Böyle düşünenler, “ya örtülü Amerikancıdır” ya da küresel dengeleri göremeyen ve “günlük haberlerden” ileriye geçemeyen kişilerdir. Amerika’nın askeri, siyasi ve iktisadi olarak Suriye ve Irak’ı bırakmamasını gerektiren bölgesel ve küresel öğeler şunlardır:
1) Amerika’nın terk etmesi demek Körfez, Türk boğazları (İstanbul-Çanakkale) ve Süveyş üçgenini en büyük rakipleri (ve düşmanları) Rusya ve Çin’e bırakması demektir. Özellikle Çin karşısında küresel boyutta gerileme içinde olan ABD’nin bunu göze alması intihar anlamına gelir. Ayrıca, diğer düşmanı İran da bölgede etkinliğini artırır.
Zaten ABD Kuzey Suriye’de kurmakta olduğu dev askeri üs ile, Fransa ve İngiltere’ye de “bayrak göstererek”, bölgede İsrail ile birlikte kendi egemenliğini derinleştirmek istiyor.
2) ABD (ve AB’nin) koçbaşı projesi, kendisinin ve İsrail’in emrinde bir büyük Kürdistan’ı gerçekleştirmek için Suriye ve Irak’ta “sürekli” kalması gerekir. Aksi halde Ankara, Tahran ve Şam buna izin vermez. Bu nedenle YPG (ve PYD’yi), Fransa ve İngiltere’yi de yanına alarak, askeri ve siyasi olarak destekliyor. Türkiye, İran ve Araplara karşı “gelecekteki en büyük kozu olarak görüyor”, tabii İsrail ile birlikte.
3) Yarın İran’ı vurabilmesi ve parçalayabilmesi için Suriye ve Irak’ta güçlü bir askeri varlığının bulunması gerekir. Yalnız İran’a karşı değil, Türkiye’ye karşı da özellikle Kürdistan projesi için düşünebilecektir. FETÖ ile yapamadığını, YPG ve PKK ile birlikte yapma fırsatını kollayacaktır.
Zaten ABD Kuzey Suriye’de kurmakta olduğu dev askeri üs ile, Fransa ve İngiltere’ye de “bayrak göstererek”, bölgede İsrail ile birlikte kendi egemenliğini derinleştirmek istiyor.
2) ABD (ve AB’nin) koçbaşı projesi, kendisinin ve İsrail’in emrinde bir büyük Kürdistan’ı gerçekleştirmek için Suriye ve Irak’ta “sürekli” kalması gerekir. Aksi halde Ankara, Tahran ve Şam buna izin vermez. Bu nedenle YPG (ve PYD’yi), Fransa ve İngiltere’yi de yanına alarak, askeri ve siyasi olarak destekliyor. Türkiye, İran ve Araplara karşı “gelecekteki en büyük kozu olarak görüyor”, tabii İsrail ile birlikte.
3) Yarın İran’ı vurabilmesi ve parçalayabilmesi için Suriye ve Irak’ta güçlü bir askeri varlığının bulunması gerekir. Yalnız İran’a karşı değil, Türkiye’ye karşı da özellikle Kürdistan projesi için düşünebilecektir. FETÖ ile yapamadığını, YPG ve PKK ile birlikte yapma fırsatını kollayacaktır.
AKP’nin Sünni boyutlu bölgesel dış politikalarını, “mezhep çatışmaları için kullanma olanaklarını” değerlendirmeye çalışacaktır. Suriye konusunda Ankara-Şam kavgası ile bunu başardı.
ABD bundan sonra da, Suriye ve Irak’ta askeri ve siyasi varlığını, artırarak sürdürecektir.
Ankara, ABD ve Batı’yı gözden çıkarabilir mi?
Bugün Erdoğan vitrinde kavga görüntüsü verse de mutfakta işler farklı yürümektedir;
Ankara (ve Erdoğan) ABD (ve Batı) ile köprüleri tamamen atma olanaklarına kesinlikle sahip değildir. Buna neden olan, Ankara’yı (ve Erdoğan’ı) engelleyen koşullara gelince;
1) Ekonomik olarak yaşadığımız çok olumsuz koşullar, dış ticaret açığı, dış borçlar ve dışarıdan sermaye gereği, Ankara, ABD (ve Batı) ile olan derin ve köklü ticari, mali, sınai ilişkiler tamamen daraltılamaz. Büyük ölçüde tek yanlı işlese de, “Batı ile iktisadi boyutta doğal bir entegrasyon oluşmuştur”.
2) Batı ile yapılmış olan siyasi, iktisadi, askeri ve kültürel “kurumsal anlaşmalar”, TSK’den üniversitelere ve iktisadi kurumlarımıza her alanda “bağlılık ve bağımlılık getirmiştir”.
Ankara’daki ve Washington’daki siyasilerin günlük tribüne söyledikleri sözlerle, “fiili olarak 40’lı ve 50’li yıllardan beri derinleşerek oluşmuş yapılanmaları yokvarsayamazsınız”.
3) Türkiye’nin, “ABD tarafından PKK, YPG ve PYD’yi kullanarak ürettiği teröre” karşı girişmek zorunda bırakıldığımız askeri operasyonla yüz yüzeyiz. Karşımızda terör örgütlerini askeri ve siyasi olarak destekleyen ABD, Fransa ve İngiltere var. İran bile Suriye operasyonuna karşı, Putin YPG ile flörtünü sürdürüyor. Yunanistan, bunları fırsat bilip Ege adalarımızı işgale başlamış, askerlerini yığıyor. ABD Suriye sınırımızda Kürdistan için dev bir üs kuruyor.
Bugün Erdoğan vitrinde kavga görüntüsü verse de mutfakta işler farklı yürümektedir;
Ankara (ve Erdoğan) ABD (ve Batı) ile köprüleri tamamen atma olanaklarına kesinlikle sahip değildir. Buna neden olan, Ankara’yı (ve Erdoğan’ı) engelleyen koşullara gelince;
1) Ekonomik olarak yaşadığımız çok olumsuz koşullar, dış ticaret açığı, dış borçlar ve dışarıdan sermaye gereği, Ankara, ABD (ve Batı) ile olan derin ve köklü ticari, mali, sınai ilişkiler tamamen daraltılamaz. Büyük ölçüde tek yanlı işlese de, “Batı ile iktisadi boyutta doğal bir entegrasyon oluşmuştur”.
2) Batı ile yapılmış olan siyasi, iktisadi, askeri ve kültürel “kurumsal anlaşmalar”, TSK’den üniversitelere ve iktisadi kurumlarımıza her alanda “bağlılık ve bağımlılık getirmiştir”.
Ankara’daki ve Washington’daki siyasilerin günlük tribüne söyledikleri sözlerle, “fiili olarak 40’lı ve 50’li yıllardan beri derinleşerek oluşmuş yapılanmaları yokvarsayamazsınız”.
3) Türkiye’nin, “ABD tarafından PKK, YPG ve PYD’yi kullanarak ürettiği teröre” karşı girişmek zorunda bırakıldığımız askeri operasyonla yüz yüzeyiz. Karşımızda terör örgütlerini askeri ve siyasi olarak destekleyen ABD, Fransa ve İngiltere var. İran bile Suriye operasyonuna karşı, Putin YPG ile flörtünü sürdürüyor. Yunanistan, bunları fırsat bilip Ege adalarımızı işgale başlamış, askerlerini yığıyor. ABD Suriye sınırımızda Kürdistan için dev bir üs kuruyor.
Bütün bu koşullar altında Ankara’nın ABD ve AB ile köprüleri atmaya ne lüksü ne de olanağı var.
İçerde siyasal İslam üzerine oturtulmak istenen iktidarı, bu olumsuzlukların üstesinden gelme olanağına sahip değildir. Dış politikadan ekonomiye, fiilen yaşanmakta olan sonuçlar bunun kanıtıdır.
ABD Türkiye’yi ‘bırakır mı’?
Üniter bir Türkiye’yi, ABD’nin dışlama olanağı yoktur. En başta belirttiğim, “ABD’nin bölgedeki kalış nedenlerini”, Türkiye’yi dışlayarak yürütemez.
Üniter bir Türkiye’yi, ABD’nin dışlama olanağı yoktur. En başta belirttiğim, “ABD’nin bölgedeki kalış nedenlerini”, Türkiye’yi dışlayarak yürütemez.
O zaman ABD için esas sorun, “nasıl bir Türkiye ile” için verilecek yanıtta yatıyor.
Elinde Ankara’ya karşı sahip olduğu “kozları” kullanıp sıkıştırarak mı? Yoksa AKP (ve Erdoğan) ile işbirliği yaparak mı? Amerika’dan yükselen farklı seslerin bir nedeni de bu cevap arayışındaki kafa karışıklığından kaynaklanıyor.
Erol Manisalı / CUMHURİYET
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder