Amerika Başkanı Donald Trump uluslararası arenada yepyeni bir gündem oluşturdu: ABD’nin çelik ithalatına yüzde 25; alüminyum ithalatına da yüzde 10 ithalat vergisi koyacağını duyurdu. Trump’ın gerekçeleri “yıllardır sürdürülen haksız ticaret anlaşmaları nedeniyle Amerikan işçilerinin büyük zarara uğradığı ve işsiz kalmakta olduğu” savlarına dayandırılmaktaydı.
Gerçek şu ki, kapitalizmin bu merkez hegemonik gücünün söz konusu kararının ardında, aslında sistemin tıkanmışlığını ve Amerika’nın gerek teknolojik ilerleme, gerekse sanayi tasarımı yarışında geri kalma endişesini örtbas etme çabaları yatmaktadır. Amerikan üst yönetimince, “etrafı Kızılderililerce sarılmış mağdur kovboy” imajı ardına gizlenmeye çalışılan bu gerçek, siyasi ve iktisadi açıdan yapılacak sağduyulu bir değerlendirme karşısında tüm çıplaklığıyla ortaya dökülüveriyor.
Öncelikle vurgulamak gerekir ki, Amerika’nın başta Çin ve Almanya olmak üzere, küresel mal piyasalarında vermekte olduğu dış ticaret açığı, “ABD aleyhine yapılmış olan haksız ticaret anlaşmalarından”, ya da “ABD düşmanlarının zekice tasarlanmış ticaret hilelerinden” ziyade, Amerika’nın aşırı tüketime dayalı tasarruf - yatırım dengesizliklerinden kaynaklanmaktadır. Neredeyse yüzde sıfıra yaklaşan özel tasarrufları ve devasa bütçe açıkları ile Amerikan ekonomisi, ulusal düzeydeki iç dengesizliklerini uluslararası ticaret dengesizlikleri olarak yaşamakta.
Dahası, yüzde 4.5 düzeyine inmiş olan işsizlik oranı nedeniyle neredeyse tam istihdam noktasına yaklaşan Amerika işgücü piyasalarında, ithalat korumacılığı altında yeniden istihdam edilebilecek bir yedek işsiz ordusu yeterince büyük değil. Dolayısıyla, ithalat koruması altında istihdam artışlarından ziyade, mevcut istihdam koşullarında ücret maliyetlerinin artması daha gerçekçi bir olasılık olarak gözüküyor. Bunun da ötesinde, artan çelik ve alüminyum fiyatlarının bu ürünleri kullanan üreticiler için daha yüksek maliyetler içerecek olması nedeniyle de, bu adımın nihai olarak üretim maliyetlerini yükseltmesi ve enflasyonu tetiklemesi kaçınılmaz olacaktır. Bütün bunların anlamı ise Federal Reserve’in, hadi “piyasaların” anladığı dilden uyaralım: o çok korkulan “FED faizleri artıracak mı?” endişelerini haklı çıkaracak adımların uygulamaya konulması olacaktır.
Konunun bir de uluslararası siyaset ve güvenlik boyutu var, kuşkusuz. Trump yönetimi söz konusu kararını uluslararası diplomasi merkezlerinde meşru kılabilmek için, WTO’nun serbest ticaret ilkelerinin istisna öğelerine dayandırmaya çalışmakta. Bunlar da, ABD’nin bir “savaş ve güvenlik tehdidi altında olduğu”; “kendi yerli çelik sanayii zayıf olursa yeterince silah ve savaş teçhizatı üretememe riski doğurduğu” gibi retoriksel savlar içermekte. WTO’nun ancak bir savaş hali durumunda uygulamaya konulmasını uygun bulduğu bu istisnai yöntemler, dolaylı olarak ABD’nin küresel düzeyde bir savaş konjonktürü içinde olduğunu belgeliyor.
Bu gözlemler, bizim daha önceleri bu satırlarda sık sık dile getirdiğimiz “kapitalizm artık dünya ekonomisini savaş konjonktürü olmadan idare edemez durumdadır” savımıza da yepyeni bir örnek oluşturuyor.
***
Yarın 8 Mart, Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Tüm kadın emekçilere kutlu olsun.
Erinç Yeldan / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder