıllarında konut ve otomotiv talebinin uyarılması yoluyla çalışan iç talep modelinin tekrarının hayli uzağında bir tablo söz konusu. Enflasyon, faiz düzeyi, borçlanma olanakları dikkate alındığında sadece ücret artışıyla alım gücü artışı sağlamanın güç olduğu açık. Ancak düzen içi uzlaşının kaynak sorununu aşmayı kolaylaştıracağı, bir dizi parametrenin bu eksende bir hareket alanı sunduğu, aynı zamanda ara model geliştirme konusunda, çeşitli finans mühendisliği cinlikleri dahil beceri sorunu olmadığı göz önünde bulundurulabilir.  

İşaret edilen telafi modeli, bir “seçim ekonomisi” olarak da düşünülebilir. İktidarın satın almaya, muhalefetin “biz yaptırdık” demeye oynayacağı bir programın gündeme gelmesi olası.

Elbette yukarıdaki öngörü sermayeye bir sınıf aklı atfetmeye dayanıyor. Ama tabii halkın tepkisinde tepe noktanın aşıldığı varsayılarak minimum tavizle bastırmaya çalışmaları, işçi sınıfı üzerindeki kuşatmada başka mekanizmalara daha fazla güvenmeleri de aynı akla dahil.

Düzen cephesinin stratejileri bir yana eşitlik ve özgürlük arayışlarının düzen içi programlara hapsedilerek sönümlendirilmesine izin verilmemesi, insanca yaşamı mümkün kılacak bir programa, sömürüsüz bir düzen talebine taşınması gerekiyor.

                                                          /././

2 Nisan boykotundaki harcama tutarı tartışma yarattı / Diğer aylara göre kıyaslama nasıl, AA'nın BKM'ye dayandırdığı haberi neden tepki çekti?-Cengiz Anıl Bölükbaş/T24

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınması ve tutuklanmasıyla başlayan protestoları destekleyenler, 2 Nisan günü ülke genelinde boykot düzenledi. Boykot günü ülke genelindeki harcama tutarı tartışma konusu olurken, o gün kredi kartıyla yapılan alışveriş tutarının bu yılın ocak ve şubat ayında yapılan harcamaların günlük ortalamasından düşük olduğu görüldü. Enflasyonun yüzde 68,50 olduğu geçen yılın mart ayında yapılan kredi kartı ile alışveriş harcamalarının günlük ortalamasının ‘boykot’ gününde yapılan harcamadan daha fazla olduğu anlaşıldı. AA’nın haberine göre, ‘boykot’ uygulanan 2 Nisan günü alışveriş miktarı 28 milyar TL olurken; BKM’nin verilerine göre, geçen yılın aynı ayında kredi kartıyla yapılan alışveriş harcamaları günlük 31 milyar 61 milyon lira olarak gerçekleşti. AA'nın haberinin ardından Bankalararası Kart Merkezi yetkilileri ile konuştuğunu ve kurumun 'boykot' günündeki alışveriş tutarına ilişkin açıklamasının olmadığını söyleyen gazeteci Alaattin Aktaş, "Demek ki bu veriyi Anadolu Ajansı kendisi hesapladı. Peki Anadolu Ajansı bu hesaplamayı hangi verileri esas alarak yaptı?" diye sordu. Gazeteci Bülent Mumay da, mart ayında günlük harcamanın 50 milyar lira üzerinde olduğunu belirterek, Boykotun yapıldığı gün 28 milyar liraya düşmüş. Kimi kandırıyorsunuz?" ifadelerini kullandı.

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu'na yönelik operasyonu protesto gösterilerinin ardından üniversite öğrencilerinin, 2 Nisan’da tüketimin durdurulması için yaptığı "boykot" çağrısı geniş kesimlerde yankı buldu, sanatçılardan siyasetçilere kadar birçok isim çağrıya destek verdi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından boykot çağrısı paylaşımlarına yönelik soruşturma başlatıldı. Dün (2 Nisan) gerçekleşen boykotun ardından ise boykot çağrısı yapan 16 kişi gözaltına alındı.

AA: 1 Nisan’da 14 milyar, 2 Nisan’da 28 milyar TL harcama yapıldı

Bankalararası Kart Merkezi (BKM), boykot uygulanan 2 Nisan'daki günlük kredi kartı ile harcama verilerini paylaştı. AA muhabirinin BKM verilerinden derlediği bilgilere göre; 1 Nisan’da 14 milyar TL olan alışveriş miktarı 2 Nisan'da 28 milyar TL’ye yükseldi.

AA’nın servis ettiği habere göre, çarşamba gününün bir önceki çarşamba ile kıyaslandığı verilerde, 2 Nisan Çarşamba günü saat 00.00 ile 17.00 arasında işlem tutarı 28 milyar TL olurken, 26 Mart'ta 28,9 milyar TL, 19 Mart'ta 25,3 milyar TL, 12 Mart'ta 24,5 milyar TL, 6 Mart'ta 27,3 milyar TL olarak gerçekleşti. Böylece 2 Nisan Çarşamba günü, bayramdan önceki çarşamba günü haricinde mart ayındaki diğer çarşamba günlerinden daha yüksek ciro elde edildi.

TIKLAYIN - BKM'den 2 Nisan verileri: Boykot çağrısı sonrası kartlı harcamalar ne kadar oldu?

Boykot günü yapılan harcama, geçen iki ayın günlük ortalamasından az

BKM verilerine göre, bu yılın ocak ayında kredi kartıyla 1 trilyon 321 milyar 283 milyon liralık alışveriş yapıldı. Verilere göre, ocak ayında bir günde kredi kartıyla yapılan alışveriş harcaması ortalama 42 milyar 622 milyon lira oldu.

Bu yılın şubat ayında da kredi kartı ile 1 trilyon 247 milyar 299 milyon liralık alışveriş yapıldı. Şubat ayında kredi kartıyla bir günde yapılan alışveriş harcaması 44 milyar 546 milyon oldu.

BKM verilerine göre, enflasyonun yüzde 68.50 olduğu mart 2024’te kredi kartıyla yapılan alışveriş tutarı 962 milyar 917 milyon oldu. Yapılan alışveriş harcamalarının günlük ortalaması 31 milyar 61 milyon lira olarak gerçekleşti. Artan fiyatlara ve yüksek enflasyona karşın geçen yılın mart ayında yapılan günlük harcama ortalamasının, boykotun yapıldığı günde yapılan harcamadan fazla olduğu görüldü.

Gazeteci Aktaş: BKM'nin dünkü alışveriş tutarına ilişkin bir açıklaması yok

Ekonomim yazarı Alaattin Aktaş, AA'nın servis ettiği haberin ardından Bankalararası Kart Merkezi (BKM) yetkilileri ile konuştu. Aktaş, yetkililerin AA'da yer alan haberdeki verilere ilişkin bir açıklamanın olmadığını söylediğini aktardı.

Aktaş, konuyla ilgili yaptığı paylaşımda şunları söyledi:

"Bankalararası Kart Merkezi yetkililerine sordum. BKM'nin dünkü alışveriş tutarına ilişkin bir açıklaması yok. Zaten BKM'nin web sayfasına giren herkes bu konuda bir veri bulunmadığını görebilir. Demek ki bu veriyi Anadolu Ajansı kendisi hesapladı. Peki Anadolu Ajansı bu hesaplamayı hangi verileri esas alarak yaptı? Ya da ortada bir hesaplama falan yok mu?"

Gazeteci Bülent Mumay da, AA'nın servis ettiği habere, kart harcamalarına yönelik verileri paylaşarak tepki gösterdi. Mumay, mart ayında günlük harcamanın 50 milyar lira üzerinde olduğunu belirterek, Boykotun yapıldığı gün 28 milyar liraya düşmüş. Kimi kandırıyorsunuz?" ifadelerini kullandı.

Mumay'ın paylaşımı şöyle:

Rende binasının hayatı yalan. Neymiş efendim, 1 Nisan'da 14 milyar olan kart harcamaları, 2 Nisan'da iki kat artarak 28 milyar liraya çıkmış. - Her şeyden önce 1 Nisan bayram tatili, 2 Nisan'da bankalar dahil her yer açıldı. Harcamaların tatil gününe göre artması normal... - Amaaa... mart ayında günlük harcama 50 milyar liranın üzerinde. Boykotun yapıldığı gün 28 milyar liraya düşmüş. Kimi kandırıyorsunuz?

Ekonomist İris Cibre de, söz konusu habere ilişkin olarak yaptığı paylaşımda,  "BKM'de aylık harcamalar var Şubatta günlük ortalama 46.8 MLR TL Ocakta günlük ortalama 44 MLR TL Ekim 2024'te yani 5 ay önce, yani 17% enflasyondan önce dahi, günlük 41 MLR TL Bu 2 Nisanda harcamaların ciddi oranda düştüğüne işaret" dedi.


Cengiz Anıl Bölükbaş/T24


 


Öne Çıkan Yayın

GÜNDEM -19 Haziran 2025-

İsrail yardım ve şarj noktalarında toplanan Gazzelileri hedef alıyor: Bir günde 69 Filistinliyi katletti -soL- Gazze’deki Sağlık Bakanlığı’n...