Gölgesi olan surete heykel, gölgesi olmayan surete resim denir ve İslam, bunların her ikisini birlikte değerlendirir.
O yüzden Diyanet’in İslam Ansiklopedisi’ne “Heykel” hususunda bilgilenmek üzere müracaat ettiğinizde sizi “Resim” maddesine yönlendirecektir.
İslam, resim ve heykel, yani suret (tasvir) yasağında Yahudiliğin izinden gider. Tevrat’ta açık, seçik, kesin ve bir hayli de keskin belirtilmiştir:
“Kendin için oyma put, yukarıda göklerde olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın; onlara eğilmeyeceksin; ve onlara ibadet etmeyeceksin; çünkü ben, senin Allah’ın Rab, (…) ve beni seven ve emirlerimi tutanların binlercesine inayet eden, kıskanç bir Allah’ım” (Çıkış, Bap 20: 4-6; “Kitabı Mukaddes”, İstanbul, 1993, s. 73).
Hristiyanlıkta durum farklı. Özellikle “kök” ve en yaygın mezhep Katoliklik, resim-heykel, yani tasvir ve görsellikle haşir neşirdir. Protestanlık, bunu da protesto etmiştir! Luther ve diğer reformistler, Roma paganizminin (putperestliğinin) Hristiyanlığa duhulü saydığı resim ve heykelleri kiliselerden kaldırtmış, İsa-Mesih inanlılarını görselin çekiciliğinden kitabın derinliğine sevk etmek istemiştir.
Ortodoks Hıristiyanlıkta da bir dönem “put kırıcılık” (“ikonoklazm”) hareketi görülmüşse de tasvir geleneği varlığını sürdürür.
Fark, üç semavi dinin “siyasi tarih” pratiklerinden kaynaklanmakta olsa gerektir. Yahudilik de, İslam da putperestlik, diğer deyişle çoktanrıcılıkla kıyasıya mücadelelerin kazanılmasıyla kurumsallaştı. Hristiyanlık ise çoktanrıcı Roma, daha geniş anlamda pagan Greko-Romen gelenekle uzlaşma sonucu kurumsallaşmıştır.
Malum, İslam Peygamberi zaferini Kâbe’de putların kırılmasını emredip “Hak geldi, bâtıl yok oldu” ayetini okuyarak ilan etmiştir.
***
Bu uzun girizgâh, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen haftaki heykel reddiyesinden dolayı kaleme alındı.
Erdoğan bazı belediyelerin, kendisinin heykel ve masklarını yapmasına ilişkin olarak “Bunlar bizim değerlerimize ters” dedi ve “Lütfen bu yanlışlara tevessül etmesinler” diye de ekledi.
Ancak ifadedeki bazı “örtük” noktalar tartışma yarattı. “Hangi değerler” diye soranlar, “Bizim değerlerimiz” ifadesini sorgulayanlar oldu.
Girizgâhı bu sebeple yaptım; Cumhurbaşkanı “İslami” değerleri kastederek heykeli, maskı putperestlik sayıyor.
Ayrıca kuvvetle muhtemel ki tek heykeltıraş Allah’tır diye inanıp düşünüyor.
Çünkü “suret” ve çoğulu “suver”den türeme “musavvir”, yani “biçimlendiren”, yani “tasvir eden”, Allah’ın isimlerindendir.
***
Cumhurbaşkanı’nın inanç ve düşünceleri doğrultusunda kendi heykelinin yapılmasına kişisel olarak hayır demesine kimsenin söyleyecek sözü olamaz.
Sorun, “Ben” değil “Biz” demesinde. “Bizim değerlerimiz”, "Bizim değerlerimize ters" demesinde.
Bu “Biz”, kimdir?
“Biz”, aile efradı mı, Ehli Sünnet mi, İslam ümmeti mi, Türk milleti mi, Türkiye ahalisi mi?..
Bu ülkede üniversitelerin güzel sanatlar fakültelerinde resim ve heykel bölümleri, ayrıca sayısız resim-heykel galerileri, müzeleri var.
Buralara rağbet eden insanlar; resim ve heykel bölümlerinde okuyan öğrenciler, resim ve heykel sanatçıları, eğitmenleri ve onların eserlerini ilgiyle, sevgiyle takip eden milyonlarca vatandaş var.
Bunlar sizin “Biz”inizin içinde mi, dışında mı?
Dışındaysa ayrı düştük demektir.
Dışındaysa yandık, zaten çoktan eline balyoz alıp heykel ve büst avcılığına çıkmışların sayısında patlama olacak demektir.
Dışındaysa mahvolduk, Taliban’ın Buddha heykellerine, IŞİD’in antik kent kalıntılarına reva gördüğüne benzer manzaraları Efes’te, Aspendos’ta, Perge’de göreceğiz demektir.
*** Dolayısıyla, Sayın Erdoğan, “Bu, bizim değerlerimize ters” sözünüz, bir saatli bombadır.
Birey olarak siz, heykelinizin yapılmasını istemiyor olabilirsiniz.
Ama siz, birey olmaktan öte 80 milyonun Cumhurbaşkanı olarak siz, bu memlekette heykel yapımına, heykel sanatına, heykel eğitimine karşı mısınız, değil misiniz, onu söyleyin!..
Ona göre bakalım istikbalimize…
***
Tabii meselenin es geçilmemesi gereken önemli bir başka yönü daha var.
“Asr-ı Saadet”te resim ve heykelle insanları cezbetmeye çalışan görselliğin bugünkü hayatımızdaki karşılığı, fotoğraf, sinema, televizyon, billboardlar, reklamlar, kısacası hayatımıza hâkim “görsel medya”dır.
Kültür eleştirmeni Camille Paglia, tele-dijital görsel kültür çağının, “paganik” itki ve arzunun en çok kışkırtıldığı dönem olduğunu bunun için belirtiyor.
Yani “görüntü”nün her şeye galebe çaldığı “pop” bir dünyanın içindeyiz; starlar, ikonlar, ikonalar, idoller dünyasında…
Sayın Cumhurbaşkanı, siz böyle bir dünyada dini de, kendinizi de tele-dijital ortama bol bol sunuyor musunuz, sunmuyor musunuz?
Daha dün gibi! Referandum kampanyası boyunca, hepimize adeta “göklerden” muazzam bir haşmetle bakan devasa posterlerinizi binaların tüm cephesini kaplar şekilde ve yüzümüzü nereye çevirsek (Kıble dâhil!) karşımızda görmedik mi?!
E, daha ne olsun ki İslam’ın yasakladığı suret, tasvir ve temsil adına?..
Heykeliniz yapılmış, yapılmamış, ne fark eder artık!..
Tayfun Atay / CUMHURİYET
O yüzden Diyanet’in İslam Ansiklopedisi’ne “Heykel” hususunda bilgilenmek üzere müracaat ettiğinizde sizi “Resim” maddesine yönlendirecektir.
İslam, resim ve heykel, yani suret (tasvir) yasağında Yahudiliğin izinden gider. Tevrat’ta açık, seçik, kesin ve bir hayli de keskin belirtilmiştir:
“Kendin için oyma put, yukarıda göklerde olanın, yahut aşağıda yerde olanın, yahut yerin altında sularda olanın hiç suretini yapmayacaksın; onlara eğilmeyeceksin; ve onlara ibadet etmeyeceksin; çünkü ben, senin Allah’ın Rab, (…) ve beni seven ve emirlerimi tutanların binlercesine inayet eden, kıskanç bir Allah’ım” (Çıkış, Bap 20: 4-6; “Kitabı Mukaddes”, İstanbul, 1993, s. 73).
Hristiyanlıkta durum farklı. Özellikle “kök” ve en yaygın mezhep Katoliklik, resim-heykel, yani tasvir ve görsellikle haşir neşirdir. Protestanlık, bunu da protesto etmiştir! Luther ve diğer reformistler, Roma paganizminin (putperestliğinin) Hristiyanlığa duhulü saydığı resim ve heykelleri kiliselerden kaldırtmış, İsa-Mesih inanlılarını görselin çekiciliğinden kitabın derinliğine sevk etmek istemiştir.
Ortodoks Hıristiyanlıkta da bir dönem “put kırıcılık” (“ikonoklazm”) hareketi görülmüşse de tasvir geleneği varlığını sürdürür.
Fark, üç semavi dinin “siyasi tarih” pratiklerinden kaynaklanmakta olsa gerektir. Yahudilik de, İslam da putperestlik, diğer deyişle çoktanrıcılıkla kıyasıya mücadelelerin kazanılmasıyla kurumsallaştı. Hristiyanlık ise çoktanrıcı Roma, daha geniş anlamda pagan Greko-Romen gelenekle uzlaşma sonucu kurumsallaşmıştır.
Malum, İslam Peygamberi zaferini Kâbe’de putların kırılmasını emredip “Hak geldi, bâtıl yok oldu” ayetini okuyarak ilan etmiştir.
***
Bu uzun girizgâh, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen haftaki heykel reddiyesinden dolayı kaleme alındı.
Erdoğan bazı belediyelerin, kendisinin heykel ve masklarını yapmasına ilişkin olarak “Bunlar bizim değerlerimize ters” dedi ve “Lütfen bu yanlışlara tevessül etmesinler” diye de ekledi.
Ancak ifadedeki bazı “örtük” noktalar tartışma yarattı. “Hangi değerler” diye soranlar, “Bizim değerlerimiz” ifadesini sorgulayanlar oldu.
Girizgâhı bu sebeple yaptım; Cumhurbaşkanı “İslami” değerleri kastederek heykeli, maskı putperestlik sayıyor.
Ayrıca kuvvetle muhtemel ki tek heykeltıraş Allah’tır diye inanıp düşünüyor.
Çünkü “suret” ve çoğulu “suver”den türeme “musavvir”, yani “biçimlendiren”, yani “tasvir eden”, Allah’ın isimlerindendir.
***
Cumhurbaşkanı’nın inanç ve düşünceleri doğrultusunda kendi heykelinin yapılmasına kişisel olarak hayır demesine kimsenin söyleyecek sözü olamaz.
Sorun, “Ben” değil “Biz” demesinde. “Bizim değerlerimiz”, "Bizim değerlerimize ters" demesinde.
Bu “Biz”, kimdir?
“Biz”, aile efradı mı, Ehli Sünnet mi, İslam ümmeti mi, Türk milleti mi, Türkiye ahalisi mi?..
Bu ülkede üniversitelerin güzel sanatlar fakültelerinde resim ve heykel bölümleri, ayrıca sayısız resim-heykel galerileri, müzeleri var.
Buralara rağbet eden insanlar; resim ve heykel bölümlerinde okuyan öğrenciler, resim ve heykel sanatçıları, eğitmenleri ve onların eserlerini ilgiyle, sevgiyle takip eden milyonlarca vatandaş var.
Bunlar sizin “Biz”inizin içinde mi, dışında mı?
Dışındaysa ayrı düştük demektir.
Dışındaysa yandık, zaten çoktan eline balyoz alıp heykel ve büst avcılığına çıkmışların sayısında patlama olacak demektir.
Dışındaysa mahvolduk, Taliban’ın Buddha heykellerine, IŞİD’in antik kent kalıntılarına reva gördüğüne benzer manzaraları Efes’te, Aspendos’ta, Perge’de göreceğiz demektir.
*** Dolayısıyla, Sayın Erdoğan, “Bu, bizim değerlerimize ters” sözünüz, bir saatli bombadır.
Birey olarak siz, heykelinizin yapılmasını istemiyor olabilirsiniz.
Ama siz, birey olmaktan öte 80 milyonun Cumhurbaşkanı olarak siz, bu memlekette heykel yapımına, heykel sanatına, heykel eğitimine karşı mısınız, değil misiniz, onu söyleyin!..
Ona göre bakalım istikbalimize…
***
Tabii meselenin es geçilmemesi gereken önemli bir başka yönü daha var.
“Asr-ı Saadet”te resim ve heykelle insanları cezbetmeye çalışan görselliğin bugünkü hayatımızdaki karşılığı, fotoğraf, sinema, televizyon, billboardlar, reklamlar, kısacası hayatımıza hâkim “görsel medya”dır.
Kültür eleştirmeni Camille Paglia, tele-dijital görsel kültür çağının, “paganik” itki ve arzunun en çok kışkırtıldığı dönem olduğunu bunun için belirtiyor.
Yani “görüntü”nün her şeye galebe çaldığı “pop” bir dünyanın içindeyiz; starlar, ikonlar, ikonalar, idoller dünyasında…
Sayın Cumhurbaşkanı, siz böyle bir dünyada dini de, kendinizi de tele-dijital ortama bol bol sunuyor musunuz, sunmuyor musunuz?
Daha dün gibi! Referandum kampanyası boyunca, hepimize adeta “göklerden” muazzam bir haşmetle bakan devasa posterlerinizi binaların tüm cephesini kaplar şekilde ve yüzümüzü nereye çevirsek (Kıble dâhil!) karşımızda görmedik mi?!
E, daha ne olsun ki İslam’ın yasakladığı suret, tasvir ve temsil adına?..
Heykeliniz yapılmış, yapılmamış, ne fark eder artık!..
Tayfun Atay / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder