Televizyonsuz, bilgisayarsız bir tatilden sonra
hızlı bir medya taramasıyla dünyanın hallerine bakınca bana bir
haftada içinde bile korkunun düzeyi artmış gibi geldi.
Trump ve nükleer silahlar
Trump’ın, Charlotesville olaylarının ertesinde yaptığı, önce ırkçıları kayıran sonra eleştiren, sonra yine kayıran açıklamaları, ırkçılık üzerinden insan haklarını ihlal etmekten yargılanan, Arizona şerifi Arpaio’yu, başkanlık yetkisini kullanarak affetmesi, ABD’de kimi yorumculara göre, “böyle Dr. Jekyl ve Mr. Hide halleri”, kafaları karıştırıyor; ülke yönetimine güveni sarsıyor. Bu ortamda kimileri Trump’ın etrafını saran generallere, kimileri de sokaklara umut bağlıyor.
Trump’ın dış politikası da karmakarışık. Bir “U” dünüşle, Afganistan’da süresiz kalmaya karar veriyor. Kuzey Kore sorununu alevlendirecek konuşmalar yapıyor. Foreign Policy’de bir analist, “Eğer Trump’ın aklına aniden nükleer silahları kullanmak gelirse, bunu kim önleyebilir” diye soruyor. Nükleer silah kullanma sürecinin çok hızlı bir tempoya göre düzenlenmiş olmasına atıfla korkutucu bir sonuç çıkarıyor. Monterey’den nükleer silahlar uzmanı, Jeffery Lewis, Washington Post’taki yorumunda, “Trump’ın başkanlığı benim kişisel kâbusumdur” diyor.
Çin-Hindistan-Pakistan
Trump, Afganistan’da süresiz kalmaya ilişkin açıklamasını yaparken, Pakistan’ı, hem ABD’den milyarlarca dolar yardım alıp hem de teröristlere ev sahipliği yapmakla suçladı. Bu suçlama da korkutucu gelişmelere işaret ediyor. Birincisi, bu suçlama, Afganistan ilişkilerini, Hindistan karşısında “stratejik bir derinlik” olarak gören, Hindistan’ın Afganistan üzerinden ülkesini destabilize etmesinden korkan Pakistan iç siyasetini etkiliyor. Bu açıklama, ABD’nin “terörizmle” savaşına, IHA saldırılarına karşı çıkmasıyla bilinen siyasi lider İmran Khan’ı daha da güçlendirecek. İkincisi, ABD ile Pakistan arasındaki stratejik işbirliğini olumsuz etkileyecek. Böylece Çin’e yeni manevra alanları açabilecek.
Nükleer bir güç olan Pakistan’ın bir başka nükleer güç Hindistan’la tarihsel, bir türlü çözülemeyen siyasi ve askeri sorunları var. Bu sorunlara ilişkin denklem, “Yeni İpekyolu” projesi içinde Çin’in Pakistan’la ilişkilerinin derinleştirmesiyle daha da karmaşıklaşıyor. ABD’de dış politika çevreleri, bu gelişmelerin, hem Hindistan hem de ABD açısından, öncelikle Afganistan’da yeni sorunlar yaratmasından korkuyor.
Bu korkunun bir nedeni de, Çin ve Hindistan arasında, zaman zaman sertleşen bir sınır anlaşmazlığı yaşanıyor olması. Hindistan, Çin’in “Yeni İpek Yolu” projesinden ve bunun kapsadığı alandaki kaynaklar üzerindeki etkilerden dışlanmaktan, bu projenin Çin’e sağlayacağı askeri olanaklardan kaynaklanacak jeopolitik kayıplar yaşamaktan korkuyor.
Ve Ortadoğu
Ortadoğu’da gittikçe yayılma eğilimi gösteren dağılma süreci korkuları artırıyor. Katar’ın, üzerindeki tüm baskılara karşın İran’la diplomatik ilişkilerini yeniden canlandırması, Suudi topraklarındaki Şii nüfus içinde artan huzursuzluklar, Yemen’de savaşın çıkmaza girmesi de Suudilerin korkularını artırıyor.
İsrail, İran’ın Suriye’ye kalıcı bir biçimde yerleşmesinden, Hizbullah’a denge bozucu silahlar transfer edecek konuma gelmesinde, Golan Tepeleri’nin kuzeyinde bir askeri, üs kurmasından korkuyor. Birçok gözlemci, Suriye’nin yanı sıra, Lübnan ve Ürdün’ün bütünlüğünün de hızla zayıflamakta olduğunu düşünerek tüm bölgenin entegre bir yangın yerine dönmesinden korkuyor. Türkiye Kuzey Irak’ta Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan ederek Irak’tan kopmasından korkuyor. Petrol şirketleri de, bu bağımsızlık ilanının piyasalarda yaratacağı sarsıntılardan...
Bu ortam da beni de, “Almanya’nın dünyada saygınlığı yüksek (rıza, yumuşak güç-E.Y). Amerika zayıflar, otoriter güçler yükselirken, askeri alandaki (şiddet- sert güç- E.Y) isteksizliğini terk ederek, Avrupa’nın liderliğini (rıza+şiddet=Hegmonya) üstlenmesi gerekir” (Spiegel, 23/08/2017) türünden yorumlar, dünyanın durumunun giderek 20. yüzyılın başındaki yılları anımsatıyor olması korkutuyor.
Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET
Trump ve nükleer silahlar
Trump’ın, Charlotesville olaylarının ertesinde yaptığı, önce ırkçıları kayıran sonra eleştiren, sonra yine kayıran açıklamaları, ırkçılık üzerinden insan haklarını ihlal etmekten yargılanan, Arizona şerifi Arpaio’yu, başkanlık yetkisini kullanarak affetmesi, ABD’de kimi yorumculara göre, “böyle Dr. Jekyl ve Mr. Hide halleri”, kafaları karıştırıyor; ülke yönetimine güveni sarsıyor. Bu ortamda kimileri Trump’ın etrafını saran generallere, kimileri de sokaklara umut bağlıyor.
Trump’ın dış politikası da karmakarışık. Bir “U” dünüşle, Afganistan’da süresiz kalmaya karar veriyor. Kuzey Kore sorununu alevlendirecek konuşmalar yapıyor. Foreign Policy’de bir analist, “Eğer Trump’ın aklına aniden nükleer silahları kullanmak gelirse, bunu kim önleyebilir” diye soruyor. Nükleer silah kullanma sürecinin çok hızlı bir tempoya göre düzenlenmiş olmasına atıfla korkutucu bir sonuç çıkarıyor. Monterey’den nükleer silahlar uzmanı, Jeffery Lewis, Washington Post’taki yorumunda, “Trump’ın başkanlığı benim kişisel kâbusumdur” diyor.
Çin-Hindistan-Pakistan
Trump, Afganistan’da süresiz kalmaya ilişkin açıklamasını yaparken, Pakistan’ı, hem ABD’den milyarlarca dolar yardım alıp hem de teröristlere ev sahipliği yapmakla suçladı. Bu suçlama da korkutucu gelişmelere işaret ediyor. Birincisi, bu suçlama, Afganistan ilişkilerini, Hindistan karşısında “stratejik bir derinlik” olarak gören, Hindistan’ın Afganistan üzerinden ülkesini destabilize etmesinden korkan Pakistan iç siyasetini etkiliyor. Bu açıklama, ABD’nin “terörizmle” savaşına, IHA saldırılarına karşı çıkmasıyla bilinen siyasi lider İmran Khan’ı daha da güçlendirecek. İkincisi, ABD ile Pakistan arasındaki stratejik işbirliğini olumsuz etkileyecek. Böylece Çin’e yeni manevra alanları açabilecek.
Nükleer bir güç olan Pakistan’ın bir başka nükleer güç Hindistan’la tarihsel, bir türlü çözülemeyen siyasi ve askeri sorunları var. Bu sorunlara ilişkin denklem, “Yeni İpekyolu” projesi içinde Çin’in Pakistan’la ilişkilerinin derinleştirmesiyle daha da karmaşıklaşıyor. ABD’de dış politika çevreleri, bu gelişmelerin, hem Hindistan hem de ABD açısından, öncelikle Afganistan’da yeni sorunlar yaratmasından korkuyor.
Bu korkunun bir nedeni de, Çin ve Hindistan arasında, zaman zaman sertleşen bir sınır anlaşmazlığı yaşanıyor olması. Hindistan, Çin’in “Yeni İpek Yolu” projesinden ve bunun kapsadığı alandaki kaynaklar üzerindeki etkilerden dışlanmaktan, bu projenin Çin’e sağlayacağı askeri olanaklardan kaynaklanacak jeopolitik kayıplar yaşamaktan korkuyor.
Ve Ortadoğu
Ortadoğu’da gittikçe yayılma eğilimi gösteren dağılma süreci korkuları artırıyor. Katar’ın, üzerindeki tüm baskılara karşın İran’la diplomatik ilişkilerini yeniden canlandırması, Suudi topraklarındaki Şii nüfus içinde artan huzursuzluklar, Yemen’de savaşın çıkmaza girmesi de Suudilerin korkularını artırıyor.
İsrail, İran’ın Suriye’ye kalıcı bir biçimde yerleşmesinden, Hizbullah’a denge bozucu silahlar transfer edecek konuma gelmesinde, Golan Tepeleri’nin kuzeyinde bir askeri, üs kurmasından korkuyor. Birçok gözlemci, Suriye’nin yanı sıra, Lübnan ve Ürdün’ün bütünlüğünün de hızla zayıflamakta olduğunu düşünerek tüm bölgenin entegre bir yangın yerine dönmesinden korkuyor. Türkiye Kuzey Irak’ta Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan ederek Irak’tan kopmasından korkuyor. Petrol şirketleri de, bu bağımsızlık ilanının piyasalarda yaratacağı sarsıntılardan...
Bu ortam da beni de, “Almanya’nın dünyada saygınlığı yüksek (rıza, yumuşak güç-E.Y). Amerika zayıflar, otoriter güçler yükselirken, askeri alandaki (şiddet- sert güç- E.Y) isteksizliğini terk ederek, Avrupa’nın liderliğini (rıza+şiddet=Hegmonya) üstlenmesi gerekir” (Spiegel, 23/08/2017) türünden yorumlar, dünyanın durumunun giderek 20. yüzyılın başındaki yılları anımsatıyor olması korkutuyor.
Ergin Yıldızoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder