Türkiye’nin içinde bulunduğu yerel yönetim seçimleri süreci, ne yazık ki yüreğimize su serpecek, ön belirtiler taşımıyor. İşte bu noktada sizleri Erik Olin Wright’ın “gerçek ütopyalar” arasında saydığı, çoğu yerel yönetimlerde de karşılık bulabilecek 10 örnek üzerinde düşünmeye davet ediyorum.
Geçtiğimiz hafta günümüzün en üretken Marksist sosyologlarından Eric Olin Wright’ı yitirdik. Wright son eseri ‘21. Yüzyılda Nasıl Anti-Kapitalist Olunur’a son noktayı koyduktan sonra aramızdan ayrıldı. Onun ayırd edici özelliği, temel araştırma konusu “sosyalizmi toplumsallaştırma” misyonunu kariyeri boyunca terk etmemesi, ancak ortodoksiye teslim olmayıp bu yolda sürekli yaratıcı çabalar içerisinde bulunmasıydı.
Geçtiğimiz hafta günümüzün en üretken Marksist sosyologlarından Eric Olin Wright’ı yitirdik. Wright son eseri ‘21. Yüzyılda Nasıl Anti-Kapitalist Olunur’a son noktayı koyduktan sonra aramızdan ayrıldı. Onun ayırd edici özelliği, temel araştırma konusu “sosyalizmi toplumsallaştırma” misyonunu kariyeri boyunca terk etmemesi, ancak ortodoksiye teslim olmayıp bu yolda sürekli yaratıcı çabalar içerisinde bulunmasıydı.
WRIGHT VE SINIFLAR
Yakın arkadaşı Michael Burawoy, “Erik tüm akademik yaşamını tek bir bağımsız değişkenle geçirdi” diye takılınca cevap diğer bir meslektaşı Arthur Stinchcombe’dan gelmişti ; “Sosyolojide gerçekte tek bir değişken vardır: sınıf” (Nota Bene yayınlarının Wright’ın Sınıflar ve Sınıflar Üzerine Tartışmalar kitaplarını Türkçeye kazandırdığını hatırlatalım).
Öğrencisi New York Üniversitesi’nden Vivek Chibber, Wright’ın sınıflar konusundaki pozisyonunun üç ilke üzerinde yükseldiğini söylüyor:
Birincisi, ana akım teoriler sınıfı gelirle ilintilendirirken, Erik Marx’ın toplumsal ilişkiler sömürüye dayanır fikrini diriltti. Sömürü bir grup yaşamsallığını diğer grubun kontrolünden sağladığı zaman gerçekleşir. O nedenle bir kişinin gelir düzeyi değil bu geliri nasıl kazandığı sınıfsal pozisyonunu belirler. İkincisi, sınıf emeğin yarattığı değere el koymaya dayandığı için doğası gereği kutuplaştırıcıdır. Bu egemen sınıfın tabii sınıfların refahını baltalamasını gerektirir, böylelikle de onların direnişi tetiklenir. Üçüncüsü de, bu karşıtlık belli koşullarda sınıflar arasında örgütlü çatışma, diğer bir ifadeyle sınıf savaşı biçimini alır.(Jacobin dergisindeki 26 Ocak 2019 tarihli yazısından ).
Birincisi, ana akım teoriler sınıfı gelirle ilintilendirirken, Erik Marx’ın toplumsal ilişkiler sömürüye dayanır fikrini diriltti. Sömürü bir grup yaşamsallığını diğer grubun kontrolünden sağladığı zaman gerçekleşir. O nedenle bir kişinin gelir düzeyi değil bu geliri nasıl kazandığı sınıfsal pozisyonunu belirler. İkincisi, sınıf emeğin yarattığı değere el koymaya dayandığı için doğası gereği kutuplaştırıcıdır. Bu egemen sınıfın tabii sınıfların refahını baltalamasını gerektirir, böylelikle de onların direnişi tetiklenir. Üçüncüsü de, bu karşıtlık belli koşullarda sınıflar arasında örgütlü çatışma, diğer bir ifadeyle sınıf savaşı biçimini alır.(Jacobin dergisindeki 26 Ocak 2019 tarihli yazısından ).
Eric Olin Wright orta sınıfların sınıfsal anlamda çelişkili pozisyonu üzerinde de önemle durmuştu. Gerek esnaf, gerekse de avukat, doktor, mühendis gibi profesyonel meslek sahipleri hem sermayedarlardan hem de işçilerden ögeler barındırırlar. Her iki yöne doğru da meyledebilirler. Alacakları tavır konjonktüre ve politik süreçlere bağlı olarak gelişir.
GERÇEK ÜTOPYALAR
Erik’in uzun yıllarını adadığı projesi, Gerçek Ütopyalar tartışmalarıydı. Ütopya “ olmayan yer “ anlamı da taşıdığına göre ifadenin kendisi bile çelişkili görülebilirdi. Ancak o, takipçisi olduğu Marks gibi kapitalizme karşı mücadelenin ancak alternatiflerini düşleyebilmekle gerçekleşeceğine inanıyordu. Kapitalizmi aşındırabilmek için de insanların önüne pratikte uygulama şansı bulunan “gerçek ütopyalar” koymak gerekliydi. Bu da haliyle kolay bir iş değildir. Çünkü kapitalist sistem içerisinde farklı bir tahayyülü ete kemiğe büründürmek zordur, ancak yarını yaratmak için bugünden elle tutulur örnekler yaratma çabasını kovalamak da gerekir.
Bu zor uğraşta olsa olsa umudu diri tutmakla mesafe alınabilir. Yeri gelmişken ülkemizde karamsarlığın egemen olduğu bir iklimde Eric Olin Wright’ın “Kötümserlik entelektüel anlamda kolaylık, aynı zamanda tembelliktir” sözünü hatırlayalım. Bedbinliğe prim vermeyen benzer bir ruh haliyle Korkut Hoca da en son yayımlanan “ABD’de Sosyalizm Canlanıyor” yazısında işçi sınıfının açık farkla Trump’a oy verdiği bir kavşakta, özellikle gençlerin sosyalizm fikrine sıcak bakmalarını önemsiyor, “iyi haber” üzerinde ısrar edilmesini salık veriyor. (Sol Portal, 25 Ocak 2019)
YEREL SEÇİMLER VE 10 ÖRNEK
Türkiye’nin içinde bulunduğu yerel yönetim seçimleri süreci de, ne yazık ki yüreğimize su serpecek, umutlarımızı tazeleyecek ön belirtiler taşımıyor. İlkesiz ittifaklar, isimler üzerinden tartışmalar enerjimizi soğuruyor, bedbin bir ruh halini depreştiriyor. İşte bu noktada sizleri Erik Olin Wright’ın “gerçek ütopyalar” arasında saydığı, çoğu yerel yönetimlerde de karşılık bulabilecek 10 örnek üzerinde düşünmeye davet ediyorum. Bu örnekleri Wright’ın çok önem verdiği 3 temel ilke “eşitlik, demokrasi ve sürdürebilirlik” süzgecinden geçirerek değerlendirmenizi öneriyorum. Bunların bazıları aklımıza tam yatmasa da, bu kısır fikir ortamında en azından üzerinde kafa yormak hepimize iyi gelebilir.
Katılımcı Bütçe: Kent bütçelerinin politikacılar ve uzmanlar tarafından hazırlanması yerine, sade yurttaşların halk meclislerinde tartışarak ve oylayarak kendi yaşamlarıyla ilgili kararları kendilerinin almasıdır.
Wikipedia: Ne olduğunu hepiniz biliyorsunuz anlatmaya gerek bile yok. Ancak ülkemizdeki demokrasi açığı nedeniyle, tüm dünyada geçerli bir hizmete erişebilmek için dahi demokrasi mücadelesine hız vermemiz gerekiyor.
Kamusal Kütüphaneler: Sadece kitaplar değil, videolar, CD’ler hepsini Marks’ın “herkes ihtiyacına göre”, ilkesine uygun biçimde kamu kütüphanelerinden edinebilirsiniz. Wright kütüphaneleri anti-kapitalist kurumlar olarak nitelendirir. Öyleyse muhalif yayınların öncelikle yer aldığı sol, sosyal demokrat yerel yönetimler kütüphaneleri yaygınlaştırmalıdırlar.
Dayanışmacı Finansman: Sendikaların veya diğer kurumların dayanışma fonları sosyal öncelikler doğrultusunda küçük çaplı da olsa yatırımlara yönelip, iyi örnekler yaratabilirler.
İşçi Mülkiyetinde Kooperatifler: Üretici kooperatifleri piyasa ekonomisi yanında küçük ölçekte de kalsa, Hopa Çay vb. tüketiciler açısından güvenli, gelir kaynağının yönelimi belli, iyi örnekler oluştururlar.
Sosyal Ekonomi Konseyleri: Sosyal konutlar, yaşlı bakım evleri, kreşler vb. “sosyal ekonominin” unsurlarıdır. Bunlar Quebec’teki gibi toplumun değişik sektörlerinden değişik kesimlerden oluşan sosyal ekonomi konseyleri tarafından yönetilebilirler.
Şehir Tarımı: İsteyen herkesin kentlerde küçük bir toprak parçasında ekim-dikim yapabileceği yerel yönetim mülkiyetinde kamusal tarlalar oluşturulmasıdır.
İnternet Temelli Karşılıklılık Ekonomisi: Star sistemine karşı müzisyenler, yazarlar vb. ürünlerini bedelsiz sunabilirler. Buna karşılık hizmetten memnun kalan yurttaşlar da karşılıklılık ve işbirliği temelinde onların hesabına katkıda bulunarak sanatçıyı ayakta tutabilirler.
Karşılıksız Temel Gelir: Her kişiye en temel gereksinimlerini karşılayacak bir gelirin sırf yurttaş olduğu için ödenmesidir.
Rastgele Yönetim (Randomocracy): Eski Yunandaki gibi yönetici meclislerin seçimler olmaksızın sırf kura çekilerek belirlenmesidir.
HAYRİ KOZANOĞLU / BİRGÜN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder