1 Mayısların bugün nasıl kutlandığına bakarak, ülkelerin adlarını okumadan, işçi haklarının düzeyi, emek sömürüsünün boyutları, insan hakları, hukuk devleti, demokrasinin işleyişi hakkında söz söyleyebilirsiniz... 1 Mayısların kutlanma görüntüleri, ülkelerin gelişmişlik, hak hukuk paylaşım düzeylerinin yansımalarında, şaşmaz ayna, turnusol kâğıdı işlevindedir... Barışçıl ortamda, gerçek bayram havasında kutlanabildiği ülkelerde eksiği-gediği ile gerçek demokrasi, hukuk devleti düzeni, sendikal hak ve özgürlüklerin geçerliliği, güçlü örgütlülük söz konusudur...
Yine de 1 Mayıs’ın anlamı, kutlanması geleneğinde, bütün ülkelerde geçerli olmak üzere emekçilerin güncel sorunlarının başta siyasi iktidarları, sermaye örgütlerine, topluma duyurulması amacı egemendir... Evrensel ve ülkelerin sendikal emek örgütleri, dünya ve ülkeler ölçeğinde her yılın öncelikle sorunlarını önceden yapılan çalışmalarla belirlerler... Dünyamızda emek haklarının geriye gidişinde en can acıtan gelişmelerin odağında; hukuk devleti düzenlerinin işleyişi, demokrasi kriterleri, sendikal hak ve özgürlükler, çalışma koşulları, gelir dağılımı uçurumlarının oluşması, işyeri kapatmaları, özelleştirmeler, taşeron çalıştırma, sorunların ağırlıkları, önceliklerine göre gündem belirlemesi söz konusudur. Dünya sendikal konfederasyonlarından son yıllarda yaşamsal öne çıkarılan sorunlar yoksul Güney dünyasına yönelik ırk-din-mezhep ayrımcılıkları eksenli iç savaşlara karşı ortak emek dayanışması, duruşu... Zengin Kuzey dünyasında ise ötekileştirme, sermayenin ucuz emeğe kayış arayışlarıyla ortaya çıkan somut sorunlardır...
Kaçınılmaz, insan, emek haklarına aykırı izlenen politikaların dünya genelindeki güncel gündemleriyle ülkeler önceliklerinin bileşkesinde bir tablo oluşur. Doğası gereği, 1 Mayıs meydanlarının katılımcıları en çok sözü olanlar, canları yananlardan oluşunca... Ortak sloganlar, iktidar icraatları, sermaye eleştirilerinde, canları en çok yanmış emek örgütlülüklerinin ağırlıkları söz konusudur... Ülkemiz özelinde; 1 Mayıs’ları ülkemize, Taksim’e taşıyan, sonuç olarak yaşanmışlıklar, ödenen bedellerin acısı ile sorumluluklarında öncelik alan, DİSK ve meslek örgütlenmeleri, 1976’dan günümüze yaşanan gelişmelerin odağında oldular...
***
Dünyada olduğu üzere ülkemizde de 1 Mayısların, güncel emek sorunlarının öne çıkarıldığı özgürlükçü, bayram ortamlarında kutlanmalarıyla polis şiddetinin, yasakların geçerli olduğu acılı, can yakan daha kötüsü kanın aktığı uygulamalar arasında... Demokratik siyasal iktidarlar uygulamalarıyla, askeri-sivil fark etmez diktatörlük icratlarının geçerli olması gibi kaçınılmaz doğrudan ilişki söz konusudur... Türkiye’yi 12 Eylül darbe sürecine götürmede çok etkin rol oynamış kanlı 1 Mayıs 1977 derin iç-dış odaklı provakasyonu... Taksim’i emekçilere kapatma uğruna, İstanbul’un abluka altına alındığı, İstanbulluların yaşamının karabasana çevrildiği ağır yasaklı 1 Mayıslar... Polise orantısız güç kullandırılan, ağır çatışmalı, oralarda bulunan tüm sivillerin canını çok fazla yakan 1 Mayıslar... Beğenin beğendiğinizi yaşanmışlıkları kabaca bir özetleyin, size hangi siyasal erkin, hagi amaçlarla, hangi türden baskı ve terör uygulaması içinde yaşandığını özetleyiverelim...
Hele de Erdoğan liderliğinde İktidarları sürecinde her renginden, her örneğinden en zıt, en uç yaşanmışlıklar söz konusu. Bilindiği üzere ülkenin rejimini, rotasını siyasal İslamcı kimlikle, ancak ne ölçüde liberal, ne ölçüde diktatörlük tohumları ekilmiş olarak değiştirebileceğinde karar verememişlerin, bir ABD stratejik ortağı, bir AB üyelik projesi, bir İslam dünyası liderliği, Osmanlıcılık özentilerinde... En çok da şeriat hukuku ile evrensel hukuk arasında sıkışmış olarak, kuşkusuz kökeni Cumhuriyet rejimine dayalı, durmadan değiştirilen anayasal, yasal hukuk düzenimiz içinde kalmak zorunda olarak... Bir o yana bir bu yana icraat eğilimleri farklılıklarıyla, ama sonuç olarak hâlâ İslam dünyasının şeriatçı diktatörlüklerinden çok farklı bir noktada kalmak zorunda, demokrasi, hukuk devleti düzeni en azından sandığa bağlı kalma çerçevesinde bir yolda...
Başbakan Erdoğan yeni öznel koşulları, çıkış yolu arayışlarında, kuşkusuz çok zorlandıktan sonra Taksim’i açmakta gördüğü çözümden geri döndüler... Geçen yılın gerekçesi inşaatlardan gelen fiili durumdu. Gezi sonrası, hele 17 Aralık İktidar ortaklığı bozulması, paylaşım kavgası sonrası bozulan dengeler içinde “Taksim’ikapattım, Kadıköy’e bu yıl son izin” buyruğu ile kamuoyunun, işçi sınıfı, emek örgütlülüklerinin karşısına çıkıverdi... Vali Bey’e düşen görev bu buyruğun eksiksiz uygulanabilirliği olunca, emek hakları, 1 Mayıs’ın anlamı, hukuk düzenimizin gerekleri, AİHM’nin tam da Taksim için vermiş olduğu bağlayıcı kararı kimin umurunda? İstanbullular kara kara düşünüyorlar... Kendilerini, çocuklarını nasıl koruyacak, iş için bile olsa yola nasıl çıkacaklar? Ya da bu diktatoryal, keyfi çıkışa, hukukun, emek, insan haklarının ayaklar altına alınmasına nasıl boyun eğecekler?
Hele de Erdoğan liderliğinde İktidarları sürecinde her renginden, her örneğinden en zıt, en uç yaşanmışlıklar söz konusu. Bilindiği üzere ülkenin rejimini, rotasını siyasal İslamcı kimlikle, ancak ne ölçüde liberal, ne ölçüde diktatörlük tohumları ekilmiş olarak değiştirebileceğinde karar verememişlerin, bir ABD stratejik ortağı, bir AB üyelik projesi, bir İslam dünyası liderliği, Osmanlıcılık özentilerinde... En çok da şeriat hukuku ile evrensel hukuk arasında sıkışmış olarak, kuşkusuz kökeni Cumhuriyet rejimine dayalı, durmadan değiştirilen anayasal, yasal hukuk düzenimiz içinde kalmak zorunda olarak... Bir o yana bir bu yana icraat eğilimleri farklılıklarıyla, ama sonuç olarak hâlâ İslam dünyasının şeriatçı diktatörlüklerinden çok farklı bir noktada kalmak zorunda, demokrasi, hukuk devleti düzeni en azından sandığa bağlı kalma çerçevesinde bir yolda...
Başbakan Erdoğan yeni öznel koşulları, çıkış yolu arayışlarında, kuşkusuz çok zorlandıktan sonra Taksim’i açmakta gördüğü çözümden geri döndüler... Geçen yılın gerekçesi inşaatlardan gelen fiili durumdu. Gezi sonrası, hele 17 Aralık İktidar ortaklığı bozulması, paylaşım kavgası sonrası bozulan dengeler içinde “Taksim’ikapattım, Kadıköy’e bu yıl son izin” buyruğu ile kamuoyunun, işçi sınıfı, emek örgütlülüklerinin karşısına çıkıverdi... Vali Bey’e düşen görev bu buyruğun eksiksiz uygulanabilirliği olunca, emek hakları, 1 Mayıs’ın anlamı, hukuk düzenimizin gerekleri, AİHM’nin tam da Taksim için vermiş olduğu bağlayıcı kararı kimin umurunda? İstanbullular kara kara düşünüyorlar... Kendilerini, çocuklarını nasıl koruyacak, iş için bile olsa yola nasıl çıkacaklar? Ya da bu diktatoryal, keyfi çıkışa, hukukun, emek, insan haklarının ayaklar altına alınmasına nasıl boyun eğecekler?
ŞÜKRAN SONER
Cumhuriyet
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder