Şimşek çaktı, Fidan kurudu, Yerlikaya vitrini dağıldı: Saray’ın yıldızlarının ışığı karardı+Bir Hakan Fidan masalı+Halkın karşısında yer alan İçişleri Bakanı+RASYONELDEN SIFIRA - BİRGÜN

Şimşek çaktı, Fidan kurudu, Yerlikaya vitrini dağıldı: Saray’ın yıldızlarının ışığı karardı

Toplumsal desteğini kaybeden Saray yönetiminin 2023 Genel seçimlerinin ardından sahneye çıkardığı aktörlerin büyüsü çabuk bozuldu. Halka kurtarıcı olarak sunulan isimler Fidan, Şimşek ve Yerlikaya, ülkeyi felakete sürükleyen araçlar oldu. Dış politikadaki hezimetler, derinleşen ekonomik kriz, artan baskı ortamı tüm bu aktörlerin maskelerini açığa çıkardı. 19 Mart sonrası halkın yükselen direnişi bu gerçekleri ortaya koyarken bu aktörlerin tamamının kaderi rejimle göbekten bağlı.

Toplumu ikna kabiliyetini yitiren ve miadı dolan tek adam rejiminin 14 Mayıs 2023 Genel seçimlerinin hemen ardından halkın önüne makyaj olarak sunduğu aktörlerin de bütün büyüsü bozuldu. Yerel seçimlerin hemen ardından AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından “halkın mesajını aldık” diyerek sunduğu ‘yenileneceğiz’ mesajları zaman içerisinde daha fazla otoriterleşen bir yönetime evrildi.

‘Şahlanıyoruz’, ‘Güçlü Türkiye için ileri’, ‘Türkiye yüzyılı’ sloganlarıyla ülkedeki sorunlar karşısında reçete olarak sunulan ve Erdoğan tarafından atanan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Ekonomi ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın ‘kurtarıcılar’ illüzyonu da kaybolup gitti.

Saray’ın iddia ettiğinin aksine ne dış politikada bir şahlanma, ne ekonomide bir toparlanma ne de ülke içerisinde en ufak bir demokratikleşmenin zaman içerisinde emareleri kaldı. Bir dönem yandaşlar tarafından da Erdoğan sonrası isimler olarak lanse edilen bu aktörlerin en büyük ortak noktası ise ülkeyi adım adım çöküşe götüren bu tek adam rejiminin taşıyıcıları olmaları. CHP Lideri Özgür Özel’in de “Bunlar artık bakan değil. Erdoğan’ın sekreterleri” olarak adlandırdığı bu isimlerin bütün makyajını ise halkın geniş kesimlerinin mücadeleleri bozdu.

Özellikle 19 Mart’ta Saray’ın darbe girişiminin hemen ardından yükselen toplumsal muhalefet, Saray’ın bu aktörlerinin Filistin ikiyüzlülüğünü de ekonomideki krizin tahribatını da rejimin ne kadar otoriterleştiğini de gözler önüne seren en büyük güç oldu.

***

BİR HAKAN FİDAN MASALI

Kafkasya’dan Doğu Akdeniz’e, Ege’den Ortadoğu’ya Türk dış politikası dökülüyor. Büyük bir PR ile koltuğa oturtulan “Erdoğan’ın sır küpü” Saray’ın Fidan’ı dikiş tutturamıyor…

***

HALKIN KARŞISINDA YER ALAN İÇİŞLERİ BAKANI

Saray rejiminin ‘yeni yüzü’ olarak öne çıkarılan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın başarılı algısı kısa sürede çöktü. Suç örgütlerinin ülkedeki faaliyetleri, toplumsal baskılarla birlikte yasakların artırılması, övünülen operasyonların yandaşlar tarafından önceden bilinmesi gibi birçok skandal, Yerlikaya’nın yeni figür vitrinini dağıttı. Yerlikaya’nın düşen maskesi rejiminin krizini de ortaya koyan sembollerden biri.

***

RASYONELDEN SIFIRA

2025 yılında TCMB rezervleri, yılın ilk çeyreğinde rekor seviyelere ulaştı. Şimşek'ten peş peşe müjdeler duyuruldu: 14 Şubat 2025 itibarıyla TCMB’nin toplam rezervleri 173,2 milyar dolar ile tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Swap hariç net rezervler de aynı hafta içerisinde 71,5 milyar dolara yükselerek tarihin en yüksek seviyesine çıktı. Nihayet kasa toparlanmaya başladı. Ancak tüm bunlar sadece 1 ay sürdü.

                                                          /././

Bir Hakan Fidan masalı -Derviş CEMAL-

Tayyip Erdoğan, 4 Haziran 2023’te başkanlık rejimi döneminin ikinci kabinesini açıkladığında dikkatlerin çevrildiği üç bakandan birisi de Hakan Fidan’dı. Mehmet Şimşek ve Ali Yerlikaya ile birlikte tek adam yönetiminin gözde prensi olarak lanse edildi Hakan Fidan. Saray yönetiminde önemli bir makama atanmıştı. Oluşturulan algının da etkisiyle ilk dönemlerde muhalefet partilerinden dahi bu üç bakana olumlu övgüler dizildiği oldu.

Uzun yıllar MİT’in başında bulunan Fidan’ın bakanlık koltuğuna oturtulması sürpriz değildi, zira Fidan’ın her fırsatta kapağı Dışişleri’ne atmaya çalışıyordu. Öyle ki Ahmet Davutoğlu döneminde -Haziran 2015 seçimleri- bakanlık sevdası uğruna girişimde bulunmuş, Erdoğan’dan yediği fırça üzerine yeniden MİT’in başına dönmek zorunda kalmıştı. Fidan’ın kendisinden habersiz olarak MİT’ten istifa etmesine ve siyasete atılma kararına tepki göstermiş, “kırgın” olduğunu söylemişti.

Erdoğan’ın “sır küpüm” dediği Fidan, tek adam rejiminin inşasındaki kilit aktörlerdendi. 23 yıllık AKP iktidarının da en esrarengiz simalarındandı. 2010’da atandığı ve 13 yıl başında olduğu MİT’i dönüştürürken önceki başkanlardan da farklılık arz ediyordu. Bu süre zarfında neredeyse tek bir kez dahi kamuoyunda sesi duyulmamıştı. Fidan arka planda rejimin taşlarını döşemekle meşguldü. İçeride muhalefete yönelik büyük bir kuşatma gerçekleştirilirken dışarıda da Libya’dan Suriye’ye, Ukrayna’dan Kafkaslara tüm bölgesel süreçlerde MİT adına operasyonlara imza atıyordu.

MİT’İN BAŞINDAYKEN ÜLKENİN BAŞINA GELENLER

Amerika’da aldığı eğitim, astsubaylıktan akademisyenliğe, oradan da MİT Başkanlığı ve Dışişleri Bakanlığı’na uzanan kariyeri ile dikkat çeken bir kişiydi. Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde Türk İşbirliği ve Koordinasyon Ajansı (TİKA) Başkanlığı, Başbakanlık Müsteşar Yardımcılığı gibi görevler üstlenen Fidan, 42 yaşında atandığı MİT Başkanlığı’nda proaktif bir yönetim sergilemişti. İktidar ve yandaşları Hakan Fidan üzerinden bir başarı hikâyesi yazmaya çalışırken MİT başkanlığı dönemindeki tartışmalı uygulamalarını, fiyaskolarını, başarısız operasyonlarını görmezden geliyorlardı. Suriye ve Ortadoğu’daki hezimetler, ülke içinde patlayan bombalar hepsi tartışmaya açıktı. Ülke tarihinin en kanlı katliamlar süreci Fidan’ın MİT Başkanlığı döneminde yaşandı. Cihatçı katiller ellerini kollarını sallaya sallaya ülkenin çeşitli kentlerinde yüzlerce kişiyi katletti. Havalimanları basıldı, ülkenin en işlek caddelerinde bombalar patlatıldı, gece kulüpleri kana bulandı. Ve tabi bir de 15 Temmuz darbe girişimi de yaşandı.

SON BİRKAÇ AYDA YAŞANAN FİYASKOLAR

Hakan Fidan bakanlığı döneminde de silik, başarısız bir yönetim sergiledi. Selefi Mevlüt Çavuşoğlu’ndan devraldığı bakanlığı süresince Türk dış politikasında yaratılmaya çalışılan algıya karşın peş peşe hüsranlar yaşanıyor.

• Amerikancı çözüme teslim oldular: Suriye’de tüm “kırmızı çizgiler”e rağmen Amerikancı bir çözüme razı olundu. ABD’nin devreye girmesiyle SDG ile anlaşıldı, Kürtlerin yeni Suriye yönetimine entegre olması kabul edildi.

• İsrail, Türkiye’nin Suriye’de istediği üssü vurdu: İsrail 3 Nisan’da Suriye’de Türkiye’nin İHA/SİHA konuşlandırmak istediği iddia edilen Hama’daki T4 hava üssünü bombaladı. Ankara bu saldırıyı İsrail’in tehditlerini en alt perdeden karşıladı.

• Türk devletleri Güney Kıbrıs’ı tanıdı: 4 Nisan’da “Kardeş” Orta Asya Türk Devletleri Kazakistan, Özbekistan ve Türkmenistan Güney Kıbrıs’ı resmen tanıdı, elçilikler açtı. Sırada Kırgızistan ve Azerbaycan var.

• ABD Libya’da anlaşmayı yok saydı: Türkiye'nin Kasım 2019’da Libya ile yaptığı deniz sınırı anlaşmasını takmayan ABD tekelleri, Exxon Mobil ve Chevron Girit adasının açıklarında petrol-gaz arama lisansları aldı. ABD yönetimi Trablus’ta ve Bingazi’de çatışan taraflar arasında tahakküm kurdu.

• Doğu Akdeniz’de yalnızlık: Doğu Akdeniz enerji paylaşım rekabetinde Türkiye iyice yalnızlaştı. İsrail, Güney Kıbrıs, Yunanistan ve Mısır arasındaki ittifak Ankara’ya manevra alanı bırakmadı.

• Mavi Vatan hezimeti: Türkiye’nin denizlerdeki çıkarlarını savunmak amacıyla icat edilen “mavivatan”da da büyük hezimetler yaşanıyor. Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail üçlüsü arasındaki anlaşmalar Türkiye’yi oyun dışına itti. Fransız, Amerikan, İngiliz sondaj gemileri Türkiye’nin hak iddia ettiği alanlarda keşif faaliyetlerini sürdürüyor. Doğu Akdeniz'de yeni bir safhaya geçilirken iktidar olabildiğince sessiz.

 Gazzelilerin hicreti: İsrail’in iki yıldır ölüm kusmasına göstermelik tepkilerin dışında ses çıkarılmazken ticaret devam ediyor. Şimdi de Filistinlilerin sürülme planları “hicret” denilerek kanıksamaya çalışılıyor.

 İran’a karşı maşa olma: ABD-İsrail’in İran’ı kuşatma, gerektiğinde de vurma planlarına karşı Türkiye bir cephe ülkesi olarak kullanılmak isteniyor. İktidar cenahından son dönemlerde gelen İran karşıtı açıklama ve söylemler bu konuda da suların ısındırılmaya çalışıldığını gösteriyor.

                                                                      /././

Halkın karşısında yer alan İçişleri Bakanı

Saray rejiminin ‘yeni yüzü’ olarak öne çıkarılan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın başarılı algısı kısa sürede çöktü. Suç örgütlerinin ülkedeki faaliyetleri, toplumsal baskılarla birlikte yasakların artırılması, övünülen operasyonların yandaşlar tarafından önceden bilinmesi gibi birçok skandal, Yerlikaya’nın yeni figür vitrinini dağıttı. Yerlikaya’nın düşen maskesi rejiminin krizini de ortaya koyan sembollerden biri.

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Saray rejiminin yeni dönem inşasında sahneye sürülen isimlerden biri oldu. 2007 yılında Şırnak Valiliği ile başlayan yolculuğu, iktidara uyumlu kimliği sayesinde İstanbul Valiliği ile taçlandırıldı. 2018-2023 yılları arasında İstanbul Valiliği görevini sürdüren Yerlikaya, bu süreçte rejimin yasaklarının bir numaralı uygulayıcısı konumuna geldi. 1 Mayıs’larda Taksim’i halka kapatan, 8 Mart ve 25 Kasım’da kadınlara cadde ve sokakları yasaklayan kararların arkasında duran Yerlikaya, Saray’dan tek tek puanlarını topladı. Görev süresi boyunca, iktidara karşı birleşen her türlü eylem ve etkinliğin örgütlenmesine karşı duran Yerlikaya, halka kapattığı meydanları gerici İHH, TÜGVA gibi derneklere açtı.

Selefi Süleyman Soylu’nun organize suç örgütleriyle kurduğu ilişkilere dair iddiaların ve kabadayı tavırlarının aksine, Yerlikaya genel seçimlerin ardından rejimin yeni aktörü olarak kabinede yer buldu. Göreve gelir gelmez Soylu’ya “karşı gelişi” ile dikkat çeken Yerlikaya, muhalefetten bile övgü almaya başladı. İlk icraatları ise Soylu’nun kadrolarını görevden alarak yerine kendi isimlerini yerleştirmek oldu.

Rejimin ortağı MHP ile Soylu arasındaki ilişki, Yerlikaya’ya iktidar bloku içinden eleştiriler yöneltilmesine sebep olsa da, rejim onu halkın karşısına “devlet insanı” olarak lanse etti. Toplumda itibarı azalan Soylu’nun ardından rüzgârı arkasına alan Yerlikaya, “Suç organizatörleri ‘Türkiye’de artık sıkı denetim var, gitmeyin’ diyor” şeklindeki açıklamalarıyla dikkat çekti.

Öyle ki ismi, 2024 yerel seçimleri öncesinde Ekrem İmamoğlu’na rakip bulmakta zorlanan Saray rejimi için sıkça anılmaya başlandı. Kamuoyu araştırmalarında adı anketlere eklendi; yandaş köşe yazarları da övgü dolu yazılar kaleme aldı. Hak ve özgürlüklere saygılı, suç örgütleriyle mücadelede kararlı bakan imajı çizilen Yerlikaya’nın işleri ise zamanla tersine dönmeye başladı. “Adaylık düşüncem yok” açıklamalarıyla bu süreci geçiştirmeye çalışan Yerlikaya’nın imajı, halkın tek adam rejimine karşı yükselen öfkesiyle yerle bir oldu.

İlk ciddi itibar kaybı, “suç örgütleriyle mücadele eden kahraman” algısının çökmesiyle yaşandı. Yerlikaya’nın her hafta düzenli olarak yayınladığı operasyon bültenlerinin ardındaki gerçekler, onun Soylu karşıtlığının yalnızca bir PR çalışması olduğunu ortaya koydu. BirGün yazarı Timur Soykan’ın da ortaya çıkardığı ardı ardına gelen suç örgütü dosyaları, Yerlikaya illüzyonunu hızla dağıttı.

Skandallardan biri, ABD ve İsveç’in 5 milyon dolar ödülle aradığı uyuşturucu kaçakçısı Maximilian Rivkin’e Türkiye vatandaşlığı verilmesi oldu. Rivkin’in, Yerlikaya döneminde vatandaşlık aldığı ortaya çıktı. Bir diğer haberde ise İranlı bir suç örgütünün Türkiye’deki faaliyetleri gündeme geldi. Haberlere göre Farshid Amir Shaghaghi, Şişli nüfusuna kayıtlı Türkiye vatandaşı “Can Diego” ismini aldı. Örgüt üyelerinden bazıları ise ‘Koç’, ‘Zorlu’ gibi tanınmış soyadlarını kullanarak faaliyetlerini sürdürdü.

“BARONLARI ALMIYORSUNUZ”

Daha birçok suç örgütünün Türkiye’de yürüttüğü faaliyetlerin ortaya çıkmasıyla Yerlikaya’nın operasyonları ise alay konusu olmaya başladı. Yakalanan suç örgütü üyeleri, sistemin başındaki kişilere dokunulmadığını dile getirerek “Sadece bizi alıyorlar” açıklamalarıyla dikkat çekti. Son olarak, Aydın’da belgesiz civciv satışı yaptığı iddia edilen 5 kişinin gözaltına alınmasının ardından kamuoyunda “Uyuşturucu baronlarını almıyorsunuz, civciv baronlarını alıyorsunuz” tepkisi geniş yer buldu.

Yerlikaya’nın suç örgütleriyle mücadele algısı, verilerle de sarsıldı. Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Başkanlığı’nın 2024 Türkiye Uyuşturucu Raporu’na göre, 2023’te 16 ton 210 kilogram metamfetamin yakalanmışken, 2024’te bu miktar %35,5 artışla 21 ton 912 kilograma yükseldi. Her yıl haziran ayında yayımlanan raporun bu yıl gecikmeli yayımlanması ise “Gerçekleri gizlemeyin” tepkilerine yol açtı.

HALKA YASAK MEYDANLAR

Özellikle 19 Mart’ın hemen ardından ülkenin dört bir yanında direnişe geçen halkın karşısında kurulan polis barikatları ve ulaşıma kapatılan yollarla uygulanan yasaklar da Yerlikaya tarafından tebrik mesajlarıyla karşılandı. Anayasal haklarını kullanarak kampüslerde mahallelerde, meydanlarda eyleme geçen yurttaşlara yapılan müdahalelere karşı Yerlikaya, valiler ile emniyet müdürlerinin çalışmalarını takdirle karşıladığını belirtti.

Öte yandan, Yerlikaya’nın operasyon haberleri de çok daha önceden yandaş gazeteciler tarafından duyurulmaya başlandı. Gizlilik kararı bulunan dosyalar, yandaş köşe yazarlarının yazılarına konu olurken, Saray’dan verilen talimatları uygulayan Yerlikaya’nın bu konudaki sessizliği dikkat çekti.

İmamoğlu’nun diploma iptali, çalışma arkadaşlarıyla birlikte tutuklanma kararları, öğrencilere yönelik başlatılan operasyonlar gibi gelişmeler, Cem Küçük, Rasim Ozan Kütahyalı gibi isimlerce kamuoyuna servis edildi. Son olarak Ankara’da gerçekleştirilecek asayiş operasyonları için toplanan kolluk kuvvetlerini önceden öğrenen Kütahyalı, “CHP’ye kayyum atanacak” iddiasını ortaya attı.

Rejimin yeni dönemi için koltuğa getirilen Yerlikaya ise aslında tam da kendinden isteneni yapıyor. Baskılar, yasaklar, halka karşı bir avuç azınlığı koruyan politikalar… Hepsi Saray’dan çıkan kararlar. Halk tepkisini artırdıkça Yerlikaya gibi maskesi düşen aktörlerin kaderleri ise çöküş aşamasına geçen rejimden bağımsız değil.

                                                           ***

Rasyonelden sıfıra -Melisa Ay-

Mehmet Şimşek'in Hazine ve Maliye Bakanlığı'na atanmasının üzerinden 22 ay geçti. Şimşek'in göreve geldiğinde uygulamaya başladığı ekonomi programı, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 'Nas' politikasının panzehiri gibi tanıtıldı. Mayıs 2023 seçimlerine giderken yurttaşı ekonomide iyileşmeye ikna etmeye uğraşan AKP, 'samimi dost'a sarıldı. Erdoğan, cumhurbaşkanlığı seçimlerine giderken müjdesi Mehmet Şimşek oldu. Uluslararası finans çevrelerinin 'başarılarıyla dikkatini çeken' Şimşek, şimdi de Türkiye ekonomisini kurtaracaktı, güçlükle ikna edilerek Haziran 2023'te Kabine'de yerini almıştı.

Bakanlık görevine gelir gelmez Şimşek, IMF'siz IMF reçetesine sarıldı. "Rasyonel zeminde inatçıyız," diyen Şimşek için uluslararası finans çevrelerinin güveni öncelik oldu. Erdoğan'ın 'enflasyonun sebebi' dediği faizler, Şimşek döneminde enflasyonla mücadele için yükseltilmeye başlandı. Kur Korumalı Mevduat'tan (KKM) çıkılacak, uzun süredir dövizi baskılamak için arka kapı satışlarıyla zaten azalmış olan Merkez Bankası ve Hazine rezervlerinin üstündeki KKM gölgesi de son bulacaktı. Böylece enflasyon düşecek, ekonomiye güven artacak ve yabancı yatırımcı geri gelecekti. Şimşek, AKP iktidarının yıktığı ekonomiyi AKP iktidarında kurtaracak, kahraman olacaktı. Ancak beklenen olmadı.

Bakan sağlamaya çalıştığı güven için yolu, dar gelirlinin üstüne basmakta buldu. Gıdadan barınmaya, sağlıktan eğitime enflasyonda hiçbir iyileşme hissedilmedi. KDV, ÖTV gibi dolaylı vergiler artırıldı. Yoksullar gelirlerinin daha büyük kısmını vergiye verir hâle geldi. TCMB rezervlerini toparlamak için şart olan KKM'den çıkış bu dönemde hızlandı. Şimşek göreve geldiğinde TCMB'nin brüt döviz rezervi yaklaşık 98 milyar dolar, net rezervi yaklaşık eksi 5 milyar dolar, swap hariç net rezervi yaklaşık eksi 60 milyar dolardı. Tablodan anlaşılan Merkez’in dövize yoğun müdahalede bulunduğu, rezervlerin büyük bölümünün ödünç döviz/swap kaynaklı olduğuydu.

Yabancı yatırımcıyı çekmek ve swap dışı rezervleri artırmak için eurobond ihracı yapıldı yani dış borç yoluyla rezerv takviyesi sağlandı. Körfez ülkelerinin kapısı defalarca aşındırıldı, rezerv yakılmaması için TL’nin değer kazanmasına değil istikrarlı zayıflığına izin verildi. Brüt rezervler 2023 Haziran'ında yaklaşık 98 milyar dolar olan brüt rezervler 2024 yılının başında 140 milyar dolar seviyelerine çıktı. Ekside olan net rezerv 2024 başlarında 20 milyar dolara yaklaştı. Ancak TCMB’nin “gerçek” döviz pozisyonunu gösteren swaplar hariç net rezervler hâlâ eksideydi.

2025 yılında TCMB rezervleri, yılın ilk çeyreğinde rekor seviyelere ulaştı. Şimşek'ten peş peşe müjdeler duyuruldu: 14 Şubat 2025 itibarıyla TCMB’nin toplam rezervleri 173,2 milyar dolar ile tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaştı. Swap hariç net rezervler de aynı hafta içerisinde 71,5 milyar dolara yükselerek tarihin en yüksek seviyesine çıktı. Nihayet kasa toparlanmaya başladı. Ancak tüm bunlar sadece 1 ay sürdü.

19 Mart operasyonları iktidarın yarattığı "Şimşek programı" idealini tuzla buz etti. İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla başlayan süreç, piyasalarda belirsizlik yarattı. Bu süreçte TCMB, döviz kurunu baskılamak amacıyla yoğun müdahalelerde bulundu. Beş haftada rezervlerdeki toplam kayıp yaklaşık 30 milyar dolara yaklaştı. 11 Nisan itibarıyla TCMB’nin toplam rezervleri, bir önceki haftaya göre 6,8 milyar dolar azalarak 147,5 milyar dolara geriledi. Brüt döviz rezervleri 9,8 milyar dolar azalışla 68 milyar dolara indi. Bakan ise bu durumu "Rezervler böyle günler için var" diyerek savundu. Rezervlerdeki hızlı erimeye karşılık olarak, TCMB politika faizinde en başa döndü, 350 baz puan artırarak yüzde 46’ya yükseltti. AKP'nin seçimlerdeki en büyük kozlarından Şimşek, 22 ayda sıfır noktasına döndü. Bakan Şimşek'in "rasyonel zemin"i derinden sarsıldı, uluslararası çevrelerde kurduğu güven de yerle bir oldu.

                                                               /././

BİRGÜN



T-24 "Köşebaşı +Gündem" -20 Nisan 2025-

Öğrenciler, ‘İmamoğlu’ protestolarının 1. ayında Beyazıt Meydanı’nda toplandı; basın açıklaması polis ablukasında okundu, 1 Mayıs için Taksim’e çağrı yapıldı -Can Öztürk-

İmamoğlu’nun tutukluluğuna tepki gösteren öğrenciler, protestoların 1. ayında İstanbul Üniversitesi’nin önündeki Beyazıt Meydanı’ndan Saraçhane’ye yürüyecek. Yürüyüş öncesinde meydanda toplanan yüzlerce öğrenci “Hak hukuk adalet”, “Bu daha başlangıç mücadeleye devam”, “Cumhurbaşkanı İmamoğlu” sloganları attı. Öğrenciler meydanda toplanmadan önce meydan polisler tarafından abluka altına alındı. Öğrenciler, “Umudunu yitirme kurtuluş örgütlü mücadelede”, “Halklar el ele direnişe” yazılı dövizleriyle meydanda yer aldı. CHP İstanbul Milletvekili Ali Gökçek, öğrencilere destek olmak için Beyazıt Meydanı’na geldi. Polis uyarılarının ardından barikatın açılmasıyla öğrenciler kademe kademe dağıldı. İstanbul Üniversitesi'nin önünde bir grup öğrenciyi abluka altına aldı, yüzünü açan öğrencilerin geçişine izin verdi. 

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınmasıyla İstanbul Üniversitesi’nin başlattığı protestolar, tutuklanmasıyla ivme kazanarak devam etti. Ekonomik boykotton yürüşlere farklı şekillerde protestolarını sürdüren öğrenciler, bugün 19 Mart’ta başlattıkları protestoların 1. ayında Beyazıt Meydanı’nda toplandı.

Meydan polis ablukasında

Yürüyüş için hem öğrencilerin çağrı yapması üzerine Beyazıt Meydanı çevik kuvvet polis tarafından abluka altına alındı, çevresine TOMA konuşlandırıldı. Polis protesto için meydana 5 tane gözaltı aracı yerleştirdi. Polis ablukasına rağmen yüzlerce öğrenci meydanda toplandı. Öğrenciler, ablukaya “Kadınlar ölürken polis neredeydi?” sloganıyla tepki gösterdi.

Polis öğrencilerin yürüyüşüne izin verilmeyeceğini söyledi

Saraçhane’ye yürümek isteyen öğrencilere polis izin vermedi. Kalkanlarıyla alanı daraltan çevik kuvvet polis, öğrencilerin dağılmaması durumunda müdahaleye başlayacağını anons geçti. Gözaltı araçları barikatın yanına getirildi.

Öğrencilerden Taksim'e çağrı

Sendikalara seslenen öğrencilerin açıklamaları şöyle:

"1 Mayıs'ta Taksim'i, Gezi'den sonra ilk kez biz alacağız! 19 Mart'ta İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin yıktığı barikatın verdiği güç, ardından Türkiye tarihinde bir ilk olarak 12 Nisan'da liselilerin sokaklara çıkmasıyla aştığımız eşik, 1 Mayıs'ta bizi Taksim'e götürecek.

Tutuklu arkadaşlarımızı geri alana kadar durmayacağız! Onlar bizim direnişimizin ve umutlarımızın simgeleridir, ve özgürlüklerine kavuşana kadar mücadelemiz sürecek. Tutuklu arkadaşlarımızı aldığımızda, sadece özlem gidermeyecek, aynı zamanda özgür ve demokratik bir Türkiye'yi hep beraber kurmanın sevinciyle kutlamalar yapacağız.

Birleşen ellerimiz, ortak taleplerimiz, ve direnişimiz, bu ülkenin geleceğini değiştirecek güce sahip. Bugün, sadece bir protesto değil, özgürlüğü, eşitliği ve adaleti isteyen bir halkın ortak mücadelesinin sembolü olarak burada duruyoruz.

Geri adım atmayacağız. Birlikte daha güçlü, birlikte daha umutlu bir ülke için direnişimize devam edeceğiz. Bu mücadele, hepimizin mücadelesidir. Hep birlikte özgür bir Türkiye'ye, adaletli bir geleceğe doğru yürüyeceğiz!"

Polis barikatı açtı; öğrencilerin dağılmasına izin verildi

Yürüyüşe izin vermeyen polis, barikatı açan polis öğrencilerin kademe kademe geçişine izin verdi. Barikat dışında gruplaşacak öğrencilerin gözaltına alınacağını söyleyen polis, ablukanın dışına çıkan öğrencilerin yüzlerini açtırarak kayıt altına aldı. 

Polis, İstanbul Üniversitesi önünde öğrencileri ablukaya aldı

Dağılan öğrencileri İstanbul Üniversitesi önünde "gruplaştıkları" gerekçesiyle ablukaya aldı. "Yüzlerini gizledikleri" gerekçesiyle ablukasını sürdüren polis, öğrencilerin 5'li gruplarla ablukadan çıkmasına izin verdi. 

                                                        ***

CHP'nin Tünel Meydanı'ndaki Filistin yürüyüşüne polis sert müdahale etti; parti, suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı.

CHP İstanbul İl Başkanlığı, "Gazze’de soykırıma, katliama ve tehcire hayır demek için" Taksim'e yürümek için Tünel Meydanı'nda toplandı. Yüzlerce polisin olduğu meydanda, eylemcilerin Taksim'e yürümesine izin verilmedi. CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik ve CHP'li milletvekilleri polisle uzun süren müzakerelerde bulundu. Polis, yapılan eylemin kanunsuz olduğunu iddia etti. CHP'li Çelik, eylemin kanuna aykırı olmadığını vurguladı. Polisin alanı açmaması sonucunda vatandaşla polis arasında arbede yaşandı. Polislerin sert müdahalesi sonrası yaralanan vatandaşlar oldu. Polis ablukasına karşı oturma eylemi başlatan eylemcilere Çelik, ablukaya alınan eylemcileri CHP'li vekillerle birlikte polisle müzakere ederek dışarı çıkardı. Başından yaralanan bir genç diğer eylemciler tarafından hastaneye götürüldü. Özgür Çelik, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, "Yürüyüşümüz keyfi şekilde engellenmeye çalışıldı. Bunu yapanlar anayasayı çiğnedi. Bu engelleme emrini verenler hakkında suç duyurusunda bulunacağız" ifadelerini kullandı.

İstanbul Valiliği'nin güzergahını uygun bulmadığı eylem başladı. Eylemciler, Tünel'den Taksim'e yürüyor.

Polisin caddeyi kapattığı öğrenildi. Polis ekipleri, toplanan gruba 'kanunsuz eylem' iddiası ile uyarılarda bulunuyor.

Taksim'e yürümek için toplanan eylemciler, polis ekiplerine şu sözlerle seslendi:

"Dikkat dikkat, kolluk kuvvetlerine kolluk kuvvetlerine sesleniyoruz, kanunsuz emirlere uymayın! Yaptığınız iş anayasaya aykırıdır! Anasayasal suç işlemeyin!"

Eylemciler, Taksim'e yürümelerine engel olan barikatlara karşı, "Yüklen yüklen barikata yüklen" sloganları attı. CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, polislerle kurdurğu diyalogta şu ifadeleri kullandı:

"Biz hepinizin vicdanına sesleniyoruz. Bu insanları "hicret" diyerek evlerinden etmeye çalışacaklar. Bebekler, çocuklar katlediliyor, açın şurayı"

(https://www.dailymotion.com/video/x9i6evi)

Barikatların açılmasını bekleyen eylemciler, şu sloganları attı:

"Nehirden, denize özgür Filistin, her yer Gazze her yer direniş, özgür Gazze, tam bağımsız Türkiye, Mahir, Hüseyin, Ulaş, kurtuluşa kadar savaş"

Beyazıt'taki öğrenciler, yürüyüşe destek vermek için Tünel'e geldi. Öğrenciler, "Yaşasın öğrenci dayanışması" sloganları atıyor. Polis eylemcilere karşı, "Yaptığınız eylem kanunsuzdur" diye seslendi.

Eylemciler, "Kadınlar öldürülürken polis neredeydi" sloganları attı. Öğrenciler, polis barikatlarına yükleniyor. Polisle, vatandaşlar arasında arbede yaşanıyor. Polis, "Yaptığınız eylem kanunsuzdur" uyarısında bulunarak, eylemin sonlandırılmasını istedi. Polis, bariyerlere yüklenmeyin, isyan oluşturmayın diye tekrar uyarıda bulundu. Vatandaşlar bariyere yüklenmeye devam etti.

Eylemciler Tünel Meydanı'nda polis müdahelesiyle karşılaştı. Polis, maske takan eylemcilerin yüzünü açmasını istedi. Vatandaşlardan biri, "fişlenme" korkusu yaşadığını söylerek yüzünü açmadı.

Fotoğraf: Can Öztürk

Polisin, eylemcilere müdahalesi esnasında yaralanan vatandaşlar oldu. Eylemciler,Tünel Meydanı'nda polis ablukası altına alındı. Ablukaya karşı oturma eylemi yapan eylemcilere, İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik de katıldı. Ablukaya alınan eylemciler, Çelik ve içerideki CHP'li vekillerin müzakareleri sonucu çıkarıldı. Başından yaralanan bir genç diğer eylemciler tarafından hastaneye götürüldü.

Özgür Çelik: Suç duyurunda bulunacağız

CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik, yürüyüş yeni dağılamaya başladığı esnada, X hesabından yeni bir açıklama yaptı.

Çelik'in sosyal medya paylamının tamamı şu şekilde:

"Taksim Tünel’de mazlum Filistinlileri tehcir etmek isteyen emperyalist plana karşı halkımızla, gençlerimizle haykırdık.

Yalnızca sesim kısıldı, onun da sebebi hakikati haykırmaktır.

Hakikat: Filistinlileri tehcir planının bölgemiz için felaket olduğudur.

Hakikat: İsrail zulmüne karşı insanlığın vicdanına sahip çıktığımızdır.

Hakikat: İktidarın, siyasi şov yapamadığı zaman Gazze’yi zerre umursamadığıdır.

Hakikat: Rümeysa kardeşimizin Amerikan hapishanelerinde esir tutulduğudur.

Yürüyüşümüz keyfi şekilde engellenmeye çalışıldı. Bunu yapanlar anayasayı çiğnedi. Bu engelleme emrini verenler hakkında suç duyurusunda bulunacağız.

Tüm engellemelere, barikatlara, ulaşım araçlarını iptal etmelerine, korkutma çabalarına rağmen, vatandaşlarımız akın akın buraya gelmekten vazgeçmedi.

Bugün bizimle birlikte olan genç kardeşlerimizin her birinin sağlıklı ve özgür olduğundan emin olana kadar Tünel’de bekliyoruz.

Vicdan, dayanışma ve adalet nöbetindeyiz.

Yaşasın Özgür Filistin!

Yaşasın Tam Bağımsız Türkiye!"

                                                 ***

Özel'den Erdoğan'a Filistin çıkışı: Destek yürüyüşünü engellemek için metroları kapatanların, yüzlerce polisle yürüyüşün önünü kesenlerin samimiyetsizliği ortada!


"Trump’ın bir telefonuyla Rahip Brunson’u serbest bırakanlar bugün Rümeysa’nın özgürlüğünü talep edemiyor" 
(https://t24.com.tr/haber/ozel-den-erdogan-a-filistin-e-destek-yuruyusu-cikisi-engellemek-icin-metrolari-kapatanlarin-yuzlerce-polisle-yuruyusun-onunu-kesenlerin-samimiyetsizligi-ortada-,1233764)

                                                                       ***

İmamoğlu: İsrail’de bile Netanyahu karşıtı gösterilere izin verilirken; barışçıl bir yürüyüşe geçit vermeyenleri milletimizin vicdanına havale ediyorum.
CHP'nin cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik operasyonda tutuklanan ve görevinden alınan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, partisinin bugün yaptığı Filistin yürüyüşüne yönelik polis müdahelesi ve valilik engeline ilişkin olarak sosyal medya hesabından açıklama yaptı. İmamoğlu, "İsrail’de bile Netanyahu karşıtı gösterilere izin verilirken; İstanbul’un ortasında barışçıl bir yürüyüşe geçit vermeyenleri milletimizin vicdanına havale ediyorum" dedi.(https://t24.com.tr/haber/imamoglu-israil-de-bile-netanyahu-karsiti-gosterilere-izin-verilirken-bariscil-bir-yuruyuse-gecit-vermeyenleri-milletimizin-vicdanina-havale-ediyorum,1233776)

                                                               ***

Turpunan şalgamınan ‘organik halk muhalefeti’ büyürken Yozgat çok önemli mesaj verdi -Murat Sabuncu-

İşin adını halk verirse o unutulmaz; çünkü ezberden, kitaptan değil yürekten gelir o cümleler.

19 Nisan 2025…

CHP’nin koyduğu isimle ’19 Mart darbesinin’ yani partinin cumhurbaşkanı adayı, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ile yakın çalışma arkadaşlarının özgürlüklerini kaybetmelerinin birinci ayı…

Toplumsal muhalefetin de her geçen gün büyüyen enerjisiyle gündem belirleme gücünü tamamen ele geçiren ana muhalefet. Saraçhane’den Maltepe’ye, Şişli’den Beylikdüzü’ne Samsun’a dün de Yozgat’a…Her gittiği yerde, miting-toplantı yaptığı alanda gündüz, öğlen, akşam, zaman-mekan, yağmur-soğuk fark etmeksizin büyük, heyecanlı kalabalıklarla konuşan muhalefet. Sadece konuşmayan, dinleyen, yol haritasını ona göre oluşturan. Özgür Özel ve siyaset arkadaşları demokrasi için önemli bir mücadele veriyor. İmamoğlu hapisten bu ekibin doğal üyesi…

Bu arada iktidarın yargı eliyle yapmaya çalıştığı ‘siyaset dizaynı’ hasar vermeye başladı. Hasar iki yönlü. Birincisi memleketin tamamını etkiliyor. O günden bugüne Merkez Bankası rezervlerinde 50 milyar dolar eksildi, faizler arttı yüzde 46’ya gelerek dünyanın en yüksek ikinci faizi oldu, faturanın çoğunu emekçinin-emeklinin sırtına yıkarak krizdeki memleketi düze çıkarma hayalli ‘çıkış programı’ da artık neredeyse uygulanamaz halde. ‘Dışarısı karışık istediğimizi yaparız’ düşüncesi hem içeride büyük tepki aldı hem de ‘dışarısı da artık’ iktidara mesafe alıyor.

Hasarın ikinci boyutu iktidar içinde. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli geçen hafta iki önemli çıkış yaptı. Birinde ‘İmamoğlu ile ilgili iddialarla ilgili daha net-sarih belge ihtiyacından, hızlı yargılamadan’ bahsetti diğerinde ‘CHP’ye kayyum atanamaz’ dedi. Bahçeli 19 Mart’ın kendisinin ekim 2024’te başlattığı ve çok önemsediği ‘Kürt sorunu çözümü’ çabasına da büyük zarar verdiğinin farkında. AKP içinde de rahatsızlık var, isim yazmamak kaydıyla anlatıyorlar,  ama tabii onlar Bahçeli gibi kamuoyuna açık konuşamaz. Bu konuda yazdığım her yazıda iliştirdiğim notu yine ekleyeyim: Gerek Bahçeli gerek parti içi durumdan rahatsız ve itiraz ediyorsa toplumsal muhalefetin ülkenin dört bir yanındaki barışçıl protestolarının büyük etkisi var.

Dönelim tekrar Yozgat’a. Sağ partilerin en önemli merkezlerinden biri burası. Yakın geçmişe bakalım. Tayyip Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 2018’de yüzde 75 (Muharrem İnce yüzde 14.7), 2023’te yüzde 73 oy (Kemal Kılıçdaroğlu yüzde 21.34 ) verildi.

2018 milletvekili seçimlerinde AKP yüzde 53.4, MHP yüzde 24.7 toplamda Cumhur İttifakı yüzde 78 oy aldı. CHP’nin oyu yüzde 11.6 idi.

2023’te de Cumhur İttifakı yüzde 73, İYİ  Parti öncülüğünde Millet İttifakı yüzde 22 aldı. 2017 referandumunda yüzde 75 evet oyu verdi.

2024 yerel seçimlerinde Yozgat merkezdeki belediye başkanlığı seçimlerinde CHP adayı toplam 1007 (yazıyla bin yedi) oy almıştı. Seçimlerde Yozgat il ve ilçelerinde tamamen sağ partiler kazanmıştı. Ancak iktidarın uzun süredir belirsizlikler ve korku siyaseti üzerinden kurduğu politikanın da giderek sorgulandığı bir yer olmaya başladı pek çok yer gibi Yozgat da…

Akademisyen Dr. Feyza Akınerdem 2024 yerel seçimlerinin ardından yaptıkları ‘Türkiye’de yer değiştiren seçmen’ araştırmasının Yozgat bölümünden bir bölüm paylaştı dün X’te. Ana başlıklar şöyleydi:

- Gelecek kaygısı, şehirde siyasi aidiyetten bağımsız olarak herkes için baskın bir duygudur. Özellikle kadınların çocukları için yaşadığı kaygının önemli bir kaynağı, uyuşturucu sorunudur. Gençler başta olmak üzere şehirde her yaş grubunda uyuşturucu kullanımının yaygın olduğu belirtilmiştir.

- Yozgat’ta dönem dönem uyuşturucu kullanımının yaygın olduğu söylenen bir başka grup ise, zor çalışma koşulları altında ezilen işçilerdir.

- Şehirdeki üniversite, güvenli bir gelecek vadetmekten uzak, geleceksizlik hissini artıran boş bir mekâna dönüşmüştür. Sosyal alanların belirgin biçimde az olması, gençlerin şehirle olan bağını zayıflatmaktadır.

- Yozgat’taki sosyal alan yetersizliği, il için başka sorunlara da yol açmaktadır. Şehirdeki hastaneye gelen doktorlar uzun süre şehirde kalamayıp başka şehirlere tayin istemektedir. Bu nedenle sağlık hizmeti almak isteyen vatandaşlar hem doktor ve uzman doktor eksikliğiyle karşılaşmakta, hem de sağlık takibi yapılamamaktadır.

Akınerdem’in saha görüşmelerinden paylaştığı notlardan bazıları da şöyle:

- ‘Çocuğum da benim yaşadığım şeyleri yaşayacak mı? O da ekonomik krizle baş edecek mi diye düşünüyorum bazen. Onun böyle şeyler yaşamasını istemiyorum.

- ‘Çocuklar bile ekmek parası konuşuyor. Çocuklara kadar indiyse burada çok ciddi problemler var.’

- Çarpıcı tespitler. Yozgat’ta İmamoğlu protestosuna katıldığı için para cezası kesilen çiftçiler dünün en önemli isimleriydi. Geçen sefer traktör sayıları sekizdi dün 400 olmuştu. Üstelik CHP Lideri Özel’in kullandığı traktörle konvoy yapıp alana girdiler. Özel’den önce otobüsün üstünden konuşan çiftçi Abdullah Ceylan belki de son dönemin en önemli siyasi sloganını ortaya çıkarmış oldu: "Turpunan şalgamınan devlet idare edilmez."

Şu notu düşmek istiyorum: İşin adını halk verirse o unutulmaz. Çünkü ezberden, kitaptan değil yürekten gelir o cümleler.

Yürekten bir başka cümle ‘talebelerle’ ilgili.

ANKA Haber Ajansı’nın miting öncesi yaptığı söyleşilerde bir başka çiftçi iktidara kendi durumunu anlattıktan sonra şunu söyledi: "Talebeyle uğraşır mı insan Türkiye’nin geleceği onlar."

Bitirirken

Pek çok yazıya, makaleye, kitaba konu oldu işler kötüye giderken Erdoğan’ın-AKP’nin oylarını, kitle desteğini nasıl koruduğu. Büyükşehirlerden çok Anadolu’da karşılığı olduğu söylendi, Erdoğan’ın ‘bizden biri’ algısından bahsedildi. Erdoğan için; ‘kötünün iyisi’, ‘kurtarırsa o kurtarır’, ‘başka lider mi var’ soruları da, en yalın anlatımıyla ‘soğan mı beka mı’ diye formüle edilen ‘güvenlik ana fikirli söylem de’ hepsinin bir şekilde karşılığı oldu.  ‘Vatan-bayrak-din’ eksenli söylem, CHP’nin son yıllarda muhafazakar kesimlerle kurduğu ilişki ile sadece bir partinin-ittifakın değil ortak bir zeminin parametreleri olarak görülmeye başladı. Dün Özel’in otobüsün üzerinden ‘namus ve şeref üstüne ant içtiği konu’ önemliydi:

Muhafazakar seçmenlerin ailelerine ve buradan Cumhuriyet Halk Partisi'nin genel başkanı olarak açıkça ifade ediyorum ki sizi kaygılara sevk ederek yaşam biçiminize müdahale ederler diye yalan ve iftira atarak aslında açlıktan, yoksulluktan, düşük emekli maaşından, düşük asgari ücretten, çocuğunun aldığı eğitimden şikayetçi milyonları zorla yanlarında tutmaya çalışıyorlar.
Namusumuz ve şerefimiz üzerine ant içeriz ki Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı demokrasiyi getirecek özgürlükleri getirecek kimsenin ne yaşam biçimine müdahale edecek ne de kimsenin geleceğinde endişeleneceği hiçbir kısıtlama olmayacak. ‘

Bir yanda uzun araç konvoylarıyla, Saray’da giderek küçük bir danışman grubuna sıkışan Erdoğan…

Öte yanda kasketi, kendi kullandığı traktörle miting alanına giden, sadece halka konuşmayan, halkı da konuşturan-dinleyen Özel…

2024 yerel seçimlerinde hem birinci parti olan hem de İstanbul, Ankara’nın da aralarında bulunduğu beş büyükşehrin yanında Adıyaman’dan Denizli’ye Afyon’dan Kilis’e çok uzun süre sonra kazandığı yeni yerlerle cam tavanı kıran CHP için dün yeni bir sayfa açıldı. ‘Turpunan şalgamınan ‘organik halk muhalefeti’ büyürken ‘bizden biri’ söylemi de muhalefete doğru geçiyor. CHP dün Yozgat’ta miting yaparken İstanbul İl Örgütü de önce Sazlıdere’de konut yapımını protesto için alandaydı. Akşam saatlerinde de Gazze’deki soykırımı protesto için Tünel’den Taksim’e yürümek istendi, polis izin vermedi. İktidara açılan tüm yollar muhalefete kapatılıyor. Ancak demokrasi mücadelesi haklı olduğunda er ya da geç kazanılıyor. 

                                                                /././

Sisli Vadi dosyasında yeni gelişme: Danıştay; 2'si vali, 12 kamu görevlisinin yargılanmasının yolunu açtı -Tolga Şardan-

Danıştay, Kırklareli’nin Demirköy ilçesindeki Sisli Vadi adlı tesiste yaşanan sel felaketinde, ihmalleri bulunduğu gerekçesiyle aralarında Eski Kırklareli Valileri Osman Bilgin ve Birol Ekici’nin yer aldığı 12 kamu görevlisi hakkında adli yargılama yapılmasına hükmetti.

Danıştay kararı, soruşturma ve kovuşturma yapılması amacıyla Kırklareli Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi.

Danıştay ayrıca, İçişleri Bakanlığı’nca yapılan soruşturmada yaklaşık 100 milyon liralık mal varlığı ortaya çıkarılan “Jet Osman” lakabıyla bilinen Merkez Valisi Osman Bilgin’in tesisin sahibi Bülent Bayrak’tan rüşvet aldığı iddiasının araştırılması için İçişleri Bakanlığı’ndan ek karar talebinde bulundu.

İğneada’daki longoz ormanlarında “Foggy Valley” (Sisli Vadi) adıyla faaliyette bulunan tesiste, 5 Eylül 2009 günü yaşanan sel felaketinde 6 kişi sel sularında boğularak yaşamını yitirdi. Tesiste konaklayan üç kişi ise, yaralı olarak ekiplerce kurtarıldı.

Olayın ardından Kırklareli Cumhuriyet Başsavcılığı adli soruşturma başlatırken, İçişleri Bakanlığı da Mülkiye Teftiş Kurulu üzerinden inceleme başlattı. Bakanlık incelemesinde, müfettişler, sel faciasının merkezindeki Sisli Vadi adlı tesiste yaşananlarda kamu görevlilerinin ihmalinin bulunup bulunmadığı soruşturdu.

Müfettiş soruşturması sonucunda, 5 Ekim 2020’de “kaçak” olarak faaliyete başlayan tesisle ilgili görevlerini ihmal ettikleri belirlenen Eski Kırklareli Valileri Osman Bilgin ve Birol Ekici başta olmak üzere İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Bilal Kuşoğlu, İl Özel İdaresi İmar ve Kentsel İyileştirme Müdür Vekilleri Rahim Zorlu ve Yüksel Akış, İl Özel İdaresi Yol ve Ulaşım Hizmetleri Müdürleri Mahmut Uslu ve Ufuk Gürsel, İl Özel İdaresi Çevre Koruma ve Kontrol Müdürü Hüseyin Ören’le birlikte Eski Demirköy İlçe Jandarma Komutanları Süleyman Erdi Koçak ve Ahmet Kartal ile tesisin sorumluluk bölgesindeki Jandarma Merkez Karakol Komutanları  Mehmet Horoz ve Halil Göğebakan hakkında adli soruşturma başlatılması için İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya’nın imzasıyla soruşturma izni verildi.

Soruşturma izni, olayın geçtiği bölge olması nedeniyle Kırklareli Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi. Ancak, kararda adı geçen 12 kamu görevlisi, bakanlık kararına itiraz etmek amacıyla Danıştay’a başvurdu.

Başvuruyu değerlendiren Danıştay Birinci Dairesi, adı geçen tüm kamu görevlilerinin itirazlarını reddetti. Geçen martta kararını veren Danıştay Birinci Dairesi, aralarında halen Şırnak Valisi olan Birol Ekici, Merkez Valisi Osman Bilgin’in yer aldığı sivil ve askeri personelin adli yargıda kovuşturulmasına hükmetti. Dosya, adli soruşturma için Kırklareli Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderildi.

Sisli Vadi

Suçlamalar neler?

Önce İçişleri Bakanlığı’nca, ardından da Danıştay’ca adli yargılama kararı verilen iki vali ve diğer kamu görevlilerinin haklarındaki suç iddiaları şöyle:

* Tesisteki usulsüz yapılaşmaya göz yummak: Birol Ekici, Osman Bilgin, Bilal Kuşoğlu, Rahim Zobu, Yüksel Akış ve Ufuk Gürsel.

* Tesisin kaçak faaliyet göstermesine göz yummak: Birol Ekici, Osman Bilgin, Bilal Kuşoğlu, Rahim Zobu, Yüksel Akış ve Ufuk Gürsel.

* Yapı tadil zaptı düzenlenene kadar tespit ve işlem yapmamak: Osman Bilgin, Bilal Kuşoğlu ve Yüksel Akış.

* Mühür kırılarak tesisin faaliyetine göz yummak: Birol Ekici, Osman Ekici, Bilal Kuşoğlu, Rahim Zorlu, ve Yüksel Akış.

* Ruhsatsız tesisin yıkımını gerçekleştirmemek: Birol Ekici, Bilal Kuşoğlu, Rahim Zobu, Yüksel Akış ve Ufuk Gürsel.

* Tesisteki ruhsatsız yapılaşmayı ve ticari faaliyeti tespit edip İl Özel İdaresi’ne bildirmemek: Süleyman Erdi Koçak, Ahmet Kartal, Mehmet Horoz ve Halil Göğebakan.

* Kimlik Bildirme Kanunu’nu uygulamamak: Süleyman Erdi Koçak, Ahmet Kartal, Mehmet Horoz ve Halil Göğebakan.

“Jet Osman”a 100 milyonu nereden buldun kovuşturması

Sisli Vadi adlı tesiste yürütülen İçişleri Bakanlığı soruşturmasında, Şırnak’ta görev yaparken merkeze çekilen Vali Osman Bilgin’in yaklaşık 100 milyon liralık haksız mal edindiği tespit edildi.

Bakanlık, bu tespitle birlikte Bilgin hakkında soruşturma izni verdi. Ancak Bilgin, bu karara itiraz etti. Danıştay Birinci Dairesi, Bilgin’in itirazını reddetti.

Dairenin ret kararıyla birlikte bakanlık çevresinde “Jet Osman” lakabıyla tanınan Vali Osman Bilgin hakkında 98 milyon 613 bin 219 lira ve 16 kuruş haksız mal edinme, 12 Şubat 2024 tarihli mal bildiriminde gerçeğe aykırı bildirimde bulunmak, usulsüz olarak 28 Ağustos 2024 tarihinde mal bildiriminde bulunmak, net aylık ödemelerinin beş katından fazla tutardaki mal varlığındaki değişiklikleri bildirmemek suçlarından yargılanacak.

Bu arada Danıştay Birinci Dairesi, aynı kararla İçişleri Bakanlığı’ndan önemli bir belge talebinde bulundu. Danıştay, Bilgin’in tesisin sahibi Bülent Bayrak’tan rüşvet aldığı yönünde inceleme yapılmasını ve soruşturma izni verilip verilmeyeceğinin bildirilmesini bakanlıktan talep etti. Bakanlık bu konuda hazırlayacağı ek kararı Danıştay’a gönderecek.

Sisli Vadi’deki sel baskınında kızı ve damadını kaybeden Safiye Yaşa

Acılı anne Yaşa: Kartalkaya’da tutuklama oldu, Kırklareli’ndeki genel sekreter görev başında!

Bu arada, Sisli Vadi’deki sel baskınında kızı Mihriban Bağışlar ile damadı Selman Bağışlar’ı yitiren acılı anne Safiye Yaşa, hakkında adli soruşturma izni verilen Kırklareli Valiliği İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Bilal Kuşoğlu’nun halen görev başlında olmasına tepki gösterdi.

T24’e konuşan Yaşa, “Bolu Kartalkaya’daki otelde yaşananlardan sonra Bolu İl Özel İdaresi Genel Sekreteri Sırrı Köstereli önce gözaltına alındı. Sonra da tutuklandı. Kırklareli İl özel İdaresi Genel Sekreteri ise sel faciasında yaşananlara rağmen halen görevinin başında. Bu durum, tüm kayıp yakınlarını üzüyor” dedi.

                                                     /././

Beşiktaş, Türkiye gibi!-Asena Özkan-

Beşiktaş’ın gerçek sahipleri, yaz-kış demeden tribünlerde takımını çıkarsız destekleyen taraftarıdır ve unutmayın Beşiktaş halkın takımıdır.

Beşiktaş, Türkiye gibi!

Beşiktaş ile Türkiye’nin içinde bulunduğu durum birebir örtüşüyor. Hukuk var ama yok, demokrasi var ama yok, düşünce özgürlüğü var ama yok! Beşiktaş’ın da forveti var ama yok, kanatları var ama yok, merkez oyuncuları var ama yok, libero ile stoperi var ama yok! Ayrıca her ikisinde de kasa tamtakır. Bu yokluk içinde Norveçli teknik direktör Ole Gunnar Solskjaer ne yapsın?

Sezonu çoktan kapatan Beşiktaş artık ‘prosedür’ maçları oynuyor, İzmir’deki Göztepe karşılaşması da bunlardan birisiydi. Aslında oyuna kötü başlamadılar Rafa Silva ile de golü erken bulup nefes aldılar. Beşiktaş formasıyla sahada yer alan futbolculara göz attığımızda hemen hemen hepsinin ‘var olma’ mücadelesi içinde olduğunu gördük. Mustafa Hekimoğlu dışında aksayan çok fazla oyuncu olmadı ilk yarıda. Mustafa’nın da hakkını yememek gerekli zira ayağından geldiğince çabaladı ve golün başlangıcını sağlayan topu çaldı. İzmir’deki maçın ikinci yarısında ise rüzgar tersine dönüverdi. Ev sahibi Göztepe oyunun kontrolünü eline geçirdi ve İsmail Köybaşı attığı ‘nefis’ golle skorda eşitliği sağladı. Beşiktaş’taki oyuncu değişiklikleri ise Semih Kılıçsoy dışında ‘trajikomik’ oluverdi. Salih Uçan ile Tayyip Sanuç skora katkı sağlar ancak amatör ligde. Karşılaşma 1-1 eşitlikte sona erdi ve Beşiktaşlılar haklı olarak ekran başında söylenip, durdu. Ama…

Norveçli teknik direktör Ole Gunnar Solskjaer’ı eleştirmek ve yermek yüksek oranda ‘akıl tutulması’ içerir. Adam iki ayda Ahmet Nur Çebi’nin 4 yılda transferde yaptığı hataları çözecek ardından Hasan Arat’ın 10 ayda bıraktıkları ile uğraşacak. Bu da yetmeyecek Samet Aybaba’nın keyfi kararıyla önce kadro dışı bırakılan sonrasında da gönderilen futbolcuların yokluğunun sorumluluğunu üstlenecek. Oldu canım başka?  Ole Gunnar Solskjaer ‘radikal’ kararlar verme yetisine sahip ileri görüşlü ve deneyimli bir isim. İzmir’de Joao Mario ile Ciro Immobile’yi oyuna sokmayarak bunu net şekilde ortaya koydu. Bunun yanında attığı ‘nefis’ gol nedeniyle İsmail Köybaşı’nı kutladı. Spor, skor tabelasında yazandan ibaret değil…

Bir de yönetimi eleştirenler var. Sevgili Beşiktaşlılar, Serdal Adalı’dan nasıl sihir bekliyorsunuz? Fikret Orman’ın, Ahmet Nur Çebi’nin, Hasan Arat’ın bıraktığı enkazı sihirli değneği ile mi çözecek? Serdal Adalı ve yönetimini eleştirenler ya bu ülkede yaşamıyorlar ya da ‘piyasa’ olarak tanımlanan ekonomi çarkının dönüşünden bihaberler. Tüm bunlara karşın Beşiktaş İzmir’den üç puanla dönebilir miydi? Elbette dönebilirdi ama bunu için önce birbirine kenetlenmiş futbolcu topluluğuna gereksinimiz var, sonrasında da camiaya. Divan başkanı eski başkana milyonlar önünde ‘hırsız pezevenk’ diyerek yumruk atacak sonra siz kalkıp takımdan başarı bekleyeceksiniz. Hadi oradan...

Hepiniz birer ‘hiçtiniz’; adınızı, sanınızı Beşiktaş’ı kullanarak duyurdunuz, yetmedi içinizden birileri karambolde cebini doldurdu! Beşiktaş’ın gerçek sahipleri, yaz-kış demeden tribünlerde takımını çıkarsız destekleyen taraftarıdır ve unutmayın Beşiktaş Halkın Takımıdır…

                                                                  /././

TCMB faiz kararı: Hangi faiz arttı?-Binhan Elif Yılmaz-

Atılan adımlar sonucunda hedeflenmeyen ancak bizleri bekleyen riskler de kapımızda: Bir ya da iki çeyrek daralma, dolayısıyla daha düşük, yüzde 2,5 civarı büyüme oranı, geniş tanımlı işsizlik oranının yüzde 30’lara gelmesi, sanayide daralma...

TCMB dünkü para politikası kurulu toplantısında politika faizini 350 bps arttırarak yüzde 42,5'ten yüzde 46'ya yükseltirken, gecelik borç verme faizini de yüzde 46’dan yüzde 49’a çıkardı.

Geçen yıl mart ayından itibaren 9 ay boyunca yüzde 50’de tuttuğu politika faizini, enflasyon görünümündeki ve beklentilerindeki iyileşme gerekçesinin yanında iş aleminden gelen taleple, aralık ayında indirmeye başlamıştı. En son 6 Mart toplantısında 250 bps faiz indirmişti. Dünkü faiz kararı ile birlikte politika faizinde geçen yılın başına geri dönülmüş oldu.

Ancak TCMB 6 marttan sonra da toplandı. Bu kez acil olarak 20 martta ara toplantı yaptı. İBB Başkanı Sn. İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve gözaltına alındığı iki gün içinde ülkemizde hukuki ve siyasi gerginlikler ve belirsizlikler artmaya başladı. TCMB de 20 marttaki acil ara toplantısında gecelik borç verme faizini yüzde 46’ya yükseltirken, yüzde 42,5 olan politika faizinden fonlamayı askıya aldı. Bunun yerine gecelik borç verme faiz oranını kullandı. Önlemler ve durum geçici olarak nitelendirildi. Fonlama faizi de yüzde 46 olunca, bir dönemin bakanının söylediği gibi “politika faizini önemsizleştirmek” gibi bir durum ortaya çıktı.

Dikkat ettiyseniz son bir ayda kredi ve mevduat faizlerindeki yükseliş, 20 Mart ara toplantısından bu yana yüzde 42,5’te devam eden politika faizi ile ilgili değil. Çünkü politika faizi yüzde 42,5 olmasına rağmen resmi istatistikler kredi ya da mevduat faizlerinin öyle olmadığını söylüyor. Örneğin ihtiyaç kredilerinde 14 martta yüzde 62,7 olan faiz oranı 11 nisanda yüzde 69,7’ye, ticari kredilerde yüzde 50,3’ten yüzde 54,9’a yükseldi. Mevduat faizi de 3 aylık vadede yüzde 49’dan yüzde 55’e kadar çıktı.

Sonuçta dünkü faiz kararları, 20 Mart ara toplantısındaki geçici adımları kalıcı hale getirdi. Anlaşılan para politikasında atılan adımlarla karar alıcılar, İBB Başkanı Sn. İmamoğlu’nun diplomasının iptali, gözaltı süreci, artan tepkiler ve tutuklamalarla birlikte ekonomide yaşanan irtifa kaybının “geçici” değil “kalıcı” ve hatta “derin” olduğunu kabul ediyor.

Para politikası otoritesi artık netleştirdiği duruşu ile birden fazla hedefe ulaşmayı planlıyor: bu hedeflerden en dikkat çekicileri; yeniden dolarizasyonun hızını yavaşlatmaya, yeniden rezerv biriktirmeye, yeniden yabancı sermayeyi çekmeye, kur atağının önüne geçmeye, yeniden enflasyon beklentilerini ve fiyatlama davranışlarındaki bozulmayı önlemeye çalışmak.

Görüldüğü gibi tüm bu hedefler yeniden karar alıcıların odağında. Eğer takvimleri 18-19 Mart öncesine almamız mümkün olsa ve o günden dünkü faiz kararının ne olacağı sorulsa, çok büyük olasılıkla aralık, ocak, mart toplantılarındaki gibi “faiz indirimi devam eder” derdik. Çünkü bir ay öncenin ekonomisinde 50 milyar dolara yakın rezerv yakılmamıştı, hisse senedi ve fon piyasası sarsılmamıştı, para ikamesi başlamamıştı, enflasyon beklentileri bu derece bozulmamıştı.

Atılan adımlar sonucunda hedeflenmeyen ancak bizleri bekleyen riskler de kapımızda: Bir ya da iki çeyrek daralma, dolayısıyla daha düşük, yüzde 2,5 civarı büyüme oranı, geniş tanımlı işsizlik oranının yüzde 30’lara gelmesi, sanayide daralma vb.

Dün bizde politika faizi 350 bps artışla yüzde 46’ya yükselirken, aynı gün Avrupa Merkez Bankası faiz oranını 25 bps düşürerek yüzde 2,25'e indirdi. Avrupa Merkez Başkanı Lagarde’ın açıklamaları arasında şöyle bir cümle vardı; “şu anda sıkılaşmayı değerlendirmek anlamsız”. Sanırım dünyadan ne kadar ayrıştığımız bu cümle ile ortada.

                                                              /././

İşkence hortlamasın -Hasan Göğüş-

Halen yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren DEM İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder de 2012 yılında verdiği bir mülakatta 12 Eylül sürecinde tutuklu kaldığı Mamak Cezaevi’nde kendisine işkence yapan biriyle 32 yıl sonra nasıl yüz yüze geldiğini anlatıyor.

Bizim neslin Mülkiye yılları, 12 Mart muhtırasının hemen sonrasına rastlar. Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne girdiğimiz 1972 senesinde, ders aralarında arkadaşlarımızla sohbet edebileceğimiz bir kantinimiz bile yoktu. Kızlı erkekli civardaki kahvehanelere giderdik. Mülkiye’nin simgesi haline gelen inek bayramlarından hiçbirini göremedik. Sol görüşlü arkadaşlarımız arasında inek bayramlarını burjuva eğlencesi olarak değerlendirip bu duruma sevinenler de vardı.

O dönem aynı zamanda işkence iddialarının ayyuka çıktığı yıllardı. Ziver Bey Köşkü’nde yaşananlara ilişkin anlatılanlar hafızalarda tazeliğini koruyor. İşkence askeri darbe dönemlerinde artar. Halen yoğun bakımda yaşam mücadelesi veren DEP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder de, 2012 yılında verdiği bir mülakatta 12 Eylül sürecinde tutuklu kaldığı Mamak Cezaevi’nde kendisine işkence yapan biriyle 32 yıl sonra nasıl yüz yüze geldiğini anlatıyor.

Uluslararası hukukta işkence

Dışişleri’ne girdiğimizde, 2000’li yıllara kadar, insan haklarıyla ilgili belgelerin müzakereleri sırasında, bu alandaki sicilimiz pek parlak olmadığından insan hakları ihlallerine güçlü yaptırım içeren yazım önerilerini sulandırmaya çalışırdık. Avrupa Birliği’ne adaylığımızın kesinleştiği 2004 yılına değin devam eden bu yaklaşımımızın tek istisnası işkence ile ilgili yazımların müzakerelerinde olurdu. İşkencenin ele alındığı toplantılarda ağzımızı açmaz, sessiz kalırdık. Çünkü işkencenin savunulacak bir tarafı yoktur, insanlık onuruna aykırıdır.

Türkiye AB üyeliği yolunda insan hakları alanında çok önemli adımlar attı. Bu çerçevede,” İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani veya Küçültücü Muamele ve Cezaya karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesi”ne ve “İhtiyari Protokolü”ne, yine aynı konudaki “Avrupa Sözleşmesi”ne taraf oldu. Son olarak 2004 yılında Anayasa’nın 90. maddesinde yapılan değişiklikle temel hak ve özgürlüklere ilişkin usulüne uygun olarak yürürlüğe konmuş milletlerarası sözleşmeler, ulusal mevzuatın önüne geçirildi. Uygulanan “işkenceye sıfır tolerans” politikası çerçevesinde işkence iddiaları uzun bir süre yok denecek kadar azaldı.

Yeniden gündeme gelen işkence iddiaları

19 Mart’tan sonra gerçekleştirilen protesto gösterileri sırasında gözaltına alınan öğrencilerden bazılarının iddiaları işkence ve kötü muameleyi yeniden kamuoyunun gündemine taşıdı. Bu iddialar, bir muhalefet milletvekili tarafından TBMM çatısı altında da dillendirildi. Adalet ve İçişleri Bakanlığı üst düzey yetkilileri bu iddiaları, aceleyle yalanladılar. Hatta emniyetten yapılan yazılı açıklamada, üst arama ve nezarethane işlemlerinin, “Yakalama,Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği” ile “ Nezarethane Talimnamesi”ne uygun olarak gerçekleştirildiği belirtilerek bu iftiraları atanlar ve yayınlayanlar hakkında suç duyurusuna bulunulacağı kaydedildi.

İşkence ile ilgili uluslararası sözleşmeler, taraf ülkelere işkence iddiaları belirli bir temele dayandığı takdirde, derhal ve tarafsız bir soruşturma yürütülmesi ve soruşturma sırasınca hakkında iddiaların yöneltildiği görevlinin açığa alınması yükümlülüğünü getiriyor. Ayrıca gerek Birleşmiş Milletler, gerek Avrupa Konseyi üye ülkelere heyetler göndererek işkence yasağı ile ilgili uygulamaları düzenli olarak denetlemektedir. Denetim heyetlerinin hazırladığı raporlar gizlidir. Ancak ilgili ülkenin onayıyla yayınlanabiliyor. Türkiye 2016 yılına kadar geçirdiği denetimlerin raporları üzerindeki gizlilik derecesini kaldırmıştı. Ne hikmetse 2017 yılından bu yana bu raporların yayınlanmasına izin verilmemiş.

İstanbul Protokolü

Güzelim İstanbul sadece “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi Ve Bunlarla Mücadeleye ilişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi”ne ismini vermekle kalmamış. İşkence ve diğer zalimane insanlık dışı muamele veya cezaların etkili soruşturulması ve belgelendirilmesi için hazırlanan “ kılavuz”un adı da İstanbul Protokolü.

1999 yılında İstanbul’da bir araya gelen 15 ülkeden çok sayıda insan hakları aktivisti, hukukçu, sağlık çalışanı, psikolog ve felsefeci tarafından hazırlanan protokol, 2000 yılında BM tarafından kabul gördü. Üç yıl önce de Birleşmiş Milletler çerçevesinde güncellendi. İşkencenin etkili bir şekilde soruşturulması ve belgelendirilmesi için BM tarafından yayınlanan İstanbul protokolü işkence ve kötü muamelenin son bulduğu bir dünya yolunda atılmış önemli adımlardan biridir. İşkenceyi Önleme Komitesi (İÖK) denetçileri için el kitabı niteliğindedir.

Türkiye’ye ilgi artıyor

Son günlerde Avrupa Konseyi’nin Türkiye’ye ilgisinin gözle görülür bir şekilde arttığı dikkat çekiyor. 18-28 Mart tarihleri arasında İÖK’ten bir heyet Türkiye’yi ziyaret etmişken, aradan 10 gün geçmeden geçen hafta İÖK Türkiye’ye yeni bir heyet gönderdi. Bu konuda İÖK tarafından yayınlanan basın açıklamasında ziyaretin amacının 19 Mart’tan bu yana Türkiye’deki gösteriler sırasında polisin davranışlarını araştırmak olduğu, heyetin Ankara ve İstanbul’da temaslarda bulunduğu, Metris ve Sincan cezaevlerindeki tutuklularla görüştüğü belirtiliyor. Belli ki İÖK resmi makamlarca yapılan açıklamaları yeterli görmemiş. Önümüzdeki hafta Türkiye’yi ziyaret edecek Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Alain Berset’in çantasında muhtemelen işkence iddiaları da yer alacaktır.

Türkiye’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymaması nedeniyle zaten Avrupa Konseyi ile başı dertte. Bari İÖK ile bugüne kadar yürütülen iş birliğini canlı tutalım. Önerilerini dikkate alalım.

                                                               /././

T-24




Öne Çıkan Yayın

halkTV "Köşebaşı" -23 Kasım 2025-

 İddianamedeki ‘sır’ avukat: Baskı kurdu tehditle ifademi organize etti -Bahadır Özgür-  İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı İB...