Bir zamanlar, AKP Türkiye’sine, “ılımlı-demokratik bir siyasal İslam olabilir” umuduyla bakanlar, bugünlerde, onun “küresel risk madeninde bir kanarya” (Wall Street Journal) olduğunu düşünüyorlar. Bu bakışa göre, risk değerlendirme kuruluşu Standart and Poor’un “Kırılgan Beşli” listesinin
başına koyduğu AKP Türkiye’si, gelişmekte olan piyasalardan başlayacak
bir küresel mali krizin ilk habercisi olabilir...
Kanarya’nın mali portresi
Türkiye kapitalizminin önümüzdeki 12 ay içinde, 170 milyar dolar dış borcu yenilemesi gerekiyor. Cari açığın gayri safi hasılaya oranı bu yıl yüzde 3’ten yüzde 5.4’e yükselmiş: Toplam dış borcun oranı da yüzde 52’ye. Türk Lirası’nın bir yıl içinde dolara karşı yüzde 17’den fazla değer kaybettiği, aynı dönemde, İstanbul borsası BIST100’ün dolar bazında, eylülden bu yana yaklaşık yüzde 12 gerilediği görülüyor. Tüketici ve Üretici fiyat indekslerinde yıllık artış hızı (enflasyon) sırasıyla yüzde 11.9 ve yüzde 11.6 ile son dokuz yılın en yüksek düzeyine ulaştı.
Türkiye kapitalizminin dış kaynak gereksiniminin, gelecekte bir borç ödeme/ döviz krizi riskini büyütmeden karşılanabilmesi için siyasi istikrar bir yana, Türk Lirası’nın gerileme eğiliminin, döviz rezervleri tüketilmeden durdurulması ve tersine çevrilmesi gerekiyor. Bunun için de (egemen neoliberal paradigmaya göre) faizlerin (aslında reel faizlerin) yükselmesi, iç talebin sınırlandırılması (ekonomik büyüme oranını artık ciddiye alamadığımdan bu konuya değinmiyorum) gerekiyor. Seçmene “kemer sıktırmak” anlamına gelen bu önlemler, seçim dönemine girmekte olan bir hükümet için son derecede zor.
Dün gelişmiş kapitalist ülkelerde hükümetler “kemer sıkmak” önlemlerini “başka seçenek yok” diyerek seçmene dayatıyorlardı. Bugün, karşılarında, “kemer sıkmayı” bir kenara koyarak, farklı bir modelle, neoliberal paradigmadan çıkmayı savunan ve seçmende de yankı bulan öneriler şekilleniyor.
Siyaseti gittikçe kutuplaşan, toplumsal dokusu çözülen AKP Türkiye’sinde, Türkiye kapitalizmi için bu seçeneklerin ikisi de gündemde değil. Zar zor inşa edilmiş eğitim sistemini yıkmakta, toplumu dincileştirmekte, kadınların çocukların geleceğini hocaların eline bırakmakta olan, ilaçları - tıbbı bile helal - haram kategorileriyle tartışmaya çalışan siyasal İslamın AKP rejiminin ne neoliberal reçeteyi uygulama ne de alternatif bir paradigma geliştirme kapasitesi var.
Derinleşen çelişki...
Bu “portre”, uluslararası piyasalarda risk algısının düşük, kredilerin göreli olarak ucuz ve bol olduğu, AKP liderliğine ilişkin kaygıların daha yeni belirmeye başladığı bir dönemde şekillenmişti. Şimdi, faizlerin yukarı doğru hareketlenmesi, kredi maliyetlerinin artması bekleniyor. Uluslararası piyasalarda gelişmekte olan piyasalara yönelik risk algısı değişiyor, risk hesaplarında siyasetin payı artıyor.
Bu ortamda, “madendeki kanarya” durumunun oluşmasının arkasındaysa, Türkiye kapitalizminin orta ve uzun dönemli gereksinimleriyle, AKP’de temsil edilen siyasal İslamın kısa döneme saplanmış siyasi ihtirası arasında, giderek keskinleşen çelişkinin dikkat çekmeye başlamış olması var.
AKP liderliği, genel ve yerel seçimlere doğru giderken, ne pahasına olursa olsun kısa dönemde, ekonominin dinamizmini korumak, kredi hacminin daralmasını önlemek için TL’nin aşınmasına karşı faizleri yükseltmek yerine rezervlerini kullanarak direnmeye çalışıyor; enflasyonun iki haneli rakamlara ulaşmasına aldırmaz görünüyor.
Kısacası, AKP liderliğindeki siyasal İslam, kısa dönemde ülkenin gündemindeki seçimleri, yükselmekte olan muhalefet karşısında, büyük tepki çekecek aşırı hilelere gerek kalmadan kazanabilmek için, orta ve uzun dönemde Türkiye kapitalizminin üzerine büyük mali riskler yüklemekten çekinmiyor. AKP liderliğinin bu yaklaşımı, uluslararası yatırımcıların dikkatinden kaçmıyor; ABD ve Avrupa ülkeleriyle, hatta NATO ile diplomatik sorunları, Rıza Sarraf davasından çıkması olası sonuçları da ekleyince bu “kanarya yakında zehirlenir” diye düşünmeden edemiyorlar.
Ergin Yıldızoğlu/ CUMHURİYET
Kanarya’nın mali portresi
Türkiye kapitalizminin önümüzdeki 12 ay içinde, 170 milyar dolar dış borcu yenilemesi gerekiyor. Cari açığın gayri safi hasılaya oranı bu yıl yüzde 3’ten yüzde 5.4’e yükselmiş: Toplam dış borcun oranı da yüzde 52’ye. Türk Lirası’nın bir yıl içinde dolara karşı yüzde 17’den fazla değer kaybettiği, aynı dönemde, İstanbul borsası BIST100’ün dolar bazında, eylülden bu yana yaklaşık yüzde 12 gerilediği görülüyor. Tüketici ve Üretici fiyat indekslerinde yıllık artış hızı (enflasyon) sırasıyla yüzde 11.9 ve yüzde 11.6 ile son dokuz yılın en yüksek düzeyine ulaştı.
Türkiye kapitalizminin dış kaynak gereksiniminin, gelecekte bir borç ödeme/ döviz krizi riskini büyütmeden karşılanabilmesi için siyasi istikrar bir yana, Türk Lirası’nın gerileme eğiliminin, döviz rezervleri tüketilmeden durdurulması ve tersine çevrilmesi gerekiyor. Bunun için de (egemen neoliberal paradigmaya göre) faizlerin (aslında reel faizlerin) yükselmesi, iç talebin sınırlandırılması (ekonomik büyüme oranını artık ciddiye alamadığımdan bu konuya değinmiyorum) gerekiyor. Seçmene “kemer sıktırmak” anlamına gelen bu önlemler, seçim dönemine girmekte olan bir hükümet için son derecede zor.
Dün gelişmiş kapitalist ülkelerde hükümetler “kemer sıkmak” önlemlerini “başka seçenek yok” diyerek seçmene dayatıyorlardı. Bugün, karşılarında, “kemer sıkmayı” bir kenara koyarak, farklı bir modelle, neoliberal paradigmadan çıkmayı savunan ve seçmende de yankı bulan öneriler şekilleniyor.
Siyaseti gittikçe kutuplaşan, toplumsal dokusu çözülen AKP Türkiye’sinde, Türkiye kapitalizmi için bu seçeneklerin ikisi de gündemde değil. Zar zor inşa edilmiş eğitim sistemini yıkmakta, toplumu dincileştirmekte, kadınların çocukların geleceğini hocaların eline bırakmakta olan, ilaçları - tıbbı bile helal - haram kategorileriyle tartışmaya çalışan siyasal İslamın AKP rejiminin ne neoliberal reçeteyi uygulama ne de alternatif bir paradigma geliştirme kapasitesi var.
Derinleşen çelişki...
Bu “portre”, uluslararası piyasalarda risk algısının düşük, kredilerin göreli olarak ucuz ve bol olduğu, AKP liderliğine ilişkin kaygıların daha yeni belirmeye başladığı bir dönemde şekillenmişti. Şimdi, faizlerin yukarı doğru hareketlenmesi, kredi maliyetlerinin artması bekleniyor. Uluslararası piyasalarda gelişmekte olan piyasalara yönelik risk algısı değişiyor, risk hesaplarında siyasetin payı artıyor.
Bu ortamda, “madendeki kanarya” durumunun oluşmasının arkasındaysa, Türkiye kapitalizminin orta ve uzun dönemli gereksinimleriyle, AKP’de temsil edilen siyasal İslamın kısa döneme saplanmış siyasi ihtirası arasında, giderek keskinleşen çelişkinin dikkat çekmeye başlamış olması var.
AKP liderliği, genel ve yerel seçimlere doğru giderken, ne pahasına olursa olsun kısa dönemde, ekonominin dinamizmini korumak, kredi hacminin daralmasını önlemek için TL’nin aşınmasına karşı faizleri yükseltmek yerine rezervlerini kullanarak direnmeye çalışıyor; enflasyonun iki haneli rakamlara ulaşmasına aldırmaz görünüyor.
Kısacası, AKP liderliğindeki siyasal İslam, kısa dönemde ülkenin gündemindeki seçimleri, yükselmekte olan muhalefet karşısında, büyük tepki çekecek aşırı hilelere gerek kalmadan kazanabilmek için, orta ve uzun dönemde Türkiye kapitalizminin üzerine büyük mali riskler yüklemekten çekinmiyor. AKP liderliğinin bu yaklaşımı, uluslararası yatırımcıların dikkatinden kaçmıyor; ABD ve Avrupa ülkeleriyle, hatta NATO ile diplomatik sorunları, Rıza Sarraf davasından çıkması olası sonuçları da ekleyince bu “kanarya yakında zehirlenir” diye düşünmeden edemiyorlar.
Ergin Yıldızoğlu/ CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder