Marmaray kazılarında Âdemoğlu’nun İstanbul’da 8400 yıl önce yürüdüğü ortaya çıkarıldı!
İstanbul’da Âdemoğlu’nun yaşadığı yıllarda Doğu Anadolu’daki Âdemoğulları ise şarap
içiyorlardı!
Çünkü şarabın anavatanı Anadolu idi!
Âdemoğlu, şarabı Nuh’un keçisine borçludur.
Kutsal kitaplara göre Nuh ve yolcuları tufandan sonra uzakta karayı görürler.
Nuh’un saldığı güvercinler ağızlarında birer zeytin dalıyla dönerler.
Selamete, günümüzde barışa, yaklaşmışlardır.
Kimi kutsal kitaplara göre gemi Ağrı Dağı’nda, kimilerine göre de Cudi Dağı’nda selamete çıkar.
Her iki dağ da Anadolu’dadır.
Nuh hayvanlarını akşam gemiye dönmek üzere salar, akşam dönüşlerinde keçilerin yürüyüşlerinin
farklılaştığını algılar.Ertesi gün keçileri izler. Keçilerin bir asmanın kısmen çürümeye yüz tutmuş meyvelerini
yemelerinden sonra yürüyüşlerinin değiştiğini görür. Nuh da o meyvelerden yer, o da sallanarak gemiye döner.
Yedikleri meyve mayalanmaya yüz tutmuş üzümlerdir.
Zeytin ve üzüm meyve gibi yenilirler, her ikisinin de aynı baskı yöntemiyle çıkarılan sularından zeytinyağı ve şarap
üretilir.
Arkeologlar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın küçümsediği çanak çömlekleri arkeometri biliminin yardımıyla tahlil ettirdiklerinde şarabın anavatanının Ağrı ve Cudi dağları arasında kalan dörtgen olduğunu saptadılar.
Tarih, Marmaray’daki Âdemoğlu’nun ayak izlerine denktir.
*
Cumartesi günü Cumhuriyet’te Sedat Kurt imzalı haberin başlığı şöyleydi:
“Denizli’de düzenlenen sempozyumda tadım stantlarına bile yer verilmedi.
Şarap toplantısında tek eksik şaraptı.” 2. çalıştay programını Yaşar Tok’tan rica ettim.
Kasım 2008’de yapılan birinci çalıştayın açılışını, şarabın dünyaya Anadolu’dan yayılışını görsellerle anlatan
bir sunumla yapmıştım. Ayrıca Denizli Valisi, Pamukkale Üniversitesi Rektörü de konuşmuşlardı!
Sunulan bilimsel bildirilerde bağcılığın, üzümlerin ve şarapçılığın geliştirilmesi tartışılmış, sergiler düzenlenmiş
ve şaraplar tadılmıştı.Çalıştayın bildirilerini Türkiye Bilimsel ve Teknoloji Araştırma Kurumu (TÜBİTAK)
bir kitapta toplamıştı.
Evet! TÜBİTAK şarapçılığa katkıda bulunmuştu!
Beş yıl sonra AKP iktidarı, şarapçılığın köküne kibrit suyu döküyor. Toplantıdan birkaç hafta önce bir gazetemizde, “Bozcaada’da satılık şarap fabrikası” küçük ilanı yer alıyordu. Amerikan gezi dergisi Conde
Nast Traveler’ın geçen yıl Avrupa’nın en iyi 8 adası arasına aldığı, şaraplarıyla ünlü Bozcada, bu yıl dereceye bile
giremiyordu!
*
Şaraplar üzüm cinslerine göre değişik özellikler taşırlar. Şarabın anavatanı olan yöredeki siyah üzümlerden
Elazığ’ın “Öküzgözü”,
Diyarbakır’ın “Boğazkeresi” binlerce yıllık geçmişe sahip cinslerdir.
Romalılar, Ankara’nın “Kalecik Karası”nı Fransa’ya satarlardı.
Ama son yerel seçim öncesinde AKP’den belediye başkanlığına adaylığını koyan bir kadın “Bundan böyle
şarap değil, şıra üreteceğiz” deyince seçimi yitirdi.
Günümüzde içki satışı yapanlar, işletmelerini başkalarına devredemiyor, hatta kuruyemiş dükkânlarının
açılmasına bile izin verilmiyor.
İran’ın en ünlü üzüm cinsi “Şiraz”dır. Ancak günümüzde İran’da şarap yasak. Bu bağlardan alınan
aşılarla Şiraz üzümünden Türkiye’de, Fransa’da, Güney Afrika’da, Güney Amerika’da şarap üretiliyor. Bu üzüm,
Fransa’da bir şarap üreticisi aileye de soyadı olmakla kalmadı, Chirac soyadıyla cumhurbaşkanı bile çıkarttı!
AKP iktidarı ile Türkiye’de bağcılığın, şarapçılığın ve dışsatımının köküne kibrit suyunun dökülmekte
olduğunun ciddi işaretlerine tanık oluyoruz. Türkiye’den götürülen aşılar yurtdışında, Şiraz’ın izinde yeşeriyorlar.
*
Toplantıyı düzenleyenlerden Kimya Mühendisleri Odası Genel Başkanı Mehmet Besleme, kapanış
konuşmasını İranlı ünlü şair Ömer Hayyam’ın şu dörtlüğü ile yaptı:
“Ferman sende, ama güzel yaşamak bizde,
Senden ayığız bu sarhoşhalimizde,
Sen insan kanı içersin, biz üzüm kanı,
İnsaf be padişahım, kötülük hangimizde?”
ÖZGEN ACAR
Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder