Türkiye çalkalanıyor…
Başbakan Binali Yıldırım’ın ‘vergisiz
kazanç’ hesabını anlatan ‘Paradise Belgeleri’ ile kapanan ‘Türkiye
borsası’, haftaya İrlanda Denizi’ndeki, bayrağı ve kuyruksuz kedisiyle
şahsına münhasır Man Adası’nda gerçekleşen skandal ile başladı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın oğlu Burak Erdoğan, kardeşi Mustafa Erdoğan, eniştesi Ziya İlgen, Dünürü Osman Ketenci ve eski Kalem Müdürü Mustafa Gündoğan’ın Ada’daki off-shore hesabına 20 günde 15 milyon dolar para aktardığı belgelendi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Meclis’te açıkladığı belgelerde Bellwey Limited isimli şirket sahibi ve kurucusu olarak adı geçen Sıdkı Ayan, kara para aklamak, dolandırıcılık, İran’a uygulanan ambargoyu delme suçuyla yargılanan Rıza Sarraf için hazırlanan iddianamede de yer alıyor.
17-25 Aralık tapelerinde Erdoğan’ın olduğu ileri sürülen sözlerin yani, ‘ödenecek 10 milyon doları’ az bulduğu için “Kucağımıza düşecekler” ifadelerindeki kişi ile de Ayan’ın kulağını çınlattığı ileri sürülüyor. Ayan şirketi 15 Kasım 2011 tarihinde Kazım Öztaş isimli şahsa devrediyor.
Kılıçdaroğlu’nun hamlesinin ardından, CHP Başkan Yardımcısı ve Parti sözcüsü Bülent Tezcan, şirketin kuruluş belgesinin yanı sıra dekontları kamuoyuyla paylaştı. Adaya aktarılan paraya dair herhangi bir şüphe kalmadı. İktidarın, tam bu noktada; aşina olduğunuz ancak hâlâ şaşırdığımız pişkinlikle, ‘belgeleri nereden aldınız hainler’ safhasına geçmesi muhtemel. Medya tetikçileri çoktan kurguyu yaptı, soruşturmalar açıldı zaten.
Cennet-‘Man’gır-Reza
Amerika’da görülen Rıza Sarraf davası ise Man skandalı ile eşzamanlı yürüyor. Tüm kamuoyu yakından takip ediyor. Uzun uzadıya anlatmak yerine, iddianamenin ve itirafların 17-25 Aralık 2013 operasyonlarının bir teyidi olduğuna vurgu yapmak daha yerinde. Bu açıdan bakıldığında, 17-25 tarihi ile başlayan süreci bir ‘darbe girişimi’ olarak nitelemek artık neredeyse imkânsız. Sarraf’ın itirafları ülke tarihine düşen bir kara leke. Şüphesiz bu kara leke, halkın masumiyetinden azade.
Ayrıntıya dikkat: AKP organizasyonu
Sarraf’ın anlattıklarındaki bir ayrıntı dahi onurumuzu kırmaya yetiyor. Üstelik bu ayrıntı ile ‘dev bir organizasyon’ netleşiyor. Toplum, Sarraf’tan haberdar değilken, onun önemini dönemin İstanbul Trafik Şube Müdürü biliyor. Çünkü Sarraf, hastası, işi, acelesi olan halk trafikte beklerken, açılan emniyet şeridi sayesinde ‘rüşvet toplantısına’ yetişiyor. Asgari demokrasi geleneği olan bir ülkede, dönemin İçişleri ve Ulaştırma Bakanı’nın yargılanması için yeterli bir neden. Ağızlarından ‘hakkını helal et’ sözünü düşürmeyenlerin, yaşamın her alanında ‘hak ihlali yapmayı’ yaşam felsefesi haline getirmiş olmaları ne büyük çelişki.
Türkiye’yi ‘Soma modeliyle’ yönetmek istediler
Sadece on günü üst üste koyduğumuzda bile gördüğümüz manzara açık. ‘Patlayan kanalizasyon’ kısmını geride bıraktık. Bu; artık ne yaparsan yama tutmayan kanalizasyon borusu. Tüm bunlar yaşanırken, dün Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısında konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu, “İşçiden fedakârlık bekliyoruz” dedi. Siyasal İslam soslu, neo-liberalizmin seçkin bir örneği.
Biraz daha açalım. Başka mühim örnekler verelim.
Soma neden önemli? Şüphesiz 301 insanımızın ölmesi bir yara. Bununla birlikte o büyük maden faciası, AKP’nin kurduğu sistemin tam olarak ‘açılımı’.
Katliamcı şirket ve iktidarın kâr ortaklığı ile kurulan düzen, işçiyi öldürürken patrona büyük kıyak geçti. Çıkarılan kömürün bir bölümünü halka dağıtıp, sözüm ona iyilik yaparak aynı maden üzerinden ‘dilenciliği’ meşrulaştırdı. Soma’da AKP’li olmayanın, değil madene, bakkala bile sokulmadığı zorunlu bir yandaşlık çarkı kurdu. Üç gün çıkmayan ‘beyaz gömlekle’ sözüm ona yine bir şefkat ve fedakârlık örneği gösteren devlet, yeri geldiğinde yerde yatan madenciye tekme atmaktan imtina etmeyerek, şiddetini gösterdi, sınırını çizdi. Hâlâ madende ölüler varken, hacı hoca taifesinin ortaya çıkıp dualar okuması boşuna değildi. ‘Şehitlik’ vurgusuyla mesele kapatılmak istendi. Kapanmayan yerde, devlet bir kez daha ‘gücünü’ gösterdi. Gizlilik kararı uyguladı. Tıpkı MİT Tırları’nda, IŞİD katliamlarında, Ensar Vakıf’larındaki tecavüzlerde olduğu gibi.
Her şeyin bir nedeni var
AKP iktidarının gerçek yüzünü anlatan örnekler sayfalara sığmaz.
‘Seçkin Soma örneği’nden sonra, bir ke daha çok yakın dönelim. Kısaca ‘ne olacak’ sorusuna da yanıt arayalım.
Türkiye’de özellikle Gezi’den bu yana yaşananlar tesadüf değil. Her şeyin bir nedeni var. Berkin Elvan’ın katledilmesinin de, henüz gerçek darbeden önce ‘darbe’ lafının dillere pelesenk olmasının da, yerde yatan madenciye tekmenin de, bölgedeki katliamları ve Diyarbakır, Suruç, Ankara bombalarının da! HDP’li vekillerin tutuklanması, CHP’lilere gözdağı verilmesi gazeteci, avukat, hak savunucularına kelepçe vurulmasın da aynı şekilde.
Suçla haşır neşir olmuş bir iktidarın Türkiye’yi yönetemediğine tanık oluyoruz. Ama korku imparatorluğu sürdürülebilir değil.
En iyi savunma…
Dışardaki basınç içerideki memnuniyetsizlikle birleşti.
‘Paradise’ ile cennetini yapanların, topluma verecekleri bir cennetin olamayacağı belli. Bir sonraki bölüm, kısa süre içinde AKP’nin tahammül edemediği ‘çatlak seslerin’ daha da artıp, yükselmesi olacaktır. Kısa zamanda topumun AKP rejimine nasıl yüz çevirdiği görülecek. Sahte cennete veda ve bir dip dalganın ‘Göklerden gelen emirle’ çakışması aşamasıdır.
Ne var ki topluma bir vaadi kalmayan rejim işleri buraya bırakmak istemiyor! Artık Amerika’ya bile gitmesi pek mümkün olamayacak bir devlet adamından söz ediyoruz.
Afrin iştahına, muhaliflere, CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na yönelik tehditlere bakınca ne olacağını anlamak zor değil. Yakıcı olabilir ama son dönemeçtir bu.
Erk Acarer / BİRGÜN
Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan’ın oğlu Burak Erdoğan, kardeşi Mustafa Erdoğan, eniştesi Ziya İlgen, Dünürü Osman Ketenci ve eski Kalem Müdürü Mustafa Gündoğan’ın Ada’daki off-shore hesabına 20 günde 15 milyon dolar para aktardığı belgelendi.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Meclis’te açıkladığı belgelerde Bellwey Limited isimli şirket sahibi ve kurucusu olarak adı geçen Sıdkı Ayan, kara para aklamak, dolandırıcılık, İran’a uygulanan ambargoyu delme suçuyla yargılanan Rıza Sarraf için hazırlanan iddianamede de yer alıyor.
17-25 Aralık tapelerinde Erdoğan’ın olduğu ileri sürülen sözlerin yani, ‘ödenecek 10 milyon doları’ az bulduğu için “Kucağımıza düşecekler” ifadelerindeki kişi ile de Ayan’ın kulağını çınlattığı ileri sürülüyor. Ayan şirketi 15 Kasım 2011 tarihinde Kazım Öztaş isimli şahsa devrediyor.
Kılıçdaroğlu’nun hamlesinin ardından, CHP Başkan Yardımcısı ve Parti sözcüsü Bülent Tezcan, şirketin kuruluş belgesinin yanı sıra dekontları kamuoyuyla paylaştı. Adaya aktarılan paraya dair herhangi bir şüphe kalmadı. İktidarın, tam bu noktada; aşina olduğunuz ancak hâlâ şaşırdığımız pişkinlikle, ‘belgeleri nereden aldınız hainler’ safhasına geçmesi muhtemel. Medya tetikçileri çoktan kurguyu yaptı, soruşturmalar açıldı zaten.
Cennet-‘Man’gır-Reza
Amerika’da görülen Rıza Sarraf davası ise Man skandalı ile eşzamanlı yürüyor. Tüm kamuoyu yakından takip ediyor. Uzun uzadıya anlatmak yerine, iddianamenin ve itirafların 17-25 Aralık 2013 operasyonlarının bir teyidi olduğuna vurgu yapmak daha yerinde. Bu açıdan bakıldığında, 17-25 tarihi ile başlayan süreci bir ‘darbe girişimi’ olarak nitelemek artık neredeyse imkânsız. Sarraf’ın itirafları ülke tarihine düşen bir kara leke. Şüphesiz bu kara leke, halkın masumiyetinden azade.
Ayrıntıya dikkat: AKP organizasyonu
Sarraf’ın anlattıklarındaki bir ayrıntı dahi onurumuzu kırmaya yetiyor. Üstelik bu ayrıntı ile ‘dev bir organizasyon’ netleşiyor. Toplum, Sarraf’tan haberdar değilken, onun önemini dönemin İstanbul Trafik Şube Müdürü biliyor. Çünkü Sarraf, hastası, işi, acelesi olan halk trafikte beklerken, açılan emniyet şeridi sayesinde ‘rüşvet toplantısına’ yetişiyor. Asgari demokrasi geleneği olan bir ülkede, dönemin İçişleri ve Ulaştırma Bakanı’nın yargılanması için yeterli bir neden. Ağızlarından ‘hakkını helal et’ sözünü düşürmeyenlerin, yaşamın her alanında ‘hak ihlali yapmayı’ yaşam felsefesi haline getirmiş olmaları ne büyük çelişki.
Türkiye’yi ‘Soma modeliyle’ yönetmek istediler
Sadece on günü üst üste koyduğumuzda bile gördüğümüz manzara açık. ‘Patlayan kanalizasyon’ kısmını geride bıraktık. Bu; artık ne yaparsan yama tutmayan kanalizasyon borusu. Tüm bunlar yaşanırken, dün Asgari Ücret Tespit Komisyonu ilk toplantısında konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Jülide Sarıeroğlu, “İşçiden fedakârlık bekliyoruz” dedi. Siyasal İslam soslu, neo-liberalizmin seçkin bir örneği.
Biraz daha açalım. Başka mühim örnekler verelim.
Soma neden önemli? Şüphesiz 301 insanımızın ölmesi bir yara. Bununla birlikte o büyük maden faciası, AKP’nin kurduğu sistemin tam olarak ‘açılımı’.
Katliamcı şirket ve iktidarın kâr ortaklığı ile kurulan düzen, işçiyi öldürürken patrona büyük kıyak geçti. Çıkarılan kömürün bir bölümünü halka dağıtıp, sözüm ona iyilik yaparak aynı maden üzerinden ‘dilenciliği’ meşrulaştırdı. Soma’da AKP’li olmayanın, değil madene, bakkala bile sokulmadığı zorunlu bir yandaşlık çarkı kurdu. Üç gün çıkmayan ‘beyaz gömlekle’ sözüm ona yine bir şefkat ve fedakârlık örneği gösteren devlet, yeri geldiğinde yerde yatan madenciye tekme atmaktan imtina etmeyerek, şiddetini gösterdi, sınırını çizdi. Hâlâ madende ölüler varken, hacı hoca taifesinin ortaya çıkıp dualar okuması boşuna değildi. ‘Şehitlik’ vurgusuyla mesele kapatılmak istendi. Kapanmayan yerde, devlet bir kez daha ‘gücünü’ gösterdi. Gizlilik kararı uyguladı. Tıpkı MİT Tırları’nda, IŞİD katliamlarında, Ensar Vakıf’larındaki tecavüzlerde olduğu gibi.
Her şeyin bir nedeni var
AKP iktidarının gerçek yüzünü anlatan örnekler sayfalara sığmaz.
‘Seçkin Soma örneği’nden sonra, bir ke daha çok yakın dönelim. Kısaca ‘ne olacak’ sorusuna da yanıt arayalım.
Türkiye’de özellikle Gezi’den bu yana yaşananlar tesadüf değil. Her şeyin bir nedeni var. Berkin Elvan’ın katledilmesinin de, henüz gerçek darbeden önce ‘darbe’ lafının dillere pelesenk olmasının da, yerde yatan madenciye tekmenin de, bölgedeki katliamları ve Diyarbakır, Suruç, Ankara bombalarının da! HDP’li vekillerin tutuklanması, CHP’lilere gözdağı verilmesi gazeteci, avukat, hak savunucularına kelepçe vurulmasın da aynı şekilde.
Suçla haşır neşir olmuş bir iktidarın Türkiye’yi yönetemediğine tanık oluyoruz. Ama korku imparatorluğu sürdürülebilir değil.
En iyi savunma…
Dışardaki basınç içerideki memnuniyetsizlikle birleşti.
‘Paradise’ ile cennetini yapanların, topluma verecekleri bir cennetin olamayacağı belli. Bir sonraki bölüm, kısa süre içinde AKP’nin tahammül edemediği ‘çatlak seslerin’ daha da artıp, yükselmesi olacaktır. Kısa zamanda topumun AKP rejimine nasıl yüz çevirdiği görülecek. Sahte cennete veda ve bir dip dalganın ‘Göklerden gelen emirle’ çakışması aşamasıdır.
Ne var ki topluma bir vaadi kalmayan rejim işleri buraya bırakmak istemiyor! Artık Amerika’ya bile gitmesi pek mümkün olamayacak bir devlet adamından söz ediyoruz.
Afrin iştahına, muhaliflere, CHP’ye ve Kılıçdaroğlu’na yönelik tehditlere bakınca ne olacağını anlamak zor değil. Yakıcı olabilir ama son dönemeçtir bu.
Erk Acarer / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder