Günlerdir, “26 Mart”ta, Bulgaristan’ın “Varna” kentinde, “AB”nin iki kurumu, “AB Konseyi” ile “AB Komisyonu”nun başkanları, Donald Tusk ve Jean-Claude Juncker ile yapılacak, “Türkiye-AB zirvesi”nden söz edip duruyorduk.
Oysa durum böyle değilmiş; “Türkiye- AB zirvesi” diye bir toplantı yapılmamış, böyle bir düzenleme yokmuş.
Erdoğan, bu iki Başkan ve Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ile Varna’da bir “Çalışma Yemeği”nde buluşup, “sohbet” etmişler...
Ne ki, içeriği basında yer alan bu görüşmenin pek de öyle bir “sohbet” sıcaklığı içinde geçmediği anlaşılıyor.
“AB Konseyi” Başkanı Tusk, “Bazı alanlarda ilişkilerimizde zorluklar var!” demiş; ardından da sıralamış: “Türkiye’de basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü konuları var!”
Oldukça “ciddi konular” derken, “AB Komisyonu” Başkanı Jean-Claude Juncker: “İki Yunan askerinin tutuklanmasına değinmek istiyorum!” diye atılarak, sınırımızı geçen bu askerlerin, Türkiye tarafından tutuklanması konusunageçivermiş...BununüzerineErdoğan, “Türkiye, insan haklarına, hak ve özgürlüklere saygılı ‘demokratik bir hukuk devletidir!’ ” yanıtını verip, “Sonucu bir bekleyin!” demiş, “Biraz sabırlı olun yaa!” der gibi...
Böylece yolu açınca, ilerlemeyi sürdürmüş; bir ara, “Rabia” da yapıvermiş.
Ne var ki, Erdoğan’ın ne diyeceğini, ne yapacağını artık çok iki bilen “AB”, daha bir gün önce kendi “Rabia”sını, “Kopenhag Kriterleri”ni ortaya koyuvermişti, “AB” üyesi “Avusturya”nın Başbakanı “Sebastian Kurz” aracılığıyle...
Peki neydi, “22 Haziran”da “25” yaşına girecek olan ve aday ülkelerin uyması gereken -temel-“uyum kriteleri”ni içeren “Kopenhag Kriteleri”?
Kısaca şöyle:
1) Demokrasi’yi
2) Hukukun üstünlüğü’nü
3) İnsan hakları’nı
4) Azınlık haklarına saygı’yı,
güvence altına alıp kararlılıkla sürdürecek kurumların varlığı.
Ve değerli dostlar, bu sayılanlar, “Kriterler”in, “Siyasal” bağlamda yer alanları; ayrıca “Ekonomik” ve “Toplumsal” konulardaki düzenlemelerin de benimsenmesi gerekmektedir; şimdilik siyasal boyutu belirleyen bu“dört kriter”e, ülkemizin şu son “16 yıllık”, AKP iktidarı dönemine değinerek bir bakalım.
Bunların ilkini oluşturan “demokrasi”den söz edildiğinde karşımıza çıkan neydi?
“Demokrasi amaç değil, araçtır!”
Nasıl mı?
“İstediğin yerde binip, istediğin yerde inilebilinen bir taşıma aracı gibi...”
Yıl “1996”; “Kopenhag Kriterleri”nin açıklanmasından, “üç yıl” sonra...
İstanbul gibi dünyaca ünlü bir kenti yöneten birinin, “demokrasi” anlayışı böyle...
Peki biz ne yaptık? Çok beğendik, Belediye Başkanımızın bu eşsiz söylemini öyle ki, “olabilir!” demenin de ötesine geçtik; çünkü, biricik dostumuz “ABD”nin, Türkiye Büyük Elçisi de çok beğenmişti bu “söylemi”; zaten tanışıp, “dost” olmuşlardı; birlikte ABD’ye uçtular, art arda birkaç kez...
“Şimdi bunları anımsatmanın sırası mı?” diye sorup, eleştirenlere, çok taze bir örnek, İsrail Cumhurbaşkanı Netanyahu’nun, “Kudüs”ü, İsrail’in başkenti olarak ilan ettiklerini tüm dünyaya duyurduğunda, ortalık arapsaçına dönmüşken, kendisinin, “yolsuzluk” dolaysiyle, saatlerce sorgulanması.
Ayrıca, İsrail halkının da büyük bir yoğunlukla, Kudüs sokaklarını doldurarak, Netanyahu’dan hesap sorulmasını istemesidir...
Bize dönersek, “demokrasi” üzerine bu konuşmanın “şimdi sırası değil” diye, yersiz bulunması, “Demokrasi Kriteri”nin ardından gelen, “Hukukun Üstünlüğü”nün de değerini yitirmesine neden olur ki, bunun ne anlama geldiği, pek çok kez -türlü acılarla-yaşandı ülkemizde...
Ve ne yazık ki bu durum artarak; inanılmaz boyutlarda “hukuk” çiğnenerek, utanılacak acılar yaratarak, acımasızca sürdürülüyor ülkemizde...
Böyle değil mi?
Meriç Velidedeoğlu / CUMHURİYET
Oysa durum böyle değilmiş; “Türkiye- AB zirvesi” diye bir toplantı yapılmamış, böyle bir düzenleme yokmuş.
Erdoğan, bu iki Başkan ve Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov ile Varna’da bir “Çalışma Yemeği”nde buluşup, “sohbet” etmişler...
Ne ki, içeriği basında yer alan bu görüşmenin pek de öyle bir “sohbet” sıcaklığı içinde geçmediği anlaşılıyor.
“AB Konseyi” Başkanı Tusk, “Bazı alanlarda ilişkilerimizde zorluklar var!” demiş; ardından da sıralamış: “Türkiye’de basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü konuları var!”
Oldukça “ciddi konular” derken, “AB Komisyonu” Başkanı Jean-Claude Juncker: “İki Yunan askerinin tutuklanmasına değinmek istiyorum!” diye atılarak, sınırımızı geçen bu askerlerin, Türkiye tarafından tutuklanması konusunageçivermiş...BununüzerineErdoğan, “Türkiye, insan haklarına, hak ve özgürlüklere saygılı ‘demokratik bir hukuk devletidir!’ ” yanıtını verip, “Sonucu bir bekleyin!” demiş, “Biraz sabırlı olun yaa!” der gibi...
Böylece yolu açınca, ilerlemeyi sürdürmüş; bir ara, “Rabia” da yapıvermiş.
Ne var ki, Erdoğan’ın ne diyeceğini, ne yapacağını artık çok iki bilen “AB”, daha bir gün önce kendi “Rabia”sını, “Kopenhag Kriterleri”ni ortaya koyuvermişti, “AB” üyesi “Avusturya”nın Başbakanı “Sebastian Kurz” aracılığıyle...
Peki neydi, “22 Haziran”da “25” yaşına girecek olan ve aday ülkelerin uyması gereken -temel-“uyum kriteleri”ni içeren “Kopenhag Kriteleri”?
Kısaca şöyle:
1) Demokrasi’yi
2) Hukukun üstünlüğü’nü
3) İnsan hakları’nı
4) Azınlık haklarına saygı’yı,
güvence altına alıp kararlılıkla sürdürecek kurumların varlığı.
Ve değerli dostlar, bu sayılanlar, “Kriterler”in, “Siyasal” bağlamda yer alanları; ayrıca “Ekonomik” ve “Toplumsal” konulardaki düzenlemelerin de benimsenmesi gerekmektedir; şimdilik siyasal boyutu belirleyen bu“dört kriter”e, ülkemizin şu son “16 yıllık”, AKP iktidarı dönemine değinerek bir bakalım.
Bunların ilkini oluşturan “demokrasi”den söz edildiğinde karşımıza çıkan neydi?
“Demokrasi amaç değil, araçtır!”
Nasıl mı?
“İstediğin yerde binip, istediğin yerde inilebilinen bir taşıma aracı gibi...”
Yıl “1996”; “Kopenhag Kriterleri”nin açıklanmasından, “üç yıl” sonra...
İstanbul gibi dünyaca ünlü bir kenti yöneten birinin, “demokrasi” anlayışı böyle...
Peki biz ne yaptık? Çok beğendik, Belediye Başkanımızın bu eşsiz söylemini öyle ki, “olabilir!” demenin de ötesine geçtik; çünkü, biricik dostumuz “ABD”nin, Türkiye Büyük Elçisi de çok beğenmişti bu “söylemi”; zaten tanışıp, “dost” olmuşlardı; birlikte ABD’ye uçtular, art arda birkaç kez...
“Şimdi bunları anımsatmanın sırası mı?” diye sorup, eleştirenlere, çok taze bir örnek, İsrail Cumhurbaşkanı Netanyahu’nun, “Kudüs”ü, İsrail’in başkenti olarak ilan ettiklerini tüm dünyaya duyurduğunda, ortalık arapsaçına dönmüşken, kendisinin, “yolsuzluk” dolaysiyle, saatlerce sorgulanması.
Ayrıca, İsrail halkının da büyük bir yoğunlukla, Kudüs sokaklarını doldurarak, Netanyahu’dan hesap sorulmasını istemesidir...
Bize dönersek, “demokrasi” üzerine bu konuşmanın “şimdi sırası değil” diye, yersiz bulunması, “Demokrasi Kriteri”nin ardından gelen, “Hukukun Üstünlüğü”nün de değerini yitirmesine neden olur ki, bunun ne anlama geldiği, pek çok kez -türlü acılarla-yaşandı ülkemizde...
Ve ne yazık ki bu durum artarak; inanılmaz boyutlarda “hukuk” çiğnenerek, utanılacak acılar yaratarak, acımasızca sürdürülüyor ülkemizde...
Böyle değil mi?
Meriç Velidedeoğlu / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder