11 Nisan 2018 Çarşamba

Kim demiş İslam’da deist yok diye - MUSTAFA K. ERDEMOL

Ahmed İbn İshak er-Ravendî, Ebû Bekr Muhammed İbn Zekeriyya er-Razî, Ebû İsa Muhammed İbn el-Verrak İslam dünyasının en tanınmış deistleriydi.


Gündeme hızlı düştü şu Deizm tartışması. Önce sayıları pek az olan sözü dinlenir ilahiyatçılarca sonra da Milli Eğitim Bakanlığı’nca hazırlanan bir raporda, imam hatiplerde okuyan öğrencilerin hızla Deizm'e kaydığı ileri sürüldü. Kavramdan haberi olmayanlar da Deizm’i ilk kez duydular. İslamcılarda da hem bu iddiayı yalanlama hem de Deizm’in aslında Hıristiyan dünyada (Hıristiyanlıktan kaynaklanan nedenlerle) ortaya çıktığını anlatma gayreti görüldü. İslam kendisine inananda Deizm’e kaymaya yol açacak boşluk bırakmaz bunlara göre. Öyle bir yazıp çiziyorlar ki Deizm sanki sadece Hıristiyan coğrafyada karşılaşılan bir olgu sanabilir kişi.

Tabii ki yanılıyorlar. İnsan aklının olduğu her yerde kuşku vardır, kuşku Deizm’e de götürür kişiyi. Dolayısıyla İslam coğrafyasında da Deist düşüncelere sahip olanlar olmuştur. Tersi mümkün müdür?

Deizm dedikleri (Yaradancılık olarak da bilinir, malum) tüm dinleri reddeden 'tek yaratıcı' inancıdır. Bir yaratıcı vardır, ama dünyaya da kainata da müdahale etmez. Her bilgiye olduğu gibi dine ait “bilgilere” de akıl yoluyla ulaşılacağını savunur. Doğal olarak da vahiy anlayışını da kabul etmez. Batılılar her şeyi olduğu gibi Deizm’i de kendileriyle başlattığı için 17. Yüzyılda Edward 
Herbert’i bu işin piri sayarlar. 
Oysa bu zattan çok çok önce İslam coğrafyasında bugünkü anlamıyla Deist sayılabilecek nice kişi vardı. Ahmed İbn İshak er-Ravendî, Ebû Bekr Muhammed İbn Zekeriyya er-Razî, Ebû İsa Muhammed İbn el-Verrak bunlardan bazıları. İslam Peygamberi’nin peygamberliğini de Kuran’ın ilahiliğini de elşetirmişlerdi bunlar yaşadıkları dönemde. 

Ravendî’nin, peygamberliği kehanetcilik olarak değerlendirdiği, Kuran’ı da hikmet dışı bulduğu bilinir. Kuran’da çelişkilerle dilsel hatalar vardır diyen de bu zattır. Zekeriyya er-Râzî de peygamberliğe gerek olmadığını, akıl açısından bakıldığında hiçbir özelliği bulunmadığını belirtir, o da Kuran’ı dil açısından yanlış bulur, dolayısıyla Kuran’ın mucize olmadığını söylerdi. el-Verrâk da benzeri görüşleri savunmuştur.

Bu zatların elbette bir Yaratacı inancı vardı. Bu nedenle İslam dairesi içindeki deistler olarak adlandırılırlar. Yani Hıristiyanlıkta çıktı, İslamda rastlanmaz demek doğru değil. Tabii etkisi günümüze kadar gelen Ebu’l-Alâ Ahmed b. Abdullah b. Süleymân el-Maarrî (d. 25 Aralık 973 - ö. 1058) İslam deistlerinin en çok bilinenlerindendi. Suriyeli Araptı. Gözleri görmeyen bir filozoftu. Kızamıktan görme yetisini yitirdiğinde dört yaşındaydı. Şairliği ile yazarlığı da vardı. Zamanında eleştirmediği din kalmamıştır. Musevilik de, Hıristiyanlık da, İslamiyet de eleştirilerinden payını almıştır. Zerdüştlük de tabii ki. Maarri’nin bir dini varsa o da “kuşkuculuk” olmalıdır. Uzun süre kaybolup, 1942 yılında bulunan bir kitabı vardır, el Luzimiyat adında. İslamiyet’e karşıtlığı bu kitabında açıkça görülür. Hac’ca karşıydı, “bir pagan yolculuğu” derdi Hac ibadeti için. Vahiy’i kabul etmezdi, “din” derdi, “insan aklının bir sonucudur”. Cennetin, cehennemin varlığına inanmazdı. “Öbür dünyadan biri gelirse ancak inanırım” dediğini söylerler. Uzun uzun yazdığı mektuplarıyla da tanınır. Bunları topladığı kitabının adı da Risalatü’l Gufran’dır. Bu kitapta, İbn Karih adlı bir kahramanı vardır, ona cenneti, cehennemi gezdirir. Kimileri bu kitap ile Dante’nin ünlü İlahi Komedyası arasında benzerlikler olduğunu ileri sürer.

“Özgür düşünceli bir kötümser” olarak tanınırdı. Zamanının en tartışmalı akılcılarındandı. Biraz da körlüğünden kaynaklanan bir kötümserlikti bu. “İki kat mahpusluk benimki” derdi, hem kör hem de kendi seçtiği “münzevi” yaşama vurgu yapmak için. Sosyal adaletin büyük savunucusuydu. İlerleyen yaşında vegan olduğunu da ekleyeyim. Hayvan katline karşıydı. Ne et yedi ne de herhangi bir hayvan ürünü. Doğumun sınırlanmasını savunduğuna göre bir nüfus planlamacısı da sayılmalı.

Hiç evlenmedi. Öldüğünde 83 yaşındaydı. Etkisi günümüze kadar geldi derken bunda bir abartı yok. Bu güne kadar ona olan nefret de geldi. Suriye’de bulunan heykeli İslamcı El Nusra örgütü tarafından yıkıldı.

Çağdaş bir deist: Ahmet Kasravi
Yakın zamanların en önemli deistlerin biri de İran’da yaşadı. Çağdaşımız sayılır. İran Azerisi Ahmet Kasravi adını duyanlar vardır. 1890 doğumlu Asravi’nin sıfatı çoktu; dilci, tarihçi, milliyetçi, reformcu. Tahran Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde profesördü. İran’ın seküler kimliğini belirleyen politik-sosyal hareketin kurucusudur. 70’den fazla kitap yazdığına göre bir hayli üretken biriydi. “İran 

Anayasal Devrimi”nin Tarihi ile “18 Yıllık Azerbaycan Tarihi” adlı kitapları en tanınmışlarıdır. Türk dili üzerine yazdığı bir kitabı da vardır.Dinde ne kadar hurafe varsa onların temizlenmesi gerektiğini savunurdu. Bu nedenle İran molları tarafından sevilmedi hiç. Zaten bu görüşleri yüzünden 1946 yılında asistanı ile birlikte İslam Fedaileri adlı bir örgüt tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Hakkında öldürülmesi gerektiği konusunda fetva çıkaranlardan biri meşhur Ayetullah Burucerdi idi. Adına bir topluluk oluşturan taraftarflarının berbat bir törenleri vardır, hala sürer mi bilmem. Kendileri için zararlı buldukları kitapları kış mevsiminin ilk günü törenlerle yakarlar. Taraftarları ABD’de vardır hâlâ.

“İki tür islam vardır” derdi, biri “1400 yıl önce onurla arapların getirdiği İslam, diğeri de Sünni, Şii, İsmaili, Kerimhani vs vs”. İslamın birçok kuralına, ritüeline itiraz etmişti. Allah’a (Yaratıcıya) dolayısız ulaşma konusundaki fikirleriyle bugün Deistler arasında sayılmakta Kasravi.

Sadece bu görüşleri yüzünden değil, bir Azeri olarak azılı bir İran milliyetçisi olması da ilginçti. Azerbaycan adına itirazı vardı örneğin. Böyle bir ad olmadığını, bunu Mehmed Emin Resulzade’nin uydurduğunu söylerdi. Asıl Azerbaycan’ın da İran içindeki Güney Azerbaycan olduğunu savunurdu. Bizim bildiğimiz bağımsız Azerbaycan’ın asıl adı Kasravi’ye göre Albanya. Bu görüşleri tabii her iki ülkenin milliyetçilerini ilgilendirir. Zevkli konular, üzerinde düşünmeye değer doğrusu.

Ama Kasravi, Şiiliğin en katı haliyle vücut bulduğu İran’da Deist sayılabilecek görüşleriyle dikkat çekmiş bir zattı.

Aslında başka örnekler de var, çoğaltılabilir. Farklı zaman dilimlerinden bu iki örneği vermemin nedeni, İslam’da Deizm’in her dönemde taraftar bulan bir anlayış olduğunu göstermek. Bunun İbn Sina’sı, İbn Rüşt’ü, İbn Miskeveyh’i var daha.

“Deizm’i Hıristyanlık doğurdu, İslam’da olmaz” demeden önce iyi bir düşünmek lazım.

MUSTAFA K. ERDEMOL / BİRGÜN


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder